Yeni Üyelik
82.
Bölüm

81.BÖLÜM~GÜZEŞTE~

@orenda

Finalden önceki bölüm🥹 ve ben hala ilki gibi buruk hissedebiliyorum🫠

 

Akşam için hazırlanıp çıkacaz derken ortalığı da ayağa kaldırdık sanki. Çok çocuklu evlerin de sıkıntısı bu demek ki.

 

Halil'le Yiğitte pek sıkıntı yok emme giydirdiğin elbiseyi beş dakkada malamat eden Nazlı da sıkıntı büyük. Emek emek giydirip oğlanların ortasına bıraktıydım. Nasıl olsa miniş başlarında deyip kendim giyinmeye çıktım.

 

Geldiğimde Nazlı hanım nerden bulduğunu bilmediğim çikolatayı gözüne kadar sokmuş maşallah.

 

"Kız! Kız bu ne hâl?"

 

Üçü bana birden bakınca tiplerine gülecek gibi oldum da şimdi disiplini bozmak olmaz diye suratımı topladım.

 

Halil bi bana bi de yüzü gözü batmış Nazlıya baktı.

 

"Şey oldu Hala..."

 

"Ney oldu halam."

 

"Miniş abla tuvalete gitti de. Hala bu kız hiç durmuyo biliyon mu? Valla bak. Dur diyom durmuyo."

 

"Bilmem mi halam da o elindeki nerden çıktıydı ki?"

 

Halleri pek komikti. Dişimle yanağımı ısırmaktan yara açmışıdım valla. Suçlu suçlu birbirlerine bi bakışları vardı lakin benim zilli de zerre utanma yok anam. Ben elim belimde kime üstten üste hesap soruyom hiç umurunda değil. İki oğlan ayakta, bu yerde kıçının üstüne oturmuş eline buladığı çikolatayı emcüklüyodu. Bi de yaptığı pek maharetli bişey gibi ağzını ayırarak gülmüyo mu hepten bana geliyolardı.

 

"Bu ne hâl boklu boncuk?"

 

Yine gülerek "mama" dedi. He hiç görmüyom zati.

 

"Nerden buldun kız sen onu? Daha yemek yemedin!"

 

Bi eline, bi üstüne bi de oğlanlara baktı.

 

"Lalil medi."

 

Çocuğum gözlerini ayırarak oturduğu yerden onu ispitliyen zilliye dehşetle baktı. Valla içime içime gülecem diye karnım sızladı ya.

 

"Ne yaptın boncuk? Ağlıyon diye verdiydim niye hemen diyon? Hani söz verdiydin. Şey oldu hala, eniştem verdiydi ya yemedimdi ben. Hemen de söylüyo!"

 

Yiğit kuzum da marifetini herkes görsün diye abisine bakarak sesini bana duyurma derdindeydi.

 

"Ben hiç söylemiyom ele abi? İyi ki yeni bebek oğlan olacak. Kız bebekler her şeyi söylüyo ki."

 

Daha da dayanamadım kıkır kıkır gülmeye başladım. Yok anam benden disiplinli ana olmayacak.

 

"Gel buraya gel. Aha o halıdaki bulaştırdıklarını Sultan abla görsünde dünya kaç bucak göstersin boklu popona."

 

Nazlıyı elinden tutup kaldırdım. Avucunda her yanı çikolata olmuş paketide de aldım.

 

"Hala kızdın mı şimdi sen?"

 

Halile yan yan baktım. Gözleri bi bana bi Nazlıya değip çekiliyodu hemenden.

 

"Yok halam niye kızayım? Ben bilmiyommu bu zilli ne fena. Aferin abisi, sen olmasan kim oyalayacaktı onu böyle? Ben elini yüzünü yıkayım, bide üstünü değişeyim geliyom olur mu kuzularım?"

 

"Biz bekliyek o zaman. Eniştem gelmedi ki daha zaten."

 

"Gelir gelir. Halime ninenizle dedenizi almaya gitti."

 

Yüzleri ışıldadı hemencecik. Kalabalık olmayı seviyolardı. Gerçi şu yaşımda bende birbirine gülerek bakan kalabalıkları pek seviyodum.

 

Nazlıyı bi tur daha hazırlayınca aşağı indik, herkes de geldiğinden hiç oturmadan ayaklanıp Semiha teyzelere doğru yol aldık.

 

Konakları pek güzel, pek ışıltılıydı. Hepimizi de bi güzel karşıladılar ki. Aklım Birgüldeydi emme. İnşallah her bişeyi istediği gibi geçmiştir, bi kaza bela olmamıştır diye diye gün saydım.

 

İçeri girdiğimizde koşturarak bize gelince yüzündeki gülüşten anladım, pek mutluydu.

 

Murat enişte de pek gülüyodu. Semiha teyze bişey etmedi mi ki buna? Neyse oraları hiç karıştırma Züleyha, şerre kendi ayağınla bulaşma bacım!

 

"Gözümüz yolda kaldı kızım. Nerdesiniz?"

 

"Hiç sorma Semiha teyze. Aha babasının kucağındaki var ya pek beter. Tam çıkma vakti üstünü başını batırdı."

 

Semiha teyzeyle sarılıp, yengeleri de gönülleyince geçe kalmış akşam yemeğine de oturduk.

 

Ben bi Nazlıya bi Yiğite yemek yedirirken canım kocamda benim tabağıma ortadakilerden azar azar pay ediyodu.

 

Yiğit büyüktü yiyodu esasında da Nazlıyı yedirirken çok imrenerek baktığından kıyamıyodum.

 

"Asil çok doldurma da az tatlı yiyim kocam."

 

Asil kulağıma doğru yaklaşıp iyice sokuldu dibime.

 

"Ben görmeden yediklerine say zümrüt göz. Besin değeri yüksek şeyler ye birazda."

 

Hizaya da sokulunca gülerek bakan yüzümü ona asıp önüme koduklarını tırtıklamaya başladım.

 

Ben aşermiyom, canım bişeyler istemiyo diyodum ya. Hepsi yalan oldu. Ben ekmeğe şeker dürüp yiyecek hâle geldim.

 

Yüzüm asıldı diye içine sinmedi ella ki bacağıyla bacağımı dürtmeye başladı.

 

"Küstün mü?"

 

"Sofrada fısıltıyla konuşulmaz ayıptır Asil efendi. Dön önüne yemeğini ya bari."

 

Tam gülecekken bir iki öksürükle sanki sakladığını görmüyom ben.

 

"Çok da alıngan oldun sanki. Oğlundan kaynaklı heralde."

 

"Hee oğlum... Babamın evinden getirdim ya oğlum işte."

 

Benim somurta somurta ettiğim lafa milleti baktırası güldü yine. Herkesin kafa bize dönünce de pek utandım.

 

"Ooo kayınço sürekli bir gülme hali. Ne diyordun sen anne böyle durumlarda. Güzel bir lafın vardı. "

 

Murat eniştenin gevrek gevrek gülmesine Semiha teyzede uydu. Ana oğul gözüme aynı baskının malı gibi göründü bi an. Hayır ben utanmazdımda amcalar, Hayrullah amca da uyuyodu bunlara.

 

"Karın güzelse ne işin var düğün evinde düğün senin evinde, gir oyna çık oyna.

Karın çirkinse ne işin var ölü evinde ölü senin evinde, gir ağla çık ağla."

 

Herkesi bi gülme alınca iyice yüzüm yandı. Bi de bana arsız derler anam, bunların hepsi beni sulu yerden susuz getirir.

 

"Hah ağzını yerim Semiha sultan. Asilin ki de o hesap. Suratı düğün alayı maşallah."

 

Gözünü kocamdan ayırmadan bulaşmaya devam etti enişte. Asil de kolunun birini geriye atıp az kaykıldı. Yüzünde Murat enişteden biraz azca ama pek hin bakışlar vardı.

 

"Demek ondan ordan oraya girip çıkarken oynuyorsun zevzek damat."

 

Daha deminkinin üstüne koyan kahkahalar dövdü duvarları.

 

"Oooo Asil beyden beklenmedik hamleler. Huyun suyun değişiyor kayınço. Eskiden olsa suratını yan çevirir zerre iplemezdin beni."

 

"Bacım sağolsun be Murat. Sayesinde baş etmenin bi hâl çaresini arar olduk."

 

Hacivat karagöz gibi atışmalarını izlemek pek keyifliydi.

 

"Hadi hadi kabul et seviyorsun beni. Kıyamıyorsun."

 

"Sevmem mi be Murat? Züleyhaya bir dananın yarısını yedirdiğin gün çok yakınlaştık senle."

 

Dediğiyle masanın altından bacağını kıstırıp sıktım etini. Şimdi niye kuru tezeklere su serpip, ortalığı kokutuyodu bu?

 

"Asil... Emme belledirim eve gidince!"

 

Fısıltımı duydu da işine gelmedi musturun, hiç bakmadı yüzüme.

 

"Ne ettin sıpa yine?"

 

"Anne bu devirde yufka yürekli, iyilik erbabı insan hor görülüyor. Bu vicdansız yengeyi iki canıyla aç koymuş, bende iyilik yaptım. Ama dur sen daha. Oğlan doğunca içtiğim bardaktan su damlatacağım ağzına. Sana yaptığım tüm iyilikleri oğluna bakıp bakıp hatırlayacaksın."

 

"Ne iyilik ne iyilik!"

 

Daha da dayanamadım.

 

"İyilik tabi Asil! Semiha teyze, günlerce beni duru sudan bozma çorbayla beslediler. Hiç yürekleri acımadı o halime. Allah razı olsun enişte gitmiş en güzel yerden yemek almış gelmiş bana. Asil de hepimizi hizaya sokup azarladı."

 

Asil gözlerini ayırmış, sanki yalan söylüyomuşum gibi şaşkın şaşkın baktı.

 

"Ne! Yalan mı konuşuyom sanki. Kaç lokma yedim sanki? Bütün gece durdu durdu diliyle dişinin arasında söylendi hep. Yediğim iki sokumu da burnumdan getirdi. Hem enişte oncacık yemeği getirmese ben zor ayağa kalkardım."

 

"Pes Züleyha valla pes diyorum. Bütün gece kıvrandın ağrıdan."

 

"O kadar aç bırakırsanız iki lokma taş olur tabi de."

 

Yüzümü bizi izleyenlere çevirdim. Asille bu günde küsmek farz olmuşudu şimdi.

 

"Yalnız Züleyha, o sanki pek iki lokma değildi?"

 

Yılan Birgül, aramızda beş adam olmasa ben nasıl o masanın üstünden uçup seni yoluyodum izleseydin keşke. Ama ben sana yapacağımı bilirim!

 

"Semiha teyze, bi daha ki gelişimize gelinin bi içli köfte yapsaya bize. Nasıl canım çekti, gebeyim ya canım umdu heralde."

 

Birgülün gözler ayrılmaktan tabağına düşecekti şimdi. Bi bana bide Semiha teyzeye bakıp bakıp durdu. Sen daha benle uğraşamayacağını öğrenemedim görümcem, sıkma canını elbet öğretiriz.

 

Semiha teyzede ettiğimi anladı da yüzüne azıcık gülüş ekledi.

 

"Yapmazmı yavrum, yapar tabi benim kızım. Yengesi, yeğeni içli köfte istemiş hiç yapmaz olur mu?"

 

Birgülün inler gibi omuzlarını bırakıp, elindeki çatalı düşürüşü öyle komiğime gittiki gülmekten çocuğumu doğuracaktım oracıkta.

 

"Ya sen... Sen var ya... Allah ağabeyime yardım etsin. Valla ya çok fenasın, yazık benim ağabeyime."

 

"Sen hiç ağabeyine yanma canım görüncem, kendi derdine yan."

 

Gözümü süze süze biraz Murat enişteye baktım. Sonra yine Birgüle döndürdüm yüzümü.

 

"Birini pek kınamışın. Kınadığın yerden vermiş Allah. Sen kendine yan emi görümcem."

 

Biz yıkılmış yılanımıza gülerken Murat enişte başını omzuna doğru yaslayıp teselli veriyodu. Gerçi yüzü kapanan Birgül görmeden o da gülüyodu ya.

 

Yemek sonrası çaya geçince haremlik selamlık oturduk. Erkekler iş güç konuşur diye bizi Semiha teyze büyük salona aldı.

 

Amine yengenin kızlarda çocukları toplayıp odalarına götürünce ortalık sessizleşti sanki.

 

"Züleyha..."

 

"Söyle teyzem."

 

"Ben bunlara ne ettim biliyon mu?"

 

Birgüle baka baka konuşunca Zeyneple telefona bakan Birgülde kafasını kaldırıp baktı bize.

 

"Anam anam anam ne ettin ki?"

 

Herkesin sırıtarak Birgüle bakmasından sebep eltilerinde bildiğini anladım.

 

"Adağım var, kırk gün kızımla yatacam dedim."

 

Birgül gibi benimde ağzım açık elinde çayını çevire çevire içen kadına baktık.

 

"Ama anne... Yalan mıydı ki o?"

 

"Niye yalan olsun, vardı adağım yerine getiriyom işte. Hele bi kocana yetiştir Birgül vallaha yerim seni. O düğünü oldu bittiye getirecem diye bana oyun kurmak neymiş gösterecem ona!"

 

Birgülün ağzı valla elindeki bardağa doğru alçaldı.

 

"Ama ama sen... Nasıl?"

 

"Ben her şeyi bilirim gelin hanım. Ayağınızı denk alın. Sesimi çıkarmadımsa hanımlığımdan sebep. Emme o zıpır oğlan az sürünecek. Sende dilini tut emi annem, seni de elime almayım. Bak oğluma ne ediyom, sana neler neler etmem dimi annem?"

 

Semiha teyzenin başını sallayarak ettiği lafları Birgülün de başını sallayarak onaylamasına öyle bi kahkaha attım ki elimdeki çayı zorla sehpaya koyabildim.

 

"Kız görümcem... Valla bak ben kendimden korkuyom artık. Kime ah etsem dünyası ayağından kayıyo. Beni mumla aran demişim demekki vaktin birinde ben sana. Aslanım Semiha teyze, kız Allah gönderdi ya seni benim yanıma."

 

Semiha teyzenin dizindeki elini alıp öpüp başıma koydum. Babanne de gedik dişlerini göstererek güldü.

 

"Kız dilli düdük sen çok yaşa emi. Dua kapın açıkmış belli senin."

 

Çayımı elime alıp, geriye doğru yaslandım. Babanneye aynı onun gibi pis pis gülerek baktım.

 

"Öyleymiş be babanne. Ah ettiğime Allah üç günden fazla güneşli gün göstermiyo. "

 

Şaka niyetine dediğimi bildiklerinden gülerek eğleştiler benle. Zavallı Birgül kaynanasının korkusundan kocasına gidip de şimdi ayrı kalışlarının sebebini de diyemezdi.

 

Sohbet devam ederken pek hoşuma giden şeyler gördüm. Hatice yenge ona çay uzatan Birgülün eline değince "üşümüşün yengem" deyip sırtındaki şalı bacaklarının üstüne örttü. Amine yenge yaşım büyük falan demeden çayı bitince kalktı, giderken de çayı bitmiş Birgülün bardağını da yanına aldı.

 

Güzel bakacaklardı görümceme bu evde. Anası olacak kara mambanın yapmadığı analığı bu dört kadın el birliğiyle yapacaktı.

 

Gece bitip evimize dönünce ayaklarım sızlamaya başlamıştı. Ellerim ayaklarım ödem tutacaktı heralde. Akşam olunca şişmeye başlıyolardı hemencecik.

 

Çocukları uyutup odaya geçtim. Gözüm yatakta kitap okuyan Asili görünce küslüğüm aklıma düştü. Yüzüme baksın diye gözümü üstüne diktim. Başını kaldırıp bana tebessüm edince suratımı asıp, başımı çevirip banyoya girdim. Benim küslüğüm aklıma düşmüşken o da unuttuysa hatırlasın.

 

Yatmaya hazır halde çıktım banyodan. Beni didik didik didikleyen bakışlara yüz vermeden girdim yatağa. Sırtımı da döndüm ki gönlümü iyi görmesi gerektiğini anlasın mustur efendi.

 

"Züleyham..."

 

Omzumu silktim emme ses vermedim.

 

Yanıma iyice sokulup omuz başlarıma küçük küçük öpücük bıraktı.

 

"Küstün mü sen bana?"

 

"Neyine küsecekmişim, uykum var benim!"

 

"Küsmüşsün küşmüş. Nazlanasın, ilgi göresin gelmiş. Niye küstürdüm güzel bebeğim seni? Ne yaptı bu ahmak kocan?"

 

Sanki ne halt yedi bilmiyodu?

 

"Sen daha iyi bilin Asil efendi!"

 

"Ben seni gördüm göreli neyi iyi bileceğim. Akıl bırakmadın ya karım bende."

 

Ağzı böyle iyi laf yapmasa hiç kahrını çekmezdim de dili pek güçlü musturun.

 

"Yarım dana yedim hemi ben? Onca adamın içinde niye utandırdın beni? Çok yiyom, kilo alıyom diye de böyle edilmez ki. Ben keyfime mi yiyom? Kocam kızmasın diye az yiyom sonra da gözüm kararıyo. Bi basamakta neyde kararsa da düşsem daha mı iyi? Sanki keyfime tatlı istiyo canım. Şekerim düşüyo ella yoksa ben niye öyle edeyim?"

 

Sakalını sürerek omzumu, dirseğime kadar öpüp durdu. Böyle böyle aklımı çelecek bilmiyom sanki ben onu.

 

"Kocan kızmasın diye yemiyorsun demek. Yazık benim bitanecik karıma. Ben bilmeden nasıl gücendirmişim evimin güneşini. Ama güzel bebeğim doktor dedi ya hızlı kilo alıyor oğlan. Seni zorlar, taşıması zor olur diye korkuyorum ben."

 

"Anayım ben Asil efendi ana! Anaya evladı yük olmaz."

 

Dolu dolu yine güldü. Eğleşecek adam arıyodu demekki.

 

"Züleyham...Madem küstürdüm seni barışalım mı? Sıkılmışsın belli ki sen evde. Yarın çocukları da alalım bir at çiftliği var oraya götüreyim sizi. Kahvaltı yaparız, çocuklar midillilere biner. Açık havada yürürüz senle. Kırgızla gezdiğimiz günü yâd ederiz."

 

Mırıl mırıl kanıma girerek ne güzel konuşuyodu pis. Nefesi tenime değdikçe niye küstüğümü unutuyodum böylede ama ben.

 

"Nereymiş ki ora?"

 

Yüz vermedim emme merak da ettim. Oğlanlar yakından at görmemişti hiç sevinirlerdi kesin.

 

"Çok güzel bir yer. Gidelim mi karım? Barışmamıza vesile olur hem."

 

Nazlıyı kandırırken kullandığı sesini kullanıyodu ya bu domuz! Beni de Nazlı gibi eline alıp oynatacaktı belli ki.

 

"Asil!"

 

"Hmm..."

 

"Sen beni çocuk gibi eğliyon mu şimdi?"

 

Omzumdaki eli koluma aşağı kayıp göğsümü birden sıkınca fare viyaklaması gibi bi ses çıkardım.

 

"Züleyha... Bunların varken ben sana nasıl çocuk diyeyim?"

 

"Ha memem büyütüyo beni?"

 

"Yok tabi bir de bunlar var" deyip elini kalçama çarpınca yattığım yerden sıçradım. Sonra karnımı okşamaya başladı.

 

"Tabi bu fındığı oraya koyarken harcadığım eforda da bir takım yerlerinle yakın temasda bulunmuşluğum var."

 

Densiz densiz konuşunca dayanamayıp güldüm.

 

"Hey gidinin Asil beyi... Sen görür görmez kimsin demeden serçesin de, süs müs istemem de sonra da dibimden ayrılma. Allah işte... Büyük konuşanın ayağına illa doluyo o lafı."

 

Biraz evvel ben gibi o da kıkır kıkır güldü.

 

"Asla unutmuyorsun asla. Tahminen kaç yıl sonra kapanır bizim hesap defteri zümrüt göz?"

 

"Niye kapanıyomuş, madem kapansın istiyodun hiç açmayacaktın. Bak aklıma düştü. Nasıl utandıydım ya? Anam anam anam... Nasıl içime attıydım dert diye."

 

"Züleyham kızma ama zerre içine atmadın. Binpişman ettin çok şükür."

 

Yattığım yerden hızla kalktım. Yüzü aşağıda kalasıya başında dikeldim.

 

"Ederim tabi! Bi selam verseydin, hâl hatır sorsaydın nolacaktı sanki? Aslında peşimde dolandırmam lazımdı da yufka yüreğim izin vermedi."

 

Elini enseme atıp şap diye dudağımı öptü pis. Geri çekilecem derken bu sefer de ısırdı.

 

"Yerim o yufka yüreği ben. Gel az koynuma da ısıtayım seni. Kolların açık yatma artık güzel karım, üşümüş hep."

 

Ses etmeden göğsüne gömülüp başımı yasladım. Her nazımı da çekiyodu. Musturun tekiydi emme pek yanıktım pek...

 

Aralık geldiğinden havalar soğumaya başlamıştı. Eskisi gibi incecik çıkamıyoduk artık dışarı. Oğlanlara üşütmeyecek, rahat yağmurluklar giydirdim.

 

 

Kendim de trikodan bi elbise giydim. Üstüme de aynı renginden parçasını giydim. İyi güzeldi de bu benim karnımı iyice yutmuştu. Millet dalga geçer diye sesli diyemiyodum emme bebeğimin karnımda varlığını belli edişi çok hoşuma gidiyodu.

 

Kendimi hazır edince en sona Nazlıyı bıraktım. Yerden bitme bücürü erken hazırlayınca adamı pişman ediyodu.

Giydirip, kuşandırınca da pek güzel oluyodu zilli. Nasıl sakınacaktım ben yavrularımı nazardan?

 

 

Sonunda hazır olup arabaya bindiğimizde soluklanabildim. Ben hızlı yorulur oldum sanki son zamanlarda. En korktuğum başıma gelmedi çok şükür. Mide bulantısı olur mu diye Sultan abla dert etmişti kendine. İlk zamanlar azıcık sabahları olsada bi daha hiç olmadı bende.

 

Kısa zamanda Asilin dediği yere geldik. Çocuklar acıkmıştır diye ilk kahvaltımızı yaptık güzelce. Oğlanları midillilerin olduğu yere götürünce nasıl sevindiler. Hiç görmedikleri için ben biliyodum zaten gözlerinin ışıldayacağını.

 

"Hala binersek düşermiyiz ki? Düşermiyim abi, sen büyüksün düşmen ele abi?"

 

"Yok akıllım küçük at bunlar, çocuklar için yapmışlar. Düşmeyek diye böyle küçükler."

 

"Hemiii? Çocuklar binsin diye mi yapmışlar, binek bizde ele abi? Bizde binek mi enişte? Abim hiç korkmuyomuş, bende korkmam hem?"

 

Asil bıcır bıcır, heyecanla konuşan Yiğiti belinden yakalayıp havalandırdı. Yiğit hem çığlık hem kahkaha attı.

 

"Tabi bineceksiniz aslan parçası. Sizin için geldik biz buraya. Siz korkusuz iki aslan Nazlıya nasıl binildiğini göstereceksiniz ki ilerde bu boncuk kız da korkmasın atlardan."

 

Yiğit, eniştesi konuştukça inci gibi dişlerini göstererek güldü. Sonra elini tuttuğum, sağa sola bakan Nazlıya çevirdi başını.

 

"Kızzzz, boncuk Nazlıııı. Bak bize nasıl korkmuyoz hiç. Sende korkma emi?"

 

Nazlı ona seslenince yüzünü dönüp baktı. Babasının kucağındaki Yiğiti görünce döndü ama o gözler.

 

"Ninit eeeee!!!! Bababa...."

 

"Asil bizim bu çirkefle işimiz var kocam. Şimdiden bu böyle ya."

 

Asil de kıskanç kızına gülerek bakıp Yiğiti yavaşça indirdi kucağından. Küçük kuzumun aklı atlarda olduğundan hiç umursamadı bile. Koşup abisinin yanında, çitlere asılarak bakmaya devam etti.

 

"Gel bakalım anası kılıklı nazlı boncuk. Annen de böyle, az ilgisiz bıraksak yüzü asılır biliyor musun kızım?"

 

"Diyene bak! Elinden gelse cebinde saklıyacan beni mustur herif."

 

Asil bize laf yetiştirirken Nazlıyı kucağına aldı. O sırada da oğlanları midillilere bindirecek adam gelip, ikisini de sırayla bindirdi. İkisinin de keyfi pek yerindeydi. Bi zamandan sonra altını kirleten boncuğu Asil " ben altını temizleyip geliyorum" diyerek alıp götürdü. Canım kocam boş bulunurum, Nazlıyı kucağıma alırım diye yanımdayken her işini kızımın o yapıyodu. Çitlerin kenarından küçük atlarda gezen kuzularıma bakıp durdum.

 

"Çocuklar burayı çok seviyor, çok keyifliler."

 

Yanımdan gelen sesle bi an boş bulundum. Benden bi karış anca uzun bi adam midillilerde gezen oğlanlara bakarak konuşuyodu. Benden başka da adam yoktu yakında. Bana diyodu demekki.

 

"Efendim..."

 

"Kardeşleriniz sanırım. Çok keyif alıyorlar, buraya gelen her çocuk atlarla kısa sürede duygusal bağ kurabiliyor."

 

Ara ara bana baksa da gözü hep oğlanlara dönüyodu.

 

"Yeğenlerim onlar. İlk kez gördüler ya daha hevesliler."

 

"Sık sık getirirsiniz artık. Çocukların hayvan sevgisini beslemek gerek."

 

Bu sefer gözümün içine bakarak konuşunca kaşlarım çatıldı. Elim üstümdeki kazağı okşar gibi edip karnıma kondu. İyice adama dönüp, yüzüklü elimi karnımda dolaştırdım.

 

"Oğlanlar sevdiler, kocamla getiririz heralde artık."

 

Adam yutkunup karnımı okşayan elime baktı. Az yüzü kızarmıştı şimdi. Bilmeden yanaşmıştı demek ki.

 

"E-evet güzel olur. Ben bu çiftliğin sahiplerinden biriyim, keyifli bir gün geçirirsiniz umarım. Eee eşiniz yakınlarda mı? Beyefendiyle de tanışırdık."

 

Adamın utanmış yüzünden sebep kötü niyeti olmadığını anlayıp rahatladım. İlk bi farklı sebeple yanaştıysa da şimdi durumu toparlamaya çalışıyodu. Gözüm restorandan çıkan Asile takıldı.

 

"Hah eşim de geliyo."

 

Adam başını geriye çevirip bakınca kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı.

 

"Sen... Asilin Züleyhasısın..."

 

Adamın şaşkın şaşkın ettiği laflara ben de öylece baktım. Bizi tanıyomuydu ki?

 

"Kocamı tanıyonuz mu?"

 

Adam yüzünü tekrar bana dönüp azıcık gülerek baktı.

 

"Züleyhasının uğruna ortalığı ateşe veren Asili kim tanımıyor ki?"

 

Şimdi benim de kaşlarım havalanmıştı. Zavallı kocam illa adına bi nam buluyodu. Adana da zalim diye bilinen kocam kundakçı da olacakmış demek ki.

 

Hızlı adımlarla da Asilin gelişini gözümün kenarıyla takip ediyodum. Kız kucağında herif! Koş istiyosan bide, neme lazım gözünün önünde ceplerine kor götürürler beni.

 

Yanıma yanaşıp da boştaki elini hemen belime sarması yok mu bi de? Essah "bu benim" diyen Nazlıdan bi farkı kalmıyodu gözümde.

 

"Güzelim??"

 

"Buranın sahibiymiş beyefendi, kocam. Oğlanlar sevdi ya burayı, çocuklar hep geliyomuş. Az buçuk da seni tanıyomuş beyefendi. Öyle hasbihal ediyoduk."

 

Sırıta sırıta baktım kahve gözünü karartan kıskançlığına.

 

"Öyle mi? Allah Allah ben buranın Hüseyin Beye ait olduğunu biliyordum. El mi değiştirdi? Hiç duymadık."

 

"Yok el değiştirmedi aslında Asil Bey. Ben yeğeniyim, beraber idare edeceğiz artık. Gökhan ben, memnun oldum."

 

Kocamın elleri bi kızıyla bi karısıyla dolu diye adam hiç tokalaşmak için uzanmadı bile.

 

"Hanımefendiye de bahsedecektim şimdi. Küçük çocuklara at binme dersleri veriyoruz hafta sonları, ilgilenirseniz gün sonunda görüşelim tekrar. Sizi rahatsız ettim, keyifli günler dilerim."

 

Adam laflarını sıralayıp hızla gitti yanımızdan.

Asil de adamın gidişini izledi öyle.

 

"İki dakika anasını satayım. İki dakika hatunu yalnız bırakıyorum hemen akbaba üşüşüyor başına. "

 

Diliyle dişi arasında söylenmeye başlayınca tutamadım kendimi. Kıkırtımla başı döndü şükür bana.

 

"Hayırdır Züleyha hanım niye gülünüyor şu an? Hayır parmakta yüzük, karnında oğlan... Daha ne yapayım ben? Alnına Asilin Züleyhası mı yazdırsak ki?"

 

Biraz evvel adamın ettiği laflar aklıma düşünce daha da gülesim geldi.

 

"Yazmışın kocam. Valla alnıma Asilin Züleyhası yazmışın sen."

 

Çatılı kaşlarıyla tip tip baktı bana.

 

"Adam beni tanımıyomuş emme seni görünce şak diye tanıdı. Sen Asilin Züleyhasısın, yanından ötede durayım da kocan burayı da ateşe vermesin dedi."

 

Ben onunla eğleştikçe sabır çekip durdu canım kocam.

 

"Eğlence çıktı tabi sanada, gül zümrüt göz."

 

"Asil valla pek hoşuma gitti ettiği laf. Yalan demiyom ki valla bak. Adam, sen Asilin Züleyhası mısın dedi bana. Yalnız benim de bi yerleri benzinlemem lazım kocam. Sana da Züleyhanın Asil dedirtmek icap ediyo şimdi. Ben bu lafın altında mı kalayım şimdi?"

 

Kucağındaki Nazlıyı az daha yan tarafına alıp beni dibince çekti Asil.

Kulağımın memesini de dişiyle kıstırıp az çekiştirdi.

 

"Sen taş altında kalırsın da laf altında kalmazsın güzelim. Ha birde benim altımda kalmışlığın çok. Gerçi idari izindeyiz ama az kaldı az..."

 

Az kaldı derken iç çekmese kendimi tutardım emme çocuk gibiydi zavallımın sesi. Gülüşümü izledi az geriye çekilip.

 

"Sana da yazık be kocam. Tam buldun keyfini çıkaracaksın derken oğlan önüne durdu ya."

 

"Maskaran olduk iyice" deyip birde alnımı öptü. Tüm gün çocukların peşinde dolaştık. Öğlen yemeğini de orda yedik. Çocuklar için kapalı oyun parkları varmış, orda zaman geçirdik.

Buçukluğu da sayarsak dört çocuklu çok güzel bi aile olduk biz.

 

Asil her hareketiyle, her sözüyle tam bi babaydı. Oğlanlarla maç yaparken, Nazlı omzunda kovalamaca oynarken, hiç birini ayırmadan aynı şekilde saçlarını okşarken tam babaydı.

 

Kan bağı hiç bişeydi esasında. Can bağıyla bağlıysan, merhametli bi yüreğin taşıyıcısıysan, insanlığını geriye koyup da dünyanın kirine bulanmadıysan kan bağı gerçekten hiç bişeydi.

 

Günler böyle böyle birbirini kovaladı. Evin içi huzuru bulduğundan sebep hiç tatsız bi an yaşamadık. Geçmişde olanları biz kadınlar ara ara dillendirsek de Asile bi kere konusunu açıp hatırlatmadım.

 

Sonunda da o gün geldi. Yirmi sekiz aralık...

 

Neslişahın tamamen o deliğe hapsolacağı, bi bana değil kendi doğurduklarına bile ettiğinin ecrini ödeyeceği o güne ulaştık.

 

Korhan abim eve bu zamanaca iki kere geldi. Ben yine öylece yanında oturacaktım o ise ne lazımsa yapacaktı. Beni sadece bişey için uyardı. Güçlü olmam için önceden haber verdi.

Sapık Mustafayı da şahitliğini dinlemek için oraya getireceklermiş. Görünce korkarım, kötü olurum diye Asille beni yatıştırmaya çalışıp durdu.

 

Korku içimi sardı. Kendimi ne kadar sıksamda, yok saysamda o günün korkusu içimde baş gösterdi. Ama biliyodum da artık hiç bir şey yapamazdı bana. Artık eli bana uzanamayacak kadar uzaktaydı.

 

Çocukları ev adamına emanet edip çıktık yola. Arabayı kullanan Asil sık sık elimi tutup, öptü. Sona geldik diye telkin verip durdu.

 

Öbür yılan yavrusuna anası sahip çıkmış. Duyunca Asilin canı çok sıkıldı, elindeki bardağı hırsından duvara fırlattı. Neslişah pisliği haberi yoktu demiş. Kandırdım, oğlumu tuzağa ben düşürdüm demiş. Korhan abi ne kadar uğraşsada üç aydan fazla ceza aldıramamış. Ama Asilin o hırsınan ettiği kelimelerin hepsini duydum. "O üç ayın her günü sürünecek Korhan" diye bağırışı hepimizi olduğumuz yerden sıçratmıştı.

 

Bazen yani çok çok az zamanlarda gözünde bi ifade oluyodu ki tüylerim ayağa kalkıyodu. Nefretini, öfkesini ne kadar zaptetmeye çalışsada görüyodum. O anlarda içinde yer edinen kanlı dişleri görüyodum. İçim ürperiyodu. Şimdi bu kadar Kenana nefret doluysa birde bana ne gözle baktığını bilse ne olurdu demeden edemiyodum işte. Sonra kendi düşümcemden korkup hemen aklımı temizliyodum.

 

Sonunda yol bitip de adliye koridorunda beklerken Murat enişteyi, Birgülü ve Zeynebi gördüm. Asilin de haberi yoktu demek ki o da şaşırdı.

 

"Korhan?"

 

"Şahitlik etmek istiyorlar..."

 

"Onları bulaştırma dedim sana!"

 

"Ben bulaştırmadım ama ısrarcı oldular. Benim de işime geldi."

 

Yanımıza iyice yaklaştıklarında sustu Asil.

 

"Ne işiniz var burda?"

 

Murat eniştenin yüzünde görmeye alışık olmadığım bi ciddiyet vardı. Zeynep ruhsuz, Birgül korkak gözlerle bakıyodu sağa sola.

 

"Gelmek istediler, getirdim."

 

"Oğlum biz burda niye varız aklın almıyor mu? Niye geldiniz Zeynep, ne işiniz var burda?"

 

"Bize yakışan evde oturup beklemekti değil mi ağabey? Bu sefer çizgiyi biz aşalım dedik. Her zaman bize kol kanat geren ağabeyimizin bu seferde yanında biz duralım istiyoruz."

 

"Kızım ben sizden böyle bir şeyi beklemem ki. Duyacaklarınız, görecekleriniz ağır gelirse bana yük olur Birgül! Ben kimsenin yükünü kaldıracak hâlde değilim artık."

 

Kocasının elini sıkı sıkı tutan Birgül sonunda ağabeyine baktı.

 

"İlerde utanmak istemiyorum ağabey. Çocuklarım olursa, korkak bir anneleri olsun istemiyorum. Hatırlıyor musun? Nazlı bir kere çok ağlamış, ben kulaklıkla müzik dinliyorum diye yan odasından o kadar ağlayışını duymamışım bile. Ben şimdi Nazlının yüzüne bakamıyorum. Bir o da değil. Sırf annemle kötü olmamak için öz yeğenimizi görmezden geldik biz. Ben böyle bir insan olmak, etrafında olanları sessizce izleyen, susan, korkan biri olmak istemiyorum. Utanılacak o kişi olmak istemiyorum. İzin ver! Bir kere doğru bir şey yapayım."

 

Ettiği laflar genzimi yaktı. Gözlerim dolu dolu oldu. Allah biliyo şimdi aramız iyi olsa bile benim kızıma hakkıyla hala olamadıkları için hep bir yanım kinli kalacaktı ikisine de. Ben yokken onu koruyup kollamadıkları için, nasıl olsa bakanı var deyip yüz çevirdikleri için hep kırgın olacaktım. Onlar da içlerinde aklamasınlardı bunu. Yanlış da doğru da insan içindi ama o yanlışı unutmasınlardı.

 

"Sen söylemesende görüyorum artık Züleyha. Halilin ve Yiğitin seni nasıl sevdiklerini gördükçe daha iyi anlıyorum. Nazlı bizi asla öyle sevemeyecek, haklı. Ama Gurur Yaman sever belki. Diğer kardeşleri sever bizi. Nazlıda başaramadık ama diğerleri için umudumuz olsun. Eğer biz bu gün de seni yapayalnız bırakırsak hiç umudumuz kalmayacak."

 

Gözlerinden sıra sıra yaş akarken ilk kez Zeynebinde bir damla yaşını orda gördüm. Hızla sildi ama gördüm. Asilin avcuna uzandım, sıkıca kavradım.

 

"Ağabeylerine kardeş olmaya gelmişler Asil. Niye önlerine duruyon ki? Bırak! Bırakalım kendi adımlarıyla yürüsünler."

 

Asil sessiz kaldı. Bişey demediği için kimse de üstelemedi.

 

Mahkeme salonuna girdiğimizde yine Korhan abimin yanında oturup öylece bekledim. Bi zaman sonra iki asker ömrümce en çok nefretim olan kadını kollarından tutarak getirdi yerine. Hakim ve yanındakilerde gelince hepimiz ayaklandık. Salona girdi gireli ne o ne de ben gözümüzü ayırmadık birbirimizden. Önceden yalandan saçlarına şal atardı. Şimdi tek bir saçı görünmeyecek hâlde sarmıştı başını.

Ayağa kalkınca gözü karnıma takıldı. Öyle derin, öyle boş bakıyodu ki ne düşündüğünü çok merak ettim.

 

Sonrası bi hayli hızlı geçti. İlk onun avukatından savunma istediler. Adam kalktı üç beş kelam etti. Suçlamaların aksini kanıtlayacak delili olmadığını söyledi yerine oturdu. Emme oturur oturmaz Korhan abime bi bakışı vardı nerdeyse gülecektim. "Oldu mu öğretmenin" diyecek diye çok korktum bi an.

 

Sonra Korhan abim kalktı yarım saat hiç lafını kekitmeden konuştu. Şahitler çağırıldı. Zeynep'le Birgül konuşurken gözlerini kızlarına dikti. Zeynep anasına bakarken zerre gözünü çekmedi. Azıcık bile korkmadı sanki. Ama Birgül bi kere bile bakamadı yüzüne. Öyle kolay değildi her hasarın iyileşmesi. Zaman lazımdı, bolca zaman.

 

Sonra en kara kabusumu iki asker getirip şahit kürsüsüne dikti. Korku boğazıma dolandı. Korku beni aldı o sokak aralığına fırlattı. Ettiği o iğrenç kelimeler kulaklarımda yankılandı sanki. Sağımda bi et kesiği kanadı o an. Nazlımın çığlıklarla ağlayışları saplandı zihnime. Elim karnıma gitti. Gururu korumak için avuçlarım sıkı sıkı tuttu karnımı.

 

Ben ona baktım ama tek gözünü bi çöp parçasıyla ondan aldığım haysiyetsiz bakmadı hiç benden yana. Sakalları, saçları birbirine karışmıştı. Zayıflamış, iyice yaşlanmıştı. Elleri kürsüyü tutarken fark ettim, hep titriyodu.

 

Neslişahın onu aradığını söyleyince karamambağa gözünü kaldırıp baktı bi. Gelip, alıp götürmesini tembihlediğini söyledi. Yerimi yurdumu öbür adamla beraber Neslişahın söylediğini, öldürmesi için onu kışkırttığını, sıra sıra anlattı. Neslişaha söz verdiğinde ise hiç bişeycik diyemedi. Öylece baktı hakime.

 

Beklediğimiz karar çıktı. Ömrünün kalanı bi delikte, ona layık bir şekilde geçecekti. Konak hanımı Neslişah, hapishane sıçanı olarak ölecekti.

 

Nefsi gözünü kör eden layığını bulmuş oldu.

 

Herkes ayaklanıp çıkarken bende hızlı adımlarla bileğine kelepçesi takılan Neslişahın peşine takıldım. Asil de "Züleyha" diye bağırsada bakmadım. Kapıdan çıkan askerin koluna dokununca durdular.

 

"İki dakka... Allah için iki dakka müsade edin."

 

"Biran önce gitmemiz lazım hanımefendi"

 

"Vallahi iki dakka."

 

Gözünü açıp kapayınca yüzümü döndüm ona. Gözü yine bomboş bakıyodu bana.

 

"Sormam gerek! Söyle Neslişah değdimi onca ettiğine, bilmem gerek!"

 

Yüzünde boya yokken aslında ne çok kırışıklığının olduğunu ilk kez gördüm.

 

"Ölseydin değerdi..."

 

"Hiç yok ele? Zerre pişmanlık yok içinde. Keşke demiyonmu? Yerimde huzurla oturaydım, evlatlarımı ben koruyaydım demiyon mu hiç?"

 

"Bu günden sonra o iki kahbeyi doğurduğum gün öldürmediğime pek pişmanım."

 

Gözü karnıma takıldı.

 

"O bıçağı başkası değil de kendi elimle karnına saplamadığıma essah çok pişmanım."

 

Ben ne duymak istiyodum bilmiyom emme kötüysen, kötü olmayı seviyosan bin musibet de gelse başına değişmiyodu fikir. Aynı yolu defalarca gitsede dönmüyodu şeytan ettiği asiliğinden.

 

"Yazık olmuş onca ömüre be Neslişah. Emme merak etme, senin hanım olamadığın o konakta sürecem sefamı. Yüzüne bakmadığın kızlarına ana ben olacam yeri geldiğinde. Tüm Adana seni değil emme beni konuşacak. Nergis hanım gibi bi beni konuşacak. Yılların içinde silinip gidecek adın. Geriye külün bile kalmayacak!"

 

"O karnındaki ölümün olsun senin! Doğururken canını da çıkarsın içinden!"

 

Tüm ruhsuzluğuyla bakan gözlerine aynı diklikle bende baktım. Yüzüme de onun nefretini perçinleyen bi gülüş ekledim.

 

"Hâlâ anlamıyon! Senin gibilerin ettiği duada, beddua da duyulmuyo arştan hâlâ öğrenemedin. Sizin gibileri iblisler duyar, oda işlerine yaramıyosanız dönüp bakmaz bile. Sen artık kimsenin işine yaramayan bi sefilsin çamaşırcının kızı Neslişah. Küçücük oğlanın gözünden akan yaşı duyan Allahın taktiri işte. Ondan esirgediğin yuvayı ona bahşetti. Sana ise layığın olan sıçan deliğini verdi. Allah sana uzun uzun ömürler versin Neslişah. Çok çok uzun yaşa, her anında ölmek için dua edeceğin kadar uzun yaşa..."

 

Gözleri karnımdan ayrılmadan sürükler gibi götürdüler onu. Sırtıma vuran sıcaklıktan bi adım gerimdeki adamı en başından beri hissediyodum zaten. İyice yasladım kendimi ona.

 

"Bitti mi Asil?"

 

"Onun için güzel olan her şey bitti bebeğim. Bizim için daha yeni başlıyor..."

 

 

Loading...
0%