Yeni Üyelik
56.
Bölüm

55.BÖLÜM~İHTİYAT~

@orenda

 

Asili kapıda öylece dikili görünce gözümü gözünden çekemedim. Öfkeyle çatılmış kaşları yüzümüzde dolaştı.

 

Asil'in bana bakan suratı ne düşünüyo azıcık bile anlayamadım. Sinirliydi! Bana mı arkamdaki yılana mı belli değildi emme. Birde hangi lafı, ne kadar duyduydu bilemeyince duraksadım.

 

"Ne oluyor burada? Sesin dışarı taşıyor Züleyha!"

 

Ben ağzımı açamadan ardımda ki yılan tıslamaya başladı.

 

"Asil... Yavrum, iyi ki geldin."

 

Ardımı dönüp de iki gözü iki çeşme ağlayan Neslişah'ı görünce şeytan bile içine çekilmiş izliyodu halini. Öyle bi nefret bürüdü ki içimi ölse ölüsünü kaldırmazdım artık bu yılanın.

 

"Ne oluyor dedim?"

 

"İnsan içine çıkılacak hâl koymadı. Etme, ayıp dedim bu sefer de evin hanımı benim, sen kimsin diye lafı ağzıma tıktı. Birgülün kaynanasına karşı rezil rüsva olduk. Kardeşinin nişanı atılsın diye yapmadığını bırakmadı. Oğlum ne ettim ben sana? Kötülük ne ettim de kocamın malını size yedirmem diye yüzüme yüzüme bağırdı karın?"

 

Neslişah tiyatrosunu yaparken bi an bile Asilden ayırmadım gözümü. Şu dediği laflardan bi tekine bile inanırsa sokakta yatacağımı bilsem bile çıkar giderdim bu evden. Onca yaşadığımızı yok sayıp yılan tıslamasına kanarsa söküp atardım onu üstümden.

 

Asilin benden ayrılmayan gözü bir an Neslişah’a baksa da hemen bana geri döndü.

 

"Züleyha neyi nerde demesi gerektiğini bilir Neslişah Hanım. Öyle dediyse bir sebebi vardır demek ki! Ben asıl sen ne dedin de onu böyle bağırtacak hale getirdin onu merak ediyorum."

 

Asilden beklediği yüzü bulamayınca hıçkırıklarının sesini yükseltti iyice kara mambağa.

 

"Elimde büyüdün Asil. Bu mu karşılığı? Ben anasız kaldığında daha yirmi üçümdeydim. İki günlük karının lafına mı güveniyorsun? Kimdir necidir biliyor musun ki böyle eline ip veriyorsun? Baban şu ettiğin lafları duysa, yüreğine iner. Emme ben demem oğlum. Aranıza nerden geldiği bilinmez bi eksik etek yüzünden nifak sokmam. Öylece çıkıp gelen, gerisinde ne pislik bıraktı bilinmeyen bir kadının lafıyla aranızı bozdurmam!"

 

Asilin dişlerini sıkmasından sebep çenesi kaskatıydı. Essah bu edilen laflars itibar ediyo muydu? Essah inanıp da bana içten içe kızıyo muydu şimdi?

 

Asil yüzünü bana çevirip üç beş saniye baktı sadece. Kaşının çatıklığı canımı epey sıktı. Hala karşısında konuşturuyodu ya nasıl zoruma gitti. İçim çekildi sanki, bıraksam kendimi azıcık, gözümden pıtır pıtır yaş dökülecekti.

 

"Birbirinizle konuşurken dikkat edin Neslişah Hanım. Ben evimde bağırtı istemem. Bir daha can sıkacak bir konuşma geçmesin aranızda. Züleyha henüz alışamadı evin düzenine. Yaşı da oldukça genç, her söylenileni böyle kavgaya çevirirseniz huzur kalmaz koca konakta."

 

Öylece dedikleriyle kala kaldım. Dedikleri etime asit oldu da yaktı kavurdu. Gözümü bile kırpmadan Neslişaha bakan yüzünde asılı kaldı gözlerim. Sonra sanki basit bi kavgayı kapatmış gibi uzatmayalım boşu boşuna deyip bana baktı.

 

"Züleyha, Nazlı nerde?"

 

Bu muydu şimdi? Böyle mi örtülecekti onca lafın üstü? Dişlerimi sıka sıka mırıldandım.

 

"Uyuyo..."

 

"Uyanmış mı bak sen. Üzerimi değiştireceğim bende."

 

Daha da yüzüne zerre bakmadan çıktım salondan. Ama geri adımımı da ölsem atmayacağımı anlasınlar diye çaktım o kapıyı suratlarına çarpar gibi. Bu ettiğini unutmayacaktım Asil'in.

 

Nazlının odasına gidip uyuyan kızımı izledim. Daha o odaya da çıkmayacaktım. Burnum sızlıyo, gözüm doluyodu. Ama içim zerre müsaade etmiyodu ağlamaya.

 

 

On dakika oldu olmadı kapı açıldı. İçeri kokusu girdi. Dönüp yüzüne bakmadım. Aşağıda ettiğinden sonra zor bakardım ya.

 

"Odaya gel Züleyha!"

 

Kapıya dönen adımları baktı bende zerre hareket yok tekrar yönünü döndü bana.

 

"Odaya dedim Züleyha!"

 

Başımı çevirip yüzümü izleyen gözlerine baktım. Buraya ilk geldiğim gün bile içim ona bu kadar soğuk olmadıydı.

Madem kavga istiyodu istediğini verirdim bende. Beşiğe yanaşıp kızımın başını son kez öpüyomuş gibi koklaya koklaya öptüm. Ben onu korur kollarken beni azarlarsa bu evde duramazdım. Ben kendi huyumu biliyodum. Hem kim ne derse desin azıcık bile yük yapmaz Züleyha'ya, Asil dudak bükse ölecekmiş gibi bi his indi sanki.

 

O önde ben arkada yukarı çıktık. Odaya girince elini sertçe yüzüne sürtüp hırıldar gibi nefes aldı. "Kahretsin!" Diye de söylenip durdu. Ben ne zaman konuşacak diye beklerken elini cebine atıp telefonunu çıkardı. Ne ettiğini anlamadım bile. Kulağındaki telefondan cevap bekliyodu.

 

"Hala... Müsait misin?"

 

Şimdi niye halam aradı anlamadım. Kaşları çok çatıktı, aşağı da bile böyle asabi davranmadı pislik! Utanmadan halama mı şikayet edecekti beni? Dudağım sinirden güler gibi kıvrıldı.

 

"Neslişah Züleyha'yla ilgili herhangi bir şey biliyor mu? Nerden geldi, kimin kızı biliyor mu?"

 

Halam ne dediyse elini alnına şak diye çarptı. Böyle sinirli onu hiç görmediğimden ne yapacağımı da bilemedim.

 

"Allah’ın belası! Züleyha'yla birbirlerine girmişler. Züleyha ağzına geleni sayıyordu ben geldiğimde."

 

"..."

 

"Bilmiyorum... Züleyha'yı duydum. Ama ben o bakışı biliyorum hala. Hırsını almadan bırakmayacak. İki kere nerden geldiği belirsiz deyip durdu. Peşine düşecek."

 

"..."

 

"Söyledim hala söyledim. Bilmiyorum ne dediyse delirtmiş kızı. Konak inliyordu sesinden."

 

"..."

 

"Tamam... Ben Cemil'i arayacağım. Peşini bırakmaz artık. Tedbir almamız lazım. Anlattım durumu sana. Öbür taraf sıkıntılı, biliyorsun."

 

Elindeki telefonu yatağa fırlattı, geçip oturdu. Ne olduğunu, Dilber halayla ne konuştuğunu anlamadım. Gerçi bana kızdı mı kızmadı mı onu da anlamdım ki. Hala sinirden dişlerim titriyodu.

 

"Züleyha ben ne dedim sana? Bulaşma ona demedim mi? Niye dinlemedin beni?"

 

Bu dediği yine tepemin tasını attırdı. Sanki keyfimden gırtlağımı yırtana kadar bağıdım ben?

 

"Dediklerini duydun mu sen? Neler söyledi bana duydun mu ki?"

 

Oturduğu yerden ayaklanıp geri karşıma dikildi.

 

"Seni duydum. Ben senin ağzından ne çıktıysa hepsini duydum. Şimdi ne dediyse söyle bana."

 

"Ben desem ne? İnanacan mı sanki? Aşağıda gördüm seni ben! Daha bir şeyimi demem bundan sonra."

 

Başını geriye atıp tekrar eline telefonunu aldı. Bi numara daha çevirip bekleyince sen benle eğleşiyon mu diye onu da haşlayacaktım.

 

"Cemil... Aslanım telefon takibi yapabiliyor musun?"

 

"..."

 

"Sana işim düştü. Borçtan say. Neslişah hanımı takip et. Kimle görüşüyor bana haber ver. Bir de sana bir numara atacağım. O hattı ararsa mutlaka dön bana. Konum takibi bizi zorlar mı?"

 

"..."

 

"Atacağım numaranın takibini yapamaz mısın? Allahın belası bir manyak!"

 

"..."

 

"Önemli aslanım. Tüm işini gücünü buna göre ayarla."

 

"..."

 

"Ben mesaj olarak numarayı ve adı atacağım."

 

"..."

 

"Cemil... Dikkat et abim. Ucunda canım var."

 

Ben kimle ne konuşuyo anlamıyodum ki hiç. Neydi derdi bu adamın. Telefonu elinden bıraksa kavgamızı edecektik. E bırakmıyodu ki. Telefonu yatağa atıp, geri karşıma dikilince iki eliyle yüzümü tuttu. Küskündüm ona ben. Geriye adımlayıp ellerinden kurtuldum. Yine kaşını çatarak baktı.

 

"Züleyha..."

 

"Geri dur! Dokunma!"

 

Başını iki yana salladı. Dediğimi dinlemedi ama bu sefer kolumu tutup kendine doğru çekti.

 

"Züleyha çok gençsin, çok tez canlısın. Bazı şeylerin ucu nerelere ulaşır tahmin edemiyorsun. Ben seni uyardım. Ona bulaşma, o kötü dedim. Neden tartışıyorsun o kadınla? Niye dinlemedin beni?"

 

"Canımı sıktı, benden canını sıktım?"

 

"Dediklerini duydum..."

 

"Bi benimkileri mi duyabildin? Onunkileri niye duymuyo sizin bu kulaklarınız?"

 

"Ben duymadıysam sen söylersin, öğrenmiş olurum."

 

"Aşağıda bana ettiğinden sonra mı?"

 

"Ne ettim aşağıda ben?"

 

Sahi ne ettiydi ki? Kaşını çattıydı bana, bu sayılmaz mıydı? Neslişah'a hak ettiğini demedi, o bari sayılsaydı. Şöyle bi bakınca çok bişey etmediydi esasen, bana niye böyle geliyodu öyleyse? Sanki yarı yolda bırakılmışım gibi, sanki sırtımı yasladığım dağ yönünü bana dönmüş gibi. Ben niye bi kuytu bulsam içim çıkana kadar ağlayacak gibiydim?

 

"Beni savunman lazımdı. Evin düzenine alışmadı daha ne demek Asil? Onlar gibi bi saf, cahil o demediğin kaldı."

 

"Savundum. O dediyse sebebi vardır dedim."

 

"Oncacık değildi! O yılanın hakkı o kadar değildi. Ettiği laflardan sonra saçından sürükleyip atmak lazımdı. Onun hakkı bu evde lokma bile yiyememekti!"

 

Başını beni onaylıyomuş gibi sallayıp derince iç çekti.

 

"Güzel karım. Canımın içi... Ben senin ağzından çıkan her kelimeyi duydum. Bizi nasıl canın gibi koruduğunu, Asil'in Züleyha'sını çok iyi duydum. Ama senin anlaman gereken Neslişah saf değildir."

 

Biraz evvelki gibi yine yüzümü kavradı. Bu sefer geri çekilecek mecal yoktu ama bende. Hem öfkem, hem kırgınlığım dermansız bıraktı sanki beni.

 

" Ben o kötü derken dedikodu yapar, milleti kınar bundan sebep diye demiyorum Züleyha. Sana karşılık vermediği anlara aldanma. O elini kire bulaştırmaz, maşa tutar. Şimdi sana hiç olmadığı kadar bilendi. Bir açığını arayacak. Yedi sülalene kadar araştırıp mutlaka ayağını kaydırmak için bir şey bulmaya çalışacak. Senin istediğin gibi bende yükselsem emin ol çok daha zehirli hâl alacak. Şimdi durumu umursamadığımı sanıyor. Sanki konuştuğunuz hiç bir şeyi duymamışım da bir kaç bağırtının sebebni sormuşum sanıyor. Aksi olsa ne yapar öngöremeyiz. Züleyha Kütahya'dan geldiğini biliyor o kadın."

 

Dediğiyle nedenini bilmediğim bi titreme sardı içimi. Ense kökümden bi ağrı saplandı sanki.

 

"Ne... Ne demek bu?"

 

"Endişelenme. Telefonlarını takibe aldırdım. Kimle görüşürse haberi gelecek bana. Bir şekilde engel olacağım. Bu arada zaman ver bana. Onları bu evden göndermek için bir şeyler düşüneceğim. Bu zaten aklımdaydı, yollayacaktım bir şekilde zaten ama Birgül’ün düğünü var önümüzde."

 

Dedikleri sanki kulağımda tekrar çınladı. Ne kadar istemesem de gözüm dolmaya, Asilin bana bakan yüzü bulanıklaşmaya başladı. Başımı iki yana salladım.

 

"Gitmez... Gitmez o kadın! Bu eve gelebilmek için eski evi eliyle yakmış. Gitmez buradan!"

 

Durup, gözümün içine içine baktı.

 

"Ne demek bu?"

 

"Ben boşa delirmedim demek Asil! Bu ev onun olacak demiş haftasına ateş sarmış eski evi. Kendi ağzıyla dedi. Bir de..."

 

Dişlerinin gıcırtısı bana kadar geldi.

 

"Şeytan... Ne dedi başka!"

 

"Kalbi katran o kadının. Ben Nazlı'yı onla aynı evde büyütmem Asil."

 

"Ne dedi Züleyha?"

 

"Annenin çiçek serasını yıktırınca senin ağlayışını izlemiş. İyi bok yemiş gibi keyifle onu dedi bana."

 

Gözümün önüne bi kenara kısılmış gençten bi oğlan silueti gelince zapt etmeye çalıştığım tüm yaşlar fırlayıp çıktı pınarlarından. Acısıyla eğleştiği, güldüğü hatırıma düştükçe daha çok ağladım. Benim canımı yaksa bu kadar içerlenmezdim. Asilin, anasından kalanı yıkarak ne çok canını yakmıştır diye düşünmek canımın acısına tuz dökmüş gibi yakıyodu.

 

Asil parmak uçlarıyla gözümden akan yaşları okşaya okşaya silmeye başladı.

 

"Benim yüzü de kalbi de melek karım. Züleyha... Sen dedin ya orda Asil'in Züleyha’sı var diye. Ben orda koca bir dünyaya sahip oldum. Koskoca adamım ama senin elini sırtımda hissettim ya artık hiç düşmeyecekmişim gibi artık."

 

"Ben böyle haysiyetsizini hiç görmedim. Ney derdi bu karının? Taş olsa bu kadar hasete çatlardı. Ney karartmış onu bu kadar?"

 

"Annem... Tüm Adana'nın hayran kaldığı nergis çiçeği olamadıkça kıskançlığı bu hale getirdi onu."

 

"Kadının evine, ocağına, kocasına kurulmuş. Daha ne istemiş Allah’ın belası? Ama o babanın da gözüne dizine dursun!"

 

Asil yüzünde kırık bi tebessüm, benim içli içli saydırmalarımı dinliyodu. Gözünden geçen şu hüzne hiç kalbim dayanmıyodu benim artık. Gönlüm aşağıdaki olanlara hâlâ kırgındı ama yine de denilen lafların ağırlığı beni mahvediyodu. Kim bilir başka yerde okula gitsin diye neler etmişti?

 

"İlk geldiğinde böyle değildi. Ama öyle yanlış bir zamanda geldi ki herkes annemi aradı onun yerinde. Nergis adını duydukça kıskançlığı yönetti her hareketini. Ne yaparsa aklı hep annemden iyi olmasına itiyordu onu. Konağın çalışanları bile uzunca süre kabullenemedi, annemin düzenini devam ettirmek istediler. Daha da zıvanadan çıktı. Ama asıl yüzü Kenan doğunca ortaya çıktı. Masaya bile oturtmamaları, odamı değiştirip alt kata yerleştirmesi o zaman başladı. Giyimi, kuşamı, saçı bile değişti. Lafı anında yerine gelmedi diye kaç kızı işten çıkardı. O zamanki Asil çok korkuyordu ondan. Halam ne kadar bana destek olmak istese de babam adam olmadığından bir yerde eli kolu bağlı oluyordu işte. "

 

Sanki benim sızım bana yetmezmiş gibi söyledikleri hıçkırığımı tutmama mani oldu. Ben içli içli ağlayınca alıp göğsüne yasladı beni. Eli saçlarımı okşayıp durdu. O zaman yine ona gücenen yanlarım hıslandı.

 

"Niye öyle ettin bana aşağıda? Kötü kötü baktın."

 

Başımın üstüne dudaklarını bastırdı. Geriye çekilecek oldum ama o zamanda daha sıkı doladı kollarını.

 

"Uzaklaşma benden. O an için en doğrusu oydu. Züleyha, hak ettiği gibi ağzıma geleni ona sayarsam bana gücü yetmez ama senden alır acısını. Peşine düşecek senin. Adım kadar biliyorum. Züleyha peşinde ne olduğunu bilmediğimiz bir adam zaten var."

 

Mustafa'yı hatırlayan aklım elektrik çarpmış gibi gerildi. Oraya kadar uzanır mıydı ki eli? Hem ne edecekti o sapık bana? Ya yerimi öğrenirse? Peşime düşerse? Düşer miydi ki? Düşerdi! Hiç bişeyden olmasa bile hırsından düşerdi.

 

"Bırak seni azarlıyorum bilsin şimdilik. Ben bir yolunu bulacağım. Onun sinirimi üzerime çekeceğim ki senden uzaklaşsın az. Söz veriyorum bulup, yollayacağım onları bu evden. Birgül'ün düğününe kadar sabret. Oradan sonrası kolay."

 

Dediklerinde haksız değildi. Ben iki ayda gördüğüm kadarını biliyodum ama Asil onunla yıllar geçirmişti. Ne kadar zifte bulanmış en iyi o bilirdi elbet. Ama onlar gidene kadar biz ne çekecektik?

 

"O yoluk saçlarını elime dolayamadım ya ben nasıl sığacam eve? Hem senden de alamadım hırsımı. Tamam haklısın, sen daha görmüş geçirmişsin. Emme benim içimdeki hırs ne olacak? Daha yeni senle aynı odaya girmem diye yemin ettim ben!"

 

Son dediğimle yüzündeki sertlik kırılmış, gülecekmiş gibi bi kıvrım oluşmuştu dudağının kenarında.

 

"Züleyha hanıma bakın hele siz. Demek benle aynı odaya girmemeye yemin ettin. Sen ne kindarsın öyle. Hemen sırtını mı döneceksin kocana?

 

"Bana ne! Sen aşağıda öyle baktın bana. Züleyha diye bağırarak seslendin adımı. O cahil demeye getirdin laflarını. Hem beni ilk kızdıran oydu. O kadar insanın içinde Nazlıya üveylik ediyomuşum gibi konuştu. Ben kocam gözümün içine bakıyo diye seslerini kesiyodum ikisinin. Şimdi hepten yüz bulacaklar."

 

"Gel bakıyım sen şöyle. Aramızda bir dargınlık olmadığını görünce zaten sana kötü bir şey yapmadığımı anlarlar. En fazla uyardım zannetsin bırak şimdi. Ben onu gönderdiğimde kime kıymet veriyormuşum kendi gözleriyle görsün. "

 

Aslık suratımı çenemden tutup havaya kaldırdı. Minicik bi tebessümle yüzümü izledi bi zaman

 

"Benim bildiğim Züleyha diliyle döver, duramaz. Ama daha ihtiyatlı ol güzel bebeğim. En azından ben ipini elime sıkıca dolayana kadar olur mu? Zeynep'in okulu açılacak, Birgül evlenecek, Kenan zaten yok. Onları bir bahaneye sığdırıp yollamak kolay olacak. Öyle iyi bir düzenek kurmak lazım ki ağzını açsa kendine zararın dokunacağını bilmeli."

 

"Vallahi bilmem ben! Gözüme kızıl bi gölge iniyo bazen benim. O arada cinnete gelir de yılan dilini ekmek bıçağıyla doğrarsam mapusta bakacan bana."

 

İyice sokulup, sardı kolları beni yine.

 

"Kocana güven... Halledeceğim ben."

 

Sinirden sızlayan her yerim ferahlayana kadar göğsüne yasladı bedenimi. Kollarımı, sırtımı elinin içiyle ova ova rahatlattı. Tüylerim bile acı veriyodu sanki. Öyle bi nefret sardı her yanımı.

 

" Züleyha!"

 

"Hmm..."

 

"Kenan ne yaptı sana?"

 

Adı geçince kaskatı kesildim pisliğin. Onca lafın arasında bunu niye duyarsın be adam?

 

"Bişey yapmadı..."

 

"Oğlunla senin bitiniz kanlandı dedin. Bir şey yapmış Züleyha. Halam da apar topar göndermesini adam akıllı anlatmadı. Ne yaptı Kenan?"

 

Ah be kocam. Ben şimdi senin evinde, senin ekmeğinle, senin karını düşler oldu nasıl diyem?

 

"Olur olmaz konuştu?"

 

Sarılmış kolları ayrılıp geriye çıktı. Bugün bu kaş düzelmeyecekti zannımca.

 

"Ne dedi sana?"

 

Hemen de yumuşacık sesi kas katı oldu.

 

"Sana ettiği imayı güttü. Bir de Nazlı'yla ilgili olur olmaz konuşunca ben yine dayanamadım. Ağzıma geleni verip, halama dedim."

 

"Bana niye gelmedin?"

 

"Asil kusura kalma emme senin yufka yüreğinle ben anlaşamıyom. Sana desem en fazla gider böyle deme dersin. Ama bak halama. Nasıl silkeledi attı ar damarı çatlak kayınımı. Sürünsün biraz da ağzı bi daha olmayacak laf için açılmasın."

 

Üste çık Züleyha. Daha fazla deşelemeden üste çık! Az daha sorarsa yalan diyemeyiz biz kocaya. Ne varsa anlatmak lazım gelir. Ömründe yalanı arana sokmayacan tek adama dilimizin kirini göstermeyek.

 

"Sen şu an beni küçümsüyorsun."

 

Hayretle çıkan sesi, birde çocuk gibi bükülen dudağını görünce nerdeyse gülecektim. Hırsım içimde bakiydi emme karşımdaki adam onu bile örtüyodu sanki.

 

"Yok valla, küçümsemek değil de... Asil valla ben on adım öteyi düşünerek yaşayamam. Nasıl olsa o işe sen bakıyon. Kızıma dili uzandı, bende dilini keserim dedim. Baktım zerre lafıma itibar etmedi halama bunu adam etmeyeceğiniz mi dedim? O da sağ olsun anasının yapmadığını yapıp adam olmaya gönderdi. Hem fena mı oldu? Yaşı geldi, everek deseler elin kızını yakarlardı bu basiretsizlikle. Şimdi en azından çalışır parasını kazanır da evinin ekmeğini ağabeyine aldırmaz. Hepsine analarından çok faydam dokunuyo emme kimse görmüyo valla."

 

"Karım, ben senin iyilik meleği olduğunu biliyorum da yöntemlerin çok farklı. Sanki iyilik ederken önce dünyalarını mı kaydırıyorsun ne?"

 

"O dilden anlıyor senin saf kardeşlerin. Bak bugün Birgül'e de el attım. İşin özüne baksak eteğimde dolaşması, teşekkür etmesi lazım. Emme o ne etti, yılan dillisin dedi? Bana yılan dillisin diyen Birgül’ün anası, kara mambagillerden Neslişah."

 

Odayı doldurası bir kahkaha attı. O keyifle gülsündü ben küskündüm hâlâ. Anlasın diye de iki adım gerisine gittim yine. Şiir okur gibi Züleyha diyen adam bağırarak dedi adımı. Daha kötü ne edecekti bana?

 

"Yine niye uzaklaştın sen?"

 

"Bağırdın bana!"

 

"Ahhh.... Züleyha... Güzel Züleyha’m... Zümrüt gözlü, gül yüzlü bebeğim. Ben senin bu deli akan kanına nasıl yetişeceğim? Sana zarar gelse ben ölürüm Züleyha. Lafta, sözde de değil gerçekten ölürüm. Neslişah bunu görüyor. Sen sanıyorsun ki sessiz sessiz laflarımı yutuyor. Neslişah öyledir. Çok dalaşıp bulaşmaz ama kötü olduğunun başına mutlaka bir şey gelir. Kimse sen yaptın diyemez, çünkü kimseye o açığı vermez. Görüyorsun babamı. Basiretsiz, beceriksiz bir adam ama ben onun gibi olmayacağım Züleyha. Zerre hak etmiyor yakınımda olmayı doğru! Ama ben elime muhtaç babamı onun yaptığı gibi sokağa atamam. Bakamam aynaya Züleyha. Doğru adım atıp, onlara uygun bir eve yerleştirmek için zemin hazırlamalıyız. Nazlıma kötülük gelmesin diye zaten annemin hevesle koyduğu adım lekelendi. Daha fazla sıfat ekletemem yanına."

 

O böyle deyince duruldu içimdeki keskin yan. Sultan abla da dediydi bunu. Anası koymuş adını. Adı gibi bi adam olsun diye çok dua etmiş. Asil de hep öyle biri olmak, anasına yaraşır evlatlık yapmak için çok şey yutmuş.

 

"Haklısın... Ne deyim, sende haklısın... Emme damarıma basarsa ben susamam Asil. Onlar gidene kadar kavga dövüş görünüyo artık bize."

 

"Dua edelim de aklıma geleni başımıza getirmesin..."

 

Hiç aşağı inmeden odada durduk. Sultan abla yemeğimizi bile odaya gönderdi. Nazlım uyanınca da kendi odamızda, oyuncaklarla eğleştik. Asil hikâye kitabı okudu, dili için lazımmış. Gerçi hanım kız Nazlı tombul popoşuna bile takmadı, emme adamın ısrarla okuyuşunu ben keyifle izledim. Gece çökünce de uyku aldı bizi koynuna. Tam uykuya dalacağım an göğsümden aşağı bi ürperti indi. Hak, uyarıyomuş bilemedim...

 

*************************

 

Gece yarısını geçen saate inat uyuyamıyordu. Sinir her yerini kaplamış, öfkesi ateş olmuş harlamıştı onu. Telefonu eline alıp oğlunu aradı.

 

"Anne..."

 

"Kenan, yavrum. Nasılsın annem?"

 

"İyi değilim... Hiç iyi değilim anne. Burada öldürecek bu adam beni. Bıktım anlıyor musun?"

 

"Sabret Kenan... Az daha sabret annen kurtaracak yavrusunu."

 

"Anne gün doğmadan kalkıyorum. Külle kazanları telletiyor bana bu adam. Tırnaklarımın etleri ayrıldı artık. Düşmanıyım sanki. Öyle çok iş yaptırıyor ki ağrıdan uyuyamıyorum bile. Odun ateşindeki yemeklerin başında beni tutuyor. Defalarca elimi yaktım bana mısın demedi. Asil buraya nasıl dayanmış? Burası cehennem."

 

"Ben o Asil'i gerçek cehenneme sokayım da görsün oğlum. Şimdilik sesimizi az keseceğiz. Sen merak etme ilkinde yıkılmadı ama bu sefer ölecek Asil. Sevdalandı karısına. Elinden kayıp gidince aklını oynatır artık. Oradan sonra neyi var neyi yok hakkımız olanı alacağız."

 

"Anne... Züleyha'ya bir şey mi yapacaksın?"

 

"Adını anma o lanetin. Yarım aklıyla beni hizaya sokacağını sandı. O küçük dünyasını bak hele bir nasıl ayağının altından çekip alıyorum? Bugün suratıma suratıma bağırmak neymiş, ayağımın dibinde ağlarken anlatacağım ben!"

 

"Ne kadar daha burada kalacağım ben? Dayanamıyorum diyorum!"

 

"Kalacaksın Kenan! Ben kalk gel diyene kadar duracaksın."

 

"Ne kadar ne kadar?"

 

"Sümüklü karısı ortadan yok olup, çocuğunun acısıyla ortada kalınca Asil kafayı yiyecek! İşte tam o zaman döneceksin merak etme. Çok kalmadı ikisinin de sonuna..."

 

 

Loading...
0%