Yeni Üyelik
68.
Bölüm

67.BÖLÜM~PLAN~

@orenda

 

 

On gün...

 

Tam on gündür bi kul canından nasıl bezdirilir, nasıl gırtlağına kadar sinirle dolar öğrendim.

 

Hamile olduğumu öğrendiğim günden beri kocamın aklı gitti. Vallaha billaha gitti. Herif bu zamanaca içinde nasıl bi manyak taşıyomuş da saklamış benden hâlâ aklım almıyo.

 

Kendi manyaklığı yetmezmiş gibi beni de manyak etti canı sağ olasıca. İşe gitse bile sesi kulağımda.

 

'Merdivenden ikişer ikişer inme Züleyha!

Sütünü içmemişin, bitir onu Züleyha!

Ceviz ye, burda ilk dört ay ceviz yemek lazım diyor Züleyha!

Nazlıyı kucağında sürekli taşıma Züleyha!

Eğilip, kalkma, sağa, sola uzanma, sakın ola koşturma...'

 

Oy anam oy...

 

Ben sekiz ay bu herife katlanamam. Ev adamının da benden kalır yanı yok. Üstünden zarafet akan Dilber halam bile yemeğin ortasında "düş kızın yakasından" diye bağırdı ya. Kadının bile şirazesini bozdu mustur. Allah o Asil'i bildiği gibi etsin.

 

Elim karnımda, gözüm tavanda yatağımda uzanıp, Asile de içimden saydırırken kapı tıklanıp aralandı .

 

"Gelin hanım."

 

"He abla."

 

"Kalk gel mutfağa, şekerpare yaptık. Senin raptı-zaptiye gelmeden gel de ye."

 

Yattığım yerden fırladım Sultan ablanın dediği lafla.

 

"Anam! Essah mı diyon? Kaç gündür sağlıklı beslenecem diye vitamin kusacam ya abla."

 

Sultan abla göbeğini hoplatarak güldü.

 

"Daha dur sen, bunlar iyi günlerin."

 

Yüzüm düştü. Hepsinin maskarası oldum iyice.

 

"Deme öyle abla ya."

 

"Kız adam sevindirik oldu valla. Yaşının sayısınca kurban kestirip Adana'daki aş evlerine dağıttığında ben bildim aklını uçurduğunu."

 

Ayaklanıp, konuna girdim de ağır ağır mutfağa doğru yol almaya başladık.

 

"Abla nankör olmayım diyom, herif üstüne titriyo, Allahtan belanı mı arıyon Züleyha diyom emme benim kayış koptu kopacak. Yahu Nazlı'yı kucağıma aldım diye ırzına geçmişim gibi bağırarak attıra attıra aşağı indi. Şu adama biri hasta değil hamile olduğumu desin. Kurban olayım ben çekemem bunu aylarca!"

 

Yine bi tarafına takmadı derdimi de götü göbeği dağıta dağıta güldü.

 

"Anam iyice eğlence çıktı bize kız. Siz çok yaşayın emi. Ağır, oturaklı koskoca adamı peşinde sirk maymunu gibi dolaştırıyon ya. Helal olsun sana."

 

Konuşa konuşa girdik mutfağa. Birgül'le Zeynep çoktan masaya oturmuşlardı bile.

 

"Ooo yenge, ağabeyimden gizli bir takım günahlar mı işlenecek?"

 

Ters ters bakıp, sandalyenin birine tünedim hemen.

 

"İyice madara olduk size de! Çekil kız kenara. Anam anam anam, biriniz çay verin ölmüşlerinin başı için."

 

Elif koşturarak açık bir çay koydu önüme. Bi yüzüne bi de at sidiğine benzeyen çaya baktım.

 

"Abla valla Asil beyim söz verdirdi. Çayı demli içiyon diye uyardı, yemin ettirdi bana. Bakma öyle kurbanın olam, yalan yere yemin mi etmiş olayım? Babannem dilinden çıban çıkar der hep, sebebim olma."

 

Önümdeki çaya benzemediğe yan yan bakıp bişey demedim. İşe gitti diye sevinecek olduk, peşine bekçi bırakmış meğerse.

 

Hırsımdan bütün bütün yuttum şekerpareyi. Hey gidinin Züleyhası sen bu hallere düşecek karı mıydın? Hırsından kırk kilo sütü babanın dutunun dibine döktüğün dik başın nerde, şimdi kocandan laf yiyecen diye kıstığın dilin nerde?

 

"Yalnız ağabeyim çok kafa adammış bu arada onu fark etmiş bulunuyoruz yengecim."

 

Şu halimden en çok Zeynep eğleniyodu. Bi de takmış kafaya sizi çekip, internete koyuyum demeye,ben zıvanadan çıkayım diye abili kardeşli üstüme geliyolardı.

 

"O kafa adam olan abine bi kafa atacam, dünyayı bi balonun içinden izleyecek. Afakanlar basıyo gayri bana."

 

"Ay Murat nasıl olur acaba ben hamileyken?"

 

Ayran budalası Birgül havaya baka baka hayale daldı kaşla göz arasında.

 

"Sen de çok rahat bir hamilelik düşünme ablacım. Murat eniştem kendi gibi mükemmel bir bebek doğurman için günlük alman gereken vitamin, mineral, kalsiyum, fosfat, çinko Allah ne değer verdiyse hepsini ağzından alamazsan burnundan tıkar."

 

Hepimiz kahkaha attık bu dediğine. Essah enişte kendine pek hayrandı. Gizli saklı aynaya bakıp, öpücük atmıyosa ne olayım.

 

"Birgül kız senden hırsımı alamadım, iyice elimden geçiremedim diye üzülüyodum çok şükür Allaha, enişte bey benden beter çıktı da yüreğime su serpti."

 

Birgül elindeki çatalı bana doğru sallayıp, ağzındakini yutmanın derdine düştü.

 

"Sende de deve kini var Züleyha! Tamam işte, özür dilerim. Terbiyesizlik ettim, haddim olmayan şekilde konuştum. Düş yakamdan ya!"

 

Geriye yaslandım da rengi çaya benzemedik çayı elime alıp bi yudum içtim.

 

"Cık... Unutmam. Cahil demeye getirdin laflarını. Öbürünü hiç demiyom, saçını başını eline veririm tekrar hatırlarsam."

 

Süngüsü düşmüş bi vaziyette iyice sallandırdı suratını.

 

"Ay asıl Allah abime sabır versin Zeynep. Bu var ya bu ölüm döşeğinde bile sen bana bunu dediydin diye laf sokar."

 

"Ben karışmam sizin aranızdaki meseleye. Beni bulaştırmayın."

 

Bi sürede her ortamdan hızla sıvışan Zeynebe güldük. Sonra aklıma yine anaları düştü. Kör olası melanet! Sesi çıkmadıkca hem bi rahat edesim hem de ürperesim geliyodu.

 

"Zeynep anandan haber varmı?"

 

"Geçen gün aradım, baktım yine saymaya başlayacak kapattım telefonu. Bilmiyorum."

 

Bu kez de Birgüle baktım. Yüzünden belliydi gerçi lafın cevabı.

 

"Sen de mi bilmiyon Birgül?"

 

Birgüle sorduğum soruyla iyice yüzü düştü. Ah saf Birgül, kim bilir ne laflar duyuyodu?

 

"Arıyorum, açıp beddua ediyor sonrada kapatıyor. Dedemlerin yanında, Kozan'da kalıyor."

 

"E saf Birgül ne bok yemeye arayıp duruyon o zaman?"

 

"Bilmiyorum Züleyha... Laf arsızı oldum galiba, Murat da kızıp duruyor. Ama her gün aramazsam bir yerden çıkıp suratıma suratıma bağıracakmış gibi hissediyorum."

 

Derin bi nefes aldım, biri bana Birgüle üzüleceğimi söylese mabadımla gülerdim.

 

"Hiç bakma sen yenge ablama. O kadar söylüyorum ama dinlemiyor. Hayatta kimseye, sana vermediği değeri vermeyeceksin. Bu annen olsa bile."

 

Sultan ablanın cık-cıklayan sesi doldu mutfağa. Bende gözlerimi kısıp dikeldim.

 

"Cinsine tükürdüğüm Zeynep, gamsızlıkta babana mı çektin kız sen?"

 

Bizim sessiz, sakin, uslu dediğimiz Zeynep ben gibi geriye doğru yaslandı. Boncuk gibi gözlerini de iyice açtı.

 

"Kimse kusura bakmasın ama ben niye hak ettiğim değeri görmüyorsam o kişiye sonsuz şekilde kendimi adamalıyım? Ben bu işi lise üçte bıraktım yenge!"

 

"Niye? Lise üçte vahiy mi indi?"

 

Güldü yine mutfaktakiler bizim horoz dalaşımıza.

 

"Lise üçte iki tane kızın zorbalığına maruz kaldım. Kızın sevgilisi bana yazılıyormuş falan. Haberim bile yok ama ne oldu biri tuttu diğeri yüzüme yüzüme vurdu. Kıştı birde, çamurda sürüklediler. Eve geldim, her yerim ağrı içinde. Ağlıyorum da. Ablam o zaman üniversitede, bilmez yani o halimi. Annem gördü, ne olduğunu sordu. Anlattım.... Peki sonra ne oldu?"

 

"Ne oldu bilmem de benim sövüp sayacağım bişey olduğu kesin."

 

"Hah bak nasıl biliyorsun. Benim yüzülen ellerimi, tırnak izi olmuş suratımı temizlemek yerine nasıl olurda Neslişahın kızı olarak dayak yediğim kısımla ilgilendi. Yani burdan çıkan sonuç ne? Asla birine haddinden fazla değer vermeyeceksin. Çünkü o değerin karşılığını göremezsin. Doğurmak, bir kadına verilmiş doğal bir güncelleme bence. Yani önlemini almamışsan ve hamile kalmışsan mecbur doğuruyorsun. Ben vazgeçtim deme lüksün yok. O nedenle bunu ömrüm boyunca ödemem gerek olan bir bedel gibi görmüyorum ben. Ama büyütmek insanın kendi insiyatifinde. Tüm hayatını adayarak da büyütebilirsin, zerre umursamayarak da. Ne yani şimdi, iki tarafı da aynı kefede mi değerlendirelim?"

 

Hepimizin ağzı ayrılmış akıllı, uslu Zeynebe bakıyoduk. Bu kız neymiş anam böyle?

 

"Kız Zeynep? Anarşik misin kız sen?"

 

"Of Sultan abla ya! Size ters her düşünce tarzı anarşist etiketi yememe sebep zaten. Bakın mesela, şu an itibariyle seksen beş bin takipçili bir hesabı yönetiyorum. Geliyor kız, beni tanımıyor, kimim bilmiyor ama bana hakaret etme haddini kendinde bulabiliyor. Ben ne yapıyorum peki?"

 

"Sen böyle bir durumda ne yapabilirsin ablacım?"

 

Zeynep kollarını göğsünde topladı, padişah gibi de hepimizi bi güzel süzdü.

 

"Çok basit. Normal kullanıcı profili oluşturduğum on tane fake hesabımdan sırayla beni linçlemeye çalışan kıza saydırıyorum. Sonra ne oluyor, bakıyorlar ki o kıza birileri bulaşmış. Hooppp! Onlarda başlıyor yüklenmeye. Sonra bir bakıyorum linçlemeye çalışan kızın esamesi kalamamış videolarımın altında. Girip bakarsanız bir tane olumsuz yorum göremezsiniz. Ve bir tane yorumu silmişliğim yok, direk polemiğe girmişliğim yok, bunu benim için kendileri yapıyor. Çok üzerinde durduğum bir hadise de değil üstelik. Ama kimse benimle benim istemediğim tarzda bir iletişim kuramaz! Bana hissettirmek istediğini ona yaşatırım. Aşağılama, sataşma, hakaret yeme nasıl olur birebir yaşayarak öğretirim. Ama bire bir benle iletişime geçtiğini asla bilmez. Onu yok sayarım, bazen kendi bile ben gerçekten yokum da o yüzden mi beni görmüyor der."

 

Biz öylece anlattığını dinlerken hepimizin ağzı sinek kaçacak kıvama da gelmişidi.

 

" Kapı girişindeki şeytanı görüyonuz mu hanımlar? Benim saf, akıllı, uslu görümcemi görüp imana geldi. Az daha zorlasa namaza başlatacak bin yıllık asi iblisi."

 

Zeynep hiç bi tarafına takmadan beni tatlısını yemeye devam etti.

 

"Kusura bakmasın kimse. Bu hayata bir kere geliyorum ve kimse kendi hezeyanları, travmaları, başarısızlıkları için beni ezemez. Ben kendime saygısı olan bir kızım. Anne babam olmaları beni aşağılayabilecekleri anlamına gelmiyor. Ablam bu konuda çok zayıf bir karakter. Annem bana da hakaret eder ve sürekli bir kalıpta şekil almamı isterdi. Ben o konuşurken mutlaka başka bir şeyle ilgilenir, onu dinlemediğimi mutlaka gösterirdim. Sonra o da vazgeçti. Yani bana laf söylememe sebebi beni çok sevmesi, ya da hiç sevmemesi değil. İstediği etkiyi alamaması. Ablam ona her seferinde istediğini verdi. Ay şaka gibi ama sırf annem istemiyor diye Murat enişteyle bile tartıştın ev meselesinde. Hayır tabiki bunu yapabilirsin en doğal hakkın ama bu senin kararın olmalı. Burdaki mobilyaları beğenmiştin ama sırf annem istiyor diye Ankara'dan aldırdın."

 

Bu Neslişah'da da nasıl bi şey varsa, hepsini ayrı tiyniyette fırtlatmış. Kenan haysiyetsiz, Birgül saftirik, Zeynep de gamsız olmuş.

 

Birgülün düşen yüzüne üzüldüm istemeden. O da farkındaydı ki Zeynep çok haklıydı. Kendi isteğiyle ben bunu istemiyom dese anlardık hakkatten ama anasının isteğiyle nişanlısıyla kavga edişi pek saf olduğunu gösteriyodu işte.

 

"Annem giderken seni bırakmış yerine. Kaldığı yerden gömmeye devam et ablacım."

 

"Demogaji yapmayalım lütfen. Ben sana hep söylüyorum. Bence Semiha teyze çok tatlı bir kadın ama yengem seni eline alana kadar bir kere bile tanımaya çalışmadın. Her konuşman da annemi taklit eder gibi çok kırıcıydın. Kadın beni sevmiyor diyorsun, iyi de sevsin diye emek vermedin ki hiç."

 

Birgül, bacısının haklı laflarına karşı duracak kelam bulamadığından dudağını sarkıtıp omuz silkti. O da farkına vardı işte bu denilenlerin doğruluğunun. Olan biten her şeyde Semiha teyze arayacak, ona olmadık laf edecek korkusu taşırken kadın ne derdiniz varsa bana gelin diye bi de teselli etmişti.

 

"Yapamıyorum işte sizin gibi. Olmuyor yani. Bir kere hayır demek istedim, bırak ben karar vereyim diyecek oldum nasıl olduğunu bile anlamadan onun söylediği sözleri Murata bağırırken buldum kendimi. "

 

Sultan abla biz konuşurken pek girmezdi araya. Ben onu hiç çalışan olarak görmedim Allah biliyo ama kızlarla hep mesafesini korurdu. Ama evden kovulan yılan sonrasında iyice bize kol kanat gerenlerden biri de Sultan Ablamdı.

 

"Valla Birgül hanım Zeynebi, gelin hanımı bırak ama sen kendine yazık eden öyle. Yarın bir gün ana olunca ne olacak? Örneği olacan evlatlarına. İlk bi kınayacak oldum emme Zeynep kendini kurtarır. Kurtarırkende kimsenin eline uzanmaz. Herkesin türlü türlü derdi var. Bana sorarsan sen o ananı çok da sık arama."

 

Eski Birgül olsa bana akıl vermek sana mı kaldı diye çemkirirdi. Bahçeden yolunan zehirli otun etkisi kalkıyormuş gibi hak verir gibi başını salladı Sultan ablanın dediklerine.

 

"Aramayacağım artık zaten. İstemiyormuş. Bu evde kaldığımız sürece bizim gibi evladı yokmuş."

 

Zeynep yine tüm umursamazlığıyla omuzlarını silkip, yemeye devam etti.

 

"Hem düğün işi de yattı."

 

Çıkan kedi gibi sesiyle elimdeki çatalı masaya koydum.

 

"O ne demek öyle?"

 

"Baksana halimize Züleyha! Nasıl olacak bu kadar karmaşanın içerisinde düğün? Baba yok, anne yok of offff! Annemin yaptıklarını da duydular hep."

 

Dediği tepemin tasını attırdı.

 

"Höst!!! Gelin gitmeden az uslu dur mikrop görümcem. Anan baban yoksa kapı gibi abin de mi yok? Asil hiç bişeyini eksik koymaz. Allaha çok şükür, elimde seni elek ederim de kimsenin karşısında boynunu bükük koymam. Ne lazımsa yaparız."

 

Ela gözlerinden boncuk boncuk yaş dökülmeye başladı. Ağzındaki lokmayı çiğneyip hemde ağlayışı küçük çocuk gibi içime dokundu.

 

"Zaten istemiyorlardı beni, son olanlardan sonra hiç istemezler. Semiha anne büyük olay çıkaracak kesin."

 

"Sus kız, karşımda sümüğünü akıtarak ağlama. Dur şimdi sen, halledecem ben o işi. Hem kadın derdiniz olsa gelin bana dedi, laf olsun diye demedi ya!"

 

Gözüme umutla bakışıyla kenarda duran telefonu aldım elime. Parmağımla da susun diye işaret ettim. Hepsi ne ediyom diye bakmaktan kımıldamıyodu bile.

 

"Alo... Kocam... Nasılsın?"

 

"..."

 

"İyiyiz babası. Nazlı boncuğum öğlen uykusunda, diğerinin de keyfi yerinde. Birazdan ballı süt içeyim diyodum bende."

 

"..."

 

"Tabi dikkat ediyom babası, sen ne dedin de yapmadım ben? En iyisini sen bilin zaten."

 

"..."

 

"Asil... Canımın içi... Akşama gelirken Murat enişteyi de getirsene...."

 

"..."

 

" Birgül pek üzgün kocam. Sabahtan beri ağzına bişey koymadı. Bunca olana nasıl düğün olacak diye üzüntüden yemeden içmeden kesildi. Aklı başında, ne nasıl yapılır bilen bi sen varsın kocam. El ayak ol bize de bi hal çare bulalım. Sen zaten kesin düşünmüşsündür bi yol, biliyom ben senin aklının ne yaman çalıştığını da ben de diyeyim dedim."

 

"..."

 

Dedikleriyle kıkırtımı tutamadım. İzleyicim bunca çok olmasa az daha cilve yapmak lazımdı ama bunların diline düşmeye gerek yoktu.

 

"Tabi de biliyom. Ben dedim ona, ağabeyin var senin kapı gibi neye ağlıyon diye de işte görümce kısmı biliyon. Az lafıma gitse, senin gibi abisi varken sırtının yere gelmeyeceğini bilir..."

 

"..."

 

Mustur herif ben övdükçe niyetini pisledi. Hemen başımdan atmazsam bu konuşma hiç de hayırlı bi yere gitmeyecek gibiydi.

 

"Hadi Allah kolaylık versin kocam, yollarını gözlüyom..."

 

"..."

 

Şöyle bi baktım. Sultan abla gevrek gevrek gülüyodu.

Kendi dilimle kendi ipimi çekmiş gibi olacam ama napalım. Şimdi kocamın gönlünü görmem lazım.

 

"Bende seni kocam..."

 

Kapatıp koydum telefonu yere. Zeynep iri iri açmış gözlerini izliyodu keyifle tiyatromu.

 

"Oha! Çok profesyonel... Çok rahat... "

 

"Sus kız! Akşam enişteyi getirecek yemeğe Asil. O da konuşmak, bir orta yol bulmak lazım diyomuş kendi kendine. İyi düşünmüşsün dedi bana."

 

"Yenge nerde düşünüyormuş acaba? Biraz önce adama kendi düşüncelerini, onun düşünceleriymiş gibi sattın resmen. Manipülasyonun böylesi."

 

"Şu kız böyle konuşuyo, ne diyo anlamıyom da iyice şişiriyo beni."

 

Birgül girdi hemen lafa bu kez de. Tabi işi olacak ya o gözlerini parlata parlata bakan bi zamanlar boka bakar gibi baktığın yengene.

 

"Ay gerçekten ağabeyim de mi konuşalım dedi Züleyha? Ya ben ne olacağız diyemiyorum ki Murat'a. Düğün heveslisi gibi görünmek istemiyorum."

 

"Hiç düğün heveslisi de değilsin yılan görümcem. Şu nişanlının aklı ney bi öğrenek ona göre vaziyet alırız artık."

 

Ayağa kalkıp önümüzdeki tabakları toplamaya başladım.

 

"Kalkın karılar kalkın. Kocam ne seviyosa onu pişirmek lazım. Akşama pamuk şeker gibi olsun. Murat enişte, anasıgille anlaşamazsa benim herif azıtmasın. Sinirine gelir, bizi istemeyeni biz hiç istemeyiz der bu kız başıma kalır."

 

"Allah korusun de ya!!!"

 

Birgülün oturduğu yerden su çıkmış gibi ayaklanmasına hepimiz güldük. Akşam için de envai çeşit yemekler hazırlamaya başladık.

 

Boncuk kızım uyanınca miniş kucağında aldı getirdi. Az birbirimize doyduk. Mamasını içirip, hazır babası yokken fingişdeştik. Çocuğumu doya kana kucağımda gezdiremez oldum anam, bu adam ne pimpirikliymiş. Asma yaprağındaki üzüm sanki karnımdaki fındık. Hemen düşmeye bahane arıyomuş gibi davranıyo yavruma. Onun anası kim unutuyo heralde benim herif. Ben de benim yavrularım da tuttukları yuvayı bırakır mı hiç?

 

Akşam için bi güzel hazırlanayım dedim. Herifimin gözü şenlensin. Pek Birgül'e belli etmek istemedim emme hakkatten ana yok baba yok e o kadar da olay oldu, hep dünür tarafında duyuldu. Nasıl olacaktı bunların düğünü?

 

 

 

 

Azıcık göğüsten birazcık da bacaktan bakılacak yer veriyim. Özlemişse herifim, bakacak yeri olsun. Şimdi Allah'ın bildiğini kuldan saklamaya hacet yok. Kırmızı seçtiysek, hatırında kalanlar tekrar biraz üşüşsün zihnine diye seçtik. Pek ihtimal vermiyom emme dünür tarafının isteği hoşuna gitmezse yükselmesin hemen.

 

Huyunu suyunu bozdular kocamın. Mis gibi sakin adam, bişey duyacak da coşacak diye elimi yüreğimde koydular.

 

Akşam olup kapı çalınınca kucağımdaki boncuğu hemen halının üzerine bıraktım. Sinirini zıplatacak ne varsa hepsini ayak altından kaldırayım diye zorla sütü de içtim, cevizi de yedim. Sorar kesin, yalancı çıkmayak.

 

Avlu kısmına vardığımda Birgül çoktan açmıştı kapıyı. Şu kız, oğlana böyle bakmasa zerre kendimi üzmem de ne edek, başa gelen çekilir.

 

"İyi akşamlar cümleten."

 

"Hoşgeldin enişte. Sende hoşgeldin kocam."

 

Kıyın kıyın evimin direğine yaklaştım. Gözünün süzgecinden geçirdi ilk bi, dudağı da sağa doğru kıvrıldı.

Hah... Beğendi demek ki.

 

"Çok hoşbuldum zümrüt göz. Endamını görüp, hoş olmamak ne mümkün?"

 

Kıkırtımı duyurmayım diye omzuna doğru yüzümü gömdüm. Saçlarıma burnunu sokup derince soludu kokumu. Bende uydum kocama. Parfümü pek güzeldi bu adamın.

 

"Nazlı nerde güzelim?"

 

"Yemek odasında, halıda oyuncaklarıyla oynuyo kocam. Miniş de yanında."

 

Elleri saçlarımın ucunda ahesta aheste geziyodu.

 

"Sen ne yaptın bütün gün?"

 

Bak bak bak... Nasıl da iş atıyo, nasıl da oyuna getiriyo beni. Böyle kısık kısık konuşup aklımla oynuyacak, bende ne ettiysem bir bir dökecem ortaya.

 

"Ne olsun işte. Hep oturup, uzanıyom. Sultan abla da sağolsun süt, ceviz, meyve ne varsa onu getirip duruyo, onları yiyom. Nazlıyla oturduğumuz yerde oyun oynuyoz. Ben ne yapacam bu halimle?"

 

"Aferin sana. Güzel bebeğim benim. Farkında değilsin ama merdivenin son iki basamağını hep atlayarak iniyorsun, olmaz Züleyha. Adımların da hep koşturur gibi, o da olmaz. Beslenme alışkanlığına da dikkat edelim. Bak ne kadar düşmüş değerlerin."

 

"Asil..."

 

"Hmm..."

 

"Sen bunları bi yere yazdında ordan mı okuyon?"

 

"O nerden çıktı şimdi?"

 

"E hep aynı şeyleri deyip duruyon, adam sırasını bari şaşır."

 

Şöyle bi arkama doğru bakınca bende baktım. Enişte ve kızlar yemek odasına giriyolardı. Bileğimden tutup da mutfağın yanındaki kilere tıktı ikimizi. Ne oldu diyemeden dudaklarıma yapıştı mustur. Nefesimi bari doğru alaydım.

 

Hırsını alamamış gibi öpüşüne karşılık veremeyecek hırsta ısırıp, emiyodu dudaklarımı. Ciğerlerim yanmaya başlayınca geri çekildi.

 

"Kaç saattir... Tadını özlemişim! Böyle tatlı tatlı sataşıyorsun birde çok bilmiş Züleyha."

 

Benim gibi onun da nefesi hızlı hızlıydı. Omzuna doğru uzanıp, alt dudağına küçük bi öpücük koydum. Çenesine, sakallı yüzüne minik minik buseler bıraktım. Eli açıkta kalan boynumu okşayıp, sol göğsümün üstünde durdu. Hafif hafif sıkınca inlememi tutamadım.

 

"Sızlıyor mu memelerin hâlâ? Sabah da dokunduğumda inledin."

 

"Az biraz sızlıyolar. Ama sen dokununca o sızının sebebi başka oluyo."

 

Fısıltıyla dediklerim gözlerinin kahvesini karaya çaldı. Alnını alnıma küçük küçük iki üç kere vurdu.

 

"Yoldan çıkarma beni... İçerde misafir var, yoldan çıkarma."

 

Nasıl cilvelenesim, nasıl naz yapasım vardı. İnsan sevilip, hoş tutulmak için böyle emek vereni bulunca huyu, suyu çok başka oluyomuş. Öğretti Asil bana.

 

"Ne olurmuş ki misafir olmasaymış?"

 

Göğsümdeki eli biraz daha kıstırdı mememi avucuna. Diğer elinide kalçamdan aşağı doğru indirip bacağımı yakaladı. Tüm yükümü üstüne çekip, bacağımı beline doladı.

 

"Bura nereymiş demem, bir yatak yokmuş hiç demem. Sadece altındaki çamaşırı aralar, içine girerim."

 

Dilini boynuma sürerken ettiği laflar kanımı kaynattı. Öyleki hakkatten neredeyiz demeden hadi diyecek oldum.

 

"Hmm..."

 

"Nasıl olsa çokdan ıslanmışsındır değil mi Züleyha? Kontrol etmemi ister misin?"

 

Beni kıstırmış vücudunun sertliğini kasığımın üstünde hissettikçe ne ettiğimi bilemedim, kendimi ona sürterken buldum.

 

"Asil...."

 

Benim adını inlememle kendini kasığıma ittikçe itti.

 

"İki dakika... Sadece iki dakikada beni ne hâle getiriyorsun? Kontrolsüz tek bir adımım yokken seninle ne hâle geliyorum..."

 

"Asil... İçerden bekliyolar bizi..."

 

Keşke bunu çenesini yalarken demeyeydim. Böyle hiç lafımı duymuş gibi olmadı. Dudağımı tekrar yakalayıp, acıtana kadar ısırıp emdi. Sonra da şak diye geri çekildi.

 

"Gir içeri Züleyha! Gir, bende bana yaptığını düzeltip geliyorum."

 

Gözlerim yüzünden istemeden kayıp aşağıları süzdü. Kumaş pontolonlar da hiç bi ayıbı saklamıyo anam.

 

"Kadın! Bakıp durma, çık hadi... Evin kilerinde içine girmeyim Züleyha. Biliyorsun ben çok takmam da sen nimetin orda cenabet olduk diye başımın etini yersin."

 

"Gidiyim dimi? Misafir varıdı, gideyim."

 

Birde kör olmayasıca gözümü, uçuşa geçmek için hazırlanan ejderhadan çekebilseydim iyiydi. Boynu bükük kaldı yavrumun. Benim suyum, onun ateşi içinde kaldı.

Yazık oldu bize, çok yazık.

 

"Züleyha! Kızım bakıp durma, zaten zor duruyorum!"

 

Asil öyle deyince bi yerlerde az bişey utanma duygum kalmıştı ki yüzüne bakıp bişey diyemeden zorla soktuğu kapıdan pek gönülsüz çıktım.

 

Bu da yapılacak iş miydi? Hamile kadının canını çektirip, öylece yollanılır mı? Ya bebemin sağında solunda lekeler olsa! Mustur herif, hiç yoktan aklıma soktuğuna bak. Bu Murat enişte de nerden çıktıysa, rahat rahat kocamızla da elleşemiyeceksek niye evleniyoz anam biz?

 

Söylene söylene yemek odasına girdim. Masayı da kurmuştu kızlar. Enişteye içten gönülsüz, dıştan pek sevimli bi hoşgeldin dedim. Beş on dakka olmadan da Asil geldi. Üstünü başını değişmişti. Daha demin gerilmekten şişen boynunun damarları normale döndüğüne göre ejderhasını uyutup geldi zaar.

 

Yazık oldu garibe...

 

Sofrada pek muhabbet yoktu. Birgül gözüme gözüme baktığından kıvrandığını anladım. Yavaşca Asilin bacağına vurdum. Adam konuşsana, bu damadı aç karnını doyurmaya mı çağırdık biz buraya?

 

Ağzını peçeteyle silen Asil geriye doğru yaslandı.

 

"İşler nasıl gidiyor Murat?"

 

"İyi gidiyor Asil. Seralar kuruldu bile."

 

"Kışa hazırlığı başlattın yani?"

 

"Öyle... Sende ne var ne yok?"

 

"Aynı bildiğin gibi. Restoranlar arasında koşturuyoruz. İki üç eleman eksiğimiz var Yüreğirdekinde, sağlam tanıdığın varsa haber gönder, görüşelim. "

 

Murat enişte biraz düşünüp, olur der gibi başını salladı.

 

"Var öyle temiz çocuklar. Düzgün işleri olur, yollarım yarın yanına."

 

Asil bi bacısına bi enişteye bakıp başını salladı.

 

"Peki ... Sizin durum için ne düşünüyorsun?"

 

"Hangi durum abi?"

 

"Düğün ertelendi. Bir daha ki yaza mı yapsak?"

 

Hah kocam! Ben akıllı uslu dedim yık ortalığı. Birgülün ayrılan gözleri tabağına düşecek şimdi.

 

Murat enişte bi Birgül'e bi Asil'e baktı. Onun hali Birgülden de beterdi, adama sumsuk çaksa yüzü şu hale gelmezdi sanki.

 

"Asil ben sizden haber bekliyorum. Malum olanlardan dolayı hadi düğünü yapalım diyemedik biz ama sende vur deyince öldürdün be usta. Zaten dokuz ayı geçti nişan yapılalı. Yaz çok uzak."

 

"E nasıl olacak böyle? Babamın durumu malum Murat, büyük bir düğün yapsak denilmedik laf kalmaz arkamızdan. E öbür türlü de sizinkilere ayıp olur. "

 

Enişte yanağını ısıra ısıra kocamı gözleri. Aklında bu durumu nasıl istediği yere çeker, evirip çeviriyodu belli ki.

 

"Aslında... Asil büyük düğün şart mı ya? Ekim bitmeden yapalım kendi yakın çevremiz arasında bitsin gitsin. Uzadıkça bir sıkıntı çıkacak. Canınızı sıkmak istemiyorum ama düğüne Neslişah hanımın bile katılacağı belli değil."

 

Birgül başını öne eğmiş, sanki onun akibeti değilmiş gibi mevzu hiç kimseye bakmıyodu. Ondan çare olmadığını anlayınca mecbur ben daldım konuya.

 

"Asil, Murat enişte haklı. Kendi aramızda, bi tek çok sevdiklerinizin olduğu düğün etsek. Kınasını yaksak. Hayırlı iş uzatılmaz bu kadar. Olmaz mı kocam?"

 

Asil bi Birgüle bi Murata bakıp durdu.

 

"Birgülün içinde kalmasın hiç bir şey. Neyi nasıl istiyorsa yapsın."

 

Masaya kafasını gömmüş konuşmayan kızı saçından tutup ben konuşturacaktım valla az kaldı.

 

"Canım görümcem, konuşsana anam!!! Senin düğünün ya, konuşsana kız!"

 

"Semiha anne çok kızar... O tek oğluna herkesin duyacağı bir düğün yapmak istiyordu. Çok kızar bize..."

 

Murat enişte melül melül baktı saftirik görümceme.

 

"Sen ne istiyorsun onu söyle küçük kedi. Annemi bana bırak."

 

Enişte öyle deyince başını gömdüğü kumdan çıkardı Birgül. Enişteye baktı içli içli.

 

"Yani bende büyük bir düğün istiyordum ama şu kadar olandan sonra hoş olmaz. Babam böyleyken, büyük bir eğlence istemiyorum. Ama Semiha anne izin vermez aile arasında bir şeye Murat. Çok kızar bize."

 

"Kızım o iş bende diyorum. Şöyle uygun bir yer ayarlasak, yakınlarımızın olduğu elli atmış kişilik bir nikah, eğlence mutlu eder mi seni onu söyle bana? Birgül abini duydun, kızım taa yaz diyor ya."

 

Bu garibanda evlilik uzayacak, kışın soğuğunu yine karı koynu olmadan atlatacak diye derde düşmediyse bende Züleyha değilim.

 

"Güzel olur aslında. Yani tanımadığımız bin tane insan olacağına sadece çok yakınlarımız olsa, iyi olurdu. Anneni nasıl halledeceksin ki?"

 

Murat enişte keyfi yerine gelmiş gibi ortaya konulmuş tatlı tabağını eline alıp geriye yaslandı.

 

"Bak küçük kedi. Bizim gibi ana kuzularının bir takım kendine has taktikleri vardır."

 

"Murat! Ne diyorsun?"

 

Sesini kısıp bize baktı Birgül. Kız bu saftirik, herife ana kuzusu mu demiş? Anam hönkürerek gülesim geldi. Asil de dudağını kıvırmış ciddi duracam diye debeleniyodu.

 

"Ders bir küçük kedi... Ana kuzusu bir şeyi isterse ve annesinin razı olmayacağını anlarsa ilk olarak ortamı hazırlar. İsteğini dile getirmeden koşulları uygun hâle getirir."

 

"Allahım ya. Manyak, ağabeyim burda!"

 

Murat enişte vurdumduymazlığa verip, omuzunu silkti. Sonra sırıta sırıta kocama baktı

 

"Asilciğim, sen tenezzül etmezsin böyle şeylere ama biz ana kuzuları hayatta kalmak için stretejik yaşarız. Önce annenin, kuzusu için merhamet damarlarını sonuna kadar açmak lazım. Yarın bizim evde şırdan pişecek ama evin ana kuzusu asla yemiyecek. Hop! Ne oldu, annenin radarlar açıldı?"

 

Anam bu ne manyak herifti? Ne anlatıyodu bu böyle? İşin tuhafı film izler gibi adamı izliyoduk. Masada gözünü gezdirip, gözümde durdu bakışı.

 

"Burayı dikkatle dinle yenge. Aldım senden o ışığı, insanları yönlendirme sanatında keşfedilmemiş bir cevhersin. Kara yağızım, Asilim için lazım olabilir."

 

Asil elindeki peçeteyi fırlattı, herif havada yakaladı. Pis pis sırıttı bir de.

 

"Sonra akşam kahvesinin yanına ikram edilen tatlıya çatalın bile değmeyecek yenge. Neden? Evin annesini iyice huylandırmak lazım. Açtık mı algıları, hah bak işimiz kolay şimdi. Bir şey mi oldular, canın mı sıkkınlar, hasta mısınlar havada uçacak?"

 

"Eeee... Sonra ne edecen enişte?"

 

Hiç kimse kınamasın valla merak ettim.

 

"Sonra bir şeyin olmadığını söyleyip, normal olduğu saatten daha erken uyumaya çıktığını söyleyeceksin. İlk gün için bu kadar yeter. Abartıp, dikkat çekmemek lazım."

 

"Anam! Essah bişey oldu sanacak ev adamı hemi?"

 

"Züleyha, dinliyor musun şu zevzeği?"

 

Araya giren Asili elimle durdurup enişteden ayırmadım gözümü.

 

"Dur Asil, adam bişey anlatıyo."

 

Murat enişte de benim nu halime odayı inletesi bi kahkaha attı.

 

"Ertesi gün herkesden sonra iniyorsun kahvaltıya ama her zaman olduğu gibi jilet olmak yok. Pejmürde bir görüntü olacak. Yine hasta mısınlar uçacak havada. Ama sen cevap bile vermeden yok bir şey diyeceksin? Korku bütün isteklere ulaşmanın anasıdır yenge. Salacağız korkuyu eve."

 

Zeynep gülmeye başladı. Hepimizin kafası da bir anda ona döndü.

 

"Abla ya, sen eniştemle evlenmek istediğine emin misin? Valla kendi aklınla karar vermiş olduğun tek şey kalmaz."

 

"Sus kız, bişey anlatıyo adam."

 

Filmin ortasına girmişler gibi canım sıkıldı. Ben böyle dikkatle adamı dinlşyom diye o da daha bi keyifli anlatoyodu. Araya girdiler diye Zeynebe burun büküp yine bana anlatmaya devam etti planını.

 

"Şu evde zekamı taktir edecek tek kişi sensin yenge. O da neden biliyor musun? IQ seviyemiz bunlara oranla çok yüksek. Bizim gibileri bir tek bizim gibiler anlar."

 

Sırıttı gevrek gevrek. İkimizi övünce benim de gülesim geldi.

 

"Sonrası çok kolay. Oğluna düşkün anne, bütün gün bu oğlana ne oldu diye kendini yerken, psikolojiside her türlü talebi kabul etmeye hazırlanmış olacak. Akşam uyku saatinde, ana kuzusunu odasında kıstıracak. Annelikten, üzüntüsünden, yavrusunu kartal kapmış Fatma girik edasıyla bahsedecek. İşte tam zamanı! Hava güzel, zemin müsait, kaleci yorgun. Ana kuzusu gol için hazır. Olanlardan dolayı düğün yapmanın yakışık almayacağını, bu sebeple evlenemediğini, gelinin ağabeyinin düğünü yaza çektiğini, bu gidişlede evlenemeyeceğini, baba olma hayallerine veda etmesi gerektiğini içli bir tonda anneye anlatacak. İlk göz yaşı sonrasında iş tamamdır yenge."

 

"Eeee ne olacak sonra?"

 

"Anne, yavrusunun üzüntüsünü çözmek için gelini arayacak, üç beş yükselecek, sonrada büyük bir düğün olmasa ne olacak canım diyerek bu fikir kendisine aitmiş gibi ortaya ağırlığını koyacak. Gelin kızımız da sen nasıl istersen öyle olsun annecim diyerek gönüllerde baş köşeye oturacak."

 

Daha deminden beri adamı kaale almayan Birgülün bakışları ışıldadı. Duydu tabi kocayı kapma yolunu, yüzüne nur indi.

 

"Emin misin Murat? Annen, bizim başımızın altından çıktığını duyarsa seni bile parçalar. Kadın, hayatını sana yapacağı düğünün gösterişine adamıştı."

 

Enişte boşver der gibi elini salladı.

 

"Birşey olmazzzz... Ben böyle kaç kere kendi fikrimi annem satıyormuş da ben alıyormuşum gibi yaşadım. Yufka yürekli annemin dayanamadığı üç şeyden biri yemek yememem, uyumamam, konuşmamam. Bu üçü sahaya girerse Semiha sultan geri kalan her şeyi siler atar."

 

Asil kınar gibi -cık -cık sesler çıkarıp, burun kıvırdı enişteye.

 

"Allah annene yardım etsin zevzek herif. Evdeki düşmansın resmen."

 

"Asilciğim, kalbimi kırıyorsun. Ben burda seninle kayınbirader olmak için ne hallere giriyorum, en sevdiğim şırdanımdan vazgeçiyorum görsen mi emeklerimi? Az bir taktir mi etsen enişteni?"

 

Asil hiç uğraşmaya lüzum görmedi. Anasına bunu eden bize neler etmezdi? Biz enişte münasip olmaz der diye korkarken adam hepimizden hevesli çıktı.

 

"Sana da yazıklar olsun Birgül. Şuna bulaştırdın ya bizi, abim daha ne diyeyim sana."

 

Suratsız Birgül, evleneceğini duyunca suratını parlattı. Bir de kırışa kırışa "ya abi ya" demiyo mu? Essahtan utanıyomuş gibi göz süzüyo bide. Sırıta sırıta izledim o hâllerini.

 

"Eeee şimdi yapılıyor yani düğün? Eee enişteciğim, baldızın olarak bana ne alıyorsun düğün hediyesi?"

 

Keyfi yerine gelen enişte ayranından büyük bi yudum aldı.

 

"Baldız yüzüğü neyine yetmiyor hanım kız?"

 

"Enişte tarzım olsa inan sesimi çıkarmam."

 

"Ne istiyorsun?"

 

Fırsatı bulan Zeynep masanın üstüne doğru yatacaktı nerdeyse.

 

"Ay enişte bir kamera var, nasıl güzel. Hiç ışık açısını aramaya gerek yok, o kendi hallediyor."

 

Asil ağır ağır başını çevirmiş Zeynebe bakıyordu. Kaşları da çatıktı.

 

"Böyle bir ihtiyacın var benden niye istemiyorsun sen Zeynep?"

 

"Abi dur ya senden hep istiyorum, şu an eniştemden ne koparırsam kâr."

 

Asil kınar gibi başını iki yana salladı.

Murat enişte de dibini sıyırdığı tabağı sonunda masaya bıraktı.

 

"Evet Sulhan ailesi. Hazırlıklarınıza başlayın. Üç hafta için de Birgül Sulhan'ı, Birgül Öztürk yapmamız gereken mevzular var..."

 

Murat Allah on beş yıl yolunu gözlemiş anana sabır versin. Sinsi mikrop seni😂

 

Loading...
0%