Yeni Üyelik
70.
Bölüm

69.BÖLÜM~VAVEYLA~

@orenda

 

 

 

 

 

 

Birgülün kınası yaklaştıkça evin telaşesi de arttı. İçinde hevesi kalmasın diye çeyiz bile serdik. İlk "yok, eski adetler bunlar" dedi emme serince de pek hoşuna gitti. Eski meski ilerde yaşamadım diye içine gam oturmasın.

 

Ben ömrümün tek bi günü evlilik, düğün, koca hayali kurmuş insan evladı değildim. Beni beyaz gelinliğimle, mutlu görecek babam yok ki. Emme Birgül, Murat enişteye yandığı günden beri kuracakları düğünün düşünü görmüş hep.

 

Şimdi de damat tarafının hediyelerini süslüyoduk ama Asil kapıya yaslanmış, gözünü dikmiş bana kızar gibi bakıyodu. Derdini bildiğimden iki saniyeden fazla yüzüne bakmadım.

 

"Züleyha!"

 

Hah, başladık.

 

"Efendim kocam."

 

"Geç otur artık, kızlar halleder."

 

Ben hiç bana kızılmıyomuş gibi başımı yana yatırıp, Nazlım gibi dişlerimi göstere göstere güldüm.

 

"Asil... Ne güzel oldu gördün mü? Bak bunlar damat tarafı için hazırlananlar.

 

 

"Kutular hep yengeler, babanne, hala için. Yeşil valizler de damada alınanlar. Krem valizlere Birgüle nişan boyunca getirilenleri koyduk. Birgül'ün odasını gördün mü kocam? Onun çeyizleri asıl orda."

 

Gözleri nasıl güzel bakıyodu bana. Oda da bi tur çevirdi kahvelerini ama benim üstüm de uzun uzun tuttu.

 

Ağzını açmasına fırsat vermeden yan odaya çekiştirerek götürdüm. Kızlar da ordaydı zaten.

 

 

"Bunlarda Birgül'ün. Kız!!! Yılan görümcem, fiyonları sıkı bağladın dimi? Bak millet taşırken birinden birinin tülü açılsın, gelin demem yolarım o saçlarını."

 

Asil bi bana bi bacılarına baktı.

 

"Şaka gibisiniz resmen. Bavulları bile çiçeklerle, tüllerle süslemişsiniz."

 

Bu erkek kısmı essah hiç bi şeyden anlamıyordu ya. Bunlar hep şanını, namını yürütürdü insanın.

 

"Asil, kocam olmasan ekmek vermem sana. Koskoca Sulhanlıların sümüklü Birgül'ü kuru bi bavulla mı geldi dedirtelim millete?"

 

Asil siniri bozulmuş gibi gülmeye

başladı. Birgül de laf atıldı ya hemen damladı bizim muhabbetimizin ortasına.

 

"Züleyha, senin beni döverken sevmelerinle ne yapacağız biz ya?"

 

"Ağzını çamaşır suyuyla yıka kız! Neyini sevecekmişim ben senin? "

 

Pis pis sırıttı. İyice yüz verdim ben buna, baksana tepeme çıkmaya başladı.

 

"Seviyorsun işte beni. Hadi itiraf et, resmen kaç gündür benim düğün organizatörümsün. Şahsen ben asla bir bohçanın tül, fiyonk, çiçek ve incilerle süslenmesini gerekli görmezdim."

 

Hiç yol yordam bilmiyor anam bu. Beni burda Semiha teyzeyi orda delirtecek böyle yaparak.

 

"O da senin cahilliğinden işte. Hiç mi gelin evi ney izlemedin? Şimdi moda, yeni gelinler tuvalet fırçasını bile fiyonkla bağlamazsa kusur sayılıyo."

 

Bunların hiç bi şey bilmeyişi valla bende baş ağrısı yapıyodu.

 

"Ben anlamam Züleyha, kalk yeter bu kadar! Yemek bile yemedin daha değil mi?"

 

Daha havluların valizini süslemeden niye geldiyse bu adam? Az bişey iş kaldı hepi topu. Başladığım işi de yarım bırakmayı nasıl sevmiyom ah bi bilse.

 

Aklıma bi hinlik geldi emme günah olur mu pek bilemedim. Hem gebeydim canım ben. İlla görünce isterdi canım.

 

"Asil..."

 

Ağzımı yaya yaya adını söyledim. Alttan alta da cilveli bakışlar yolladım.

 

"Hayır Züleyha, yeter bu kadar!"

 

"Onu demiyom... Şey diyeceğidim."

 

Gözünü kısıp baktı.

 

"Canım bi çok mürdüm eriği çekiyo ki. Varmıdır buralarda? Dünden beri aklım hep onda."

 

Adam bi bana bi kızlara baktı. Sürekli canımın ne istediğini sorup duruyodu emme bi kere de şu olsa da yesem dememiştim. Ev altında, ermeni altını bulmuş köylü gibi sevindi ya içime öküz oturdu.

 

İnşallah günah etmiyomdur. Ediyom gibi aslında da gebeyim diye Allahım affeder herhalde.

 

"Kızım dünden beri istiyor canın niye söylemiyorsun? Tamam, bulurum ben. Ama geç dinlen artık. Bulur gelirim hemen."

 

Elindeki ceketi hemen geri giymeye başladı. Söylenmeyi bırakmıyodu ama.

 

"Allah Allah! Kaç kere diyorum, canın ne isterse hemen söyle diye. Dünden beri diyor ya. Mürdüm eriği bir de, rengini belli etti minik. Anasına çekecek demek ki."

 

Kendi kendine konuşup, kendi kendine gülüp bir de gelip alnımdan şap öpüp gitti herif. Öylece baktık ardından.

 

"Ohhh, çok şükür. Hadi gelmeden bitirek şu bavulları."

 

Zeyneple Birgül gözlerini kedi gibi ayırmışlar öyle dikiliyolardı. Bana şeytan görmüş gibi niye bakıyodu bunlar şimdi?

 

"Yenge ben çok korkuyorum artık senden. Yeminle bak. Sen çok tehlikelisin. Adamı hamileliğin nimetlerini kullanarak sepetledi ya. "

 

"Şu an Asil ağabeyime ben de bir tık üzüldüm. Surat ifadesini gördün mü Zeynep? Nasıl masum, nasıl tatlı tatlı söyledi. Ben bile bir an, bu kız gerçekten aşerdi de bize mi söylemedi diyecektim."

 

"Hııı... Abinizi yollamayaydım da kalaydınız ortada. Yarın elbise bakmaya gidecez. Öbür gün damat tarafı çeyiz görmeye gelecek. Kim yapacak o kadar işi?

 

Birbirlerine baktılar. Sonra yerdeki tüllere birde süslenecek üç valize.

Kıyın kıyın işlerine döndüler.

 

Böyle yalatırlar adama tükürdükleri işte. Pis pis sırıttım hallerine. Kaç gündür söylenseler de ne desem yapıyolardı. Kalkıp, pimpirikli kocam gelene kadar son işleri hallettik.

 

Kızlar Asil'e ettiğimi Dilber anneme anlatıp eğleşiyolardı. Tam gülerken Asil'i kapıda görünce yüzümde kaldı gülüşüm. Akşam yemeği için hepimiz yemek odasında onu bekliyoduk. Ne ara geldi hiç birimiz anlamadık ki.

 

Sofrayı kuran Elif'e elindeki büyük torbayı uzattı. Suratı da nasıl asıktı ki hiç birimiz ağzımızı açamadık. Geçip yerine oturdu, hiç konuşmadı ya.

 

Yüreğimi bi el sıkmaya başladı o dakikadan sonra.

 

Kötü ettim kötü! Kırıldı tabi adam. Canım bişey istesin diye gözüme bakıyodu, nankörlük ettim. Hakkıydı tabi küsmek. Ama böyle baktı ya ağladım ağlayacak hâle geldim. Bi de bu huyumu hiç anlamıyodum işte. Asil bana kaşını çatsa ayaklarımı yere vura vura ağlayasım geliyodu. Başkası dünyayı başıma yıksa karşısında tek damla dökmezdim ben halbuki eskiden.

 

Suçumu bildiğimden geçip oturdum sessizce yanına. Hiç birimizle konuşmadığından kimse de ses çıkaramıyodu. Genzim yanmaya başlayınca bacağımı sıktım ki tutayım kendimi.

 

Şükürsüz Züleyha! Oh olsun sana. Bak küstü işte. Tabi yüz verdi herif, tepesine çıktın. O yorulma diye gözünün içine bakarken, oyun ettin kocana. Beter ol! Üzüldü işte.

 

Çorbasını içerken de eli, bacağımı sıkan elimin üstüne konup olduğu yerden ayırdı. Tam barışacak benle derken yine çekti elini ama.

 

"Çorbanı iç."

 

Dümdüz dedi, yine içime bi sızı düştü. Benim Asil'im böyle demezdi bana. Ya başına ya sonuna zümrüt göz koyup öyle dile getirirdi laflarını. Gözüme aşağı yaş kayınca kimse görmeden sildim.

 

Bütün akşam da Nazlı'yla eğleşti ama bana bakmadı. Çok küstü çok. Haklı tabi de keşke küsmeseydi. Bizim neşesizliğimize ev halkı odalarına dağıldı. Birgül, odasındaki karışıklıktan Zeyneple yatacaktı evlenene kadar.

 

"Asil..."

 

Ses vermedi mustur. Az baksa ya yüzüme, özğr dileyecem işte. Biraz gözü gözüme değse affettirecem kendimi ona.

 

"Asil diyom."

 

"Efendim Züleyha."

 

Dümdüz baktı yüzüme sonra yine Nazlı'nın elindeki oyuncakla oynamaya devam etti. Gönlü çok kırıldı bana. Ne desem geri bana gğzel bakar diye deli gibi çırpınıyodu yüreğim.

 

"Şey ettim ben. Ayıp ettim, kusuruma kalmasan. Sen kızıyon ya bişeyler edince. İş de az kalınca. Kızlar bensiz edemiyolar valla bak. O Birgül bi kurdaleyi bağlayamadı, delirtti beni. Şey yapsan, affetsen beni. Hiç bakmadın bana. Hı kocam... Affetmen mi Züleuhanı?"

 

Yüzüme yine dik dik baktı sonra Nazlı'yı kucağına alıp çıktı odadan. Pis mustur. Nolurdu affetsen? Niye küsüyon, erkek kısmının küseni de hiç çekilmiyomuş valla. Azıcık ağlayıp öyle çıktım odaya. Bende küstüm ona. İnsan hamile karısına küsermi, küsmemesi lazım bi kere!

 

Geride bırakıp çıktı bide. Aha başım dönse de düşsem. Geride koyduğundan haberi bile olmazdı! Ben ayıp ettim emme o da etti.

 

Söylene söylene çıktım odaya. Bende küsecektim işte. Özür diledim sanki, nolmuş affetse?

 

İçeri girince Nazlı'yı beşiğine yatırmış başını beklerken buldum. Küs olduğumdan bakmadım tabi yüzüne. Girdim banyoya elimi yüzümü yıkadım. Geceliğimi giydim de çıktım. Yatağa girip yarı yatar gibi oturdum. Sonra sırtımı ona döndüm biraz da öyle yattım. Üstümde gözü gezdi hissettim de bakmadım ben de hiç, inşallah benim küstüğümü de anlamıştır.

 

Hareket ettiğini anladım gözümün kenarından ama ne ettiğini bilemedim. Elindeki cam kasede mürdüm eriklerini uzattı.

 

"Al ye, o kadar istedi sonuçta canın!"

 

Omuzlarımı da silktim. Yemiyodum işte, alıp gelince canım istemişti halbuki. Şimdi hiç yiyesim yoktu.

 

"Al hadi. Ye, yıkadım bunları."

 

"Yemeyecem!"

 

Daha da konuşmadım. Bu niye konuşuyosa benle? Küstüydü ya! Unuttu heralde.

 

Sonra geçip oturdu yatağa, elindeki kaseden de bile bile ses getircesine yemeye başladı.

Öyle iştahla yiyodu ki hiç canım çekmezken içime düşürdü pis. Kokusu da gelmeye başladı aksi gibi burnuma.

 

Ben diğer gebeler gibi yemeden içmeden kesilmedim iki aylık hamileliğimde. Az bi sabah kalkınca midem bulanıyodu emme hiç kusturmadı daha. Öyle canım şunu çekiyo diye ortalığı da inletmedim velakin şimdi eriğin kokusu genzimi okşuyodu sanki. Şeytana kendi elimle fırsat vermiş gibi oldum. Herif yerken bile isteye nefsime düşürüyodu.

 

"Çok güzelmiş bu ya. Hafif ekşi gibi ama güzel. Mayhoş mayhoş, sevdim ben bunu."

 

Valla pislik bu mustur. Bile isteye damarıma damarıma konuşuyo. Ağzım sulandıkça sulandı. Yerimde rahat edememiş gibi bu kez yönümü öbür tarafa döndüm. Tabi hemen bakınmadım. Gözümün kenarıyla bakınca kasenin dibinde kaldığını gördüm.

 

"Napıyon?"

 

Hiç yüzüme bakmadan yemeye devam etti.

 

"Mürdüm eriği yiyorum."

 

Yattığım yerden doğrulup ğç beş tane kasenin dibinde kalmış eriklere baktım.

 

"E bitmiş bu!"

 

"Yemeyeceğim dedin."

 

"Öyle dedim de hemen bitir diye mi dedim!"

 

"Ben anlamam, yemeyeceğim dedin."

 

Üstüne doğru atılıp çektim kaseyi elinden.

 

"Asil bırak bitirdin hepsini!"

 

Hiç umuru etmiyodu ya çeken canımı. Kütür kütür yemeye devam ediyodu küseğen mustur.

 

"Nazlanmasaydın."

 

"Nazlanıyosam nazımı gör diyedir mustur herif, bırak onları!"

 

Dudağımı sarkıtıp, azıcık kalmışı kurtarmanın derdine düştüm.

Kalan üç beş taneden nasipleneyim derken üstüme doğru abanım ağzımı yüzümü öpmeye başladı.

 

"Bir daha oyun kur bana bak nasıl fena yapıyorum seni."

 

Bi g9zel de kapandı üstüme ki hiç gücüm yetmesin.

Sağımı solumu gıdıkladıkça da kahkahalarım odayı doldurdu.

 

"Utanmazın tekisin. Hem suçlu hem utanmaz. Zeytin yağlık yapacağım diye küsmüşsün birde "

 

"Sen de bana küsmeyeydin! Önce sen küstün. Erkek kısmı küser mi hiç?"

 

"Çemkirme kocana! Sen bir daha beni başından savmak için oyun yap koparırım o dilini."

 

Debelene debelene yatakta hâl koymadık. Sonra göğsünde soluklanmaya durdum. Ayıbımı affettirmek için boynunu öptüm üç beş kere.

 

"Affet kocam, valla kötülüğüne değildi. Az kaldıydı işimiz, sende bırakman diyeydi. Emme öğrendim ben, daha tövbe yapmam."

 

Bişey demedi ama saçlarımı öpünce içim rahatladı.

 

"Sen bana küsme Asilim. Sen bana küsünce evimden kovulmuş gibi oldum ben. Tüm dünya yüz çevirse benden dönüp bakmam ama senin kaşın çatılsa bana kimsesiz kalırım."

 

Sımsıkı sardı kolları. Defalarca öptü saçlarımı.

 

"Küsmem ben sana zümrüt gözlü karım. Ben nefes aldıkça da kimsesiz bırakmam seni."

 

Koynunda uyudum sonra da. En güzel uyku onun kokusunda saklıydı sanki.

 

Ertesi gün hepimiz telaş içindeydik. Evdekiler temizlik için uğraştığından çarşıya Nazlımı da götürecektim.

 

"Asil, anne kız elbisesi bulursam sana da o renkten kravat alayım mı? Hemi kocam? "

 

Nazlının bebek çantasına lazımlı olanları korken Asil'i de uyumlu giyinmeye ikna ediyodum.

 

"Al Züleyha. Al güzel bebeğim, aynı renkten toka falan da al. Takarım ben. Allahım şu yaşımda girdiğim hallere bak."

 

"Öyle deme Asil. Şimdi herkes öyle giyiniyo. "

 

"Kartı çantana koydum güzelim. Heveslendiğin ne varsa al olur mu? Ha Züleyha! Kurban olayım memenle bacağını kapatan kumaşlar olsun elbise de. Tamam mı güzel karım?"

 

Ne zaman açtıysam sanki? Bu da hep böyle ediyodu. Hem söylenip hem elleşmeyi biliyon emme.

 

"Ellerken öyle demiyon ama Asil efendi. Gerçi senin de bi dediğin bi dediğini tutmuyodu ele. Mesela geldiğim gün de böyle süstü çiçekti istemem dediydin ama onuncu günümde yakana takmadığın kaldıydı beni."

 

Ben sırıta sırıta ayıbını yüzlerken kaşını çatıp baktı da bişry diyemedi. Hah böyle diyemen, sus pus kalın öyle Asil efendi. Süsmüş! Sana derler süs diye.

 

Sonunda çıkabildik evden. Zeynep, Birgül, ben Kazım ağabey sayesinde merkezdeki alışveriş yerlerine ulaştık. Zeynep bişey beğenirken adamı dinden imandan çıkarıyomuş onu öğrendim. Allahtan Birgüle gösterdiğine güzel deyince hemen ikna oluyodu. Kınada giyeceği bindallıyı bi de abiyeyi aldık. Zeynebe de bi düğüne bi kınaya alınca geriye ben kaldım. Kızlar güzelce bi butiğe girdiğinde Nazlı'm su diye tutturdu.

 

"Anniii fuuu..."

 

Biberondaki de bitmişti. Yürürken köşede küçük bi büfe görmüştüm.

 

"Zeynep siz girin bakın. Ben Nazlıyla su alıp geliyom."

 

"Tamam yenge. Neler var bakıyoruz biz."

 

Nazlı kanguruda dışa dönük oturuyodu. Ama uyku vakti de geldi diye yönünü göğsüme dönderdim. Uyur kalırsa başı göğsüme yaslansın diye. Yürüyüp büfeye ulaşınca bi su aldım. Biberonla içe içe yarısını bitirdi kuzum. İçi yanmış yavrumun. Ardımı dönünce dünyam başıma yıkıldı.

 

Ben sandım ki kaçtım da şeytanlarımdan kurtuldum.

 

Ben sandım ki ömrüm artık böyle refah içinde geçecek.

 

Ben sevdanın, kıymet verenin yanında geride ne koydum da geldim unuttum. Karşımda dikilen iblise kadar öyle unuttum ki neredeyse tanımayacak oldum. Bataklığa saplanmış gibi kaldı ayaklarım gördüğümle.

 

Sapık Mustafa yanında bi adamla üstüme üstüme koşturarak geliyodu. Elimdeki biberonu düşürüp nasıl koşmaya başladığımı bilmiyom. Peşimden gelen adım sesleriyle yüreğim ağzımdan çıkacak kadar hızlı atmaya başladı. Bilmeden ara sokağa girmişim. Sokağı kapatan kamyonla kala kaldım.

 

"Nereye kaçacan daha? Kime kaçacan kahpe? Benden kaçıp buralara gelmenin acısını almayacam mı sandın?"

 

Yüzünden şer akan haysiyetsize döndüm yüzümü. Kollarım yavruma iyice sarıldı.

 

"Sen ne haysiyetsizin tekisin ki başkasının karısının peşinde koşuyon?"

 

"Haysiyet mi bıraktın bende? Başka herife kaçmak neymiş o köy meydanında seni sike sike öğretecem. Aha da bu dediğimi etmezsem adım da Mustafa değil benim!"

 

İçinin karası yüzüne vurmuştu iblisin. Nasıl çirkindi. İçtiği tütünden sararmış bıyıkları, çürümüş dişleriyle yüzüne baktıkça içim bulandı.

 

"Senin adın Mustafa değil ki! Unuttun heral senin adın sapık ya!"

 

"O sapık bak bakam sana neler edecek?"

 

Yanında dikilen kansız kimdi bilmiyom emme bizim köyden değildi.

 

"Tut şunu çabuk! Sen bebeyi alacan ben de bu orospuyu. Daha da kimse bulaşmasın bana."

 

Adam üstüme üstüme gelince sağa sola bakındım. Bizi koruyacak bi taş parçası olmazmı? Üstüme atılıp saçlarımı yakalayınca bastım çığlığı. Nazlı aramızda yara alacak diye ödüm kopuyodu. Şerefsiz köpek boynumu tutup beni zaptetmeye çalışırken ayağına, bacağına neresine gelirse tekmelemeye başladım.

 

"Dur orospu yoksa kırılmadık kemiğini bırakmam. Ver kızı çabuk!"

 

Nazlının çığlık çığlığa ağlayışıyla kolumun biri onu sarsada diğeriyle beni tutanı itmeye çalışıyodum.

 

"Ölürüm de vermem. Allah belanızı versin. İmdat!!!!! Yardım edin!!!!!"

 

Ben bağırdıkça hem zaptetmeye hem ağzımı kapatmaya çalıştı. Nazlım da hem korkudan hem ona gelen darbelerden ağlayışlarını büyüttü.

 

"Yardım edinnnnnn!!! İmdaaaattttt!!!"

 

Saçlarımı yoldukça canım çok acıyodu. Bunlar beni alırlarsa Asil bulamazdı beni. Kızımı da almanın peşindeydiler. Yavrumdan ne istiyolardı ki? Bize zarar gelirse Asil perişan olurdu.

 

Ben debelendikçe it soyu da daha çok abandı üstüme. O arada düşmanım da bağırıp çağırmaya başkadı.

 

"Bu zaptedemedin karıyı, al çabuk bebeyi. Sonra siktir ol git."

 

"Seni adi yosma, dur! Sikerim belanı dur!!"

 

Bacağına savurduğum tekme canını yakmış olacak ki böğürdü hayvan.

 

"Yardım edin!!!!!! Duyan yokmu sesimi yardım edin!!!"

 

Ağzıma kapanan eli tek elimle çekmeye çalışırken ağzımı da zorla araladım. Dişlerim bütün gücümle etine geçti. Ağzıma dolan kanı da, saçıma asılıp beni savurmaya çalışan eli de zerre umursamadım. Tek elim çığlık çığlığa bağıran kızımın başındaydı. Debelenmelerden canına zeval gelecek diye korkudan kanım çekildi sanki.

 

"Orospu!!!! Öldürecem lan seni. Ölünü dirini sikecem!!!"

 

Bileğinden aşağı akan kanları, etine geçmiş dişlerimi daha da sıktıkça artırdım sanki. Midem bulanıyodu. Ağzımdaki kandan kusacak hale geldim.

 

Sapık şerefsiz de girdi araya. Adamın beni tek başına haklayamayacağını anlayınca geri durmaktan vazgeçti.

 

"Bi karıyı zaptedemedin. Bi boka yaramıyomuşun, beyine söyle. Çekil lan. Bırak kolunu orospu! Köpek gibi geçirmiş dişini."

 

Acıdan bayılacak haldeydim sanki. İkisine yetmiyodu gücüm. Nazlı yaralanacak diye aklım çıkıyodu. Az kendimi salsam korkudan ölecektim şimdi. Yüzümü çekmeye çalışan ele direnemedim.

 

Ağzıma birikmiş kanı yüzüne tükürdüm. Yine bi Allahın kulu gelmedi sesime. Duysalar bile gelmezlerdi biliyom. Kimse kimseye yardım etmeye yanaşmıyodu bu zamanda.

 

Adamın kolunu ağzımdan kurtarmak için daha güçlü itti beni. Ardımda kalan bişeye takılınca tutamadım kendimi gerisin geri düştüm. Nazlı ağlamaktan katılacaktı. Kalçamdan yukarı nasıl bi sancı girdi çığlığım acımı geçti sanki.

 

"Geçecek annem. Dur kızım, ağlama. Kurtulacaz, kurtaracak baban bizi. ASİLLLL!!!!"

 

Nazlımın başına gelene ben sebep oldum ya ben bunu nasıl unutacaktım?

 

Sapık Mustafa üstüme doğru yürüyünce hırstan yüzü karaya çalmıştı. Allah şahit bi kul görse, şeytanı Mustafa diye resmederdi.

 

"Hep ölüp bitiyodum bu hallerine Züleyha. Gözüm üstünde her gezişinde aha bu var ya bu kuduruyodu pantolun içinde."

 

Elini rezilliğine getirip sıktı ya midem ters döndü sanki.

Pis dişlerini göstere göstere gülünce içimdekini tutamadım. Yana doğru çevirdiğim başımla, kusmuğum Nazlıya gelmedi şükür. Benim üğürtüm bile haz veriyodu sanki, yüzünde öyle pis bi gülüşle izliyodu ki yaradandan canımı almasını dileyecek hâle geldim.

 

"Hep böyle deli dolusun ya baktıkca kanım kaynıyodu sana. Ah o Hamzaya kafa tutmuyon mu? Of diyodum. Of bu karı yatakta adamı öldürür. Süt gibi etinde tırnağımla açtığım yaraların tadını nasıl merak ediyom ah bi bilsen."

 

Laflarını duydukça öğürtüm bitmedi. Midemde ne varsa kaldırımın kenarına çıkardım.

 

"Sende az insanlık olsa başkasının çocuğunu taşıyan kadına yanaşman. Ne kepazesin, yazık değil mi üç evladına? Ömür billah senin pisliğin onların kamburu olacak. Ömür billah sapık Mustafanın çocuğu olmanın bedelini ödeyecekler."

 

Dediklerimle sırıtan yüzü yine karardı.

 

"Çocuk mu peydahladın lan? Başka heriflerin altına girip çocukmu peydahladın?"

 

"Evliyim ben evli!!!! Kocam var! Allah belanı versin senin! Haysiyetsiz it!!"

 

Ağzından yüzünden pislik akıtarak üstüme üstüme geldi.

 

"O kocan sikseler bulamayacak seni? Aha da sana sözüm olsun. O karnındaki piçi sike sike düşürtmeyen Mustafa değil!"

 

Korku derimi ısırıyodu sanki. Korku kanıma dolanıp beni elsiz ayaksız bırakıyodu. Asil nerdesin? Asil biz burda öleceğiz nerdesin?

 

"Asilllll!!!!! Asil kurtar bizi????"

 

Çığlıklarım arttıkça arttı.

 

"Sana altımda attıracam ben çığlığı, dur sen dur! Önce o koynunda korumaya çalıştığın piçi atacam başımızdan sonra da elin adamlarından peydahladığın karnındaki dölü!"

 

İki yavruma gelecek zararın korkusu aklımı çıldırmama sebep olacaktı. Üstüme hırsla abanınca kamyon tekerinin kenarında duran odun parçasına avcum nasıl uzandı, nasıl hırsla yüzüme uzanan eli savuşturup odun parçasını gözüne sapladım bilmiyom. Yeri göğü inleten haykırışı, yüzüne aşağı fışkıran kanı sanki bi perdenin gerisinden görüyodum. Zangır zangır titreyen avuçlarımla.

 

Nasıl bi güç geldi canıma da ben bunu edebildim bilmiyom. Bildiğim tek şey Nazlıya uzanan elini savuşturmaktı o an. Etrafı uğuldatan böğürtüsü, kan akan gözüne bastırdığı iki eli, bir de elime sıçramış kanıyla kaplı odun parçası arasında gitti gitti geldi gözlerim.

 

"Gözüm!!!! Gözüm gitti!! Orospu!!!! Öldürecem kahpe seni! Aaahhhhhhhh!!!! Gözüm çıktı lannnn!!!!"

 

Geriye düşünce kendimi toparlamaya çalıştım. Ama diğer adam daha hırslıydı artık. Mustafa kendi canının derdinden bi böğürtüsüyle bulaşıyodu. Ama diğeri kolunun acısını unutmuş gibiydi. Eli cebine gidince çıkardığı bıçak canımı kör ateşlere attı.

 

Nazlı! Nazlı koynumda. Bebem var benim. Daha minicik yavrum var. Alacaklar mı onları benden? Yok mu olacam Ben doymadım ki hiç birine. Ben yuvama zerre doymadım ki. Biz ölürsek Asil ne olur? Daha yüzü yeni gülmüşken bizsiz dayanamaz ki o. Biz birbirimizi yeni bulduk daha. Hak mı bu adalet mi? Biz zerre doyamadık ki birbirimize. Kahrolur bizsiz. Hıçkıra hıçkıra ağlayışım acımdan değildi benim. Tüm ağıdım gerimizde kalacak olanın acısınaydı. Bizsiz yok olacak kocamaydı benim vaveylam.

 

"Sen ne biçim bi kadınsın lan? Sen ne azgın, zaptolmaz bi orospusun."

 

Mustafanın bağırtısıyla bi elim Nazlının başını göğsüme bastırırken diğeri karnımı avuçladı.

 

"Karnına tak o bıçağı kahpenin. Al dölünün canını!!! Gözüm!!! Amına kodumun yosması, öldürmeden koma lan onu!"

 

Mustafanın bağırtısı adamı daha da hırslandırdı. Elindeki bıçağı yerde yatan bana savurunca ağlamaktan sesi kısılan kızımı kollarımla sarıp karnımı dizlerimle sakladım. Karnımı korumam lazımdı benim. Bıçağın gireceği yer karnım olmamalıydı. Soluma doğru birden dönünce keskin bi acı hissettim sağ yanımda. Ağzımdan çıkan haykırış semaya kadar çıktı sanki. Belime aşağı akan kanın sıcaklığını hissettim sanki. Nazlının ağlayışı sürsede sesi öyle boğuk çıkıyodu ki yaktılar bizi. Cayır cayır iki evladımla yaktılar.

 

Asil nerdesin? Asil biz ölüyoz sen nerdesin.

 

"ASİLLLLL!!!!!"

 

Bizsiz canın çok yanar Asil. Allah'ım, zalimin zulmünden beni değilse bile koynumda ağlamaktan helak olan yavrumu koru. Hakkım yok senden bir şey istemeye biliyom ama Asil'e derman olsun diye Nazlımı koru...

 

Dokunmayın çok fenayım😭😭😭 her seferinde burada nasıl böyle içli içli ağlayabiliyorum anlamıyorum.

 

Çığlık çığlığa yardım isteyen ama seslerine sağır kalınan kadınlarımız, bu gece akan göz yaşım Züleyha için değil sizin için🩶

 

Loading...
0%