Yeni Üyelik
62.
Bölüm

61.BÖLÜM~ZİYARET

@orenda

 

 

 

 

Kahvaltı sofrasını hazırlarken ön tarafa yanaşan arabayı gördüm de terlikleri fırlata fırlata koşturdum. Boklu boncuğum gelmişti anasına. Bir gece de burnumda tüttü zilli.

 

Minişin kucağından atılmak için debelenen, kollarını oraya buraya savuran kızım beni görğnce hemen duruldu.

 

"Günaydın abla. Nazlı durmayınca erken geldik, kaldırmadık inşallah uykudan."

 

Bunun tipi niye böyleydi şimdi?

Kız miniş sen niye sırıtarak bakıyon bana? Akıllı kocam üst baş bile almış benim için, açıkta da bi yerim yok.

 

"Yok ablam, kahvaltı hazırlıyom. Hadi gelin. Kazım abi, yorulmuşsunuzdur sabah sabah. Kahvaltı edelim beraber."

 

Nazlıyı kucağıma aldığımda Kazım ağabeye bakıyodum.

Anam bunlara ne oluyo? Adam kafasını kaldırıp gülerek konuşacak oldu hemen yüzünü aşağı eğdi.

 

"Yok, sağolasın gelin hanım. Konağa dönmemiz lazım. Kışlık kuru alışverişi yapılacak bu gün."

 

"He abla. Bende kileri boşaltacam ne var ne yok diye. Sultan ablam bekler, size hayırlı günler."

 

Ateş almaya gelmiş gibi kızı kucağıma, çantasını elime sıkıştırıp hemencecik gittiler.

 

"Zilli boncuğum... Ne oldu annem bunlara? Kızzz... Niye kıçını dönüyon? Gel bi baban görmeden öpeyim iyicene. Nazlım... Kız sen küstün mü?"

 

Kucağımda yüzünü dönüşüne bakıp bakıp kahkaha attım. Bu kız, onu konakta bırakıp sonra da yanına gitmedik diye küsmüş ya bize.

 

"Kız bi bak. Valla babanın suçu, küseceğisen ona küs. Annem ben hiç bırakır mıyım seni? Oyun etti o mustur baban."

 

"Ba-ba-ba..."

 

Elini tutup şap diye içini öptüm hemen. Yıkamış miniş, nasıl güzel kokuyodu.

 

"He annem. Bababan ya! Ona küs balım, anneye küsülmez. Allah taş eder adamı. Anne hep sevilir, öpülür emi annem."

 

Yüzüme bakıp bi de dudağını büzdü. Küsmeyi huy ederse yanardık biz bunun nazıyla.

 

"Annii... Ditti..."

 

"Kız ne anlatıyom sabahtan beri. Babana soracan o hesabı. Isırırım o koca götünü."

 

Şap diye yine öptüm, nevri döndü balımın. Gözlerinin ayırıp bakınca kahkahamı zaptedemedim.

 

"Oy yerim seni güzel kokulum benim. Allah'ım ayırma sen beni boncuk çikolatamdan. Yerim senin dolma parmaklarını."

 

"Oooo Allah muhabbetinizi artırsın Züleyha hanım. Kızını bulmuşsun, beni hemen unuttun."

 

Ardımı döndüğümde kapıda üstü çıplak dikilen yiğidime baktım. Şöyle bi gözümü etrafta dolaştırdım, kimse yoktu çok şükür.

 

"Asil çıplak çıkılır mı dışarı?"

 

"Nerem çıplak hatun? Hem kimse yok buralarda merak etme."

 

"Şöyle ben çıkacak olsam kıran emme bacaklarımı, sana gelince oh ne âlâ."

 

Cık-cık edip yanımıza yanaştı. Nazlı'yı kucağına çekip boynuna soktu başını. Derin deri koklayışını yüzümde gülüşümle izledim.

Başını kaldırıp baştan aşağı süzdü beni. Gözü boynuma biraz fazla takıldı. Daha da hevesini alamadıysan Asil ben senle sakat kalırım!

 

"Ben o sütun bacaklara kıyarmıyım hiç zümrüt göz? Öpüp, sevmek varken kırmak ne demek? Sen hiç yanık olduğun adama yakıştırıyor musun öyle şeyler?"

 

Yüzümü ateş bastı öyle deyince. Bu hep böyle dillendirip utandıracak mıydı beni böyle? Zati bu nefsim nasıl bişey anlamadım ki. Gece koynunda bülbüle dönen dilim, gündüz ışığında nasıl döktü o kelamları hiç anlamıyodu.

 

"Pis mustur! Hep yüzleyecen mi beni sen?"

 

Gevrek gevrek gülüp, halimi izliyodu. O da biliyodu işte utandığımı. Ben her lafı edip zerre pişman olmazken, gönlümün aldığı ateşi dillendirmenin böylesi zor olacağını hiç düşünmemiştim. Zaten geceyi düşünmeyecem diye kendime ettiğim tembihlerin haddi hesabı yoktu.

 

Oy anam biz neler etmişidik öyle?

 

Ama hak ettim ben. Valla bak hak ettim. Allah'ın sopası yok işte. Milletin koca düşkünlüğüyle eğleşirsen, diline sakız edersen böyle mart kedileri gibi kızışarak dolanırsın ortada. Bunca zaman içimdeki kuduruğu nasıl zaptetmişin zaten, akıl sır erdiremedim. Anam ben neymişim böyle? Nerde saklamışım bu azmışlığı onca zaman?

 

"Ben beklediklerimi duyduktan sonra yakandan düşer miyim acaba Züleyha hanım? Sen unut o işi. Sabah akşam bana nasıl yanık olduğunu söyletmeden bırakmam seni ."

 

"Anam... Kızın yanında nasıl konuşuyon sen arsız mustur? Nazlı'yı bebek diye önemsemiyon emme her lafı anlıyo bu zilli."

 

Yine gözü gerdanımda dolaştı. Yüzüne de o pis sırıtışı ekledi ya hah dedim geliyo yine olmadık bi laf.

 

"Kızın yanında, dudaklarımın boynuna bıraktığı izlerle geziyorsunuz ama zümrüt hanım."

 

Dediğiyle bi durakladım. Ne izi, ne dudağı diyecek oldum başıma sancı girdi. Boyun posun devrilmesin Asil. Ben yüzümü aşağı muslukta yıkadım, aynası yoktu ki oranın. Oy başıma gelen! Minişe, daha fenası Kazım abiye rezil etti ya bu nursuz beni. Adamın benden çekilen gözünü hatırıma getirdikçe beynim zonkladı valla. İkiside ne boklar yedik biliyodu.

 

Anam anam anam... Ben daha nasıl yüzlerine bakacağıdım nasıl?

 

"Ne oldu Züleyha? Rengin gitti karım."

 

"Asil!!! Asil odunu kapıp, evin etrafını dört döndürmüyosam seni, kız kucağında diye. Oy anam! Kazım abi gördü beni böyle. Miniş, Sultan ablaya yetiştirmek için koşa koşa geri döndü konağa besbelli. Ben nasıl girecem o eve daha?"

 

Ben ağıt yakarken karşımda babalı kızlı kahkaha attılar ya daha bi cinlendim.

 

"Neyine gülüyon herif? Malamat olduk diyom sana!"

 

"Hiç de malamat olmadık zümrüt hanım. Nikahlı karım değil misin? Senle bizim yaptığımızı Kazım ağabey karısıyla otuz yıldır, Sultan abla yirmi yıldır yapıyor."

 

Ağzım açık baka kaldım lafına. Essah, ar damarı çatlaktı bunun. İyi ki kız diye doğurmamış Nergis annem. Bu edepsizlikle Adana'da elinden geçmeyen herif kalmazmış.

 

"Hadi bakma öyle, unutur onlar. Kahvaltı yapalım. Çok acıkmışım, nedense artık!"

 

Yürü Züleyha yürü... Kınadığını yaşamadan ölmezmiş insan. Kuduruk diye laf ettiğin Lalezar'ı kınarken düşüneceğidin bu günleri...

 

Kahvaltıdan sonra Asil bağı gezelim diye kattı yanına bizi, dolaşmaya çıktık. Nazlı'nın kangurusunu kendine takmıştı. Kız büyüdükçe kıyamıyomuş bana, belim ağrırmış. Bi hoşuma gitti ki öyle deyince. İnsanın, seni senden fazla düşünen yarene ne çok ihtiyacı olurmuş meğerse.

 

"Meyvelik kısmı ön taraf. Gerçi ihmal etmişiz biz buraları. Meyvelerin altını yabani otlar sarmış. Eve gidince bana hatırlatır mısın Züleyha, Resul ağabey buraya da el atsın?"

 

"Olur, derim ben sana. Çok güzel emme bura Asil. Nazlı'yı hep getirek biz buraya. Kızım toprağa doya kana basmadan büyümesin."

 

"Olur güzelim. Sende sevdiysen sık sık geliriz. Hatta yardım et çıkaralım fıstık kızımı, oynasın biraz toprakla."

 

Nazlı'nın ayaklarını da çıplak bıraktım ki iyice hissetsin toprağı diye.

 

"Annem olmaz o! Ağza alınır mı kız hiç? Oyna diye saldık seni. Boncuğum her bulduğunu ağzına sokarsan işimiz var senle. Hasta olun Allah korusun? Göbeğin de kat kat zaten. Şişko prenses derim, zerre acımam bak."

 

Parmaklarının arasına yapışmış toprakları da temizlerken başımı kaldırdım. Asil rüyaya dalmış gibi izliyodu bizi. Gözümü kırpıp başımı salladım o da aynı yaptığımı yapıp göz kırptı.

 

"Ne bakıyon öyle ayazda bırakılmış kedi gibi?"

 

Kollarını göğsüne bağlamış, sol yanını ağaca yaslamış bi hâlde omuzlarını silkti.

 

"Hiç... Dünyadaki cennetimi izlemeyeyim mi?"

 

Bişey demeden geri Nazlının elini temizliyomuş gibi eğdim yüzümü. Dudaklarım da birleşmedi bi türlü.

 

Ağzı çok iyi laf yapıyo. Valla bak. Hayran hayran böyle bakıp, birde içimi titreten laflar ediyo ya iflah olmam daha da diyom kendime.

 

"Züleyha..."

 

"Hmm..."

 

"Sizi bir yere götürmek istiyorum, gelir misin?"

 

"Gelirim elbette, nereye gidecez ki öyle sordun?"

 

Gözümün içine baktı. Böyle tuhaf bi heyecan mı desem çekince mi desem bi ışık vardı sanki.

 

"Anneme uzun zamandır gitmiyorum. Bu sefer gidişimde ailemi de götürmek istedim."

 

Anasının mezarını diyodu. Ailem derken titreyen sesi burnumu sızlattı. Aklımdaydı benim de ne zamandır ya hep bişey oldu, unutup kaldık. Hızla başımı salladım. Gitmez miydim hiç?

 

"Tabi geliriz. Ben istiyodum da hiç işin hafiflemedi ki..."

 

"Haklısın, restoran yüzünden eve bile zor uğrar oldum son günlerde. Hadi hazırlanalım sonra da yemeğe gideriz."

 

"Hemen hazırlanıyom, tut kızı iki dakka."

 

Koştura koştura eve girdim. Yanımda bi üstümdeki elbise bi de dünkü vardı. Mecbur üstümdekiyle gidecektim Negis annenin yanına. Boynum kapansın diye tüm düğmeleri ilikledim. Kadın oğluyla ne haltlar yiyom bilmese de olurdu.

 

Çekmeceleri karıştırınca da Dilber annemin dolabından lacivert bi şal buldum. Bunu örterdim artık kafama.

 

Yola çıktığımızdan beri çok sessizleşti Asil. Ne düşünüyon diye sormaya dilim varmadı. Ben pek anama özlem duymuyodum ne yalan söyleyim. Emme Asil anası tarafından çok sevilmiş, o özlerdi muhakkak. Öylesi anayı kim kaybetse çok özlerdi zaten.

 

Mezarlığın girişinde durdurdu arabayı. Nazlı da nereye geldik diye gözüyle etrafı tarayıp duruyodu. Şalı başıma takıp indim onla beraber. Mezarların arasından geçip güzel bi mermerle yapılmış mezarın başında durduk.

 

Nergis Sulhan 1966-1996

 

Boğazım düğümlendi. Ömrü otuz yılmış meğer. Ne genç, ne acılı bi ömürmüş.

Nazlı'yı babasına verip geçip mermerin üstüne oturdum. Kanlı canlı karşımda dursa bu kadar heyecanlanmazdı yüreğim sanki. Her halimle beğensin beni istedim.

 

"Nergis annem, ben geldim. Adım Züleyha benim. Daha erken gelmem icap ederdi kusuruma kalma emi."

 

İyiki oğlum bu kızla evlenmiş desin diye iyice bi kendimi tanıtayım istiyodum. Mezarı da nasıl bakımsız kalmış garibimin.

 

" İş güç derken atlıyo insanoğlu ilk yapması gerekeni. Sen biliyondur gerçi emme Asil'in hayat yoldaşı olacağım inşallah. Aklın kalmasın emi. Ben Nazlı kızımıza da oğluna da çok iyi bakacam, söz. Hem öğrendim yolu artık. Hep torununu da getiririm sana. Büyürken izlemen mi babannesi?"

 

Mezarın üstünü kaplamış yabani otları elimle alırken bi yandan konuşmaya, kendimi anlatmaya devam ettim. Bilsin de yattığı yerde rahat etsin istiyodum. Oğluna da torununa da gözüm gibi bakacaktım ben. Duysun ağzımdan da korkusu kalmasın istiyodu yüreğim.

 

Güzelim mermer hep çamur içindeydi bi de. Kimsesiz gibi niye böyle kir dolmuştu ki? Genzim yandı, utancımdan. Babamın mermersiz mezarında bile yabani ot bitirmez Züleyhaya yakıştı mı hiç bu?

 

"Ben aslında daha erken gelirdim de oğlun işinden başını kaldıramıyo ki. Ayıp ettim, sen büyüksün hoş gör. Yoksa ben hiç annemin mezarında yabani ot bitirtir miyim? Bi daha ki gelişime Resul abiden öğrenirim, hangi çiçek yarar buraya, onu getiririm. Çiçekleri çok seviyomuşun, boş kalmış mezarın. Emme korkma sen, gelinin var kapı gibi artık. Her yanını çiçeklerle doldururum ben."

 

Hiç yüzünü görmedim aslında, hiç görüşmedik ama içimi bi özlem ateşi kavurdu sanki. Yaşasaydı keşke...

 

Yaşasaydı da dünya gözüyle görseydik birbirimizi. Sultan abla ağzına adını ne zaman alsa gözü doluyodu. Ben hanımımı değil en yakın dostumu kaybettim diyodu. Çantamda Nazlı için duran ıslak mendili çıkardım. Adının yazılı olduğu mermeri silip, çamur bulaşan yerleri bir güzel temizledim.

 

"Nazlı yürüdü yürüyecek babannesi. Az daha dili çözülmeye de başladı. Ben öğretirim adını senin. Bi daha ki gelişimize adınla seslenir sana. Belki de kendi adımlarıyla bile gelir. Pek korkak senin bu torunun. İki adım atsa üçüncüsünde hemen yere atıveriyo kendini. Birde çığırtkan ki sorma, her derdini çığlık atarak anlatıyo bize. "

 

Mermeri silen elim adının üstünde duraksadı. Çok çekti dediydi Sultan ablam. Kısacık ömrüne yüz yıllık ağrı, sancı ektiler diye göz yaşı döktüydü. İçim acıdı gencecik yaşında toprak olan bedenine.

 

"Ben pek beceremiyom, keşke sen olaydın. Hizaya sokardın bizi. Bende çok hanım hanımcık değilim ki iyi örnek olayım. Emme Sultan abla seni anlattı bana. Tüm Adana asaletini, naif kalbini seviyomuş senin. İnşallah kızım sana çeker, bana benzerse işimiz zor valla anne. Sen görüyosan beni, bu nasıl gelin deme olur mu?"

 

Otlardan arınan mezarın üstündeki irili ufaklı taşları da temizleyince daha bi güzel göründü yatağı Nergis annemin. Keşke mezarının başında bi ağacı olaydı.

 

Mezar taşının önü boştu. Bi ağaç gölge etse zararı olmazdı kimseye.

 

"Asil, biz buraya zeytin ağacı diksek tutar mı kökü?"

 

Başımı çevirip baktığımda gözleri dolu dolu yangınımı gördüm. Nazlı başını boynuna yaslamış, bir elini ağzına sokmuş uyudu uyuyacaktı nerdeyse. Asil ise dimdik bıraktığım halde bizi izliyodu.

 

"Tutar zümrüt göz. Sen bu dünyaya ne ekersen o mutlaka kök salar..."

 

Niye öyle baktı anlamadım ama ağzını açsa ağlayacak oldum sanki. Bi anda içim doldu. Annesini kapıda bekleyen küçük oğlan çocuğu gözümün önüne geldi de boğazıma düğüm oldu.

 

Zeytin dikecektim ben buraya. Üç büyük kitapta bile adı geçen, bereketi, saflığı, temizliği simgeleyen ağaç yakışırdı Nergiz annemin başına.

 

Boğazım düğüm düğüm oldu Asil böyle baktıkça. İyice sulu göz oldum çıktım. Gözümden akana iç çekerek bakanı buldum diye kurutamaz oldum yaşlarımı sanki. Dayanamayacağımı anlayınca ayaklandım.

 

"Şey... Nazlı uyudu uyuyacak. Ben alıp arabaya gideyim en iyisi. Sende duanı okur gelirsin hemi?"

 

Az daha dursam, Asil bana böyle biraz daha baksa avudu basacaktım. Nur içinde yatsın diye hızla duamı okuyup vedalaştım Nergiz annemle

 

"Anne ben şimdi uyutayım torununu. Yine gelirim yanına. Hem çiçekleri biran evvel getirmek lazım, olmaz böyle olmaz. Çok boş buralar..."

 

Asilin kollarından kızı kapar kapmaz koşturarak çıkışa doğru yürüdüm. Hıçkırığımı kızımın boynuna yaslanarak sakladım...

 

 

 

 

 

 

 

***************

 

 

 

 

 

 

Asil koşar adımlarla yürüyen kızın peşinden bir süre daha baktı. Sonra ağır aksak adımlarla Züleyha'nın kalktığı yere geçip oturdu.

 

Hem konuşup hemde mezarı tertemiz etmişti. Şimdiye kadar aklına hiç gelmemişti mezarı çiçeklerle kaplamak. Züleyha kalbi diye geçirdi içinden. Ağacı niye zeytin istedi acaba diye düşünmeden edemedi. Kesin onun da kalbine dokunacak bir sebebi olduğunu biliyordu.

 

"Onu gördün mü anne? Bende ki de soru işte. Gördün ...

Görürsün sen. Kalbi çok güzel, nasıl böyle güzel hâlâ anlamadım ama çok güzel. Nazlı'yı öyle çok seviyor ki kendi doğursa nasıl olurdu diye sormaktan geri duramıyorum. Sonra yine aynısı olur diyor kalbim. Nazlı'yı Züleyha doğurmuş olsa da tıpkı şimdiki gibi severdi bence anne."

 

Elini daha yeni tezlenmiş toprağın üstünde gezdirdi. Annesinin saçlarını okşar gibiydi hareketleri.

 

"Çok deli dolu. Yaş aldıkça durulur mu sence anne? Hiç durulmasa, hep böyle kalsa keşke. Bir de kendinin kötü sandığı, benim aşık olduğum huylarını kedi gibi miyavlayarak anlatıyor sana."

 

Güldü bu dediğine bir süre. Gerçekten annesi onu her an izliyormuş, ne yapıyorsa görüyormuş gibi bir içtenlikle hanım hanımcık olmayışını açıklamıştı yıllar önce toprak olmuş annesine.

Ah bir de ne güzel anne diyordu. Yıllarca diyemediği kadar her lafının başına anne diyerek başlıyordu.

 

"Beni izliyorsun değil mi anne? İzliyorsan ne kadar mutluyum artık görüyorsun. Benim hayalini kuramayacağım kadar güzel bir şey girdi hayatımıza. Nazlı'yla bana yaşam oldu. Artık benim için endişelenme nergis çiçeğim. Ben yuvamda, çok istediğim ailemle mutluyum. "

 

Asil adının yazdığı mermeri parmaklarının tersiyle okşadı.

 

"Anne sen gittiğinden beri ilk kez ben çok mutluyum..."

 

Ayağa kalkıp karısının emekle sildiği mezar taşına dudaklarını yasladı. Annesini öper gibi öpüp ardını döndü ve bekleyenlerine doğru yürümeye başladı.

 

Arabaya girdiğinde Nazlı'nın pusette uyuduğunu fark etti Asil. Sessiz olmaya çalışarak kapısını kapattı. Züleyha'nın hafif kızarık gözlerini görse de görmemiş gibi davrandı. Züleyha sevmiyordu kimsenin yanında ağlamayı. Zaman elbet bunun için de devâ olacaktı. Yaşadıkça birbirlerine en zayıf anlarını göstermekten çekinmeyeceklerdi.

 

"Acıktın mı zümrüt göz? Sizi şahane bir yere götüreceğim. Görüp görebileceğin en iyi kebabı yedirecek kocan sana."

 

Ağırlaşmış havayı üstlerinden kaldırmak için biraz önce bulundukları yeri geride bırakmaktı amacı. Züleyha da ona uydu hemen.

 

"Acıktım valla. Nereye gidiyoz Asil? Bak dedin nasıl canım çekti."

 

Yine güldü kıpır kıpır hallerine. Bir süre yol aldıklarında telefonu çalmaya başladı. Halası arıyordu. Araba kullanırken hoparlörden konuşmayı daha doğru buluyordu Asil.

 

"Efendim hala."

 

"Asil... Müsait misiniz oğlum? "

 

"Müsaitiz hala. Şerif ustanın mekana götürüyorum gelinini. Seni de alalım yoldan."

 

"Asil... Oğlum özür dilerim ama konağa dönseniz iyi olur "

 

Halasının sesimdeki sıkıntıyı fark edince bir an Züleyhaya baktı Asil. Karısı da kaşlarını çatmış telefona bakıyordu.

 

"Hayırdır hala, ne oluyor?"

 

"Sema gelmiş oğlum. Konakta olay çıkardı. Zor sakinleştirdik ama hâlâ gitmedi. Nazlıyı görmeden gitmeyecekmiş. Ailesi olacak yüzsüzler de doluştu eve."

 

Duraksadı duyduğu isimle. Esma'nın ablası ne olmuşta bunca zamandan sonra gelmişti ki?"

 

"Derdi neymiş? Niye gelmiş?"

 

"Evlendiğini duymuş, yeğenimi üvey anne eline bırakmam diye bağırıp çağırdı. Kalkıp İtalya'dan cenazeye bile yarım saat anca gelen kadın Nazlıyı almadan gitmeyeceğim diyor. Nüfusunu kullanmakla tehtid edip durdu."

 

Asil dişlerini sıkıp, arabanın hızını artırdı. Gözünü yoldan ayırmadan boynunu iki yana doğru hareket ettirip sesler çıkardı. Sinir ensesinden beynine doğru yükselemeye başlamıştı.

 

"Tut sen onu konakta hala. Biz geliyoruz. Ben ona göstereceğim o nüfusu! Durup durup şimdi mi aklına gelmiş yeğeni? "

 

Telefonu kapattıktan sonra bir an kendine hakim olamayıp ellerini direksiyona çarptı.

 

"Amına koyayım! Yok huzur yok! Az yüzümüz gülse sikip atacak biri illa giriyor bok var gibi!"

 

Züleyha ellerinin titremesini durduramıyordu. Halası kimden bahsetmişti öyle? Teyzesi miydi Nazlı'nın?

 

"Asil... Kim o kadın? Nazlı'yı mı alacak bizden?"

 

Sesi titremişti. Biraz daha dursa ağlayacaktı. Dilber halası nüfusunu kullanıp alacakmış demişti. Yapabilir miydi ki böyle bişey? Asil'i geçecek gücü varsa alır mıydı kızını ondan?

 

Ölürdü Züleyha! Boncuğunu alırlarsa yaşayamazdı daha da.

 

"Nazlı'nın teyzesi. Korkma Züleyha, kimse kızımızı bizden alamaz!"

 

Sesi öyle karanlık çıkmıştı ki Züleyha ilk kez duymuştu kocasından böyle bir tonu.

 

"Nüfusu dedi halam. Ne iş yapıyo ki o kadın? Alamaz emme dimi?"

 

"İtalya'da Türk büyükelçisinin yardımcısı olarak görev yapıyor. Uzun zamandır burada değil zaten. Bir düğüne bir cenazeye gelip hemen gitti."

 

Züleyhayı daha büyük bir korku kapladı. Mevki sahibi insanlar her şeyi yapabilir derlerdi büyükler hep.

 

"Büyük biri o zaman. Asil! Asil kızımızı alamaz bizden demi? Nolur alamasın Asil!"

 

"Kimse kızımızı alamaz Züleyha! Gidip derdini öğreneceğiz sonra da geldiği yere geri göndereceğiz!"

 

Konağa giden yol boyunca eli göğsünde dua etti Züleyha. Nazlı'nın uyuyan yüzüne baktıkça gözleri yandı. Lafta sözde değildi onun kalbindeki sevgi. Nazlı giderse Züleyha nefes alan bir cesede dönerdi. Nazlı'sız Züleyha yok olur, kendini yitirirdi...

 

Loading...
0%