Yeni Üyelik
60.
Bölüm

59.BÖLÜM~YANIK~

@orenda

 

 

 

 

Hastaneden çıkışımızda halam hastalığına şifasını bulup çıkmamıştı bir. Benim de gönlümün ortasındaki katrana çare olmuştu. Dilime değdirmeye korktuğum ne varsa elini sürüp deva olmuştu.

 

Gerçi hala değildi o artık bana. Anne diyecektim bundan sonra. Dilber hanım her evladın hak edeceği bi anaydı neticede. Gönlü geniş, yüzü ak, gülüşü cennet bi anaydı.

 

Evde de üstünden çekilmedim. İlacının saati dakika geçse başında bittim. Az sinir ettim emme olsun, şu yaştan sonra bulduğum anamı hasta eder miydim ben hiç? Asil de gözümüzün içine bakıyodu. Dilber annem diyene kadar farkına bile varmamışım ama benim kocam süt bekleyen kedi gibi gönlümdeki yerini, dilimden bekliyomuş. Onu anladım sonunda.

 

İyi de yıllar yıllar geçiren, dilini her açışında bi kavga yürüten Züleyha nasıl geçip de karşısına ben sana yanığım diyecek ki?

 

İnsan utanıyo anam...

 

Bu arada çok şükür şu açılışın günü geldi de sonunda bitecek derdi diye içimi huzur kapladı. Eve gelen kuaför ilk Birgül’ün sonra Zeynep’in saçını yaptı. Bu arada da öğlen mamasını yedirip kızımı uyuttum. Onların işi bitince kadın gözünü bana dikti. Bu zilliler şöyle et böyle et diye akıl verdi durdu da ben ne diyeceksem sanki? Elbisemi bile halam seçip aldı.

 

"Buyurun gelin hanım. Sizin makyajınızı ve saçınızı tamamlayalım."

 

Zeynep elindeki meyve suyunu rujunu bozmadan içecem diye dudaklarını öne büzmüştü. Karşımda kadın bakmasa balık gibi tipine gülecektim.

 

"Ay dur! Yenge git ilk üzerine bornoz giy. Elbiseni en son giyersin. Makyaj yapılırken üzerine gelmesin hiçbir şey."

 

Kadının masaya dizdiği sıra sıra paketlere baktıkça kaşım çatıldı. Bunlarla koca ev boyanırdı anam.

 

"Kız Zeynep, bu karı yüzümü boyalı duvara çevirmez ele yengem?"

 

"Yok ya ben tarif edeceğim elbisene yakışır soft bir makyaj olacak. Hadi çabuk ol. Dört gibi misafirler gelmeye başlayacak dedi ağabeyim."

 

"Anam ben telefonu da odada unuttum ya. Aradıysa, açmadım diye yine zılgıt çekecek herif."

 

Dediğime kıkır kıkır güldü. Gözleri de ferfecirdi zaten.

 

"Aramış, açmamışsın valla. Beni aradı. Geliyormuş oda, yoldaymış."

 

"Dinle şimdi bi saat nutuğunu."

 

Güldü söylenmelerime zilli görümcem. Birgül de yayık ağızlılar gibi güle güle yine resim çekip atıyodu nişanlısına. Sanki bi saat sonra görmeyecek adam?

 

Koştur koştur odaya gidip iç çamaşırımı değişip bi sabahlık geçirdim üstüme. Sabah yıkanıp, paklandıydım zaten. Tekrar yanlarına gidince Zeynep başladı kadına saçı şöyle olsun, makyajı böyle olsun. Şu tonlar olsun, aman bunlar sakın olmasın. Karı olmak çok zor anam. Valla çok zor! Taradı, kabarttı, sıcak maşayı saçımın dibine dibine yapıştırdı. Dürdü büktü bi hale yola koydu. Sonra makyajı da çabucak bitirince elbiseyi geçirdim üstüme.

 

Mürdüm rengi çok zarif bi elbiseydi. Beni de pek asil gösterdi canım. Birgül ilk başka elbise gösterdi o pek gösterişliydi. Buna da basit kalmaz mı dediydi ama Dilber annem gündüz vakti en uygunu bu olur demişti. Hem allanıp, pullanıp, restoran sahibinin karısı olduğumu milletin gözüne sokmak da bana pek görgüsüzlük gibi geldiydi zaten.

 

 

Her şey bitince aynanın karşısında izledim kendimi bi süre. Kızlardan ses gelmeyince azcık övsünler beni, biraz daha keyfimi yerine getirsinler diye ardımı döndüm.

 

Asil kapının pervazına yaslanmış kollarını da birbirine dolamış ciğerci kedisi gibi bakıyodu içli içli. Bende Birgül bu kadar susamaz diyecektim meğer ağabeyleri odadan yollamış. İyice incelesin beni diye daha bi dik durdum. Yaslandığı yerden doğrulup üstüme üstüme geldi.

 

"Zümrüt göz..."

 

"Kocam..."

 

"Hatun bu ne hâl?"

 

Bak yine mememe laf edecek. Var olanı nasıl saklayam ben adam? Allah Murat enişteden esirgemiş, sana bol vermiş az şükür etsene!

 

"Uf Asil ya! Bak kötü bişey bi de valla belledirim gününü sana!"

 

"Güzel karım ben nasıl kötü şey diyeyim sana? Akıl fikir bırakmadın eyvallah da nefesimden ne istedin? Ben şimdi gözümü senden ayırıp işler yolunda mı nasıl kontrol edeceğim?"

 

Tamam övülek dedim emme böyle de edince ateş nasıl basıyodu yüzüme? Tüm dişlerimi sergileyesi gülmeyim, nazende bir hatun olayım diye dudaklarıma inme inecekti. Eli ceketinin iç cebine gidip kare, siyah bi kutu çıkardı.

 

"Sana ne almak istesem elim hep zümrüte gidiyor. Ama bunu görünce elim hiçbir şeye değmedi. Pasifikte saklıymış bunca yıl. Benim güzel bebeğimin boynunda salınmak için bulunmamış meğerse."

 

 

 

Ağzım açık elindeki kolyeyi kutusundan çıkarışını, gelip ardımdan boynuma takışını izledim. Hiç böyle pembe renkte bi inci görmediydim. Yönümü aynaya döndürüp aynadan baktırdı bana. Ben göğsüme konana, kocamsa yüzümdeki gülümsemeye iç geçirdik.

 

Ben pek hediyeymiş, eşyaymış, malmış, mülkmüş hayali kurmadım hiç. Olmasa niye yok demek aklıma gelmezdi mesela. Ama şimdi Asil'in bana verdiği kıymet burnumu sızlatıyo, ayaklarımı titretiyodu. Enseme bıraktığı öpücük olduğu yerde kalmış gibi hala tenimde hissettiriyodu varlığını.

 

Bir kul bir kulu böyle sever mi? Seviyomuş işte. Peki benim gönlümün ateşi, annemin içime serptiği suyla, söneceğine niye böyle harlandı ki? Yüreğimin önüne döşenmiş ne kadar diken varsa arındım sanki. Gözümün kenarıyla izlediğim her şeyi keyifle seyrettim o günden beri.

 

Gülüşünü, oturuşunu, duruşunu, konuşmasını, gözünü, kaşını bana bakmadığı anlarda değil de gözü gözüme denk geldiği anlarda daha bi keyifle inceledim. İlk gördüğümde boyu, posu, yüzünün güzelliği hiç de içimi titretmediydi. Şimdi bakınca çok başkaydı sanki. Yoktu daha güzeli. Onun dengi bi Allah’ın kulu yoktu dünya üstünde. Kimsenin gözünün kahvesi böyle güzel değildi mesela. Kimsenin eli, yüzü, gönlü böyle içimi eritmiyodu. Gönlüm ona kaydı diye mi böyle yüceldi gözümde yoksa o hep zaten bu kadar güzel miydi aklım bi yolunu bulup neticeye varamadı.

 

Ne dediydi anam? Vaktin varken gönlünden geçeni dilinden esirgeme! Nefes alırken esirgediğim, zulüm olurmuş yoksa.

 

"Asil..."

 

"Güzel karım..."

 

Elim boynumdaki inciyi okşadı. Karnıma da bi ağrı girdi sanki. Gönlümden geçeni diyeyim, her gün güzel sözümü bekleyenimi daha fazla bekletmeyeyim istedim de bi tuhaf oldum böyle de.

 

"Ben bilmiyom senin gibi lafları. İçim bilse, dilim yetmiyo. Ama Allahım görüyo ya yüreğim sana bakınca yerine sığmıyo sanki. Ömrümce görmedim sende gördüğüm hiç bişeyi. İyi ki de görmemişim. Ama bil istiyom..."

 

"Züleyha..."

 

"Nefesim hala benleyken, aklım yerindeyken bil Asil. Yüreğim öyle bir yandı ki adınla, daha da iflah olmaz. Adımı ağzına alan diline, gözüme değen gözüne, merhametine, babalığına, adamlığına öyle bir yandım ki hiç böyle güzel yanmadı içim şunca ömrümde."

 

Kollarımı tutan elleri olmasa olduğum yere düşecek gibiydim ya ben. İnsanın saç dipleri bile titrer mi vallahi billahi titriyodu sanki. Yüreğimi zelzele almış, yıkıyodu içimde ne kadar yer varsa. Gözlerinde yeşeren çiçekleri gördükçe heyecanım dermanımı kesecek gibi oldu.

 

"Sen nesin? Sen nasıl bir şeysin? Allah’ım! Nefesim misin sen? Züleyha bana yanan kalbinin kölesi olurum ben. Seni bana yazana kurban olurum."

 

Yüzünü kaplayan gülüş, gülüşüm oldu. Sonrada dudaklarıma yaslanan dudakları şenlenen yüreğimin suyu... Naif naif öperken verdiğim karşılıkla özüne döndü. Dişini, dilini de kattı işin içine. Alt dudağını okşayan dilimi yakaladı da emip, ısırmaya başladı. Şimdi yanan bi yüreğim değildi. Kasıklarıma doğru da bi ateş yol almıştı sanki. Zor şer kendimi kurtardım elinden.

 

"Asil... Geç kalıyoz biz. Valla senin rengin belli oldu ama olmaz o iş. Geç kalıyoz, annem yer bizi. Hem dudağımdaki boyayı da yedin adam, hadi çeki düzen verelim kendimize."

 

Yüzümü avuçlayıp alnını alnıma yasladı. Sert solukları, kendini sıkan kasları nasıl zor duruyo belli ediyodu.

 

"Bitti mi? Reglin bitti mi? Ne olur kurban olayım bitti de."

 

Bi haftadır oynaşamadık diye düz duvara tırmanacaktı sanki. Kıkırdayıp, haliyle eğleşince şap diye bi daha öptü. Köydeyken yeni evlilerin evden çıkamama kerametini de sağ olsun Asil öğretmiş oldu böylece bana.

 

"Bitti..."

 

"Tamam... Gidelim açalım şu restoranı. Sonra hemen gelelim ama. Sevişmemiz lazım acilinden."

 

Ayarsız ağzının üstüne parmaklarımın ucuyla hafifçe vurdum hemen.

 

"Aklın fikrin hep şeyde."

 

"Nerde benim aklım fikrim?"

 

Ben onun gibi açık seçik konuşamıyom diye dalgasını geçiyodu hep. O utanmaz diye ben de ona mı uyayım? Edepsizle edepsiz mi olunurmuş hiç?

 

"Arsız mustur !"

 

"Yer seni bu mustur yer. Yanımdayken hasretini çekiyorum. Hadi düş önüme, bir an önce bitsin şu iş. Daha senle başka işlerimiz var."

 

Aşağı inince kızlar da kapıdaydı. Murat enişte gelmiş ayakta sohbet ediyolardı.

 

"Hadi abi ya! İnemedin aşağı, senin dükkânı açmaya gidiyoruz farkındaysan."

 

"Al kızları git oğlum. Göbeğin benle mi kesildi?"

 

"Evlendin çok değiştin usta. Valla bak huyun suyun döndü senin. Beni böyle yok saymazdın sen hiç."

 

"Murat başladın yavşaklığa. Hadi abicim, yaylan sen. Zeynep de senle gelsin. Ben yengenle peşinizdeyim."

 

Murat enişte göz kırpıp öpücük attı. Kızlarla beraber bu hallerine güldük. Onlar binip gidince bende arabaya geçtim. Asil yerine geçip oturdu da üstüme uzanıp kemeri taktı. Yüzü yüzüme yakın baktı durdu öylece.

 

"Züleyha... Bir daha desene."

 

Yüzümü ateş bastı. Neyi dediğini elbet biliyodum. İyi de bu durup durup böyle utandıracak mıydı beni? Yüz verince astar komuyo anam bu geride.

 

"Asil ya..."

 

"Hadi kızım ya! Çok hoşuma gitti. "

 

Çocuk gibiydi bu adam. Nazlıyı büyütürken buna da el atmak lazımdı.

 

"Bu Züleyha sana çok yanık Asil Beyim. Çok sevdalı... Çok tutkun..."

 

Birde kıkırdadım yüzündeki mest olmuş ifadeye.

 

"Bu Asil sana çok yanık Zümrüt hanımım. Ölüyor sen diye."

 

İkimizde bakışa bakışa gülüştük. Anam kimse görmesin halimizi. İyice okullu bebeler gibi fingirdeşip, gülüşüyoduk ya biz.

 

Yol biraz beklediğimden uzun sürdü. O dedikleri ilçe buraya mesafeliymiş demek ki.

 

Ama emek vermek için kendilerini paraladıkları yeri görünce zahmetlerine değmiş anladım. Asil burayı bi restoran etmeyecekmiş. Yemekli özel günler, düğünler, nişanlarda da kullanılacakmış. O yüzden çok güzel bi bahçenin ortasına her yanı camdan, yanı başında kocaman havuzu olan bir yer etmiş burayı. Gün ikindiyi geçtiğinden hafif loşluk çökmüştü havaya. Dilek dilemek için kullanılan fenerlere benzeyen ışıklarla restoranın çevresi ışıklandırılmıştı. Daha çok bi kalabalık yoktu görünürde. Dilber anamı bi adamla hem konuşup hem hızlı hızlı yürürken gördüm.

 

Asil elimi tutup içeri doğru yürümeye başladı. Sağa sola bakmaktan bastığım yere bile dikkat edemiyodum. Çok becerikliydi benim kocam canım. Eli neye değse altına çeviriyodu sanki.

 

"Hah! Geldiniz mi çocuklar? Başkan aradı biraz önce, Asil vali bey de geliyor. Her şey hazır. Kemal bey zaten mutfak ekibinin başında."

 

"Hala panik yapma. Hallederiz her türlü. İlk ikramlarla başlanır, insanlar sohbet eder, sonra yemek servisi için masalara geçilir. Necip Başkan kalabalığı bulmuşken kesin bir konuşma yapar zaten."

 

Bu dediğine ikisi de birden güldü. Ben onları izlerken arkadan Kemal abi de çıkıp geldi.

 

"Hoş geldin Asil Bey."

 

"Hoş buldum abi, var mı bir eksik?"

 

"Mutfak tamam. Müzik için de dediğiniz yere hazırlandı zaten platform. Müzisyenlerde geldi, hep hafif bir şeyler çalacaklar."

 

"Vali beyde geliyormuş abi. Necip başkanın işidir kesin."

 

"Seçimler yaklaşıyor, konuşmada yapar hazır kalabalığı bulmuşken."

 

Şimdi üçü de aynı anda kahkaha atıyodu.

 

Anlamamış, alık alık baktığımı görünce Asil yüzünü döndü bana.

 

"Belediye başkanımız Necip Bey. Böyle anları iyi değerlendirir. Beni tebrik etme ayağına kalkıp, Adana’ya kazandırdığı değerleri sıralayacak."

 

Adamla eğleşiyolarmış meğerse. Çok anlamasam da onlar gülüyo diye güldüm işte. Yarım saat geçmişken arabalar sıra sıra dizilmeye başladı. Onlarla beraber Neslişah hanımla kaynatam da gerinerek girdiler içeri. Karı ayaklı kuyumcuydu sanki. Ne varsa, olanını üstünde taşıyodu. Zaten sevmiyom, her şeyi batıyo gözüme. Mal sahibi gibi kasılır durur artık ortada. Bi ara gözüm Çiğdemi de görür gibi oldu. Eksik olasıca, o da mı gelmişti ki?

 

İyice kalabalıklaşınca millet kendi arasında sohbet etmeye, bahçeyi, havuzun kenarı gezmeye başladılar. Sürekli garsonlar ikramlık yiyecekler, içecekler taşıyodu. Başkan, vali bi de esnaflar birliği başkanı mı ne onun yanına götürdü Asil beni. Adamlar canım kocamı övdü de durdu. Asil duyduğu her takdir sözünde gözünün kıyısıyla bana bakıyodu. Çocuk diyodum işte, ruhu çocuktu hâlâ. Vali beye birileri seslenince yanımızdan izin isteyerek ayrıldı. İki dakika geçmedi ki el ele iki kişi yanaştı bize.

 

"Asil..."

 

Adam otuz beşinde var yoktu. Sarışın, güzelce de bi karısı vardı. Ama niyeyse pek soğuk bakıyodu yüzüme. Gerçi hali öyleydi sanki. Bi bana değil herkese soğuktu yüzü.

 

"Hoş geldiniz Sencer Bey. Teşrif etmezsiniz sanmıştım ben."

 

"Olur mu öyle şey? İnsan rakibi yeni restoran açmış, görmeye gelmez mi?"

 

"Sefa getirdiniz."

 

Asil de böyle diyodu emme hiç de sesi bizle konuştuğu gibi değildi. Pek mesafeli, pek dikti ağzından çıkan kelimeler.

 

"Valla bu kadar kısa zamanda, böyle iş çıkarmana şaşırdım doğrusu. O kadar olandan sonra hızlı topladın kendini."

 

Şimdi durup duruken niye böyle laf sokar gibi konuştu anlayamadım. Gözü de sürekli üstüme dönüyodu.

 

"Beni bilirsiniz, rüzgarda yıkılacak ağaç değilim."

 

"Pek rüzgâr değildi ama sen öyle diyorsan."

 

Şöyle bi etrafa bakıyomuş gibi edip bana dikti yine gözünü. Bakışında meymenet yoktu bu sıfatsızın.

 

"Evlendi dediler ama çok inanmamıştım. Gerçek sanırım konuşulanlar."

 

Asilin belimdeki eli sertleşti sanki biraz. Pek belli etmek istemiyo gibiydi ama onu tanıdığımdan sinirlendiğini hemen anladım.

 

"Bilmiyorum Sencer Bey. Kadın günlerindeki konuşmalardan çok haberdar değilim. Siz öyle diyorsanız öyledir."

 

Asilin adama soktuğu lafı karşısındaki sıfatsız anladı mı bilmiyom ama ben neredeyse gülmemi tutamayacak kadar anlamıştım.

 

"Merhaba gelin hanım. Kocanın bizi tanıştıracağı yok. Ben Sencer Karlı, bu güzel hanım da eşim Sezen Karlı. Adana'nın en kaliteli iki restoranının sahibi, aynı zamanda da kocanızın rakibi oluyorum."

 

"Memnun oldum... Züleyha bende."

 

Parmağımın ucuyla tokalaştım ikisiyle de. Yanımızdakilerle de hoş beş edip yine döndüler bize. Karısı essah pek soğuk anam, don yağının dolması mısın bacım sen?

 

"Gelin Hanım pek gençmiş Asil. Bu yaştan sonra zor değil mi genç hanımla evlilik?"

 

"Zor olacak olan kısmı ney Sencer Bey?"

 

"Yahu insanın eşiyle kafası uyuşacak önce. Kuşak farkı var arada. Sen evinde akşam televizyon başında oturma zamanına geçtin. Züleyha hanımın yaşam şevkine yetişemezsin diye dedim."

 

Bir insan böyle itici, böyle yılışık güler mi etmen eylemen. Herif şaka yapıyomuş gibi her lafının dibine sevimsiz sevimsiz kahkaha koydukça midem suratına kusalım şunun diye zorladı durdu beni. Sana mı düştü bizim yaşımız sıfatsız diyesim geldi.

 

"Hiç fark etmedik siz diyene kadar Sencer bey. Eşimle çok şükür hiç öyle sıkıntılarımız olmadı. Sanırım siz çok dertlisiniz bu konuda. Durum tespiti yapmaktan çok dert yanıyormuşsunuz gibi hissettim."

 

Adamın suratı bi an bozulacak gibi oldu ama karısıyla göz göze gelince yine o yılışık gülüşünü kondurdu yüzüne.

 

" Amma da kasıntısın be Asil. Şakalaşıyoruz şurada. Genç eş iyidir iyi. Yaşlanınca elin ayağın olur. Eee Züleyha Hanım, hadi bu adam gençliğine güzelliğine vuruldu. Sen neyine kanıp da kıydın nikahı?"

 

Oy kurban olduğum! Bu insan oğlu nerde ne konuşulur bilmeyecekse niye dili vardı ki? İki kulak bir dil veren Allah iki kere dinle bi kere konuş demişte, yarattığı anlamamış ki. Don yağı karısı da dudağının kenarıyla küçümser gibi güldü herifinin zevzekliğine. Ben bi el atayım bakalım gülebiliyonuz mu sıfatsızlar?

 

"Bi kere nerde ne konuşulur çok iyi biliyo kocam Sencer Bey! Elin içine pek yakışıyo. Allah vermesin ya üstüne vazife olmayan her şeye burnunu sokan biri olaydı? Ağır başlı, becerikli, adam gibi adam. Daha ne olsun değil mi? Şöyle bi bakıyom da elle tutulur, konuştuğu laf dinlenir kimse kalmamış."

 

Benm boka baksr gibi bakışım, küçümseye küçümseye süzüşüm lafı kime soktuğumu gösteriyodu tabi. En azından oncağızı anladı ineklerime değnek yapmayacağım densiz.

Adamın beyaz yüzü kızıl kızıl lekelere boğuldu. Gevşek gibi gülen yüzü çatıldı.

 

"Gelin Hanım güzel falan ama işin var Asil. Allah yardım etsin! Maşallah konuşmayı da çok seviyor sanki. Senin gibi sessiz adama fazla gelmesin bu kadar kelime?"

 

Hırsı nasıl da yüzüne yer etmiş. Bile isteye burnumu havaya dikip bir don yağı karısına, bir gevşeğe baktım. Öyle anam, benle baş edecek lügat yok senin kuş kadar beyninde!

 

Asil de gözünü yüzüme dikmiş lafını esirgememişti çok şükür.

 

"Ben ağzından çıkan lafın bekleyicisiyim Sencer bey. İnsana nasip olmaz her ağzını açışında kocasını gururla dolduran bir hanım. Şükür sebebim kendisi. "

 

Ağzını yüzünü yediğim. Sen böyle konuş da Züleyha’n izlesin seni yiğidim.

 

"Karı koca bulmuşsunuz birbirinizi Asil Bey. Ne güzel..."

 

Şu zamana kadar sesi çıkmayan karının da konuşası tuttu. Anam bu nasıl ortamdı ki? Dövüşüyoz mu, sohbet mi ediyoz belli değildi. Emme Asil'in dediği laflarla da aklıma not ettim. Herifimin iyice bi gönlünü görecektim, yüreğimi coşturmuştu sözleriyle.

 

"Öyle oldu Sezen Hanım. Çok şükür dünyalık cennetimi buldum ben. Darısı hak edip, nasip olmayanlara diyelim."

 

"Öyle tabi, ne kadar imrenilesi bir çift değil mi Sencer?"

 

"Öyle Sezencim. Bak bak doyamazsın."

 

Yeter şiştim diye bağıracağım vakit Asil kurtardı bizi.

 

"Biz diğer misafirlerimizle ilgilenelim birazda. Siz de ikramların tadını çıkarın Sencer Bey."

 

"Sağ ol Asil Bey."

 

Yanlarından uzaklaşınca derince bi nefes aldım.

 

"O neydi öyle Asil?"

 

"Gevşeğin teki güzelim, boşver onu."

 

"Derdi neydi senle?"

 

"Rakip! Tabi birde Esma’nın babasıyla yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi. Yüzüm gülüyor diye kudurdu. Gerçi bu günkü derdi valinin de burada olmasıdır kesin. Onun restoran açılışına katılamamıştı. Şimdi sen gel bakalım işimiz var senle."

 

Millete selam vere vere nereye koşturuyoduk biz böyle?

 

"Adam nereye çekiştiriyon. İnsanlar var "

 

"Sencer’e ettiğin lafların bir hesabını soralım sana Züleyha Hanım."

 

"Ne hesabıymış o?"

 

Anam bu neye delirdi ki şimdi? Elime de mengene gibi yapıştı ki kurtarayım kendimi. Paldır küldür mutfak kısmından yukarıya açılan merdivenlere doğru sürükledi beni. Derdin ney diyemeden bi odaya soktu da dudaklarıma yapıştı saniyesinde. Ağzımı açıp ne oluyo bile diyemeden dili ağzıma girdi. Sırtımı sızlatırcasına duvara yaslayıp dilini ağzımda gezdirmeye başladı.

 

"Senin kocam diyen ağzını yerim kadın ben."

 

Nefes bile aldırmıyodu bana. Çenemden kavradığı eli yüzümü yukarı kaldırmış, ağzıyla ağzımı parçalıyodu sanki. Eli de kalçamı avuçlayıp iyice kendine yasladı.

 

"Her seferinde fazlası olamaz derken daha da aşık ediyorsun beni kendine."

 

Pantolonundan bile hissedilen sertliği kasıklarımın üstüne baskı yaptıkça gidiyodu benim akıl devreleri. Vallahi olmadık yerde hiç olmayacak işi edecektik. İşin kötüsü, biraz daha üstüme abanırsa o işi yapacak olan bendim.

 

"Asil... Aşağı..."

 

Çenemi emen dudaklarını yine ağzıma kapadı. Elbisenin eteğindeki yırtmaçtan elini sokup, kadınlığımı kavradı. Gırtlağımdan kopan inleme ağzında dağıldı.

 

"Dayanamıyorum Züleyha... İçine girmem lazım. Züleyha, nefes alamıyorum sanki. İçine girmem lazım."

 

"Hemen mi? Şimdi... Şimdi olur mu ki?"

 

Soluklarımız birbirine karışırken çamaşırımdan içeri sızan parmağıyla başım geriye yaslandı. Açılış vardı, aşağı insan kaynıyodu. Biz burada birbirimizi yiyoduk. Ama zerre umurumda değildi şimdi. Asil böyle beni zevke getirirken, ağzı gerdanımda ıslak yollar çizerken restoran yanıyo deseler dönüp bakacak halde değildim. Bende özledim bi haftada kocamı.

 

Onun dudakları göğüs oluğumda gezerken elim pantolonunun kemerine gitti. Ama o anda hiç olmayacak bi şey oldu. Ardımızdaki kapı şak diye açılıp duvara çarptı.

 

"Asil Bey mutfaktan..."

 

Donup kaldık öylece.

 

Oy gözün kör olsun Çiğdem! Gelecek bu saati mi buldun? On dakika daha dursan ne olurdu? Ben kaskatı kesilince, Asil de ardı karıya dönük göğsümde soluklandı. Gözlerini ayıra ayıra bakan karıyla bedenimdeki gerginlik sinir olup ayyuka çıktı.

 

Öylece yüzüme bakıyodu ya. Kız ne izliyon çıksana?

 

"Çiğdem Hanım çıkın dışarı!!!!"

 

Asil'in şimdiye kadar hiç duymadığım bağırtısıyla olduğum yerde ben bile sıçradım.Kadın da kitlenip kalmış gibi geri geri çıktı. Kapıyı bile örtmedi densiz sürütme. Asil az daha soluklanıp ardını döndü, gidip kapıyı örttü. Bi bana bi önündeki şişliğe bakıp başını geriye attı.

 

"Amına koyacağım böylesi işin!"

 

Her şeye sabrı, sükutu vardı da iş pantolonunun içindekine gelince zıvanadan çıkıyodu. Zaten bi haftadır koşturmaktan öpüp, sevememişti bile. Şimdi iyice kafayı yerdi artık.

 

Kendi kendine hırlar gibi nefes alıp, küfür edince bende dağılan üstümü başımı hale yola soktum. Ben kendimi topralamaya çalışırken kaşları çatık beni izliyodu. Bana niye öyle bakıyosa? İşini bozan yelloza şarlasın!

 

"Şu açılışı bitirip eve gidiyoruz Züleyha! İki dakika rahat yok! Sabaha kadar işimiz var senle, gidip şu açılış tantanasını bitirelim artık!"

 

Asil yüzünü kapıya dönünce yüzümde sırıtma oldu da tutamadım kendimi. İlk kızdık ama iyi oldu iyi. Geçen gelişimizde adamımızın kime ait olduğunu anlattıydık. Bu sefer tapudaki imzayı göstermiş olduk Züleyha...

 

Loading...
0%