Yeni Üyelik
61.
Bölüm

60.BÖLÜM~CESARET~

@orenda

 

 

 

Bir süre daha odada kendilerine çeki düzen verip aşağı, misafirlerinin yanına indiler. Asil yarım kalmışlığın ve bilinçli olduğuna inandığı baskının hırsını içinde zaptetmeye çalışıyordu.

 

Nezaket her zaman hoş karşılanmıyordu demek ki. Şu âna kadar Çiğdem Hanıma gösterdiği nezaket de nihayete ermişti. Züleyha ile merdivenleri çıkarken anlık Çiğdemle gözgöze gelmişti. Beraber yukarı çıktıklarını gördüğü hâlde bu şekilde, hiç de yakışık alır olmayan girişine tahammülü kalmamıştı.

 

On ayı geçkin zamandır yanında çalışan kadın, ne hikmetse evlenene kadar bariz yakınlaşma çabalarına hiç girmemişti. Zerre ilgisini çektiğinden değil ama evlenince tam olarak ne oluyordu?

 

Biliyordu...

 

Asil insanların konuştuğu her şeyi dinlediğini, söylenenlere olan acabası hep vardı içinde. Adına eklenen sıfat onu geride tutarken Züleyha ile en son ki konuşmaları nasıl geçmişse artık göze gelir ataklarda bulunuyordu.

 

Hırslanmasına neyin sebep olduğunu bilmiyordu ama bu davranışların bir benzerini Kenan büyürken izlemişti. Sahip olamayacağı bir şeyi elde etmek için ayaklarını yere vurarak, bağıra çağıra ağlamalarını kenardan izlerdi Asil. Sağı solu dağıtarak, girdiği o saçma tavırların bir benzerini Çiğdem hanımda izliyordu sanki. Özellikle çalışanlara o üst perdeden emir verişleri kendiyle göz göze geldiğin de nasıl evriliyor görmüştü. Ailesine çok saygı duymasa onu başka bir restorana yönlendirmek için çok da beklemezdi.

 

Özellikle son günlerde kendi ile yerli yersiz iletişime geçme çabası ifrit etmeye başlamıştı.

 

Sürekli malzeme listesi için görüşme talebi, yeni tariflerinin Asil'in onayı olmadan menüye eklenmesini istememesi ya da çalışanlarla ilgili mutlaka söylemesi gereken bir şeyleri olması can sıkma seviyesini geçmişti.

 

Ama en son yaptığı bardağı taşıran son damlaydı.

 

Kabul ediyordu işinde çok iyiydi. Babası çok kıymet verdiği bir esnaftı. Karşı karşıya gelmek, hoş olmayacak bir konuşmanın içerisinde olmak istemeyeceği kadar değerliydi. Yine de bunlar yollarını ayırmaları gerektiği gerçeğini görmesini engellemiyordu.

 

İnsanlarla bu kadar kalabalık bir şekilde iç içe olmak da delirtiyordu onu. Herkes zalim Asil'in yeni karısını göz altından izliyordu. Züleyha, ya farkında değildi ya da umursamıyordu. Muhtemelen yüzünde olan ama kapatıcıyla örtülmüş bir iz, bir korku, çekince emaresi arıyorlardı. Sonuçta on bir yaş küçük karısına istediği gibi eziyet edebilirdi. Gözü açılmamış, saf diye adlandırdıklarına da emindi. Ama öyle çok omurgasızlardı ki hakkındaki düşüncelerini kısık desibelde seslendirip, onun açılışına gelebiliyorlardı. O kadar çok yüzleri vardı ki sayamıyordu artık Asil.

 

Yemek servisiyle beraber herkes masalarına geçmiş ve bekledikleri üzere belediye başkanı Adana'ya kattığı resteron için teşekkür etmek istediğini belirtip, konuşmayı devralmıştı.

 

En son yapılan kavşak ve asfalt çalışmalarından belediyenin özverisine konu nasıl gelmişti bilmiyordu. Aklı yanında oturan kadındaydı.

 

Akıl alır gibi değildi. Resmen beş dakikalık bir sevişme yaşayıp, birleşeceklerdi. Asil hiç kontrolünü kaybetmiş miydi acaba? Ama bu hoşuna gitti. Dünyayı geri plana atacak kadar bir zümrüt göze kapılmak çok büyük bir acizlik ve çok büyük bir güç hissettiriyordu ruhunda.

 

Kulağına eğilip, fısıldadı.

 

"Sıkıldın mı güzelim?"

 

"Asil bu adam susacak mı? Kurban olayım millet öldü acından. Sohranmayım diyom emme can bu da!"

 

Sencere ağzından çıkan her kelimenin bekçisiyim derken abartmamıştı. Tüm gerginliği uçup gitmişti işte. Yüzü güldü, Züleyha hâlâ söyleniyordu.

 

"Oy moy vermiyek biz buna Asil. Erkeğin çok konuşanı, karının çok uyuyanı dert getirirmiş."

 

Kısık tutmaya çalıştığı kahkahasını bir iki öksürükle kapattı.

 

"Haklısın zümrüt göz. Fazla uyumak istediğin zamanlarda bu dediğini ben hatırlatmadan sen hatırla."

 

Başkana bakarak konuşan karısı o zaman yüzüne dönüp, gözlerini kısmıştı. Cık-cıklayan bir ses çıkardı.

 

"Gözüne dizine durur Asil efendi. Şu eve girdim gireli uykuya hasret bıraktın. Sözde yatağına süs etmeyeceğidin."

 

Asilin sırıtan suratı öylece kaldı. Nasıl her seferinde tam yerine denk getiriyor olabilirdi ki?

 

"Züleyha sen bunu tahminen kaç yılda unutursun acaba? Yahu pişman oldum ya. Af da diledim."

 

"E bende affettim aslan kocam. Dedin ya zümrüt gözlerimi görünce ne diyeceğini bilememişin, nutkun tutulduysa demek ki. Emme bu kafana kakmama engel mi?"

 

Başını iki yana sallayarak, pes ettiğini belirtti. Onunla laf dalaşına girip, kazanamyacağını unutuyordu bazen.

 

"Konuş sen konuş... Ben gece daha çok konuşturacağım seni."

 

Züleyhanın boynuna dağılan pembelikle gülüşü büyüdü suratında. O kadar şey yaşadıktan sonra utanıyor olması ama utandığını belli etmemek için çemkirmeleri çok cezbediciydi.

 

"Mustur... Kim kime bellediyo görürüz."

 

Üzerindeki bakışları hissetmese dolu dolu gülerdi buna. Asil Züleyha'dan gelecek her türlü "belletme" yöntemine razıydı sonuçta.

 

Yemek keyifli geçti. Herkesten aldığı olumlu tepkiler, yaptığı işin taktir görmesi iyi hissettirmişti. Üstelik Türkiye'nin oldukça popüler bir dergisinde restoranlarının adını geçirecek bir köşe yazarı da vali beyin misafiriydi.

 

Yemek sonrası sohbet etme şansı yakalamıştı.

 

"Gerçekten oldukça iyi bir iş olmuş Asil bey. Başka bir zaman misafiriniz olmak ve menünüzün en kreatif lezzetlerini tatmak isterim."

 

"Büyük bir keyifle ağırlamak isteriz sizi."

 

"Vali bey, Seyhan da bir restoranınız daha olduğundan bahsetti. Yöresel lezzetlerin ön planda tutulduğu ama dünya mutfağına da yer verilen, yelpazesi geniş bir menünüz varmış."

 

"Zamanınız olduğunda ağırlamaktan şeref duyarız Ferhat Bey. Size kapımız her daim açık."

 

Adamla süren muhabbetinde gözü havuz başındaki karısının ışıklara hayran hayran bakmasına takıldı. Tebessümle onu izlerken yanına yaklaşan kadını fark etmesi canını sıktı.

 

Kadın gerçekten aptal olmalıydı. Züleyha ile on dakika geçiren herkes onun gözü kara ve dilinin sınırı olmadığını anlardı.

 

Misafirlerinden müsaade isteyip yanlarına gitmek için çıkışa yürüdü. Havanın kararması ve ışıklandırmanın loşluğu havuz başını hafif aydınlatıyordu.

 

Konuşma seslerini duyunca adımlarını yavaşlattı .

 

"Bana ahlak dersi verirler ama insanlar var demeden herkesin içinde sevişirler. Çok zavallıca."

 

"Valla ben benim yaptığımda zavallı bişey göremiyom da kuyruğum gibi peşime düşüşün pek zavallı geldi gözüme. Hem sefam olsun, aslan gibi kocam var ki seviyom."

 

Züleyha bir önceki görüşmeyi oldukça ateşli gerçekleştirmişti demek ki. Çiğdem hanımın sesindeki hırs dalga dalga yayılıyordu etrafa. Ayrıca bir "seviyom" lafı bu kadar hoş gelemezdi kulağa.

 

"Sizin gibi köylü takımı böyle olur işte. Zengin bir adam bulur ve bacaklarını açar. Bu şekilde ne kadar tutabilirse elinde tutar. Sonra da bi çocuk peydahlar, kendini sağlama alır."

 

Züleyhanın bağlı kollarını açışı, kadına yüzünü tam dönüşü ve o minik burnunu havaya dikişiyle Asil bir an Çiğdem hanım için üzülecek gibi oldu.

 

"Vııı öyle mi ediyo benim gibi köylü takımı? Burdan bakınca evli erkeklere kuyruk sallayışın, yüz bulamayınca azıp kuduruşun daha bi omurgasız geliyo göze emme. Yirmi bir yılımı köyde geçirdim birinden birini, milletin kocasına salyasını akıtarak baktığını görmedim. Geçen sefer dediydim ya kendine layık gördüğün metreslik mi diye? Kız sana başkası fazla gelirmiş zaten. Yazık emme, üzüldüm haline. Evinde hanım, kocanın gözünde tek olamayacan hiç. Tiyniyetin kaldırmaz çünkü onu. Gözün hep komşunun kümesini gözleyecek. Sana baktım da eve gidip şükür namazı kılayım dedim."

 

"Ne düşük seviyeli cümleler. Henüz Türkçeyi doğru kullanamayan birinden nutuk dinleyecek değilim."

 

"En azından Türkçem bozuk Çiğdem hanım. Ya şerefim, onurum bozuk olaydı da senin gibi yerde sürüneydi haysiyetim. "

 

Çiğdem hanımın da en az Züleyha kadar sinirlenmesiyle müdahale zamanının geldiğini anladı. Ama tam orta yerinde tartışmaya dalsa en son ki Neslişah olayından sonra Züleyhayı delirtirdi. Ellerini ceplerine sokup, öfkesini 0zerine çekmektense Çiğdem hanımı yem etmeyi yeğlerdi.

 

"Ney ya? Senin bu burnu büyüklüğün, üstten bakışların ney? Böyle bir ego nerden geliyor?"

 

Züleyhanın o zümrüt gözlerindeki tiksintiyi, kadını süzerken akıttığı iğrenme hissini Asil bile aralarındaki mesafeden görebilmişti.

 

"E dedim ya haysiyetim diye. Sende yok ya bilmen kıymetini. İnsana verdiği güveni. Çok şükür yolum doğru, aynaya bakınca kendimden gözümü kaçıracak işler yapmıyom. E birde Asil gibi bi adamım var ayıptır hava atması. Kıvranıyon ele bana verdiği kıymeti izledikçe. Bi yıldır burdaymışın, şimdi mi kıymetli oldu benim herifim? Hem az aklın olsa şu kadar zaman yüzüme bakmayan herif şimdi mi bakacak derdin. Ne diyeyim Çiğdem hanım çatla hasedinden. Senin uzaktan bile bakamadığın adamın gönlünün baş köşesindeyim."

 

Bir adım öne atarken saldırıp saldırmayacağından emin olamadı Asil. Çok öfkelenirse şiddete başvurur muydu acaba? Yok dedi içinden. Tamam karısı kelimeleri güzel kullanırdı ama şiddet eğilimi yoktu.

 

"Ölüyon, geberiyon hırsından. Köylü, cahil, konuşması bozuk diye yerdiğin kadının çalışanısın. Tek bi lafımla kapıya koyulacak olmanın kudurmuşluğu bu. Bak dikkat et bu kadar haset adamı basur eder. O kıçının üzerine oturamaz olursun!"

 

Asil duyduklarının yeterli geldiğini düşünüp dahada yaklaştı. Kendini ilk fark eden haddini bilmez çalışanıydı.

 

"Ama Züleyha hanım ben size ne yaptım da böyle hakaretler ediyorsunuz? Yanlışlık oldu, bende özür diledim sizden."

 

Birde bu vardı değil mi? Herkes çok aptaldı, çok kördü, çok saftı ve hemen iki lafla manipüle edilebilirlerdi. Çiğdem hanım haklıydı, insanlar bu haddi nerden buluyordu. Bu ego fazla değil miydi?

 

"Züleyha..."

 

Karısının dikkatli gözleri Çiğdemden çekilip kendine dönmüştü. Anlık göz göze geldi Züleyhayla ama geri karşısındaki kadına çevirdi yüzünü.

 

Evet Züleyha kendine güvenen biriydi. Mesela şimdi başkası olsa kendini yanlış anlamış olabileceğini düşünür ve açıklama çabasına girerdi. Züleyha kendini bildiği için kimseye derdini anlatmak, adını aklamak zahmetine girmiyordu bile.

 

"Seni bekliyorum güzelim ne zamandır. Niye gelmedin içeri?"

 

Bir an bile kadının tedirgin suratından zümrüt gözlerini ayırmadan cevap verdi Asile.

 

"Çiğdem hanımla sohbet ediyoz Asil. Kendisine omurgasız hayvanların sürüne sürüne bir yere kaç yılda vardığını öğretiyodum. Öğrenmenin yaşı yok ya, öğrenememiş bu zamanaca. Üzüldüm haline."

 

Ovvvv...

 

Alt dudağını ısırarak gülmesini engelledi. Ateş alacaktı. Gerçekten bir kaç dakika daha burada dururlarsa Züleyha ateş olup karşısındaki kadını yakacaktı. Neslişah'la olan kavgasındaki gibi gözlerinin akına kızıl damarlar sıçramıştı.

 

Eğer ortam müsait olsa belki bunu izlemenin keyfine biraz bakabilirdi. Ateşli bir Züleyha seyri çok büyük keyif verirdi Asile.

 

"İçeri girelim güzelim. Tatsızlık çıkmasın şu anda."

 

Züleyhaya yaklaşıp, kolunu beline doladı. Sonra ortadaki küçük pürüzü halledip içeri geçmek için iyice yakınına çekti karısını.

 

"Ha bu arada Çiğdem hanım çıkışınız için yarın muhasebeye uğrayın. Yeterince tahammül ettim size. Hadsizliğiniz, terbiyesizliğiniz, lakayıt tavırlarınız babanızın hatrı için en fazla buraya kadar tahammül edilirdi. Eşime yaptığınız terbiyesizlik fazlasıyla taşırdı sabrımı."

 

"Asil Bey! Ben uğradım hakarete, iftiraya. Karınız çok terbiyesiz biri. Bana metres olmak istiyorsun dedi."

 

"Ben açıklama istemedim. Duymam gerekeni duydum da zaten. Bu arada referans mektubu yazmayacağımı tahmin edersiniz sanırım."

 

"Ama Asil bey..."

 

"Size iyi akşamlar dilerim, çıkışta taksiler bekliyor. Kendinizi en azından babanızın hatrı için daha fazla küçük düşürmeyin!"

 

Züleyha adamın sohbet eder gibi kadını yerin dibine sokuşunu izledi. Hırsı hâlâ içindeydi ama ortalığı ayağa kaldırmanın yeri bura değildi. Asil de halası da çok emek vermişti bu gece için. Allah biliyor ya sırf emekleri için ilk takışmamıştı kadınla. Yanına gelip sataşınca bile bir süre duymazdan gelmişti.

 

Ama çok da sabırlı bir insan sayılmazdı değil mi? Bir yere kadar etrafı umursayabiliyordu oda. Asil çıkıp gelene kadar saçlarını nasıl eline vermedi hâla çok şaşkındı. Bunu görenler bile şahitlik etmeliydi hanım bir kişi olduğuna.

 

"Geçenki ürümesinde bidahakine eline saçlarını yolup vermezsem Züleyha değilim dediydim. Kancık karı! Sırası mıydı karşıma çıkacak yerin?"

 

"Sakin ol Zümrüt göz!"

 

"Ne sakin olacağımışım. Bu karı bana bulaşacak yüzü kimden buldu Asil efendi? Dilber anamın hatrına o çırpı bacaklarını ayırıp eline vermedim. Hiç bişeycik edemedim ya, bu hırsı ne edeceğim ben? Kanı içine akasıca şırfıntı!"

 

"Züleyha hiç bir şey yapmamış halinle bile kadın sakat kalır. Hadi güzelim, hırs işini merak etme. Bende o iş..."

 

"Sana da ayrı ayar oldum zati. Hem ney mektubu o?"

 

"Ben ne yaptım?"

 

"Senin bu beyefendi lafların gözüme batıyo Asil. Bu ne canım? Sabır taşı olsa çatlar, senin zıvanadan çıkma sınırın nere Allah için bi söylesene."

 

Asil adımlarını sıklaştırıp restorana doğru öfkeli karısını yürüttü.

 

"İnşallah hiç öğrenmezsin zümrüt göz..."

 

Asil bunu kendine söylese de Züleyha duymuştu. Yine de siniri geçmiyodu. Gerçi kadını kovmuştu kocası değil mi? Derin derin soludukça beynine sinir değil oksijen gitmeye başladı. Vallahi de kovmuştu kadını. Tıpkı Sultan ablasının dediği gibi kadın ona bulaşmıştı ve Asil de efendi uslu bi halde yol vermişti.

 

Gülüşü yüzüne yayıldı. Bir dertten daha kurtaran Allah'a şükürler olsun diye geçirdi içinden.

 

"Ayrıca bir yıldır benim restoranımda çalışmak onun kariyeri için artı puandı ama benden tavsiye mektubu almadan çıkmış olması tüm kariyerine leke demektir. Nereye gitse ilk beni arayacaklar, hakkında bilgi edinmek için."

 

"Hııı... İyi iyi bu keyfimi yerine getirdi. Bu karıyı övecek laf etmen demi kocam? Yufka yüreğine hiç güvenmiyom."

 

Asil yan yan teessüf eder gibi baktı. Karısı ile o şekilde konuşan bir kadına iş bulmasında da yardımcı olacak değildi tabiki.

 

Sonra her şey daha katlanıla bilir ilerledi. Misafirler yolcu edildi, ayak üstü üç beş düğün için rezervasyon talebi aldı Asil. Halası gelen övgülerle daha da güzel gülüyordu.

 

"Hala, biraz bakabilir misin?"

 

Dilber hanım uğurladığı misafirlerine tekrar iyi geceler dileyip Asil'e yaklaştı.

 

"Çok yorulduk, dinlenmem lazım bir kaç gün. Kemal ağabey burayı idare edecek. Seyhan zaten kendini idare edecek sisteme geçti. İki üç gün senin bağ evinde tatil yapmak istiyorum. Yarın Kazım Bey ve miniş Nazlıyı getirse. Şimdi uyuyordur, almayalım biz. Birde pastacı şefimiz yok artık. Sen halleder misin o işi?"

 

Dilber hanım yüzünü kaplayan bir gülüş sundu.

 

"Züleyha sonunda gönderdi Çiğdem hanımı ha?"

 

"Çok terbiyesiz bir kadın. Öyle bir babadan, böylesi bir evlat dedirtiyor istemeden. Haddini aşalı çok oldu da bizim gündem hiç boş kalmıyor ki ilgilenelim. Ayrıca senin kızın, daha azını beklemek ikinize de haksızlık olur."

 

Şimdi ikiside karşılıklı gülüyorlardı.

 

"İyi düşünmüşsün oğlum. Kızım, torunum bir kaç gün seninle doğru düzgün zaman geçirsin. Bir haftadır uyumaya geldin bir eve."

 

"Nazlı'yı sabah yolla hala. Züleyha duramaz o kadar uzun süre ayrı."

 

Dilber'in içini huzurla dolduran bir cümleydi bu. Asil ben duramam dememişti. Kızına çok düşkün olsa da Züleyha'nın çok daha evhamlı oluşunu biliyordu.

 

Son misafirler de uğurlanınca Asil Züleyha'nın elini tutup arabaya yönlendirdi. Hızlı adımlarından kaynaklı elbiseden çıkan bacak bütün gece ayar etmişti zaten. Gönlü kırılmasın diye hiç bir şey demiyordu ama Adana'lıydı sonuçta.

 

"Bu elbiselerinle imtihanım daha ne kadar olacaksa benim?"

 

"Bişey mi dedin Asil?"

 

Asil durup etrafı kontrol etti. Garsonlar ortalığı topluyordu.

 

"Züleyha memelerin ortada, bacakların yırtmaçtan fırlamak için kol geziyor. Kim alıyor sana bu elbiseleri?"

 

Züleyha içi gide gide giydiği elbisesini ellerini sürterek aevdi. Sanki daha önce görmemiş gibibirde gülümseyerek bakmıyor muydu Asil deli oluyordu.

 

"Dilber annem alıyo! Hem neyi var, çok güzel oldum bi kere. Nursuz sıfatın gülerek baksa, iki güzel kelam etse nolur sanki."

 

"Ulan zaten sıkıntı orda. Züleyha göğüslerini ben görünce gülüyor benim nursuz sıfatım, tüm Adana görmesede olur?"

 

Başını yana yatırıp, gözlerini de büyük büyük açıp gelecek olanı bekledi Asil. Ne diyeceğini bilse de her seferinde gülmesini tutmak çok zor oluyordu.

 

"Asil dediydim ya ben sana. Sen yukardan bakıyon ya ondan öyle çok görünüyomuş gibi oluyo. Karşıdan baksan göremen."

 

"Bu nasıl bir savunma şekli şimdi?"

 

"Derdimi anlatıyom herif. Hem herkesler neler neler giymiş, pazen fistanla mı geleydim? Bak zaten pastacı yelloza iyi kuruldum, senle dövüşürüm onun hırsına."

 

Asil yine elini tutup yürüttü.

 

"Benim istediğim şekilde bir dövüşme hayalim var Züleyha. Sende bende rahatlayacağız söz."

 

Sesindeki müstehcen tını Züleyha'nın hem yutkunup hem heycanlanmasına neden oldu.

 

Arabayla bir süre yol aldıklarında şehirden uzaklaştıklarını fark etti Züleyha. Evler bitmişti sanki ama ağaçlar ve sakinlik artmıştı.

 

Bir saatin sonunda araba durdu. Züleyha girdikleri taşlık yolda sağı solu karanlıkta çok ayıramasa da etrafı kaplayan ağaçların yoğunluğunu hissedebiliyordu.

 

"Asil çok karanlık."

 

Telefonunun ışığıyla yönlerini bulup içeri girince kapalı şarteri kaldırdı Asil. Şimdi her yer daha aydınlıktı.

 

"Asil... Bura nere?"

 

"Halamın aslında burası ama çok ilgilenmiyor güzelim. Arka taraf zeytinlik ama ön taraf meyve ağaçlarıyla dolu. Sabah gezdiririm seni."

 

"Olur... Nazlı gelecek ele. Sabah görmeyince korkar, ağlar kuzum."

 

"Gelecek Züleyha, miniş getirecek. Sen içeri gir, arabadan bir şey alıp geleceğim."

 

Ev çok büyük değildi ama hoş bir havası vardı. Kapı geniş bir alana açılıyordu ve ortada kahve renginin hakim olduğu bir koltuk takımı, ahşap masa sandalye takımı vardı. Köşede küçük bir kitaplık, duvarda çifte tüfek ve eskinin esintilerini taşıyan bir büfe vardı. Ama en güzel kısım şömine ve karşısına kondurulan koltuk takımının devamı gibi duran iki tane berjerdi.

 

Ardından boynuna sokulan nefesle irkildi.

 

"Asil bura nasıl güzelimiş ya."

 

"Değil mi? Bende çok huzur buluyorum burada."

 

"Köy evi gibi kokuyo sanki."

 

"Ahşap, ondan öyle hissetmiş olabilirsin."

 

"Sen neye gittin ki arabaya geri."

 

"Sana bir şey aldım. Bu gece için..."

 

Züleyha yutkundu. Bu gece için ne alınırdı ki? Hem bu gecenin önemi neydi?

 

"Bu gece mi? Niye ki?"

 

"Çok beğendim, üzerinde görmek istiyorum. Benim için giyer misin zümrüt göz?"

 

Asil heyecanla nefes alıp veren karısına iyice sokuldu. Bedeninin her kıvrımını hissedecek bir yakınlıktı.

 

Karısının elini tutup ahşap merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Züleyha'nın gözlerinin sürekli elindeki pakete takılıyor olması tebessüm etmesini sağlıyordu.

 

Vitrinde gördüğü andan itibaren tek düşündüğü, Züleyha'nın teninde nasıl duracağıydı.

 

Sık sık aldığı nefesler ve dışardan bile atışı belli olan boynundaki nabız oldukça davetkardı.

 

Odaya girdiğinde ışığı açtı.

 

"Züleyha... Bunu sana ben giydirelir miyim?"

 

Sık sık gözleri pakette dolaşan Züleyha daha fazla dayanamamıştı merakına.

 

"Asil o ne Allah aşkına? Valla kıvrandırıyon ya beni gerilmekten!"

 

Asil paketi karısına uzatıp açmasını bekledi. Züleyha parçalara dokundukça yüzündeki pembelik artık kızarıklıktı.

 

 

 

 

"Anam bu ne?"

 

Asil karısına yaklaşıp dilinin ucunu ensesindeki minik tüylere sürttü.

 

"Bunu gördüğüm andan beri düşündüğüm sadece beyaz teninde ne kadar güzel duracağı oldu. Benim için, benim sana giydirmeme izin verir misin? Tüm gece üzerinde bu varken seninle sevişmek istiyorum."

 

Karısının titreyen bedeni cevap gibiydi aslında. Hafif hafif terlemiş boynu elmas gibi parlıyordu. İki eli çıplak kolunda uçuk bir dokunuş bırakarak omuzlarına kadar çıktı. Sonra sırtındaki fermuarın ucunu yakalayıp kalçalarının üstüne kadar indirdi.

 

"Bu elbise sana çok yakışmış. Bir yanım doya kana izlemek, her hücreni ezberlemek istiyor. Ama diğer yanım kimse görmesin seni diye kıvranıyor sanki. Böylesi bir çelişkide hiç kalmamıştım Züleyha."

 

Omuzlarından sıyırıp yere düşürdüğü elbisesiyle sadece iç çamaşırları kaldı üzerinde. Siyah çok yakışıyordu ama o bu gece kırmızının en sevdiği tonunu izleyecekti.

 

Sütyenin kopçasını açıp göğüslerini baskıdan kurtardı. Parmaklarının tersiyle göğüs ucuna dokunması bile dikleşmelerine neden olmuştu.

 

Çok hassastı karısı dokunuşlarına karşı ve Asil buna bayılıyordu.

 

Altındaki küçük parçayıda çıkarıp bir kenara attı. Ayakkabıları hâlâ ayağındaydı. Aşağıdan karısını izlerken göz göze geldiler. Okşayan parmaklar ayakkabılarını çıkardı. Karısı, tadını çok sevdiği alt dudağını dişlerinin arasına kıstırmış heyecanla onu izliyordu.

 

Ayağa kalkıp yatağa yaklaştı. İlk sütyeni alıp kollarından geçirdi. Bir bebeğe dokunuyor gibi naifti hareketleri. Kopçasını takıp minik çamaşıra uzandı. Tekrar diz çöküp giymesi için ayaklarını sırayla geçirdi. Çamaşırın kalçalarında duruşu can yakıcıydı. Dayanamadı ve kalçasına derin bir öpücük bıraktı.

 

İnci detayını eklemek için ilk boyun kopçasını sonra ise bel kopçasını yerlerine sabitledi. Göğüs oluğuna girip göbeğine doğru inen inciler parlıyordu.

 

Toplu olan saçlarını küçük tokalardan kurtarıp, sırtına doğru akarcasına dağıttı. Sonra bir adım geri çıkıp eserini baştan aşağı izledi.

 

"Muazzam görünüyorsun..."

 

"Asil... Ben... Böyle mi durayım?"

 

Asil iki adım geriye çıkıp tekrar karşısındaki manzarayı seyretti.

 

"Yanında sigara içmem seni rahatsız eder mi?"

 

Züleyha istemsiz eliyle kendini kapatma dürtüsünü tutmaya çalışsa da gözlerini Asilin gözlerine değdiremiyordu. Öyle bir bakıyordu ki teninde geziyordu sanki dokunuşu.

 

"Yok... Rahatsız olmam..."

 

"Güzel... Züleyha seninle bir şey denemek istiyorum. Rahatsız olursan söyler misin?"

 

"Neyki?"

 

"Yaşayana kadar asla bilemezsin."

 

Yüzündeki sinsi gülüşün varlığı kadını hem meraktan kıvrandırıyor hem de içinde değişik bir panik duygusu yaratıyordu. Sadece başını öne eğerek onayladı.

Gözü hâlâ kapatılmamış ışığa gitti.

 

"Bu gece karanlık olmayacak zümrüt göz. Ben her detayını göreceğim."

 

Asil elinden tutup yatağa sırtını vererek oturmasını sağladı. Sonra yatağın ayak ucundaki tekli koltuğa geçip oturdu. Gömleğinin tüm düğmelerini açtı ve teninin ortaya serilişini karısına izletti. Yan taraftaki ceketinin cebinden çıkardığı sigarayı dudaklarına kıstırıp, çakmağı ateşledi.

Sessizce onu izleyen karısından ayırmıyordu gözlerini.

İlk derin bir nefes aldı... Uzun zamandır içmediği için özlemişti bu hissi. Duman dudaklarının arasından akıp gidince tekrar bakışları yeşil harelere tutundu.

 

"Benim için memelerine dokunur musun güzel karım?"

 

Züleyha demek istediğini anlamadı yada anlamamış olmayı diledi.

 

"Benim için, ben dokunuyormuşum gibi memelerini okşa..."

 

Yutkunan boynu, telaşa kapılmış gözleri, dudağını ısırıp duran dişleri onu hiç tanımadığı bir adama çeviriyordu. Daha önceden hiç bilmediği o tutkulu yanını ortaya seriyordu.

 

"Asil... Sen... Yani sen yapsan..."

 

"Bana güven, çok zevk alacaksın."

 

Bir süre ona anlamak ister gibi bakan karısı gözlerindeki kararlılıkla hafif titreyen elini göğsünün üzerine getirip hafif hafif sıkmaya başladı.

 

"Benim sana dokunduğum gibi Züleyha. Çok daha sert, daha istekli, daha cesur."

 

"Asil... Utanıyom ben..."

 

"Züleyha, sen benimle sevişirken muhteşem bir ateş yakıyorsun ikimizin arasında. Şimdi bu ateşi cehenneme çevirmek istemez misin? Karşımda kendine dokunurken, kendine zevk verirken beni çıldırtmak istemez misin?"

 

Bu düşünce hep en zayıf olduğu durumdu kadının. Züleyha, Asil'i parmaklarının ucunda çıldırtmayı çok sevmişti. Asla yapmayacağı bir şeyi de sırf bu duyguya olan arzusu için yapmış, penisini keyifle yalamıştı.

 

"Biz seninle en kirli halimizle bile biriz unutma bunu güzel karım."

 

Onu cesaretlendiren kelimelerden sonra Züleyha avcunun içindeki göğsünü daha istekle sıktı.

 

"Şimdi diğer elini kullan ve bedeninde gezdir. Benim sana dokunduğum gibi..."

 

Gözleri kararmış bir şekilde kendini izleyen kocasına saplı bir şekilde diğer eliyle karnına dokundu. Parmakları tıpkı daha önceki gecelerde kocasının dokunuşları gibi usulca kaydı teninde. İçini kaplayan şehvetin de yardımıyla çok daha cürretkardı hareketleri. Göğüslerini daha istekle sıkıyor, eli bacaklarını, karnın daha şevkle geziyordu.

 

"Memelerini okşamaya devam et bebeğim ama şimdi o güzel parmakların kadınlığına gitsin."

 

"Asil..."

 

"Islanmış mı öğrenmek istiyorum. Katmanlarında dolaş, zevk aldığın yerleri kendi parmak uçlarında hisset."

 

Sigaranın dumanı aralarındaki erotizmi çok daha güçlendiriyordu sanki. Züleyha, dudaklarından çıkan dumanı ağzında hissetmek istiyordu. Eli kadınlığına doğru kaydı. Küçük çamaşırdan içeri sızdığında istemsiz bir inleme kaçtı dudaklarından.

 

Asil gözünü elinin hareketine kilitlemiş zerre ayırmıyordu. Kendine dokunuşunu izlemek gerçekten çıldırmasına neden olacaktı. Penisi, canını acıtacak kadar sertleşmişti. Sigarasını dudaklarına kıstırıp kemerini açtı. Düğmesini de aralayınca, çamaşırının içerisine sıkışmaktan acı çeken penisini çıkardı.

Karısının onu izleyen gözleri, erkekliğine düştüğünde parmaklarının hareketinin hızladığını fark etti.

 

Penisinin başını sıkıp, hafifçe okşadı.

 

"Ben seni, kendini tatmin ederken izleyeceğim güzelim. Sende beni izlemek ister misin?"

 

Konuşana kadar yüzüne bakmayan karısı, ağzından çıkanlarla dudaklarını izlemeye başladı. Yeşil gözlerine kara bir sis çökmüş gibiydi.

 

"Konuş benimle Züleyha."

 

"Evet... İsterim..."

 

Sigarasını tekrar dudaklarına yasladı ve rengi koyu bir hâl almış penisini iki eliyle kavrayıp daha güçlü sıktı.

 

"Parmaklarını kadınlığının girişinde dolaştır. Islaklığının sesini duyacağım kadar güçlü okşa onu. "

 

Züleyha hareketlerini hızlandırdıkça kendi de hızlandı. Karısının zevkle inleyişleri, başının geriye düşüşü, parmaklarının kadınlığında hızla dolaşması ve göğüslerini avuçlayan eli tablo gibiydi.

 

Zevk deryasında derinlere daldığını fark ettiğinde oturduğu koltuktan ayaklandı. Züleyha ona yaklaştığını anlamamıştı bile. Şu an ulaşmak istediği orgazmın peşindeydi o.

 

Asil iyice yakınına girip dilini boynunda başlayan inciden itibaren göbeğine kadar sürterek aşağıya indiğinde hareket eden parmakları duraksadı. Elini yakalayıp çamaşırın içerisinde çıkardı ve karısının ona bakan zümrütlerinden bir an bile ayrılmadan parmaklarını ağzına aldı. Bir şekeri yalar gibi parmaklarını yaladı.

 

"Tatmin olmadığında gözlerin çok hırçın bir nehiri anımsatıyor."

 

 

"Asil... Beni kıvrandırma!"

 

"Seni bu gece çok kıvrandıracağım..."

 

Eğilip çamaşırının üzerinden kadınlığını öptü. Yine güçlü bir inleme oldu hediyesi.

 

Geri doğrulduğunda ona merakla bakan karısına yaklaşıp dilini dudağına sürtüp çenesine indirdi.

 

Ayağa kalktı ve biraz önce oturduğu berjerdeki ceketini aldı. Merakla ne yaptığını izleyen bakışlara döndü yüzünü.

 

"Geçen gün Nazlıyla bahçede şeker yaladığınızı izledim Züleyha. Çimene oturmuş ağzındaki şekeri her ağzına sokup çıkarışınla aklımı oynatacak gibi oldum. Öyleki telefon görüşmesini bile yarıda kesmek zorunda kaldım."

 

Cabinden çıkardığı şekerin jelatinini çıkararak tekrar yatağa yaklaştı.

 

"Aç ağzını..."

 

İtatkar bir halde ağzına giren şekeri dilinde gezdirdi Züleyha. Sonra Asil'in çekmesiyle bıraktı.

 

"Ağzına girip çıkmaktan ne kadar zevk aldığımı söylemiş miydim?"

 

"Evet ... Söylemiştin..."

 

"Güzel... Unutmamış olman hoşuma gitti."

 

Karısının ağzında ıslanan şekeri ilk çenesine, oradan boynuna, göğüslerine, karnına, kadınlığının üstüne doğru gezdirdi Asil.

Onu büyülenmiş gibi izleyen karısına bakıp tekrar şekeri ağzına uzattı. Sessiz bir kabullenişle dudaklarını açtı Züleyha.

 

"Sen şekerini yalarken ben de bana ait olanı yalayacağım ..."

 

Şekerin değdiği ilk yer olan çenesine dilini çıkarıp güçlü bir baskıyla sürttü. Boynundan aşığı şeker bulaşmış her yeri diliyle temizledi.

 

"Teninin tadıyla birleşince çok erişilmez olmuş güzel karım."

 

Dili bu seferde göğüslerinin arasına girmiş incilerin üzerinde dolaştı. Sütyenin üzerinden sivrilmiş ucu bulup dudaklarıyla kıstırdı. Dantelden teninin sıcaklığını oldukça net hissediyordu.

 

Bir anda yüzü yastığa gelecek şekilde dönmesini sağladı. Züleyhadan gelen kısa çığlık, kalçasına küçük bir ısırık bırakmasının eseriydi.

 

"Züleyha daha önce yaptığımız gibi kalçalarını dik ve bacaklarını ayırabildiğin kadar ayır."

 

"Ne... Ne yapacaksın?"

 

"Seni o pozisyonda yalamak istediğimi söylemiştim, hatırlıyormusun?"

 

"Asil...."

 

"Şşiiittt... Hadi Zümrüt göz, bana kadınlığına erişmek için olabildiğince güzel bir manzara sun."

 

Ağzından çıkan her şeyi harfiyen uygulayan kadınla kalçalarına iyice yaklaştırdı yüzünü. Çamaşır kalçalarının arasına girmişti, bu oldukça tahrik edici bir görüntüydü. Çamaşırın üzerinden dilini sürttü. Islaktı... Ve oldukça sıcak.

 

"Biraz daha aç bacaklarını."

 

Parmağı çamaşırını yana kaydırınca dili kadınlığını hiç de kibar olmayacak şekilde kırbaçlamaya başladı. Züleyha dan gelen zevk çığlıkları, dilini daha acımasız kullanmaya itiyordu onu.

 

Bir süredir oldukça tahrik olmuş olan bedeni kısa bir zamanda orgazma ulaştı. Titreyişleri devam ederken Asil pantolonunu biraz daha aşağı çekerek arkasına geçti ve hiç uyarma zahmetine girmeden içine şiddetle çarptı. Karısının, beklenmedik anda gelen darbeye karşılığı civardan bile duyulabilecek şiddette bir çığlıktı.

 

"Şimdi seni izlerken azmış bedenimi, senin kadınlığının içinde rahatlatmama izin ver güzel karım."

 

"Asil... Asil çok..."

 

"Çok ne bebeğim. Çok mu güzel, çok mu fazla, çok mu çıldırtıcı? Sana bakmak da öyle Züleyha. Her şey çok fazla seninle. Bak nasıl girip çıkıyorum bedenine. Çok fazla zevk veriyor bu. Çok fazla güzelsin çünkü. Çok fazla ıslaksın, çok fazla arzulusun. Sen akla gelebilecek her şeyin çok fazlasısın."

 

"Asil... Asil aklımı kacıracam ben..."

 

"Bana bu gün söylediklerinden sonra bende akıl namına bir şey kalmadı zümrüt göz. Şimdi ben senin içine böyle girerken bir daha söyle o sözleri."

 

Züleyha tırnaklarının sızlamasına neden olacak kadar yatak başlığını sıkarken ağzından kaçacak çığlığı koluna sıratını yaslayarak kapattı.

 

"Asil... Ben adımı diyecek halde değilim ki."

 

"Ben sana hatırlatırım güzel bebeğim..."

 

Kadınlığına girip çıkan penisi olabilirmiş gibi daha da sertleşti.

 

"Bana aşık mısın Züleyha?"

 

Geri çıktı, erkekliğinin başı sadece içindeydi.

 

"Asil..."

 

"Söyle! Söyle bana aşık mısın?"

 

"Allahım... Aşığım, çok aşığım..."

 

Şiddetli bir darbeyle içine girdi yine. Duvarlar bir çığlıkla daha şenlendi.

 

"Ben senin için neyim Züleyha?"

 

Züleyha aklında zerre olarak kalmış düşünme yetisiyle Asil'in ondan duymak istediklerini anladı.

 

"Sen herbişeysin. Nefessin, sığınaksın, güvenilecek tek varlığımsın. Asil sen yaşamsın bana!"

 

Bağırarak ağzından çıkan kelimelerin şiddetini kadınlığını darma dağınık etmeyi planlayan erkekliği belirliyordu. Her kelimesinin sonunda rahminin duvarlarına çarpan bir deprem oluyordu.

 

"Ölüyorum sana... Ulan böyle bir şey nasıl olur? Aklımı oynatacağım. Her zerrene aşığım kadın. Sikip attın bana dair ne varsa."

 

"Asil!!!"

 

"Boşalacaksın... Olur... Ak hadi senin için kıvranan parçamın üzerine. Offf... Çok güzelsin, hadi gel. Boşalmak üzereyim gel!"

 

İkisinin de sesleri birbirine karışırken Asil hareketlerini daha da hızlandırdı. Bedenlerinin çarpmasıyla çıkan ıslak ses, kulaklarına doldukça orgazmın şiddetini artırıyordu sanki. Hızla hareket eden iki beden kıvrandırıcı bir beklentiyle titremeye başladılar. Sonunda ulaşmak istedikleri en uç noktaya dokundular.

 

Rahatlamış bedenleri, ter içinde kalmış olsalar bile kıpırdayacak enerjiyi bulamıyordu.

 

Asil aldığı andan beri hayaliyle yaşadığı çamaşırları, teninde hissederken Züleyha da yüzüne sürtünen kara saçları okşuyordu.

 

"Asil..."

 

"Hmmm..."

 

"Bu çamaşırların içinde beğendin mi beni?"

 

Asil başını yasladığı göğüslere derin bir öpücük bırakıp, kafasını kaldırdı.

 

"Sen şu an ne kadar seksi göründüğünün farkında bile değilsin."

 

"Beğendin yani beni?"

 

"Beğenmek az kalır Züleyha. Ölüyorum güzelliğine."

 

"Şey yapsan o zaman. Bunlardan alsan ya bana."

 

Asil aralarından kalkan tüm mesafelerin kölesi olabilirdi. Ona doğru attığı her adıma bin adım gelerek karşılık veriyordu. Züleyhaya ne uzatsa onu cennetten bir yemiş edip, eline uzatıyordu.

 

"Alırım bebeğim. Her rengini görmek istiyorum teninde."

 

"Asil?"

 

"Söyle güzel bebeğim."

 

Züleyha sağ elinin içini yüzünde dolaştırıp, dikkatle her bir yanını incelediğinde Asil yüreğinde sızı veren ama bağımlısı da olacağı o hisle sarsıldı. Ona kimse böyle bakmamıştı. Kimse Asilin yüzünü, böyle büyük bir hayranlıkla izlememişti.

 

"Hastalık dediğim şifaymış Asil. Benim melanet sandığım nimetmiş..."

 

Uzanıp sol gözünün altına dudaklarını bastırdı. Bir süre çekikmedi dudağı dokunduğu yerden. Sonunda araya bir kaç santim girince efsunlu sesini yine duydu Asil.

 

"Ben çok yandım sana. Allah yardımcımız olsun emme hiç yanımdan uzaklaşmanı istemeyecek kadar çok yandım..."

 

 

 

Kendisi Asil ama greygillerden🫠🥵🤤

 

 

 

Loading...
0%