Yeni Üyelik
75.
Bölüm

74.BÖLÜM~HEMDEM~

@orenda

Asil yine şifayı karısının kokusunda bulmuştu. Bütün gece tek kişilik yatakta, birbirlerine dolanmış bir uyku çektiler.

 

Bilmeden yarasına değer diye acısını tekrar artırır korkusuyla kolunu beline sarıp, sinesine yaslayamıyordu ama nefes akışlarını rahatlıkla duyabiliyordu. Asil için Züleyhanın aldığı her nefes kendi ciğerine doluyormuş gibi değerliydi.

 

Sabaha karşı Korhan'dan gelen mesajla açtı gözlerini. Yazılanları okuyunca da bir daha uyuyamadı. Saatlerce karısını izledi.

 

Sabah Züleyha'nın kahvaltı yaptığına emin olunca halasına mesaj atıp hastaneden çıktı. Züleyha'nın yanına Birgül ve Zeynep geçecekti. Ama önce halasıyla görüşmesi gerekiyordu.

 

Yüreğirdeki restorana doğru giderken parmakları istemsiz direksiyonu daha sıkı kavramış, çenesi kasılmaktan sızlamıştı.

 

İçeri girip mutfağa doğru adımladı. Halası şu an için restoranın müdürlüğünü üstlenen Nihat beyle görüşüyordu. İkisi de geldiğini fark edince konuşmalarına ara verdiler.

 

"Asil? Ben öğleden sonra gelirsin sanıyordum oğlum. Züleyha'nın yanında kim var?"

 

"Kızlar hastaneye gitmişler, mesaj attı Birgül. Yukarı çıkalım hala! Seninle gecikmiş bir konuşmamız var!"

 

"Hayırdır inşallah! Kötü bir şey mi var?"

 

"Yukarı çıkalım hala!"

 

Merdivenleri çıkıp, odaya girdiler. Dilber, gerilmiş ne olduğunu anlamamıştı.

 

"Konuşacak mısın artık?"

 

"Neslişah için suç duyurusunda bulunuyor şu anda Korhan. Karımı öldürmeye, kızımı kaçırtmaya azmettirmekten dava açacak. Şahit olarakta yardım ve yataklık yapan oğlu olacak. Kulaksız usta gece onu Adana'ya gönderdi. Şimdi benim bilmediğim ama senle Züleyha'nın benden itina ile sakladığınız meseleyi anlat hala!"

 

Dilber elbette bunun bir gün ortaya çıkacağını biliyordu. Ama böyle bir zamanda öğrenilmesi, Asil için iyi mi kötü mü karar veremiyordu.

 

"Asil... Kenan nasıl yardım etmiş?"

 

"Zeynep'le telefonda konuşurken o gün nerde olacaklarını o öğrenmiş. Annesi olacak pisliğe de haberi o vermiş. Hala, konuyu değiştirme! Evde ne oldu da sen Kenanı evden sürdün?"

 

Dilber oturduğu yerde kıvrandı. Ne dese yanlış bir şeye sebep olmazdı.

 

"Hala! Züleyha, Birgül ona o kadar laf etse bile hepsini unuttu gitti. Doğru düzgün konuşmadığı Kenan benim karıma ne yaptıda ondan bu kadar nefret ediyor? Ben onun bakışından içini görüyorum. Kenanın adı geçince bile öfkesini yutmak için dudaklarını sıkı sıkı kapatıyor. Tiksintisi öyle belli ki! Ne oldu hala?"

 

"Oğlum... Elle tutulur bir şey değil ama işte huylanmış kız. Sultan da bir kaç şey görünce korkmuşlar. "

 

Asil aklına gelenin başına gelmesini istemiyordu. Bunun ihtimali bile midesini bulandırmaya yetiyordu. En azından dedi en azından bunu yapmış olma kahpenin oğlu!

 

"Ne! Ne görmüş, ne hissetmişler? Ne!!!"

 

"Kenan... Züleyha'ya... Of Asil, ben bunu sana nasıl diyeyim oğlum?"

 

Asil hırsla bir bağırtı kopardı ve masanın üstünde ne varsa eliyle sürüp yere yığılmalarını sağladı. Ellerini şiddetle iki üç kere masaya çarptığında Dilber korkan gözlerle bakmıştı.

 

"Züleyha'ya ne yapmış dedim! Beni dinden imandan çıkarma hala! Neyse söyle!"

 

"Yengesine bakması gerektiği gibi bakmamış! Oldu mu, öğrendin mi? Kız, korkusuna kimseye bir şey diyememiş. Biliyor çünkü Neslişah'ı. Biliyor böyle bir şey duyulsa kimin adının çıkacağını. Üstelik siz de yeni evliydiniz, korkmuş işte."

 

Asil içinde yanan volkana inat, duruldu

Öylece baktı boşluğa bir süre.

 

"Benden mi korkmuş? Duyarsam, inanmam mı sanmış?"

 

Bu sefer Dilberin sesi yükselmişti.

 

"Asil kafanda saçma sapan kurma! Senden değil, o insanları dillerine dolamayı seven gûruhtan korkmuş. Kenan sana olmadık imada bulunduğunda bile üzülmüşsün. Kız daha çok üzülür benim kocam diye benden medet umdu. Kenan da annesi gibi yediği kaba pislemeyi seçmiş işte. Züleyha huylanmış ama asıl Sultan uyardı beni. Bakışı bakış değil, Neslişah akşam sabah anlayacak oğlunun niyetini dedi. Bir yolunu bul gönder, kızın başını yakar diye koca kadın tirtir titredi karşımda. Yoksa gelip Züleyha'ya askıntı olacak cesaret nerde Kenan'da. Gölgesinden bile korkan biri o."

 

Asilin dişleri öfkeyle gıcırdadı. Kini odaları aşıp arşa çıktı sanki. Hep bir yerde kardeşim onlar dediği ses Kenan için sustu, yok oldu.

 

"Ben... Ben, benim karıma pis bakışlarla bakmak neymiş öğreteceğim ona! Benim karımı böylesi bir korkuya atmak neymiş göstereceğim! "

 

Dilber bunun olacağını ve engellemek için de gücünün yetmeyeceğini biliyordu. Kenan için zerre üzülmüyordu da. Ama onun düşündüğü kısım kızıydı.

 

"Asil... Züleyha bildiğini bilmesin halam."

 

Sesinin fısıltıyla çıkmış olması Asil tarafından duyulmasına engel olmamıştı.

 

"En çok sen duyacaksında üzüleceksin diye içi içini yedi. Şimdi öğrendiğini bilirse kendini suçlar bir şekilde. Onun yükü ona yeter halacığım. Gidip ne diyeceksin hem? Kardeşim sana pis gözlerme mi baktı diye sorarsan kalkamaz o sorunun altından."

 

"Hala ne anlatıyorsun sen? Gidip tabiki Züleyha'ya bir şey sormayacağım. Ben karımı bilmiyor muyum? Ne yapmışsa bir tek beni düşündüğü için yaptığını bilecek kadar canım yaptım ben onu. Mahkeme onu suçlayıp hapse atarmı bilmiyorum. Usta elinden geçirmiş. Ne olduğunu bilmiyorum, ne anlattı soramadım bile hırsımdan! Gidip bizzat soracağım. Bana anlatacak derdi neymiş. Utanmadan yaptığı ahlaksızlığı bana anlatacak."

 

"Asil, yavrum ben görmüyor muyum ne kadar zorlandığını? Ama öfken aklını gölgelendiriyor. Sana şunu yap demem, koca adamsın. Nerde ne yapılır bilirsin. Ama akıllı ol halam. Şu an herkesin konuştuğu bir yangın var zaten. Adını başka bir şeye karıştırma sakın. Züleyha iyileşmek için bu kadar çabalarken, karnındaki bebek tutunmak için sebep ararken o sebebi alma sakın elinden! Tutup hapse tıksalar seni o kız nasıl güçlü davransın? Taş mı kaya mı bu kız? Yok mu sınırı?"

 

Derin derin nefesler aldı Asil. Sıkmaktan çenesi ağrımış, dişleri sızlamıştı. Hiç bir şey söylemeden çıktı restorandan. Korhan'ı arayıp ne yaptığını sordu sonra ise Cemilden nerede olduklarını öğrendi.

 

Telefonuna gelen konumla arabasını sanayi tarafına sürdü. Hurdaya çıkmış arabaların toplandığı bir harabeye adımladı.

İçeri girdiğinde Korhan da ordaydı. Elindeki Zeynebin ses kaydını açmış sandalyede oturan Kenan'a dinletiyordu. Kenanın yüzüne bir düşmana bakar gibi baktı. Demir kapının örtülmesiyle çıkan ses hepsinin ona dönmesine neden olmuştu. Kenan'ın dudağı patlamıştı ve elmacık kemiğinde oldukça belirgin bir morartı vardı.

Ona bakan gözlerdeki korkuyu görmemek için kör olmak gerekiyordu.

 

"Beni özledin mi kardeşim?"

 

"Ağabey... Yemin ediyorum bilmeden söyledim. Ben Züleyha'ya zarar vereceğini bilmiyordum. Şerefim üzerine yemin ederim!"

 

Asil elindeki ceketi gelişi güzel bir yere fırlattı. Gömleğinin kollarını da katlamaya başlayarak Kenan'a doğru yürümeye başladı.

 

"Şerefin... Hangi şerefin Kenan? Benim karıma göz diken şerefin mi bu şeref? Yoksa karımı kaçırsınlar diye yaltakçılık yaptığın şeref mi? Kızımı o orospu çocuğuna teslim etmek için kardeşini kullandığın şerefden mi bahsediyorsun amına kodumun pezevengi? Senin gibi yediği kaba sıçanlara ne yapılır biliyor musun Kenan?"

 

Kenan duyduklarıyla bir anda kala kaldı. O ağlayacak, kandırıldığını söyleyecek, af dileyecek ve Asil'i ikna edecekti. Asil kimseye kin tutmazdı sonuçta. Kandırıldığını duyarsa illa affederdi. Züleyha meselesi nerden çıkmıştı? Onu nasıl öğrenmişti? Korku bedenini sarmaya başladı. Yoksa Züleyha mı söylemişti? Gerçi o kimseyi şikayet etmezdi, çok dişliydi, çok dişiydi. Hayran olunmaması imkansız bir kadındı. İktidarsız ağabeyinin ellerinde ziyan olmaması gerekecek kadar güzel bir kadındı.

 

"Ben... Yok öyle bir şey!"

 

"Sen var ya sen. Anandan daha kahpesin! Ama merak etme Kenan. Sonunda istediğin oldu. Sonunda el birliğiyle uydurdunuz beni kendinize. O anana ne yapacağım biliyor musun? Yeri hazır Kenan! Hapishaneye girdiği anda onu kazığa oturtacak kişi hazır. Ama sana yapacaklarım çok daha kötü be Kenan! Ağabeyinin namusuna göz dikmek neymiş girdiğin delikte başkalarının karısı olduğunda öğreneceksin!"

 

Kenan hapise girme ihtimalini hiç düşünmemişti. Şahit olacaktı o. Annesinin Nazlı'yı kaçırtmak istediğinden şüphelendiğini söyleyecekti. Yanındaki avukat öyle söylemişti. Hem bilmiyordu ki Züleyha'nın zarar göreceğini. Gerçekten bilmiyordu, o ormanlar kadar güzel yeşillerin incinmesini istemezdi.

 

"Ben Züleyha'ya böyle zarar vereceğini bilmiyordum. Yaralanacağını gerçekten bilmiyordum. Çok öfkeliydim sana. Beni o psikopatın yanına attınız! Her gün öldürdü beni hiç biriniz umursamadınız! İş öğrenmeye göndermiştiniz sözde o adam çocuk döver gibi çipille dövdü lan beni!"

 

Korhan nedense buna biraz sesli gülmüştü. Cemil dirseğini karnına vurarak susturmak istedi. Ona kızgın gözlerle bakan Asil'e bakıp omuzlarını kaldırıp indirdi.

 

"Ne var? Ben dedim adamın kavak çipiline fetişi var diye. Başka türlü zevk alamıyor dayaktan."

 

"Abi kesecek misin sesini? Asil abi bizi ağır silkecek gibi bakıyorda..."

 

Cemilin korku dolu gözlerini Asilden çekmediğini görüp sırıtmaya devam etti Korhan.

 

Kenan üzerine gelen Asil'le oturduğu sandalyeden ayağa kalktı.

 

"Sen hep mi böyle kansızdın Kenan? Yengene göz koyacak kadar hep mi orospuydun? Ulan karnını doyuran bile bendim, nasıl böyle bir kahpelik yaptın sen bana?"

 

İçinde kaynayan yeri kaşıyordu Asil'in sözleri. Hep hor görülmek, aşağılanmak nefretini canlandırıyordu. Sürekli yetersiz kalmışlık hissi, Asil'in hep gölgesinde oluşu sinirilerini bozuyordu. O ruh hastası kulaksız da sürekli Asil'in sıçtığı bok olamayacağını söylerdi.

 

"Peki ya sen! Sen neysin lan? Neysin de hepimizi hizaya sokuyorsun? Dedemden kalanlar olmasa hiç bir şeyin yoktu senin."

 

Asil hiç yüzündeki ifadeyi bozmadan yüzüne bir şamar çarptı. Ses boş alanda yankılandı. Kenan'ın açık teni anında kızarmıştı.

 

Yüzüne inen yumruk olsa bu kadar zoruna gitmezdi belkide. Aşağılar gibi atılan şamar daha çok içini harladı.

 

"Ne? Yalan mı lan? Esma boynuzu taktı kaçarken geberdi! Hadi söylesene! Hadi Nazlının kızın olduğundan bile emin olmadığını söyle yiyorsa! Lan sen karını sikemediğin için tedavi görüyordu be! Söyler miyim diye millete gözümün içine bakıyordun! Test yaptırdın mı lan? Kimden peydahlamış onu bari bilseydin!"

 

Yüzüne yine aynı şiddetle bir şamar daha indi. Yüzündeki yanma, içindeki zehirle buluştukça katlanıyordu. Ve karşılık vermeye bile yeltenemeyişi daha çok körüklüyordu onu.

 

Asil duyduğu her sözde Kenanı öldürdü. Duyduğu her kelime geçmişte Kenanın kardeşi olarak düşğndüğü anları katletti. Bu hanebin Kabili Kenandı neticede.

 

"Züleyha mı lan senin dengin? Sana mı kaldı gencecik, güzel kız?"

 

Asil'den beklediği hiç bir ifadeyi göremedikçe siniri delirtiyordu onu. Yüzüne daha şiddetli bir şamar daha indi.

 

"İçin içini yiyor değil mi? Karına yatakta yetemedikçe kuduruyorsun! Sen sürekli ne zaman terk edileceğini de düşünür durursun? Çünkü terk edecek seni! Duydun mu Asil Bey! O da bıkacak hiç bir boka yarayamayan kocasından. Ona kadın gibi hissettiren, gerçek bir erkek isteyecek."

 

Kenan belki farkında değildi ama Korhan, Asil'in bu bakışını çok iyi tanıyordu. Ettiği laflardan sonra da şerefsiz kardeşe üzülecek değildi zaten. Gözlerini daha dikkatli açtı, ayarı kaçırmadan yakalaması farz olmuştu artık.

 

"Ben yetemem de sen mi yeteceksin benim karıma? Götündeki donun parasını bile ben veriyorum! Sen misin erkek? Sen adi bir şerefsizden öteye geçemezsin! Ama merak etme, seni tıktıracağım yerde öyle şeyler yaşayacaksın ki erkeklik kelimesini kullanamayacaksın Kenan!"

 

Kenan daha hırslı, daha pis kelimelerini sıralayacakken ağzına inen yumrukla gözleri karardı. Asil'in yakasından kavrayıp attığı kafa darbesi tam burnuna gelmişti ve çıkan sesle hayrıkışı aynı anda gerçekleşti.

 

"Seni doğuran ne ki sen ne olasın sikik?"

 

Asil yerde bağırarak ağlayan Kenan'ın karnına okkalı bir tekme geçirdi. Öne doğru bükülüp kıvranışını, ağzındaki kanı tükürüşünü izledi.

 

"Ne o? Ağlıyor musun?"

 

İniltisinden başka bir tepki alamadı. Önünde eğilip saçlarını eliyle kavradı. Yüzünü yerden çekerek, kendisine bakmasını sağladı.

 

"Sen bu hayatta hep bir hiç olacaksın orospu çocuğu! Sen benim evimde benim karıma pis nefsini uyandırdın ya karımın, kızımın, doğmamış çocuğumun canına zarar verenlerin eteğindeymişsin ya o hapishane duvarları dinleyecek her gece sesini. Ordan çıkacaksın ama Adana'ya adım bile atamayacaksın. Hani alıştın ya bol parayla yaşamaya. Bundan sonra kendi başınasın! Kimsen yok, acından ölsen küflü ekmek verenin yok sana! Hak ettiğin gibi. Tam da hak ettiğin şekilde bir çöplük kenarında ölüp gideceksin. Hayattaki en büyük dersin bu olacak! Unutamayacaksın asla!"

 

Kafasını beton zemine bir kere çarpınca Korhan'nın "Asil!!!" diye uyarısını duydu.

 

"Yeter bu kadar! Sağ lazım bize sonuçta."

 

Asil, burnundan akan kanın yüzünü boyayışına bir kere daha baktı. Midesini bulandırıyordu. Bir zamanlar kardeşim dediği adam onu kusturacak kadar tiksindirmişti. Yüzüne tükürüp saçlarındaki elini silkeleyerek çekti.

 

Ayağa kalkıp Korhan'a yaklaştı. Sesini ardındaki pisliğin duymasını istemiyordu.

 

"Bunu sokabilecek misin o deliğe?"

 

Korhan, Asil'in ardında kıvranana bakıp sıkıntılı bir soluk aldı.

 

"Züleyha'yla ilgili bir şey söylemiyor. Sadece Nazlı'yı dedesinin alacağını sanıyormuş. Yargılanacak ama çok uzun yıllar almaz. Neslişah da sorgusunda bunu aklıyacak bir şeyler söylerse pek bir şey bekleme. Kefaretle serbest bırakılır da kefareti ödemesini engellersek üç beş ay tıktırırız."

 

Asil zaten Kenan'ın ömrünü hapiste geçirmeyeceğini tahmin edebiliyordu.

 

"Kısa sürede olsa girecek o deliğe. Mustafaya, öbür şerefsize hazırlanan kaderden tadacak! Anladın mı beni Korhan?"

 

"Elimden geleni yapacağım. Cemil!"

 

Cemil ceplerindeki eliyle, televizyon izleyen bir insanın görüntüsünü uyandırıyordu bakan herkeste. Ağır adımlarla yaklaştı ikiliye.

 

"Dur söyleme abi, ben tahmin edeyim!"

 

Korhan'ın çok huyu olmasa da gülmesine neden oluyordu bu çocuk. Sırıtmadan duramadı.

 

"Siz kirlettiniz ben temizleyeceğim. Sıfatını düzeltip, emniyete götüreceğim. Gidene kadar ezber yeteneği ne halde onu deneyeceğim. Başka ne vardı abi? Unutmayım Allah muhafaza!"

 

"Oğlum yemin ederim senin gibi üç adamım olsa dünyayı yerinden oynatırım."

 

Cemil başını iki yana sallayıp melül melül baktı.

 

"Abi ben tek kaldım diye mi senin kan bankanım acaba? Dünya sürekli beni yerimden oynatıyorda, sadece merak ha. Yanlış anlaşılmasın?"

 

Sinir kulaklarını uğuldatmasa Asil gülerdi Cemilin serzenişine.

 

"Al götür bunu! Hırsım tekrar beni delirtmeden kaybolsun gözümün önünden!"

 

Cemil ses çıkarmadan ardına doğru yürüdü. Söylene söylene Kenan'ı ayağa kaldırıp demir kapıyı sertçe geri çekti.

 

Asil giden Cemil'in ardından baktı bir süre.

 

"Ne olacak şimdi?"

 

"Haber bekliyorum. Neslişah hanımı almaya gitmiştir ekipler. Ama kızların şahitliği de lazım olacak bize. Neslişah'ın yengeyle olan kavgalarından bahsedecekler. Yerlerinin nasıl tesbit edildiğini Zeynep anlatır. Ama Birgül şu bahsettiğin kavgayı anlatsın."

 

"Kızları karıştırma! Zaten anaları, abileri bok çıktı diye perişanlar! Birde hapse girsinler diye şahitlik mi yaptıracağız?"

 

"İyi olurdu aslında ama sen bilirsin. Ha birde yengenin ağabeyi, anası, yengesi de mahkemeye gelecek. Mustafa meselesi için lazımlar."

 

Asilin canı şimdi gerçekten sıkılmıştı işte. Züleyha yaşadıklarının ardından birde kaçtıklarını görürse daha kötü olur korkusu yüreğini sıkmaya başladı.

 

"Züleyha'yı kötü etkiler bu."

 

"Hakimin ve savcının yengeye sempati duymasını sağlar ama. Onların nasıl insanlar olduğunu gözleriyle görürlerse, bizim anlatmamızdan daha etkili olur. Mustafanın hayatınızdaki yerini o şekilde açığa çıkarırız."

 

"Ne yapman gerektiğini sen bilirsin. Şu iş biran önce bitsin... Yangın meselesi ne oldu?"

 

Korhan gülümsedi ama bu tatlı bir gülümseyiş değildi .

 

"Beraber bir restorandayken zarf eline ulaşmış. Çok güzel bir video ve fotoğraflar var. Ortak sağlam çıktı, iyi benzetmiş. Zaten elinden de polisler almış. Neslişahdan önce alınıp, emniyete götürüldü bile. Kaçma ihtimallerine karşın tutuklu yargılanma kararı çıkar. Ortakla kısa bir görüşme yapmam lazım. Şu yangın işini Dursunun üstüne yıkacak şekilde adamı manipüle edersem bitiririz kayınpederi. Burdan hemen emniyete geçeceğim zaten."

 

Asil ardını dönüp çıkacağı zaman Korhan'ın fısıltıyla adını söylediğini duydu. Adımları yavaşladı.

 

"Beş yıl geçti lan beş! Hiç mi kinin soğumadı?"

 

Kenan'a vururken sızlattığı yumruklarını sıktı Asil.

 

"Ben kimseye kin tutmam!"

 

Korhanın çenesi kasıldı öfkeden. Anlamak zorundaydı Asil onu. Kimse anlamada bile Asil buna mecburdu. Çünkü en çaresiz anında onu anlayan, yardıma koşan, annesi ve kız kardeşi için çalışırken diğer yanında uğraşan Asildi.

 

"Tutuyorsun işte. Mecburdum lan! Allah belamı versin mecburdum!"

 

Asil hırsla ardını dönüp Korhan'ın üstüne yürüdü. Hiç beklemeden biraz önce berelenmiş yumruğu bu kez Korhan'ın suratına patladı.

 

"Yapmayacağım dedin, söz verdin. Gittin o şerefsiz tefecinin avukatlığını yaptın! Lan sen babanın mezarında neyin sözünü verdin? Hep doğrunun yanında olacağım dedin gittin o kansızın hırsız kardeşini hapisten çıkardın. Yetmedi o orospu çocuğunu çıkardın diye kurşun yedin. Onurunla yaşayacaktın sen onurunla! Nurperi annenin yüzüne bakamadığımdan beş yıldır kapısını itemiyorum ben. O kadın seni bana emanet etti. Koru kolla çocuğumu dedi. Adım atamıyorum ben o eve."

 

Korhan patlamış dudağından akan kanı elinin tersiyle sildi. Canının acımış olması zerre umurunda değildi.

 

"O işler öyle olmuyor Asil efendi! Ben buraya gelmeden hangi davayı kapatıp geldim duymak ister misin? Kaldırabilir misin?"

 

"Kes sesini!"

 

"Yok! Kesmem ben sesimi! On bir yaşında bir kız çocuğunun tecavüz davasıydı lan. On bir! Annesi ofisin önünde dizlerime kapanıp yalvardı davasını alayım diye. Kim söylediyse bir o sizi bu pislikten çıkarır demiş. Zengin bir orospu çocuğu, evin çalışanının çocuğuna tecavüz ediyor, godaman babasıda parayı bastırıp oğlunu kurtarıyor. O kadın beş vakit namaz kılıyor lan! Allahtan başka kimsenin karşısında eğilmeyen kadın adalet için dizlerime kapandı! Ne yaptığımı bilmek ister misin Asil? Kız babasısın sonuçta, bilmek istersin değil mi!"

 

Asil dişlerini sıkıp, titreyen içinin harbini susturmaya çalışıyordu. Duyduklarıyla boğazına bir yumru oturmuştu.

 

"Mahkemede işler nasıl yürür biliyor musun kardeşim? Dava açılır. İki kişiden kim zenginse o kazanır. Yok iki kişi zenginse daha zengin olan kazanır. Adalet bir tek iki kişi de fakirse doğru tecelli eder! On bir yaşında, daha regli olmamış çocuk için çocuğun rızası varmış diye karar çıkartıyorlar! Evine gittim, odasına girdim rızası olan o çocuğun ben. Odası pembe lan, bebekler var daha her yerde. Oyun çocuğuna rızası var dediler. Okula gitmiyor o çocuk, yemek yemiyor, kapı çalsa korkudan çığlık atarak ağlıyor. Gece annesi yanında yokken uyuyamıyor. Neyin rızası bu?"

 

"Sus! Sus Allah belanı versin sus!"

 

"Niye? Duy işte oğlum duy! Delil yok, rapor yok, tecavüz diye hastane kayıtlarına bile geçirtmemişler! Gittim Tefeci Nizam la bir anlaşma daha yaptım Asil! Yarın bir gün ihtiyacı olacak. Ya bir adam vuracak, ya kıyamadığı bir adamı içerden çıkarmam gerekecek. Bak adam sözünü tuttu. Ne yaptı ne etti o orospu çocuğu gidip tekrar ifade verdi. Tecavüz ettim dedi, ağzını bağladım kimse duymadı dedi. Annesi yemek pişiriyordu görmedi dedi. Bende telefon bekleyeceğim Nizamdan. Borcumu ödeyip kim çıkarılacaksa içerden onu çıkaracağım. İki üç ay sonra da çıkardığım adamın ölüm haberini alacağım. Çünkü hep böyle olur! Yıllar geçti sonuç hiç değişmedi be Asil. Su testisi su yolunda..."

 

Asil iyice yaklaştı Korhan'a. Gözlerinden bakışını çekmedi. Daha demin yüzünü kaplayn öfkenin yerinde derin bir keder vardı. Büyük bir korku ...

 

"Ya sen! Sana ne olacak? O testilerden biri sen olursan ne olacak?"

 

Korhan kabullenmiş, razı gelmiş bir şfadeyle gülümsedi. Asilin kederini katmerleyecek kadar hüzünlü bir gülümsemeydi.

 

"Su testisi... Su yolunda kardeşim."

 

Boğazı düğümlendi. Asil'i korkutan da buydu ya. O telefon çalacak ve testinin kırıldığını söyleyecek diye değil miydi onları yıllardır ayrı koyan?

Korhan'ın amber rengi harelerindeki fırtına bir an da duruldu. Biraz önce hırsla bağıran o değilmiş gibi sakinleşti.

 

"Testi kırılmadan bi kere sarılalım be oğlum. Yurt parasını ödeyemediği için elinde valiziyle kalmış Korhan'ın hatrına. O Korhan okulu, ensesinden tutup evine götüren Asil sayesinde bitirdi. Şimdi niye çekiyorsun elini üstümden? Testi kırılınca kim gömecek babasının yanına onu?"

 

Söylediği her söz genzini yakıyordu Asil'in. Aynı bölümde hatta aynı fakültede bile değillerdi. Ama yurttan atılınca okulu bırakacağını telefonda birine söylerken duymuştu. Babama verdiğim sözü tutamadım diyen oğlan kimdir necidir demeden eve götürmüştü. Halası olanları duyunca niye getirdin diye sormamıştı bile. On dokuz yaşında bir çocuk yurt parasını ödeyeceği yerde o parayı annesine ve kızkardeşine göndermişti. Görmezden gelemeyecek kadar merhametli birisiydi halası. Beş ay aynı evde kaldılar. Dönem bitene kadar bırakmadı Asil onu. Beraber çalışıp yine beraber Sûhan ve Nurperi teyzesine para gönderdiler. Asilden bir yaş küçüktü Korhan. İkinci sınıfta tekrar yurda geçtiğinde bile borç diye yine beraber çalışıp hem okudular hemde Korhan'ın annesiyle, kardeşini müşkülde bırakmadılar. Birbirlerinin ardını toplamaktan hiç vazgeçmediler. Kulaksız ustanın yanında diye Asil'in peşine takıldığında da, ustanın yeğeni Cemille tanıştıklarında da hep beraberlerdi. Ta ki Korhan eline geçen bir davada haksız mağlübiyete uğrayıp yanlış adamlarla yanlış anlaşmalar yapana kadar.

 

Asil'in aksine Korhan adalet sağlayacak her yolu mübah görüyordu. Kime para yedirilecek, kim tehdit edilecek, kim korkutulacaksa yapılırdı. Sonu gerçek adalete ulaşıyorsa bu uğurda herkes harcanırdı.

 

"Şerefsiz!"

 

Dili ne kadar tükürür gibi söylese de kelimesini, kolu ensesine uzanmış, sırtına iki kez vurup sarılmıştı. Korhan'ın istemsiz gülümsemesine neden oldu bu. Bazı şeylerin değişmediğini görmek güzeldi. Asil'in kızsada asla silemeyişi gibi...

 

**************

 

 

Asil kaçar gibi gittiğinden beri aklım ondaydı. Yarım saat geçti geçmedi kapı tıkladı. Zeynebin her zamanki gülen suratı yerine çekingen bi hali vardı. Başını uzatmış içeri girmeye davetiye bekliyodu sanki.

 

"Ne duruyon kız, girsene içeri."

 

Bunlarda bi hâl vardı. Birgül de başı önde, suç işlemiş gibi yüzüme bakamıyodu.

 

"Ne oldu? Neyiniz var sizin böyle? Nazlı! Nazlı ya mı bişey oldu?"

 

"Yok! Yok yenge, iyi Nazlı."

 

Korkuyla yerinden kalkan yüreğim kızımın iyi oluşunu duyunca rahatladı.

 

"E siz niye kabız olmuş gibi duruyonuz karşımda o zaman?"

 

Zeynep tırnaklarının kenarını hırsla yolarken, Birgül pantolonunun kenarından çıkmış ipi çekiştiriyodu. Bunlar bi suç mu işlediler de sıra dayağı bekleyen talebe gibi duruyolardı anam şimdi.

 

"Kız beni dinden imandan çıkarmadan desenize. Ne oldu?"

 

Birgül girdi gireli yüzünü yerden kaldırmamıştı. Gözü gözüme değince tövbe çekesim geldi. Gözü kıpkırmızı olmuş, suratı da şişmiş gibiydi ya. Husursuzluk iyice sardı her yanımı.

 

"Özür dileriz Züleyha."

 

"Kız yüreğime inecek şimdi! Ne oldu diyom!"

 

"Bu haline... Bilmeden ben sebep olmuşum yenge."

 

Zeynebin ağlak sesi, hıçkırırken bitti. Ne diyodu şimdi bunlar. Analarının ettiğini mi duymuşlardı ola ki?

 

"O nasıl laf Zeynep?"

 

"Annem yaptırmış her şeyi Züleyha. Kenan ağabeyim de Zeyneple konuşurken yerimizi öğrenmiş. Ne geldiyse başına bizim yüzümüzden olmuş."

 

Birgülün kısılmış gibi çıkan sesi, yüzüme bakamayışı içime dokundu. Ne fena bişeydi anasının, atasının yerine yüzünü toprağa gömmeye çalışmak. Demek Kenan haysiyetsizi de bulamıştı elini, akan kanıma. Hiç şaşırmadım. Kanı bozuk olandan daha azı beklenmezdi zati.

 

Ama bunların böyle duruşu da zoruma gitti.

 

"Kaldırın o başınızı, saçlarınızı elime dolamayım. Başkasının ettiği kötülüğe ezilirseniz o baş hiç kalkmaz yerden."

 

Birbirlerine baktılar önce, sonra da anlaşmış gibi akan burunlarını aynı anda çektiler. Gülesim geldi niyeyse bu hallerine.

 

"Zati tipinizde pek bi güzellik yok. İyice sohurcuk maymununa dönmüşünüz. Kurban olduğum, isyan gibi olmasın emme bahtıma düşe düşe birbirinden çirkin iki görümcemi düştü şimdi benim?"

 

Birgül gözünden akan yaşı silerken az bi gülümsedi sanki.

 

"Sürekli hakaret mi edeceksin sen bize?"

 

"Kız ne hakareti, olanı diyom ben! O kadar halanın endamı varken boydan gödek kalmayaymışın. Hayır ananız da şer cemaatine başkan emme yüzünün bakılası var. Az bi Zeynep kurtarmış da o da yine Dilber annemin hakkını verememiş. Siz kesin ananızın tarafına çektiniz."

 

"Hiç de bile. Güzelim ben! Murat çok beğeniyor bir kere beni."

 

"Heee çok beğeniyo. Gözü bozuk senin nişanlının. Ondan kedi demenin ötesine gidemiyo ya. İnsan bi güzelim, balım, perim der. Gerçi enişte az fırıldak emme doğrucu herif. Yalan diyemiyosa."

 

Birgül çok şükür alıştığım sıfatına döndü. Ağlak, sümüklü halinin hiç çekilir yanı yoktu.

 

"Şurda özür dileyelim diye uğraşıyoruz ama sana yaranılmıyor!"

 

"Ben sana ne dedim? Zamanında dilimlen, cahilliğimlen uğraşmayaydın sende. İnsan gireceği suyu iyi bilmeli. Bak ağabeyine! Zamanında bi kere hadsiz konuştu benle şak diye suratına yiyo o lafı hep. Ağzından çıkanı bilmeyeceğisen ceremesini de çekecen."

 

Zeynep kıyın kıyın yanımdaki koltuğa yanaşıp oturdu. Mahçup bakmasa daha iyi olurduk.

 

"Sende düzelt sıfatını! Ananız, abiniz bile olsa kimsenin suçunu üstünüze alman. Bu gün minnet edilir yaptığınıza yarın zorunda bırakılırsınız. Ben hiç bişey sormuyom kocama. Ne ediyosa etsin, bi de bana anlatacam diye derde girmesin diye. Sizde abinize bırakın, ne gerekiyosa o etsin!"

 

"Ben sormuyorum hiç bir şey yenge. Adalet var sonuçta. Herkes yaptığının cezasını çekmeli."

 

Birgül de gelip Zeynebin yanına oturdu. Kardeşinin elini tutup, sıkı sıkı kavradı.

 

"Ama bil Züleyha. Gerçekten kavga da etsek, geçinemesekte biz sana kötü bir şey olsun istemezdik. Hâlâ da anlamış değiliz Kenan ağabeyim niye anneme yardım etti? Of.... "

 

Niye ettiğini biliyom da deyip derdinize dert ekleyesim yok görümcem.

 

"Dibini deşmen sizde. Asil ne lazımsa yapar demedim mi ben? "

 

Daha ağzımdaki laf bitmeden Murat enişte şak diye girdi odaya. Eli kolu doluydu.

 

"Selam hanımlar. Nabersiniz?"

 

"Hoşgeldin enişte, iyiyiz Allah'a çok şükür. "

 

Gözüm elindeki torbalardaydı. O torbalardan taşıp odayı dolduran kokudaydı. Adamın yüzüne bile bakamadım.

 

"Yenge bu gün cuma ya. Aç sevindirmek sevaptır diye sana kebap, lahmacun getirdim. Hazır kocan olacak diktatör yokken bir takım yasakları delelim diyorum."

 

Dedikleriyle gözlerim ışıldadı sanki. Günlerdir çorbanın ötesinde haşlak haşlak şeyler verdiler diye ağlayacak haldeydim.

 

"Allahına kurban. Enişte şu ettiğin iyilikle bile cennetin kapılarına dayanın ya. Sabim karnımda duru sudan bozma çorbayla büyüyemiyo bile."

 

Birgül yılanı hemen ayaklandı, lokmamla arama bi dur Birgül aha hasta yatağımda yolarım seni!

 

"Murat ne yapıyorsun Allah aşkına? Doktor izin verse yediririz heralde. Ya yanlış bir şey olursa?"

 

Murat enişte kınar gibi baktı boş konuşup, tepemin tasını attıran görümceme.

 

"Doktora sorduk heralde küçük kedi."

 

Gözlerini kısıp karşısına geçti Birgül. El kadar boyuyla diklenerek yürüyodu bi de haspam.

 

"Doktora tam olarak ne sordun?"

 

"Yengeye normal yemek yedirebilir miyiz diye sordum."

 

"Aha! Biliyordum işte. Kebap, lahmacunu normal yemek olarak saydığını hiç sanmıyorum."

 

Bunlar didişirken mis gibi nimeti soğutacaklardı. Ağzım sulandıkça sulandı zaten kokuyla.

 

"Gözünüzü seveyim az ötede didişin. Şu elindekileri hele bi ver enişte."

 

Kebabın adıyla sızlayan midem ikisinin de kanını akıtırdı valla. Gözüm döndü bi kere. Murat enişte Birgülü omzuyla iterek bana yaklaştı. Sol yanımda yemek için bi tekerlekli masa vardı. Paketleri ona bırakıp iyice yaklaştırdı yatağa.

 

"Bunlar açın halinden anlamaz yenge. Sen hamilesin, canın çekermi düşünemezler. Fındık da büyüyemiyor bak açlıktan. Eniştesi onu eliyle beslesin de çocuk kimi örnek alması gerektiğini ana karnında öğrensin. Neyse ki ben varım. Ama doktor salata ağırlıklı olsun dedi, lahmacunun içine bol salata dür olur mu?"

 

Hemen dikelip bağdaş kurdum yatakta. Önümdeki masada duran paketleri de bir bir çıkarmaya başladım.

 

"Hay Allah ne muradın varsa versin enişte. Bu Sulhan zürriyeti hiç hâlden anlamıyo."

 

"Annem de sütlaç yapmıştı, o da var."

 

"Anam anam anam. Kız Birgül, kime ne iyilik ettin de böyle kaynana düşürdün? Bi de bana bak. Oy anam oy, fırınlamış bi de Semiha teyzem, fındık dökmüş üstüne hemde."

 

Ayakta bekleyen Murat enişte gülerek izliyodu halimi.

 

"E yanaşsanıza, ne duruyonuz?"

 

Murat enişte Zeynebi oturduğu yerden kış kışlayıp koltuğu iyice yanaştırdı yatağa.

 

"Valla doğru düzgün kahvaltı bile yapmamıştım. Hastanede de alem yapmadık dedirtmeyelim. Gel küçük kedi sen seversin Adana kebap "

 

Birgül tip tip bakıp yine o küçümser bakışlarını atmıyo mu eline vereceğidim o gözleri. Zaten sicilime bi kere işledi göz çıkarma. Bi kere daha vukuatım olsa kimse çok görmezdi heralde.

 

"Size inanmıyorum. Şaka gibisiniz."

 

Söylense de yaklaştı. Nişanlısının oturduğu koltuğun kolçağına kıçını yasladı. Zeynepte yanaşıp yatağa oturunca essah sofra cemaatine döndük.

 

Elimdeki dürümü yerken Birgülün ağzını açtığı ayranı önüme koyuşuna baktım. Sağol der gibi gözümü açıp kapatım. Bunlar beni acımdan öldüreceğimiş ya. Kursağıma gerçek bi yemek girince anladım derdimin büyüklüğünü.

 

Murat enişte de lavaşa dürdüğü kebapları bi Birgüle bi Zeynebe verip kendi de lahmacun sardı.

 

"Sağolasın enişte, ne mübarek adamsın."

 

Ağzındakini çiğneyip, kğskünce başını iki yana salladı

 

"Yok be yenge. Yeminle düz taban şansı var bende."

 

Bi lokma ısırıp ağzımı yine doldurdum. Az konuşacak gibi olunca "niyeymiş o" diyebildim.

 

"Yahu şu hâle bak. Bir nişanladım, Esma öldü. Evlensek mi artık dedik kayınpedere inme indi. Tamam nikah yapalım dedik sen gazi oldun. Prensese ulaşabilmek için zıplayıp duran mario ya döndüm şerefsizim."

 

Kocaman bi kahkaha attım. Hem lahmacununu hızlı hızlı yiyip hem serzenişi pek komiğime gitti.

 

"Prensesde prenses olsa be enişte. Emme sen kendi ipini kendin çektin. Bu yoğurtlu köz patlıcan mı?"

 

"Evet, sarımsak da var. Niye öyle dedin şimdi."

 

"E sen Semiha teyzem gibi bi kadına oyun edersen Allah da tependen baktırır. Enişte o biberi yiyecen mi?"

 

"Yahu ben oyun ettiysem annem için ettim. Kadın dünya gözüyle oğlunu evlenmiş görmesin mi? Kadın atmış beş yaşında, akranlarının boy boy torunu var. Al ye, ben yemiyorum da dikkat et acı olmasın."

 

Alıp közlenmiş biberi ısırdım. Nasıl tatlı nasıl güzeldi.

 

"Ben bilmem, diyek de kurşun döksünler size. Essah evlenmen diye başınıza gelmeyen kalmadı. Yok size mesaj gidecek diye arada telef olan biz oluyoz."

 

Kızlar hem yiyip hem bizim konuşmamızı maç izler gibi izliyolardı. Önümdeki lavaşa kebabı koyup üstüne de sumaklı soğan serptim de dürüm yaptım. Zeynebe uzattım, hiç bişey demeden alıp yemeye başladı.

 

"İş inada bindi yenge. Biran evvel iyileşmen lazım. Bu ay bitmeden ben güvey olacağım artık. Yarın ciğer getireyim mi? Senin iyileşmen seruma kaldıysa işimiz yaş çünkü."

 

Dediğiyle gözlerim açıldı.

 

"Essah mı diyon enişte?"

 

"Essah essah. İlikli kemik alıp eve bıraktım gelmeden. Âmine yengem iyice kaynatıp çorba yapacak sana. Altarnatif tıbbı da kullanıp seni ayağa dikmemiz lazım. Yoksa o kocan olacak yürüyen barut ölse izin vermez evlenmemize."

 

Ağzımdakini zor yutup ayranımı yarıya kadar içtim.

 

"Yok yok aklın kalmasın, ben Asilin aklına girerim. Zati çıkacam bugün yarın. Doktor dedi sabah. "

 

"Hah çok şükür. Evde de sağlam bir bakımla on güne hiç hasar kaydın kalmaz."

 

Birgül cık cık ses çıkarıp ikimize tipini buruşturarak baktı.

 

"İkiniz de inanılmazsınız. Tükürük testi mi alsak acaba sizden. Soy ağacınız mutlaka bir yerde ortak bir payda bulmuş gibi."

 

Bende yandan bakıp, elinde yeni hazırladığı dürümü alıp ısırdım.

 

"Enişte essah sen bunla evlenmek istiyon mu şimdi? Hayır benim faydama bu durum, şikayet etmiyom tövbe de sana da yazık be."

 

Biraz evvel benim güldüğüm gibi şimdi de Murat enişte güldü.

 

"Ne yapalım be yenge. Bizim de nasibimize küçük bir kedi düşmüş. Ben memnunum kedimden."

 

Omzumu silkip elimdekini yemeye devam ettim. Kendi düşen ağlamazdı neticede.

 

"Hakkıyla ana olana kötülük etmeyecen işte. Hep bunlar onun kerameti. Semiha teyzemin hakkını rabbim soruyo senden de."

 

Yine dolu dolu güldü. Bu sefer kızlar da gülmüşüdü. Ağlanacak haline gülen Birgül'e bulaşacağım zaman odanın kapısı açıldı. Asili görünce gözlerim büyümüş, ağzımdaki lokma öylece kala kalmıştı.

İlk ne ettiğimizi anlayamadı heralde emme önümüzdeki sofrayı görünce kaşları çatıldı.

 

"Ne yapıyorsunuz siz böyle?"

 

Zor şer yumru olmuş lokmayı yuttum.

 

"Bende diyom bu sokumlar niye rahat rahat geçmiyo gırtlağımdan. Gel kocam gel. Enişte yetim sevindirmek, mübarek cumada sevap diye aç karnımı doyurmaya gelmiş..."

 

Bölüm sonu hisler?

 

Korhan ile Asil????

 

Tabiki Murat ve Züleyha🤣

 

Loading...
0%