@orenda
|
Kızlar wp kanalından duyurdum aslında ama bazıları görmemiş. Haftasonu şehir dışındaydım. Kocamın kuzeni evlendi. Bu mevsimde ne düğünü dimi ama🤣 benim de koca tarafım biraz şey olanlardan işte ne yapacaksınız😁 hadi keyifli okumalar, öptüm sizi.
Birgül hayal bile edemeyeceği güzellikteki balayından dönerken yüzü biraz asılmıştı. O daha doyamamıştı ki balayılarına.
"Hayırdır minik kedi? O yüz ne?"
"Ya Murat, yine gelelim ne olur? Çok güzeldi çokkk..."
Muratın dudağı sinsice kıvrıldı.
"Geliriz aşkım. Hadi itiraf et tatilin en çok ben, havuz ve sevişme kısmını sevdin değil mi?"
Keyifli kahkahası arabayı doldurdu. Alıştığını düşünüyordu Muratın bu hallerine ama genelde dengesiz dengeli yapısı ufaktan bir sarsıyordu Birgülü.
"Murat sonuçta psikoloji ana dalın. Megaloman olmanla ilgili ne düşünüyorsun?"
Murat yoldan ayırdığı bakışlarını Birgüle çevirip kınar gibi göz süzdü.
"Bu söylentileri tamamen dış mihrakların kıskançlık, çekememezlik duyguları altında yaftalaması olarak algılıyorum yavru kedi."
Kocasıyla boy ölçüşemeyeceğini bildiği için hiç bir şey söylemedi Birgül. Şu dört günde olduğu gibi bolca güldü.
Bir süre sonra Murat öteleyip durduğu mevzuya yine takıldı.
"Birgül... Mahkeme yaklaşıyor."
Karısının derince yutkunduğunu, ela gözlerinin titrediğini bakmadan görebiliyordu artık.
"Zeyneple konuştuk... O şahitlik yapmak istediğini söylüyor."
"Peki bu konu hakkında sen ne düşünüyorsun?"
Avcunun içini izleyen ve sık sık dudaklarını ısıran kadın da tam olarak bilmiyordu ki ne yapacağını.
"Bir tarafta Kenan, annem diğer tarafta bize kol kanat geren ağabeyim. Sen söyle ne yapayım Murat?"
Murat genelde kullanmadığı ciddiyetini üstüne geçirmişti.
"Ben kimseye neyi yapıp neyi yapmayacağını söylemem Birgül! Ama empatiyi tavsiye ederim. Böyle bir durumda Asil ne yapardı mesela senin için. Düşünmen gereken konu burası."
Birgül yorgun, ürkek bir nefes aldı derince.
"Çok kızıyorum kendime Murat. Ne Züleyhanın cesareti var bende, ne de dünya yansa umursamayan Zeynebin sertliği. Ne yapmam gerektiğini tabiki biliyorum. Asil abim bir kere demedi biliyor musun? Şahit olun, kavgaları anlatın, annenizin kinini dökün ortaya diye bir kere ima bile yapmadı. Benim içimde sürekli saklanan bir yan var. Göremezsem sanki yok olacakmış gibi. Olmuyor işte, hiç bir şey yok olmuyor. Ama tarafsızda olamam biliyorum. Sadece o mahkemede annemin ilk andan beri Züleyhaya olan kinini anlatırken göz göze gelmekten çok korkuyorum. Hiç bir şey yapamaz bana biliyorum ama niye bu kadar çok korkuyorum onu anlayamıyorum."
Birgülün aksine Murat bunu çok önceden görmüştü. Birgülün, sorsanız anlatamayacağı derin travmaları vardı. Kabul görmeme, onaylanmama, insan içinde aşağılayıcı sözlere maruz kalma ve en derini kendini hiç bir şeyde yeterli görememe gibi. Züleyhaya çok hayrandı, Zeynebe de öyle ama kendinin farkında değildi. İstese olabileceği kadını göremiyordu.
Sorun yok dedi içinden. Zamanla o kadını da keşfedersin. Sonuçta kalbi hayvanları böyle seven bir kadın, zamanla insanı da sevmeyi öğrenir.
"Sen olsan ne yapardın Murat?"
Murat yine aynısını yaptığı için yola bakarken gülümsedi. Ama bu gülümseyiş keyiften değildi asla. Birgül tamamen onun sorumluluğunda
"Bu yönlendirmeye girer küçük kedi. Ama madem eşiz, doğru yoldada rehber olmak gerek. Ben olsam o mahkemeye çıkar neyi ne kadar biliyorsam en yalın şekliyle anlatırdım. Asili yada Züleyhayı kayıran kelimelere gerek yok, anneni yermene de gerek yok. Ne olduysa dümdüz o. Ama şu da bir gerçek ki sana aile olan kişileri korkuların yüzünden ardında bırakırsan ilerde yanına bakman çok bencilce olur."
Birgül düşündü. O zaten gidecekti o mahkemeye. Sadece birinden onay istiyordu içi. Birisi bunu yapman lazım derse çok daha güçlü adım atacaktı. Yoksa Züleyha'yı o hâlde görmüşken, abisinin nasıl yıkılışına tanık olmuşken, üstelik Nazlının ağlamaktan kısılan sesine içi titreyerek bakmışken beni karşıtırmayın diyemezdi.
"En doğru olanı yapacağım Murat. Ağabeyimi yalnız bırakmayacağım bu sefer. Züleyha'nın elini tutacağım."
Murat sessiz kaldı. Birgülün neden ondan destek istediğini anlayabiliyordu. İçi yine durmadan Neslişah hanıma saymaya başladı. Bir zehirli ot, koca bahçeye hasar vermişti. Aklı hep Kenanın niye böyle bir şeye ortak olduğunu sorgulamadan edemiyordu ama.
"Birgül..."
"Efendim aşkım."
"Kenan ne ayak, biliyor musun? Niye böyle bir şey yapmış?"
Birgülün en korktuğu konu buydu aslında. Bazen gerçekten bir şeyleri bilmemek mutluluk için çok yerinde bir durum olabiliyordu. Zeynebin, Dilber halası ve Sultan ablanın konuşmasını duyması gibi. Bu konuşmayı Birgüle söylemesi gibi... Keşke bilmeseydi ama biliyordu.
"O... O çok aşağılık bir şey yapmış."
Muratın sakin yüzü Birgüle çevrildi. Kaşları merakla çatılmıştı.
"Zeynep, halam ve Sultan abla konuşurken duymuş Murat. Kenan bunu nasıl yaptı aklım almıyor?"
"Ne yapmış, basiretsiz ağabeyin!"
Basiretsiz! En doğru tanım buydu galiba. Murat ilk andan beri Asili ne kadar çok seviyorsa Kenana o kadar nötrdü. Birgül bunu hep yiyip, içip, yatan halinden kaynaklı olduğunu düşünmüştü. Kenanın aksine Murat çok çalışkan bir erkekti. Asil ağabeyide öyleydi. Bu da Kenanı daha göze batar hâle getiriyordu.
"Züleyhaya... Bakmaması gerken bir gözle bakmış..."
Bunları demek bir kardeş için ne kadar ağırdı. Dilinden dökülene kadar Birgül de canının bu denli yanacağını düşünmemişti bile. Muratın sert soluğuyla Birgül yüzüne bakmaya çekindi.
"Yavşak şerefsiz! Bunu da yapmış demek! Ama hiç şaşırmadım biliyor musun?"
"Neden? Yani ben duyunca kondurmak öyle zor geldi ki."
"Kenanın ne olduğu yüzünde yazıyor aslında Birgül. Kıskanmak kanında var, erişemeyeceğini istemek gibi hadsiz biri. Asilin polise teslim etmiş olması bile çok onurluca. Ben sikip atardım!"
Birgül sessizce geriye yaslandı. Bir yılda Murat hakkında emin olduğu tek şey çok sinirlenmezse küfür kullanmadığıydı. Parmaklarının sıkı sıkı direksiyonu tutuşu ve çenesinin daha belirgin oluşu gerçekten sinirinin fazlasıyla arttığını gösteriyordu.
"Sana görme onu bir daha diyemem Birgül. Ama benim hanemin içinde o haysiyetsizin adı geçmesin lütfen. Aile bizim için çok özel, çok kutsal. Kutsalıma pislik yaklaştırmam!"
Birgül bir şey demedi. Haklı olduğu için diyemedi belkide. Sessizlik içinde geçen yol sonunda bitti. Sulhanlara göre Öztürkler çok daha yukardaydı maddiyatta. Konakları çok ihtişamlıydı. Avlu bile bir konak alacak kadar genişti. Yapı U şeklindeydi. Sağ kanadı Muratlar için tekrar düzenlemeye almışlardı aylar önce. Bir evin içine yeni bir yaşam daha oluşturmak gibi bir şey yapmışlardı. Yatak odaları, yatak odasına bağlı küçük bir oda, arka taraftaki bahçeyi gören ve sonradan ekletilen balkonlu bir dinlenme alanı yapılmıştı. Diğer amcalarında odalarının bu şekilde düzenlendiğini Semiha annesinden duymuştu. Evde herkes özgürdü. Sadece akşam yemeklerini beraber yeme olayı yıllar içinde bir kurala dönüşmüş gibiydi. Elzem bir durumda ya da çiftler ayrı yemek planı yaptığında gündüzünden Semihaya haber veriyordu herkes. Araba avluda durduğunda herkes onları karşılamak için ortadaydı.
Üzerine bir çekingenlik örtüldü bir anda. Amcalar, yengeler, kızlar, çalışanlar hatta babanne bile onları karşılamak için avluya çıkmıştı. Murat, bacaklarını sıkan elini kavrayıp avuç içini öptü.
"Hadi yavru kedi. Yeni ailenle kaynaşma vakti."
Annesini takip eden bir ördek yavrusu gibi Muratın peşinden o da inip yanına yaklaştı hemen.
"Hoşbuldum mu canım ailem? Yok yahu ne hoşu? Hatice yengem süzülmüş, Amineciğim o gözlerdeki kara halkalar benim hasretimin eseri mi?"
Muratın bağıra çağıra millete dalaşması ve herkesin onu çok uzun zamandır görmemiş gibi bir coşkuyla karşılamasını tuhaf gözlerle izledi Birgül.
Sonra daha çok tuhafına giden bir şey oldu. Hatice yenge, kollarını ona dolayıp sağa sola sallanarak hoşgelişini kutladı. Amine yengesi yanaklarını öpüp, dua ile karışık cümleler sıraladı. Amcaların, Hayrullah babasının elini öpüp sarıldı. Babanneyi de aynı şekilde gönülledi. En sona kayınvalidesi kalmıştı. Hâlâ çekiniyordu ondan istemsiz. Yaklaşıp eline uzandı. Öpüp alnına koyunca Semiha da kollarını taze gelinine doladı.
"Evine hoşgeldin kızım. Hanemize huzur, bereket, mutluluk getirdin. Ömrünüz sağlıklı, uzun olsun inşaallah."
"Teşekkürler anne. Çok hoşbuldum."
Amine yengesinin kızları da aynı coşkuyla karşıladı onları. Muratın dediği gibiydi gerçekten. Yeni bir gelin, yeni doğmuş bebek, eve ilk kez giren misafir onlar için çok kutsal sayılıyordu. Çok yabancıladığı ama çok da sıcak hissettiren bir duygu içinde dolaşmaya başladı.
Hep beraber içeri geçildi, sohbetler edildi, akşam yemeği yenildi. Birgül her konuşanı izlemekten doğru düzgün yemek yiyememişti bile. Bu masada herkes konuşuyordu. Halbuki onların evinde bu hep yasaktı. Yemek sırasında sessiz olunur gibi bir kaide vardı sanki kendini bildi bileli. Gerçi Züleyha ile birlikte o kural da yıkılmış gibiydi.
Amine yengesinin küçük kızı İpeğin okulda başına gelenleri büyük amcası çok önemli bir şey dinler gibi dinliyor, yorum yapıyordu. Büyük kızı Yağmur ise Murata dersanede kaç net çıkardığını, sıralamasını iyiliğini keyifle anlatıyordu. Herkes konuşuyordu, çok ses vardı ama tuhaf bir şekilde uyum da vardı. Murat Yağmurla konuşurken annesine bulaşabiliyordu. Amine yengesi kayınbabasına şakayla karışık dert yanar gibi kocasını şikayet ediyor ama sanki alttan alta cilveleşiyorlardı.
Birgül nereye düşmüştü? Bura nasıl bir yerdi?
"Semiha sultan dedim ama ben sana. Niye illa tıp diye kızı darlıyorsun?"
"Sen karışma sıpa! Kızım doktor çıksa da hepimize baksa fena mı? Hem nasıl güzel, beyaz önlüp pek yaraşır."
Murat dudağını büzüp Yağmura baktı.
"Üzgünüm Yağmur damlası, beyaz önlük yakışıyormuş sana. Başka seçenek yok. Doktor olacaksın. Çocuk doktoru ol da dizlerinin ağrısı için seni bekleyen Semiha hatunu şok et. Ne gülerim ama."
Semiha oğlunun zevzekliğine tövbe çekip, azıcık da güler gibi baktı. Nasıl olsa ona oyun oynamak nasıl olurmuş gösterecekti gününü?
"Yarın Asilgili yemeğe alalım diyom çocuklar. Züleyha'yı, kızı aldık senle işimiz bitti der gibi sinirlendirip üstümüze sıçratmayak."
Bunu söylerken yaşından kaynaklı aldığı kilolarını, sallandırası kahkahalarla atıyordu.
"He gelin iyi düşünmüşün. Çağırın dilli düdüğü de az gülek canım. "
Buna tüm ev halkı kahkaha atarak karşılık verdi.
Amine yengesinin "ama gebelik pek yakışmış hemi anne?" deyişi, Hatice yengenin maşallahlarıyla o konuda netleşti.
"Hatice abla şekerin çıkacak yeme diyorum şunu."
"Bacağına tükürdümün kızı, iki lokma yedim hemen gözüne mi geldi? Ver kız, ağzım almadı daha tadını."
Amine yengesinin sofraya konan karakuş tatlısını Hatice yengesinin önünden çekişini kaşlarını kaldırarak izliyordu. Bu aslında kavga sebebi değil miydi? Yani Birgüle göre öyleydi.
"He veriyim de gecenin bilmem kaçında dikil kapıya! Tansiyona neye bakmam valla! Yeme diyorum kız yeme! Abi karın zaptolmuyo, şerbete ekmek banacak utanmasa!"
Birgül tam şimdi Hatice yengesinin ters bir laf edeceğinden emindi. Kesin tatsızlık çıkacaktı. Hiç bir şey olmasa bile Hatice yenge küsecek, tüm herkesin tadı kaçacaktı.
Ama olmadı. Birgülün aklından geçen olumsuzlukların bir tanesi bile olmadı. Onun yerine koca bir kahkaha koptu.
"Soyhaya bak hele bak! Aha da gece üç de kapıya dikilip tansiyonu ölçtürmüyom mu ben on dakikada bir? Canım daraldıkça nabız saydıracam Amineye. İki lokma yedim kız, oncacıktan ne olacak?"
Yine herkes gülerek karşılık verdi. Bura çok farklı dedi içinden bir ses. Burayı biz bilmiyoruz Birgül, çok farklı bura.
Akşam çayı da içilince yavaş yavaş ev ahalisi odalarına çekildi. Herkesten önce kalkmak ayıp olur diye Birgül hiç bakmadı Murata. Sona kayınvalidesiyle, kayınpederi kalmıştı. Muratta dizlerinde bir şey varmış gibi silkeleyip ayaklandı.
"Bize müsade demirbaşlar. Yoldu, sohbet, muhabbetti derken yorulduk."
Murat ayağa kalkınca Birgül de kalktı. Ama onlarla beraber Semiha da kalkmıştı.
"Oğlum hadi sen odana geç yavrum. Gelinimle ben yatacam."
İkisi de bu saçma çıkışı anlamadı.
"Hayırdır anne. Kocan neyine yetmiyorda benim karıma göz diktin?"
Elinin tersini oğlunun karnına çarpıp, gelinine yanaştı Semiha.
"Zevzek zevzek konuşma sıpa, yersin terliği kulağının ardına! Adağım var benim!"
Murat şakınca iki kelime kurabildi annesinin ciddi tavrına karşı.
"Af buyur?"
"Adak adak. Allah bana bi kız evlat verirse kırk gün koynumda yatıracam dediydim. Adağım kabul oldu, sözümü tutmam lazım."
Karısının niye böyle yaptığını bilen Hayrullah bey sakallarını okşar gibi yapıp gülüşünü sakladı. İki üç gün Murat efendiyi peşinde dolaştırsın Semiha sultanı sonra vazgeçirirdi nasıl olsa. Anaya, ataya oyun ne demekmiş öğrenmesi gerekiyordu bu hergelenin.
"Baba! Baba karın ne diyor?"
"Valla evladım, zamanında böyle bir adağı olmuş. Sordum hoca efendiye, gelinde kız evlattandır hanımının adağını tutması farzdır dedi."
Murat koca koca açtığı gözlerle bir karısına, birde aklını kaçırmış anasıyla atasına baktı.
"Şaka mı yapılıyor şu an bana?"
"Densize bak bi. Şu yaşımdan sonra adağımı üzerime borç edip, ölecek kadın mıyım ben? Kızım oldu mu oldu! Kırk gün koynumda yatıracağım işte. De get, yat yatağına. Gel kuzum, ana kız bi uyku çekek."
Birgül maç izler gibi kim konuşursa ona bakıyordu. Duyduğu çok saçmaydı ama daha yeni kabul gördüğü ailesiyle de ters düşemezdi ya. Züleyha o kadar tembihlemişti sonuçta. Hem kadın kızım diye nasıl güzel sahipleniyordu, ilk günden aralarına mesafe sokamazdı şimdi.
"Birgül, küçük kedi niye pıstın. Bir şey desene! Kocamla kalacağım desene!"
Tüm bakışlar ona dönünce iyice küçüldü sanki.
"Annem adak adamış Murat. Olmaz ki tutmasa. Günah olur hem. "
Konuşurken gözleri ona bakan kayınvalidesine takılmıştı. Her cümlesinde başını onaylar gibi sallayan kadına o da başını sallayarak eşlik ediyordu ve bunu yaptığından bihaberdi.
"Hah bak gör gelinimi. Maşallah akıllı kızıma. Gel yavrum gel, bu imansız günahı nerden bilsin. Bi kız yavru kokusu solusun anan. Hep hevesimdi işte, nasip bu zamanaymış."
Hem konuşan hem koluna girip onu yürüten kadını hâlâ başını sallayarak onaylıyordu Birgül. Şu an ne yaşadığının zerre kadar farkında değildi. Ardında hüsranla bakan kocasının da gülüşünü saklamaya çalışan kayınpederinin de farkında değildi.
Misafirler için hazırda tutulan odaya girdiler. Semiha daha önceden kafaya koyduğu için Birgül ve kendisine yatmaya pijama ayarlamıştı. Ne derse kedi gibi mıyıltıyla onaylayan kızı, gözünün altından gülerek izliyordu.
Üstünü değişip geri odaya girince Birgül, kayınvalidesini yatakta gördü. Kalbi çok hızlı atmaya başladı. Niye böyle olmuştu ki? Korku da hissetmiyordu aslında.
"Gel annem gel. Ayakların çıplak, üşüyecen."
Önce çıplak ayaklarına sonrada bunu dertten sayan kadına baktı. Bura çok farklıydı, bilmiyordu Birgül bura gibi bir yer.
Küçük adımlarla yatağa yaklaşıp, örtünün altına girdi. Semiha da kolunu uzatıp başı göğsüne yaslanacak şekilde yatırdı kızı. Nasıl çekindiğini görüyordu. Zamanla alışırdı elbet. Kimler, nerelere alışmıyordu ki neticede?
"Kızım pek denli soru değilde bi büyük olarak da içim korkuyo. Bu Murat efendi zora sokmadı seni, üzmedi dimi yavrum?"
Birgül sormak istediğinin ne olduğunu anlayınca yanakları yandı. Böyle bir soru beklemiyordu. Soruda art niyet varmı yok mu anlayamadı. Sesi çıkmayınca kayınvalidesi konuşmaya devam etti.
"Ben pek korktuydum biliyon mu? Ağlaya ağlaya işim bittiydi. Sağolsun Hayrullah bey bebe gibi eğledi beni bütün gece. Anam biraz katıydı benim. Hiç demedi aha da bu gelecek başına diye. Kırmızı örtümü örten yengeler kocan sana böyle böyle edecek deyince korkudan dilimi yutacağıdım. Şimdiki zaman değil ya biz pek bilmezdik karı kocanın münasebetini. Etmez benim oğlum, merhametlidir ya hevesine kapılıp incitti mi seni?"
Bir çocuk gibi dudağı titredi Birgülün. Murata aşık olduğunu anlayan annesi ona 'ne yap et nikaha mecbur et' demişti nasihat olarak bir zamanlar. Koskoca Öztürklere kız vermek nasıl olurmuş görsün Adana Neslişahı demişti. Ama hiç canını yakarlar mı dememişti. Yada ben bunu çektim, sen sakın çekme diye koruyucu tek kelamı yoktu hafızasında. Hiç yapmayacağı bir şey yapıp, başının yaslı olduğu göğüste bir anda ağlamaya başladı.
Kızın birden ağlamasıyla şaşırdı Semiha. İçine de bir korku girdi hemenden. Bile bile değildir ama aklına gelen başına gelmezdi değil mi?
"Yavrum, Birgül! Kızım kötü bişey mi oldu? Canını mı yaktı o sıpa. Aha onu eve koyuyom mu bi gör!"
Birgül ağlamaya devam ederken başını da sağa sola sallıyordu.
"Yok! Yok hiç incitmedi. Üzmez ki Murat beni. Kötü bir şey yapmadı hiç."
"E niye ağlıyon kızım?"
"Hiç... Öyle işte. Ağlamam geldi benim anne. Susarım ki, arada ağlıyorum ben boş bulunup."
Semiha sessizce kızın durulmasını bekledi. Sonra da yılların verdiği tecrübeyle hangi yaraya eli battı anladı. Dudakları sessizce "ettiğini çek Neslişah" demeden duramamıştı.
Ağlamanın verdiği yorgunlukla kısa sürede uykuya daldı Birgül. Bir süre saçını okşayan yaşlı kadın, göğsündeki kızı düşündü. Evi sevdirmek lazımdı kanadı kırık kuşa... Bir hâl çare bulup bu evi çok sevdirip, kök saldırmak lazımdı...
Uykusunun en tatlı yerinde bir dürtülmeyle uyandı Birgül. İlk nerede olduğunu anlayamadı ama hafif horultu çıkaran kayınvalidesiyle sarmaş dolaş yattıklarını anlayınca hatırladı akşamı. Ama ayağı hâlâ dürtülüyordu. Başını az kaldırdığında Muratın yatağın ayak ucuna çömeldiğini ve ayağını dürttüğünü gördü.
"Murat... Ne yapıyorsun, annen uyuyor?"
Fısıltısı çok sessizdi ama uyanır korkusuyla kayınvalidesinden ayırmadı gözlerini.
"Anam uyuyor maşallah kedi, oğlu uyuyamıyor. Kaynananı uyutmuşsun, kalk kocanı uyut!"
Birgül iri iri açtığı gözleriyle sürekli bir kocasına bir kayınvalidesine bakıp durdu.
"Aptal! Kadın uyanacak, git çabuk. Rezil olacağız."
"Kızım uyuyamıyorum diyorum. Kalksana! Annem top atsan duymaz, sabaha karşı geri gelirsin."
Birgül ayağını çekiştirip duran adama sonra da yanında horlayan kaynanasına baktı.
"Ya anlarsa?"
"Anlamaz anlamaz! Hadi kalk, lan uyuyun diye kaç saattir kapıda bekliyorum hâle bak."
Birgül olabildiğine sessiz hareketlerle yataktan kalktı. Kayınvalidesi az kımıldanıp sola dönmüş, uyumaya devam etmişti. Sessizce kocasının peşinden çıktı. Murat elini yakalayınca hızlı adımlarla kendi yatak odalarının bulunduğu kanada doğru yürümeye başlamıştı.
Odaya girer girmez dudaklarına yapışmasıyla, kızmak için açılan ağzı dolmuş oldu. Bir süre Muratın istekle öpüşlerine karşılık verdi. Adam az çekilince Birgülde geriye bir iki adım attı.
"Kafayı mı yedin? Kadın uyansa ya!"
"Kafayı yiyen annem. Lan ben niye hâlâ yalnız yatıyorum? Hayır sen niye kabul ediyorsun?"
"Kusura bakma Murat bey ama annenle aramı düzeltmişken bozamam. Kadın bebek gibi uyuttu beni. "
Murat üzerindeki tişörtü tek hamlede çıkarıp Birgülün kafasına attı. Yüzünde pislik yapacağı zamanlarda kullandığı o gülüşü eklemişti.
"Bende seni uyuturum aşkım. Farklı rüyalara daldırırım. Belki bir miktar bende dalarım o rüyalara."
Bu ses tonuna dört günde fazlası ile aşina olan Birgül, elini kaldırıp üzerine doğru gelen adamı durdurmaya çalıştı.
"Hayır hayır! Olmaz! Hayır gelme boşuna. Ya kadın uyanırda beni göremezse valla aramız bozulur. Lafımı çiğnedi der! Ya gelmesene pislik."
Geriye dönüp kaçacakken üzerine atılan Murat, birlikte yatağa düşmelerini sağlamıştı.
Karısının ellerini başının üstünde sabitleyip kafasını kaldırdı.
"Hiç debelenme Birgül, sevişmemiz lazım. Ayrıca bize fantezi olur. Düşünsene gizli saklı sevişip, seni annenin koynuna kuş gibi bırakacağım. Çok heyecanlı değil mi?"
Ela gözleri iri iri açıldı. Gerçekten kocası sevişmek için onu kaldırıp, annesinin yanından kaçırmıştı.
"Saçmalıyorsun şu an!"
"Hiç de bile. Yeni evliyiz biz, resmen düşüncesizlik. Yanımıza çakmakla yaklaşmamaları lazımken ayrı yatırıyorlar."
"Kadının adağı varmış ama."
"O adağı adarken bana mı sormuş? Gitsin kendine kız doğursun canım, ben zor şer evlendiğim karımla niye rahat rahat sevişemiyorum?"
Birgülün ağzı açılıp açılıp kapandı. Murat üzerinden çekilince yattığı yerden doğrulacaktı. Ama bir anda pijamasının altı, çamaşırıyla beraber çıkarılmıştı. Neye uğradığını şaşırdı.
"Murat ne yapıyorsun?"
"Hiştt!!! Kemerleri bağla yavru kedi, uçuşa hazırlıyorum seni. Saat iki, dörde kadar zamanımız var."
Neye diyecekken kadınlığına kapanan dudaklarla öylece kala kaldı. Kısık bir çığlık ağzından çıkınca eli hızla ağzını kapattı.
Kadınlığına dudaklarını sürten adam, geriye çekilip karısına baktı.
"Sessiz olmak zorunda değilsin karıcığım. Odalar yeniden yapılırken ses yalıtımına fazlasıyla özen gösterildi."
Murat karısıyla ilgilenirken ona sataşmayı da bırakmıyordu.
"Annem kırk gün koynunda yatırsın seni karıcığım. Kırk gece koynundan çalıp, sabaha kadar sevişeceğim seninle."
Kendilerine ayırdıkları zaman içerisinde birbirlerine karıştılar. Murat bir süre nefesini düzene sokmaya çalıştı. Sonrada bitkin hâlde başı omzuna düşmüş, bacaklarını beline sarmakta güçlük çeken karısını yataklarına taşıdı. Yığılır gibi yatağa bıraktılar kendilerini.
Bir süre sonra Birgülün kıkırtılarını duydu. Başını dirseğine yaslayıp, yüzünü daha net görmek için dikleşti.
"Bakıyorum da zevkten dört köşesin kedi. Nazlanıyordu biraz önce."
Birgül elini Muratın göğsüne vurup gülmeye devam etti.
"Ne gülüyorsun kızım? Fazla zevk kafa mı yaptı?"
"Sussana aptal. Kendimi çok tuhaf hissediyorum."
"Ne gibi."
"Kocamı yatakta bırakıp, aşığımla sevişmeye kaçmış sonrada kocamın koynuna gizli gizli girmenin planlarını yapıyormuşum gibi. Birazdan sessizce kayınvalidemin koynuna gireceğim ve biz şu an hiç yaşanmamış gibi davranacağız. Ya Murat şaka gibi değil mi? Resmen anneni uyutup, sevişmek için dolap çeviriyoruz."
Murat kıkır kıkır gülen karısını izledi. Bir evlenelim her şey düzelecek diyen aklı şu an konuşmalıydı. Evlense bile karısını zorla yatağa atabiliyordu. Gerçekten düz taban mıydı acaba?
****************
Havalar serinlese de üstüme sürekli bi ağırlık, bi sıcak basması çöküyodu. Karnımda sıpam olmasa menopoz diyeceğidim valla. Geçip yatağa oturdum az soluklanayım diye.
Peşim sıra çıkan Asile gözümün kenarıyla baktım. Tişörtle eşofmanını giymişti, saçlarını kuruluyodu.
Artık tek banyo yapmak yasakmış bana. Beyim öyle diyo. İki gün evvel ayağım kayınca lavabodan tutunup destek aldığımı gördü. Nazlıyı nasıl yıkıyosa beni de o yıkıyacakmış. İlk kendine ekmek çıkar diye yapıyo sandım emme essah beni yıkayıp, hiç de bişey etmeden çıkardı. Bu herifin günahını alıp duruyom ya Allahtan hayırlısı.
"Asil..."
"Efendim güzelim."
"Akşama Semiha teyze yemeğe gelin dedi. Birgüller dün geldiler ya. İlk, rahatsızlık vermiyek dedim de büyük lafı dinle diye kapattı telefonu. Sana sormamış gibi oldum kocam."
"Önemli değil güzel bebeğim, gideriz. Semiha teyze sevmediği cevabı duymaz genelde. "
Bunu gülerek dediği için bozulmadığını anladım. Allah biliyo bensiz böyle bişeye karar verse ben sanki bozulur gibi olurdum.
"Züleyha, şu Sultan ablanın dediği yağ nerde?"
"Aynanın önünde kocam, niye ki?"
Sultan abla gebeliğim ilerledikçe derim çatlamasın diye aktara yağ yaptırmış. Emme bi üşeniyom ki. Her gün sür şimdiden dedi. Toplasam üç kere sürmedim.
Elinde yağla Asil gelip yatağa oturdu.
"Bunu günlük sürelim güzelim. Fındık oğlan büyüyor, kaşındırır cildini gerilmeler."
Bornozun önünü açıp, beni de geriye yasladı. Elini yağa bulayınca bende onu keyifle izledim. Bi seviyodum ki Asilin benle bebekmişim gibi ilgilenmesini.
"Eriniyom ben."
Asil ciddi sıfatını zerre bozmadan işine devam etti.
"Ben sürerim güzelim."
Anam kaşlarını da çatıyo, gülem geliyo bu herif böyle eline attığını devlet meselesi gibi ciddiye alınca.
Telefonu çalınca başını kaldırdı. Telefonu benim tarafımdaki komodinin üzerindeydi.
"Züleyha açıp hoparlöre versene. Elim yağ içinde, dokunmayım."
Arayanın Korhan abi olduğunu görünce bende meraklandım.
"Alo, Asil müsait misin?"
"Korhan! Hayırdır?"
"Şu kiklobun mesele tamam. Usta aradı şimdi. Mardine aldılar."
"Anne bulunmuş mu?"
"Bulunmuş!"
"E iyi haber bu, sesin niye öyle?"
"Kadın kaçtıktan sonra yamyamın birinin ağına takılmış. Genel evden çıktı. Usta aldırmış ama durumu biraz fena."
"Hassiktir!"
"Burdan sonrası bende, siz karışmayın dedi. Bende sormadım. Sende üsteleme. Çocuklar iyi, anne iyi olacak. Bize düşeni hallettik."
"Sağolasın Korhan, Ankara da mısın?"
"İstanbula geçiyorum. Şu Cemilin davaya bakmam lazım birde Zahirle görüşeceğim. Sizin mahkeme yaklaştı. "
"Var mı o konuda bir pürüz?"
"Onlar için bolca var! Dursun Çaldıranın davası ayrı görülecek. Bizden bile çıktı kundaklama işi. Konak başına çok iş açtı."
"Beter olsun sikik!"
Kısık bir gülme sesi geldi sonrada kapandı telefon. Az veda ne edeydiniz canım. Böyle dan diye mi kapanırmış telefon? Biz Semiha teyzeyle iki dakka akşam yemeğini konuştuk, beş dakka selam, sabah, öpüş, koklaş edip kapattık.
"Ne oldu Asil! Kiklop kim?"
Asil karnımın yanlarını ovalaya ovalaya yağlarken gözünü az kaldırıp geri işine döndü.
"Hapisteki köpek. Tek göz diye kiklop diyor Korhan. Onun çocuklar canımızı sıkıyordu. Üç tane el kadar çocuk, ruh hastası iki yaşlının yanında kalakaldılar."
Hiç aklıma gelmediydi o çocuklar. İnsan kendi derdine düşünce hemen nasıl da geri dünyayı unutuyodu.
"Neneleri bakmıyo mu?"
"Neneleri kendine zor bakar. Usta neyi var neyi yok el koydu. Sadece evleri var sanırım ellerinde. Çocukları bir yurda mı yerleştirsek deyince hallederim dedi. Annesini bulmuş!"
Duyduğum laflarla elim göğsüme oturdu. O genelev dedikleri.
"Asil! Kadın ateşten kaçarken cehenneme mi düşmüş?"
"Hiç sorma! Çocukları Mardine almıştı usta. El koyduğu ne varsa çocukların hakkı. Annenin peşine düştüler daha yeni bulunmuş. Çıkarmışlardır, bırakmaz üç çocuğun hatrına. Bir düzen kurarlar. Karışmamızı istemiyormuş, duydun."
Zavallı kadının hakkında kısık sesle söylenenler doldu kulağıma. Çektiği eziyeti kimse sesli dillendiremezdi.
"İyi olurlar mı ki?"
Asil de sıkıntılı bi nefes alınca cevabımı almış oldum aslında.
"Zor olur ama olur Züleyha. Hiç bir şey o sapkın pezevengin yanında büyümek kadar korkunç olamaz. İki kız çocuğu, küçücük bir oğlan çocuğu söz konusu. Şimdi en azından anneleriyle korunaklı bir hayatları olacak. Kötünün iyisi bir durumda yaşayacaklar."
Burnumun direği sızladı. Büyüklerin şerri hep mi çocuklara açardı yara? Anası kötülük etti, ucu Nazlıma sıçrayacak diye aklım gidiyo. Babası, anası günaha girdi Halilim, Yiğitim kaldı sisin içinde. Hep mi büyüklerin kusuru, çocukların kamburu olur?
Gözümden akan yaşı, Asil elinin tersiyle sildi.
"Üzül diye söylemiyorum. Hem bak artık bir umutları var. İyi olma umutları varsa buna sevinmeliyiz.. Eskiden olsa zerre ışık yoktu o üç çocuk içinde, zavallı kadın içinde. Ustam elini çekmez üstlerinden artık. "
Kalbim sıra sıra dualarını fısıldadı. Benim yavrularımı da başka sübyanları da büyüklerin şerrinden korusun Allah!
Düşen moralimi düzeltmeye çalışıp durdu kocam. Beraber aşağı indik. Durup durup uğraşıyo, keyfimi yerine getirmek için çabalıyodu.
Salona girince Halili yere eğmiş, sırtına çıkmış Nazlıyı gördüm.
"Anam! Ne ediyon kız oğlana?"
Beni görünce inci gibi dişlerini göstererek güldü zilli.
"Anni lalil..."
"Hala bak biz eşek oluyoz bu kızı gezdiriyoz."
Yiğitin Halilden sonra sıra bekleyişine karnımı tuta tuta güldüm. El kadar boyuyla oğlanlarımı ne hâle sokmuşudu böyle.
"Halil... Yavrum sen ne bu boklu boncuğun lafına gidiyon?"
"E hala hemen ağlıyo, zil gibi sesi zaten. Sussun diye eğleşiyoz."
Nazlı sanki Halil ona iyice bişey demiş gibi sırtından öne eğilip ıslak ıslak öptü.
"Kız öpme öpme! Hep şörüğünü sürüyon yüzüme. "
Asil çocuklara yaklaşıp sıra bekleyen Yiğiti bir anda tutup omzuna kaldırdı. Yavrumda hızla bu kadar yükseğe çıkmanın heycanıyla çığlık atmıştı.
"Enişteeee!!! Düşer miyim enişte? Bura çok yüksek ele abi?"
Yanlarına yanaşıp Nazlıyı, Halilin sırtından indirdim. Debelenip yine çığlık attı çirkef.
"Sus kız bağrılmaz öyle. Hanım kızlar uslu durur. Hem yazık annem, abinin beli ağrır. Gel az seviyim seni, öpüyüm tadın güzel mi?"
Bi bana bi Halile baktı. Sonrada dudaklarını büzüp Halile öpücük attı. Yiğiti de pek seviyodu da Halilin gözleri ev adamından farklı geldiğinden mi ne ona bi başka kafayı takmışıdı fittirik.
"Enişte daha yükseğe kaldırsana. Bak elliyom tavana. Ben büyük oldum ele abi?"
Yiğiti havaya kaldırıp kaldırıp indiren Asile baktım.
"Hadi sen elle tavana sırada abin var."
"Ohooo abim büyük ki. Kaldıraman ki."
"Oğlum senin enişten herkesi kaldırır. Bak şimdi izle nasıl kaldırıyorum."
Yiğiti yere indirip Halile doğru yürüdü Asil. Üstüne eniştesi gelince Halil ne yapacağını şaşırdı. Hem geri durası vardı hemde çocuk yüreği yukarı atılan emme hiç düşürülmeyen o çocuk olmak istiyodu.
"Enişte ben ağırımdır. Düşerim ben."
"Gel sen buraya gel. Kim düşürüyormuş seni, halana sor bakalım hiç düşürmüş müyüm onu?"
Ettiği lafla bana bakıp pis pis sırıttı. Yiğit hemen öne geçip eniştesinin yüzünü görmek için koltuğa çıkmıştı.
"Essah mı diyon enişte? Halamı bilenem mi kaldırıyon? Hemde en yukarıya essah mı diyon?"
"Tabi oğlum ne sandınız siz beni?"
Asil lafını bitirip birden Halili belinden kavradı. İlk sağ omzuna oturttu sonra destekleyip tavana parmak uçları değesi kadar kaldırdı.
Halil bu eve geldi geleli ilk kez yüksek sesle kahkaha attı. İçimden bişey koptu, can evime takıldı. Halil gizli saklı aldığım şekerleri yerkende böyle güzel gülerdi. Asil onu aşağı indirip tekrar en yukarıya kaldırırken kahkahaları çok daha gür çarptı duvarlara.
Asil bu günde bi yarama deva oldu. Benimle beraber Halilime de güzel gülüşünü geri verdi...
Elindeki bezi yere sürttükçe içindeki öfke daha da harlanıyordu. Bu gün gelen avukat zerre kadar onu kurtaracak bir haber vermemişti. Nasıl bir anda rüzgar böyle tersine dönerdi ki? Nasıl olurda ince ince işlediği plan yerle bir olurdu.
Her şeyi düşünmüştü! Her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlamıştı.
Sema gelecekti ve Esmanın durumu ortaya çıkacaktı. O ağzını bile açmadan Esmanın saklanılan hastalığı Asil tarafından öğrenilecekti. Asil çileden çıkacak ve Dursun Çaldıranla karşı karşıya kalacaktı. Her şey istediği gibi ilerledi. İlla laf duyacaktı ama kocası ne yaparsa yapsın ona arka çıkacak bir adamdı. Gönlünü hoş tutması yeterdi. İlk ilmek orda kaçtı. Aklının ucundan bile Hızırın yatalak olacağı geçmemişti.
Ordan sonra her şey çok kötüydü. Hiç bir şeyi kontrol edemiyordu. Kocasının hastalanışı onu mahvetmişti. Üstelik kız kardeşiyle olan münasebetini öğrenince yıkılmıştı. Şu hayatta asla vazgeçilmez olduğu tek kişi kocasıydı. O bile zorlu geçen hamileliğinde ona sırt dönmüştü.
Niye sürekli kaybeden o olmak zorundaydı ki? 23 yaşında gelin geldiği eve girerken hissettikleri şu an ne haldeydi. Sonunda kurtulacaktı! Çamaşırcının kızı Neslişah, Sulhan hanımı olacaktı. İğneleyici laflar söylenemeyecekti, para derdi düşünmeyecekti. Gözünün kaldığı elbiseye uzun uzun iç çekip yanından öylece geçip gitmeyecekti. Yüzünün güzelliği sonunda bir işe yaramıştı. Ama olmadı! Adananın nergis çiçeği öyle bir kök salmıştı ki yerine, ona yer bırakmamıştı.
Zaman ilerledi, hayat ilerledi. Hiç aklına gelmeyen geldi ve Asil büyüdü. İşin kötüsü kaynatası ölürken mirasından onu da pay sahibi etmişti. Kendi üç evlat doğurmuşken sadece Asil miydi o mallardan hak sahibi olan?
Dilberle el ele verip onlar büyürken kocası ne varsa yemekle yetindi. Sonrada onları Nergisin çocuğunun eline muhtaç bıraktı. Gerçi madem evlattı, vazifesini yapmak zorundaydı. Yıllarca yanlarında kalmıştı Asil. Babasına bakmak onun göreviydi. Kardeşlerine, ona annelik yapan kendisine bakmak mecburiyetindeydi.
Her şey iyiydi aslında. Ta ki evine giren zehire kadar. O kız! O kız herşeyi mahveden o kız olmasa! Neslişah bu hallere düşmezdi.
Gerçi onunda hakkından gelecekti. O adam evindeki pisliği alırken, Dursunda Asili eline oyuncak etmek için Nazlıyı alacaktı. İki yakada gidip gelen Asil elbet bir yerde aklını yitirecekti. Karısına nasıl sevdalandığını görmüştü Neslişah.
Dursun kızıyla ilgili gerçeği saklamak için Nazlıyı elinde tutsa yeterdi. Bu aklı ona verdiğinde ve adamı Esma gerçeğinin ortaya saçılacağı konusunda ikna ettiğinde tamam demişti. Oldu bu iş! Karısıyla kızı arasında kalan Asil mala mülke bakamaz nasıl olsa! Hakları neyse hepsi oğlunun olacaktı.
Hesaplayamadığı bir şey onu bu parmaklıkları ardına hapsetmişti. Kurtulacak tek bir umut bile yoktu. O buraya girmenin en büyük eziyet olcuğunu düşünürken şeytanı içerde onu bekliyordu.
Bir anda kafasına çarpan terlikle elindeki bezi daha çok sıktı.
"Doğru sil orospu! Tek bir leke olmasın!"
Buraya girdiği ilk gün hiç bir şey olmamıştı ama ikinci gün! Lanet gibi üzerine bir kadın çökmüştü.
Dişlerini sıkıp devam etti işine. Ama aynı terlik bir kere daha kafasına gelince sinirine hakim olamadı. Elindeki bezi ardına fırlattı.
Ranzada oturan kadın önüne düşen beze bakıp ayağa kalktı. Sağ tarafında avuç içi gibi bir yanık nedeniyle saç çıkmıyordu. Kalan saçları ise kınayla boyanmıştı.
"Sen ne yaptın?"
Neslişah daha fazla dayanamadı. Elli yaşına bunları çekmek için gelmemişti o.
"Ehhhh yettin artık. Düş yakamdan!"
Karşısındaki kadın çürük dişlerini göstererek güldü.
"Hah işte böyle! Bana bunlarla gel. Kezban! Emaneti çıkar yerinden."
Ardında Kezban diye seslenen kadın yattığı ranzanın baş kısmına koştu. Demir ranzanın birbirine geçen kısmını zorla aralayıp içinden tahtaya sarılmış, kırık bir bıçak çıkarmıştı. Neslişahın gözlerinin iri iri açılmasına sebep oldu bu. Kezban koşturup ondan emaneti isteyen kadının eline uzattı.
Gülen gözlerle onu izleyen kadının yüzü çok ürkütücüydü.
"Ben niye burdayım biliyonmu orospu?"
Birde buna asla dayanamıyordu. Ona asla adıyla seslenilmiyordu bu koğuşta.
"Kocamla kaynanamı doğradım ben! Ama nasıl pişmanım. Nasıl pimanım o iki iblisi tek seferde geberttim diye. Onlar parçalanarak ölmeyi hak ediyorlardı."
"Git derdini onlarla çöz! Benle derdin ne?"
"Senle değil derdim! Senin gibilerle. Bu orospu napmış biliyonuzmu? El kadar kızı, karnında bebesiyle, kucağında sabisiyle tecavüzcü bi sapığın önüne atmış. Tıpkı ben gibi. Karnımda yedi aylık bebem varken oğlunu üstüme saldıydı benim kaynanam. Öyle bi dayak yedim ki yedi aylık evladım ölüdü içimde. Suçum neydi biliyon mu? Bilmen! Bilmezsiniz siz. Çorbanın içine pirinç atmışım. O yarmalı istemiş ben pirinç koymuşum. Kemiklerim kırılası dayak yedim ben bunun için. Ama aldım acımı. Ölü çocuğumu benden söke söke alan doktor bir daha çocuk doğuramayacağımı söyledi ya. Aldım acımı!"
Üzerine doğru yürüyen, konuşurken etrafında dönen kadın korkusunu harlıyordu sanki.
"Çok hızlı öldürdüm be orospu. Çok gençtim, çok cahildim çok hızlı öldürdüm. Ama sen öyle olmayacan. Senin her yaşadığın aya cebimi dolduracak o herif. Ama nasıl yaşayacan? Ah nasıl yaşayacan?"
Sonrası çok zordu. Saçlarına yapışan bir el onun canını almak ister gibi sağa sola çarptı. Yıllarca özenle beslediği saçları kör bir bıçakla tutam tutam diplerinden kesildi. Elinden kurtulmasının mümkünatı bile yoktu. Ne kadar debelense, ne kadar çığlık atsa kimse duymuyordu onu. Asla yardım edilmiyordu.
Ortalık onun uzun saçlarıyla dolmuş, yer yer kanamış başından akanlar yüzüne bulaşmıştı.
"Benle konuşurken iki kere düşün orospu! Sana dünyayı dar edeceğim."
Hıçkırıyor ama ağlayamıyordu. Hırsı, acıyla birleşip onu delirtecek noktaya taşıyordu sanki. Başında zebani gibi dikilen kadın etrafa baktı.
"Herkes altındaki dona sıçsın. Çamaşırcının kızı yıkayacak..."
|
0% |