Yeni Üyelik
72.
Bölüm

71.BÖLÜM~TARUMAR~

@orenda

 

Geceye kaldı kuşlar kusura bakmayın ama biliyorsunuz okullar açıldı, e aile sorumlulukları da var. Sabah çıktığım evime yeni girebildim🥲

 

Bu bölümde ZİYAN kitabımın baş karakteri Korhan Yıldıray var. Ziyan Girdap evreninden bir yıl sonraki zaman diliminden başlıyor. Burda görüp okumak isteyenler -bence kesin okunmalı, her watt kızı bir Korhanı hak eder- zamansal olarak karıştırmasın.

 

Adliye koridorlarında vampir namıyla ünlenmiş, dişini geçirdiği davada son damla kanı bile bırakmayan Korhanımı bağrınıza basmayı unutmayın. Zira kendisine çok fena yanığım🤤🫠

 

 

 

 

Züleyhanın yorgunluktan parlaklığı solmuş gözleri Asil'in her yanında dolaştı.

 

Üstü perişan haldeydi. Ama en çok yüzündeki o ifade canını yaktı. Bir şey olmuştu, o kendinde değilken bir şeyler hiç de iyi olmayan bir şeyler olmuştu.

 

Sonra olanlar doldu aklına. Uyanalı bir kaç dakika oluyordu sadece. Tam olarak neler yaşadıklarını algılayacak kadar zihni berraklaşmamıştı. Vücudunun farklı yerlerinde ağrılar vardı ama asıl yanar gibi acı hissettiği nokta sağ tarafında, kalçasının üzerindeydi. Bedenindeki sızıların nerede başlayıp nerede bittiğini düşğnemeyecek kadar pusluydu zihni.

 

Kurumuş boğazı zorla yutkundu. Mustafa gelmişti. Onu almak için gelmiş, dünyasını başına yıkmıştı. Öyle şeyler söylemiş, Züleyhaya öyle korkular yaşatmıştı ki ömür boyu unutamayacaktı o sokak aralığındaki çaresizlik hissini. Sonra başka bir farkındalıkla ağrıları bile önemsiz kaldı.

 

Nazlı ve bebeği!

 

"Asil!!! Asil kızım, Nazlıyı alacaklar! Asil bıçak, bebeğim! Asil!!!!"

 

Bir anda hareketlenen vücudunu durdurmak için ileri atıldı Asil. Züleyhanın bir anda çıldırmış gibi hareket etmesiyle ellerini tutmaya çalıştı.

 

"Dur! Dur Züleyham. Ne olur can özüm, zarar vereceksin canına, dur."

 

İkisini de koruyamamış olma korkusu yüreğini yarıp geçti.

 

"Nazlı'yı alacaktı! Nazlı nerde Asil! Bıçak! Bebeğimi aldı!"

 

Asil onca eziyetten sonra nasıl böyle güçlü olabldiğini, nasıl yataktan kalkmak için böyle direnç gösterdiğini anlayamazdı.

 

"Korkma. Dışarda, korkma ne olur? İyisin, iyisiniz. Üçünüz de iyisiniz kıpırdama, yatman lazım. Züleyham dur canın yanacak dur! Bebeklerimiz iyi karım, çok iyi ikisi de dur ne olur canın yanacak."

 

Züleyha duyduklarıyla yavaşladı. Ama korkudan çatlayacak kalbi yüzünden nefesleri kısa kısa ama sesliydi hâlâ. Kızı iyiydi, üçü iyiydi. Eli karnına gitti. Bebeği iyiydi...

 

"İyiyiz..."

 

"İyisiniz. Sen yavrularımızı korudun. Kimse onlara zarar veremedi Züleyham. Sen korudun onları."

 

Züleyhanın zümrüt gözleri bir anda yaşlarla doldu. Asilin gözlerine aynı korkuyla baktı yine.

 

"Asil... Asil çok kötüydü. Ben... Ben koruyamadım sandım, aldılar sandım çok kötüydü Asil. Bağırdım... Kimse gelmedi çok bağırdım."

 

Bir an üzerine çöken rahatlamayla boşalan sinirleri vücudunda şiddetli titremelere neden oldu. Asilin kollarını tutan elleri kaskatıydı ama bedeni kontrolsüz bir şekilde sarsılıyordu.

 

"Züleyham. Güzel karım, neyin var? Züleyha, titriyorsun! Doktor!!! Biri baksın! Doktor!!!"

 

Çenesi titremekten birbirine çarpıyor, dişleri ses çıkarıyordu. Kendini zorlayarak "iyiyim" demeye çalıştı.

 

Asil kapıya koşup hemşireye seslendi. Bir dakika içerisinde doktorla beraber içeri giren hemşire, Züleyha'nın nabzını kontrol etmeye çalışıyordu. Doktorun talimatıyla sakinleştirici bir iğne yapıldı. İğnenin etkisiyle durulan, yarı uyku haline geçen vücut titremelerini de durdurmuştu.

 

"Endişe edecek bir şey yok merak etmeyin. Yaşadığı travmanın dışa vurumu. Çok fazla duyguyu aynı anda vücudu karşılayamamış olması muhtemel. Şimdi biraz uyusun. Uyandığında daha iyi olacak."

 

Odadan çıkan hemşire ve doktordan sonra Dilber içeri girdi. Nazlı başını omzuna yaslamış sessizce etrafı izliyordu. Yatakta uyuyan annesini gördüğünde başını hemen kaldırıp kendini geriye atmaya çalıştı.

 

"Anniii... Del del del..."

 

Avuçlarını açıp kapadıkça ve Dilberin kucağında debelendikçe tutmak çok zorlaştı. Asil çırpınan kızına yaklaşıp kucağına aldı. Nazlının sesi hâlâ kısık ve tarazlıydı.

 

"Anne uyuyor bebeğim. Uyansın gidelim yanına."

 

"Anniii uff..."

 

"Uf olmuş anne. Uyansın geçecek tüm ufları."

 

Kızının boncuk gibi gözlerinin sürekli suratına ve annesine dönüşü, masum masum algılamaya çalışması boğazında düğüm oluyordu.

 

"Asil. Oğlum Kazım efendi üst baş getirdi. Duş al, değiş üzerini. Sonra konuşmamız gerekiyor. Bu halin ne konuşmamız lazım."

 

Asil başını kaldırıp halasına bakmadı bile. Gözleri karısından ayrılmıyordu. Gözünü çekse kaybolacak korkusu yüreğini böyle sıkarken başka hiç bir şeye odaklanamazdı.

 

"Hala bana hiç bir şey sorma. Benim karım ayaklanıp, bebeğimiz sağlığına kavuşana kadar hiç bir şey sorma!"

 

Dilber başını iki yana sallasa da sesini çıkarmadı. Yatağa yaklaşıp tekrar uykuya dalan kızına baktı. Alnına, saçlarının başladığı noktaya dudaklarını yasladı. Çok korkmuştu. Yıllar sonra kavuştuğu evladını yitirmekten, Salih'e hesap verememekten çok korkmuştu.

 

"Yavrum... Güzel kızım benim. Allahım çok şükür. Çok şükür acısıyla yakmadın beni."

 

Dilber biraz dil dökerek Asili öylece kilitlenip kaldığı yerden kaldırabildi.

 

Züleyha'nın yattığı odada duşunu alıp üzerini değişti. Asil is içinde kalmış kıyafetleri ise bir çöp poşetine doldurup, hastanenin önündeki çöp konteynırına attı. Yukarı çıkıp tekrar karısının odasına girdi. Halası Nazlı'ya mamasını içiriyordu. Ses etmeden kollarını uzattıp kızını aldı kucağına.

 

"Hala, kızları al eve geçin. Perişan oldu onlarda. Ben kızımla annesinin uyanmasını bekleyeceğim."

 

Dilber, hemşirenin ona teslim ettiği poşetten sadece yüzüğü almış geri kalan her şeyi atmıştı. Sessizce yüzüğü Asil'e uzattı. Başka da bir şey demeden çıktı odadan.

 

Asil sol avcundaki yüzüğe baktıkça düşünceler dehlizinde kayboldu. Mamasını içen kızı tekrar uykuya dalmıştı. Koltuğu yatağın yakınına çekip, kızı kucağında beklemeye başladı.

 

Züleyha daha durgun ve dinlenmiş bir hisle gözlerini araladı. İlk uyandığında hissettiği ağrılar yoktu. Gözünü tavandan ayırıp etrafta dolaştırırken kucağında kızıyla kocasını fark etti. Asil elindeki yüzüğe dalmış öylece bakıyordu.

 

"Asil..."

 

Karısının sesiyle daldığı yerden çıktı Asil. Kafasını kaldırıp Züleyha'ya baktı.

 

"Züleyham... İyi misin bi'tanem? Ağrın sızın var mı?"

 

Züleyha biraz uyuşuk hissediyordu ama canını yakan bir his yoktu bedeninde. Sonra gözleri babasının göğsünde uyuyan kızına değdi. Dudakları gülümsemek ister gibi gerildi ama bakışlarındaki o hüzün her an ağlayacak gibiydi.

 

"Yok... İyiyim, yok ağrım. Nazlı, uyuyo. "

 

"Mamasını içerken uyudu."

 

Gözleri yanmaya başladı Züleyha'nın. Her şeyi unutsa Nazlı'yı alacaklarını duyduğundaki korkuyu nasıl unutacaktı? Nazlının çığlıklarla ağlayışlarını nasıl unutacaktı? Bebeğini bir bıçağın ucuyla kanatmak istedikleri anları aklından nasıl çıkaracaktı?

 

"Benim yüzümden kızımın canını yaktılar Asil..."

 

Karısının sözleriyle kaşları çatıldı.

 

"Ne demek benim yüzümden. Sen... Sen bizi kurtardın Züleyha. Kızımızı, bebeğimizi, sizsiz kalırsam ölecek olan beni kurtardın."

 

Asil bilmiyordu ama Züleyha her şeyi çok iyi hatırlıyordu. Nazlıyı almak isteyen adamın yüzü gözlerinin önünden gitmiyordu.

 

"Onu alacaklardı. Kötülük edeceklerdi. Ne istediler kızımdan?"

 

"Şşşştttt... Düşünme bunları. Ben her şeyi çözeceğim, sen iyileş sadece. İyi ol ne olur?"

 

"Zarar gördümü yavrularım? Bebeğimiz iyi değil mi? Karnıma... Yok ele bişeyi?"

 

Asil karnına doğru indirdi bakışlarını. Züleyhanın yarım bıraktığı kelimenin devamında bıçak sokacaktı gizliydi.

 

"İyi olacak güzelim. Sadece çok iyi bakmamız lazım sana. İyi olacak ama."

 

"Bakarım ki. Ne lazımsa yaparım."

 

Kendi acısına bir kere bakmayıp, çocuklarının korkusunu yaşıyor olmasıydı belki de onu Züleyha yapan. Benim canım neden acıyor demeden Nazlı'yı soruşu, avcuyla karnını tutuşuydu onun kalbinin saflığı.

 

"İyi olacaksınız. Hepimiz iyi olacağız güzel bebeğim ."

 

Asilşn büyük bir inançla, umutla kurduğu cümlelere inanmayı seçmese delirirdi. Eğer olanları tekrar düşünmeye başlarsa Züleyha aklını kaçırırdı. Ama o anneydi aynı zamanda. Deliremezdi ki.

 

Züleyha, Asil'in elindeki yüzüğüne baktı bu sefer.

 

"Asil, taksana yüzüğümü yerine "

 

Gırtlağında düğüm oldu sanki. Tekrar avcundaki metal parçasına baktı. Bunu bilmeden o mu yapmıştı ailesine? Yüzğk Züleyhanı parmağına kaderini mi düğümlemişti?

 

"Halam bunu elime verene kadar düşünmedim ama sorgulamadan da duramıyorum Züleyha. Bu yüzüğün ağırlığını bilmeden ben mi yükledim sana? "

 

Kocasının fısıltıyla çıkan, titrek sesi ruhunu okşadı sanki. Dudakları tebessüm için gerildi.

 

"O yüzüğün sahibi, evlatları için geçmedi mi canından? Allah ölümün hayırlısını versin Asil. Bi anneye ne şerefli bi ölümmüş değil mi?"

 

Genzi yanmaya, burun kemiği sızlamaya başladı Asil'in. Geceden beri kendini o kadar sıkmıştı ki güçlü olmak için karısının kelimeleri ruhunu başladığı zincirden çekip almıştı sanki. Sağ gözünden kopup gelen yaşı diğerleri takip etti.

 

"Züleyha.... Çok korktum Züleyha. Sizi öyle görünce. Ölüyorum sandım, çok korktum."

 

Asilin damlalarıydı gözlerini yaşla dolduran. Kocasını hiç böyle yorgun, böyle dağılmış görmemişti. Serum girişi olmayan elini uzattı. Yanına, yakınına gelmesi lazımdı. Sarılması, kokusunu soluması, tüm yaralarına, birbirlerinde şifa olmaları lazımdı.

 

Asil uzanmış eli kavrayıp dudaklarına bastırdı. Defalarca öptü, kokladı. İlaç kokusunun arasından bile teninin kokusunu bulabiliyordu.

Onu çeken karısının gözlerine baktı. "Canın yanar" diye fısıldadı.

 

"Uzağımda durdukca yanar benim canım. Kızımı koynuma bırak, yanıma da iyice yanaş ki hemen iyi olayım."

 

Yapmaması gerekiyordu ama çok çaresizdi.

 

Asil olabildiğine dikkat ederek Nazlı'yı karısının yan tarafındaki boşluğa bıraktı. Yatakta kalan küçücük alana da yan bir şekilde oturarak ailesine yaklaştı. Karısının gözünün kenarında morarmış kısma parmaklarını korkakça sürtüp alnını defalarca öptü.

 

"Ne yapardım? Ben ne yapardım kokunsuz? Züleyha bir şeyler söyle, bu korku öldürecek beni. Sen söylersen inanır benim yüreğim. Çok korktum Züleyha."

 

"Geçti kocam, bitti gitti artık. İyiyiz ya. Kızımız, yavrumuz iyi. Ben iyiyim."

 

Asil hastane önlüğünün üzerinden omzunu, kolunu öptü defalarca.

 

"İyisiniz... Çok şükür Allahım iyisiniz."

 

Züleyha uzanmaktan yorulmuş başını yastığına bıraktı. Kızı, ağzında biberonu varmış gibi alt dudağını emerek uyuyordu. Sağ elindeki serum engel olmasa rahat rahat okşardı yüzünü. Yaklaşıp kokusunu içine çekti. Dudaklarını sürttü tenine.

 

"Yara almış mı Asil? Çok ağladı..."

 

"Elinin üzeri soyulmuş birazcık başka bir şeyi yok. Annesi nasıl sarıp sarmalamışsa hiç bir şeyi yok çok şükür."

 

Biraz daha ferahladı içi. Cehennemden yavrusunu yanmadan nasıl çıkaracağını bilememişti.

Sağ tarafında yanma gibi bir acı vardı. Ağrıları hafif hafif yokluyordu ama sağ tarafı daha hissedilirdi sanki.

 

"Allahım şükürler olsun. Asil... Sağ yanım biraz acıyo da kesilmiş mi?"

 

Bir kelime tüm nefesinizi sizden çekip alabilir mi? Asilin tüm soluğu tükenmişti.

 

Çekinerek sorulmuş bu soru yerle yeksan edebilir koca koca adamları. Canından bir parça koparan o zalim acıyı az diye saklayan bir kadın lime lime eder ruhunuzdaki sağlam her parçayı.

 

"Ameliyat oldun... Züleyha..."

 

Asilin adını böyle mahsun söyleyişi sorduğuna pişman etti hemen. Gözleri bulutlu onu izleyişi, korkusunu yüzüne yoldaş edişi kalbinde ince bir sancı gibi yerleşti.

 

"Çok acımıyo kocam, ne olmuş diye dedim."

 

Züleyha Asili böyle görmek istemiyordu ki. Kahvesinde kaybolduğu gözlerin yağmur kaplamış hâli içini sızlatıyordu.

 

"Sağ böbreğin... Bıçak zarar vermiş, ameliyatla aldılar. Ama korkma olur mu? Doktor hiç sıkıntısı olmayacak dedi. Bizde hep kontrol ettireceğiz, sürekli dikkat edeceğiz. Hiç bir şey olmayacak sana. Ben başka doktorlar da bulacağım. En iyisini bulacağım söz. Hep bakacağım, hiç bir şey olmayacak sakın korkma."

 

Züleyha duyduklarını düşündü bir süre. Ona bir şey hissettirmemişti bu durum. O daha büyük bir şeyin korkusunu yaşadığı için bir böbreğini kaybetmek üzmemişti bile onu. Nazlıyı, karnındaki yavrusunu, Asil'i kaybetme korkusunu yaşamış bir kadın olarak canına zavel vermeyecek bir kayıp hiç bir şeydi onun için. Hem biliyordu böyle bir durumu duymuştu daha önce.

 

Onu ne kadar korkutmasa da Asili ne hale getirdiğini görüyordu ama. Korkma derken Züleyhayı ikna etmeye çalışan tarafı, kendini avutamıyordu.

 

"Korkmuyom ki. Hem ben biliyom tek böbrekle yaşandığını . Şey olmuşudu. Köyden, bakkalın oğlunun askerliği gelmişidi. Hani askere gidenleri muayeneye alıyolar ya doğuştan böbreğinin biri yokmuşta öyle çıkmışıdı ortaya. Onca yaşına kadar haberi bile olmamış oğlanın. Duyduydum yani ben. Allah beterinden saklasın hem, üzme sende daha kendini emi kocam?"

 

Asilin kendini tutmak için verdiği çaba böylesi bir darbeye dayanamadı. Koca koca adamlar ağlamaz derlerdi. Koca koca adamları çocuk gibi ağlatacak acılarla sınanmayan bilmeden söyleyebilirdi tabi böyle şeyleri.

 

Bu hâlde bile onu teselli edişi, metaneti, gücü kaç kulda vardı ki? Onun karısının kalbi kaç insana nasip olmuş olabilirdi? Ve Asil nasıl şanslı bir kuldu ki kaderi böyle bir kadınla bir yazılmıştı?

 

Tekrar eğilip, incitmeden yüzünü öptü minik minik. Gözünden taşan yaş Züleyhanın yanağına aşağı aktı.

 

"Çok seviyorum seni... Sensiz nefes almayı unutacak kadar çok. Beni bırakma ne olur? Çok korktum bırakma beni."

 

Züleyha ağzını açacakken seslerine uyanan Nazlı, debelendi bir iki. Gözleri açılıpta nerde olduğunu görünce dünden beri yüzündeki mahsun ve korkmuş ifade gitti. Kocaman gülüp "anniii" diye çığlık atmaya çalıştı. Sesi eskisi kadar güçlü çıkmamıştı ama sevincini, duyan her kulak anlardı.

 

Kızının tarazlı sesiyle çenesi titredi Züleyha'nın. Ne kara bir gün geçirmişlerdi. Nasıl büyük bir vahşetten çıkmışlardı böyle?

 

"Annisinin bal kızı uyandın mı sen?"

 

Nazlı yan dönüp kendini toplamaya, oturmaya çalıştı. Babasının desteğiyle hemen başardıda. Nazlı, annesinin yüzüne bakıp anlamaya çalışıyordu. Küçük parmakları Züleyha'nın yüzüne uzandı. Dudağının kenarında uçuk gibi duran yaraya ve gözüne dokundu minik minik.

 

"Anni uf ommuş..."

 

Kızı konuştukça burnu sızladı Züleyha'nın. Sol eliyle, yüzündeki minik eli kavrayıp defalarca öptü.

 

"Uf olmuşum annem."

 

"Anniii öpüm."

 

"Öp boncuk çikolatam. Sen öpersen benim hiç ufum kalmaz."

 

Küçük, ıslak dudaklarını bastıra bastıra yüzünde dolaştırdı Nazlı. Kimileri bilmez ama bazı öpüşlerde şifa gizliydi. Tüm ağrıları söküp alan, en acılı yaralara merhem olan öpüşler saklamıştı yaratıcı dünyada.

 

Sonra Züleyha da nasıl bir sızıya neden olduğunu bilmeden elini gösterdi. Soyulmaların rengi koyulaşmış, çizik çizik kızıllıklar oluşmuştu beyaz, ipek teninde.

 

"Baaaaak. Uf ommuş..."

 

Züleyha'nın gözünden sızan yaş uzanmış minik elin üstüne düştü. Yüzülmelerin etrafında dolaştırdı dudaklarını. Belki kızı gibi o da yavrusunun yarasına devâ olurdu.

 

"Öpelim de iyileşsin boncuğum, hiç acımasın. Annesinin kıymetlisi. Annesinin kalp çiçeği hemencecik iyi olsun."

 

Nazlı, annesinin durumunu bilmediğinden iyice yaklaşıp göğsüne başını yasladı. Bu biraz sırtını acıtmıştı Züleyha'nın ama hiç ses çıkarmadı. Onları izleyen kocasına baktı.

 

"Sende yaklaşsan. Keşke az daha büyük olaydı ele yatak? Beraber uyurduk ."

 

Kendini biraz daha sağ tarafa çekti. Küçük bir boşluk daha oluşturmaya çalıştı solunda. Asil'in koca cüssesi sığmazdı ama çok ihtiyacı vardı yakın olmaya.

 

Asil karısının uğraşıyla ayakkabılarını çıkardı. Onu rahat bırakmaları lazımdı, biliyordu ama uzak kalsa ölecek gibiydi. Ailesine sarılmaya, nefes alışlarını en yakından saymaya çok ihtiyacı vardı. Birde ağzını açsa hıçkırarak ağlamak istiyordu. Küçük bir çocuk gibi teselli edilmek istiyordu. Züleyha defalarca iyi olduğunu söylesin, canının acımadığına Asil'i inandırsın, ben buradayım desin ve Asili o sokak aralığındaki vahşetten uzaklaştırsın diye yalvarabilirdi.

 

Nazlı aralarında uyumadı ama yaşadığı hadisenin etkisiylede eski hareketli yapısından vazgeçmiş gibiydi. Annesinin göğsünde öylece bekledi. Tam bir uyku haline girmeden ve ikisi de fark etmeden aynı şeyi yaptılar.

 

Sessizliğin içindeki nefes sesini dinlediler...

 

Tıklanan kapıyla Asil uzandığı yerden doğruldu. Kapıda iki polis memuru vardı.

 

"Geçmiş olsun, hastanın ifadesi almamız gerekiyor."

 

Asil bir polislere birde ona ürkerek bakan karısına baktı. Eğer acısının ardında kanlı dişleriyle bekleyen öfkesi olmasa onları rahat bırakmalarını isterdi. Ama Asil Züleyhanın söyleyeceği iki üç kelimeyle zor şer söndğrülen yangını tekrar diriltecekti.

 

"İyi misin güzelim. Memur beyler ifadeni almalı. Konuşabilecek misin?"

 

"Şey iyiyimde Asil, Nazlı'yı alıp çıksan sen."

 

Kaşları çatılan adamla lafını bitirmeden devam etti.

 

"Bakma hemen öyle, kız duymasın diye. Küçük emme ne duysa anlıyo. Yine aklına gelmesin."

 

Amacı Nazlı duymasın diyeydi ama Asil de duymasındı. Duyup daha çok kahretmesin diyeydi Züleyha'nın gayesi. Yoksa tanımadığı iki adamla konuşacak, olanı bir daha anlatacak mecali yoktu.

 

"Kapıdayım. Hemen kapının yanında, adımı seslensen hemen gelirim."

 

Başını sallayıp onayladı kocasını. Kapanan kapıyla ona bakan iki polise döndü. Onlar sordu Züleyha canı aynı acıyla sızlaya sızlaya anlattı. Aklına ne gelirse, hatırasında ne kadar kelime varsa söyledi. Özellikle Nazlıyı almak istediklerini üç dört kez tekrar etti. Züleyha saf bir kadın değildi. O şeytanın yanındaki her kimse onun adamı değildi. Bile isteye Nazlı için gelen biriydi. Nasıl bir şer birliği kurulmuşsa Asil'i mahfetmeyi planlamışlardı. Asil'in sözlerini umursamadığı için çok pişman hissediyordu. Halbuki kocası onu uyarmıştı, onu o kadın yüzünden dikkatli olması için defalarca uyarmıştı. Koskoca memlekette biri yerini söylemese Mustafa nasıl eliyle koymuş gibi bulurdu onu? Orada olacağını nasıl anlayabilirdi? Düşündükçe aklı karıştı. Bunu Neslişah da bilemezdi ki! O gün dışarı çıkacaklarını, alışverişe gideceklerini o kadın nerden bilecekti?

 

Giden memurlardan sonra Asil girdi yanına. Sorup sormamakta kararsız kalmıştı. Soracağı zaman ise Dilber annesi ve kızlar girdiler.

 

"Yavrum."

 

Dilberin titreyen sesiyle yüzüne baktı Züleyha.

 

"Annem..."

 

"Ah benim güzel kızım. Canım yavrum benim, iyisin çok şükür."

 

"Korkman artık. İyiyim, valla iyiyim bak."

 

Kasıklarındaki sancılanmayı, sağ yanındaki yanmayı ve nefes aldıkça göğsünü daraltan acıyı olabildiğine gizlemek istiyordu. Onu beklerken ne kadar korkmuş olacaklarını düşünüp, endişelerini artırmanın manası yoktu.

 

Zeynebin sessiz sessiz akan yaşlarını ve Birgülün kimseye belli etmeden parmağıyla göz kenarını sıklıkla silişine baktı.

 

Halleri içine dokundu. Yağmurda kalmış kedi yavrusu gibi öylece kapı ağzında bekliyorlardı.

 

"Kız!!! Ne duruyonuz ötede? Gelin azcık yakına. Kız Birgül, sen evde kalacan diye nasıl korktuysam korktuğum başıma geliyo ya. Anam şimdi de bu girdi araya. Sen essah kalacan başımıza."

 

Birgülün dudağını ısırıp, çenesinin titremesine kırık bir tebessümle baktı.

 

"Ya Züleyha..."

 

Hıçkırışını tutmak için ne kadar çabalasa da engel olamamıştı.

 

"Bak bak bak... Nasıl yine nişanlısına kavuşamadığına ağlıyo."

 

Birgül daha fazla dayanamayıp yatağa yaklaştı. Sol elini tutup, nabzının olduğu kısma küçük bir öpücük bıraktı.

 

"Çok korktum pislik. Bir şey olacak da seninle bir daha uğraşamayacağım diye aklım çıktı. "

 

"Kız mikrop, ben daha hıncımı almadan nereye bırakıyom seni? Daha evine gelip kaynananı fişteklicem de üstüne salacam."

 

Hem gülüp hem ağlarken eline sıkı sıkı yapıştı. Zeynep de bundan güç alarak yaklaşmıştı.

 

"Yenge bir insanın aklıyla oynama konusunda çok iyisin. İyileşde seninle vlog çekelim ya. Sosyal medyayı sallarsın sen bu şekilde."

 

Onun da Birgül gibi suratı kıpkırmızıydı. Elinde buruşmuş peçeteyi sürekli akan gözlerine sürüp çekiyordu.

 

"Heee paylaş sen benim bişeylerimi oralarda. Abinde sevabına senin parçalarını fakirle fukarayla paylaşsın."

 

"Bak nasıl tanıyor kocasını?"

 

Hepsinin yüzünde kısıkta olsa tebessüme sebep oldu bu konuşmalar. O sırada odanın kapısı tekrar çaldı. İki doktor ve bir hemşire girmişti.

 

"Ooo bura çok kalabalık. Muayene için hastayı yalnız bırakalım lütfen."

 

Asil kızını halasına uzatıp başıyla işaret etti. Ona bakan doktorları da hiç umursamayıp karısının baş ucuna geçti.

Doktor hasta önlüğünün açıklığından ameliyat bölgesini kontrol etti.

 

"Her hangi bir kızarıklık veya şişme yok. Pamsumanı değiştirelim hemşire hanım."

 

Pansuman sırasında biraz acımıştı ama katlanamayacağı bir sızı yoktu.

 

"Şimdi de diğer hastamızı kontrol edelim. Nasıl hissediyorsunuz kendinizi? Ağrı varmı kasıklarda yada vajinada?"

 

Züleyha utana sıkıla etrafındakilere baktı.

 

"Şey, alt kısmımda ağrı gibi bi yanma var da. Çok değil emme."

 

Kadın doğum uzmanı çekingen çıkan sesle rahatlaması için küçük bir tebbessüm koydu yüzüne.

 

"Biz çıkalım, hastamız rahat hissetsin."

 

Asile küfür edilse böyle öfkeli bakmazdı doktora.

 

"Ben çıkmam Züleyha! Yanında durayım lütfen."

 

Züleyha başını onaylar gibi salladı. Doktor ve hemşire çıkınca jinekolog bacaklarının pozisyonunu ayarlayıp muayeneye başladı.

 

"Yanma sonda kaynaklı olmalı. Kanama şu an yok. Sanırım enfeksiyona neden olacak. Bebeği ve kesenin etrafındaki kanamanın durumunu kontrol edelim. Duruma göre sondayı çıkaralım. Yardımla tuvalet ihtiyacınızı görmeniz daha iyi olacaktır."

 

Odada hazır bekletilen ultrason cihazıyla karnını açıp probu kasıklarının üzerinde dolaştırmaya başladı.

 

"Yeni kanama yok. Bu güzel haber. Keseyi saran kanama miktarında da azalma var. Sondadan sonra tuvalete gitmek istersenin hasta bakıcılarımız tekerlekli sandalyeyle yardımcı olsun. Lütfen kendi başınıza ayağa kalkmayın. En az bir hafta kısıtlı yaşamanız bebek için çok önemli."

 

"Olur ne lazımsa öyle ederiz. "

 

"Ben yanındayım hep. Merak etmeyin, ben ilgilenirim."

 

"Güzel... Şu an için ilaçlar işe yaramaya başlamış görünüyor. Biraz sabır sadece. Yeni bir kanama bizi zora sokar."

 

Odadan doktor çıkınca hemşireler girdi. Sondasını çıkarıp üzerinde kirli hasta önlüğünü değiştirdiler. Serumu da yenilenince yalnız kalmışlardı.

 

"Asil git az dinlen kurban olayım. Hiç bişey de yemedin."

 

"İyiyim ben güzelim. Hiç bir yere gitmiyorum."

 

Yaklaşıp yanına oturdu. Elini tutup tek tek parmaklarını, avuç içini, bileğini öptü. Avcunu yüzene yaslayıp kedi gibi yanağını sürttü. Çok hoşuna gidiyordu Asil'in onu böyle sevmesi. Sürekli ellerini öpmek huyuydu zaten.

 

"Uykum geliyo zaten. Ben uyurken bari aşağıdan bişey ye. Böyle daha çok sıkılıyom. Hem Nazlıyı da götürün burdan. Çocuğum mikrop ne kapacak. Durmasınlar hastanede, bak iyi olacam. Doktor dedi, sende duydun."

 

"İyi ol... Çok iyi ol güzel bebeğim."

 

Asil sadece halası ve kızları göndermek için başını sallayarak dışarı çıktı. Kapının önünde bekleyenlere bakıp konuşacakken dört beş polis memuru ve bir sivil giyinimli ama polis olduğu her halinden belli olan adam onlara yaklaştı.

 

"Asil Sulhan! İfade için bizimle merkeze geliyorsun!"

 

Bunun olacağını biliyordu Asil. Derin bir nefes aldı. Yüzünü olduğunca sakin tuttu.

 

"Tabi geleyimde sebebi neydi?"

 

"Dursun Çaldıranın mülk ve arazilerini kundaklamakla suçlanıyorsun. Gidelim..."

 

Asil polislere bakıp ardında şaşkınlıktan ağzı açılmış kadınlara döndü.

 

"Hala sen Züleyha ile kal. Kızlar Nazlıyı alıp konağa dönsün. Miniş gözünü ayırmasın kızımdan. Kazıma söyle Kemal abiyle konuştuğum meseleyi halletsin. Kapıya adamlar gelecek, korkmasın kızlar. İfade verip geleceğim."

 

"Asil! Oğlum..."

 

"Hala tamam! Ben halledeceğim, endişelenecek bir şey yok."

 

Dilber sessiz kalmanın şu an için yapılacak en doğru şey olduğunu düşünüp sustu. Eve gider gitmez akıl alması gereken tek kişiyi arayacaktı.

 

Asil dönüp polislere doğru yürürken telefonu çaldı.

 

"Söyle Cemil."

 

"Abi aldım haberini, emniyete git ve konuşma. Geliyoruz biz. Asil daha fazla manyaklık yapma ve sesini kes! Biz gelene kadar konuşma."

 

Asil siz kimsiniz diyemeden de kesildi konuşma. Ona eşlik eden polislerle beraber emniyete doğru yola çıktılar. Yol tükenip içeri girince onu bir odaya aldılar ve yalnız bıraktılar.

 

Yaklaşık bir saat beklediği odanın kapısı açılınca başını kaldırdı. Cemil ve ardından Korhan girmişti. Kaşlarını çatıp Cemile baktı.

 

"Hiç bakma, mecburdum."

 

Korhan amber rengi gözlerini Asil'in üstünde şöyle bir turlayıp odaya da baktı.

 

"Senin ne işin var burda?"

 

"Sağlam bir dava yakaladım, kaçırmak istemedim."

 

"Siktir git lan!"

 

Korhan kravatını düzeltip, bir şey arar gibi tekrar dolaştırdı gözlerini etrafta. Sonra sıkılmış bir ifadeyle, onu öfkeyle izleyen adamı süzdü.

 

"Hâlâ küfürbazsın, neyseki ben sakin bir adamım. Davanı alıyorum, avukatın olarak ben yürüteceğim."

 

"Seni kim avukatım yaptı lan? Çık git benim asabımı bozma!"

 

Korhan geçip karşısına otururken, bacak bacak üstüne atarken ve Asili çileden çıkarırken oldukça umursamazdı.

 

"Ben yaptım. Davalarımı kendim seçiyorum artık. Şimdi boş konuşma. İfade öncesi görüşme yapabilmek için çok uğraştı şu çocuk."

 

Asil bu kez sert bakışlarını Cemile çevirdi.

 

"Seni de ayrı sikeceğim Cemil!"

 

"Abi kusura bakma ama usta aradı Korhan için. Sıkıyorsa kulaksız ustama anlat derdini."

 

Korhan işaret ve orta parmağını şakağına yaslayıp Cemile döndü yüzünü.

 

"Şu ihtiyarın beni hiç sevmeyip tüm mahkeme işlerini bana vermesi çok ilginç değil mi? Bence çok ilginç."

 

Korhanın kendi kendine çıkarım yapan sesiyle duruldular. Asil de nedensizce bunu sorguladı. Ustası aralarında en çok Korhan'ı sevmezdi.

 

"Neyse gevezeliği başka zaman yaparız. Şimdi duyduğuma göre eski kayınpederin neyi var neyi yok yakmışsın. Suç duyurusunda bulunmuş. Cemil başka detay var mı? Ne diyor senin arkadaş. Görgü tanığı var mı?"

 

Odadaki üçüncü sandalyeyi rahatsız edici bir sesle çekerek oturdu Cemil.

 

"Dursun Çaldıran ve ortağı bu gün suç duyurusunda bulunduğunu söyledi sadece. Görgü tanığı olsa mutlaka uyarırdı."

 

"Güzel... Şimdilik ifadeni almanın ilerisine gidemezler. Tabiki tüm suçlamaları inkar edeceksin. Şurdan çıkalım, planlama yapmalıyız."

 

"İfadeden sonra salacaklarını nerden biliyorsun yavşak?"

 

Korhan kınayıcı bakışlarını Asilin üstüne dikip, tek kaşını kaldırdı.

 

"Bana olan kinini sonraya saklar mısın? Şu an başını boka batırmışsın ve çıkarmaya çalışıyorum. Ve beni etkileme. Küfür kullanmıyorum, istemsiz sana uymak zorunda kalmayım."

 

"Tamam abilerim, şurdan bir çıkalım mı?"

 

Asil Korhanın söylediklerine ters bir bakış atıp Cemile çevirdi yüzünü.

 

"Hem senin ne işin var lan burda? Kafana göre izin alamıyordun hani?"

 

"Abi bilmem farkında mısın ama bilişim istihbaratın imkanlarından,kendi şahsi işlerimi yaparken yakalandım. Otur çayımızı iç demediler, açığa alındım. Soruşturma sonrası mahkeme yolları görünüyor bana. Dayım da haber vermedim diye kılını kıpırdatmıyor, biraz sıçtım anlayacağın."

 

"Hassiktir!"

 

"Valla öyle ama Korhanım halleder diye düşünüyorum. Birde ben sen kadar zengin değilim, bu adamın kaşesi çok yüksek. Benim avukatlık ücretini ödersin değil mi?"

 

Asil ağrımaya başlayan kafasını ellerinin içine alıp hırsla sıktı. Başı gerçekten çok fena ağrıyacaktı.

 

"Şimdi vereceğin ifade oldukça kısa. Karın ve kızın saldırıya uğradı. Saldırganlardan biri olarak Çaldıranın adını sakın verme ben bir düzenek kuracağım. Cemili daha fazla yakarsın. Bütün gece boyunca hastanedeydin. Şahit olarak halanı ve kız kardeşlerini yaz şimdilik yeterli olacaktır ama ilerleyişe göre başka şahitler de gerekebilir. Gerisini ben halledeceğim."

 

Tamda bahsettiği gibi olmuştu. İfadesi alınmıştı ve şehir dışına çıkma yasağı getirilerek ve tekrar ifadeye çağırılacağı söylenerek salıverilmişti.

 

Emniyetten uzaklaşan üçlü sakin bir restorana girdiler. Asil kendi için endişelenme fırsatı bile bulamıyordu. İstemsiz başını yaktığı çocuğa bakıp, vicdan azabı çekiyordu.

 

"Camil... Benim yüzümden atmayacaklar değil mi lan seni?"

 

"Abi benim Korhan abime güvenim tam. Halleder diye umuyorum."

 

"İkinizde sadece baş ağrısı yapıyorsunuz. Senin davana daha var sonra düşünürüz onu. Şimdi asıl meseleye gelelim. Olayı bana en baştan, tek bir detay atlamadan anlatın."

 

Asil Züleyha'nın geldiği andan itibaren her şeyi anlattı. Aklına gelen, bildiği tüm durumlardan bahsetti. Neslişah'ı, Esmayı, Dursunu, Sema ile olanları hiç birini atlamadı.

Anlatacakları bittiğinde de onu dikkatle dinleyen adamın gözlerine baktı.

 

Korhan bir ıslık çalıp, gözünün birini kısmıştı. Asile eskşde kalmıl bazı anları hatırlatan bir mimikti bu. İçi daralacak olunca önündeki bardağa uzanıp tek seferde içti suyun tamamını.

 

"Sağlam bir şahitle tüm suçlamalardan kurtarırız. Kundaklama olayı kolay ama diğer dava bizi biraz oyalayacak. Dekor oluşturmak gerekecek."

 

Asil ve Cemil bir birlerine bakıp derin bir nefes aldılar. Korhan bir çok insanın hoş görmeyeceği bir adalet anlayışı taşırdı içinde. Hedef her zaman haklı için olsa da o yolda oldukça kirli çalışmaktan çekinmezdi.

 

"Şahit işini nasıl yapmayı düşünüyorsun?"

 

"Şimdi düşün o günü. Kan bağı yada arkadaşlık ilişkin olmayan ama o gece senin hastanede olduğunu söyleyecek kimler var?"

 

Asil düşündü.

 

"Hadi bulduk diyelim, nasıl ikna edeceksin yalancı şahitliğe?"

 

"Sen düşün. Ama kurgu olduğu anlaşılmayacak bir olay yaratmamız lazım. Yani bile isteye değil öyle olması gerektiği için seni görmüş olmalı. Özellikle gece yarısı ve sabaha karşı saatlerde. Hem sen bir gecede o kadar yeri ateşe veremezsin nasıl yaptın onu?"

 

"Uçamayacağıma göre! Ben fabrikayla aslanlı konağı ateşe verdim. Ustanın üç beş tanıdığı da meyvelikler ve tarlaları benzinledi."

 

"Bak o konak da sıkıntı. Lan ya birileri olsaydı?"

 

"Saçmalama! İçinde insan olmadığını bilmiyor muyum ben? Benim derdim o sikikle! Geçen ay merdivenleri çökmüş, restorasyon çalışması için boşalttılar konağı."

 

Bu kez ki ıslık Cemilden geldi. Sırıtarak ikisinin kavga eder gibi konuşmasını izliyordu. Felaket özlemişti üçünün yan yana olduğu zamanları.

 

"Cinnet geçirirken bile çok asilsin. Taktir ettim!"

 

Cemil masaya doğru uzanıp, Asile sırıtarak baktı.

 

"Abi bilerek benzin döktün değil mi? Meyvelikler organik tarım bölgesinde, on yıl organik tarım izni verilmez o arazilere artık. Vay anam vay!"

 

"O haysiyetsiz Adanada kuru ekmek bile yiyemeyecek. Ama benim asıl derdim yılanla. Korhan bana bir iyilik yapacaksan o kadını fare deliğine tık. Ben orayı ona cehennem ederim."

 

"Ona da dekor gerekiyor kusura bakmayın. Cemildeki arama kayıtlarında numarası yok. Birebir irtibata geçmemiş. Senin üvey anne sandığımdan da zeki. Hadi diyelim şu gözünün birini olay mahalinde bırakan şerefsize söylettirelim ama kanıtta lazım."

 

Asil masanın üzerindeki yumruğunu açıp geri kapattı. Boynundaki damarlar belirginleşene kadar sıkmıştı kendini.

 

"Ne yapacaksan yap! O kadını ömür boyu tık hapise, ne yapacaksan yap!"

 

Korhan ise onun tanıdığı hallerden oldukça uzak bir yerde kalan cümlelerle iki kaşını da hayava kaldırdı.

 

"Güzel... Yöntemlerim sorgulanmayacaksa ne mutlu bana."

 

Kinayeli lafı geçmişe atıfta bulunuyordu. Biraz kızgın ama bolca kırgınlık vardı o cümlede.

 

"Şimdi ilk olarak yangın işini çözelim. Var mı böyle biri?"

 

Asil biraz daha düşündü. Sonunda aklına gelenle gözlerini ona dikkatle bakan adama dikti.

 

"Nazlıyı muayene eden çocuk doktoru... Gece nöbetçiyim demişti. İki saatte bir de kendi gelip kontrol etmiş, halam söylemişti. Eee Korhan, doktoru nasıl ikna edeceksin yalancı şahitliğe?"

 

"Beni küçümseme Sulhan züppesi! Ben ne derim hep?"

 

Cemilin 'işte başlıyoruz' diye fısıldayışıyla Asil, sağ yanağına doğru kıvrılmış, tehlikeli bir tebessüm oluşturdu.

 

"Herkes satın alınır! Ya parayla ya da zaaflarıyla ama mutlaka satın alınır!!!"

 

 

 

Bölüm sonu kritikleri buraya???

 

Korhan peki🤤 aşığım ulan sana kehribar, ölüyorum uğruna🫠

 

Loading...
0%