@orenda
|
Bunlar son konuştukları oldu. Dilber hala beni evin aşağısında kalan pınarın oraya sürükledi. Bi araba durmuş, içinde de bir adam öylece bekliyodu.
Evleneceğim adam desem yaşı Hatice abanın bana dediğinden fazlaca gibiydi. Korktum istemeden, yalan dediyse diye içim çekildi.
"Hadi Züleyha, bir an evvel gidelim şu melanet köyden. Yıllar geçti hala o pis kokusu değişmemiş."
Niye öyle dedi bilemedim ama elimi tutan elini de itmedim. Dediğini yapıp bindim arabaya.
"Hadi Kazım Efendi gidelim şuradan üstüme üstüme geliyorlar benim."
İnsan yeğenine efendi demez diyen aklımla az biraz rahatlamış gibi oldum. Bu değildi demek ki evleneceğim adam. Derdim yanıma yakışsın değildi de babam yaşında bi adamın da koynuna girecek olmak çok zoruma giderdi.
Şu bilinmezlik nasıl bir ateşti ki durup durup kavuruyodu insanın göğsünü? Akıp giden yola baktım. Bana umut olacak olan yollara...
Yolu yarılayınca Allah razı olsun Dilber hala bi dinlenme tesisinde durmamızı söyledi. Çok arabaya binmediğimden midir nedir içim çok bulanmıştı. Yüzüme soğuk su çarpıp yanan etimi serinletince kendime geldim. Karnım da fena acıkmıştı ama utanma belasına ben açım diyemedim.
Çok şükür Dilber hala iyiydi. Hemen yemek yiyeceğimiz bir yere soktu beni. Burnuma dolan kokularla açlığım daha bir belli etti kendini.
"Gel Züleyha, şuraya oturalım. Hem az tanışırız hem de karnımızı doyururuz. İyisin değil mi kızım?"
Kadının yumuşacık sesine, güzel telaffuzuna utandım gibi oldu da sadece kafamı sallayarak onaylayabildim. Biz gibi köyde büyümemişti, belliydi halinden tavrından. Yürüyüşünden bile asalet akıyodu. Bizi cam kenarında kalan bi masaya yönlendirip ilk oturdu ve eliyle de oturmamı işaret etti.
"Geç Züleyha. İlk birbirimizi tanıyalım olur mu kızım? Sonra nereye gidiyoruz, seni kime götürüyorum anlatacağım." "Olur efendim."
"Şimdi baştan anlaşalım seninle, efendim falan yok. Dilber hala diyeceksin ki halan olayım. Gittiğimiz yer günlük güneşlik değil yalana gerek yok aramızda. O yüzden sen benim kızım ben de senin halan olayım ki kimse ilişemesin sana."
İçim nasıl sıkıldı nasıl daraldım bi beni yaratan bilir. Gittiğimiz yerde de bana huzur yoktu belli ki. Ama en azından Dilber hala var dedi aklım.
"Dinliyom ben seni Dilber Hala."
Yüzüme baktı bi müddet. İnceler, didikler gibi değil de hüzünleydi sanki bakışlarının maksadı. Bir iki öksürür gibi etti.
"İyi dinle şimdi beni Züleyha! Kızım ben seni yanıma çalışan diye alırım, maaşını, sigortanı yaptırırım, hayatını güvenceye alırım ama yetmez bunu da biliyorum. Sen gelene kadar konuştuk Hatice'yle. Seni nasıl seviyor sesinden belli. Sana iş vermek yetmez korumak için. Ağabeyinin eli kolu uzun değil yetişemez bu taraflara ama o Mustafa olacak cibilliyetsizin babalığını biliyorum ben. Şimdi hırs eder onlar. Az soruşturacak gibi oldum ağabeyin bilmezken bile Sıdıka oğluma Züleyha'yı alacağım diye geriniyormuş ortada. Çocuk doğuramadı, Allah'tandır bir şey demiyorum ama ablasının emanetini de öyle bir büyütmüş ki duyduklarımla kanım dondu. Dünyaları Ahiretleri Mustafa olmuş ne yapsa hoş görmüşler. Paraları da var ya her şeye güçleri yeter diye düşünüyorlar. Ne olur ne olmaz kızım ben senin Asil'le nikahlanmanı daha doğru buluyorum. Bu devirde şu cümleyi kullanmaktan çok utanıyorum ama zalim bir adamdan okulu, işi, sahip çıkanı olmayan kadını güçlü bir eş korur. "
Durup soluklandı, birkaç yudum su içti. Sanki şimdi söyleyecekleri bir öncekilerden daha zor gelirmiş gibi bir hale büründü yüzü. Bir yandan da aklım 'Asil' dedi. Adına benzer miydi insanlığı acaba?
"Asil zor adamdır. Hele öyle şeyler yaşadı ki daha da zorlaştı hayatı. Senin gibi öksüz büyüdü yavrum. Ağabeyim sonra bir analık getirdi ama oturup onun dedikodusunu yapmak inan zerre kadar istemiyorum. Benim elimde büyüdü, koca adam oldu. Elli üç yaşıma girdim bir günüm de gözümü üstünden ayırmadım. Analığı başına öyle çorap ördü ki kapıma köpek diye bağlamayacağım kızı gelin etti. Hiç demedi Asil ama çok imrenirdi ailelere. Gözünde görürdüm yavrumun o hayali. Belki de bu yüzden ses etmedi evleneceksin dediklerinde. Kendine ait yuvası olur diye umutlandı. Ama kazın ayağı öyle olmuyor işte. Hayat insana umduğunu öyle kolay vermiyor. Neslişah'ın kızının arkadaşıydı adı batasıca. Çok bir şey anlatmak bana düşmez ama Asil bahsetmeden sen sorma olur mu kızım? Mahvetti çocuğumu, huyunu suyunu öldürdü de adını zalime çıkardı. Ölüp gitti ama bitmedi işte derdi. Şimdi küçücük bir yavru daha var. Ağabeyim var ama seninkinden pek de kalır yanı yok açıkçası. Neslişah gençliğiyle güzelliğiyle öyle aklını çeldi ki geri de bir öksüzüm daha vardı demedi."
Söyledikleriyle içim ezildi. Dünyanın neresindeydi bu güzel hayat? Ne zaman bulunur, hangi tepe aşılır da ulaşılırdı iyiye uzanmak için?
"Hiç mi iyisi kalmadı hala dünyada?"
Bi fısıltıyı andıran sesimle o da duruldu. Sanki içten içe oda bu soruyu soruyodu kendine.
"Bilmiyorum kızım. Kalmışsa da sana bana denk gelmemiş demek ki. Bana en çok sen yardım edeceksin Züleyha. Asil seni bilmiyor. Gidip seni yerine yerleştireceğim sonra da nikahlanması gerektiğini söyleyeceğim."
Bu işte ne yapacağımı şaşırttı bana. Gözlerim iri iri açıldı ettiği son lafla. Adamın benden haberi bile yokken ben kalkıp nereye gidiyodum Allah aşkına? İstemem ben bunu dese ben ne ederdim ki? Ben yine ortada kalacak olmanın verdiği korkuyla gözlerimi doldurup, dudaklarımı kanatırcasına ısırırken elimin üzerine sıcak bir el kondu.
"Korkma Züleyha, senin Dilber Halan varken kimseye ihtiyacın olmayacak Allah'ın izniyle. Ama Asil de bu evliliği kabul edecek. Üstündeki hakkımı kullanmam gerekse de kabul edecek! Ama Asil den çok dert ettiğim bir şey var. Yaşın küçük kızım ama bizim bir de Nazlı'mız var. Anasız kaldı yavrum bir babası bir ben ilgileniyoruz. Ölüp gidenin ardında öyle bir pislik kaldı ki kimse kanımdandır deyip elini sürmüyor yavruma. Sen şimdi bana öyle bir söz vereceksin Züleyha. Nazlı'ya üvey ne hissettirmeden, kendin doğurmuş gibi ana olacaksın. Hatice dedi. Yeğenlerine ana oldu diye söyledi. Şimdi aynısını Nazlıma da yapman lazım Züleyha. Bana bunun için yemin etmeden ben seni Asil'in karşısına çıkaramam kızım."
Şöyle bir gülesim geldi de tuttum kendimi. Allah bir bana değil neredeyse tanıdığım kimseye anadan atadan yana güldürmemişti. Bu insanlar nereye gidiyodu? Kendi kanından olanlara bile sahip çıkamayacak kadar nasıl kendilerini kaybetmişlerdi?
Nazlı diye fısıldadı içimden bi ses. Küçücük, bebek Nazlı...
İçime sordum bi öksüze ana olur musun diye hiç teklemedi, anası varken öksüz kalan iki yeğenine olmadın mı dedi. Ama bu öylesi bir şey de değildi, bu bildiğin essah ana olmaydı. Beceremezsem diye korktum ilk. Sonra ben olmazsam başkası gelecek o eve diye düşündüm. İlle de Nazlı'ya bir ana gelecek! Ben kendimi bilirdim, doğurmadım diye kıyıp incitmez, yüzümü çevirmezdim ama ya gelen şana şatafata gelirde o yavruyu görmezse hak bununda sualini sormaz mıydı bana? Sorardı ya, 'ben o öksüzü sana emanet ettiydim, niye yüz çevirdin?' derdi Allah bana. Minicik bi yavrunun yazgısı da bizim halimize mi düğümlenmişti şimdi? Hem belki de bu benim kurtuluş hikayem değildi de bi mazlumun ağıdının kabul olmuş haliydi.
Dilber Haladan önce kendime yemin ettim ilk. O eve gidiyosan Züleyha, o öksüz öksüzlüğünü senden ötürü hiç hissetmeyecek. Kendi doğurduğunu üç koruyosan onu beş koruyacaksın da öbür taraftaki babanın kemiklerini utançtan sızlatmayacaksın. Bi ana yavrusunu iki öpüp, kokluyosa sen beşini birden önüne sereceksin. Öksüzlük nedir bile bile cana kıymayacaksın!
"Sana da en kıymetlimin, babamın üzerine yeminim olsun Dilber hala. Mazlumunuza zalimlik edersem hiç acıma elinle al canımı. Ben analı öksüzüm de şu yaşımda kaldıramıyom ezasını. Küçücük bebeye azıcık yüz çevirirsem beni yaratan, toprağı bile layık görmesin bana."
Gözleri dolu dolu ağzımdan çıkanları dinledi karşımdaki kadın. Elimin üstündeki eli daha bir sıkı kavradı parmaklarımı.
"Ölmüş babanın adına ettiğin yemini kabul ettim Züleyha. Yavrumuza iyi bakacağına gönülden inanıyorum. Nazlı'nın annesi sensin daha da kimseye bırakma kızını..."
Geliyor gelmekte olan🫠
|
0% |