@orenda
|
Yine yapmıştı aynısını, bir damla uyku için kan akıtacak kadar deliren iradesi yine onu bu enkaza getirmişti. Ne aradığını bilse böyle olmazdı belki ama ruhu cevabını bilmediği bir kıvranışın içindeydi.
Yirmi şubattan beri aynı kabusun kollarında çırpınıyordu, ruhunun huzur bulduğu tek yerin bu rutubet kokulu yıkıntı olması ne ironiydi ama. Gözlerini sürekli yıkık dökük enkazda gezdirip, neyi bulmayı planlıyordu asla bilmiyordu. Ama bir çok şey gibi bunu da kontrolü dışında gerçekleştiriyordu.
Bilmediği şeyin harabeler de saklı olan hazineler olduğuydu. "Sadece iki saat" dedi kendine. Elleri istemsizce ensesine gitti, hâlâ tam olarak iyileşmemiş, dokundukça sızlayan yarasına...
Böyle bir şeyle karşılaşacağını asla tahmin etmemişti. Şimdiye kadar ona yapılanların içerisinde böyle bir şey olmuş muydu acaba? Kafası çok karışıyordu. Düşünüyor ama derin bir pusun içinde sorularına cevap bulamıyordu.
Düşündükçe aynı acı bedenini sarıyordu. İşin içinden çıkamadığı tek şey neden bileği değilde ensesi olduğuydu. Gördüğü kadarıyla aynı şekil onun bileğindeydi.
Eve dönüş yolunda bir kahkaha fırladı dudaklarından. Veronica bu sefer kesin onu parçalayacaktı. Bütün evi darmadağın ettiğine, herkesi sıra dayağına çektiğine ve o tuhaf aksanıyla ortalıkta emirler yağdırdığına bire yüz iddiaya bile girebilirdi. Kaçtığı için değilde onu alt ederek kaçmış olması onu çıldırtmış olmalıydı. Daha araziye girdiği anda haberinin olduğu kendisine sinirle bakan korumalardan belli oluyordu. Hepsinin canına okumuştu.
Umursamaz maskesini takınarak büyük kapıdan içeri girip arabasını park etti. Babasından izin aldığı için annesinin tüm bağırtılarının geri tepeceğini düşünen bir kız edasıyla büyük salona girip oturdu. Kalbinin hızlı atışı ve gelecek olanı bekleyişi büyük bir heyecan dıygusu yayıyordu içine. Bir miktar da korkuyor muydu ne? Ama bu da keyif veriyordu sebepsizce.
Saçlarının bile sinirden alev alacağını düşündüğü kadın, sadece gözlerini dikip ona bakıyordu. Hadi başla artık dememek için kıvranıyordu resmen. Ama bir saçmalık vardı sanki. Bu işte bir tuhaflık olduğunu sezinledi, şimdiye kadar çoktan yarı ingilizce yarı Türkçe küfür etmesi gerekmez miydi? Niye sadece bakarak öldürmeye çalışıyordu ki?
O anda merdivenlerden inen ayak sesleriyle o tarafa döndü. Gözleri yerine dar gelmiş gibi dışarı çıkmak için baskı yaptı. Bu kadarını yapmış olamazdı! Ne yani sadece üç saat kayboldu diye Duhan'ı çağıracak kadar mı keçileri kaçırmıştı bu kırık Türkçe'li kindar? Yanağının iç kısmını ısırmaya başladı. Ceza için onu çağırmış olması hiç hoş değildi!
Bir süre üçünden de ses çıkmadı. Üzerine dikilen bakışlar ne kadar rahatsız hissettiriyor tabi ki farkındaydılar.
Yine aynı şeyi yapıyordu adam. Sadece bakarak ne kadar sorumsuz, hadsiz, şımarık, umursamaz olduğunu yüzüne vuruyordu. Böyle olmadığını, bu şekilde olmaktan milyonlarca ışık yılı uzakta olduğunu bilen iki kişiden biri olmasına rağmen.
İlk söze başlayan hep kaybeder kuralına uyarak sadece bakışlarına karşılık verdi, direncinin kırılacağını bile bile.
Tam karşısına geçip oturdu adam. En sevdiği şeyi yaparak uzun uzun izledi her bir zerresini. Bunun onun için ne kadar önemli olduğunu bilmeden, karşısında gerginlikten kıvranan kızı doya doya seyretti.Yeşil gözlerine baktı önce, ona yaşadığını, güveni, kardeşliği iliklerine kadar hissettiren birbirinin aynı olan yeşil gözlere.
Sarısı baskın, bal rengi uzun saçlarda dolaştı bakışları, bu saçlarda olabildiğine tanıdıktı onun için. Alt dudağının kenarına konan minik nokta büyüklüğündeki beni seyre daldı. Bunun zor olacağını en başından beri biliyordu ama bazen katlanılmayacak kadar acıttığı anlarda delirecek gibi hissediyordu.
Kırılma anına çok az kaldığını hissederek dudaklarında bir tebessüm oluştu.
"Bunu yapmandan nefret ediyorum, bakma şöyle artık tamam! "
Mağlubiyetini bu şekilde kabul etmek istemezdi ama her seferinde ona yeniliyordu Şifa.
"Sadece üç saat için bunu yapman adil değil, ayrıca Veronica kendini kolla olur mu çünkü bu sefer zerre pişmanlık duymayacağım başına geleceklerden. Ayrıca tam kırk iki gün önce sana ulaşmaya çalıştığımda, tüm sistemimi yakıp bilgisayarımı bir atariye çevirdiğin günden beri sana karşıda aşırı nefret doluyum. Şimdi müsaadenizle aşağı inip biraz çalışmayı düşünüyorum."
Veronica bir kahkaha atarak "Küçük sırtlan, en iyi korunman saldırın mı gerçekten? Otur oturduğun yere, bu sefer hoş görülmeyeceksin" dedi. Duhan bu karmaşayı biran önce bitirmek ve birbirini ölümüne sevseler de düşmanlıklarını ifade etmekten daha çok hoşlanan iki kadını susturmak için elini kaldırdı ve ayağa kalktı.
"Burda bulunmamın sebebi tüm takip cihazlarını haklayıp, sekiz korumayı etkisiz hâle getirmen ve yuvadan kaçmanla hiç alakalı değil. Bana vermen gereken raporu almak için geldim.Tabi kırk iki gün önce çok önemli bir görevin ortasında yazılımıma siktiri boktan bir şiir kodlamanın da burada olmamla hiç alakası yok! Şimdi küçük hanım üzerindekilerin tamamını bir poşete doldurup görevliye teslim ediyorsun, arınma odasında bir saat geçirdikten sonra beni buluyorsun ve ben daha fazla sinirlenmeden itiraz etmek için açılan o ağzını kapatıyorsun! "
Duhan söyleyeceklerini bitirdikten sonra hızla salonu terk etti. Arkasından şaşkınlıkları nirvanaya ulaşmış iki kadın bırakarak.
"Bu sefer gerçekten boka bulaştın Şifa. Bok derken, metefor yapmıyorum" diyerek kahkaha attı.Genç kız gözlerini kısıp hâlâ fırtına gibi odadan çıkan adamın ardından bakmaya devam ediyordu.
"Metefor yapmadığını ilk cümlende anlamıştım kızıl yılan."
Veronica bu lakaptan hep huylandırırdı zaten. Bilekleri kaşınmaya başlamıştı bile. Küçükken yılanlarla olan münasebeti de sebep olmuş olabilirdi bu duruma ama bunu düşünemeyecek kadar başka bir konu üzerine delirmesi gerekiyordu şu anda.
"Bunu yapmayacağına söz vermiştin! Kaçıyorsun madem niye yerini tespit etmemizi önlüyorsun? Senin yüzünden yaşlanıyorum, sadece senin yüzünden! Ayrıca bu yamuk buruna ne şiiri yazdın sen? "
Şifa sonunda onu görsün diye ifadesini serbest bıraktı. Veronica'nın tekrar söylenmek için açılan ağzı gözlerini gördüğü an kapanmıştı.
"Elimde değil. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum bile ama gitmeden yapamıyorum."
Kızıl saçlarını çekiştirir gibi parmaklarını arasına daldırdı. Ne diyeceğini de bilemiyordu ki. Bir şeyler onu çağırıyordu ve ruhu istemsiz itaat ediyordu demek ki. Söyleyecek bir şey bulamadığında diğer konuya odaklanması bir kaçış şekliydi.
"Peki niye bu yamuk burnu delirttin? Ne yaptıysan baya bir öfkeliydi."
Şifa omuzlarını silkip, ben masumum bakışları atmaya başladı yine.
"Ona ulaşmam gerekiyordu ama o, beni umursamamayı tercih etti. Bende duygularımı bir şiire döktüm. Gerçi oldukça zeki, kabul etmesem bile harfleri doğru yerleştirmeyi nasıl başardı düşünmeden yapamıyorum? Üstelik beni başından attığı programındaki güvenlik açığını böyle anladılar. Teşekkür etmesi gerekirdi."
"Şiiri sormaya korkuyorum ama Tanrı yardımcım olsun, merak en kusurlu özelliğim."
Şifa arkasını dönüp yavaş yavaş uzaklaşırken bağıra bağıra o dörtlüğü seslendirdi.
"Maydanoz ot değil mi? Yaprağı dört değil mi? Ben Duhan'dan ayrıldım Bu bana dert değil mi?"
Şifanın bağıra çağıra söylediği maninin ardından Veronica ağzı açık baka kalmıştı. Kız merdivenleri çıkıp gitse de ardından bağırmadan yapamadı.
"Tanrı seni akıllandırsın küçük sırtlan! Adamın kaç milyon dolarını böyle mi yaktın sen?"
Şu ana kadar üç kişiyle tanışmış sayılıyoruz. Üçünün hakkında düşündüğnüz ilk şeyi yazar mısınız?
|
0% |