Yeni Üyelik
64.
Bölüm

63.BÖLÜM~KARMAŞA~

@orenda

Bunca derdin üstüne hepimiz hastaneye koşturduk. Nazlı'yı bırakıp gitmek içime sinmese de Asil'in hâli yüreğime köz düşürdü. Ambulansa bindirilirken öyle bi baktı bana ki nefes alamadım bi zaman.

 

Saatlerdir ameliyathenenin kapısında bekliyoduk. Kızlar bi yana çekilmiş ağlamaktan telef olmuşlardı. Neslişah iblisi de gözündeki boyayı akıtarak ağıt yakmış her yeri bir birine katmışıtı.

 

Asil dolanıp durduğundan gözümü üstünden ayıramıyodum hiç. Yılan da sürekli gözetliyodu zaten. Olmadık bi laf edecek de Asili daha kötü bi hale sokacak diye aklım çıktı.

 

"Züleyha..."

 

Dilber anamın sesiyle yanımdaki kafına döndüm yüzümü.

 

"He anne."

 

"Kızım al Asil'i çıkar biraz hava alsın. Hâli çok fena, bir patlama daha yaşamasın. Neslişah bakıp duruyor."

 

Ağzından çıkanlarla Neslişah'a baktım yine. Benim korktuğum, annemin de sıkıntısı olmuştu demek ki. Yavaşca ayaklanıp Asil'e yanaştım.

 

"Asil..."

 

Adımları sesimle durdu. Üstünde, kollarını yarıya kadar katladığı lacivert gömleğin bağrını da açmışıtı. Sıkıntı üstüne bindikçe etine değen kumaş bile ağırlık oluyodu sanki.

 

"Biraz hava alalım hadi kocam."

 

Başını iki yana salladı.

 

"Züleyha..."

 

"Hadi gözünü seveyim, az bahçeye çıkak. Daha gelip haber veren yok. Az nefeslen geri geliriz."

 

Bi bana bi Dilber anama baktı da derin bi soluk bıraktı. Sonra da başını kabullenir gibi salladı. Hemen eline yapıştım vazgeçer diye. Çekiştire çekiştire dışarı çıkardım. Gidip bahçedeki bi banka oturunca başını omzuma yasladı.

 

"Asil..."

 

"Hmm..."

 

"Konuşmayacan mı hiç canımın içi? Sen böyle sessiz durdukça yüreğimi bi el sıkıyo sanki."

 

Düşmüş omuzları, çökmüş göz altları ağlamamı getiriyodu. Neler etmişlerdi ona ama hâlâ babasına yanacak kadar merhameti büyüktü.

 

Onun ömrünü elleriyle ateşe atan baba!

 

"Ne konuşayım be Züleyha? Şu hâle bak! Başıma neler geldi diyordum hiç bir şeymiş onlar!"

 

"Öyle deme kurban olayım. Canın sağ... Ben bi tek buna bakarım. Senin canın sağ ya geri kalanı el birliğiyle toplarız."

 

Nazlının gözleri gibi çare bendeymiş gibi baktı gözlerime.

 

"Züleyha... Bir şey olur mu?"

 

Uzanıp hemen doladım kollarımı boynuna.

 

"Benim merhametli kocam, olmaz inşallah emme tut ki oldu insana ömürü kul mu verir? Sabırla neyse yazgımız kabullenmek düşmez mi?"

 

"Çok ağır konuştum..."

 

Boştaki elimle saçlarını okşamaya başladım. Küçük bi çocuk gibi dediği lafın yükü sanıyodu olanı. Şunca yıl sustuklarına saysalardı ettiği iki çift kelamı hem. Üç beş lafa ölğnseydi Asilin, benim bu yaşa gelmemiz mümkün müydü hiç?

 

"Sen hakkın olanın binde birini bile konuşmadın Asil. Kendi nefislerinin derdine kaç hayata sebep olmuşlar. Yazık değil mi ölüp gidene? Yazık değilmi küçücük yavruma? En başta da sana Asil, sana yazık değil mi? Hadi babanın o kızla bi bağı yoktu ya sen? Baban o, seni koruyup kollaması lazımdı."

 

"Yapmadı... Bir kere bile babalık yapmadı. Şimdi böyle hiç bir bedel ödemeden ölüp gidecek mi? Beni bu yükle ortada bırakıp öylece çekip gidecek mi?"

 

Dudaklarımı dağılmış saçlarının arasına bastırıp, iyice göğsüme yasladım sevdiğimi. Hiç onun Züleyhası, böyle bi vicdan yükünü sırtlamasına müsaade eder miydi?

 

"Kendine zulüm edip durma! Adalet kördür, topaldır emme er geç varacağı yere ulaşır Asil. Ne olacaktı? Onlar kendi menfaatleri için gencecik bi cana sebep olmuşlar yanlarına kâr mı kalacaktı? Allah emanet diye babana seni vermiş, emanete ihanet eden öylece refahla yaşayacak mıydı? Hem şu devirde kim kimi iki lafla öldürebilmiş de hemen yükün en ağırını üstüne çekiyon? Doktor bi çıksın hele, bakalım neymiş derdi?"

 

Sessiz kaldı bi zaman. Boynumda uyudumu diyecekken başını kaldırıp yanağıma bi öpücük kondurdu. Sonrada kolları sıkı sıkı dolandı etrafıma.

 

"Sen olmasan ne yapardım bugün ben? Nasıl ayakta kalırdım?"

 

"Bir senle artık biriz Asil, tekiz. Yoruldun mu o yükü hemen uzatacan bana. Daraldım mı ilk senin eline uzanacam. Seni, kızımı, Dilber anamı ömür boyu sinemde saklarım ben."

 

"Çok seviyorum seni. Şunca yıllık ömrümde başıma gelen en güzel şey halam, sen birde Nazlı."

 

"Ölürüm ben senin incinmiş yüreğine. Hadi gidip bakalım şimdi, çıkmış mı doktorlar. Sonra da vaziyete göre kızımızın yanına gidelim."

 

"Olur güzelim."

 

Elime uzanmadan ben kavradım elini. Sıkı sıkı da tuttum ki yalnız hissetmesin kendini.

 

Yine bekleme kapısına varınca bi yarım saat daha durduk da çok şükür çıktı içerdekiler. Hemen Asil'le adamın karşısına dikildik. Neslişah da soluğu dibimizde aldı.

 

"Durumu nasıl doktor bey?"

 

Doktorun yüzünden bile belliydi hayırlı haber vermeyeceği. Asilin eline daha bi sıkı yapıştım.

 

"Açıkcası çok iyi şeyler söyleyemeyeceğim size. Çok zorlu bir ameliyattan çıktık. Kalbe giden dört damar da tıkalıydı. Üstelik yükselen tansiyon sırasında beyne pıhtı atmış. Şu âna kadar bu kalple sağlıklı yaşamış olması bile mucize. Kroner bayypas yaptık. Tıkalı damarlardan ikisi değişti. Bu sorunu çözdük gibi ama oksijensiz kalma sonucu beyin hasar almış. Sol taraf felçli."

 

"Nasıl yani? Felç mi kalacak?"

 

Beslişahın bağırtısıyla doktor bu kez yüzünü ona çevirdi.

 

"Biz sağ yada sol mu dense sağı tercih ederiz. Sol tarafın aldığı hasarlar oldukça ciddi boyutta olur. Bir süre hastanede, müşade altında kalacak. Ama üzgünüm bundan sonra ayağa kalkabilme ihtimali yüzde beş."

 

"Ne diyorsun? Ne diyorsun doktor? Kocam yatalak mı oldu benim? İyileşmeyecek mi artık?"

 

"Çok üzgünüm elimizden gelen her şeyi yaptık. Yanlış beslenme, yaşı, dikkatsiz bir yaşam süreci adım adım onu bu sona yaklaştırmış. Hasta dosyasında önceden geçirdiği anjiyo sonuçlarını gördüm. O zaman da uyarılmış ama kaliteli bir yaşam sürmemiş anlaşılan."

 

Asil yere eğik başını kaldırıp tekrar doktora baktı. Yüzü kireç gibi olmuşudu herifimin.

 

"Burdan sonraki süreç nasıl olacak? Bizim ne yapmamız gerekiyor?"

 

"Hastane süreci bir aya yayılacak gibi. Ordan sonra ise özenli bir bakım gerektiriyor. Ben ev ortamında yeterli bakımın sağlanamayacağı kanısındayım. Gün içerisinde solunum sıkıntısı yaşarsa müdehale edilecek bir ekipmana ve sağlık çalışanına ihtiyaç duyulacaktır. İyi bir hasta bakım merkeziyle görüşebilirsiniz. Ev içerisine küçük bir klinik kurma ihtimaliniz varmı bilmiyorum ama yine de riskli bir karar olur bu."

 

"Burdaki tedavisinden sonra tekrar bu konuyu görüşsek sizinle."

 

"Tabiki. Ben tedavi sürecini sizinle sık sık paylaşacağım. Şu an için elimizden gelen bu kadar. Tekrar çok geçmiş olsun."

 

"Sağolun doktor bey."

 

Yanındaki hemşirelerle uzaklaşan doktoru gözledim öylece. Şimdi ne olacağıdı ki? Kaynatam yatağa bağımlı kalmışıtı öylece. Asil bunu da kendine yük ederse ben ne edecektim?

 

Bu nasıl yazgıydı demeden edemiyodu insan?

 

Etme bulma dünyası buna mı deniyodu şimdi? Karısının kırkını bekleyemeden evlenen, el kadar oğlunu yetim koyan, derdi boğazı olan adam boğazından geçen her lokmanın şerrine uğramışıdı ya. Ölüp gitmek kolayda, aldığı nefesi yatağa bağımlı geçirmek ne zor işti öyle.

 

İlahi adalet bu muydu şimdi? Kendi canından olana kör bakan gözleri düştüğü durumu görür müydü? Bu benim ecrim der miydi?

 

"Rahatladın mı Asil? Babanı yatalak ettin de rahatladın mı?"

 

Neslişah'ın zil gibi çıkan sesiyle daldığım deryadan çıktım.

 

"Niye bakıyorsun öyle? Bak adamı sen bu hale düşürdün! Ettiğin lafları hazmedemedi de canından oluyordu. İçin ferahladı mı babanı bu hale koydun diye? Senin gibi evlat olmaz olsun!"

 

"Canım burnumda Neslişah hanım, çekil gözümün önünden!"

 

"He ya canın burnunda. Haram olsun sana verdiğimiz emekler. İki gün önce koynuna aldığın karının lafıyla evimizi başımıza yıktın! Ne huzur bıraktın ne dirlik, birlik. Uğursuzsun sen! Anan bile altı yaşınaca dayanmışta ölüp gitmiş, evlendin ona da etmediğin kalmamış! Uğursuz, lanetlinin tekisin!"

 

Dişlerim dilimi kesti hırstan! Ağzından zehir saçan kadın, sonunda dediğim yere getirdi beni.

 

Allah'ım sen günah yazma bu saatten sonra... Gözüme kızıl kanlar doluyo sen günah yazma!

 

"Kime diyon sen o lafları? Bi daha de bakayım kime diyon?"

 

Yalandan attığı şalının altında kalan topuzuna parmaklarımı doladım da kocama diklenen boynunu aşağı indirdim. Elimin altında kıvransa da gücünü yetiremedi hırsla titreyen ellerime.

 

"Yaşına başına bakmam, kızların karşımda demem vallaha billaha seni yerlerde sürürüm. Bir daha o yılan dilini bi uzat bakalım benim kocama. Ne dediydim sana? Ne dediydim ben!!!"

 

Bağıra çağıra ettiğim laflarımı kesmeden kafasını bi sağa bi sola itekledim.

 

"Bırak!!! Bırak beni ahlaksız domuz!"

 

Ne edeceğini şaşırmış kızlar ilk baktılsr bana ama Birgül öne adım atacak oldu.

 

"Olduğun yerde kal Birgül! Allahıma kitabıma seni de harcarım. Yettiniz gayri!"

 

"Züleyha. Kızım bırak onu. Allah'ından bulsun, bırak!"

 

"Yok ana! Ben tükürdüğüm lafı yalamam. Ben ona dedim. Ben ona kocama çatal dilin uzanırsa yerlerde sürürüm seni dedim. Kendi gücünün yettiğini kendin halledecen bu zamanda."

 

"Züleyha, bırak hadi güzelim. Bak hastane burası, güvenlik gelecek. Hadi bırak karım, değmez. Böylesi bi yaratık için canın acıyacak şimdi."

 

Asil beni ikna etmeye çalışsa da kızıl perde bi kere indi gözüme. Uğursuz dediği kocamın ayaklarının dibine yolunmuş saçlarını atmadan bırakmazdım artık. Beni tutmaya çalışan kimse gücünü yetiremedi. Çığlıkları hastaneyi uyuttu da zerre bana yetiremedi gücünü.

 

"Ahh.... Bırak! Bırak saçımı köpek yavrusu bırak!"

 

"O köpek yavrusu senin anandan emdiğin sütü nasıl fitil fitil getiriyo burnundan izle. Sen kime diyon o lafları? Kime diyon?? Uğursuz da lanet de sensin. Girdiğin yeri kurutan, doğurduğuna zehir saçan, yediği kaba sıçan pisliğin önde gidenisin! Seni o konağın kapısına hasret etmiyom mu bak bi? Kocama uzanan dilini büküp eline vermiyom mu bak?"

 

"Züleyham ne olur bırak karım? Sana bir şey olacak, bırak onu!"

 

Asil seslense de duyacak halde değildim ki. Hiç kendimi kaybetmediğim kadar yitirdim aklımı. İnsan cinnet geçirince nasıl oluyomuş sonunda öğretti bu kahpe bana.

 

"Allahın köylüsü! Bırak beni, imdatttt! Adam öldürüyorlar yetişin!"

 

Konuştukça hırslandım, hırslandıkça kafa derisini sökercesine yoldum. Belime dolanan kollar, ellerimi ayırmaya çalışan eller vardı da ben kendime gelemiyodum ki. Sesler bağırışlar mızrak olup saplanıyodu beynimin içine. Sonra bi sızı hissettim kokumda, içimi geçiren, uykuya çeken bi sızı...

 

 

 

 

 

************

 

 

 

 

Asil uyanmasını sükutla beklediği kadının başından ayrılmıyordu saatlerdir. Züleyha'nın geçirdiği sinir krizi son nokta olmuştu. Müdehale eden sağlık çalışanları sakinleştirici iğne yaptıklarında Neslişah'ı da başka odaya, pansumana götürmüştü. Züleyha farkında olmadan, Neslişah'ın başını banka vurmuş, kaşının açılmasına sebep olmuştu.

 

Derin uykusundaki huzur nedeniyle yüzü durgun bir su gibiydi. Halbuki iki saat önce çıldırmış halini kendi gözleriyle izlemişti.

 

Neslişah'ın saçlarına dolanmış ellerini bir sağa bir sola savurduğu görüntü gözlerinin önüne düştükçe istemsiz bir gülme geliyordu dudaklarına. Onun melek karısını bile sonunda delirtmişlerdi işte.

 

Bu düşüncesine de gülecek oldu. Züleyha melekti ama çok farklı bir melek. Ters düşenin vay haline demeden duramayacağı bir melek.

 

Olanlar aklına geldikçe kafayı yemesi işten bile değildi. Eski karısı şizofreniydi ve bu ondan itinayla saklanmıştı. Esma'nın değişken halleri gözünün önüne geldikçe dişlerini sıktı.

 

Allah biliyor ya Esma ölmese bile ayrılırlardı muhtemelen. Hastalığının verdiği atak dönemleri haricinde karakteri de çok düzgün biri değildi. Şöyle bir düşündüğünde ilaçlarını almadığı zamanları ayrıştırabiliyordu. Evliliğinin ilk yılında histeri krizleri falan olmazdı mesela. Ama yine de hoşuna gitmeyen çok fazla huyuna şahit olmuştu. Nişanlıyken bir kere bile sigara içtiğini, alkol kullandığını görmediği kadın akşamları alkol almadan uyumuyordu. Kimsenin ne içtiğine, ne gezdiğine karışacak değildi ama hayat eşinden insan bu tür bağımlılıklarını saklar mıydı? Saklıyorsa içinde zerre iyi niyet aranır mıydı? İki üç gün ortalığı darma dağın eden sonra özür üstüne özür dileyen hallerini düşündü. O zamanlar ne olduysa almamıştı demekki ilaçlarını.

 

Nişanlıyken saklamasını bir şekilde hoş görebiliyordu. Belki gerçekten kendisini sevmişti ve kaybetmemek için bu yola girmişti. Ama ya sonra! Ya evlenince, ya hamile kalınca. Nasıl söylemezdi? Asil'i tanıyan herkes bilirdi ki hastalığını öğrense en çok o yardıma koşardı.

 

Şizofreni adı korku verse de tedavisi olmayan, müdehale edilemeyen bir hastalık değildi ki. Bununla yaşamayı da öğrenirlerdi. Tedavisini aksatmaz, ilerlemesini engellerlerdi.

 

Çıkmaza düştüklerinde psikologdan randevu almayı teklif etmişti defalarca Asil. O zaman verdiği o korkunç tepkinin sebebi de ortaya çıkmış oldu bu sayede. Hastalığının öğrenilmesi bu kadar mı korkutuyordu Esmayı?

Evde sağlam tek bir şey bırakmamış, onu delilikle suçladığını, onu kliniğe kapattırmak için oyun yaptığını bağırıp çağırmıştı. Sevmediği için kurtulmak istediğini bile söylemişti.

 

Asil kendine yalan söyleyecek bir adam değildi. Esma'ya büyük bir sevgi beslememişti. Nişanlı kaldıkları süreçte hoşlanmıştı ama evlendikten sonra Esma'nın yaşamak istediği hayattan ne kadar uzak olduğunu anladığında kendi kabuğuna çekilmişti. Birbirlerine benzemiyorlardı. Birbirlerini tamamlayacak istekleri yoktu ama yine de bir orta yol bulunacağına inanmıştı hep Asil.

 

Aklı almıyordu...

 

Aklı bu olanları almıyordu. Züleyha o kadar çıkmazın içerisinde bile küçücük bebeği doktora götürmek için türlü oyunlar çevirmişti. Köyün kocakarılarından medet dilenmek aklına bile gelmemişti. Halbuki yaşadığı şartlar, bunu yapsa bile hoş gösterirdi. Çaresiz kalmış, bu yolu bulmuş dedirtirdi. Buna rağmen o okuyamadım diye dert yandığı, cahil kaldım diye üzüldüğü benliğiyle en doğru yolu bulmuştu.

 

Esma Türk Dili Edebiyatı bitirmiş, farklı şehirler, farklı okullar görmüş bir kadın olarak muskacıdan medet mi ummuştu gerçekten? Sırf duyulmasın diye böyle saçma bir yolu kabullenmiş olması çok saçma değil miydi? Annesinin büyü yapılmış sözlerini düşündükçe dudağı tiksintiyle kıvrıldı. Kibirliydi Esma. Hasta olduğunu kabullenmek yerine art niyetli birinin yaptığı büyüye inanmak daha cazip gelmiş olmalıydı belki de.

 

Asil , Esma'nın kendine duyduğu hayranlığın boyutunu düşününce hastalığın benliğinde ne kadar etkisi var bilemiyordu. Yeni kıyafetlerinin içerisinde kendini izlemeyi severdi, kuaförden geldiğinde bir sürü fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşmak da en büyük hobisiydi. Gözlerine, saçlarına, ellerine çok aşıktı. Öyleki başkalarını sürekli kıyas çerçevesinde tutacak kadar kibirliydi. Yalan değil, gerçekten çok güzeldi. Ama insana bir güzellik yeter miydi?

 

En çok kullandığı söz kulaklarında çınladı o an.

 

"Koskoca Esma Çaldıran Sulhanın böyle bir duruma düşmesi mümkün mü?!!"

 

Duyduğu, izlediği, konuştuğu her olumsuzluk içeren konuya net tepkisi bu olurdu.

 

Koskoca Esma gerçekten muskacılardan hastalığı için medet dilenmişti!

 

Bir de içindeki cin çıksın diye hamile kalmıştı öylemi? O nasıl çalıştığı korkutan aklı, belki de Nazlı'yı içindeki cin olarak görüyordu. Ondan mı hiç istememişti kendi kızını. Kalbi sızladı. Hasta olduğu için mi karşısında moraracak, nefessiz kalacak kadar ağladığında sadece izlemişti? Ölsün diye mi?

 

Düşündükçe baş ağrısı katlandı. Bu yaşadıkları gerçek olamayacak kadar büyük bir kabustu.

 

Neyin içerisinde yaşamış iki yıl boyunca. O mu çok kördü yoksa Esma çok iyi bir gizleyici miydi? Bir insan yanındaki diğer insanın şizofreni olduğunu öylece anlayabilir miydi? Birinci evrede demişti abladı. Henüz başlangıç seviyesindeki hastalığını anlayamamış olması onun suçu olabilir miydi?

 

Belki kendi de şizofrendir ve bu yaşadıkları sadece bir sanrıdır.

 

Sonra beynine balyoz gibi bir gerçek düştü! Eli cebine gidip telefonundan arama motoruna yazdığı kelimeler parmaklarını titretiyordu.

 

Nazlı!

 

Nazlı da annesinin hastalığını taşıyor olabilir miydi? Okudukları kalbini çatlatacaktı. Genetik yatkınlığı bulunabileceği yazıyordu okuduğu sayfalarda.

 

Burnu sızladı. Ağlayacak gibi hissediyordu kendini. Kızının böyle bir şeyle mücadele etmesini istemiyordu. Onun bebeği minicikti. Daha çok küçüktü. Buna dayanamazdı Asil. Her şeye belki ama kızına bir şey olmasına dayanamazdı.

 

Biran önce araştırma yapması gerekiyordu. Nazlı bu kadar küçükken tesbit edilebiliyor mu öğrenmesi lazımdı.

Tekrar telefona dönüp halasını aradı.

 

"Hala, Züleyha'nın kaldığı odaya gelir misin?"

 

Dilber hanım içeri girer girmez ayaklandı.

 

"Ne oldu Asil? Züleyha uyanmadı mı?"

 

"Bir saati bulurmuş uyanması. Yanında durur musun biraz?"

 

"Hayırdır oğlum! Sen nereye gidiyorsun?"

 

"Hemen geleceğim hala, ne olur yarım saat dur yeter bana."

 

"Peki yavrum."

 

Asil hızla girişteki hasta kabul kısmına yürüdü.

 

"Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim size?"

 

"Hastanenizde hemen görüşebileceğim psikolog yada psikiyatr var mı?"

 

"Hemen doktorlarımızın randevularını kontrol ediyorum."

 

Kadının bilgisayarda geçirdiği zaman bile yerinde durmasına engeldi Asil'in.

 

"Şu an için Ayça hanım müsait. Hemen kaydınızı alıp sizi yönlendirebilirim. Uygun mudur efendim?"

 

"Evet uygun. Hemen görüşmek istiyorum."

 

Hızlı bir şekilde alınan kayıt bilgisiyle görevli tarafından üçüncü kata, doktorun odasına doğru ilerledi.

 

Kapıyı çalıp içeri girerken sırtından aşağı ter aktığını hissetti. Karşısında onu güler yüzle karşılayan, kırklı yaşlarının ortasında görünen bir kadın vardı. Yüzünde sahici, naif tebessüm derin nefes almasına neden oldu.

 

"Merhaba. Ben Psikyatr Hekim Ayça Solmaz. Geçip oturun lütfen."

 

"Merhaba, memnun oldu Ayça hanım, Asil Sulhan. Benim bir konu hakkında bilginize ihtiyacım var."

 

"Tabiki. Siz sorununuzu anlatın, ben nasıl yardımcı olabilirim onu düşüneyim."

 

Asil o andan itibaren başına gelen bir çok şeyi üstü kapalı anlattı. Değindiği noktalar eski eşi, hastalığı, ölümü ve kızlarının varlığını içeriyordu. Korkusunu, bu korkuyla nasıl doğru hareket edebileceği, neler yapması gerektiği hakkında aklına gelen her şeyi sordu.

 

"Öncelikle Asil bey, derin bir nefes alalım ki sağlıklı iletişim kuralım. İlk eşinizin rahatsızlığından yeni haberiniz olmuş anladığım kadarıyla."

 

"Evet... Ben bilmiyordum. Şimdi ise kızımın da böyle bir durumu olabilir diye can çekişiyorum sanki."

 

"Öncelikle eşinizin şizofreni tipini bilmemekle beraber genetik faktörlerin yüzde on iki gibi bir etkisi olduğunu bilmenizi isterim. Ben, şizofreni belirtilerinin 'elzem durumlar haricinde' kız çocuklarında en erken yirmili yaşlarda görülmeye başladığını söylemek isterim. Sizin şu anki paniğiniz yeni öğrenmiş olduğunuz gerçeği kabullenemeyişinizden kaynaklı."

 

"Daha erken test falan yapılamaz mı? Yani erken tesbit edilirse, biz de bilirsek Nazlı etkilenmesin diye..."

 

"Asil bey, kızı için böyle endişelenmiş ve çaresini en erken arama yoluna gitmiş baba oluşunuz çok iyi. Şizofreni, istatistiksel olarak sosyaekonomik olarak zayıf kültürlerde yaygındır. Kızınız bu genleri taşıyor olabilir ama illa hastalığı üst düzey bir seyirde yaşamak zorunda değil. Ki yüzde seksen sekiz ihtimalle şizofreni bile değil. Siz böyle bir gerçeğin bilinciyle yaşarken de ben inanıyorum, kızınız korktuğunuz bu gerçekle yüzleşmeyecek. Şizofreninin onlarca çeşidi var. Sadece antidepresan kullanımıyla bile hayatını olması gerektiği seyirde devam eden hastalarımız var. Bu hastalarımız mesleklerini yapabiliyor, evlenip, ebeveyn olabiliyor. Çağın getirileriyle antidepresan kullanımını zaten kabullendik. Size tavsiye edebileceğim en gerekli bilgi, evinize gitmeniz. Kızınızla doya kana bebekliğini, çocukluğunu yaşamanız. Genetiğinde taşıyıcı olmayan insanaların bile şizofreni olma ihtimali çok daha yüksek bir yüzdedeyken hayatı bu korkuyla kendinize çekilmez kılmayın. Olur da ilerleyen yaşlarda kontrolsüz duygu atakları görürseniz siz ne yapmanız gerektiğinizi biliyorsunuz. Hekim arkadaşlarımın sıklıkla kullandıkları bir cümle vardır. Müsadenizle size de söylemek istiyorum. 'Çaresi olan bir hastalığı, hastalık olarak görmek insanın içindeki güce ihanettir.' Şimdi sormak istediğiniz başa bir şey var mı?"

 

Asil ruhundaki ateşe bir kova buzlu su dökülmüşcesine bir ferahlık hissetti. Ayağa kalkıp elini uzattı.

 

"Teşekkür ederim. Ben... Çok zor bir gün geçiriyorum. Doğru nasıl düşünülür, inanın idrak edemeyecek kadar sarsıntılı bir gündü."

 

Anlıyorum sizi. Lütfen arama motorlarından hastalık tanılarına itibar etmeyin. Bireyler özeldir ve her hastalık her bireyde tanımlara göre şekil almaz. Kimini yatağa düşüren enfeksiyon, kiminde hissedilmez bir etkiyle geçip gider."

 

"Tekrar sağolun. Vaktinizi aldım. Kolay gelsin..."

 

Asil odadan çıktığında daha iyi hissediyordu. Aşağı, karısının yanına gitmek için daha hızlı atmaya başladı adımlarını.

 

Aşağı odaya girdiğinde halası koltukta oturuyordu. Züleyha hâlâ kendine gelmemişti.

 

Bir süre daha beklediklerinde kıpırdanmaya başlamıştı Züleyha.

 

Gözleri aralanıpta etrafta gezinince Asil rahat bir soluk bırakabildi. Zümrüt yeşili gözlerini görmeymiş meğerse devâsı.

 

"Asil... Ne oldu?"

 

Asil kalkıp yanına yaklaştı, eğilip alnını öptü derince

 

"İyi misin kızım? Ah Züleyha, paraladın kendini yavrum."

 

Züleyha bulanık aklını toplayıp bir sağa bir sola bakındı. Sonunda kendine geldiğinde de olanlar bir bir hafızasına düştü. Alt dudağını ısırsada kıkırtısına engel olamamıştı.

 

"Dilber annem, kız ben Neslişah'ı paralıyodum ya en son. Ne ara kendimi paraladım?"

 

Olanlardan dolayı sinirleri laçka olan Dilber de kıza baktı ve tıpkı onun gibi gülmeye başladı.

 

"Allah iyiliğini versin çocuğum. Sen dinlen biraz daha. Ben gidip diğerlerine bakayım. Zeynep'le Birgül'ü Neslişahla bırakmamak lazım. Hırsını kızlardan çıkarır."

 

"Git anan git. Görümcelerimi kevgire döndürmesin o melanet."

 

Dilber odadan çıkınca Züleyha kendine dikkatle bakan adama çevirdi yüzünü.

 

"İyi misin yavrum? Doktoru çağırayım mı?"

 

"İyiyim Asil, bişeyciğim yok. Niye orda duruyon ki?"

 

Züleyha yana kayarak yatakta Asil için açtığı yere elini vurdu yavaşça.

 

Asil bu sessiz komuta uyarak yaklaştı ve ayakkabılarını çıkarıp, küçük yatağa iri bedenini sığdırmaya çalıştı.

 

Züleyha'nın, Nazlı'yı koynuna bastırışı gibi başını göğsüne yaslayışıyla bitkin bedeni duruldu. Sanki şu âna kadar o kadar büyük bir yükün altındaymış da yeni üzerinden o yük alınmış gibi bir rahatlama çöktü.

 

"Ne yapacağız Züleyha? Düşünemiyorum... Yönümü kaybettim, yolu göster ne olur?"

 

Züleyha, derdiyle içini yakan adamın saçlarına dudaklarını yasladı. Güzel kokusunu içine çekip bir süre öylece bekledi.

 

"Önce duracaz Asil, biraz durulacaz. Kendimizi, yaşadığımızı, duyduklarımızı az hazmedecez. Sonra kaynatamın durumu nasıl bir hale yola koyulur onun için uğraşacaz."

 

"Yapabilir miyiz? Ben çok kötü hissediyorum Züleyha. Hiç anlamadım, yemin ederim bir kere bile hasta olabileceği aklıma gelmedi. Bana bıraktığı vicdan azabını nasıl sırtlayacağım ben. Üstelik şimdi birde babam var. Bana inanıyorsun değil mi?"

 

Esmanın durumunu bile idrak edemeden babası bu hâle gelmişti. Daha yirmi yedi yaşında onların ihmali yüzünden ölmüş olabileceği vicdan azabıyla yanmasına neden oluyordu.

 

"İnanıyom elbet. Hem nerden bileceğidin Asil. Bak daha ne kadar oldu ben kendimden otuz yaş büyük karının saçlarını yolup eline vereli. Kendim bile bilmiyom, bu deliliğim belki ruhumun bi hastalığı. İnsanız işte, hata yapmasaydık koskoca cenneti bırakır da dünyaya düşer miydik? Kendini harap edip durma. Bizim canımızdan önce düşünmemiz gereken kızımız var. Hem daha evden kara mambayı yolluyacaz."

 

"Orda da pislik çıkarmanın peşine düşer. Hayatımın hiç bir yerinde böyle bir insanın varlığıyla karşılaşmadım."

 

"Asil onun derdi büyük, çaresi yok. O kendine derdi ölüyle yarışarak kendi açmış başına. Diriler dururken o rahmetli annenle kavgaya tutuşmuş. Hiç insan bi mezarı yenebilir mi? Yenemedikçe hırsı ele almış aklını."

 

"Sema'yı çağırarak ne düşündü acaba? Bunların ortaya çıkacağını, başının yanacağını hesaplayamadımı?"

 

"Hep küçümsedim ben o yılanı ya o hepimizden akıllı. Seni nerden vuracağını, nerden acısını çıkaracağını biliyo. Bu, değişen evin hırsı bana sorarsan. Sema gelip seni çocuğunla korkutacağıdı, oda senin korkundan keyif alacağıdı. Kendin dedin, hepsi el birliğiyle Esma'nın hastalığını saklamak için ne hallere düşmüşler. Onun düşünemediği bura oldu. Ölmüş gitmiş Esmayı karıştırmazlar, dillerine dolamazlar sandı. E birde hepimizden çok güveniyo o karı senin merhametine. Ne olursa olsun babanı ezip geçemeyeceğini biliyo. Babanda karısını ezip geçmez, gördük bunca ay. Yine bi hır gür çıkar ama o laf öylece kalır sandı. Belki daha fenası, essahtan Sema kızımızı alır, bizi olmadık dertlerle boğuşmaya bırakmaktı emeli."

 

Asil düşündükçe hak verdi karısına. Nazlı için hukuki bir mücadeleye girseler, Sema başarılı olamasa bile o süreç çok sancılı geçerdi. Sema'nın konumunun verdiği avantajla belki de uzadıkça uzardı. Bu ülkenin savcısı, kömürlüğe kapatılarak her tarafı dayaktan mosmor olmuş kadının, can havliyle kocasını öldürmesini keyfi gerekçe olarak göstermişti. Kameralara yansıyan kadının yüzünün rengi bile morluklar arasından seçilmezken savcı yirmi dört yıl ağırlaştırılmış hapis isteminde bulunmuştu.

 

Maalesef adalet, adalete inananların elinde olmuyordu her zaman.

 

"Çok yorgunum Züleyha..."

 

Züleyha dudağını alnına bastırdı Asilin. Parmakları saçlarını okşaya okşaya sevdi.

 

"Dinleniriz kocam... Sen bana böyle sevdalı, ben sana deli divane yanık olduktan sonra her derdin üstesinden beraber geliriz..."

 

Loading...
0%