Yeni Üyelik
58.
Bölüm

57.BÖLÜM~HANIM~

@orenda

Buranın okuyucu kitlesi biraz kırıcı. Okuyup öylece bırakıp gidiliyor. Hevesimi kaçırmayın arkadaşlar. Ben emek veriyorsam azıcık desteği esirgemeyin lütfen💙

 

 

Dolaptan aldığım elbiseyi üstüme geçirirken aynanın yansımasından Asil'i gördüm. Niye böyle oluyodum bilmiyom emme iş bitince bi de o beni böyle izleyince utanç içimi didikliyodu sanki. Adam gün aymadan beni şey yapak diye kaldırdı ya.

 

Düşündükçe gülesim geliyodu. Şimdi de hangi adımı atsam gözünün merceğinden geçirir gibi baktığından ayaklarım bile titriyodu sanki. Biri sizi böyle izleyince hakikat eli ayağı şaşıyo ya insanın.

 

"Uf Asil ama ya! Çek şu gözlerini, valla felç eder adamı bakışının nazarı."

 

Kocaman gülüp, döşünde hâlâ tam ayılamayan Nazlı hanımı sıçrattı mustur.

 

"Kocanın nazarı değmez Züleyha Hanım. Allah bak bak izle de şükret diye vermiş seni, bakmasak ibadetten kaçmış oluruz."

 

Gözümü süzerek kınayan bakışlarımı üstünde gezdirdim.

 

"Heee hiç de ibadetten kaçan adama benzemiyon essahtan. Bi beş vakit namaz vardı, ne oldu onun akıbeti? Üçe indiriyodu hocanın biri."

 

"Kızım cumaya gidiyorum ya."

 

Nasıl keyif alıyodu mustur bana bulaşmaya nasıl.

 

"Öbür tarafta da öyle dersin artık. Cuma’ya gidiyodum ben diye üç beş kere tekrarla da unutulmasın. Var mı dedelerden, ebelerden hacı hoca? Bi de hacı torunuyum deyince uçarak geçiriyolarmış sırattan."

 

"Bak bak laflara bak. Bana diyen Züleyha Hanım da eli tespihli bir zât zaten."

 

Dediğiyle sırıtmam büyüdü yüzümde. Haklı oluşu, kabul edeceğim anlamına gelmezdi ele?

 

"Benim yaşım küçük bi kere. Bana yol göstermen, öğretip, imana getirmen lazım. Ama herife bak, sabah namazı vakti cimaya kaldırıyo karısını."

 

Yine kahkahayla güldü. Pek keyfi yerindeydi canım. Tüm elektriğini aldık, helvaya çevirdik adamı. Ondan herhalde dudakları birleşmiyodu.

 

"Sen de işine gelmeyince ne güzel küçülüp, bilmez oluyorsun hemen. Hatunum da böyle sere serpe yanımda yatıp aklımı almasaymış. Ne yapsaydım dünyalık imtihanım Züleyha, sen öyle açık seçik uyuyunca dayanamadım."

 

Omuzlarımı silkip, şımarık bi bakış daha yolladım aşna fişnaya düşkün kocama.

 

"Ne yapalım artık biz de pazen geceliklerimizi giyer öyle gireriz yatağa."

 

Çok hoşuma gitti onla böyle atışmak. Her lafıma gülerek cevap verişi, gözünü her yerimde dolaya dolaya bakışı yüreğimi oynatıyodu sanki. Asilin bakışında bişey vardı sanki. Böyle insana kendini dünyanın en kıymetlisi gibi hissettiren çok farklı bi ışık…

 

"Sen kara çarşafa girsen de nafile artık zümrüt göz. Sol göğsünün altında ki benini, kalçanın dolgun güzelliğini kaydettim hafızama."

 

Yok anam yok... Biz bunun arsızlığına yetişemeyiz. Ağzının ayarı yok bunun. Herif daha ben bilmiyom orda ben olduğunu sen ne ara ezberine yer ettin? Baktı lafına laf veremiyom yine güldü.

 

Nazlı hanım bi kafayı kaldırıyo babasına bakıyo sonra geri döşüne koyuyodu başını. Bu kız babacı Züleyha. Hiç bişeye olmasa susuzluğuna kalkan kız, şu saate kadar ıh demedi. Herifin işi bozulmasın diye kıçındaki pirelere kışt deyip, yollamadı hiç. Üstümü başımı giydiğim vakit baba kız yüzlerini yıkamış halde çıkmışlardı banyodan. Hiç aşağı inesim yoktu valla. Haset kara mambayı görüp, günümü haram edecektim yine.

 

"Bakma öyle. O masaya oturacaksın! Evin hanımı olarak tüm yemek masalarına ilk sen oturacaksın."

 

Asilin sesi biraz yüksek çıksa da maksadının bana kızmak olmadığını biliyodum. Omuzlarım düştü haklılığına. Dünden sonra ortalığı o soysuza bırakmayı benim gururum kaldıramazdı zaten.

 

"Evin içinde yılan geziyo bildiğin. Nerden bulacağız biz huzuru?"

 

"Halledecek senin kocan. Az daha sık dişini."

 

"Valla bana hava hoş Asil. Benim yaşım küçük, e yol yordam, konuşma da bilmem. Haliyle ne duyarsa kulağı, kimin yanında ne edersem cahilliğime, gençliğime verecek!"

 

Asilin benim için endişelenen yüzü son dediklerimle biraz rahatlayıp, tebessüm etmeye başladı.

 

"Neslişah yansın derdine. Sen var ya sen, onu yerle bir edersin."

 

Gülerek ettiği lafa içimden evvel Allah çektim. Beraber odadan çıkıp aşağı indik. Masa yeni kuruluyodu. Geçip oturduk yerimize. Nazlı hanım masayı görünce iştaha geldi. Bende küçük bebeyi aç bekletmeyim diye yedirmeye koyuldum.

 

"Kız boncuk, ağzındaki bitmeden niye ötekini tepiyon. Tok evin aç kedisi misin sen? Söyle balım, doyuramıyoz mu biz seni annem?"

 

"Anniii... Ma-ma-ma"

 

"He kızım mama. Çok mu acıktın sen? Dur yumurta verecem. Kız! Ekmeği öyle ne tepiyon? Nerde sende onu öğütecek diş?"

 

Elinden aldığım ekmekle çığlığı bastı boklu boncuk. Maşallah bi güzel iştahı vardı ki o yiyo ben doyuyodum sanki. Ne versem burun kıvırmıyodu, az bi peynire söyleniyodu gerisine ağzı açık bekliyodu. Asil de bizi film izler gibi izliyodu.

 

"Yumurtadan da al bakalım ağzına. Hah, bitir peynir verecem. Hiç suratını ekşitme, yenecek o peynir."

 

Hiç karşımda anam mı var demeden yine bastı çığlığı.

 

"Hee ondan Nazlı Hanım. Boyun beni geçene kadar ben ne dersem o bi kere. Anaya çemkirilir mi edepsiz boncuk? Bi duyan olsa adın çıkar. Züleyha'nın Nazlısı cazgırmış derler."

 

Lafa meraklı kızım, ben konuştukça ağzımı izlediğinden bende burun kıvırdığı peyniri, cevizi alttan alttan yedirdim. Hanım kızın işini görürken lafa tutmak icap ediyodu. Yoksa eli ayağı durmuyo, ortalığı karıştırıyodu. Anam bi de pasaklıydı ki. Yine yapmıştı yapacağını.

 

"Kız Allah ne etmeye seni! Kız ben daha yeni giydirdim ya onu sana. Niye sürdün elini döşüne. Asil bu kız pasaklının teki valla. Anam eline bulaşmış reçeli bütün sürdü güzelim elbiseye. Hem ne ara soktun o parmakları sen oraya. Anam tırnağının ucuyla masayı devirir ya bu kız."

 

Hem söylenip hem reçel bulaştırdığı elini sildiğim boklu boncuk kıkır kıkır ettiğine gülüyodu. Babasına dönen yüzü onunda güldüğünü gördükçe daha bi iştahlı atıyodu kahkahasını.

 

"Gül sen gül. Emme ısırırım o kollarını ben senin. Evin makinası bi senin pasağına çalışıyo Nazlı Hanım. Minişten utanıyom artık. Kız odadan her gün bi sepet pasaklı elbise taşıyo çamaşırlığa."

 

Enseme sokulan nefesle söylenen dilim lâl oldu.

 

"Devam et böyle Züleyha... Az kaldı neredeyiz demeden bende senin dilini ısıracağım."

 

Anam Allah bana yardım etsin. Ne babasına ne danasına ben güç yetiremem. Dert yandığım kız, karşımda gülüp beni tombul popoşuna takmıyoken ardımdaki herif de ağzımı açsam, ağzıma bişey koymak için pusu da bekliyodu.

 

"El edep el haya... Yok anam bu konağa zerre uğramamış!"

 

Kendi kendime söyleniyomuş gibi ettim emme sesimi de ardımdaki çakala duyurdum. Yine odayı inletir gibi güldü. Yüzüne dönüp neyime güldüğünü soracakken de kapı açıldı, ev adamı doluştu içeri.Dilber halam pek güzel olmuştu bugün. Zaten nasıl zarif, nasıl asildi.

 

"Allah neşenizi artırsın çocuklar, sesiniz avluya kadar taşıyor valla. Neye güldünüz, merak ettim."

 

"Günaydın halam. Neye gülecekler, benle eğleşiyo baba kız. Nazlı hanım saati dolmadan güzelim beyaz elbiseyi karadut reçeli etti baksana."

 

"Oy yesin babaannesi onu. Nazlı kızım, anneyi mi delirtiyorsunuz siz? E çirkin kız olmuşun böyle babaannem."

 

Geçenlerde halam Nazlıyı severken "halası yesin" dediydi de ben de Nazlının iki halası zaten var, sen babaannesisin dediğimden beri artık öyle seviyodu Dilber halam. Kızımın büyük bilip, sayıp, seveceği bi Dilber halam vardı. Neslişah yılanına babaanne dedirtecek göz var mıydı bende?

 

Hem ben öyle deyince nasıl sevindi, nasıl yüzü güldü. İçim ısındı o haline. Her lafımıza onu da ortak ediyoz, kendimize kurduğumuz küçük ailenin direği diye adını hep dillendiriyoz diye gözümüzün içine bakıyodu.

 

Diğerleri de yavaş yavaş gelince konuşmamızı kestik. Odaya girdi gireli hiç sesi çıkmıyodu yılanın. Kızlarda oturdukları yerden dikenler bitmiş gibi bir bana bi analarına göz altından bakıp duruyolardı.

 

"Hadi ne duruyorsunuz, oturun masaya da sabah öğünümüzü yiyelim. Asil ben de geleyim yeni restorana senle. Nasıl etmişiniz bakayım."

 

Asil gözünün kenarıyla baktı ama cevap vermeden kahvaltısına başladı. Zaten kaynatam da cevap falan beklemiyodu. Tabağına börekten gökdelen dikmenin derdindeydi canına yandığım. Ara ara Dilber halamla üç beş kelamımız dışında kimseden ses çıkmıyodu. Ama etimi ısırası haset bakışları her daim üstümde hissettim. Sirkeyle, kaya tuzuyla bi su yapıp dökmek lazımdı artık. Anca alırdı üstümdeki pis nazarları. Öylece dalmış önümdeki lokmaları eziklerken Asilin sesiyle başımı kaldırdım.

 

"Hala bugün sen Yüreğir’e gelme. Çok iş yok zaten. Züleyha salonun mobilyalarından hoşlanmıyormuş, değiştirmek için merkeze gidersiniz."

 

Dilber halam elindeki çay bardağını masaya bırakıp, kaşlarını kaldırarak ikimize baktı. Sonra dudağı bi tarafına azcık büküldü.

 

"Olur oğlum. Hatta bizim Nizam ustaya gidelim. Hazırda bir şey beğenemezse Züleyha, onun yelpazesi geniş, yaptırırız."

 

"Haklısın... İyi düşündün bunu hala. Açılış yakın olmasa bende gelirdim sizle. Bu seferlik mazur gör Züleyha’m."

 

Ceketinin iç cebinden bi cüzdan çıkarıp, içinden de kart çekip önüme bıraktı.

 

"Bu kartı kullanırsın zümrüt göz. Senin zaten o."

 

Bi karta bi Asile, bi halama, bi yılana bakıp durdum alık alık. Bu adam şimdi niye böyle bi laf etti derken halama kırptığı gözü gördüm de düştü jetonum. Neslişah'a evin hanımı kim bellediyodu ya canını yediğim aslan, yiğit kocam. Onun hırsını üstüme çekecem derken demek ki aklındaki buymuş. Neslişah’ın ara ara bana çarpan hırslı bakışları şimdi Asile dönmüştü çünkü.

 

"E Asil, ben bilmeden çok harcarsam ya?"

 

"Kartın limiti yok zaten Züleyha. Sadece banka beni bilgilendirmek için arar, ben onay veririm zaten merak etme sen. Dilediğince al istediğin mobilyayı."

 

"Nasıl ya? Limiti yok mu ağabey? E bizim kartların limiti hep sınırlı ama."

 

Birgül'ün kıskanç sesine kadar elimdeki karta bakıyodum. Haset karı, hemen de atladı ortaya. Asil asaletinden zerre kaybetmeden başını yana yatırmış, tebessümle bakıyodu kardeşine. Huyu da tekten bu adamın Züleyha. Nankör Birgül kıymetini bil, böyle abiye can verilir.

 

"E evin hanımının o kadar ayrıcalığı olmasın mı abim? Benim neyim varsa zaten Züleyha'nın."

 

"Ay abiii... Çok romantik ya... Çok tatlısınız."

 

Zeynep’in imrenerek çıkan sesine, Birgül'ün bozulmuş suratına bakıp bakıp bende güldüm.

 

"Ha bu arada iyi hatırlattın Birgül. Züleyha bir ara tapuya gidelim. Nikah için söz verdiğimi üstüne geçirmek lazım. Sözde kalmasın lafımız."

 

Kız bu nasıl güzel sabahtı ya böyle. Kocam sağlı sollu ana kızı yere seriyodu, beni evin hanımı sensin diye önlerinde el üstünde tutuyodu. Az biraz daha zorlasa inşallah, kaynanam kalpten gidecek, hepimizi refaha kavuşturacaktı evimin direği.

 

Gözümü süze süze kocama baktım. Süzülürken biraz da Neslişah'a bakındım. Rengi gitmiş komşular... Gasil haneye haber verin müşterisi var inşallah.

 

"Ne gerek vardı Asil? Daha değişeli ne kadar oldu ki hem? Sende bir şey desene Hızır."

 

Kaynanam zorlama sen oraya. Kaynatam ağzında boş yer bulup laf çıkaramaz.

 

"Evlenirken aceleye geldi nikahımız. Detaylı bir alışveriş yapamadık Züleyha ile. Şimdi hevesi neyse öyle dayayıp döşesin evini Neslişah Hanım. Gerçi Züleyha masraf olur diye yine istemedi ama ben öyle uygun gördüm."

 

Anam hünkarıma bak. Hürrem gel kız gel asıl Sülümanı ben kapmışımhaberin yok. İyiki sabah boş geçmemişim kocamı. İçime dert olurmuş ya kıçımı dönüp yatsam.

 

Neslişah, Asil konuştukça sanki bir şey yapsın diye kaynatamdan medet dileniyo ya nasıl keyfim yerine geliyodu. Senin kocada Asile kafa tutacak göt var mı acaba yalak karı?

 

"Asil ne diyorsa o Neslişah. Karışıp durma daha da. Gelin hanım nasıl istiyorsa öyle yapsın evi."

 

Kaynatamın Asil'in yüzüne bakarak ettiği lafla kocama baktım. Gözünün kenarıyla babasına bakmış ama sanki hiç bi şey duymamış gibi peçeteyle ağzını siliyodu.

 

"Abi bizde gitsek yengemle. Ay bayılırım dekorasyona. Gelelim mi yenge?"

 

Zeynep’im hiç ortada ne dönüyo anlamıyodu ya yavrum. Şu masumluğuna hiç kıyamıyodum valla.

 

"Olur yengem gelin tabi. Şöyle salonun havası bi değişsin. Bu ceviz mobilyalar eskide kaldı hep. Hem nasıl karanlık, az ferah bişeyler bakalım demi yengem? İçimiz açılsın."

 

Kocadan buldun yüzü sür sefasını Züleyha. Bu karıya el atmazsak kendi kendine öleceği yok bunun. Az işini kolaylamak, yolunu açmak lazım. Asil'i iki öpüyosam dört öpüp işe yolladım. Koştur koştur da hazırlandım. Nazlıyı da alacak gibi olunca halam sıcak çarpar dedi de Minişe emanet ettik. Laf etti ama bi baktım Birgül de takmış çantasını koluna. Anası da laf dinlesin diye göndermiyosa benim de adım Züleyha değildi.

 

Çarşıya inince halam nereye götürse girdik. Salonun, konağın ağırlığına yakışacak ama üstümüzdeki ölü toprağını da alacak bişeyler istiyodu gönlüm. Halam da az çok istediğimi anlamış olacak ki hep asil ama kasveti olmayan mobilyalara baktırdı bizi. En son dedikleri Nizam ustanın mobilyacısına geçtik. Ben küçük dükkân beklerken beş katlı, koca bir yer görünce afalladım. Meğer adam altta imal edip üst üç katta satıyomuş. Asansörle en üst kata çıkıp salon mobilyalarını dolaştık. En son kızların bile beğenip olsun diye aklıma girdiği bir takımda karar kıldık. Yaptık bi iş tam olsun diye yemek odasını da takımı bozmadan değiştik. Usta bi haftaya getirip kuracağının sözünü verince ödemeye aşağı indik.

 

 

 

Ben bi Adana yanıyo sanıyodum vallahi. Memleket yanıyomuş meğer. O fiyat ney gözünü seveyim? Dükkâna ortak olacam demedim ki iki mobilya alıp çıkacağıdım. Evlenecek varsa evlenmesin anam, hiç gerek yok öyle heyecanlara.

 

Ayaklarımıza kara sular inmiş halde bi yere geçip oturduk. Açlıktan da bayılacaktık nerdeyse. Zeynep mobilyaları övüp durdu.

 

"Ay yenge valla tüm enerjisi değişecek evin. Çok aydınlık, çok ferah valla."

 

"Kız kına yeşili, ceviz kenarlı oturma gurubundan sonra tabi de güzel olacak. Gerçi anam o mobilyayı alırken gözünüzü evde mi unuttunuz siz? Niye anamız yaşlı, gözü görmüyo demediniz."

 

"Ay yenge ne kadar pahalı onlar biliyor musun? Saray konsepti iki üç yıl önce çok moda diye annemin dernek tayfası hep o stil takıldı."

 

"Ondan mı kına yeşilinin içine altın yaldızlı desen koymuşlar? Zengin dursun diye."

 

Dediğimle hepimizi bi gülme aldı. Birgül bile anasının radarından çıkınca bi gevşemişti emme kurt kaynıyodu kıçında. Vardı onun bi derdi diyecek oldum bohçada olanlardan uyku girmemişti gözüne demek ki. Kaynanasıyla ne konuştum meraktan ölüyodu. Suratına sırıta sırıta baktım.

 

"De hadi de. Kıvranıp durdun, neyse çıkar ağzındakini."

 

Birgül bi bana bi halama baktı, yine kıvrandı.

 

"Kız, anam o benim. Bişeyi saklamıyom ben ondan. Sen ardını dönsen yine ne olduğunu anlatacam sanki."

 

Dilber halam öyle deyince masadaki elimin üstüne elini koyup, sıkıca kavradı.

 

"Ne oluyor Züleyha?"

 

"Hala dün Birgül'ün kaynanası bir de dip kaynanayla az hasbihal ettim. Yerinde duramıyo şimdi onu kesip kesmedim diye."

 

"Murat’ın babaannesi ha."

 

Benim rahatlığım hepsine geçmiş bi ferahlamışlardı.

 

"Ya hala, bu ne yaptı söylemiyor. Kesin kadına benim hakkımda kötü bir şey dedi. Sen biliyorsun, kadın istemiyor zaten."

 

"Kız mikrop, ben senin hakkında kötü bişey diyecek olsam ilk köfte diye önlerine koyduğun emme ne olduğu belli olmayan o şeyi üstüme almam. Senin için adımı iş bilmeze çıkardım misafirin önünde, kim eder sana bunu?"

 

Söylediğim aklını karıştırmış olacak ki açılan ağzı geri kapandı. Düşünür gibi suratı az kırıştı.

 

"Ay bak ona hâla şaşkınım. Sen niye beni kurtardın ki?"

 

"Birgül ben yılan seviyomuşum anam. Seni görünce anladım. Baktım benim büyük çıngıraklı görümcem evlenemezse olan bana olacak, ardını toplamak farz oldu haliyle."

 

"Ya sen ne biçim bir ruh hastasısın? Yüzüme bari söyleme."

 

"Kız niye ardından söyleyim? Yüzüne söyleyince tadını alıyom ben. Ardından söylesem nasıl duyacan?"

 

"Hala görüyorsun değil mi? Bu hep böyle. Bir laf ediyorsun bir daha susturamıyorsun."

 

Biz atışırken bi baktık yanımızdaki Zeynep’le halam gülmekten gözlerinden yaş getirmiş, peçeteyle siliyolardı.

 

"Ay Allah iyiliğinizi versin. Uzun zamandır gülmemiştim bu kadar. "

 

"Ya hala bir şey de şuna. Ne demiş Semiha anneye?"

 

Ezilerek benden alacağının peşindeydi ya. Gözüne baka baka kolamı içtim. Pis pis de sırıttım.

 

"Ay yenge ya siz dün annemle öyle tartışınca çok korktum ben. Ağabeyim kızdı mı?"

 

Zeynep’in araya girmesiyle Birgül’deki gözlerim ona döndü. Pek endişeli bakıyodu suratıma. Bu işe kızları bulaştırmamak lazımdı.

 

"Kız neye korkuyon? Biz kaynanamla öyle seviyoz birbirimizi. Günlük bi doz birbirimize girmeden rahat edemiyoz."

 

"O konuyu konuşamadık Züleyha."

 

Halama bakıp ağır ağır salladım başımı.

 

"Onu senle sonra konuşacam ben hala. Şimdi şu görümcemin aklını başına devşirmesi lazım."

 

Birgül ela gözlerini dikip öylece baktı.

 

"Saf Birgül, sen evlenip gidecen niye gittiğin yerle kötü olmaya çalışıyon baştan?"

 

"Asıl o bana kötü. Hep tersliyor, hakir görüyor. Bir türlü sevemedi beni."

 

"Ne verdin de eline, onu çalsın yüzüne derler adama. Kadına anne derken bile kabız olmuş gibisin. Kusura bakma halam, bu kız böyle dilden anlıyo. Bi de babaanne var. Murat enişte, annesine düşkün. Sen Murat enişteye düşkünsün. Ne olacak böyle?"

 

Birgül bitkin bi halde omuzlarını saldı aşağı. Kendi de demek ki bulamıyodu bu soruya cevap.

 

"Ayrı oturmaya ikna olmuyor Murat. Offf! Ne yapacağım ben ya?"

 

"Kaynananın gönlünü yapacan saf görümcem. AyrılmaZ onlar birbirinden. Dün kardeş sandıklarım hep elti çıktı. Evin içi birbirine pek tutkun, gitmez o adam evden. Semiha teyze de kötü değil bak Allah için. Ben dedim ki Birgül iyide anası çok dolduruyo onu. Kadın çölde su bulmuş gibi elime yapıştı hemen."

 

"Ya sen niye öyle diyorsun ya?"

 

"Kız valla bağırma milletin içinde, yolarım o saçlarını! Yalan mı dedim? Anan etmiyo mu seni böyle? Dün adımları salona gelene kadar neler dedi sana? Yok hizmetçiliğini yaptığını görmüyecem, yok anne demiyecen! Yarım akıllı Birgül, senin ananın sana hayrı olsa gittiğin yeri cennete çevirmeye çalışır."

 

Dilber halam bana hak vermiş olacak ki başını sallayıp, elindeki bardağı bıraktı. Birgül’ün masanın üstündeki elini avuçladı.

 

"Kızım bak burada Züleyha haklı. Sen Murat'la evleneceğim diyorsun ama ailesi olmasın da istiyorsun. Biriyle evlenirken ailesiyle de evlenirsin."

 

"Hah bak akıllı insanın hali başka oluyo. Beni değilse halanı dinle. Senin anan Semiha teyzeyi ezecem, hakir görecem diye sana kıyıyo farkında değilsin. Sende anana yaranma derdine yuvanın dibine dinamit döşüyon."

 

Birgül bunca konuşma nereye gidiyo demeden burnunu dikti havaya.

 

"Tabi canım! Ben Semiha anneye yakın olayım annemde beni paralasın."

 

"Kız işte ben onun için yer yapıyom ya. Kadınlara Birgül sizi seviyo da anası çok beter dedim. İnşallah yalandan ağzım eğilmez."

 

Yine halamla Zeynep’i bi gülme aldı.

 

"Dedim ki sen elini üstünden esirgeme, sana çok güzel gelin olur. Sen şimdi ananın göz çeperinden kurtulunca kadına sıcak davran. Desin ki Züleyha haklı. Bu kız adam olacak da anası mâni oluyo. Sende az insan ol, kocanın ailesiyle iyi geçin. Gül gibi yaşayın. Dün neler döktüler önüne. O kadar insanın ağzı açık izledi. Az kıymet bil."

 

Birgül o kadar konuşmama karşı dalga geçer gibi güldü yüzüme. Biliyodum ama aklındakinin uğrayacağı yeri.

 

"Bana akıl veriyorsun ama gördük dün seni de."

 

Üsten üsten sırıtınca tepemin tası attı.

 

"Benim canımı sıkma Birgül! Benim dediğim lafları duyduysan ananınkileri de duydun. Anan az insan olaydı, benim kocamın acısından keyif almayaydı ben el üstünde tutardım onu. Dediği laflar hiç mi yüzünü yakmıyo. Ekmeğini yiyonuz o adamın, hiç mi acısını anlatırken eğlenişi içine der olmuyo?"

 

Böyle de söyleyince utançla kaçtı gözleri gözlerimden. En azından anaları gibi yüzleri zımparaya dönmemiş. Bu da bişey deyip lafı uzatmadan asıl lafa geri döndüm.

 

"Senin kaynanan öylemi Birgül? Oğlu için hiç gönlü olmadığı kızın kapısına geliyo bak. Yoksa senin ananı Semiha teyze dış kapısına bağlamaz. Sırf oğlu incinmesin diye yüzüne bakmayan kadınla oturuyo. Vallahi beni zıvanadan çıkarma gider kadına bundan bi halt olmaz, sen oğlanı kurtar bundan derim. Az hastalan, yatağa düş o yüzük parmağından çıkar derim. Sümüğünü akıta akıta ağlan! "

 

Birgülün yüzü kızarıp geri çekildi. Analarının Asil hakkında dün dediklerini onlar da dehşetle izledi, gördü gözlerim hep. O yılanın ettiklerini bilmeyişlerini garipsemedim ama.

 

"Bir de bana kötü diyorsun. Asıl kötü sensin be!"

 

Geriye yaslanıp üstten üstten baktım saçaklı Birgüle.

 

"Halama soralım, hala kötü müyüm ben?"

 

"Yok kızım meleksin valla."

 

Gülerek deyince bende güldüm. Sesindeki imayı anlamaya anlamayacak Züleyha mıydım ben?

 

"Bak Birgül Hanım, adamına göre muamele. Senin ettiğinin yanında yine insanlık ediyom. Ha çok sevdiğimden değil, başıma kalma diye."

 

"Allah razı olsun be."

 

"Cümlemizden anam. Laf ebeliğini bırak. Kadını ara yanımızda, halini hatırını sor. Ananın haberi olmadan bir iki git yanına. Desin ki bu kız, o evden çıkınca bize yakışacak. Önünüzde durup durmasın."

 

"Şimdi sen annene çaktırmadan kaynananla samimi ol diyorsun."

 

"Kız essah anladı ya bu beni. Yumurtaya can veren Mevla’m, Birgül’e akıl da vermiş "

 

"Ya valla kalkıp yolacağım saçını başını."

 

Tüm yüzümü kaplayan sırıtışımla gödek boyunu süzdüm.

 

"Denersin tabi Birgül, kafanın bi tarafı kel kalınca azıcık pişman olun emme denersin yani."

 

"Ay başım döndü tamam. Birgül şaka bir yana Züleyha haklı kızım. Aklını başına al. Evlenmek kolay iş değil, sorumluluğu çok. Sevmek de bir yerde yetmiyor. Aşk güzel şey ama ömrü çok uzun değil. Sen aşkını sevgiye evirip ömürlük mü etmek istersin, nefrete çevirip iki yılda aile mahkemesinde mi kendini bulmak istersin?"

 

Bu ihtimalin lafı bile edilse yüzünün rengi çekiliyodu hemen. Aşk için hastalıklı illet dediğimde beni kınıyodu herkes bir de.

 

"Ya öyle deme hala ya. Ben ayrılmam Murattan. Çok seviyorum ben onu."

 

"Valla ben sana diyeceğimi dedim. Semiha teyze kötü kadın değil Birgül. Dün çaylarını koyarken bile gözü ışıldadı hemencecik. Hak edene kötü ol sen. Bu kadının seninle derdi ananın lafıyla yüzlerini yer etmenden sebep. Ara bak şimdi. Şöyle güzel güzel konuş, bak nasıl hemen dönüyo yüzü sana?"

 

"Ne diyeceğim ki arayıp?"

 

"Anam çok işimiz var bunla bizim. Dün için teşekkür et. Gururlandım, onurlandım de. Herkes getirdiklerine bayıldı, nasıl zahmete girmişin de."

 

Biraz düşünüp, süzüldü ama sonra eline telefonunu aldı. Bize de parmağıyla susun der gibi iş yaptı.

 

"Alo..."

 

"..."

 

"Semiha anne, nasılsın?"

 

"..."

 

"Şey ben teşekkür etmek için aradım."

 

"..."

 

"Dün çok zahmete girmişsiniz. Ben bu kadar emek vereceğinizi hiç düşünmemiştim."

 

"..."

 

"Çok beğendik anne. Hepsi birbirinden güzeldi. Nasıl kıyıp kullanacağım vallahi bilmiyorum."

 

"..."

 

"Şey, yarın müsaitsen yanına uğramak istiyorum."

 

"..."

 

"Yok... Sadece ben, annem yok."

 

"..."

 

"Tamam anne, çok öpüyorum. Babama, babaanneye, yengelerime, amcalarıma selamlarımı iletirsen çok sevinirim."

 

"..."

 

Telefonu kapatıp bi süre telefona baktı. Hepimizde gözümüzü ayırıp ne diyecek diye bekliyoduk.

 

"Kızım dedi bana. Yüzün güldüyse, beğendiysen bizde mutlu oluruz dedi. Ay inanmıyorum!"

 

Geriye yaslanıp bilmiş bilmiş güldüm. Ne canım! Bak beni dinle, adam ol böyle diye de mi bakmayalım?

 

"Gördün mü kızım? Züleyha haklı. Annenin lafından korkuyorsan o yokken sıcak, samimi davran. Zaten Semiha akıllı kadın, derdini anlar."

 

"Ay gerçekten kadın aylardır ilk kez kusar gibi değil de sıcak bir sesle kızım dedi. Şoktayım."

 

"Yengeme teşekkür et sen abla. Sen bu gidişle gerçekten o yüzüğü elinde bulacaktın."

 

Baktı baktı suratıma. E biraz zorumsuyodu da haspam.

 

"Züleyha... Sağ ol, gerçekten. Ben dün sizi konuşurken görünce, bizde malum pek anlaşamayınca benimle ilgili kötü bir şey söyledin sandım."

 

"Aman ne olacak canım, elime mi yapışacak? Evde kalmana gönlüm razı gelmedi."

 

"Ya bak şurada iki kelime konuşturmuyorsun ama ya."

 

"Kız sen ne bakıyon bana? Ben, benim Nazlıyla bile çekişiyom."

 

Güldüler bu dediğime de. Şu Neslişah olmasa nasıl iyi olurduk halbuki. Ben zaten kalabalık, birbirine tutkun bi aile için canımı verirdim. Gül gibi yaşardık hepimiz bir arada.

 

"Hala... Asil'i arasak ya bi. Ne etti acaba?"

 

"Aaaa Asil telefon almıştı sana, unuttu mu vermeyi?"

 

Dediğiyle içim coştu sanki. Kocam bana hediye mi almıştı?

 

"Essah mı diyon?"

 

"Evet kızım, dün onun için erken gelmişti eve. Verip, biraz da kullanımını öğretecekti."

 

Adam bizim hırımızdan, gürümüzden hediyesini bile unutmuştu ya. Aman canım bugün verirdi ne olacaktı sanki?

 

"Unuttu demek ki."

 

"Öyledir canım, verir bugün."

 

Telefonunu çevirip elime verdi. Kulağıma tutup sesin gelmesini bekledim.

 

"Hala..."

 

"Asil, benim Züleyha."

 

"Zümrüt göz?"

 

"Şey biz bitirdik alma işini. Sen ne ettin diye merak ettim."

 

"Ah doğru ya... Ben telefon almıştım sana, unuttum vermeyi."

 

Hepiciğinin de kulağı bendeydi valla. Nasıl dinliyolardı? Az cilveleneceğidim oysaki.

 

"Olsun kocam, bugün verin. Ne olacak sanki?"

 

Az da kıkırdadım. Benimle konuşmak için telefon dediydi, unutmamış evimin direği.

 

"Isırırım kocam diyen ağzını. Akşam görüşürüz güzel bebeğim."

 

"Görüşürüz kocam."

 

"Züleyha..."

 

"Hmm..."

 

"Kızım, çok seviyorum seni lan."

 

Yine kıkırdayıp, selametle dedim de kapattık telefonu. O seviyom deyince korkmuyodu yüreğim. Kocam haklıydı essahtan da. Asilin Züleyha'sı varsa Züleyha'nın da Asil'i vardı.

 

İyi ki vardı…

 

Şu tatlı bölüm hakkını alsın rica ediyorum. Okuyup kaçan sevgilisinden boynuzu yesin😈

 

Loading...
0%