@orenda
|
Biz bi koşturmacaya takılırız sanarken Murat enişte dediğini etmiş bize hiç iş koymamıştı.
Güzel bi yer ayarlamış. Kendi yakın akrabaları, Birgülün arkadaşları, üç beş de çağrılmasa utanılacak tanışların olduğu bi düğün kurmuş.
Sabahın erken saatleriyle ayaklandık. Çocuklara kahvaltılarını ettirip sırayla banyoya soktum. Halilin gözleri gözümden kaçtıkça kıkırtım arttı.
"Ne lan? Utanıyon mu halandan sıpa?"
"Hala büyüdüm diyom ya! Ben yıkanırım."
"E halam sen büyüdün de bak bakayım ben kabul ediyom mu o işi? Hem çok özledim ya sizi, e yıkamayı da özlemişim."
Halil utana sıkıla atletini çıkardı. Güldüm haline. Essah koca adam olmuş kuzum. Küveti yarısınaca suyla doldurup içine oturttum. Sonrada kısık açtığım başlığı her yanında dolaştırmaya başladım.
"Nazlı seni pek yoruyo ele halam?"
"Bebek ya, ondan öyle."
"Hiç yakandan da düşmüyo ki. Laf da dinlemiyo Halilim, yoksa ben ona belledirdim."
"Yok yok bişey deme. Oynatıyom ben onu Yiğitle. Bebek o daha."
Yüzünün güzelliği yetmezmiş gibi huyu da pek güzeldi. Herkesi koruması gerekiyomuş gibi bi hallere giriyodu essah koca adamlar gibi.
"Gözünü pek sevdi senin. Ondan heralde. Bi de abisi yok ya siz gelene kadar kızımın arkadaşı da yoktu halam."
"Parmağını sokmaya çalışıyo hala."
Banyoyu doldurası kahkaha attım. Ben gülünce Halil de güldü.
"Kendinin gözü seninki gibi güzel değil ya kıskanmıştır zilli. Pek beter pek. Peşinde dolandıracak bizi belli."
"Onun da gözü güzelki."
Bak bi de hiç kıyamıyo boncuğuma. Yufka yüreğini yediğim, az Nazlıya dur diyecek olsak araya giriyo. Dayanamadım ıslanmış yanağıma kocamanından bi öpücük bıraktım.
"Pek güzel kızım ele halam? İyiki geldiniz Halil. Sizi çok özledim ben."
Duruldu, önündeki köpüklerle oynarken başını eğdi. Bi yanım yoksay, hiç hatırlatma diye kıvranıyodu. Emme diğer yanım ben yokken ne ettiler meraktan ölüyodu sanki.
"Şey Halil... Ben gidince kötü bişey oldu mu size?"
Sesim benim bile kulağıma pek acınası, pek aciz geldi. Söyleyeceği her söz öyle korkutuyodu ki daha duymadan.
"Herkes kavga edince ben Yiğitle sedirin altına saklandım ya olmadı bişey. Ama sen merak etme ben Yiğiti susturdum. Ağlatmadım onu. Sonra nenemle, dedem geldi hemen bizi götürdüler. Babamın burnu çok kanamıştı ama."
Ah benim masum yavrum. Bunları yaşamayı hak edecek ne etmişidi ki sanki? Bizim cenderemizde ne hallere düşmüşüdü? Bir de kardeşinin akan göz yaşına üzülürüm diye beni avutuyo.
"Halil... Ben gittim diye küstünüz mü bana?"
Hıçkırdım hıçkıracaktım şimdi. Islanmış kirpiklerini ayırarak, çam ağaçları gibi güzel yeşillikte gözlerini bana dikerek bi baktı ki dizlerimi döve döve ağlayacaktım.
"Yiğit çok üzüldü, bi de çok korktu emme küsmedik. Valla bak hiç küsmedik. Ama ben duydum nenemi ki. Sen gitmesen ölecekmişin. Nenem iyiki gitti dedi. Bak ölmemişin ele hala? Ya kalaydın, Salih dedem gibi toprağa koyarlardı seni. İyi ki gittin. Hem eniştem hiç vurmuyo sana. Dudağın hiç kanamıyo artık. Bu evde herkes çok iyi bakıyo sana. Hem..."
Durdu. Utandı sanki diyeceğinden. Benim devam etmesini bekleyen halim yüzünden lafını kessede bitirdi. Ama o son dediğiyle kızgın korkarı boğazıma düğümledi.
"Bizim yüzümüzden aç uyumuyon artık."
Küçük sanıp bilmezler diye dert etmiyoz kendimize. Halbuki her bişeyi bizden daha fazla görüp biliyolar işte. İki gün yüzüm düzgün olsa üçüncü gün bi yara gelip konuyodu sıfatıma. Görüyolardı tabi halimi. Hiç dillendirmiyom diye yok da olmuyodu ki. Kendime pay ettiğim lokmaları, kıyamayıp onlara verdiğim zamanlar bile aklındaydı yavrumun.
Diyecek laf bulamadım. Ne desem içinde bi yere dokunacak diye ip üstünde yürüyodum sanki.
"Enişten size ne almış biliyon mu?"
Çocuk aklı işte, biraz önce mahsun bakan bakışları hemen parladı. Merak hemen yeşil gözlerine gelip kondu.
"Bissürü bişey alıyo hep bize. Almasaydı keşkem, masraf etmeseydi."
Islak yanağına şap diye bi öpücük kondurdum en sevmediğinden. Yine buruşturdu yüzünü.
"Hala ya!"
"Sus sus sus hiç laf etme. Nazlıya da bana da serbest öpmek. Başkasına kızıyosan kız. Hem ben Nazlıyla takım giyecem diye kıskanmış enişteniz hemen. Gitmiş Yiğitle sana da kendininkinden takım elbise almış. Halil bi gör, nasıl güzel. Kravat da almış ya."
Bakışları daha bi ışıldadı. Yiğit pek hayrandı Asil'e. Ne yapsa oturduğu yerden didik didik inceliyodu. Halil biraz daha soğuktu sanki emme gözünün altından Nazlıyla, Yiğitle oynayışlarını gülerek izliyodu. Asil üstüne gidip, ürkütmemek için Halil nasıl isterse öyle davranıyodu şimdilik. Yiğit ise babası olacak mendeburdan görmediği ne varsa Asilden görünce, hayran olmadan edemiyodu.
Gönlü güzel adamımda Nazlıya nasıl davranıyosa azıcık eksiltmeden Halil ile Yiğite de öyle yaklaşıyodu.
"Hepimiz aynı mı giyineceğimişiz ki?"
"Heee öyle dedi enişten. Oğlanlarla bende takım elbise giyeyim de alem yakışıklı görsün dedi."
Dudağını büze büze gülüşünü saklamaya çalıştı. Çok hoşuna gittiği nasıl da belliydi.
Halili banyodan çıkarıp kurulayınca Yiğiti de yıkadım. O yavrumun da tek derdi Kuzeyin babasından bile büyük eniştesi olmuşudu. Yerden bitme velet, çocuğumu hep babasıyla korkutmuş kreşte. Ne istese yaptırmak için babam da babam demiş. Önünde imrenerek gösterecek baba göremeyince, Asil gözünde büyüdü de büyüdü. Hele geçenlerde üçünü beraber parka götürdüğünde çocuklardan biri kaydıraktan kaymasına izin vermemiş. Asil de ters ters o çocuğa bakınca çocuk hemen korkup uzaklaşmış.
Bana bunları anlatırken "çocukla çocuk mu oldun" diye çemkirdim. Asil de "oğlumu kaydırmıyodu sıpa" dedi ya Yiğitin bi bakışı vardı. Orda gördüm ben Yiğitin gözünde Asil ne. Ömrü boyunca babadan zerre babalık görmeyen kuzum, Asilde bulduğunu nimet edip, gönlüne kondurmuş.
Banyo işi bitince bende hazırlanma telaşına düştüm. Miniş çocukların başındaydı diye rahat rahat yıkandım. Sabahtan beri Birgül için gelenler bakımı, saçı, orası, burası derken bana anca sıra gelirdi.
Üstüme çıkarması kolay bi gömlek elbise geçirip aşağı indim. Kızların arkadaşları da vardı. Gülüşmeler ta dışarılara taşıyodu.
"Hah nerdesin Züleyha? Bak geç kalacağız, hadi seni de hazırlasınlar."
"Kız geldim ya işte. Daha kaç saat var kurtlu görümcem. Korkma yetişiriz."
Odadaki üç kız da gözlerinin altından sağımı solumu iyice incelediler.
"Bak arkadaşlarımla tanış Züleyha. Nida ilkokuldan beri arkadaşım, Ezgi ve Nagihan ise üniversiteden arkadaşım. Kızlar Züleyha, Asil ağabeyimin eşi. Yengem oluyor yani."
Nida dediği kız gülerek öne çıktı. Elini uzatırken de "Asil ağabeyin Züleyha'sını bilmeyen mi var canım? Çok memnun oldum" dedi ya hemencecik kanım kaynadı kıza.
"Bende memnun oldum. Sizde hoşgeldiniz."
Arkadaki iki kız biraz daha soğuk gibilerdi emme çok da umursamadım.
Zeyneple beraber yüzümüze maskeler yapıldı. Bi güzel kremlendik mis gibi olduk. Ellerimin, ayaklarımın tırnakları boyanırken Asil geldi aklıma da gülmemi zor tuttum.
Kuduruk mustur ne olacak?
Saçımı yapmak için de hayli bi zaman uğraştıklarında Birgül de nerdeyse hazırdı. Odaya üstümü giymeye çıkmak için müsade istedim. Bu arada Birgül de gelinliğini giyecekti.

Gözlerimle uyumlu olsun diye Zeynep yeşil al diye tutturmuştu elbisemi. İyice kendini belli eden karnımdan ötürü bu model sayesinde rahat rahat girdim. Zaten Asil efendi bacaklarını ortada görmeyim diye kaşını çatmışıdı.
Gerçi buna da laf ederdi ya bacağı kapalıydı işte. Ben kocamın sözünü dinledim mi dinledim? Omzu da açık olmasın demedi ki. Deseymiş onu da dinlerdim.
Yatağın üstündeki telefon çalınca Asilin aradığını gördüm.
"Efendim kocam."
"Hazırmısın güzelim? Muratlar birazdan gelirler, onlar gelmeden Birgülü görelim. Zeynep hazırız dedi."
"Hazırım ben kocam. Önce ben hediyemi vermeye girecem yanına, sende öyle gelin olur mu?"
"Tamam zümrüt göz. Ben oğlanlarla avludayım, beş dakikaya gelirim."
Bişey demeden kapattım telefonu. Asilden istediğim seti iki gün önce alıp vermişti bana.
Aşağı, Birgülün odaya girince kapıyı tıkladım. Oda da bi Zeynep vardı. Gelinliğini görünce genzim yandı. Sürpriz olacak diye göstermediydi zilli. Sade, zarif bi modeldi. Ben bunu nerde gördüydüm diyecek oldum aylar önce bi dergide iç çekerek baktığım gelinlik olduğu hatrıma düştü. Pek de güzel yakışmıştı. Saçı, makyajı, gelinliği peri gibi olmuştu sanki. Kalabalığın, şatafatın az olacağı düğüne iyi giderdi heralde.

"Kız yılan görümcem, sonunda Muradına eriyon ya. Pek de güzel olmuşun sanki, gözüm mü bozuluyo yoksa kız benim?"
Gülerek aynaya yine baktı. Sabahtan beri bi durgun bi güleçti suratı. Derdi ne anlıyodum emme. Keşke anlamaya hacet kalmasaydı ama anlıyodum.
"Züleyha ya asıl sen muradına eriyorsun. Bak sonunda evleniyorum, kurtuluyorsun benden."
"Hiç sevinme boşuna Birgül hanım. Daha hıncım var sana, bırakır mıyım peşini hiç? Kaynananla bi ahbap oldum ki sorma, nerdeyse ahiretliğim diye gezecek Semiha teyzem. Sözleştik biz, hep gelip gidecez daha."
Biraz evvel gülen o değilmiş gibi ela gözleri dolu dolu oldu şimdide. Benim gebeliğim sepiciydi heralde anam, herkese ayarı kayan hormonlarım bulaşıyodu.
"Hep gelirsiniz değil mi Züleyha?"
Yüzümdeki gülüşü bozmadan yanaştım yanına. Elimdeki kutuyu uzattım.
"Sana kocamın parasıyla hediye aldım görümcem. Boynun pek boş kalmış, bak bakalım beğenecen mi?"
Açtığı kutudaki kolyeyle küpe takımına güzel baktı. Beğenmişti demekki.
"Ay çok güzel bunlar. Takalım mı hemen? Ay çok beğendim Züleyha, teşekkür ederim."
Elindeki kutudan kolyeyi alıp ardına geçtim.
"Murat eniştenin evi yuva gibi Birgül. İlk bi alışmak zorlar emme alışınca da bırakamayacan orayı. O insanlar sende eksik ne varsa tamamlamak için Allahın sana birer lütfu. Emme olur ya rüzgar ters eser, kış ayazı yönünü şaşırır yazdan vurur, senin her daim bir evin var. Benden önce kapı gibi bi ağabeyin var. Canını yakmaya çalışan olursa o canlarını burunlarından fitil fitil getirecek yengen var. Sakın ola tasalanma evleniyom da kimsem yok diye. Allahın izniyle yanlış da yapsan doğru da yapsan sırtını sana hiç dönmeyecek ailen var. "
Kolyeyi boynuna takıp küpelere uzandım. Alt dudağının titreyişine baksam ağlardım. Gözümü elimde parıldayan küpelerden ayırmadım. Şimdi nasıl korktuğunu taa içimden biliyodum. Bir zamanlar anasız, babasız nikah masasına oturan Züleyhanın gönlünden biliyodum. O zaman Dilber annem ben varım dediydi de yüreğimdeki yükü hafiflettiydi. Şimdi Birgülün de "biz burdayız hep" diyecek birilerine ihtiyacı vardı.
"Gittiğin yere sıkı sıkı tutun görümcem. Enişte pek seviyo seni. Eniştenin sevdiğini de el üstünde tutar o insanlar. Yuvana dört elle sarıl Birgül. Bende ne eksikse Asil tastamam etti. Annem, babam, abim oldu yeri gelince. Murat enişte de öyle edecek. Gönlünde ne eksik gözünden ben görüyom. Ben görebiliyosam Murat enişte daha neleri neleri görür. Yani lafın özü o yuvaya dört elle sarıl olur mu güzel görümcem?"
Gözünden kayan yaşı parmağımın ucuyla sildim. Az geriye çekilecek gibi olurken de Birgül sıkı sıkı doladı kollarını bana.
"Ben... Hayatımın sonunaca sana minnettar kalacağım. Bu gün annemin yapması gerekeni yaptığın için, korkularımı sözlerinle aldığın için. Sana annem zarar vermişken bir kere bile bize bunu hissettirmediğin için ve en önemlisi küflenen evimize güneş açtırdığın için. Teşekkürler Züleyha, yanımda olduğunuz için teşekkürler. Başkası olsa istemezdi Zeyneple beni. Ama sen bir kere bile olanlardan bizi sorumlu tutmadın. Kalbin çok geniş, merhametin sınırsız. İyiki halam seni bize getirdi. Çok şükür Züleyha."
Bana doladığı kollarına aynı şekilde karşılık verdim. Bize ilerden bakan Zeynebe de elimi uzatıp yanımıza çağırdım. Hemen dibimize girdi zilli.
"Anam bu oğlan zati benim ne kadar suyum varsa gözümden akıtıyo sizde çanak mı tutacağınız? Sinsi Birgül, çok güzel oldum diye ediyon ele? Makyajım neyim bozulsun da çirkinleşiyim diye ayak yapıyon. Emme ben sana belledirim, şu düğünü bi atlatak sonrasına bakmam mı ben?"
Üçümüz de biraz evvel sulu gözlerle birbirimize bakmıyomuşuz gibi kahkaha attık. O sırada da kapı tıklatılıp açıldı.
Asil içeri ilk baktı sonra bizi görünce girdi. O gelince yavaşca ayrıldım kızlardan.
İlk gözünü üstümde dolaştırdı. Bağrıma, omuzlarıma biraz fazlaca baktı. Sonrada derince soluk alıp başını iki yana salladı. O kafayı havaya kaldırıp neyine "sabır" diye fısıldadı anlamadım emme.
Elinde yuvarlak yaptığı mavi bi dosya vardı. Birgülün karşısına geçince derin derin üstünü süzdü gözleri. O da beğenmişti bacısını.
"Çok güzel olmuşsun gonca gülüm. Allah bahtını da yolunu da açık etsin."
Elinin tekini ensesine koyup alnını öptü.
"Murat bir hayalinden bahsetti bana. Haberim olsa daha önce kavuş diye uğraşırdım, kısmet bu güneymiş."
Elindeki dosyayı Birgüle uzattı. Birgül anlamadı aynı benim gibi ne olduğunu. Üstündeki yazıları okuyunca yüzü kocaman bi gülüşle şenlendi.
"Ağabey... Ağabey sen ne yaptın?"
"Ben kliniğini aldım kardeşim. Kocanda içini dolduracak. Gönlünde eksik kalmayacak hiç bir şey. Evlenip gidiyorsun diye uzaklaştın sanma bizden. Ömrüm oldukça hep yanındayım, hep ardındayım. Senin de Zeynebinde. Olur ya istemediğin bir şeyler gelir başına, evinin kapıları her zaman açık. Benim gönlüm gittiğin yerde hep mutlu olmandan yana. Ama kader başka bir şeyle sınarsa abin hep yanında."
Birgül biraz evvel bana sarıldığı gibi şimdide Asile yapıştı.
"Ya siz karı koca beni ağlatmak için sözleştiniz mi? Çok teşekkürler ağabey. İyi ki varsınız. İyi ki bizim ağabeyimiz sensin. Çok teşekkürler..."
Karı koca sözleşmedik emme Asil yine biraz evvel ki gibi Zeynebi de kolunun altına aldı. İkisinin de alınlarına birer öpücük bıraktı.
Ne güzel adamdı benim kocam. Gönlü ne güzeldi. Bir anda öksüz, yetim kalmış bacılarına her şey olan biriydi. Göz göze geldik. Sesi çıkmadı emme gözleri "seni seviyom" diye bağırdı. Sesim çıkmadı emme benim ona nasıl yanık olduğum kulaklarında yankılandı.
Bir anda çalan korna sesleri, davul zurna çığırtıları doldu her yana.
"Hayır Murat ya..."
Birgülün suratını görseniz hönkürerek gülerdiniz. Enişte yine yapmıştı yapacağını. Evlendiğini Adanaya bi şekilde duyuracaktı garip demekki.
Asil yanıma yanaşıp elini omzuma attı.
"Sessiz sakin bir nikah dediği bu muydu zevzeğin?"
"Öyle deme kocam. Onlar büyük düğün yapsalarmış kapıda üç gün üç gece çaldırıyolarmış davullarını. Gelin almaya gelince çaldılar bi. Eee Öztürkler için az bişey bu olsa gerek."
"Her şeye lafın var her şeye. Hem bu elbise ney Züleyha? Hani çok açık olmayacaktı?"
"E dediğini ettim ben. Bacağı örtük olsun dedin. Bende uzunca aldım işte. Sana da yaranılmıyo mustur efendi! Hem ne dediydim ben?"
"Züleyha evet yukardan bakıyorum ve evet memelerini görüyorum karım!"
"Allahtan mı arıyon herif. Ne güzel işte zahmete sokmadan seyir sunuyom sana. Bi yaranamadık herife canım!"
Dilimle dişim arasında söylendim. Az övse beni ölürdü sanki. Küsen yüzüme bakıp iç çekti.
"Çok güzel olmuşsun. Bir sürü insan olacak orada, zaten hamileliğin ayrı yakıştı. Ya birileri bakarsa sana."
"Kocam az biraz manyak mısın?, Beni alan almış, yetmemiş bebemi de karnıma koymuş. Neyime baksınlar?"
"Ah Züleyha ah! Yeşil bari giymemeydin. Nedir baba kız sizin bu gözlerden çektiğimiz?"
Ettiği laf pek hoşuma gitti. Kıkır kıkır güldüm.
Odanın kapısı tıklayınca iki adım geriye çekilip Asile daha bi yanaştım.
"Ben sonra soracağım bu elbisenin hesabını."
"Demirden korksak trene binmek Asil efendi. Hesap sorarken borçlu çıkmada.. "
Enişte içeri girince peşi sıra yengeler, teyzeler de doluştular. Murat enişte ayran budalası gibi sırıtıyodu. Anam koca adamsın sen bu ne haller diyecek oldum da efendiliğimden sustum.
Yanına yanaşıp bizim duymayacağımız şekilde bişeyler fısıldadı. Sonra da alnından öpüp elindeki kırmızı tülü başına örttü.
Herkesin duası, maşallahı arasında yavaş yavaş aşağı indik. Arabalara yerleşilip hem nikahın kıyılacağı, hemde küçük bi eğlencenin yapılacağı yere yol aldık.
Oğlanlar küçük Asil olmuştu. Nazlı boncuğuma da elbisemin renginden yeşil kıyafet pek yakışmıştı.
"Lalil..."
"Hııı..."
"Laaaalil..."
"Hı diyom ya boncuk. Noldu yine?"
"Baaakkk cici..."
Yönümü arkaya döndüm. Bebek koltuğundan uzanıp elbisesinin eteğini kaldırıyodu zilli.
"He he cici olmuşun."
Nazlı Halilden aldığı cevapla daha çok gösterdi dişlerini.
"Ninit baaaakkk cici..."
"Abime dedin ya Nazlı. Duyuyom ben de."
Çirkef övgü alamadı diye bastı çığlığı. Önündeki kemer tutmasa atlıp yolacaktı oğlanı.
"Kız dursana akıllı uslu. Ne bağırıyon hem sen?"
Gözünü bana dikip hemen boncuklarını doldurdu.
"Anniii... Ninit eeee!"
"Kız abiye öyle denir mi hiç? Halam gözünü seveyim şu çirkefi sıçratma üstümüze. Cici olmuşun de. Valla düşmez yakandan."
Yiğit pirinç gibi küçük sıralı dişlerini göstererek güldü.
"Hemen de küsüyo bu kız ele hala? Büyük olsa küsmezdi. Tamam kız bebek, cici olmuşun."
Nazlı hanım kulağının istediğini duyunca keyifli keyifli güldü. Öne doğru atılmayı bırakıp yaslandı geriye. Gerçi sırayla herkesi elinden geçirmeyi kafaya koymuştu bi kere. Bu kez de Asile dalaştı.
"Ba- baaaa..."
"Efendim babacım, söyle Nazlı kızım."
"Baaaakkk cici...."
"Yesin babası cici kızını. Çok cici olmuşun boncuğum. Abilerinde çok yakışıklı olmuş. Maşallah benim çocuklarıma."
Asil arkadakileri övünce Halilin cama doğru yüzünü döndüğünü gördüm. Emme camın aksinden yansıması belli oluyodu. Dudakları kıvrılmış, gülmemek için sıkıyodu yüzünü. Yaralı kuzum az sevgiyle hemen çiçek açacak gibiydi de gönlündeki kırık dallar izin vermiyodu ki.
Kısa zamanda nikahın olacağı yere vardık. Karanlık ha çöktü ha çökecekti.

İçeri girerken yolun iki yanına konmuş cam fanustaki mumlar, demet demet ortancalar çok güzel olmuşudu.
Bizle beraber insanlarda arabalarını park edip inmeye başladılar. İçerisi dışardan da güzeldi. Enişte essah baya uğraş vermiş, bize de hiç iş yaptırmamış ya.
Gelinle damadın ailesine uzunca bi masa ayarlanmış iki yana da davetliler için masalar yerleştirilmişti. Ortada genişçe bi boşluk vardı. Aile masasının tam karşısına da nikahın kıyılacağı yer hazırlanmıştı.
Biz çocukları masaya yerleştirip kapıya yakın gelenleri karşılamaya durduk. Asile annemle sana yakışır o iş dedim emme elimi bırakmadı mustur.
Giren herkesle iki üç cümle kurup masalarına yerleştirelim, eksik gedik bir şey var mı derken yine de yüz kişiden fazla adam olmuştu içerde. Gerçi bizimle Murat eniştenin ev kalabalığı elli kişiyi yanaşıyodu.
Birgülle Murat enişte ahşap merdivenlerden inmeye başladı. Müzik, alkışlar derken ortalığı bir curcuna aldı ki sormayın.
Dans müziği çalınca ikisi ortada salınmaya başladı.
"Maşallah evlatlarıma. Bu günleri de gördüm ya çok şükür Allahım. Ölsem gam yemem daha."
Semiha teyzenin eli ağzında, dolu dolu bakışıyla Dilber annem bana baktı. Sanki dediği her şeyi benim için o da içinden hissediyodu.
"Çok güzeller Semiha abla. Allah mutluluklarını artırsın."
"Öyle Dilber... Pek güzeller ya."
"Semiha teyze hem ölme falan karıştırma şimdi. İşimiz var senle. Gurur Yamanın peşine senin torun da gelince bir sürü çocuk kaynayacak ortalık. Kim bakacak o kadar bebeye? Hiç ben benimkine bakar, çıkarım deme valla. Ben bilmem, annem bana iş öğretirken benimkilere de sahip çıkacak neneler lazım."
"Kız Züleyha essah mı diyon? Kız bakmam mı? Kaç yıldır bebe yüzüne hasret kaldık. Hem adı belli oldu hemi oğlanın? Pek güzelmiş adıyla yaşasın. Anam bakarım ben hepisine."
Dilber annemle tekrar göz göze geldik. Semiha teyzenin en büyük korkusu evlatsız, yapayalnız kalmakmış esasında. Öyle çok korkmuş ki zamanında, hiç atamamış içinden. Dilber annem o yüzden herkesin derdine ondan önce koşar dediydi. Yanından sıkılmasınlar, onu bırakıp gitmesinler diye canı gibi sarılmış ev adamına. Şimdi oğlu evleniyo diye uzaklaşır mı burukluğu vardı belki de içinde. Oğlu Birgülü alırken eşantiyon bizi de aldığını kulağına duyurayım da "anam siz nerden çıktınız" demesin ilerde.
"He belli oldu valla. Babası koydu yavrumun adını. Ben şimdiden kulağına sokayım Semiha teyze. Yarın birgün sizin burda işiniz ne deme hiç bana! Şu bebeyi doğurup az büyüteyim, restoranı çekip çevirmeyi öğretecek annem bana. E Halime teyzem yaşlandı, maşallah sende dipçik gibisin. Seninki gelene kadar arada benimkilerin peşinde talim yaparsın. Şimdi görümceni aldım işimiz bitti deme. Ben misafirliği pek severim. Otur otur adamın canı sıkılıyo evde canım."
Dilber annemle omuzları sarsılası güldüler.
"Allah iyiliğini versin dilli düdük senin. Tabi de hep gelip gidecez. Aile olduk, öyle uzak durmak yakışmaz bize. E ailenin de büyüğü biziz şimdi, sık sık o kapıyı itmeyin de bak ne ediyom size ben. Dünya kadar adamız zaten. Çocukları hiç tasa etme kızım. Ne var ne yok öğren sen. Zaten duyduydum, kocanın gözünü nasıl perdelediysen restoranını vermiş sana."
Kırışa kırışa güldüm. Az da utanacak gibi oldum. Gözüm Asili ararken kapının orada Korhan bi de Cemil ağabeyimle konuştuğunu gördüm. Müsade isteyip yanlarına doğru adımladım.
Benim görünce ne anlatıyolarsa sustular.
"Hoş geldiniz abilerim. Nasılsınız görüşmeyeli."
"İyiyiz Züleyha, siz nasılsın?"
Gözü bi an karnıma kayıp geri yüzüme döndü Korhan abimin.
"İyiyiz amcası. Hiç bi derdimiz tasamız yok. Pek görüşemedik o zamandan sonra. Siz nasılsınız? Cemil abim, sen neler etmişin öyle? Nasıl ödeyecem hakkını?"
"Kızım ne hakkı? İyi olun yeter. Ne güzel olmuş burası, damat döktürmüş."
Utandığından mı ne yüzü kızarmıştı hemenden de konuyu çevirdi.
"Siz ne konuşuyodunuz? Böldüm mü kocam?"
Korhan abimle göz göze geldiler.
"Hayır olsun, ne oldu Asil? Bişey olmuş!"
Asil ensesini sıkıp sağa sola bakındı.
"Sonra konuşuruz güzelim."
"Asil içime kurt düştü, ne oldu ki?"
Korhan abim bi Asile bi bana baktı.
"Biraz önce bir haber aldım Züleyha. Onu söylüyordum. Ağabeyinin eşini ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde tedavi altına almışlar. Heyet, toplum için tehlike arzettiği kararına varmış. Akıl sağlığının kontrol edilebilir seviyede olmadığı üzerine rapor düzenlenmiş."
Hırsı, öfkesi, kini, kıskançlığı aklından etmişti demekki Lalezarı. Ne diyeceğimi bilemedim. Halil ve Yiğit aklıma geldi bi kat daha üzüldü içim. Ben bana ettiklerinden geçtim emme çocuklar belimi büküyodu işte.
"Ne deyim abi? Çocuklar, duysalar ne olur diye düşünmekten Lalezara üzülesim gelmiyo."
"Böylesi en hayırlısı Züleyha. Sağlığı yerinde olsa, çocukları sizden alması öyle kolay ki. Üstelik çocuklar için değil hırsından yapardı bunu. Olan yine çocuklara olurdu. Şimdi sıcak bir ailede, güvenle, korkmadan büyüyecekler. Ağabeyinden haber yok. Heyet raporu çıkınca bırakıp gitmiş. Zahide hanım da mahkeme sonrası dönmüştü zaten köyüne. Şu an için çocuklar sizin yanınızda. Almaya çalışacak kimse olmaması bir bakıma iyi. Biz de yasal vasileri olmak için başvurumuzu yaptık. Aklın kalmasın, çocuklar bizim."
Okumuş adamdı işte. Benim aklıma gelmeyeni bile düşünüyodu. Essah Lalezar iyi olaydı, sırf bana kininden alırdı çocukları. Devlette demezdi ya bu karı doğurmuş ama ana olamamış diye. Verirdi elbet onları. Ama şükürler olsun ki Asil üstlerinde tek bi söz hakları kalmayacak kadar silkeleyip atacaktı onları.
İlahi adalet mi bu, yoksa çocuklara acıyan mevlamın bize çıkış kapısımı aklım ermedi. Bişey de demek gelmedi esasında içimden. Ben artık hak edenin hakkını almasını istiyodum sadece.
"Diyecek bişeyimiz yok abi. Çocuklar benden uzaklaşmasın da kime ne oluyosa olsun artık. Kimseye üzülecek, yanacak hâl koymadılar içimde. Hadin ayakta kaldınız. Nikah kıyılmaya başlar birazdan."
Korhan abim yine Asile bakıp Cemille masalara doğru yürüdü. Asil bunca adamın gözünün önünde başımı göğsüne yaslayıp, sarmaladı beni.
"Zümrüt gözüm..."
"Valla üzülmüyom Asil. Hem onca ettiğinden sonra rahat rahat yaşasa pek zoruma giderdi. Bak Korhan abimde çocukları sizden alacak adam kalmadı dedi. Sen de dedin ya her bişeyi bizim olacak onların diye gönlüm öyle rahat ki. O pislikler yerimi dar etmek için bile olsa alırdı kuzularımı. Allah en iyisini bilir. Hadi bacın evleniyo, dikilip duruyon."
Ben masaya doğru gidecekken ortada dans eden Birgülle enişteye doğru çekiştirdi Asil beni.
"Asil ne yapıyon?"
"Bacımın düğününde karımla dans etmek istiyorum ne var bunda?"
"Anam ben ne anlarım danstan?"
"Sen kendini bana bırak güzel bebeğim. Dola kollarını boynuma, hıh şimdi iyice yaklaş."
Gülerek dediklerini yaptım. Belimi kavrayan elleri iyice dibine çekti beni. Göbeğim ikimizi az engellemeye başlamıştı.
"Züleyha bu fındık oğlan şimdiden aramıza giriyor."
"Ne sandın babası? Oğlan da anaya pek düşkün olur diyolar biliyon mu?"
"O zaman Nazlının sana düşkünlüğünü nasıl açıklayacaksın? Kızlarda babacı olur derler ama işi düşene kadar boncuk hanımın benle samimiyeti."
"Şeytan tüyü var bende babası. Hep ondan o halleri."
Burnunu omzuma sürttü. Küçük de bi öpücük bıraktı.
"Bilmez miyim sendeki şeytan tüyünü? İlk kızını mı babasını mı düşürdün ağına belli değil. Bir çift yeşil göze tutsak olduk. Şimdi de kızım Halilin gözlerine taktı kafayı. Baba kız nedir bizim sizin yeşillerinizden çektiğimiz?"
Dedikleri hoşuma gittikçe benim şen kahkahalarım arttı iyice.
"Siz güzelden iyi anlıyonuz da ondan babası. Gerçi çirkef taktı Halilimin gözlerine kafayı. Eli sürekli çocuğun yüzünde. Allah verede bi iş getirip başımıza, o gözleri almasa."
Asil başını arkaya atıp kocaman bi kahkaha attı.
"Ama nasıl menim oşun diyor Nazlım. Halile de yazık. Ne diyeceğini bilemiyor çocuk. Elinden gelse verecek."
"Halası yesin onu. Gönlü çok geniş kuzumun."
Birbirimize bakarak yine güldük. Etraftan, evlenenlerden çok bizi izleyen bakışları hissetsem de hiç birine bakmadım bile.
Nikah için masalarına geçen Birgül le Murat enişteyi alkışlayıp, yerimize geçtik. Yerinde duramayan Nazlıyı hemen kucağıma çektim.
Birgülün titreyen sesine karşı Murat enişte bi evet dediki herkesi gülme aldı. İnsan bi yıllık nişanlı oluşunu da böyle belli etmez canım.
Nikah sonrası yemek servisi başladı. Birgülle enişte de masaların arasında dolaşıp, misafirlerine hoşgeldiniz dedi.
Ben Nazlıyı yedirirken Semiha teyzenin de Yiğite yedirdiğini gördüm. Birgülde benim gibi kendi anasını kendi seçecekti işte. Üstelik öz ananın adını unutturacak annelerimiz vardı artık.
Yemekti, sohbetti, curcunaydı derken herkes birbirine daldı. Sonra tüm herkesin dikkatini çeken bi ses yankılandı. Murat enişte ortaya geçmiş Asile sırıtarak bakıyodu.
"Asil!!! Karşıma geçip bir harman dalı oynamayacak mısın? Kalkta alem asil bir zeybek görsün aslanım."
Kıkır kıkır gülmeye başladı millet. Asil sıkılmış bi soluk bıraktı ortadaki enişteye bakıp.
"Oğlum ne bakıyorsun lan? Enişte, kayınço bir tozunu attırmayalım mı şuranın?"
Asil bi etrafa bi bana baktı. Hevesli hevesli ona bakışımı görünce tekrar soluğunu bırakıp ayaklandı. Üstündeki ceketi çıkarırken söylenmeden de duramadı nursuz kocam.
"Ah Birgül ah... Bizi kime bulaştırdın? İşin yoksa bir de bu zevzekle uğraşmak zorundayız."
"Öyle deme kocam, hem bende herifimi izlemeyim mi? Dalyan gibi boyuna posuna bakıp iç çekmeyim mi?"
Başını iki yana sallayıp sinir olmuş gibi güldü. Boynundaki kıravatı da çıkarıp. Ceketinin üstüne bıraktı.
Her yanı dolduran ağır müzikle ortaya doğru yürüdü. Yürürkende beyaz gömleğinin kollarını katlamaya başlamıştı. Hiç bi hareketinden gözümü ayırasım gelmedi. Baktıkça bakasım, gözümü Asille doyurasım vardı sanki.
Murat eniştenin de Asil gibi üstünde bi gömleği vardı. Birbirlerini selamlar gibi baş eğip müzikle kollarını kaldırdılar.
Ordan sonrası ben çok fenaydım komşular. Valla kalkan kolları, heybetli duruşu, ağırlığının verdiği asaletle adımlayışı benim ne kadar aklım varsa aldı götürdü. Murat enişte oyunun kaidesini daha bi iyi biliyodu belli ki ama hiç bi şey Asilin dizini yere vurup doğrulurken hissettirdiği kalp çarpıntımı hissettiremezdi. Ağır ağır oynadılar. Onları izleyen kimseden de çıt çıkmadı sanki. Mizik yavaşlarken dizinin üstüne çöken Asilin elini yere çalışı, göğsüne yaslayışı, dudağına dokundurup alnına koyuşu ve bunları yaparken de bi an bile gözümden çekmediği gözleri, bi girdapa kapılışımın, ömür billah da o girdabın içinde savrulacağımın işaretiydi sanki.
Müzik bitip ikisi de ayaklanınca önüme bi peçete uzatıldı. Aklım biraz evvel beni dumana çevirmiş Asilde kaldığından fark etmeden alıp dudağımın kenarlarını sildim. Onunla beraber çınlayası kahkahalar sıçrattı yerimden beni. Sultan abla, Dilber annem, Semiha teyze, gedik dişli babanne, kucağında Nazlıyla başımda dikilen miniş içleri katılırcasına gülüyolardı.
"Kız!!! Noldu anam size? Kafayı mı yediniz iki dakkada."
Sultan abla gülmekten katılacak hale gelmişidi. Suratı da domates gibi kızarmıştı.
"Yok bişey gelin hanım. Ağzının suyu akınca dedim peçeteyle silsin garip, e sende silince pek komiğimize gitti."
Sultan ablanın dediğine, birde elimdeki peçeteye bakınca benim jeton düştü. Bunlar benle eğleşiyomuş ya.
"Allah razı olsun abla. Sen olmasan ne olurdu halim?"
Göbeğini hoplatarak yine şen bi kahkaha attı.
"İlahi gelin hanım. Adam her gün yanında olmasa aylardır yolunu gözlüyomuşun sanardık hepimiz. Kız o nasıl hasretle izlemek gişini?"
Dediğiyle pek utandım. Ben Asile dalıp gidince madara olmuştum ya bunlara. Ne diyeceğimi de bilemedim. Asil yanımıza yanaştığında gülüşmeler azaldı. Oturmadan önce başımın üstüne bi öpücük kondurunca ben biraz daha kızardım sanki.
Harlanan ateşimden sebep ayaklandım bi anda.
"Hayırdır güzelim, nereye?"
"Bi lavaboya gidip gelecem kocam. Sen çocuklardan ayırma gözünü emi?"
"Geleyim mi ben de? Ne oldu?"
"Yok bişey kocam, sıcak bastı bi su süreceğim yüzüne. Sen çocuklara mukayyet ol yeter. Kalabalık ortalık. Miniş Nazlıyı idare ediyo da oğlanlar kaybolmasınlar."
Başını onaylayıp geri sandalyesine geçip oturdu. Bende üst merdivenleri yavaş yavaş çıkıp lavaboya girdim. Kabindeyken bi kapı sesi duydum. Misafirlerden biridir diye umursamadım ama adımız geçince konuşmalarının arasında duraksadım.
"Gördün değil mi Melisa? Asil efendi Esmanın ölümüne sebep olmamış gibi yeni karısıyla nasıl cilveleşiyor?"
"Selen Allah aşkına sus ya. Birgül için geldik, tatsızlık çıkmasın."
"Ya çok zoruma gidiyor. Benim arkadaşım öldü gitti ne olduğu belirsiz kadının birini evine hanım yaptı adam. Milletin içinde nasıl cilveleşiyorlar görüyorsun? Kız öleli daha ne kadar oldu ki?"
"Ya bize ne kızım? Ölen öldü, kalanlarla da bir bağımız yok işte."
"Ay ne demek Melisa ya? Adam karısı için Çaldıran ailesinin neyi var neyi yok yaktı, bir Allahın kulu da suçlu bu diyemiyor! O kadında da ne varsa bu kadar anlamadım. Asil bey ağzının içine bakıyor. Duydun değilmi konuşmasını falan? Köylünün teki be!"
Duyduklarım bana yetince hiç yüzümü bozmadan ağır ağır çıktım kabinden. Beni görünce ikisi put gibi kalakaldı. Hiç yüzlerine bakmadan ellerimi yıkamaya lavaboya vardım.
"İnsan oğlu ne utanmaz, ne edepsiz ele kızlar? Biraz evvel yemeğini yediği adamın dedikodusunu tuvallette yapıyolar aha da böyle! Gerçi lağım ağızlara da bi tuvalet deliği layık, nasıl da biliyolar yerlerini."
Kenardan peçete alıp elimi kurularken kocamın ardından atıp tutan kıza doğru döndüm yüzümü. Üstüne doğru da iki adım attım.
"Biraz evvel dediklerini bir de bana desene hanım kız! "
"Sen gelip Esmanın sahip olduklarına konuyorsun, zerre utanmıyorsun da ben mi utanacağım? Ahlaksızlar! Zerre utanmanız yok!"
"Selen ne olur gidelim şurdan! Ne yapıyorsun Allah aşkına?"
Sinirimi örten, dışardan göstermeyen bi gülüş ekledim yüzüme.
"Bende bu adı nerden duydum diyodum. Arkadaşın deyince aklıma geldi bak. Sen şu tuvalet köşelerinde arkadaşım dediğin kadının kocasını öpen aşüftesin ele? Zamanında Esma Asile anlatmış senin ne bok olduğunu da ordan biliyom. Senin de huyun bu demekki. Ne işin varsa foseptik çukurunda hallediyon! Sen benim kocamın, benim adımı ağzına alırken ağzını kezzapla bi yıka olur mu anam? Senin haddin mi bizi diline dolamak? Senin gibi ağzı leş kokana mı kalmış bizim ahlağımızı sorgulamak? Kendini tuvalette elleten, sonrada ahlak dersi veren bi yosmadan icazet alacak değilim. Arkadaş arkadaşın pezevengi derler. Sen nesin ki Esma ne olacakmış ele Senem? İkiniz birbirinize paslıyo muydunuz tuvalette kırıştırdıklarınızı? Ha kocamın benim uğruma yaktıklarını kimse dile getiremiyomuş ya mabadın yiyosa gitte şikayetçi ol hadi. Ne duruyon ki, gidip sen ihbar etsene... Edemiyon ele? Yok çünkü o omurga sende.! "
Gözümü de kırpıp gülerek geldiğim gibi çıktım.
Aşağı inerkende garsonlardan birini gördüm de yanıma çağırdım.
"Buyrun efendim?"
"Tuvalette davetsiz iki kişi var, Asil bey görmeden yollayın, başınız ağrımasın. Ben uyarayım da sonra azar yerseniz pek üzülürüm."
"Afedersiniz efendim. Hemen gönderiyoruz."
İnsana ağız tadıyla iki dakka vermiyolardı valla. Söylene söylene masaya geçtim.
"Ne oldu Züleyha? İyi misin?"
"Yok bişey kocam! Burayı ilaçlamıyolarmı ne? Hamam böceği gördüm lavaboda. Onları ezmekle uğraştım bide. Çoluk çocuk görüp, korkmasın demi kocam?"
"Kızım sen ne uğraşıyorsun? Söyle çalışanlardan birine temizlesin."
"Onu da hallettim kocam. Leşlerini atsın diye çalışanlardan birini gönderdim yukarı."
Yüzüme gülüp, sağa doğru büktü başını.
"Deli misin çok mu akıllı karar veremiyorum?"
"Boşver kocam. Akılla pek işimiz yok, lazım oldukça kullanıyoz zati. Hem sen o oynayışı, yüreğimi yakışı de bi hele. Asillll... Bi de başbaşayken mi oynasan bana. Böyle doya kana seyredemedim."
Kolunu omzuma atıp, iyice dibine çekti beni.
"Olur Züleyha, sende bana bi oryantal şov yaparsan neden olmasın?"
Boynu altında kalmayasıca mustur, az eğleşeceğidim yine kendine çevirdi işi. Bacağına şap diye vurduğum eli tutup, parmak uçlarımı bir bir öptü.
Gözünün ışığında bile kendimi görüşüme bi kere daha şükrettim.
*****************
Eğlence yavaşlayıp misafirler tek tek ayaklanmaya başlayınca Murat ve Birgül de kapıya yakın vedalaşmaya başladı herkesle.
Birgülün içini deli bir heyecan, Muratınkini ise coşkulu bir sevinç kaplamıştı akşamdan beri.
Sonunda hayal ettikleri gibi evlenmişlerdi ve çok şükür her hangi bir uzaylı istilası haberi de duyulmamıştı.
Herkesle vedalaşınca en sona aile üyeleri kaldı. Tek tek öptüler, hayır dualar ile yeni evlenen çifti uğurladılar.
Murat dört günlük kısa bir balayı ayarlamıştı kendilerine. Gönlünde çok daha uzun bir tatil vardı ama şu ara işleri tamamen babasına bırakamayacak bir yoğunlukta söz konusuydu.
Adananın dışında çok güzel bir otelde geçireceklerdi zamanlarını.
Arabaya binip yola çıktıklarında Birgül kıpır kıpırdı.
"Ya sonunda evlendiğimize inanamıyorum. Şaka gibi geliyor resmen."
"Birde bana sor minik kedi. İlerde babanızı ben tavladım diye çocuklara hava atma sakın. Bu evlilik tamamen benim perişanlığım sayesinde gerçekleşti."
"Ne!!!"
"Ne demek ne? Sen üç beş kere aynı ortamda görülelim diye karşıma çıktın. Tüm zahmetin bu kadar. Bir de bana bak! Neler çektim bir yılda yahu?"
Birgül dudaklarını öne doğru büzerek düşünüyormuş gibi yaptı. Sonrada kıkır kıkır güldü.
"Şu an çok mutlu olduğum için seninle uğraşmayacağım Muratcığım. Ama benim çabalarım o tohumu toprağa attı. Hakkımı yedirmem."
Murat yandan bir bakış atarak geri yola döndü.
"Ben kendi hakkımı bir yiyeyim de sonrasına sonra bakarız."
İma yüklü kelimeleriyle yüzü, boynu yanmaya başladı Birgülün. İlk gecelerine dair büyük büyük bir korku hissetmiyordu ama çok heyecanlıydı.
Sessizce yol alırken içi içini yiyordu. Tamam defalarca öpüşmüşlerdi ama çok da ileri gidecekleri bir halin içine girmemiştiler. Birgül nedense ilk gece yaşanacak her şeye büyük büyük anlamlar yüklüyordu. Bir kere öpüşmeleri daha şehvetli bir hâl aldığında Murata engel olmuştu. Murat'a bunu üstü kapalı söylediğinde aşık olduğu adam onu hiç zorlayacak hallere girmemişti. Saygı duymuş ve onu anlamıştı.
İlerde bu günde yaşanan her şeyi çok özeli olarak hatırlamak istiyordu.
Sonunda kalacakları otele geldiklerinde kapıda karşılandılar. Balayı çifti sezonun durulduğu zamanda herkesin ilgi odağı olmuştu.
"Murat burası çok güzel görünüyor. Nerden buldun burayı.?"
Murat küçük bir çocuk gibi güldü.
"Asil, Züleyha için burda kış tatili planlıyordu. Bunu öğrendiğinde yüzünü görmek çok eğlenceli olacak."
Birgül de güldü haline. "Pisliksin" diye fısıldamadan da durmadı. Gerçi kocasının ağabeyini bu kadar seviyor oluşuna hep mutlu olmuştu. Son aylarda daha da yakınlaştığı ağabeyine olan düşkünlüğü daha da hoşuna gidiyordu artık.
Ormanın içerisine, oldukça geniş bir çevreye kurulmuş kişiye özel küçük evler vardı. Taşlık yoldan ilerleyip kalacakları eve ulaştıklarında Murat Birgülü kucağına aldı. Genç belboy bu duruma hem utanmış hemde tebessüm eden bakışlarla bakmıştı. Eşyalarını bıraktığı genç çiftin yanından hızla ayrıldı.
Ahşap dekorasyonun hakim olduğu eve girdiklerinde Birgül öylece baka kaldı.
Girdikleri anda geniş bir oda kalşılıyordu onları. Yuvarlak yatak odanın sağ kanadındaydı. Tavandan aşağı doğru sarkan tüllerle peri masallarından fırlamış gibi bir görüntüsü vardı. Ama Birgülü asıl mest eden odada ilerlediklerinde beş basamaklı merdivenden inmeleri oldu. Tamamen cam bir duvarın önüne yapılmış küçük jakuji havuz muhteşem görünüyordu.
"Murat! Murat bu ne?"
"Bu dört gün boyunca içinden çıkmayacağımız havuzumuz aşkım."

Birgül cama, önündeki yaşilliklere baktıkça nutlu tutuldu.
"Cam... Kaplı..."
Murat burnunu kucağındaki karısının boynuna sürttü.
"İçeridekiler dışarıyı görebilir. Ama dışardan görüş yok sevgilim. Tamamen mahremiyetimize önem verilen bir yapı. Hoşuna gitti mi?"
"Burası... Allahım rüya gibi."
Burnunu sürterek huylandırdığı boyuna derin, ıslak bir öpücük bıraktı Murat. Uzun zamandır bu günü bekliyordu ve yeni yetme bir oğlan gibi karısının kokusundan bile tahrik olmuş haldeydi.
Dudakları boynuna küçük öpücükler bırakırken ensesine doğru ilerledi.
"Murat..."
"Aylardı bu günü bekliyorum. Bütün gece seninle sevişmek istiyorum küçük kedi."
Birgül derince yutkunup onu kollarında taşıyan adamın gözlerine baktı. Yaklaşıp alt dudağını dudaklarının arasına kıstırıp emmeye başladı. Murat boğazından aşağı kayan bir iniltiyle daha şiddetli bir öpüşmeyi sürdürdü.
Ağzının içine aldığı küçük dudakları emiyor, ısırıyor tüm tadını ağzında hissetmek için delice bir çabaya giriyordu.
Dudaklarından ayırdığı dudakları karısının çenesine ordan boynuna doğru kaydı.
Kucağında Birgül yokmuş gibi adımları yatağa doğru adımladı.
Yavaşça yatağa bıraktığı karısına üstten tüm bedenini izlercesine baktı.
"Benim küçük kedim. Seni sevmek çok güzel olacak..."
Üzerindeki ceketi çıkarıp yatağın yakınındaki koltuğun üzerine bıraktı. Kravatını oyun sırasında çıkarmıştı ve tekrar takmamıştı. Üzerindeki gömleğin de düğmelerini aralarken gözlerini onu dikkatle izleyen küçük kadından ayırmadı.
Üst bedenini çıplak bir hale getirdiğinde bıraktığı gibi onu bekleyen kadına yaklaştı.
Ellerini uzatıp ayağa kalkmasına yardım etti. Gizli fermuarı parmak uçları bulup kalçalarının başladığı kısıma kadar indirerek bollaşmasını sağladı. Kol detaylarını da narince bedeninden ayırıp önünde diz çöktü.
Birgülün heyecandan hızlı hızlı atan nabzını boynundan görebiliyordu.
Gelinliği çıkarmak için ayaklarına destek olup kenara çekti.
Karşısında gelinler için hazırlanmış inci beyazı bir jartiyer takımıyla karısı duruyordu. Muratın karısı... Sevdiği... Sevgilisi...
"Çok güzelsin minik kedi."
"Murat yaaa..." diye cilveli bir mırıldayış duydu kulakları. Gerçekten minik bir kedi gibiydi. Sevildiğini hissedince sırnaşan, daha çok alabilir miyim diye gözlerini kocaman açan.
Ayağa kalkıp kalçasından desteklediği kadını kucağına aldı. Birgül bacaklarını hızla beline sarmıştı.
Yatağın ortasına doğru beraber uzanıp devrildiler. dudaklarını tekrar esir alan dudakları arasına sızıp, dilini ağzının sıcaklığında dolaştırdı.
Elleri bedeninde gezmeye başlayınca Birgülde beğenilmeme ihtimalinin korkusu biraz cesaretini kırmıştı.
" Ne oldu sevgilim? "
"Murat..."
"Söyle güzel kedim. Hızlı mı gidiyoruz, ürküttüm mü seni?"
"Çok da güzel değilim aslında, yani bedenim o kadar da ilgi çekici değil."
Murat başını kaldırıp görebildiği her yeri ağır ağır inceledi.
"Hmmm... Ben gördüklerimden oldukça memnunum aslında... Sen nereni beğenmiyorsun?"
"Yaniii... Göğüslerim özellikle biraz daha büyük olsalar çok mutlu olabilirdim."
Murat yüzüne sinsi bir gülümseme ekledi. Göğüslerini kapatan sütyenin ucunu aşağı doğru kaydırdı. Ortaya çıkan küçük dolgunluğu ona bakan gözlerden bakışısını ayırmadan ağzına aldı. Şehvetle bir süre karısının göğsüne minik ısırıklar öpücükler bıraktı.
Sonra geri çekilip karısının yüzüne yaklaştı.
"Ben küçük olan şeyleri büyütmeyi çok severim karıcığım. Mesela küçük kedimi, küçük kedimin küçük memelerini ve zamanı gelince de küçük karımın küçük karnını... Hem bak böyle tamamını ağzıma alabiliyorum. Bu çok kışkırtıcı."
Dudaklarını daha bir şehvetle kavradı. Eşinden aldığı karşılıkla Birgül daha rahat hissediyordu. Muratın öpüşlerine aynı tutku ile karşılık verdi.
Bedeninde gezen parmaklar içinde çok harlı bir ateş yakıyordu.
Murat tekrar dudaklarından uzaklaşıp bacaklarında çorapları tutan kopçaları açtı. Dantel kısımdan itibaren yuvarlayarak aşağı indirdi çoraplarını. Jartiyerin tek tek parçalarını çıkarırken gözlerini, dudaklarını ısırarak onu izleyen karısından ayırmadı. Üzerinde küçük bir çamaşır kalana kadar her hareketini özenle seçti. Kalça kemiğini dişleriyle kıstırıp hafif bir acıya neden oldu. Sonra dilini sürüp acıyı hafifletti. Birgülden dıyduğu iniltiyle dudakları kıvrılmıştı.
"Bakalım başka nerelerin küçükmüş."
Karısını etkiliyor oluşu hoşuna gitti. Dili ıslak izlerini göbeğine ordan biraz daha yukarı çıkarak göğüslerine tekrar getirdi. Biraz öncekinin aksine daha şiddetli emmeye başladı küçük ucu.
Karısının iniltileri yükselip odada yankılanana kadar bu işkenceye devam etti. Kalçasında duran eli kadınlığına doğru yol aldı.
Ne yapacağını anlayan Birgül istemsiz bacaklarını kastı.
"Şşştttt. Sakin ol miniğim. Sadece dokunacağım. "
Muratın yatıştıran sesiyle bacaklarını araladı. Kadınlığının sıcaklığını okşayan parmaklar ona hiç hissetmediği bir duyguyu yaşatıyordu.
"Murat..."
"Bir yıldır bu günü bekliyorum aşkım. İncecik bacakların belimde dolanmışken içinde hareket etmek çok güzel olacak."
Fısıldayan dudaklar teninde dolaşmaya devam etti. O dudaklar aşağılara kaydıkça Birgül tırnaklarını yatak çarşafına sapladı. Kasığına bırakılan öpücükler, diliyle sürtünme haline dönüştüğünde dişlerinin kestiği dudaklarından güçlü bir inilti fırladı.
"Aç bacamlarını Birgül. Bundan sonra benden hep isteyeceğin bir şey hediye edeceğim sana."
Bacaklarının arasında konuşan adamın gözlerine bakamadığı için sıkı sıkı kapattı ela gözlerini. Ama Muratın istediğini de yerine getirdi. Çamaşırı sıyrılıp bedeninden uzaklaşınca nefesini tuttu. Ama Muratın ıslak dilini kadınlığında hissettiğinde çığlığına engel olamamıştı. Bacaklarını kapatacak olduğunda Murat iki bileğini de sıkıca kavramış ve Birgülü utançtan öldürecek bir hale taşımak ister gibi iyice ayırmıştı. Dilinin her darbesi bedenine iğne batar gibi titreşimler veriyordu. Hissettiği yoğunluktan sadece Muratın adını seslenebiliyor geriye sadece iniltiler duyuluyordu. Dayanamayacağı bir noktaya geldiğinde bacaklarındaki titremeleri arttı. Murat bacaklarını omuzlarından aşağı sarkıtıp, kalçalarını iki eliyle kavrayarak Birgülü kendine daha da yakınlaştırmıştı.
Birgülü şiddetle saran haz, en uç noktaya ulaşıp onu parçalarına ayırırken bilinçsizce eli Muratın saçlarına girmiş ve hissin yoğunluğuyla onu bacaklarının arasında tutmaya devam etmişti.
Birgülün gevşeyen ve durulan bedenini üstten bir kaç saniye keyifle seyretti Murat. Hâlâ üzerinde olan pantolonun vermiş olduğu rahatsızlık hissiyle geriye çekildi. Ona parlak harelerle bakan kadından gözlerini ayırmadan pantolonunu ve çamaşırını aynı anda çıkardı. Birgülün vücudunda gezen, heyecanını ortaya seren kısımlarında daha fazla oyalanan bakışları hırlamasına ve bir anda küçük bedenin üstüne abanmasına neden oldu.
Dudaklarını ısırarak öperken erkekliğini karısının ıslak vadisine sürttü. İkisinden de keyifli bir mırıltı çıkmıştı.
"Dilimden oldukça hoşlandın, sıradakinin tadını çıkar kedi..."
"Murat... Çok heyecanlıyım..."
"Bana uyum sağla minik kedi. Birazdan beraber kuzey ışıklarını izleyeceğiz."
Alnındaki ter damlacıkları ve kasılmış çenesine rağmen sırıtan suratı Birgüle hiç yardımcı olmuyordu. Kadınlığındaki baskı arttıkça rahatsız bir hisde yayılmaya başladı.
"Murat... Acıyor..."
"Çok az sevgilim... Biraz daha dayanman lazım. Sonra söz veriyorum çok mutlu edeceğim seni."
Kendini olabildiğince sıkıp nazik olmaya çalışırken damarları patlayacak kadar zorluyordu onu. Biraz daha uzatırsa Birgülün daha fazla acı çekeceğini biliyordu. Bu nedenle son hamlesini biraz daha hızlı yaptı. Birgülün odada yankılanan çığlığı kalbini sıkıştırmıştı.
"Şimdi geçecek birtanem. Geçeçek aşkım. Güzel sevgilim."
"Murat... Acıyor..."
"Kıpırdama güzelim. O kadar sabırlı değilim. İnan bu kadar beklemişken şu anki halim içler acısı."
Birgül acısı dağılıp hafif bir sızlamanın kalmasıyla bacaklarını biraz daha araladı. Ona kapkara gözlerle bakan kocasına küçük bir tebessüm gönderim. Öpülmekten şişmiş dudağını ısırdı.
"Devam... Edebilirsin. İyiyim sevgilim."
Murat aldığı onayla derin bir nefes alıp bedenini biraz kaldırdı ve tekrar ıslak darlıkta soluklandı. Bir ritim yakaladıklarında dizlerinin üzerine dik durup altındaki karısının bacaklarını beline sarmaladı. Birgülün sırtı yatakta olsa da kalçalarından itibaren Murata sarılı ve yataktan yüksekteydi. Muratın hırıltıları arttıkça hareketleri daha sert bir hâl aldı. İstemsiz ağzından kaçan çığlıklar Muratı daha çok kışkırtıyordu.
"Zevk alıyor musun miniğim?"
"Ahhhh.... Murat!!! Murat!!!"
"Birgül zevk alıyor musun? Hâlâ canın yanıyor mu?"
"Hayır!!! Acımıyor hayır... Hoşuma gidiyor..."
Karısına zevk vermenin keyfiyle hareketlerine daha seri devam etti. Birgülün kasılıp gevşeyen bedenini hissettiğinde yaklaştığını anladı.
Birgülün haz dolu çığlıklarının ve titreyişlerinin ardından kendini bıraktı.
Aldığı zevkin mayhoşluğuyla yatağa yığıldı. Son kalan iradesiyle kendini karısının üzerinden yana atıp, Birgülü üzerine çekti.
Hızla inip kalkan göğüsleri bir süre sakinleşmeyi bekledi.
"İyi misin güzelim?"
Birgül hayal ettiğinden bile muhteşem bir an yaşamıştı. Düşlediği gibi yıllarca mutlulukla anacağı bir ilk yaşatmıştı sevdiği adam ona.
"Çok iyiyim. Aklın alamayacağı kadar iyiyim kocacım."
Uzanıp Muratın yanağına derin bir öpücük bıraktı.
Murat bir süre sonra çıplaklığına aldırmadan ayağa kalkıp banyoya gitti. Elinde ıslak bir havluyla yaklaşıp Birgülün bacaklarının arasını temizledi.
Beyaz havluda kendi menisini gördüğünde bakışlarını havaya kaldırdı. Birgülde havluya bakıyordu.
"Kanama... Olmamış mı Murat?"
"Olmamış Birgül. Bu ne demek biliyor musun?"
Birgül bir an rahatsız hissetti. Böyle şeyler normaldi. Her kadının ilk birlikteliğinde kanaması olmak zorunda da değildi. Ama Muratın ne düşündüğü istemsiz gerdi onu.
"Ne demek..."
"İlk seferimizde mükemmel bir iş çıkarmışım demek sevgilim. Yani bu gece bir kere daha sevişebiliriz. Bu kez jakujiyi deneriz, ne dersin?"
Karşısında ona sırıtarak bakan adama şok olmuş gözlerle bakıyordu. Bu söylediklerini beklemiyordu açıkçası.
"Sen... Pisliksin pislik! Aptal niye beni geriyorsun?"
"Bebeğim aşk ve seks tanrısı Eros bir yerlerden bizi izliyorsa performansımı acayip kıskanıyor olmalı. Bence taktir edilmeyi hak ediyorum."
"Kırmızı bir kurdale de istermisin seks tanrısı Murat. Resmen alkışlamamı bekliyor gibi bakıyorsun."
"Aşkım bir alkış olmasa da maharetlerimi övecek üç beş kelime ruhumu okşayabilirdi."
İkisi de kahkaha attılar. Murat yerdeki pantolonun içinden çamaşırını alıp giyindi. Tekrar banyoya yöneldi. Çarşafı bedenine saran Birgül ne yaptığına tekrar baktı. Bir kaç dakika sonra elinde küçük bir kovayla ve bir sürahi suyla çıktığını gördü.
"Murat ne yapıyorsun?"
"Annemin çok inandığı bir gelenek var aşkım. Neden bilmem bende çok inanıyorum. Onu gerçekleştireceğim."
Birgül yatakta oturur hale gelip gözlerini iri iri açıp kocasına baktı.
Murat yatağın kenarına gelip diz çöktü.
"Ayaklarını uzat bakalım küçük kedi."
"Murat ne yapıyorsun?"
"Sevgilim, eskiden zifaf gecelerinde kocalar karılarının ayaklarını yıkarmış. O suyu ise yaşayacakları evin her yerine hafif hafif serperlermiş. Özellikle köşelere bu sudan mutlaka değmeliymiş."
"Ama neden? Yani bunu neden yapıyorlarmış?"
"Çünkü evlilik saadettir. Bir kadın nimettir, karnında çocuk büyütecek kadar yücedir insanlık için. Babam, amcalarım, Nihat ve Selim abim de bu inancı sürdürmüşler. Eşlerinin ayaklarından dökülen bereketi hanelerine şifa olsun, nimet olsun diye sepmişler. Bende hanemin bereketini senin ayaklarından dökülen şifalı sularla sağlayacağım. Evime, kalbime, ömrüme teninden akan her dirhem sudan rızık ekeceğim."
Birgül dolu dolu gözlerle kocasını dinledi. Böyle sevilmeyi asla hayal etmemişti ama Allah onu Muratla ödüllendirmişti.
Bir zamanların uçarı Birgülü ona şaşkın gözlerle baktı. Büyüyor ve olgunlaşıyordu artık. Onu duygulandıran bu incelik kalbini okşadı. Hayatı boyunca kimse onu bereket olarak nitelendirmemişti halbuki.
Bir erkeğin, kalbini verdiği bir erkeğin nimeti olmak çok büyük bir ödüldü.
Ve Züleyha yine haklıydı. Kocası, onu yetiştiren annesi, babası, hayatında var olan tüm ailesi Birgüle bahşedilmiş bir lûtuftu.
Bu ne uzun bölümdü kızzzz! Bitmedi ya!!!
Öptüm hepinizi😘
|
0% |