Yeni Üyelik
79.
Bölüm

78.BÖLÜM~GURUR~

@orenda

 

 

 

 

Keyifli okumalar. Yıldızlar parladıysa hadi okuduğunuz her satıra bir yorum bekliyorum sizden😘😘😘😘😘

 

 

 

Asil'in beni rüya gibi bir hâl içinde bırakmasından sonra her şey öyle hızlı ilerlediki ben yarısını kaçırdım sanki.

 

Bir anda yürüyerek on dakika sürmeyecek bi evin temizliğine başlattı halam. O günde Halilim ile Yiğiti aldık çıktık beraber.

 

Ayağım yere basmıyo ayağım!

 

Gördüğüm andan beri ha gittiler ha gidecekler diye gelişlerine bile tam sevinemediydim.

 

Hele Halilin yokluğumda girdiği hâli görünce içime köz düştü de yavaş yavaş tüttürdü dumanını yüreğimde.

 

Benim bi tabak fasulye için tatlı tatlı bakan oğlum, gözü kenardan tatlıya değse bile gözünü sakınacak hâle gelmiş.

 

Ben ne var ne yok önlerine sermenin derdindeyken o fısıltıyla "masraf ettirmeyek" diye Yiğiti tembihler olmuş.

 

Çok erken büyümüş. Daha yedi yaşında el kadar bebem, çok erken büyümüş.

 

Ama Allahtan Asil gibi bi insanın kanadının altındaydım. Aklıma gelmeyeni düşünmek, benim hayal edemediğimi oldurmak için vardı sanki aslan kocam.

 

Çocukların ruhu yorgun dedi. Nasıl dinlendirilir bi bilene danışmak lazım dedi. Sonra aynısını benim için istedi.

 

Nisa Hanım diye bi doktorla görüşürsem bilmeden içime dert olanlardan kurtulurmuşum. İlk bi ne gerek var diyeceğidim korkuyom diye dolu dolu gözlerle baktı. Bunca yaşanan içimde bi yeri yara ederde, o yara büyürse diye çok korkuyomuş.

 

Pek bişeyim yok desem de sırf o mutlu olsun diye kabul ettim. Sonuçta gidip konuşup konuşup gelecektim. Canım kocam için oncağızı da yapmayacakmıydım canım?

 

Şimdiye kadar bi kere gittim Nisa hanımın yanına. Pek mülayim bi hanım. O konuşurken insanın uykusu geliyo. Gerçi sadece soru sormak için açtı ağzını. Derdi beni konuşturmakmış.

 

Adımı, sanımı, neyin nesi olduğumu didikledi didikledi durdu.

 

Asil de pek güveniyomuş, Korhan abim dedi diye heral. O sebeple ne sorsa verdim cevabını. Şimdilik bu kadar yeter dedi, defteri de ilk günden doldurup yolcu etti beni.

 

Halili geçe kalmadan okula yazdırdık emme Yiğite elim varmadı. Az aklımda, kalbimde yanımda oluşlarına inansın diye gözümün önünden ayırasım gelmiyodu.

 

Küçük sıpam da Nazlımı pek sevdi. "Bebek kız, beni öp!" Diye peşinde dolaşa dolaşa akşam eder oldu. Gerçi benim zillinin derdi Halildi. Perişan ediyodu çocuğumu kıstırdığı yerde. Gözlerine takmıştı kafayı çirkef. "Menim oşun" diye çocuğun tepesinden inmez oldu. Halilim de hem nazını çekip hem sopasını yedikçe gözüme pek tatlı geliyodu. Az kızayım, gözünü korkutayım diye Nazlıya dikelecek oldum hemen önüme durdu. El kadar sıpa "bebek daha, eğleşiyo benle" diye suyuma gitmeye çalıştı. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Gerçi Halilden yüzü bulan zilli daha bi çöreklendi oğlumun başına. Bir de sinir olduğunu anladıktan sonra iki dakikada bir öpüp duruyodu. Hele birde Halilin yanağını silişine nasıl kıkırdıyodu. Yapma, etme deyip uyarmak istiyodum da o halleri öyle sevindirip, öyle mutlu ediyodu ki beni dilim varmıyodu öpme şu çocuğu demeye.

 

Halime teyzem'le Emin amcam da hemencecik yerleştiler evlerine. Dilber anamla da bi iyi anlaştılar ki. O zamanlar Dilber anamın adını az buçuk duymuş Halime teyzem.

 

"Vicdan yoktu vicdan" dedi ağrıyan dizlerini sıkarak. Şimdiki zaman pek kötü de eski de hiç iyi değilmiş ki. Şu zamanda burda bi kıvılcım çaksa dünyanın öbür ucundan herkes haberini alırken eskiden kıyamet kopsa o evin içinde kalırmış.

 

E kötülük saklı kalınca pek bi iştahlı, pek bi zalim olurmuş öylede. Yapıp edip de duyulmayınca önüne geçeni hiç olmazmış.

 

Dilber annemin gözlerinin doluşu boğazıma düğüm oldu. Bi şeyi bahane edip kalktı gitti. O günden sonra hiç kalabalığımız eksilmedi diye ana, kız dertleşemediydik. Bende peşine düştüm.

 

Odasına sessizce girince, yatağa yatmış kısık sesle ağlaması mahvetti beni.

 

Yanına uzanıp sıkı sıkı sarıldım. İçinin ateşini döksün diye de hiç ses çıkarmadım.

 

"Bizi bu hâle bi laf sokmuş ya Züleyham. Salihi o hayata benim bilmeden ettiğim bir lafım hapisetmiş."

 

Fısıltıyla çıkan lafların maksadını anlamadım.

 

"Anne??"

 

"Elimi ilk tuttuğu zaman öyle içim kıpır kıpır oldu ki yer ayağımdan kayıyor sanmıştım. Hiç böyle bir hissi kalbim tatmadı ki. "

 

"Annem, kurban olurum helak ettin kendini. Etme, canına yazık. Seni bu halde hisseden babama yazık."

 

"O... O askere giderken öyle demeyeydim belki karşı çıkardı. Kabullenmezdi! Çok zoruma gidiyor Züleyha..."

 

Ettiği kelamın dibini anlamadım. Ama hıçkırışları safi azaptı sanki.

Soru sorup, acısını kaşıyacak huy da yoktu ki ne diyo anlayım.

 

"Senin ellerinden başka el bana değerse ölürüm dedim ben ona. Hiç bilmeden ona nasıl bir yük bırakmışım. Senden başkasına yâr olursam ölürüm, o sebeple bana sağ sağlim gel dedim. Ağabeyimle ben ölmeyim diye pazarlık yaparken kendini öldürmüş Salihim Züleyha!"

 

Ağzım açıldı açıldı kapandı. Gözümden düşen yaşların da hızı hiç eksilmedi. Benim babam haşat olmuş bedeninin ağrısını umursamadan, ömür billah ayağa kalkamayasıca kaynatama neyin savaşını vermişti böyle?

 

Dilber anam istemezse evlenmesin diye ne cafalara girmişti?

 

İçimden korkak bi fısıltı, devran dönse de zorla Asilden başkasına verseler şimdi seni dedi? O zamanın Züleyhası gönül yangını ney bilmezken şimdiki Züleyha olduğu yerden sıçradı. Böyle bir zulmü kaldıramazdım ki. Asilin aşkıyla yandıktan sonra padişah olsa dönüp bakamazdım. Erkek kısmına bu işler nasıl gelirdi bilmem emme kadına pek zordu sanki.

 

Babamda kendi aklınca Dilber annemi dayanamayacağı bi sınava sokmasınlar diye mi bu işe girmişti yani? Belki "dilber değilse sen evlenecen" diye bile canından ne kaldıysa almışlardı elinden.

 

Hiç bişey diyemedim. Teselli edecek mecal bulamadı dilim. O günden sonra da Dilber annem kendini öyle işe verdiki pek bi araya gelemedik sanki. Asil bizle daha çok zaman kalabilsin diye ordan oraya koşturmaya başladı.

 

Onu öyle görmek içimi çok yaralıyodu. Hele eskisi gibi davranışı, sanki o mahkeme günü duyduklarını duymamış gibi yaşayışı ne kahrediyodu içten içe beni.

 

Zaman dedim... Bize bi iyi gelecek varsa zaman...

 

Bu kadar hengamenin ortasına Murat enişte yıldırım gibi düştü. Derlermiş, toplamış tüm evin kadınlarını yola dökmüş, kapıya dayandı. Nikah işini daha fazla uzatmak olmaz diye hepimize bi de ayar kaydı.

 

Adam kudurdu mu ne? "Burdan sonrasında dünyaya meteor çarpması var! Ondan evvel evlenecem ben" deyip hepimizi ağzı açık bıraktı. Tombul yanakları kızarıp bozaran Semiha teyzem ayağındaki terliği herkesin içinde kıymetli oğluna bi fırlattı ki sormayın gitsin. "Babası kılıklı kuduruk" diye çemkirmiyeydi iyiydi emme.

 

Akşama kınasını yakacaktık bizim yılan Birgülün. İlk ben sevmem öyle şeyler dedi emme suratına dik dik bakınca geri adım attı. Şu kızın korkaklığı beni bitiriyodu anam. Üstelik adı batasıca kaynatamın durumdan ayıp sayarlar dediğimiz ne varsa yaptıracaktım artık. Kapıya bağladığım köpeğim ölse kırk gün yasını tutarım da o uçkur düşkünü adamın hâli zerre ırgalamaz beni. Dilber anneme, babama kıyan o adama merhamet edecek kadar gönlü geniş değilmişim demek ki.

 

Şimdi de hazırlandım kocamı bekliyodum. Doktora gidecez, fındığımın ahvalini öğrenip bi de gösterirse pıttığını görüp geleceğiz. Aslında düğün sonrası gidek dedim de Asil doktorun dediği saatten bi saat sonra olmaz diye çirkefleşti. Şu sıkışıklığa anca biz böyle iş sokardık. Aşağıda avluyu hazırlıyodu Zeyneple arkadaşları.

 

Kapı açılınca bende tepemde topladığım saçlarımı iyice tutturmuş oldum.

 

"Hazır mısın güzelim?"

 

"Hazırız kocam. Hadi biran evvel gidek de gelek. Daha üst baş giyinilecek, bi eksik varmı bakılacak."

 

"Evet Züleyha, Sultan abla avluya sandalyeler taşınacak diyordu, koş taşı!"

 

Pis mustur, hönkürmeden de bi işe bulaşma diyebilin sanki. Ne bağırıp duruyon suratıma.

 

"Ben şimdi ne dedim ki?"

 

"Sus zümrüt göz. Ben daha o baklava hamurunun başındaki görüntünü hazmedemedim. Bir şey yapmayacaksın karım, hiç bir şey. İş adı altında hafif veya ağır asla bir şey yapılmayacak."

 

Suratımı astım. Sıkılıyodu canım, ne yapayım ben böyle aylarca?

 

"İyi be! Bişey demedik, hönkürme suratıma. Sen bunları duyma emi fındığım, babam anneme bağırıyo diye üzülün de Allah korusun. Yok bişey annem. Ben bağrıma taş da basar, yutarım ettiği lafları."

 

Ben yavrumla derdimi bölüşürken mikrop gülerek bakıyodu suratıma. İnsan az üzülür, karımı kırdım diye dertlenir.

 

"Gel buraya gel. Kızı gibi anası da pek nazlı bir şey oldu. Aklım çıkıyor benim bir yerine bir şey olacak diye. Sık dişini güzel bebeğim. Hayırlısıyla doğsun fındık, ondan sonra at koştur istersen."

 

Yüzümü öpe öpe laf edince tereyağına dönüşüyodum hemen. Hiç kızgınlığım, katılığım kalmıyodu valla.

 

"Hadi çıkalım, geç kalmayalım. Bakalım cinsiyeti ne?"

 

"Ay Asil nedir sence? Sağlıklı olsun diye hiç aklıma getirmedim emme içim de bi hoş ki."

 

"Bilmem... Gidip öğreneceğiz."

 

Düşündükçe içim içime sığmıyodu. Gerçi Sultan abla oğlan diye kesimini kesmişti. Zeyneple Birgül kız dedikçe lafını daha bi dik dedi. Oğlan güzelliği vurmuş yüzüme dediğine göre. Zeyneple, Birgül bi de bahse girdiler. Haklı çıkarsa benim iki saf görümcemi elinde oyuncak eder valla. Safozların haberi yok daha şeytanla anlaşma masasına oturduklarından.

 

Yola çıkıp kısa sürede vardık hastaneye. Randevu saatimiz olduğundan pek beklemeden de girdik içeri.

 

"Hoşgeldiniz Züleyha hanım."

 

"Hoşbulduk doktor hanım."

 

Yerimde duramayışıma gülerek baktı kadın.

 

"Heyecanınız çok belirgin, zaman kaybetmeden muayeneye geçelim isterseniz."

 

"Hay Allah razı olsun senden. Valla yüreğim ağzımdan çıkacak ya."

 

Daha evvelinden alıştığım sedyeye geçip uzandım hemen. Doktorun Asile uzattığı yeşil örtüyü canım kocam bacaklarıma serip elbisenin eteğini karnıma doğru açtı.

 

Beni huylandıran alet de artık göze görünecek kadar büyümüş karnımda gezmeye başlayınca pıt pıt atışlar odayı doldurdu. Bi ses bi gözü hemen doldurur mu? Valla şu sesi ne zaman duysam burnumun direği sızlıyodu. Asilin elimi tutan eli titriyodu tıpkı benim gibi.

 

"Evet... Oldukça güzel bir gelişim görüyorum. Hatta ölçümlere göre bir hafta ilerden gidiyor boy ve kilosu. İyi bakmışsın oğluna annesi."

 

Asili tutan elim sıklaşırken sağ elim göğsüme kondu. Yerinde duramayan kalbimi zaptetsin diye bağrımı sıkı sıkı avuçladı. Yanaklarıma aşağı akan yaşlarım görüşümü puslandırıyodu.

 

"Oğlan... oğlan mı? Oğlumuz mu olacak? Asil..."

 

"Valla oldukça rahat bir pozisyonda beyefendi. Karışıklık olmasın diye iyice bakıyorum ama o da zaten gizlemek istememiş hiç kendini."

 

Asil eğilip alnımı öptü. Ama böyle bi tanecik değil tüm yazgımı öper gibi bi sürü öptü.

 

"Oğlumuz olacakmış karım. Bizim oğlumuz."

 

Koskaca adamların bile sesini titreten mutluluklar oluyo şu koca dünyada. Büyük büyük dertlere dimdik duran adamların gözlerini parmak kadar sevinçler dolduruyo. Sağ gözünden kayan yaşı parmağımla yakaladım. Teninin ıslak kısmına dudağımı yasladım.

 

Doktor hanım da sağolsun mahremiyet için sessizce kalkıp masasına geçti.

 

"Zümrüt göz..."

 

Fısıltısı dudaklarıma çarptı o an. Kelimelerini dudağıma değen dudakları usul usul akıttı içime.

 

"Çok aşığım sana... Seninle olan, senden gelen her şeye çok aşığım. Nazlı kızıma anneydin. Şimdi de fındık oğluma anne olacaksın. Çok aşığım sana Züleyha..."

 

Yüzümü kaplayan gülüşümden öptü. Yüzümden, burnumdan, gözlerimden öptü. Beni bir rüyaya salan, o rüyayı bana gerçek kılan adam tüm acıyan yerlerimden öptü...

 

Eve varana kadar hiç sesimiz çıkmadı. Ama ne zaman göz göze gelsek kocaman gülümseme kapladı ikimizinde suratını.

 

Kapıyı açan minişle daha bi gülümsedim. Asil hemen Nazlıyı kucağına almıştı.

 

"Ay abla gözümüz yolda kaldı. Öğrendiniz mi cinsiyetini?"

 

Minişin heyecanlı fısıltısıyla bende hızlı hızlı başımı salladım. Avluya varınca herkesin orda olduğunu gördük. Zeynep de ne güzel iş çıkarmışıdı valla. Başlar bize döndü hemencecik.

 

Emin amcam olmasa bağıra çağıra oğlum oluyo der ortalığı inletirdim. Ama ayıptı canım. Koca adamın yanında da yakışık almazdı.

 

"Asil... Yavrum nasıl geçti kontrol? İyi değil mi fındığımız?"

 

"Hazırla kendini Dilber hanım! Nazlıdan sonra bir tane de oğlan babannesi olacaksın!! "

 

Ben yapamadım ama Asil valla avluyu inletir gibi yüksek sesle verdi müjdemizi.

 

Aynı andada kahkahalar, bağırtılar, çığlıklar salladı sanki hanemizi. Dilber annem geldi sıkı sıkı sarmaladı. Halime teyzem geldi öptü, nazardan korusun diye okudu üfledi. Birgülle Zeynep iddiayı kaybetmemiş de oğlan yolu gözlerlermiş gibi keyifliydiler. Sultan ablamın da havasından geçilmiyodu zaten.

 

"E ben dediydim size. Siz ne gittiniz ki gelin hanım doktora? Ben gebenin sıfatından anlarım kız mı oğlan mı diye."

 

Gerildikçe gerildi bodur tavuk Sultan.

 

"Ben de zaten biliyodum abla. Şu görümcelerim karşında haşat olsunlar diye kanıtlamaya gittim yoksa. Sen oğlan dediğinden beri mavi patik örüyom anam ben."

 

Oturduğumuz yerden kahkaha attık yüzündeki bilmişliğe.

 

"Ay şaka maka resmen ultrason gibi insansın Sultan abla. Acaba üçüncü gözün mü açık ki?"

 

"O ne kız Zeynep?"

 

"Ya Sultan abla böyle çakraları açık olan insanlar bazı şeyleri hissediyor. Mesela kimin içi iyi kimin kötü gibi. Yada kötü bir şey olacaksa rüyasını falan görüyorlar. Onun gibi diyorum."

 

"Sus kızım sus. Günaha sokacak bizi ya bu kız. Nerde bizde o mertebe. Eski ulemaların işiymiş onlar hep."

 

Dili öyle dedi emme övgü de pek hoşuna gitti fittiriğin. Tombul yanaklarını insanın sıkarak sevesi geliyodu.

 

"Ya oturmayın hadin ya! Kınam var benim. Siz açtınız birde bu işi başıma. Hazırlanmamız lazım."

 

Birgülün uylamasıyla herkes fırladı ayağa. Eve gelen kuaförler saç baş ne varsa hallettiler. Birgüle alınan bindallıyı giydirdik üstüne. Bunlar eski adetler diyen Birgül hevesli hevesli oturup kalktı odanın içinde.

 

Akşam karanlığı çöküncede yakın arkadaşları, sevdikleri üç beş kişi derken doldu avlu. Asıl gelenler Semiha teyzenin akraba eşrafıydı.

 

Müzik açılıp eğlenceyi başlattı genç kızlar. Asilin tembihine sebep kös kös oturdum bende Semiha teyzenin yanında.

 

"Oğlanmış hemi Züleyha?"

 

"He Semiha teyzem oğlum olacak. Nazlıdan sonra Allah verede uslu bişey olsa."

 

Hem konuşup, hem koşturan çocuklarımızı izliyoduk yan yana.

 

"Kız bu beter cimcime haşatınızı çıkarır ya sizin. Sırtına bindiği büyük yeğenin değil mi kızım?"

 

"Anam onu hiç sorma. Deli ediyo paşamı. Halil'in tepesinden inmez oldu."

 

"Gözüne kıstırmışsa zaar. Ama kızım sizinde soyunuz pek güzelmiş. İkisinin de yüzü kalemle çizilmiş gibi. Allah bahtlarını güzel etsin."

 

"Amin teyzem. Allah esirgesin çok güzeller. Yazıları kötüymüş ne çare."

 

İki yaralı kuşumun Nazlıyı bi oyanı bi buyanı oynatışını izlerken genzim yandı. Semiha teyze elimi kavrayıp sıkıca kucağında tuttu.

 

"Mukadderat evladım. Hem bak artık hep gözünün önünde olacaklar. Ellerini hiç çekmen üstlerinden."

 

"Öyle Semiha teyze. Daha da bi gün durmam onlarsız. Asil babaları olacam dedi biliyon mu? Yiğitin hayran hayran bi izleyişi var görmen lazım."

 

"Olur tabi kızım. Maşallah tüm Adana senin nasıl bi ana olduğunu konuşuyo. Kocan da adı gibi çok şükür. Parmakla gösterilecek baba olur çocuklarına. Murattan sonra bi kızım olsa diye çok dua ettiydim ben biliyon mu? Adağım vardı kırk gün koynumda yatıracam diye. Nasip değilmiş. Allahım bana da evimin neşesini artıracak torun gösterse."

 

Yan yan baktım Halile bakarak iç çeken kadına.

 

"O günlerde pek uzakta değil gibi sanki teyzem. Sağolsun enişte bi haftada düğün ocağı kurdurdu herkese."

 

Göbeğini hoplata hoplata güldü dediğime.

 

"Kız sus sus. Yedi bizi irezil oğlan. Atam mı var amcam mı var demeden, bi yıldır nişanlıyım yeter lan diye bi bağırışı vardı. Aboooo!"

 

Bizbirimize bakıp kahkaha atarken babanne de mutfaktan çıkıp yanımdaki sandalyeye oturdu.

 

Önde çekilmiş dişlerini göstere göstere sırıttı.

 

"Gudurmuş oğlunu mu anlatıyon geline."

 

"Anne öyle demen gız. Bebesi olsun istiyomuş, ondan mış bunca acelesi. Dizimde benim çocuğum ne zaman olacak diye bi sesi titreyişi vardıki hâlâ yüzüne baktıkça o hali geliyo gözümün önüne. Asili gördükçe imrendi yavrum. Kollarını dolduracak bebe düşü kurdu demek ki."

 

Lafıyla önüme dönüp, boynumu büktüm. Ulan enişte, şu kadına edilecek oyunmuydu o? Bizi de günahına ortak ettin. Nasıl bakacam aha ben bu kadına daha.

 

Semiha teyze vicdanımın sızlayan yerine bıçağı bi kez daha takmak ister gibi dert yandı yanımda.

 

"Benden ötürü belki de korkuyo sabim. Benim gibi yıllarca evlat yolu gözlerim diye mi acele ediyo anlamadım ki. Yavru hayaliyle yanıp tutuşuyo paşam."

 

İçime yük bindi de bindi. Bende anaydım canım. Dudağı titreye titreye oğlunu, dert sahibi etti sanıyodu garibim.

 

"Kurban olayım dur daha teyzem. Vicdanımı sızım sızım sızlattın yeter vallaha ha!"

 

"Sana ne oldu kız?"

 

"Bebe yolu ne gözlediğinden değil onun ettiği laf. Babanne haklı! Kudurduğundan erkenden evlenecem diye tutturdu. Onun hayalini kurduğu yavru bebe değil, benim görümcem. Malum bizim aile sürekli bi vukuatla gün geçirdiğinden. Başka bi maraza çıkarmayak diye bi de kimse büyük düğün kurak demesin diye etti. Mahvettin vicdanımı canım, gebeyim ben! Gelinmez ki bu kadar üstüme."

 

Bu oğlan benim huyumu suyumu değiştirdi valla. Yüzümdeki boyalar akar mı demeden ağlayacaktım şimdi. İnsan anasına böyle oyun eder mi hiç? Kadın bi de kendine yormuş da ona da yanmış.

 

"Vay kanı içine akmayasıca! Büyük düğün kurmayım diye mi sızlanıp durmuş şu zamanaca."

 

"Allahının aşkına şu düğünü atlatak. Sonra enişteye de gelinine de ne ediyosan et. Anam bende de takat kalmadı. Bi başımı dinleyim hemi teyzem."

 

Elim karnımı okşaya okşaya suyuna gitmeye çalışıyodum.

 

"Emme ben onun burnumdan getirmezsem bana da Semiha demesinler. Emme ben onu karı diye dört dolandırmam mı o evin için de. Emme ben onu döşeğe hasret bırakmam mı?"

 

Dedikleriyle biraz evvel ağlayacak haldeki ben değilmişim gibi kahkaha attım.

 

"Kurban olayım benim ispiyonladığımı deme. Valla senin oğlan pek şeytan. Anasına bunu eden bana neler etmez ele teyzem? Şu oğlanı, başıma bi iş daha gelmeden doğurayım hemi?"

 

"Yok gızgızım sana bişey ettirir miyim ben? Birgüle kedi diyen sıpamı miyavlatacam daha ben, anca o edeceğim bu işte. Yalnız Züleyha, senin bu görümcen essah evin içine yakışacak ha."

 

Ortada kızlarla gülerek oynayan Birgüle baktım. İstemem, etmem diyen o değilmiş gibi ışıl ışıl gülümseyerek dolanıyodu ortada.

 

"Saf o, bolca da korkak. Adı batasıcadan gün yüzü görmediğinden mi ne kim ne derse etmeye pek meyilli. Onu da sen bi hale yola koyacan artık. Zeynep anasının gözü, kendini kurtarır da Birgülü biri istese eline dolamaya pek müsait. Aman gözünü üstünden ayırma teyzem."

 

Cık cıklayıp iç çekti garibim. O da biliyodu neler yaşadık. Oturup bu işin aslı ne demiyecek kadar halden anlayan biriydi. Öyle mi olmuş böyle mi olmuş diye sorup da kimsenin yarasını kaşımıyodu.

 

"Adı batsın mendeburun. Kaç cana sebep olacağıdı. Sabah namazında ayrı, akşam namazında ayrı dert diliyom ona. Asilin gündüzünü karartmadan bırakmayacaktı gevur tohumu."

 

"İlahi adalet işte teyzem. Benim kocama ettiğini, bana, el kadar çocuklarıma ettiğini hak bi güzel soruyo ki."

 

Semiha teyzem etrafa bakıp, iyice yaklaştı yakınıma.

 

"Hiç kimseye bişey diyemiyom Züleyha. Sen bizdensin kızım, ne durumdaymış o yılan? Haberini aldın mı hiç?"

 

Sağa sola eğilip lafımızın gideni varmı diye bakındım. Babanneye bağırarak anlatmayınca derdini hiç duymuyodu zaten.

 

"Asil hiç lafını ettirmiyo teyzem. Emme telefonda konuşurken duydum. Buna girdiği delikte bi karıyı musallat etmiş bizim avukat. O canına okuyomuş heralde. Az soracak oldum herifim bi baktı geri lafı nasıl dönderdim sorma hiç."

 

İç çekip beter olsun diye fısıldadı.

 

Eğlence yavaşlayıp da kına yakma zamanı gelince Birgül'ü ortaya çektiler. O vakitte oğlan tarafı Murat eniştenin omzuna kırmızı bir tülbent örtülmüş halde içeri çektiler. Ardından içeri giren Asille göz göze geldim. Bakıp güzelce gülümsedi bi de göz kırptı ki yüreğim az coşsun.

 

Birgülle Murat enişteyi yanyana oturtup başladılar ağıtlı bir türküye. Başlarında da genç kızlar, ellerinde mumlarla dönüyolardı.

 

Ardımızdan fısıldayan emme sesleri bize ulaşan iki kadın Semiha teyzeyle benim dikkatimi çekti.

 

"Asil bey yeni karısı için yakmış diyorlar. Essahı varmıdır abla?"

 

"Sus kız! Ulu orta sorulacak soru mu o? Adam Adananın yarısını yakmış karısının yoluna. Hadi dediğini duysun da senin de ocağına ateş atsın. Hem damat tarafının olandan pek haberi yok gibi baksana."

 

"Tövbe! Yok demedim bişey."

 

Semiha teyze gözüme baktı baktı durdu. Hiç bişey demedi emme. Kızlar türkülerini bitirince ayağa kalkıp geliniyle oğluna yanaştı. Millette az açılmıştı.

 

Sonra şöyle bi herkese bakıp gözünü bana dikti.

 

"Kalk bakalım gelin hanım! Görümünün kınasını sen yak. Evlilikleri sizinki gibi sağlam olsun. Gelin güveyine senin Asile sevdalandığın gibi sevdalansın. Damat da gelinine, Asilin senin uğrunda yandığı gibi, kılına zarar gelse yaktığı gibi yaksın. Elinin, dilinin, güzelliğinin bereketi hanelerine sıçrasın."

 

Ortalığı inlete inlete ettiği laflarla ayağa kalktım. Biraz önceki kadınlaraydı bu laflar. Biz her şeyi biliyoz, görüyoz diyodu canım teyzem. Hiç çekinmeden ne ettiyse söylüyoz, siz de diyebiliyosanız suratımıza söyleyin diye hizaya sokuyodu.

 

Başım dik geçtim karşılarına. Hazırlanmış kına tepsisine besmele çekip daldırdım parmağımı.

 

"Gelinin elini açmıyo Semiha teyzem. Emme ben gül gibi görümüme bi altını layık görmem. Ne koyacan avcuna?"

 

Semiha teyzem gülerek baktı suratıma.

 

"Kız ben hiç senin karşında utanacak hale düşer miyim?"

 

Çantasından çıkardığı beşli beşi biyerdeyi getirip boynuna taktı.

 

Birgülün avcuna koyduğum kınayı okuya üflüye sarmaladım. Sonra gözüm eniştenin ardında ayakta dikilen kocama takıldı.

 

"Asil kocam! Gel eniştenin parmağını sen kınala."

 

Daha fazla laf etmedim emme herkesin bildiği bir şey vardı. Kına gecesinde güveye kına yaktırılan kişinin evliliği, kocalığı, babalığı, merhameti, huyu, suyu pek imrenilesi olanı seçilirdi. Darısı sepsin, yeni evliler de onların yolundan gitsin demekti. Genelde hep bi büyük seslerdi aslında güveyin kınacısının adını emme bunu karısı isterse kocasına duyduğu gururu, memnuniyeti, sevdayı dile getirmiş olurdu.

 

Asil gözümün içine baka baka yanaştı. Benim gibi besmelesini çekip eniştenin serçe parmağına kınasını yaydı. Eline de al mendili sarıp kalktı. Bende yanında ayağa kalkınca başımın üstüne kocaman bi öpücük bıraktı.

 

Murat eniştenin ağzı kulaklarında Birgülü ayağa kaldırıp alnını öptü. Onunla beraberde herkes alkış tutturdu.

 

Asil kolunun altına beni alıp kenara çekti tekrar oynayanların içinden.

 

"Yoruldun mu güzel bebeğim?"

 

"Yok kocam. Hiç kalkmadım bile, neye yorulayım? Emme şu kına bitsin seni bi güzel sirkeli suyla yıkamak lazım. Hep nazar ettiler benim aslan kocama."

 

Bi kaç kişinin dönüp bakacağı kuvvette kahkaha attı.

 

"Nazar ettilerse benim güzeller güzelime etmişlerdir. Seni yıkayalım biz sirkeli sularla. Okuyalım üfleyelim. "

 

Kocamın sarmaladığı kollarının arasından bakındım sağa sola. Hele bi tarafınız yiyosa laf edin benim evimin direğine.

 

Bol bol eğlenerek bitirdik çok şükür kınayı. Yorgun argın odaya çıkarken Asil kapının önünde kucağına aldı birden.

 

"Asil! Ne ediyon kocam?"

 

"Çok yorulmuşsun güzel bebeğim. Hem seni sirkeli sularla yıkamamız lazım. Sen söyledin, ya nazar değdiyse."

 

Sesindeki zıpırlığı duyunca benim de gülesim geldi. Şu hayatta Asilin kollarından daha rahat kaz tüyünden yataklar var deseler mümkünü yok kabul etmezdim.

 

İçeri adımlayınca yavaşça kucağından indirdi beni.

 

"Bütün gün ordan oraya koşturdun. Yoruldun tabi, sıcak su nasıl iyi gelecek sana ah bir bilsen."

 

Hem konuşup hem saçımdaki tokaları çıkardı. Elleri de sırtıma varıp fermuarı açtı. Essah çocuk eğler gibi beni eğliyodu ya mustur. Sanki ben bilmiyodum o bakışın için de oynaşan şeytanları.

 

"Sen öyle diyosan öyledir kocam."

 

Üstümden sıyırdığı elbiseyi ayaklarımdan çıkarmak için önümde diz çöktü. Omuzlarından tutunup destek aldım. Tek tek ayağımı kaldırıp elbisemi kenara çekti. Sonra da ayağımdaki ayakkabıların kayışlarını çözmeye başladı.

 

"Oje mi sürdün sen ayaklarına?"

 

"Hee... Kızlar sürdürürken heveslendim. Kötü mü olmuş?"

 

Bordo renginde tırnak boyalarım pek güzel olmuştu aslında. Şimdiyece hiç sürmedim diye tuhafına gitti heralde.

 

"Çok güzel olmuş güzelim. Ama çıkarmamız gerekecek."

 

Kaşlarımı çattım. Güzel olmuştu işte niye çıkaracaktım ben onları?

 

"O niyeymiş mustur efendi? Şuncacık işe bir sürü para aldı o kadınlar. Bi bile çıkaramam."

 

Üstümde bi sütyen bi çamaşır yokmuş gibi öyle üstten üstten bakınca pek ciddiye almıyodu bu herif beni.

 

Sırıtıp ayağa kalktı. Kollarımdan tutup da geriye yürütüp yatağa oturttu beni. Gerisin geri kalkıp makyaj masasının sağını solunu didikledi. Sonrada aradığını bulmuş gibi geriye dönüp ayaklarımın dibine, bağdaş kurarak oturdu.

 

Bi elinde pamuk, öbüründe oje çıkarıcıyı görünce kaşlarım daha derin çatıldı.

 

"Ya Asil neyini beğenmedin şimdi? Çok güzel olduydu ama."

 

"Güzel olmuş bebeğim. Aksini hiç söylemedim ki "

 

"E ne diye çıkarıyon?"

 

"Çünkü... Benim tatlı karımla küvet keyfi yapmak istiyorum. Oğlumu kutlayacağız seninle zümrüt göz. Hem o avluda yaptığında gözümden kaçmadı. Demek o kadar adamın içinde güveye kına yakmak bir bana yakışır ha."

 

Pamuğa döktüğü su gibi sıvıyı parmaklarımda dolaştırmaya başladı. Bende ellerimi yatağa yaslayıp az geriye kaykıldım. Milletin içinde iş attım diye hemende azıtmış benim kuduruk kocam.

 

"Yaa öyle oldu. Baktım orda bi yakışıklı, bi efendi, bi huyu suyu tekden sen varsın. Eniştenin kınası sana düşer dedim."

 

Kısık bi kıkırtı döküldü dudaklarından.

 

"Her yanın bir işve, bir cilve zümrüt göz. Sonra kuduruk olan ben oluyorum."

 

"Ama kocam sana da az göz süzsek üstüme atlayasın geliyo."

 

"Ama nasıl bir göz süzme o zümrüt hanım? Böyle kan kaynatanından, yoldan çıkaranından, ayak üstü ıslak rüyaya daldıranından bir süzülüş o."

 

Odayı doldurası, dolu dolu kahkaha attım.

 

"Şu dilin değil mi zaten her işini rast getiren."

 

"Dilimi çok sevdiğini ilk andan anlamıştım zümrüt göz."

 

Yine güldüm ettiği lafa. Şimdi pek haklı olunca insan da inkar edemiyo ki canım.

 

Kendi de üstündeki gömleği sıyırmaya başlayınca dudağımı ısırıp manzaramı izlemeye başladım. Nasıl bi iç çektiysem akşamdan beri gül açan yüzü yine keyifle ışıldadı.

 

"Güzelim iç çekerek bakacağına el at istersen. Sonuçta neyim varsa senin."

 

Yaslandığım yerden doğrulup ayaklandım. Yanına varana kadar gözünden ayırmadım gözümü.

 

Elim hâlâ bağlı olan kemere gidip kendime doğru çektim. Göbeğim artık iyiden iyiye belli oluyodu. Doktorum bir iki haftaya hareketlerini bile hissedeceğimi dediydi. Göbeğime değen karnı ürpermeme sebep oldu.

 

Ama elim işini yapmaya devam etti. Kemeri açtım, fermuarı indirdim. Islık gibi ses çıkarak bi nefes bıraktı.

 

"Sen adamı öldürürsün kadın!"

 

Bir anda geri çıkıp pantolonunu çıkardı.

 

"Hadi bakalım banyoya."

 

Omuzlarımdan çevirip adımlattı bi bebek gibi beni. Küvetin suyunu doldurmaya başladı. İçine üç beş bişeyler sıkınca bi güzel koku doldu ki banyoya. Derin derin soludum.

 

Sonra yüzüme bakarak altındaki çamaşırıda çıkarıp girdi köpüklü küvete.

 

Gözümü gözünden ayırmadan ilk sütyenimi çıkarıp kenara bıraktım. Sonra da çamaşırımı ağır ağır çıkardım. Küvete adımlayıp sırtım ona gelecek gibi oturacakken itiraz eder gibi bi ses çıkardı.

 

"Bacaklarını ayırıp kucağıma otur bebeğim."

 

Ağzım kupkuru oldu. Dilimle dudaklarımı ıslatıp dediği gibi bi bacağımı üzerinden aşırdım. Kenara taşan suların şıp şıp sesleri doldu kulaklarıma.

 

Belimden kavrayıp istediği gibi oturttu beni dizlerinin üstüne.

 

Eline lif alıp duj jeliyle köpürtmeye başladı.

 

"Züleyham..."

 

O omuzlarımı, göğüslerimi narince okşayarak ovarken mırıltım çıkabildi sadece.

Elindeki lifi bana uzattı. Bende elinden alıp bana yaptığı gibi göğsüne, omuzlarına sürttüm. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp çeneme bi öpücük kondurdu.

 

"Sen nasıl yapıyorsun bunu?"

 

"Neyi kocam?"

 

"Bunu işte. Öyle bir şey yapıyorsun ki ben kendimi dünyadaki en iyi koca, en iyi baba gibi hissediyorum. Sanki bir anda büyüyüp devleşiyorum. Zümrüt göz, ben gerçekten bu kadar büyük müyüm gözünde? "

 

"Sen benim gözümdeki yerini hiç mi bilmiyon kocam? Ben senden daha mertini, yiğidini, gönlü güzelini görmedim ki."

 

"Aklım çıkıyor biliyor musun? Sana layık olamazsam, yanlış bir şey yaparda gözündeki yerim sendelerse diye aklım çıkıyor."

 

Elimle yüzünü kavradım. Yaklaşıp iki gözüne, iki yanağına öpücük bıraktım. En ıslağını ve iştahlısını sona ayırıp dudaklarını ısıra ısıra emdim. Nefes alalım diye geriye çekildiğimde " sen benim gözümde bi yükselirsin sadece Asil. Her ettiğin, her dediğini hayranlıkla izliyom ben" diye fısıldadım.

 

Lafım biter bitmez daha hızlı yapıştı dudaklarıma. Dili ağzımın içini arşınladı. Tatını tadıma buladı.

 

Ağzı boynumdan aşağı kaymaya başladıkça kasıklarım sızım sızım sızladı. İstemsizce dizlerinde otururken vücudumu ona biraz daha kaydırdım. Sertleşmiş erkekliğini hissedince kanım daha bi beter kaynadı.

 

"Biraz kalk bebeğim. Beni arana kıstır."

 

Dediğiyle omuzlarına tutunup az kalktım. Erkekliği bacaklarımın arasına yaslanınca istekle üstünde kaydırdım bedenimi. Ben sürtündükçe gırtlağından güçlü bi inleme kaçtı. Başı geriye düşüp göğsünü nefesle doldurdu. Ortaya çıkan adem elmasına dilimi istekle sürttüm.

 

Asilde niyeyse en çok baktıkça iştahımı açan burasıydı. Dilim üstünde kaydıkça yutkunuşu, o yutkundukça gırtlağının hareketi kasıklarımda zonklamaya neden oluyodu.

 

"Asil... Seni içimde hissetmeyi bi özledim ki ..."

 

Eli saçımı acıtmasada yapışıp kendine iyice yaklaştırdı. Omzuma geçirdiği dişleriyle çığlığımı tutamadım.

 

"Sus! Sus dayanamıyorum. Kadınlığının içine girmek, durmadan duvarlarına çarpmak, seni üstümde zıplatmamak için kuduruyorum Züleyha! Konuşma... Beni daha fazla sınama!"

 

"Asil..."

 

"Biraz daha hızlı sürtün. Islaklığın, sıcaklığın yayılsın üstüme."

 

Saçlarımı serbest bıraksada biraz evvel ısırdığı omzumu diliyle aşağı yukarı okşayarak sızlamasını geçirmeye çakıştı. Elleri kalçama gidip parmakları içine gömülürcesine sıktı. Üstünde kaydırdığı vücudum daha fazlasını istesede kasıklarımı dolduran, sızlatıp beni rahatlamak için kıvrandıran his her yanımı sarstı.

 

"Asil! Asil hadi... Ne olur hadi..."

 

Sol eli kalçamdan ayrılıp aramıza girdi. Bacaklarımın arasına kayan parmakları tepemi bulup ovmaya başladığında elektrik çarpmış gibi sıçradım.

 

"Şşşhhhh.... Sakin ol karım. Hadi parmaklarıma ak. Rahatla güzel bebeğim."

 

Okşayan parmakları hızlandıkça kasıklarımdan aşağı bir sıcaklık aktı. Bedenim titredi, rahatladı. Doymuşluk hissiyle başım omzuna düştü. Benim nefesim sakinleşince aramızdaki el çekilip tekrar kalçama yapıştı. Biraz öncenin aksine biraz daha yavaş hareketlerle üstünde beni kaydırmaya devam etti. Bir süre bunu sürdürse de hızlanan nefesleri ve hırlar gibi çıkan sesiyle yaklaştığını anladım. Ona eşlik edip göğüslerim göğüslerine çarpacak kadar hızlandım. Başı geriye düşüp hırıltılı sesi daha güçlü adımı bağırıncaya kadar devam ettim.

 

Rahatlayan bedeni bir süre geriye yaslı kaldı. Sonra eli suyun içindeki tıpaya gidip açtı. Su usul usul etrafımızda eksilirken duş başlığını açıp köpüklerle dolu vücudumu arındırmaya başladı.

 

"İyi misin güzel karım?"

 

"Ah bi bilsen asil kocam."

 

Kıkırtıyla ettiğim laflar onu da güldürdü.

 

"Fenasın fena."

 

Başım omzunda beni sıcak suyla durulamasını bekledim.

 

"Züleyham..."

 

"Hmm..."

 

"Fındık oğlana isim düşündün mü?"

 

Mayışmış bi halde iyice yerleştim göğsüne. Uyudum uyuyacaktım nerdeyse.

 

"Yok kocam. Daha yeni öğrendik ya."

 

"İstersen... Babanın adını veririz bebeğim. Mutlu eder mi bu seni?"

 

Yutkundum. Hiç aklıma gelmediydi ama istemedim de.

 

"Adlar... Kişilerin kaderine yön verirmiş Asil. Benim... Babamın imrenilesi bi ömrüde, ölümü de olmadı. Adı babamla yaşasın emme benim oğluma güzel bi yazgı, güzel bi ömür istiyom ben."

 

"Ben... Mutlu olursun diye istemiştim güzel karım."

 

"Oldum kocam. Sırf ben mutlu olayım diye böyle ince düşünmene çok mutlu oldum. Ama fındığımın adını babası koyacak. Benim oğlum babası gibi bi adam olacak."

 

Başımın üstüne bi sürü öpücük bıraktı.

Biraz daha öyle birbirimizde dinlendik.

 

"Peki senin aklında bi isim var mı kocam?"

 

Üç beş dakka hiç sesi çıkmadı. Uyudu mu acaba diye başımı kaldırdım, tavanı izliyodu.

 

"Asil?"

 

"Öyle bir savaştan çıkıp bizi acısıyla sınamadı. Gurur duyuyorum onunla. Ve öyle yaman bir çocuk ki kısacık zamanda iyileşip birde hızla büyümeye başlamış."

 

Biraz çektim kendimi geriye. Gözlerinin kahvesinde binlerce yıldız vardı. O yıldızların içindeyse kendi bakışlarım...

 

"Gurur Yaman Sulhan adıyla yaşasın bebeğim. Babasının gururu, annesinin yaman oğlu adıyla yaşasın..."

 

Ulan adama bir kavonoz bal verdik dışardan yalıyor garip. Şeyin kopsun mıstık🤣🤣🤣

 

 

 

Bebeğimizin adı hoşunuza gittimi kuşlarım😍

 

Loading...
0%