Yeni Üyelik
74.
Bölüm

73.BÖLÜM~PEREŞTİŞ~

@orenda

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Restorandan çıkıp eve varana kadar içinden türlü ihtimaller geçirdi. Farklı farklı binlerce teori üretip kalbinde aklamanın yollarını aradı.

 

O şeytan kullanmıştır, kandırmıştır, farkında olmadan ağzından laf almıştır diye kardeşinin üstüne örtülen karayı yine kendi elleriyle temizlemeye çalıştı.

 

O kadına olan kini ne kadar bâki olsada hiç kardeşlerini farklı görmemişti ki. Çok çok samimi hiç olmamışlardı ama birinin başı derde düşse herkesden önce Asil koşardı.

 

Kalbi Birgül yapmaz dedikçe aklı bilerek olmasa da yapmıştır diye canını yakıyordu.

 

Züleyhanın kan içindeki hâli, Nazlı'nın ağlamaktan kısılmış sesi ve daha varlığının mutluluğuna alışamadıkları yavrusunu az daha kaybedecek oluşu aklına geliyor ve istemeden kardeşine kinleniyordu.

 

Dikiz aynasından ona selektör yapan araba şu an hiç umurunda da değildi.

 

Hızından kaynaklı kısa sürede eve vardı. Şiddetle çalınan kapı ise hemen aralandı.

 

Sinirini kontrol etmeliydi. Sinirini bir şekilde kontrol etmeli ve bir yanlışa sebep olmamalıydı.

 

Hâlâ o küçük ihtimale nasıl da inanan bir yanı vardı? Bilerek değil diye fısıldıyordu kalbi. Sonra annesine yaranmak için Kenanın, Zeynebim hatalarını annesine yetiştirmeye çalışan küçük kız geliyordu gözlerinin önüne.

 

Sultan kapıda kaşları çatık ve oldukça sinirli bakan adamı görünce elini göğsüne yasladı.

 

"Asil Bey... Birşey mi oldu, gelin hanıma bişey mi oldu?"

 

Sesindeki titreme ne kadar korktuğunu, gören her göze şahitti aslında.

 

"Herkesi avluya topla çabuk Sultan hanım!"

 

Bunca yıl hiç bir çalışanıyla böyle konuşmayan adamın şimdiki hiddeti korkuttu onu. Hızlı adımlarla ilk mutfağa sonra yukarı koşturduğunu gördü.

 

Bu sırada Korhan ve Cemilde yetişmiş, açık kapıdan içeri girmişlerdi. Korhan atılıp kolunu kavradı.

 

"Asil! Sakin ol bir çuval inciri de berbat etme. Anladım ben seni ama böyle olmaz. Üstelik emin olalım, çalışanlardan biri olmadığı ne malum? Böyle yaparsan, okları yanlış kişiye çevirirken asıl suçluya haber verme imkanı doğurursun!"

 

Korhan'ın dedikleri çok doğruydu, öfkesine ve diline değdirmek istemesede hayal kırıklığına yenilip bir yanlış yapmak istemiyordu.

 

Kazım, Miniş, Elif, Zarife avluya çıkıp yan yana dururken yukardan da Zeynep, Birgül, Sultan ve Murat indiler aşağı.

 

Hepsi ne olduğunu anlamadıkları için şaşkın şaşkın bakıyorlardı.

 

"Hayırdır Asil! Bir durum yok değil mi?"

 

Muratın da yüzünde endişe vardı.

 

"Var mı yok mu öğreneceğiz Murat!"

 

Asil sıra sıra dizilmiş çalışanlarına ve kardeşlerine bakıp derin, sıkıntılı bir nefes aldı.

 

"En son Neslişah hanımla ne zaman görüştünüz? Yada hâlâ görüşen var mı aranızda?"

 

Çalışanlar birbirlerine bakıp başlarını sağa sola salladılar. Sultan kimseden ses çıkmayacağını anlayınca cevap verdi.

 

"Asil bey biz evdeyken bile pek görüşmezdik ki. Hayır olsun, ne oldu?"

 

"Hiç biriniz yemek yediği kapıya ihanet etmez değil mi Sultan hanım?"

 

Sultan bu lafla gmzündeki endişeyi silip, başını dikleştirdi. Mesele neydi bilmese de bu soruya mırın kırın cevap verecek kadın değildi o.

 

"Allaha çok şükür şu yaşıma kadar ne haram yedim ne de ihanet bilirim."

 

"Güzel... Herkes kendinden emin mi?"

 

Asil'in sert çıkan sesi, düşmana bakar gibi bakan bakışları ürkütüyordu herkesi.

 

"Ağabey ne oluyor Allah aşkına? Annem mi bir şey yaptı?"

 

Birgül bir ağabeyine bir Murat'a birde ağabeyinin ardındakilere bakarak sormuştu bu soruyu. Sonra durdu. İçine bir sızı düştü. Böyle incecik bir acı ama ayak parmaklarını içe büküp kendini sıkacak bir sancı gibiydi.

 

Bir aydınlanma yaşadı sanki. Olmaması için her şeyi yapabileceği o ihtimal zihninin duvarlarına kırbaç gibi çarptı.

 

"Hayır! Annemin... Alakası yok değil mi? Züleyhaya olanlardan haberi bile yok değil mi?"

 

Sesindeki çatlakla Murat elini kavradı hemen. Titreyen elleri büyük avucunun içene sakladı.

 

"Sen söyle Birgül! Var mı annenin benim ailemin başına gelenlerle alakası?"

 

Murat çattığı kaşlarla bir adım öne çıktı.

 

"Dur orda Asil! Kimi neyle suçluyorsun?"

 

Asil öne doğru yürüyünce Murat Birgül'ü ardına aldı. Uzun boyu tamamen kapatmıştı Birgül'ü.

 

"Kal orda!"

 

Asil bu kez öfkeyle Murata baktı.

 

"Ne oluyor oğlum sana? Kimi kimden koruyorsun, ne oluyor? Kardeşim lan o benim! Ne yapacağım da koruyorsun sen benim kardeşimi benden?"

 

"Öfkelisin, yanlış bir şey yapma! Kal orda!"

 

"Çekil Murat! Girme benim kardeşimle arama!"

 

Birgül Muratın arkasından çıkıp ağabeyinin gözlerine baktı. Suçlanıyordu ama tam olarak neyle suçlanıyordu anlayamadı. Gözlerinden dökülen boncuk boncuk yaşlar hızlanmıştı.

 

"Annem mi yaptırmış ağabey? Züleyhanın canını annem mi yakmış?"

 

Asil kardeşinin sesindeki çaresizliği duyunca farkında olmadan sıktığı dişlerini gevşetti. O boğulma hissi yavaş yavaş terk etti boğazını. Bilmiyordu... Yerlerini söylediyse bile bilerek değildi. İsteyerek, sırf yaranmak yada başka bir düşğnce için canını yakmamıştı kardeşi.

 

"O adam Züleyha'nın memleketinden. Biri haber vermiş Züleyhayı bulsun diye. Alıp götürsün diye. Konuştun mu abim? Bilmeden, yanlışlıkla da olsa sen mi söyledin? Bak bu dava için çok önemli, ne biliyorsan söyle olur mu abim?"

 

"Yok! Yok yemin ederim ben söylemedim. Konuşmuyorum ki. Ya vallahi aramıyorum bile. En son bir hafta önce konuştuk. Beddua etti, çok kötü şeyler söyledi. Aramayacağım diye söz verdim kendime. Niye söyleyim ağabey? Hem niye yaptı böyle bir şeyi? Çok kötüydü Züleyha... Niye yaptı benim annem bu kötülüğü?"

 

Asil derince yutkunup başını yukarı kaldırdı. İnsan kardeşine senin annen şeytan nasıl derdi? Senin annen bu dünyadaki kötülüklerin en somut hâli denir miydi bir çocuğa?

 

Korhan öne doğru adımladı. Eli bir kere Asil'in sırtına değdi ama çok kısaydı.

 

"Saldırı planlanmıştı. Birisi sizin o saatlerde orda olacağınızı haber vermemiş olsa yerinizi bu kadar kolay bulamazlardı. O adam Kütahyada yaşıyor. Anneniz Dursun Çaldıran'a haber veriyor. Bir şekilde ertesi gün orada olduğunuz haberini de bildiriyor. Anlayacağınız evinizden birisi bilerek yada bilmeyerek bu suça ortaklık etmiş. Şimdi bize kim bunu yaptığını söylerse ben ismini şahit listesine yazdıracağım. Ha gizlemek gibi bir durumun içerisine girersede ben yine kim bulurum ama adı adam kaçırmaya ve öldürmeye yardımdan geçecek o mahkeme salonunda. Para almış olabilirsiniz, bir açığınızla tehdit ediliyor olabilirsiniz yada bilmediğimiz bir sebep olabilir. Şimdi söylerseniz iyi niyet olarak değerlendiririz. Ama saklama gafletine düşerseniz ben o kişinin yardım ve yataklıktan yargılanmasını sağlarım. Ülkemizde yardım ve yataklık on beş yıldan başlıyor söylemiş olayım.İnanın ben bunu yaparım."

 

Kelimelerinin keskinliğiyle herkes bir birine bakıyordu. Birgül, Muratın göğsüne yaslanmış hıçkırıklarla ağlıyordu. Ama Korhan'ın dikkatini çeken bu değildi. O geride kalmış küçük kardeşini tırnak kenarını hırsla yoluşuna ve ayağının ucunu yere sürterken gözlerini yerden ayırmayışına bakıyordu.

 

Adımları ilerledi ve tam Zeynebin önünde durdu.

 

"Bize anlatmak istediğin bir şey var mı küçük hanım?"

 

Asil, Korhanın sözleriyle bakışlarını Zeynebe yönlendirdi. Kaşları daha da çatıldı.

 

Zeynep gözlerini bir ağabeyine bir de gözleri tuhaf bir renk olan adama baktı. Ona seslenen adam hiç sinirli değildi ama çok korkutucu bir tınısı vardı sesinde.

 

"Ben... Yani ben... Annemle konuşmadım. Yani aslında..."

 

"Evet sen aslında..."

 

"Ya bu çok saçma. Ben konuştum ama annemle değil ki! Ya niye yapsın, ne çıkarı olacak? Hem annem niye yapsın bunu? Çok saçma, vahşet bu! Tamam annem iyilik timsali değil ama adam öldürme ne ya?"

 

"Sorularım bunlar değil! Şimdi sen kime, ne zaman orda olacağınızı söyledin onu söyle bakalım."

 

Zeynep bir Korhan'a bir ağabeyine baktı.

 

"Abi Allah aşkına yanılıyoruzdur belki ya. Annem niye böyle bir şey yapsın? Hem yani ben..."

 

Asil Korhan'ı kenara çekti. Kaşları hâlâ çatıktı. Bu Zeynebi ürkütmeye yetiyordu işte .

 

"Eminiz Zeynep! Emin olmadığımız bir şeyden suçlamıyoruz anneni. Züleyhayı zorla evlendirmek istedikleri adammış saldırgan. Ona haber versin diye annen Dursunu aramış. Telefon kayıtları var. Saldırıdan bir gece önce konuşmuşlar. Eminiz anla artık! Sen mi söyledin orda alışveriş yapacağınızı?"

 

Zeynep başını sağa sola salladı. Gözünde birikmiş damlalar yanaklarına aşağı kaydı.

 

"Kenan ağabeyimle konuştuk ama o niye yapsın ki?"

 

Asil gözlerini kısıp duyduğunu kafasında evirip çevirdi. Bir anda kulaksız ustanın yanına gönderilen kardeşi sahi bunu niye yapsındı ki? Apar topar evinden, şehrinden sürdürülür gibi kovalanan Kenan Züleyhanın, çocuklarının canına niye göz diksindi?

 

"Ne konuştuysan her şeyi ayrıntıyla anlat!"

 

"Ben annemle konuşmuyorum biliyorsunuz zaten. Kenan ağabeyimle süpriz yapacaktık ablama. Düğün için izin almış ustasından. Oda katılacaktı ama söylemedik ablama. Beni aradı olaydan bir gün önce. Zaten arada konuşuyoruz. Ne yaptığımızı sordu. Çeyizlerin resmini attım, dalga geçtik falan. Sonraki planlar ne dedi. Kınanın düğünün zamanını sordu. Ben alışverişe çıkacağız yarın, ertesi gün de Semiha teyzelerin çeyiz görmeye geleceklerini söyledim. Ondan sonra avluda kına yapacağız dedim. Düğün kendi aramızda olacak diye konuştuk. Babamın durumundan falan bahsettik biraz. Çok üzülmüş, niye söylemediniz gelirdim diye sitem etti. Sonra yine gelince konuşuruz bunları diye kapattı o meseleyi. Abi kardeş ortak giyinelim senle, bana da elbisenin renginde kravat mendil al dedi. Takımını o almış. Sonra ben alırım sana da resmini atarım dedim. Ne tarafta olacaksınız alışveriş için dedi. Bilmiyorum bakarız işte dedim. Çakmak caddesi taraflarına bakın orda baya bir şeyler var, bulursun güzel elbise dedi. Bende büyük saat kulesinin orada oluruz dedim. Oranın butiklerinin kına için daha geniş seçeneği var diye konuştuk. Makara yaptı fıstık yeşili alma elbiseni diye. Yani güldük işte. Ama niye anneme söylesin ki? Ağabeyimin Züleyha ile bir derdi yok ki, niye söylesin?"

 

Zeynep hem konuşup hem elinin biriyle akan yaşlarını siliyordu. Aklı almıyordu annesinin yaptığına da ağabeyinin buna ortak olduğuna da. Tamam kavga ederler, laf dalaşına girerlerdi ama hamile bir kadının kaçırılmasında ya da öldürülmesinde annesinin nasıl bir çıkarı olabilirdi ki?

 

Korhan, Zeynep ne söylüyorsa telefonuna kayıt etmişti çoktan. Cemille göz göze geldiler. Asil'in kardeşine öylece bakışı ama gözünden geçen kırgınlığı nasıl yansıyacağını kesitiremediler.

 

Zeynep ona hiç bir şey demeden bakan ağabeyine yaklaştı, hıçkırığını tutamadı.

 

"Ağabey... Yapmamıştır değil mi? O da bilmeden demiştir belki. Hı yani annemi biliyoruz yani bilmeden ağzından laf almıştır. Ne olur? Ne olur bilmeden olsun abi..."

 

Kelimelerini kesen hıçkırığı olmasa umut ettiği cümleleri daha inançlı çıkabilirdi.

 

Asil elini uzatıp başını tuttu ve ağlayan kardeşini göğsüne yasladı. Ona Muratın sarmaladığı kollarda bakan Birgülle göz göze gelince diğer kolunu da açıp yer gösterdi. Birgül ağır, aksak adımlarla yaklaşıp ağabeyinin göğsüne anca gelen başını yasladı.

Asilin dudakları iki kardeşinin de saçlarına birer öpücük bıraktı.

 

"Affet gonca gülüm. Kırdım mı seni ben?"

 

Duyduğu kelimelerle Birgül daha şiddetli ağladı.

 

"Haklısın... Ben olsam bende böyle düşünürdüm, haklısın ki."

 

"Canım çok yandı Birgül. Şimdi kim yaktıysa benim kadar yansın istiyorum. O sizin anneniz ama benim düşmanım artık. Bir an bilmeden söyledin sandım. Canım çok yandı benim."

 

Birgül sıralı damlaların aktığı ela gözlerini abisinin kahve gözlerine çevirdi. Kabullenmişlikle düşürdü omuzlarını.

 

"Haklısın abi, ben biraz salağım. Annem beni arasa, ağzımdan laf alırdı. Ben gerçekten salağım çünkü. Aptal gibi yanına geleceğim dese inanırdım yani. Kızmadım ki haklısın. Ama Kenan abim niye yapsın? Züleyhaya ne garezi olacak ki? Yapmasın abi. Ne olur o yapmamış olsun, kimsemiz kalmayacak yoksa."

 

Birgülün tutmaya çalıştığı hıçkırıkları istemsiz biraz daha sesli hale dönüştü son söylediğiyle. Asil tekrar alnına dudaklarını yasladı.

 

"Şşştttt... O nasıl laf öyle? Senin abin var, eline geçirince paralayan yengen var. Hem bak, zarar görürsün diye ağabeyinden bile koruyan eşin var. Size yalan söyleyemem Birgül. O kadın suçunun cezasını çekecek, Kenan bile isteye yaptıysa o da çekecek. Ama siz hep benim başımda taçsınız. Ben varken size kimsesizlik diye bir şey yok sakın unutmayın bunu."

 

Zeynep Birgülden daha net biriydi. Daha az duygu daha çok mantık onun için hep öndeydi. Ama aynı zamanda daha da kindardı. Annesinin onları düşürdüğü şu hâl, yaşattığı zalimlik affefilecek bir şey değildi. Yengesinin o hastane yatağında bile onlwrı güldürme çabası verecek kadar kıymetli görmesine karşın annesi Zeynep ve Birgülü böyle yok sayıyorsa tamamen yok da olabilirdi.

 

"Çeksin zaten abi! Böylesi bir caniliği yapacak kadar gözü karardıysa insanlarla aynı yerde yaşaması hepimiz için tehlikeli. Ama aklım almıyor benim hâlâ, Kenan ağabeyimin Züleyhayla ne derdi olabilir?"

 

Asil'i rahatsız edende buydu ya işte. Halası bir anda Kenanı göndermişti. Sebep olarak iş öğrenmesini bahane etmişti. Ama Züleyhanın, Neslişahla kavgasından bir tek Kenana kinli oluşunu hatırlıyordu. Birgüle de kızması gereken bir sürü konusu varken o sadece Kenana öfkeliydi. Onun bilmediği ama halasının çok hakim olduğu bir şeyler olmuştu.

 

"Asil! Ben ustayla görüşeyim. İşin aslını en doğru o öğrenir."

 

Korhanla göz göze gelince kızların alınlarına birer öpücük bıraktı. Geriye çıkıp Korhana doğru adımladı. Son anda aklına gelenle durup Murata baktı.

 

"Kardeşimi her şeyden koruyuşun taktirlik ama benden değil Murat. Sakın bir daha kardeşime zarar verecekmişim gibi araya girme!"

 

Murat ağırca başını salladı sadece. Bu işler duruma göre şekillenirdi. Herhanhi bir söz vermedi o yüzden.

 

Korhan elindeki telefonu cebine koyup kimsenin duymasını istemez gibi iyice yaklaştı Asile.

 

"Delilden çok daha iyisi var artık elimizde. Neslişahı ömür boyu hapise tıkacak bir şahidimiz var. Usta onu konuşturur..."

 

Asil başını salladı ama başka bir şey söyleyemedi. Kenanla samimi değillerdi. Ağabey kardeş bir çok anıyı paylaşmamışlardı ama yüreğinde çok büyük bir acıya sebep olmuştu bu. Hani kardeş kardeşi bıçaklar sonra döner kucaklardı? Bu Kenanın kaçıncı bıçağıydı? Bu kandaşından kaçıncı acıydı ona? Biliyordu! İçten içe biliyordu. Kenan bunu bilmeden yapmamıştı. Kenan ne Birgül'ün saflığı gibi bir saflıkla annesine söylemişti karısının yerini, ne de Zeynebin ihtimal dışı bırakan düşüncesiyle. Bir an da evden apar topar gönderilen Kenan, bile isteye yakmıştı canını. Diliyle eksikliğinden vuran, bakışlarıyla acıyan, küçümseyen Kenan bunu bile isteye yapmıştı.

 

Kimseye bir şey demeden adımlarını sürükleyerek arabasına ilerledi. Şu an tek ihtiyacı karısıydı. Züleyha sarılırsa içindeki bu kötü his geçerdi. Bir kardeş kaybetmiş olmanın acısı tam olarak nasıl geçerdi bilmiyordu ama Züleyhanın kokusunda dinlense iyileşirdi. Bu hayattaki tüm dertler Züleyha'nın zümrüt gözlerinde şifa bulurdu sonuçta. Karısı öğretirdi ona. İçindeki bu karanlık yoldan nasıl çıkılır, Züleyha gösterirdi yolu.

 

 

 

 

 

************

 

 

 

 

Dilber annemin, Asil'in okulda yediği naneleri anlatırken ki haline durup durup güldüm. Kadıncağız o yaşında bile benim efendi uslu kocamın asil asil rezillikkeriyle uğraşmış. Pek bi fenalıkları yokmuş emme ben Asil'i doğarken bile ciddi sıfatıyla doğdu sanıyodum. Halam evde yokken eve tıktığı bi ton arkadaşıyla önce evin altını üstüne getirip sonra da oğlanlara çamaşır suyuyla temizlik yaptırdığını bilmiyodum. Şeytana uyup içip eve geldiğini, sonra halıya kusmasını, o haliylede halıyı temizlemeye çalışırken daha da malamat etmesini yüzüne vurmam lazımdı. Halama kıskanç Züleyha birazda kızlarla meselelerini sordu emme bu kadın çok ketum anam. İnsan az biraz ağzından kaçırmaz mı?

 

Halam ayağa kalkıp pencereye doğru gidince kapıda açıldı. Asil içeri yorgun argın girdi. Adamdan elimi eteğimi çektim iyice çöktü canım. Şöyle toparlanmak, biran evvel kocamı binbakıma sokmak lazımdı.

 

"Hoşgeldin kocam, gel gel. Annemde bana kırdığın fındıkların seceresini döküyodu."

 

Dilber annem ağzı açık öylece bakınca dolu dolu güldüm.

 

"Aaa üstüme iyilik sağlık. Yok evladım öyle bir şey. Züleyha yatmaktan sıkıldı, bulaşacak konu arıyor."

 

"Anne kurban olayım ben ne zaman çıkacam burdan. Valla yatmaktan düzleştim, masa gibi oldum ben böyle."

 

"Az daha sabır annem. Doktor ne zaman derse o zaman çıkcaksın. İkinizin de sağlığını sıkıntıya düşüremeyiz."

 

"Aynen öyle zümrüt göz. Uslu uslu yat yerinde. Doktor taburcu edene kadar da isyan etme hiç boşuna."

 

Gözümü kısıp kızgın kızgın baktım mustura. Ben çıkmak istiyosam bi kendi keyfime mi istiyom sanki. Burda iki büklüm yatacağımıza kendi yatağımızda sereserpe yatırdık. Kendi bilirdi valla. Sırnaşırsa yüz vermezdim olur biterdi.

 

"Hala... Sen de eve geç istersen. Bir ara konuşmamız lazım! İşlerle ilgili!"

 

İşlerde sıkıntı mı vardı ki ola? Pek bi bet çıktı Asil'in sesi. Tipinde de meymenet kalmamıştı sanki, işler hep kaldı diye mi canı sıkkındı acaba?

Gerçi bunca derdin içinde kocam işe üzülmezdi. Sormaya korkuyom emme bu kesin kara mambanın stresiydi.

 

Dilber anam gelip öptü, sonrada bişeycik demeden çıktı gitti.

 

"Asil! Hayır olsun, ne oldu kocam?"

 

"Bir şey olmadı güzelim. Restoran hesaplarında sıkıntı varmış onu soracaktım. Dinlensin ama acelesi yok."

 

"Ha başka dert tasa olmasın da."

 

"Yok merak etme sen. Nasıl hissediyorsun? Ağrın yok değil mi?"

 

"Yok valla. Bugün daha bi iyiyim. Keşke çıksakda evimizde dinlensem Asil. Bura üstüme üstüme geliyo artık benim."

 

"Doktor gelmedi değil mi? Sorarız, bakalım ne diyecek."

 

Gelip yanımdaki koltuğa oturdu. Yine kavradı elimi ama öpmesini hiç istemedim. Kendi kokum bile beni soğuttu kendimden kaç gündür. Asil tiksinir diye içim çekiliyodu.

 

"Asil... Burda banyo yapılmaz mı? Ben çok pis oldum. Doktora sorsak, yıkanamaz mıyım?"

 

Tatlı tatlı bakıp yataktan destek alarak iyice dibime girdi. Ben geri çekilemeden boynuma dudaklarını bastırıp üç kısa öpücük kondurdu. Birde burnunu sürte sürte kokladı, iyice utancım yüzümü yaktı.

 

"Mis gibi benim karım. Pamuk gibi. Nerde kötü kokuyormuş?"

 

İnsan her halini seven birini bulunca bi tuhaf oluyo. Böyle karnında bişeyler kıpraşıyo sürekli. Utanacak gibi oluyon, halbuki ne hallerimizi gördük birbirimizin. Ama sevilmek de alışılan bişey de değilki anam. Bi laf, bi bakış yüreğini sıçratıyo yerinden.

 

"Çok ilaç ney koktum ya. Ondan, bi de hep öpüyon diye. Kötü kokmayım sana."

 

"Sen benim gözümde kötü hiç bir şey olamazsın zümrüt göz. Her şeyin özel, her şeyin fazla kusursuz."

 

Pek huyum değil de işte böyle konuşunca utanıp ne diyeceğimi bilemiyodum.

 

Biraz elimi, yüzümü sevmesini izlerken kapı tıklatıldı. Doktorum sağolsun sabah akşam gelip hep kontrol ediyodu.

 

"Evet... Annemiz ve bebeğimiz nasıl bu gün?"

 

"İyiyiz çok şükür doktor hanım. Hiç ağrım yok, şey de yok artık. Lekelenmeler de durdu."

 

İnsanın içine bazı şeyler ayıp diye konunca üstünden atması da ne çok zaman alıyodu. Halbuki Asil utanılmayacağını çok kere söylediydi.

 

"Bak bu sevindirici haber. Söylemek istediğin, sormak istediğin bir şey var mı Züleyhacığım?"

 

"Kurban olayım artık tadı belli bi öğün yesem bi de banyoya girsem hı? Olmaz mı?"

 

Güldü benim derdime. Tabi o ne dertler gördüğünden benimki komiğine gitti karının. Nerden bilsin kocama kötü kokuyom diye kendimi yediğimi.

 

"Gel bir kontrol edelim seni. Ameliyat sonrası banyo bantlarımız var. Onunla duş alırsan çok daha sağlıklı olur. Serumu çıkaralım ama duş sonrasında mutlaka hemşire hanımı çağırın olur mu?"

 

"Hah ağzına sağlık. Öyle yapıyım ben. Yıkanıp paklanayım, rahatsız ederiz hemşire hanımı."

 

Doktor hanım beni muayene edip dediği banttan yapıştırdı sağ yanıma. Küçük fındığın da hâli vakti yerinde mi diye baktı. Çok şükür verdikleri ilaç işe yarıyomuş da kesenin etrafındaki kan pıhtıları dağılmış iyice. Odadan çıkınca Asil'e baktım hemen.

 

"Sen bekle, ben duş için malzeme alıp geliyorum. Sakın kendi kendine kalkma bozuşuruz Züleyha! Ben yıkayacağım seni."

 

Gözümü süze süze baktım. Hizmetime koşmak istiyosa elinden alacak değildim ya. Hem neyime uyarıyosa sanki. Ben zati o ne derse yapan biriydim.

 

"Olur kocam. Sen ne zaman bişey dedin de sözünden çıktım ki ben?"

 

Gözümü küsküncene kıstım. Az da melül bakışlar attım. Yalan mı söylüyodum sanki, Asil ne dese yapardım ben.

Bi bana bi eliyle tuttuğu kapıya baktı.

 

"Böyle söyleyince çok haklısın. Ama niye bilmiyorum kandırılıyor muşum gibi hissediyorum şu an. Aklımla oynama benim Züleyha. Şampuan, lif falan alacağım. Pijama getirmişdi değil mi halam?"

 

"Bi çanta eşya getirmiş emme hiç banyo havlusu yoktu sanki Asil. Ondan da al."

 

Kafasını onaylar gibi sallayıp çıktı. Onu beklerken de yatağımı iyice yatırdım. Çok tembelleştim böylede canım. Can sıkıntısından içim geçti.

 

Yarım saat olmadan geldi çok şükür. Elinde koca bi çanta vardı.

 

"Hadi bakalım bebek karım. Kocan seni bir güzel yıkasın da rahatla."

 

Kapıyı kilitleyip yatağın üstüne havluyu, şampuanı, diş fırçasını, tarağı çıkardı. Saç kurutmak için bile makina almıştı. Halamın getirdiklerinin içinden ince bi pijama takımı bir de alt çamaşır çıkarıp baktı bana. Üstündeki gömleği çıkarıp yatağın üstüne attı. Pantolonu da çıkarınca noluyoz lan diye bağıracağıdım nerdeyse.

 

Anam anam anam... Bizim ehliyetlere el konuldu bu mustur neyine soyunuyo karşımda? Oy esmer tenine yandığım gebe kadına gösterilip de canı istetilir mi hiç?

 

"Asil!"

 

"Efendim güzelim."

 

"Soyunuyon!"

 

"E yıkayacağım ya seni."

 

"Herif sen neyine soyunuyon o zaman? "

 

"Islanmayım diye Züleyha! Çek o gözlerini üstümden. Beni nefsimle sınama."

 

"E bakmıyom ki ben. Şey yaptım, sen soyundun ya niye ki diye şaştım."

 

Pis pis sırıttı mustur. Gözüm göğsündeki tüyünde saplı kaldı ya hoşuna gitti pisin. Adam akıllı kaç gündür sarılamıyom bile bu da can değil mi? Katlı bi tabureyide açınca içim ılık ılık oldu.

 

Gevur tohumu Neslişah, şöyle adama kötülür edilir mi? Ölme sürün inşallah. Derdini hatırlatmayım diye o kara mambaya ne oldu onu bile soramıyodum.

 

Üstümdekileri tek tek çıkardı. Kucağına alıp odadaki banyoya soktu bizi. Nazlıyı taşır gibi nazik nazik taşıyodu iki gözümün ışığı.

 

Banyo küçüktü emme iş görürdü. Bi klozet bi lavabo vardı. Duş için kabin yoktu emme başlık kısmı yetesiye genişti. Asil beni klozetin üstüne oturtup suyu açtı. Elindeki malzemeleri yerine koyup tabureyi de hazırladı. Akan su ılıyınca da yüzüme bakıp azıcık tebessüm etti. Uzun boyunu, esmer tenini, göğsündeki bi avuç tüyü santim santim izledim.

 

"Züleyha yeter ama ha! Can lan bu da!"

 

Ben ne oldu demeye kalmadan yönünü bana dönünce, önünde kalkışa geçenlerin çamaşırı delip özgürlüğüne uçacağını anladım. Kıkırtımı tutamadım.

 

"Şansımı sikeyim. Gül gibi karım var koklayamıyorum amına koyayım. Gerçi nereye koyuyoruz nereye? Aylarca hiç bir şeyi bi yere koyamıyoruz artık!"

 

Kahkahamı tutamayıp çocuk gibi dert yanışına baktım. O da gülüyom diye durulup, tebessümle izledi gülen yüzümü.

 

"Çok şükür Allahım. Gel bakalım zümrüt hanım. Kocan yıkasın seni."

 

Kucakladığı vücudumu tabureye bıraktı. Omuzlarımdan aşağı tutulan suyla derin bi nefes aldım şükür. Allah insanı pislikle sınamasın valla, pek fena bişey.

 

Saçlarımı da ıslatıp getirdiği şampuanla köpürttü. Öyle narindiki parmakları essah Nazlıyı mı yıkıyon diye sorasım geldi. Ama benim aklımda başka sorular kol geziyodu.

 

"Asil..."

 

"Efendim güzelim."

 

Şampuan döktüğü lifi kollarımda gezdirmeye devam etti.

 

"Dilber annemle konuştuk da az. Okul okurken neler yaptın diye öyle."

 

"Hmmm iyiymiş."

 

"Şeyi merak ettiydim. Okurken iyi gezip tozmuşundur ele?"

 

Gözünü yaptığı işten ayırmıyodu ki az sırnaşıp, aklını bulandırayım.

 

"Yani... Çok fazla olmasa da tadını çıkardık diyelim."

 

"Gezmişindir canım. Gencecik delikanlısın nihayetinde. O zaman şey de olmuştur."

 

Asil bu kez de bacaklarımı lifle bi güzel köpürttü. Sıfatına bakan memlekete yeni ekmek kapısı dikiyo sanardı.

 

"Ne olmuştur?"

 

"Gençte delikanlısın tabi, kanın deli akıyo. Kızlarla neyle de gezmişindir?"

 

Eli bi duraksadı. Geri devam etti emme o el duraksadı Züleyha!

 

"Geçmiş gitmiş Züleyha nerden hatırlayayım şimdi?"

 

Duraksayan o el nasıl canımı sıktı? Nasıl tepemi attırdı da ağzından laf alamam diye yanağımın içini ısıra ısıra konuşmaya devam ettim.

 

"Asil ya... Merak ediyom işte hemi kocam? Hem doğru geçmiş gitmiş yani ne olacak desen. Çok mu kız arkadaşın olduydu?"

 

Ayaklarımı köpürtürken başını kaldırıp az gözüme baktı. Sanki gülecekmiş de kendini tutuyomuş gibi bi hâl vardı yüzünde.

 

"Yok be kızım ne çok kızı. İki üç kişi ancadır."

 

O lifi ayağıma sürerken içimde kaynayan bişey şak diye göğsüne avcumu çaktırdı.

 

"İki üç ney Asil efendi? Seni oku diye almış götürmüş o kadın! Kızların peşinde at hırsızlığı mı ettin sen?"

 

Bu kez açık açık sırıtıyodu bi de. Az utanması olur insanın!

 

"Kızım ne alakası var? O ortamlar müsait öyle şeylere diye dedim. Allah Allah nerden çıktı şimdi bu mevzu?"

 

İçimi çeke çeke banyonun fayansına baktım.

 

"Zor anam çok zor! Bu zamanda eli harama bulaşmamış, helal süt emmiş adamı koca etmek çok zor."

 

İş yapan eli durdu, o gözünü de bön bön dikti suratıma. Sonra da çok maharetli bi iş yapmış gibi hönkürerek gülmeye başladı.

 

"Ama hani serde gençlik, delikanlılık vardı güzel bebeğim?"

 

"Sus! Ağırlığınca oturaydında altınla tartaydım. Gidip ilim irfan öğreneceğine karı kız peşinde sürtmüşün işte. İnsan hiç mi demez ilerde evlenirim, karıma mahçup olurum diye?"

 

"Züleyham... Yalnız ben evliydim biliyorsun bir zamanlar değil mi?"

 

Elim yine havalanıp bu seferde omzuna geçirdi şamarı.

 

"Onla o bir mi mustur? Nikahında, helaline laf mı ettik? Yok anam yok! Çok zor bu zamanda başı önde okuluna işine giden, haramdan gözünü sakınan er kişi bulmak."

 

Banyoyu doldurası, hönkürerek güldü. Daha bi cin atına bindirdi beni.

 

"Allah bilir öpüp koklaşmışındır da sen Asil efendi."

 

Bacağımı öne doğru uzatıp orayı da köpüklemeye devam etti. Yüzünde de ifrit olduğum o gülüşü vardı ya şeytan al şu duş başlığını koca kafasına kafasına çarp diyodu.

 

"E delikanlıyız sonuçta. Biz dursak o kan durmuyor be Züleyha."

 

Ettiği densiz lafla iyice şirazem kaydı. Elim neresine gelirse çarpmaya başladım hırsımdan.

 

"Anam anam anam! Ben bunları mı duyacağıdım anam? Biz de büyüklerin öğüdüyle oğlanların on metre gerisinde yürüyek. Sağınıza solunuza ellerlerse kararırsınız, ilerde hep kocalarımız anlar dediler diye korkudan sakına sakına büyüyek. Kızlara diyeceklerine asıl oğlan uşaklarına deselermiş. Gerçi onlarda haklı, kim anlayacak laftan dimi ama? Kandırmışlar bizi, kararır etiniz diye aldatmışlar. Öyle olsa zift gibi olurmuşun Asil efendi. Tüm ayıbını belli edermişin. "

 

Ben sinirden burnumdan alev çıkarayım o sırıtsın! Edep olsa az utanır ama nerde? Kim kaybetmiş de bu pis gevur bulsun?

 

"Sen ömrümü uzatırsın benim güzel karım. Yerim ağzını, burnunu şimdi kalırsın elimde."

 

Sırtımdan ağrı doladığı kollarıyla iyice mengeneye aldı beni.

Şap şap ensemi boynumu öpmeye başladı. Ben iteledikçe o daha çok öptü.

 

"Git öte, küsüm sana ben. İlerde kocama mahcup olmayım diye tüm oğlanlardan uzak durdum ben! Bi de senin yaptığına bak!"

 

"Ha sen ondan böyle kar gibi, ipek gibi ay parçasısın. Sen küçücükken bile mi beni düşünüp kararmadın bal karım?"

 

Geriye çekilip, dudağımı da büzdüm. Gönlümü kırıp öyle karım da karım deyince geçmiyodu işte. Küskünce omuz silkmeyi de ihmal etmedim.

 

"Sen ne anlan? İnsan hiç demez mi? Evlenirim, bu kadın benim geçmişimi sorar, utanacağım işe bulaşmayım diye? Hiii!!! Haram bilmez herif, sen zina da etmişindir o vakit!"

 

"Yok güzel bebeğim. Valla az elleştim daha ilerisi hiç olmadı yeminle."

 

Sırıtan suratını gördükçe kinim arttı. Ettiği lafla da bi kinim değil tepemde attı. Elim neresine gelirse çarpmaya başladım. Ben vurdukça o keyfe geldi sanki, kahkaha atmaktan sakınmıyodu kendini bile.

 

"Yavrum yirmi yaşında nasıl düşüneyim ben bunları? Hem o zaman sen daha dokuz yaşındaymışsın."

 

"O daha fena ya Asil efendi! Zavallı küçük Züleyham. Bebekleriyle oyun kurarken boynuzu yiyomuş garibim. Hiç anlamamış kocası olacak mustur milletle eğleşirken o ip hopluyomuş."

 

"Yerim o küçük Züleyhayı ben. Sen kıskançmışsın e güzelim. Hem az sinirlen Asil efendi oluyoruz, ne iş?"

 

Yüzümü döndüm bi kere daha da bakmam. Az utansa, yaptım bi eşeklik, ben o zaman pek safçanaydım, az salakçanaydım, kandırdılar dese hoş görecem de nerde? O ha bire hönkürerek gülse.

 

"Ama ben biliyom sana edeceğimi. Sen dur daha dur! Eve gidinci el kadar donlarla o yatağa girmiyom mu gör sen beni. Kışın ayazında ateşlere salıp, buz gibi sulara atmıyom mu izle sen boynuzladığın Züleyhayı."

 

Gülen sıfatı şak diye kaldı. Oh olsun, aha da adama böyle verirler mavi ekranı.

 

"Kızım ne alaka. Tamam doktor seks yok dedi ama sevişme yok demedi ki! Evimize giremesek de kapısında yatarız ne olacak yani? Öperiz... Okşarız... Tadıyla yetiniriz bir süre."

 

Hem konuşup hem boynumu öptü, her kelimeylede göğsüme iyice yanaştı. Tam ucunu ağzına alıyodu ki iki parmağımla alnından ittirdi.

 

"Tabi canım! Sen öyle san! Elinin kuvvetine kaldın artık Asil efendi. Zamanında yediğin hurmaların tırmalama vakti gelmişse demekki."

 

Kaşlarını çatıp yüzüme baktı. Eğleşiyom mu ciddi miyim anlayacak nursuz gevur.

 

"Kurt kışı atlatır ama yediği ayazı unutmaz Züleyha hanım! Kışı atlattıktan sonra o yaz günlerinde iner miyim üstünden?"

 

"Hıh kim çıkarıyomuş seni üstüme? Kim veriyomuş o yüzü."

 

Yine yayıldı suratı. Boşta ki eli göğüs oluğumda oyalanıp, sağ mememi avuçladı birden. Boş bulunup kısa bi çığlık attım.

 

"Sen nasıl dayanacaksın güzel bebeğim? Benim ellerim olmadan, dilim seni okşamadan nasıl duracaksın o kadar ay? Hamilelik sıcağı bastıkça, için dolup dolup taştıkça boşalmadan yapabilecek misin?"

 

Şeytanın sol bacağı adamı kendine koca edersen böyle alık alık bakan Züleyha. O da senin bacaklarını kıstırışını keyifle böyle izler işte.

 

Baktı ben yüz vermiyom dibime girdi iyice.

 

"Bak bir bana hadi. Yok öyle bir şey güzel bebeğim hadi dön yüzünü Asiline."

 

"Yok... Küsüm ben!"

 

Diz kapağımı öpünce başım dönecek gibi oldu da tuttum kendimi.

 

"Vallahi yok öyle bir şey Züleyha. Sen kıskanınca çok sevimli oluyormuşsun da tadını çıkarayım dedim. Ben o zamanlar bir arkadaşımla iş güç koşturma peşindeydim. Vallahi diyorum kızım."

 

Öyle deyince dayanamadım daha da.

 

"Kimmiş ki o arkadaşın?"

 

Benim hem küskün oluşum hem merakımı yenemeyişimle yüzü geri gülmeye başladı.

 

"Adı Korhan. Tanıştırırım seninle. Üniversite de bir dönem beraber kaldık da inatın teki şerefsiz. Yük olmayacağım, kendi başımın çaresine bakacağım diye kaç işte birden idare etmeye çalışıyordu. Birde annesi ve kız kardeşi vardı bakması gereken. Benim yardım etmemi kabul etmeyince beraber çalışmak durumunda kaldım. Boş bırakmaya da gelmez tipin tekiydi. Gözümü ayıramadım üstünden bir süre. Yok yani öyle kızlarla alemlere akmak falan. Biraz gezdik sadece."

 

Az içim ferahladı ne yalan söyleyim. Tabi geçip gitmiş günler, pek düşünmek uygun değil de kimse de ellemesin canım benim Asilimi.

 

"Gönlüm kırıldı bi kere. Kandırdın, üzdün beni."

 

"Az iyileş de güzel karım sana kendimi affettireyim. Bir de hiç kararmamış tenin elimin altında kararıyormu yoksa yine böyle ayparçası gibi kalıyormu tekrar bakmak lazım. Hem sen de benim nerelerim kararmış daha dikkatli bakarsın."

 

Ağzıma dolan tükrüğü yutarken boğulup ölecektim aha da şimdi. Az kendimi toparlayım diye derin derin soluklandım.

 

" Asil iyiki kız olmamışın. Valla bu azmışlıkla kız olsan, peşine takmadığın oğlan, karartmadığın yerin kalmazmış. "

 

Dolu dolu yine güldü. İnşallah bu odalar ses geçirmiyodur. Millet bunlar ne ediyo derman bulmaya geldikleri yerde deyip, tefe koyar çalarlardı bizi.

 

"Bahtıma bir zümrüt ışıltısı değecek bilsem yüzümü yerden kaldırır mıydım güzel karım? İnsan nasıl akıl etsin böyle ay parçasının nasibinde olacağını?"

 

"Daha dur sen emme. Belledecem ben sana. Bi zamanlar yatak süsü dediğin Züleyha daha dokuz yaşında yediği boynuzları unutur mu? Az geçmiş miş!"

 

"Hadi zorla beni. Hadi biraz daha oyna nefsimle de ısırıyım suratını. Millete anlatırsın artık Asil beni severken boş bulunup yedi diye."

 

Hem öpüp hem sağımı solumu duruladı. Saçlarımın ıslaklığını alıp, havluyla omuzlarımı bile içine alarak sarmaladı beni. Kucağında bebek taşır gibi taşıdı yatağıma. Kuruladığı vücudumda berelenmiş her yere merhemini melek dokunuşuyla sürdü. Açıktaki karnıma yaklaşıp yavrumu öpüyomuş gibi dolu dolu bir sürü öpücük sıraladı. Sağ yanımdaki kesiğe bakarken sanki yara kendinde açılmış gibi bi acı gölgeledi yüzünü. Üstümü tek tek giydirdi. Ayağıma çorabımı geçirirken ayaklarımı defalarca kez öptü. Ben onun beni ihtimamla giydirişini izledim öylecene.

Saçlarımı kuruttu azıcık bile üşenmeden. Acımasın diye usul usul taradı tutamları. Bi erkeğe yakışmayacak nizamda ördü. Her örüğün dibine bi öpücük kondurdu.

 

Yüzümün her santimini gözünün kahvesine doladı. Bir noktaya az fazla baksa diğerinin hatrı kalırmış gibi geri dönüş arşınladı tenimin zerrelerini.

 

"Güzel karım benim. Dünyadaki cennetim..."

 

Çocuk Züleyha bebekleriyle oynarken hep "akıllı durursanız size güzel baba alacağım" diye oynardı. Belki büyümüş Züleyha'nın güzel baba için hiç duası olmamıştı ama küçük Züleyha bebeklerine güzel babayı bulmuştu.

 

Evinden kaçıp başka bi haneye sığınan Züleyha'nın değilse bile çocuk Züleyha'nın kabul olmuş duasıydı Asil. Merhameti, sevgisi, gücü, özü bir tek çocuk saflığında edilmiş duaya layıktı zira.

 

"Asil..."

 

"Hmm..."

 

"Buldum sonunda."

 

"Neyi güzelim?"

 

"Rabbim seni bana niye yazdı..."

 

Başını kaldırıp gözlerimin içine içine baktı. Dediği gibi yeşil gözlerimin ışıldadığını ben bile hissediyodum tam da şu anda.

 

"İp atlayan, bebekleriyle evcilik kuran Züleyha hep güzel baba alma sözü verirdi oyuncaklarına. Küçük Züleyha sen diye dua ediyomuş meğerse, kabul olmuş....

 

Bölüm sonu hisleri, düşünceleri, aklınızdaki ilk cümleleri buraya alalım bebekler🖤

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%