@orenda
|
Aradan geçen bi ayda sürekli hastane, konak , restoran arasında Asil perişan oldu.
Kızlar artık geceleri eve geliyodu. Zaten Zeynebin okulu açılmıştı, gündüzünü okulda geçirip dönüşte hastaneye uğruyo öyle eve geçiyodu. Birgül de çok sessizleşti. Dilber anam, Neslişah tüm hırsını ondan alıyo dedi, içimi deşti.
Melanet karı, saldıracak yer kalmayınca Birgül'ü eline dolamış. Zeynep hemen sıvışıyodu sessiz sessiz ama Birgül nasıl bi safsa lafı duysa da ne karşılığını veriyodu ne de kalkıp gidiyodu.
Bu zaman içinde güzel diye dillendireceğimiz tek şey Nazlı balımın pıtı pıtı yürüyüşüydü belkide. Tombul poposunu yerden kaldırıp, adımlarını sıralıyodu artık. Yaşını geçti kızım da bu kadar derdin içinde pek bişey yapamadık. Yemekte pasta üflettik, onda da üfleyecem diye tükürdü pastanın her yanına.
Elini daldırıp, keyfini çıkararak yedi. Hepimiz film izler gibi onu seyrettik. Bi insanın yavrusunu izlemek, tüm derdi kederi alıyodu sanki. Yoksa Asil'in sabah aldığı telefondan sonra yüzünün halini düşünmek bile yüreğimi daraltıyodu.
Kemal ağabeyin oğlan, eli nereye uzansa kaynatamın raporlarını göndermiş emme şimdiki doktorların yaptığından başka bi hâl çare bulamamışlar.
Asil, Dilber anama evin bi odasını hastane gibi döşetsek, hemşire tutsak dedi. Dilber anam akıllı kadın emme. Asil'in üzüntüsünde doğru düşünemediğini gördü. Neslişah'ı ne edeceğini sordu. Asil yine çıkamadı işin içinden. Hem evde oluşu da tehlikeliymiş. Soluğu kesilirse hemşirenin yapacağı pek bişeyi olmazmış. Öyle böyle derken iyi bi bakım evinde buldular çareyi.
Dili kabul etsede gördüm Asil'in o halini. O sağken, babasını bakımevine kapattırmış gibi olmak zoruna gidiyodu.
Dünya laf edip, suçu olmadığına ikna etmişken bi de böyle başa sarışımız hepimizi diken üstünde tutuyodu.
"Bal kızım. Kalk hadi annem, gel bakıyım kucağıma. Anam!!! Kız güzelim koltuklara ağzını mı çalıyon sen? Sultan abla paralar bizi. Sen küçüksün üç beş öpmeye kurtulunda, beni yolar valla. Sürme annem oralara ellerini. Silelim kızım hadi uzat."
Boncuğu sırtından yakalayıp havalandırdım. Bu kız beni zerre bi tarafına takmıyodu.
"Yürü yürü! Bizim neyimize salonlarda oturmak? Ağzında şelalesi olan boklu boncuğu neyime güvenip soktuysam buraya? "
"Anni...mimiş..."
"He kızım, gel minişi bulalım. Nereye gitmiş arayak olur mu?"
Elini şip şip bir birine vurup güldü. Sevinince hep böyle ediyodu.
Avludan mutfağa doğru yol aldık. Eli dursa ayağı durmuyodu bu kızın. Ensemdeki saçlara ıslak ellerini dolayıp ağzına doğru çekiştiriyodu yüzümü.
"Anam anam anam... Kız acıyo ya. Niye yoldun sen beni şimdi? Sen bilmen Nazlı hanım keltoşsun ya. İnsanın ensesindeki saçı yolununca pek acır. Bi de güzelce ellerini şörüklemişsin, tuttuğun tel kaçmasın mıydı derdin?"
Ağzımı yüzümü salyasına bulayınca mutfağa da girmiş oldum. Mama sandalyesine Nazlıyı koyup meyvesini hazırlamak için dolaba döndüm yönümü.
"Kız Nazlı! Ananı mı yedin bişey bulamayınca?"
Zarife ablanın dediğiyle hepimiz gülüştük. Ölü toprağı atılmış evde, mutfakda olmasa patlarmışım.
Onlar akşamın yemeğini hazırlarken bende Nazlı'yla oyalandım. Bi ara uyku bastırdı, yukarı çıkıp koyun koyuna uyuduk.
Akşam olup Asil'le Dilber anam gelene kadar kapıyı gözledim.
Tıklanan kapıyla koştur koştur karşıladım ikisini de.
"Hoşgeldin anne. Hoşgeldin kocam. "
"Sağol kızım hoşbuldum."
Dilber anam geçip girdi içeri. Asil'e döndüm bende. Suratı pek durgundu.
"Asil... İki gözümün ışığı, ne oldu?"
Sağ kolunu boynumdan ağrı atıp göğsüne bastırdı beni.
"Bakımevine yerleştirdik..."
Ondan demek ki böyle mahsun bakışı.
"Hayırlısı olsun kocam. İyi bakılsın, sağlığına dikkat edilsin. Biz hep gider geliriz. Elimizi üstünden çekecek değiliz ya orda yatıyo diye. Evde hakkıyla bakılmazsa daha çok yük ederdik üstümüze."
Derin derin kokladı saçlarımı. Dudakları ara ara da öpücük bıraktı.
"Sabah akşam doktor kontrolü olacakmış . Yatak ağrıları olmasın diye düzenli masaj hizmeti de veriyorlar. Odasında kamera sistemi var. Hasta ailelerinin aklı kalmasın diye odalarını yirmidört saat izleyebilirmişiz. Bilmiyorum, bulabildiğim en iyi yer orasıydı."
Geriye çekilip elimin içine aldım sakallı yüzünü. İki yanağına, azıcık da dudağına birer buse bıraktım.
"Bak kendin diyon, en iyi yermiş diye. Biz burda nasıl o hizmeti verek. Hemşire bulsak, sürekli çalışacak doktor nasıl ayarlayalım ele kocam? Masaj yapacak adam bile lazımmış. Sen en doğrusunu yaptın kocam. Mukadderat, olacağı varmış oldu. Üzme artık kendini de. Senin kendinden önce düşünmen gereken evladın var."
"Ne diyeyim Züleyha? Haklısın! Sizi de çok ihmal ettim."
"Neyimizi ihmal ediyomuşun? Aç değiliz açıkta değiliz, e sağlığımız da iyi. Dert arama kendine Asil. Gel güzelce yemeğimizi yiyek. Boncuk çilolatasını bi oyanı bi buyanı yürütek de göbüşünü erittirek az."
Dediklerimle yüzü gülecek gibi oldu çok şükür. Baktım laf değişince aklı da dağılıyo kızına sataşasım geldi.
"Asil öyle diyo demede bu kızı doyuramıyoz biz. Büyüyünce tombalak olacak valla bu. Yeter yediğin diye elindeki krekeri alacaktım anam bana bi çemkiriyo. Ağzıda laf dolu, bi konuşsa sesiyle malamat eder bizi."
"Babası yesin onun tombalak göbeğini."
Dolu dolu kahkaha attı. Bi kere daha şükrettim Allah'a. Bu zamanın içinde hastalanacak, dert sahibi olacak diye aklımı yedirdi herif bana.
Sofra hazırlanıp oturacakken Birgül, nişanlısı bi de Zeynep geldi. Murat enişte direk geçip yerine oturdu.
"Kaynanamın beni felaket sevdiğini bilmeyen yok da bu kadarı da şov bence be Asil'im. Ne diyorsun?"
Asil yan yan bakıp, geçip yerine yerleşti.
"Zevzek."
Asilden aldığı karşılığa kahkaha atarak güldü adam. Pek tuhaftı pek. Ama şu ara hiç yanımızdan ayrılmadı ya iyice bi tanış olduk. Pek iyi kalpliydi. Asili de Birgülü de essahtan seviyodu. Asil koştururken yanından hiç ayrılmadı. Kör olası Kenanın yapacağı kardeşliği koyınçosu yapıyodu kocama.
"Özlemişsin beni, gözlerin ışıldıyor yüzüme bakarken."
Asil bıyık altı gülsede başını iki yana sallayıp sen adam olman der gibi baktı.
"Kızlar ne bakıyorsunuz? Oturun yiyelim, sabahtan beri açım."
Suratı sirke satan Birgül bile güldü haline.
"Halbuki bakımevine giderken yolda poğaça yemiştin Murat."
"Lokmalarım sayılmış küçük kedi, kınadım seni. Sence böylesi kaslarla bezeli bir vücut için iki lokmalık poğaça ne ifade edebilir?"
Anam bu herif çok uzun konuşuyo. Ben dinlerken lafın başını unutuyom hep.
"Seninle uğraşmayacağım Muratçığım, bende açım. Sessizce yemeğimi yiyeceğim."
Enişte sırıtarak, yanına oturan nilanlısını izledi. Sonra da bana göz kırpıp, kahkaha attı.
"Bak yenge, bunlar bir takım hezimetler sonucunda havlu atıyorum diyemeyen ama ameliyat yerime geldi diye kıvranan tayfa. Otur Birgülcüğüm, ben yedireceğim sana kendi ellerimle."
Pis pis sırıtınca bu ne ima ediyo lan diyecek oldum, demedim. Her şeyi her yerde konuşmayak Züleyha. Elimizde patlar anacım.
Murat enişte sağolsun herkese bulaşa bulaşa yemeğimizi keyifli hâle getirdi.
Zeynep okuldaki arkadaşlarından, yeni hocasının gıcıklığından bahsederek ortak oldu. Uzun zaman sonra en güzel yemekti sanki. Dilber anam da çok konuşmasa da gülerek izliyodu.
Ta ki kapı çalınıp Neslişah yıldırımı eve düşene kadar.
Hepimiz ayaklanıp salona kayarak giren yılana baktık. Hırstan suratı pazar yerine dönmüşüdü.
"İyi akşamlar hepinize! Babanızı bi deliğe tıktınız, kutluyorsunuz şimdi de!"
Dilber annem öne doğru yürüyüp, karşısına dikildi hemen.
"Neslişah! Haddini bil! Bu eve böyle giremeyeceğin konusunu konuştuk seninle. Yaptıklarından utan da defolup git!"
" Beni öylece başınızdan atacaksınız öyle mi? Geç o işleri Dilber. Ömrümü verdim ben bu konağa, kimse beni yerimden edemez!"
Asil de annemin yanına geçip, karşısına durdu mikrobun. Az huzurlu oturduk ya hemen bitti mantar gibi lanet!
"Evimden defol Neslişah hanım! Benim evimden, ailemin içinden defol!"
"Sen hiç ağzını açma Asil. Babanı koyduğun halden sonra az utanırsın sandım ama nerde sende öyle ar damarı?"
"Benim babamı soktuğum bir hâl yok! Şimdi de oğlu olarak bakımını üstlendim. Sen ne yaptın bu süreçte? Anjiyo sonrası mesela! Yemesine içmesine dikkat edilmesi gerekirken ne yaptın?"
"Adamın elinden ekmeğini mi alacaktım? Ben ona bunca yıl karılık ettim, üç çocuk verdim. Benim hakkım silkelenip atılmak değil Asil efendi."
"Senin hakkın çok daha fazlası Neslişah hanım! Özellikle kızıma bulaştıktan sonra seni Adana'dan sürmem lazımdı, dua et babama sen."
Yönünü Asilden çekip kızlarına döndü.
"Bu böyle konuşuyor sizde sofrasında yemek yiyorsunuz hemi?"
Zeynep başını bıkkınlıkla iki yana salladı.
"Anne yeter!"
"Ne o Zeynep hanım, düzenin bozulur diye mi korktun? Babam ne olmuş, kim sebep olmuş demek yok! Anam ne olmuş, evinden mi kovulmuş demek yok! Al eline telefonu, oh!!"
Zeynep öylece baktı. Sonra da hiç bi laf etmeyip oturdu ya. Ağzım açıldı öylece. Çatalını da eline alıp yemeğine devam etti.
"Anne ne olur git! Bir tatsızlık çıkarma artık. Rezil rüsva olduk zaten yaptıklarından sonra."
Zeyneple bile daha usturuplu konuşan çirkef Birgüle dönünce yüzü kapkara kesildi. Gücünün yeteceğini bilince zehirini saçmaktan hiç çekinmedi.
"O kemiklerini kırarım senin Birgül! Sen kimsinde bana laf ediyorsun? Ağzını kapa, gel yanıma. Ne işin var senin bunların masasında?"
Hırsından kimi hoşaf edeceğini bilemiyodu demek ki. Gözleri fıldır fıldır ortalıkda dolanıyodu. Murat enişte masanın ardından çıkınca onun da biraz evvel gülen sıfatı çatılmıştı.
"Hoppp!!! Orda duralım Neslişah hanım! Benim nişanlım ki sizin kızınız olması zerre umurumda değil, sizin dart tahtanız değil! Bağırıp, çağırmanıza da hakaret etmenize de izin vermem."
"Seni de mi kandırdılar Murat? Seni de mi yalan yanlış laflarıyla bana düşman ettiler?"
"Ben insanların laflarından çok kendi izlenimlerini takip eden bir insanım Neslişah hanım. Sizin aile meseleniz sizi ilgilendirir, ama sınırı geçmeyin! Hırsını kimden istiyorsan al ama Birgül'e uzanma!"
Kimseden destek bulamadıkça yüzü kıpkırmızı kesildi. Zaten derdi neydi, niye gelip ortalıkda bağırıp çağırıyodu bi anlamadım. Ama vardı bu pisliğin aklında bi şey.
"Bu böyle bitmeyecek Asil efendi. Babana ettiğine sebep mahkemeye vareceğim seni. Adamın hasta olduğunu bile bile neler dedin! Herkes gördü, duydu ona ettiğin lafları. Hasta adamı bile isteye lafınla öldürmeye çalıştın. Çıkıp bir de hakim karşısında anlatırsın ettiğin lafları!"
Bi durdum öyle deyince. Bunun mahkemelik ne yanı var, kim çıkıp da kavga ettin, senin yüzünden olmuş diye hapse atar ki adamı diyecek oldum şimşek çaktı gözümün önünde. Böyle ederek herkese her şeyi duyurmanın derdindeydi. Bu yılan bildiğin istediğimi etmezsen seni malamat ederim demek için burdaydı ya. Öbür tarafa bulaşmadan Esmayı ortaya saçıp, Asilin korktuğunu başına getirecekti. Tüm Adanadan saklamak için çektiği çileyi öğrendi ya kullanacaktı bunu Allahsız köpek.
Şeytanı bile imana getirir bu karının kalbinin kiri.
"Sen ne haysiyetsiz bir kadınsın? Babam bile zerre umurunda değil senin Neslişah hanım! Gözünü hırs bürümüş, kendi doğurduklarına bile merhametin yok senin!
Asil bağırıp çağırırken yavaşca anneme yaklaştım. Fısıltıynan derdi neyse diyeceğidim.
"Anne tehdit ediyo bu gevur. Esmayı herkese duyururum demeye getiriyo."
"Fark ettim kızım. Bekle sen, ben hakledeceğim onu."
Dilber anam Asili kolundan çekip tam karşısına dikildi.
"Avukatın kim olacak Neslişah? Kız kardeşinin eşi olsun bence. İzmirde çok güzel bir bürosu varmış değil mi? Sahi olanları Hümeyra'ya anlattın mı Neslişah?"
Neslişah, anamın ne dediğini anlamadığından aval aval baktı. Sahi bende neden şimdi böyle laf ediyo anlamadıydım.
"Ara da söyle Hümeyra'ya, enişten yatalak oldu de. Senden çok üzülür bence kendisi."
Neslişah da anlamadı. Bocaladı bir iki.
"Ne diyorsun sen? Hümeyra'yı nerden çıkardın?"
"Hani üstü kapalı Asil'i tehtid ediyorsun ya! Hani mahkemeye veririm, her şeyi herkese duyururum demeye getiriyorsun ya! Bende yeri gelmişken başka şeyleri duyurayım diyorum Neslişah."
"Dilber saçma sapan konuşup benim canımı daha da sıkma! Ben edeceğimi biliyorum size. İnsan içine çıkacak yüz bırakmıyacağım hepimizde! Millet o dilinden düşüremediği Nergis hanımın, oğlunu dinlesin benden. Babasına ettiği küfürleri bir bir söyleyeceğim mahkemede. O gün ne olduysa bağıra çağıra anlatmazsam ben de Neslişah değilim!"
Dilber annem kıkır kıkır gülünce aha dedim sonunda bu kadına da kafayı yedirdik.
"Neslişah! Hani ben rahat rahat Asil'le İstanbul'a gitmiştim de ağabeyim hiç bir şey diyememişti. Sende niye bu kadar yüz veriyorsun diye delirmiştin! Hah bak onu şimdi söyleyim diyorum sana. Ağabeyim okumama, gezmeme, işleri elinden almama niye bu kadar karışmadı sence Neslişah? Daha öncesinde konağın kapısından bakamıyordum neticede!"
Hepimiz durmuş film izler gibi Dilber anamı izliyoduk. Neslişah bile kaşını çatmış bu ne anlatıyo der gibi bakıyodu.
"Bende bir mektup var Neslişah. Yirmi beş yıl öncesine, tam Kenanın doğumundan altı ay sonraya dayanan bir mektup. Hümeyranın ağabeyime yazdığı bir mektup. Ne yazıyor bilmek ister misin? Ben bu kadar sene ağabeyimin sesini neyle kestim bilmek ister misin?"
Yüzü bembeyaz oldu. Aklına gelenin başına geleceğini hissetti. Gerçi hepimiz anladık bu laf nereye gidiyo da bu kadar da değildir diye izledim ikisini sadece.
"Ne diyorsun Dilber? Vallaha Allah yarattı demem, canını elimle alırım! Ne diyorsun sen?"
"Hızır ağabeyime baldızı baldan tatlı gelmiş Neslişah. Sen zorlu geçen hamilelik zamanlarında, elini abimden çok çekmişsin demekki, ara da ki farkı Hümeyra kapatmış. Allah'ın hikmeti işte, yaktığın yerden yanmadan ölmüyorsun. Anneciğiniz de bunu öğrenip Hümeyra'yı apar topar evlendirmiş. Ama giderken her şeyi yazdığı bir veda mektubu olmasın mı?"
Gözleri ayrılmış öylece bakan Neslişah'la bende kalakaldım. Anam bu nasıl işidi?
"Olsun Neslişah! Madem ortalıkta adımız dolaşacak ablasının gebeliğinde, eniştesiyle kırıştıran baldız da konuşulsun. Ha bu sayede en büyük korkun gerçek olacak. Çamaşırcının kızları da aynı anaları gibiymiş denilecek ama sana koymaz be Neslişah!"
Karının esmer sıfatı beyaza çaldı. Aha dedim, kaynatam dan sonra bi yatalak daha çıkıyo başımıza. Bunu da yatıracak bi bakımevi aramak gerekecek
"Yalan diyorsun! İftira atacak kadar mı düştün Dilber?"
"Yok... Ben yalan konuşmam, senin aksine. Hümeyra'dan kalan en somut kanıt elimde. Ne yapalım, Adana'nın yerel gazetesine mi sızdıralım? Sen seçeceksin artık akibetini."
Hepimizin ağzı ayrılmış izliyoduk. Servisi yapan Sultan abla bile elindeki çorba kepçesinde kalanı güzelim masa örtüsüne dökmüştü. Bi de hava atıyodu, şu ömürde duymadığım kalmadı diye. Al işte, neler neler varmış!
"Şimdi Asil'in evinden defol Neslişah! Bir kişiye bile olur olmaz laflar edersen zerre acımam, çarşaf çarşaf çamaşırcının kızlarını okursun!"
Öylece gözünü dikti anneme ama hiç bi laf edemedi. O da biliyodu annemin yalan yere böyle büyük laflar edemeyeceğini.
Süngüsü düşen Neslişah kuyruğunu kıstırıp çıktı konaktan. Murat eniştenin göğsüne kapanmış hıçkırarak ağlayan Birgül, hırsla yemeğini yiyen Zeynep, başı önde kukumav kuşu gibi düşünen Asil...
Elim ayağım çekilir gibi oldu. Nefesim bile ağırlaştı sanki. Gözümün önünde benekler gitti gitti geldi. Bana bişey oluyo diyemeden yer ayağımın altından çekilip, alındı.
******************
Asil başı önde duyduklarını sindirecekken halasının "Züleyha" diye attığı çığlıkla karısının durduğu yere baktı. Züleyha yere kapaklanmış, öylece yatıyordu. Hızla koşup kucağına alması, Kazım efendiye bağırıp hastane yoluna düşmesi dakikalar içinde gerçekleşti. Arka koltukta başını dizlerine yatırıdığı karısını izlerken sürekli dili dua ediyordu. Babasında da içi çekilmişcesine bir korku hissetmişti ama bu çok başkaydı. Bambaşka bir acıydı.
Züleyhaya bir şey olsa ne yapardı Asil? Hastaydı da söylememiş miydi? Babasının, restoranın peşine koştururken sevdiğini göremeyecek kadar mı ihmal etmişti onu? Boğazı düğüm düğüm bir hâlde ellerinin titremesini durduramıyordu.
Karısının teni buz gibi ve bembeyazdı. Züleyhalığını yapmış yine mi kendini en geriye atmıştı yani? Kötüydü de Asile söylemeye mi çekinmişti? Buz gibi olmuş elini dudaklarına bastıra bastıra dua etti. Kendine olan öfkesi, Züleyhaya ne olduğunun bilinmezliğiyle kalbi bir el tarafından sıkılıyordu sanki.
Beynini kemiren sorularla yarım saatlik yol ömür gibi geçti.
Arabadan inip kucağına aldığı kadınla koşturmaya başladı. Acil kapısında "yarım edin" diye bağırmasına acil çalışanları ve sedye hızla geldi.
Müdehale edileceği söylenip onu geride bıraktılar.
Sırtını duvara verip yere çökmüş bir vaziyette beklerken burnu sızlıyordu. Züleyha'ya bir şey olma ihtimali ölüm gibi bir acı veriyordu ona.
Nasıl hasta olduğunu göremezdi? Karısının bir derdi vardı demek ki. Asil nasıl Züleyhasını ihmal ederdi?
Bir süre sonra halası, Murat, Birgül, Zeynep de koşturarak girdiler içeri.
"Asil! Asil oğlum neyi varmış Züleyha'nın? Doktor çıktı mı? Yavruma ne olmuş oğlum?"
Gözleri kıpkırmızı olmuş bir halde halasına baktı Asil.
"Bilmiyorum... Bilmiyorum hala! Karıma ne oldu benim bilmiyorum."
Sol gözünden kopup, yanağına aşağı akan yaşla Dilber'in de dudakları mühürlendi.
Yarım saat sonra içerden çıkan doktorla hepsi ayaklandı.
"Karım... İyi mi? Neyi var?"
"Tonsiyonu çok düşüktü geldiğinde, şu an için serum takıldı. Tahlil sonuçlarını bekliyorum, bayılmasına neyin neden olduğunu bulmak için. Hastamız kendine geldi, içeri girebilirsiniz."
Asil adama doğru düzgün teşekkğr etmeden odaya daldı. Karısı açılan kapıyla yüzünü ona dönmüş, yorgun bir tebessümle içine serin sular serpmişti.
"Züleyham..."
"Asilim..."
Asil yatağın yan tarafına iyice sokulup, soğuk ellerini yakaladı. Defalarca öpüp, okşadı.
"Aklımı aldın zümrüt göz! Aklımı oynatacaktım."
Züleyha korkusunu gözüne bakmasıyla anlamıştı zaten. Asilin bakmaya doyamadığı o minik çökğntü oluşana kadar dudaklarını kıvırdı.
"Senin bu evhamın kolay kocatacak bizi aslan kocam. Yok bişeyim."
"Şurdan çıkalım göstereceğim ben sana kocamayı! Yerde, baygın halini görünce ömürümden ömür gitti."
Kısık bir kıkırtıyla ödüllendirdi Asili.
"Kızım... Nasılsın annem? Bir yerin ağrıyor mu?"
"Yok anne iyiyim ben, gözüm karardı bi an sadece. Yok bişeyim. Nazlı! Asil Nazlı nerde?"
"Evde, miniş le Sultan abla ilgileniyor yenge merak etme. Geçmiş olsun, çok korktuk."
"İyyim Zeynebim, kız valla yok bişeyim."
Züleyha onları iyi olduğuna ikna ederken odaya hemşireyle doktor girdi.
"Aslında yok bir şeyim demeniz pek de doğru bir tabir değilmiş Züleyha hanım. Bir şeyiniz var çünkü."
Asil başını hızla adama çevirip korkulu gözlerini üzerine dikti.
"Neyi... Neyi var benim karımın?"
" Hayırlı olsun, bir yolcunuz var. Züleyha hanım dört haftalık gebe. Kan değerlerindeki düşme nedeniyle baygınlık geçirmiş olmalı. Serumunuz bitsin hemşire hanım sizi kadın doğum uzmanımız Nurcan Hanım'a yönlendirecek. Tekrar tebrik ederim."
Odanın içinde herkes dut yemiş bülbül gibi doktorun çıkıp gittiği kapıya bakıyordu.
Asil doktorun söylediklerini bir kere daha içinden tekrar etti. Karısının bir şeyi vardı, bir yolcu. Dört haftalık bir yolcu. Kan değerlerini düşürüp, bayıltan bir yolcu.
Gebe demek hamile demekti değil mi? Hamilelik neydi?
Bebek!
Züleyhanın karnında bebek. Dört haftalık bebek! Asil'le Züleyha'nın bebeği. Şimdi karnında olan ama sekiz ay sonra doğacak olan bebek!
Asil'in bebeği...
Nazlıya kardeş olacak bebek!
"Züleyha!"
"Hı..."
"Gebe dedi..."
"Öyle dedi valla..."
"Züleyha gebe olunca bebek oluyor..."
"Öyle miymiş?"
Hala kapıya bakan adamın girdiği şok herkesin yüzünde kocaman bir gülümsemeye sebep olmuştu.
"Züleyha, senle benim yaptığımız bebekmiş..."
Züleyha şaşkın bakışlarını kapıdan ayırıp Asilin dediği lafla gözlerini odada hızla dolaştırdı. Birgülle Zeynep alenen gülüyordu. Dilber annesinin de yüzünde kocaman bir tebessüm vardı. Ama onu asıl utandıran karşısında kaşlarını kaldırmış, sırıta sırıta ikisine bakan enişteydi.
"Allah canını almasın, ne diyon herif?"
"Yine baba oluyorum! ALLAHHH!!!!!!"
O kadar çalışmaya ya ne olacağıdı???? Ama bu Hızırı, Ali Rıza Beye çevirdikten sonraki performansın meyvesi diyorum ben. Üstümüzden bi dert kalktı ya rahatladık tabi. Performansa göre çocuk sayısı belirlense futbol takımı doğurursun kız Zülüş😂
Hadi yorum zamanı ballar, bölüme ne diyorsunuz???? |
0% |