Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6.BÖLÜM~KİMSESİZ~

@orenda

Duyduklarımı essah duydum mu bilemedim. Ben bi yangından kaçarken bi başkasına mı tutulmuştum yani?

 

"Ne ettin Hatice aba?"

 

İç çekti ilk bi. Gözü gözüme değmedi ama sonra ta göz bebeğime dim dik baktı.

 

"Dilber eski ahbabım, Adana'da adı sanı bilinen bi aileden geliyolar. Yeğenini everecekmiş zati. Bende senden bahsedince, kefil olunca gelip alırım dedi. Mustafa gibi bi köpeğe gelin gideceğine Dilber'in yeğenine git Züleyha. Seni korusa korusa başında bi koca korur yavrum."

 

"Ya daha fenalar gelirse başıma, ne ederim ben?"

 

Başını hızla iki yana salladı. Duruşu, bakışı pek emindi sanki kendinden. Dilber dediği kadına güveni yüzündeki keskinlikten bile belliydi.

 

"Dilber esaslı kadındır. Hiç evlenmedi, elini üzerinden çekmez o senin. Çalışacam, üç kuruş kazanacam diye canın çıkmaz. Dayakla, zulümle günü bitirmen yavrum."

 

O halimi bildiğinden diyodu böyle laflar. Gün doğumuyla başlıyodu benim işim, gücüm. Ama içim de korkudan geriye çekilemiyodu ki.

 

"Korkuyom Hatice aba."

 

Yanıma ilişip oturdu, nasırlanmış ellerini birkaç kere ağrıyan bacağında dolaştırdı.

 

"Şimdi beni iyi dinle Züleyha. Sana yalan demeyecem, Dilber'in yeğeni yaşına denk değil. Otuz ikisindeymiş. Karısı öleli üç beş ay olmuş ama geride küçük bi kız bırakmış. Yavru anasız kalmasın diye bu kadar erken evermek istiyo Dilber. Evlerinin için ne halde bilmem. Ben bi Dilber'i bilirim, o da sana senin anandan kat kat iyi ana olur. Şimdi kızım kaç kurtar kendini, öksüzlük ne biliyon kendinden. Züleyha ana ol o sabiye. Ekmeksiz aşsız kalmazsın, dayakla terbiye olmazsın. O mendeburlar senin adını Mustafa'yla anmışlardır illa daha kapınızı korkularından iten olmaz. Zati haysiyetsiz ağabeyinin pisliğine bulaşmamak için görücü bile gelemiyordu evinize. Kaç kadının gelin diye sana ağzının suyu akarken pislik sıçrar korkusuna yanaşamadılar, ben biliyom! Kaç kurtar kendini, büyük sözü dinle."

 

"Hatica aba..."

 

Sesimdeki korkuyu hissetmiş gibi biraz önce tok çıkan sesi kırıldı.

 

"Ah benim yüzü ak bahtı kara kızım. Gel büyüğün belle he de bu işe. Seni acımadan yakacaklar, izin verme. Yanacaksan da kendi aklının biçtiği kaderde yan, Lalezar yosmasının hırsından değil."

 

İşte burada çok haklıydı. Beni öldürmelerine izin vermezdim ama ben kendi kanımı akıtırdım. Öylesi deli bir yan bırakmıştı babam bana. Bahtım ne yana döner bilmezdim ama anam olmadan anamdan iyi saçımı okşayan bu kadının uzattığı dala tutunacaktım. Hatice aba belki bilmeden beni daha kötü bir hayata itiyodu emme en azından iyiliğimi isteyerek yapıyodu bunu. Kendi karındaşım gibi daha kötü olayım diye uğraşmıyordu.

 

Ama dert bi tamam demeyle de bitmiyodu ki. Ben tek başıma değildim ya dünyada. İki yavrum vardı elime bakan. İki canım ne olacak diye düşününce omuzlarım daha bi düştü. Yaş dolan gözlerimi bana aynı hüzünle bakan kırışmış suratına çevirdim.

 

"Halil ile Yiğidim ne olacak Hatice aba? Bensiz ne eder onlar? Aç bırakır, öldürürler benim kuzularımı. Ben onlarsız duramam ki. Onlar olmadan nefes bile alamam."

 

Daha ağzımdaki laf bitmeden bir hıçkırış daha koptu içimden. Sahi ben gidince benim kınalı kuzularım ne olacaktı? Kim bakacak, yıkayacak, yedirecekti?

Eli sıkıca elimi kavradı hemen.

 

"Sen tasalanma. Sen git hele ben yukarı köye Emin'lere haber salarım. Gelin alın torunlarınızı ölecek bu yavrular bunların elinde derim. Halime, kızı olacak mala acımıyo artık da torunlarına dayanamaz, çeker alırlar. Şu zamana kadar almadılarsa bi senin varlığına olan güvenlerindendi. Sen sakın aklının burda bırakma Züleyha. Hem iyi olur onlara da yavrum, birinden koruyosan öbür tekmesinden sakınamıyon Halili. Lanet olasıcanın gözüne batıp duruyo çocuk. Yiğit köşelere saklanıp kurtuluyo da büyüğü mahvedecek o cibilliyetsiz. Dayaksız, küfürsüz evde büyüsün onlarda."

 

Bi umut ışığı doğdu sanki içime. Öyle haklıydı ki her lafında ağzımı açıp ben korurum diyemiyodum işte. Ne kadar önlerinde dursam da çocuklar büyüdükçe gözlerine daha çok batıyodu. İki lokmaları bile canlarını sıkıyodu. Ama şimdi benimle beraber onlar da kurtulursa diye göğsüm ferahladı sanki.

 

"Eder misin öyle iyilik? Kurban olayım yapar mısın bunu bizim için? Bende oradan arar halimi anlatırım, kurtarırlar değil mi?"

 

"Kurtarırlar elbet. Gözü çoluk çocuk mu görüyo o Lalezar yosmasının, dertten kurtuldum diye sevinir işte. Hadi kalk git toparlan. Konuşma daha da. Ne diyosam yap Züleyha! "

 

Dedikleriyle içim bir nebze daha rahatladı. Göğsüme oturan öküz kalktı da soluk almaya başladım. Sessiz sakin eve girip, kimseye görünmeden odama geçtim. Bi kaç kere Lalezar kapıya gelip söylense de duymazlığa verdim. Yemeği, işi üstüne bıraktım ya zorumsadı lanet. Bi ara sesleri kesilince çocukları doyurmak için çıkıp, girdim odama. Oğlanları da aldım koynuma ki bütün gece kokularını soluyarak çekeceğim hasretlik için güç birlemek istedim. Belki Allahtan korkan bir kula denk gelirdim de acır, merhamet ederdi. Yavrularımı çok özledim dersem kıyamaz, getirirdi beni. Tüm gecemi Halil ile Yiğit'in başlarını öperek geçirdim.

 

Gün ışımaya yakın ezanla toparladım üç beş giysimi, birde ağabeyimden sakladığım para kesemi. Babamdan kalan küçük, lacivert bir asker çantası vardı onun içerisine koydum neyim varsa. Kimsenin sesi soluğu yokken çıkmak lazımdı burdan. Anamın uykusu ağırdı, kimsenin bilmediğini sandığı efiyeden çektiğinden belki daha bi ağırlaşmıştı uykuları. Halil ile Yiğit'i uyandırmadan öptüm kokladım tekrar tekrar. Rabbime emanet edip kapının azıcık aralığından çıktım. Yeri göğü inletesi bir ağlama isteğim vardı da gücüm yoktu. Çocukları geride bırakışım köz oldu yaktı göğsümü.

 

Hatice abanın tarafına geçmede kolaylık sağlayan tahta kapıyı da araladığımda hemen ağızda ellerini ovuşturarak beni beklediğini gördüm.

 

"Hah geldin mi yavrum. Dilber de içeride. Gel hemen gel."

 

Sağı solu kontrol edip beni içeri soktu hemencecik. İçerde sedirde oturan kadınla şöyle bir durakladım. Uzun boylu esmerce yaşını tahmin edemediğim biri vardı. En aşağı kırk beşindeydi belki de ama çok güzeldi. Zayıf uzun vücuduna geçirdiği ağır takımı, saçlarına yaptığı muntazam topuzuyla çok çok güzeldi.

Benim incelediğim gibi o da beni inceledi. Elimdeki çantaya, üstümdeki eski ama temiz kıyafetlerime, fındık kahvesi saçlarıma uzun uzun baktı. Ama en çok gözlerime baktı. Böyle çok eskide kalmış, çok özlenmiş bi tanışa bakar gibi baktı.

 

"Züleyha..."

 

Adımı sesledi ama ne diyeceğimi bilemedim. Ben ne beklediğimi bile bilmezken böylesi bir bakışa ne denirdi hiç bilmezdim ya zaten?

 

"Züleyha'sın ha? Yüzü, kitaplara mazhar olan Yusuf'un Züleyha'sı gibi güzelsin ya sen."

 

Ağzımın içi çorak tarlalara döndü. Ne diye böyle konuşuyodu anlamadım. Yüzümü beğense güzelmiş der geçerdi, bi ben değildim ya dünya güzeli. Ama kahve gözleri pek hüzünlüydü.

 

"Hadi Dilber. Al götür kızı. Uyanıp anlamasınlar kurban olayım. Emanetin o senin. Benden değil, ama kimden iyi biliyon sen. Sahip çık emanete."

 

"Başımgözüm üstüne emaneti Hatice. Gözümden sakınacağım Züleyha'sını."

 

Loading...
0%