Yeni Üyelik
36.
Bölüm

AŞEKA & ÇINAR

@orenda

 

BÖLÜM-36-

 

Ahu bir anda bastıran yağmuru cam kenarından izlerken elindeki kahvesi buz gibi olmuştu. Gözleri dalgın bir şekilde ara ara uzaklarda çakan şimşek parıltılarını izliyordu. O güçlü ışığın ardından gelecek sesi bilse de her seferinde sesle beraber kaşlarını çatasına engel olamıyordu.

 

Neredeyse on beş gündür Korhan hummalı bir çalışmanın içerisine girmişti. Sabah çok erken çıkıyor gece de oldukça geç saatlerde dönebiliyordu eve. Gözleri kan çanağına dönmüş bir halde, Ahudan başındaki ağrıyı hafifletmesi için her gece şifa dileniyordu.

 

Ahunun parmaklarında ısınan yağla, yarım saat ovalanan şakakları rahatladığında ise bilinçsizce gözleri örtülmüş oluyordu.

 

Bu işin nereye gideceğini, ne kadar Korhanın sınırları zorlayacağını bilmiyordu Ahu. Onu da tam olarak ürküten buydu ya. Korhanın bir sınırı olup olmadığını her seferinde sorgulayan aklının sonrasında kalbi tuhaf bir telaşla çarpıyordu.

 

Diğer taraftan ise kardeşlerinin nerede, ne halde olduklarını düşündükçe aklını kaçırtacak bir karabasan çöküyordu ruhuna. Tek tesellisi, canlı olmalarının işlerine yarayacağı fikrine tutunmaktı. Gerçi o da bir yerde yetmiyordu artık. Tahammülü kalmamıştı.

 

Öyle dalmıştı ki çalan zil tekrarlanınca çıktı düşünce dehlizinden.

Anlık gözleri sağı solu taradı sonra ise ayaklandı. Korhan bu saatte gelmezdi. Eğer aşağıdan bilgilendirilmek için aranmadıysa da gelen kişi sayısı sınırlıydı.

 

Kapıyı açtığında Ceyda elinde bir paketi havaya kaldırıp, kendine sırıtarak bakıyordu.

 

"Ceyda?"

 

Ceyda aralanan kapıdan hemen içeri dalıp, kapıyı da seri bir hareketle kapattı.

 

"Ahu ceylan? Biraz daha şöyle bakarsan ne işin var burda demiş sayacağım seni."

 

Ahu duruşunu düzeltip, şaşkınlığını attı.

 

"Kusura bakma, beklemiyordum ya. Sen pek tek başına gelemezsin diye..."

 

"Sende haklısın be kızım. Yapışık geziyorum kaç aydır iki kazmayla. Pasta aldım sana, kız kıza takılıp az kendimize gelelim istedim."

 

Ahu elindeki poşete tekrar bakıp başını salladı. Aslında son olanlardan sonra Ceydanın arayı düzeltmek için yaptığı bir hamle olduğunu bilmeyecek saflıkta değildi de dillendirmeye lüzum görmedi.

 

"Geç lütfen içeri. Ne içersin?"

 

Ceyda hemen üzerindeki ince sweeti çıkarıp kapı yanına astı. Ahunun da koluna girip, mutfağa gitmek için ikisini yönlendirdi.

 

"Kahve yaparız beraber. Çok sıkıldım, seninle sohbet edip kendime gelmem lazım."

 

Ahu mutfağa girip kahve yapmak için gerekli her şeyi hazır ederken Ceyda da pastayı servis için hazırladı. Ahunun verdiği tabaklara dilimledi. Masaya geçtiklerinde Ahu sık sık kendine kaçamak bakışlar atan kıza bakışlarını sabitledi.

 

"Sana küs falan değilim Ceyda! Beni inceler gibi bakmayı bırakır mısın?"

 

Ceyda sanki içinde bir nefes tutuyormuş da sonunda o sıkışıklıktan kurtulmuş gibi omuzlarını gevşetip, düşürdü.

 

"Şöyle söyleyerek bile ne kadar kızgın olduğunu anlayabiliyorum ahu ceylan. Ama kızım vallahi bak kötü niyet yok. Üstelik ben bilmiyordum bile."

 

Ahu kahvesinden bir yudum alıp geriye yaslandı.

 

"Biliyor da olabilirsin, bunu sorun etme hakkım yok. Sonuçta bir görev uğruna buradasın. Ben bunu anlayabiliyorum Ceyda. Sonuçta beni ne kadar tanıyorsun da böyle önemli şeyleri paylaşasın."

 

Ceyda gözlerini kısıp, -cık -cık sesleriyle kınayıcı bir mimik sergiledi.

 

"Böyle böyle Korhanı da köpek ediyorsun değil mi? Vicdan azabından geberelim diye empatik empatik takılmaların yok mu? Sinsi bir yılansın aslında ama zavallı vampir kelebek sanıyor. Bak drakula kılıklı adama zavallı dedim, sen düşün tehlikenin boyutunu."

 

Ahu eğlenen, hafif bir tebessüm ve kalkmış kaşlarla dinledi karşısındaki kızı.

 

"Bence abartıyorsun. Öyle bir derdim yok açıkcası. Ben o gün de söyledim. Sizin bana her hangi bir duygusal sorumluluğunuz yok. Ahi ve Suhanın yaşadığını en başından bilip, sussan da neden yaptın diyemezdim. Benimle mecburi bir tanışıklığın var Ceyda, arkadaşın olarak görüp görmediğini bile bilmiyorum ki."

 

Ceyda elindeki kahveyi hızla bırakıp, Ahunun boştaki tek eline uzandı.

 

"Öyle deme kızım ya. O kadar yedik, içtik, dertleştik. Ben zaten asosyalin tekiyim, arkadaş kelimesi lügatımda yoktu sana kadar. Mecburi konuştuklarımın içerisinde ki buna Cemil de dahil kimler var görüyorsun. Biri vampir diğeri akbaba!"

 

Ahu ne kadar yüzünü düz tutmaya çalışsa da gülümsemesini engelleyemedi.

 

"Zahire akbaba mı diyorsun?"

 

Ceyda geriye yaslanıp omuzlarını silkti.

 

"Duruma göre değişiyor. Akrep olur, köpek balığı olur, bok olur. Yani değişken bir canlı."

 

Ahu alt dudağını ısırıp, Ceydanın yüzünü izledi. Korhan da Ceydayı sıkıştırıyordu ama nedense Ceyda Zahire daha bir takık gibiydi.

 

"Senin Zahirle daha özel bir problemin olabilir mi Ceyda?"

 

Ceyda o anda içtiği kahveyi genzine kaçırıp, burnundan çıkardı. Bir kaç öksürük sonrası az kendini toparladığında Ahuya atabileceği en sinirli bakışlarını atmıştı.

 

"Ne özelim olabilir onunla benim? Zahir dallaması beni kaç kere tehdit etti haberin var mı?"

 

"Bilmem, sormadım. Ama anladığım üzere pek seni tehdit etse de bir şey yapamazmış. Sonuçta sende bahsettiğiniz birlikte önemli bir konumdasın değil mi?"

 

Ceyda dalga geçer gibi bir gülümseme sonrasında burnunu kırıştırdı.

 

"O akbaba kimin oğlu biliyor musun sen?"

 

Ahu oldukça önemsiz bir detaydan bahseder gibi konuşuyordu.

 

"Fas üssünüz varmış, orayı yönetiyormuş işte. Kendi söyledi ya."

 

Ceyda hâlâ çok küçümser bakışlar atıyordu Ahuya. Bu konuda ne kadar cahil olduğu, alelade bir konudan bahseder gibi bundan bahsetmesinden belliydi.

 

"Dokuz üs var dünyada. Türkiye üssü her türlü lojistiğin sağlandığı bir boğaz. Mesela Moskova da bir üs daha var. Tıbbi her türlü envanteri yönetir. Tayland üssü istediğimiz tüm silah sistemlerini tedarik eder. Ama Fas üssü teknolojik her türlü ekipmanı bize sunar. Bundan yirmi yıl sonra piyasaya sürülecek teknoloji avuçlarında o sırığın babasının. Her türlü tehdit ve şantajına neden boyun eğiyorum sanıyorsun. Ekmek kapım benim o adam."

 

Ahu kaşlarını kaldırmış hararetle konuşan kızı dinliyordu.

 

"Tüm üslere mi sağlıyor bu hizmeti?"

 

"Evet. Her üs bir alana yoğunlaştı ve en iyi kademeye ulaştı. Türkiye üssünün lideri oldukça saygın bir iş adamı profiliyle kendini gösteriyor. Ama Fas üssünün lideri bahsettikleri gibi mafyatik bir isme sahip. İşin ilginci , bulunduğu bölgede ona tüm imkanları bu isim sağlıyor. "

 

Ahu asla tam olarak kurulan birliği de dallarının açıldığı alanı da kavrayamayacaktı galiba.

 

"Mafya diye bilinmesi yalan değildi yani?"

 

Ceyda yine çok doğal bir şeyden bahseder gibi geriye yaslandı.

 

"Değildi. Her ülkenin gücü ve saygıyı tanımlama şekli farklıdır Ahu. Bizim ülkemizde hoş karşılanmaz o tür insanlar ama sırığın babası politiklerle yiyip, içiyor. "

 

Ahu anladım der gibi başını sallayıp, önündeki tabağı eline alıp bir kaç çatal pastasından aldı. Onu izleyen kızın farkındaydı ama ne konuşması gerektiğini bilmediği için oldukça sessizdi de."

 

"Sen şimdi şöyle doğru düzgün sana gönül koymadım desen de içim rahatlasa benim ahu ceylan. Yavrum dert sahibi ettiniz beni ya. Ahu, ben kardeşlerinizin yaşadığını öğrenince aklımı kaybediyordum sevinçten. O sırığa koala oldum lan giden aklım yüzünden."

 

Ahunun kalkan kaşlarıyla -yaaa deyip geriye yaslandı.

 

"O... Nasıl oldu?"

 

Ceyda sorumlusu sanki Ahuymuş gibi ters ters baktı ilk. Sonra da birine anlatmazsa çatlayacak olmasının verdiği bir hisle iki kolunu aralarındaki masaya yaslayıp Ahuya eğildi.

 

"Biz o an çalışıyorduk. Hani baksetmiştim ya birinin maillerine girmemi istiyor diye. Onu hallediyorduk ama Korhanın telefon sinyalindeki değişimi fark edince dayımı aradım haliyle. Çünkü buna macburum Ahu hanım, gözlerini kısma hemen! Ben elimdeki her şeyi bırakıp, Korhanın istikameti ve kredi kartından alınan uçak biletlerini görünce dayımı tekrar aradım. O da artık zamanı gelmişti, kardeşlerinin yaşadığını öğrenecekler dedi. Bak yemin ediyorum sana, ben ruhsuz kadının tekiyimdir yine de dimağım şaştı. Bunu bende asla beklemiyordum çünkü bir kere yapılan DNA sonuçları pozitif çıkmıştı. Sonra yapılan hiç bir testten haberim yoktu. Dayıma kaç kere emin misiniz diye sordum. Tabi dibimde o sırık sürekli ne olduğunu sorup durdu."

 

Ceyda uzanıp tekrar Ahunun elini kavramıştı ve yüzü şefkatle tebessüm etti.

 

"Ahu yüzün gözümün önüne geldi. Hani demiştin ya bana, kardeşine sahip çık diye. İlk tanıştığımızda hatırlıyor musun? Onu kaybedince senden de bir şey kalmıyor diye göz yaşı dökmüştün. Bak Korhanı senden çok daha uzun zamandır tanırım ama o sözün içimde yara oldu benim. Cemile bakan gözlerim bile değişti sanki. O an düşündüğüm tek şey senin gözündeki yaşların kuruyacağı oldu. Nasıl yaptım anlamadım ben. Salak adam da sürekli ne oldu, ne öğrendin dediğinde bir mutluluk patlaması mı ne oldu bende bilmiyorum işte uzanıp sarıldım buna. O gerzekte hazır da bekliyormuş resmen. Nasıl oldu anlamadım en son öpüşüyorduk çünkü. Ben kendime gelince topladım tası, tarağı kayboldum ortadan. Şerefsizlik yapıyor şimdi de! Sen öptün deyip, sinir ediyor beni. Hatırlamıyorum ki gerçekten ben mi öptüm. "

 

Ahu patır patır ne varsa önüne döken kızı kaşları kalkık bir vaziyette dinlemişti. Böyle bir durumda akıl vermesini beklemiyordu heralde.

 

"Şöyle bakıp durmasana sende be! Altı üstü öptük diye ilkokul çocuğu gibi laf sokuyor."

 

"Kızmış mı yaptığına? Yani birden boş bulunmuşsun ya. Belki rahatsız olduğundan..."

 

Ceyda da hızla başını salladı.

 

"Ya canımı sıkan bu işte. Ben arada takılırım birileriyle, çok da anlam yüklemem ama sırıkla yüz yüze bakıyoruz bir yerde. Saçma salak bir şey yaptım da bu adamın sevgilisi falan mı vardı acaba? Çok pişman oldum. O gün sende gördün, öfkeli gibi."

 

Ahu başını sallayıp, onayladı. Zahir gerçekten o gün Ceydaya karşı, her zaman sergilediği o dalgacı tutumu göstermemişti. Bir iki kere de oldukça ciddi ve ters bakışlar atmıştı.

 

"Özür dilesen... Yani yüz yüze bakılıyor dediğin gibi, hoş olmamış."

 

Ceyda sıkıntılı bir nefes bırakıp, başını salladı.

 

"Bunun özrü nasıl dilenir Allah aşkına? Ayrıca karşılık verdi! Hadi ben bir aptallık yaptım, o neden geri itmiyor? Ne boktan işler bunlar ya."

 

Ahu karışmamak için çok fazla yorum yapmamıştı. Zahirin gerçekten pek kızdığını düşünmüyordu aslında o. Daha çok Ceyda bırakıp gitti diye öfkelenmiş olmalıydı ama bunu da yine kendileri halletmeleri gerekiyordu.

 

"Bir kere konuşmayı dene Ceyda. Lafın gittiği yere göre özür dilersin ve senden çıkar iş. Eğer bir sevgilisi varsa ve senin öpücüğüne karşılık vermişse bütün suç onun. Sevgilisine karşı sorumlu olan kişi Zahir, sen değilsin. Üzerine düşeni yap sonra da kafana takman gereken bir şey kalmasın."

 

Ceyda gözleri kısılı bir halde karşısında konuşan kızı dinledi. Sonra da bir ıslık çalıp, Ahuya göz kırptı.

 

"Aşırı mantıklı cümleleri peşi peşine sıralayan bir insansın ahu ceylan. Korhan vampiri dişlerini bileye bileye seni niye izliyor belli oldu."

 

Ahu yüzüne yayılmak isteyen tebessümü kahve fincanıyla örttü. Korhan ve onun sınırsızlığı artık fazlasıyla hoşuna gidiyordu.

 

Bir süre daha Ceyda ile sohbet ettiğinde Ceyda işleri olduğunu söyleyip çıktı.

Ahu Korhanın geç geleceğini düşündüğü için kalkıp yemek hazırlamak için bile uğraşmamıştı.

 

Tahmin ettiği gibi saat gece yarısına ulaştığında kapıdan anahtar sesi geldi . Ahu ayaklanıp, kapıya yaklaştığında Korhan da oldukça yorgun bir ifadeyle içeri girdi.

 

"Kelebeğim? Uyumamışsın..."

 

"Seni bekledim. Çok yorgunsun."

 

Korhan elinde tuttuğu ceketi öylece askıya asıp Ahu için kollarını açtı. Bu gün her zamankinden daha fazla yorulmuştu ama değmişti de. Biraz nefeslenmesi, Ahunun kokusunda yorulmuş zihnine ihtiyacı olan morfini sunması gerekiyordu. Ahu açılan kolların arasına girdiğinde boynuna yaslanan dudaklar ve tenini derince soluyan burun sonrasında ürperdi.

 

"Nasıl geçti Korhan?"

 

Bir iki dakika hiç sesi çıkmadı Korhanın. Sonra geriye çekilip merakla ağzından çıkanları bekleyen kızın yüzünü elinin içiyle okşadı.

 

"Oldukça iyiydi. Adam ikna olmak için sadece fırsat kolluyormuş. Bir kaç cümle bile yetti davayı onun adına açma isteğimizi kabullenemesine."

 

Ahu başını sallayıp, onayladı.

 

"Şey... Usta ile konuştun mu?"

 

Korhan dudağı kıvrılmış bir halde Ahunun merakla ağzından çıkacakları bekleyişini izledi.

 

"Yatağımıza gidelim mi? Orda konuşuruz. Sende beni iyileştiririsin aynı zamanda."

 

Ahu başını iki yana sallayıp, tebessüm etti. Korhan duş almak için banyoya girdiğinde Ahu da yatmak için üzerini değiştirmişti.

 

Ahu yatağa geçip, sırtını yasladığında Korhan da saçlarını kurulamak için bir havluyla banyodan çıktı. Alışmışlıkla gidip Ahunun bağdaş yaptığı bacaklarına kafasını yerleştirip gözlerini kapattı. Ahu da aynı alışmışlık hissiyle komodinin üzerinde duran nane yağını parmaklarına döküp biraz ısınması için parmaklarını birbirine sürttü. Alnında dolaşan teniyle Korhan derin bir nefes almıştı.

 

"Çok iyi hissettiriyor..."

 

İnler gibi çıktı sesi. Ahu da gözleri kapalı, kucağında bekleyen adama doğru uzanıp burnunun ucuna bir öpücük bıraktı. Korhanın kıvrılan dudaklarına anlık baksa da geri çekilmişti.

 

"Öpücük hakkımı başka bir bölgeye isterdim haber versen kelebek. Böyle çok tatmin olmadım ben."

 

Ahu şakaklarına daireler yaparken Korhanın aralanan amber gözlerine kınayıcı bir bakış attı.

 

"Sen hiç bir şeyden tatmin olmazsın Korhan."

 

Korhan itaraz eder gibi bir ses çıkardı.

 

"Günahımı alıyorsun. Fazlasıyla..."

 

Cümlesini yarım bırakıp, Ahunun yüzünde santim santim gezdirdi bakışlarını.

 

"Tatmin olduğum bir kaç anım var. Unutmuş olamazsın."

 

Ahu gülümsemesini alt dudağını ısırarak kapatsa da iki parmağıyla alnına minik bir fiske atmayı ihmal etmedi.

 

"Konuyu kaynatmayalım. Neler olduğunu anlatacağına söz verdin dün gece. Ne yapıyorsun Korhan? Ne durumdasın?"

 

Korhan yattığı yerden doğrulacakken Ahu bir kez daha alnına elinin içiyle bastırdı.

 

"Kalkma... Masaj yapıyorum."

 

Korhan geri yerleşti sıcak kucağına.

 

"Adam 2018 de batmış. Taşeron bir firma, anlaşmayı aslında kayda alınmayacak bahanelerle iş bitiminde feshediliyor ve ödeme yapmıyorlar. Tabi arkaları sağlam olduğu için de haklarını alamıyor işçilerde, firma sahipleri de. Piyasadan bir anda siliniyorlar bunlar yüzünden. Şimdi kendi yağında kavrulmaya çalışan küçük bir işletme olarak idare ediyor kendini. Ben ona davayı açan kişi olması için her şeyi anlattım. Zeminini hazırladım. Zaten bir anda düştüğü durumun hırsı ve diğer tarafın zerre etkilenmeden büyümeye devam etmesinin öfkesi içinde gizli. Sadece altından kalkabileceğime dair inandırılmaya ihtiyacı var."

 

Ahu niye böyle dolaylı bir yol aradığını hala tam olarak anlayamıyordu.

 

"Bu adamı katman gerekiyor mu gerçekten? Neden direkt sen başlatmıyorsun?"

 

Korhan alnını ovalayan eli kavrayıp, nabzının attığı kısma dudaklarını yasladı. Sonra da yattığı yerden kalkıp, Ahuyu daha iyi görebilmek için tam karşısına onun gibi bacaklarını birbirine dolayarak oturdu.

 

"Gemiyi ilk suyu bulandırmadan yüzdürmek istiyorum Ahu Nar. Sessiz sessiz basit bir dava gibi görünerek başlayacağım. Türkiyenin en köklü aile şirketi ve küçük bir taşeronun kayda alınmayacak davası olacak görünürde. Öyle ki davayı açtığımızı bile önemsemeyip şirketinin alelade işlerini verdiği avukatını yönledirecek. Bense ilk dava sonrası bizim davamızı araştırırken bulmuşum gibi ustanın bana verdiklerini dökeceğim ortaya. Ama bunun için davanın halka açık görülmesini önden sağlamam lazım. Bize kamuoyu desteği çok önemli ilk etapta. Sosyal medyada çarşaf çarşaf yayınlanmaya başladığında yaptıkları illegal ilerleyiş durdurmak için çok geç kalmış olacaklar. Mahkemeye müdahale edemeyecekleri bir hale taşımam gerekiyor davayı. Ardı ardına tüm yolsuzlukları mahkemeyle beraber sosyal medyaya da yayacağım. Bir düşmanı en iyi o düşman için zararsız olduğuna inandırırsan yenersin. Onlar bizi küçümseyerek en büyük hatalarını yapacaklar. Bense sanki bizim davamızın dallarıymış gibi diğer tüm kara kapakları açacağım. Sonra yaptıkları yolsuzlukların ucu siyasilere de uzandığında masaj gitmesi gereken yere ulaşmış olacak. Adlarına hazırlanılmış dosyalarla gün beklediğim konuşuldukça peşpeşe istifalar da artacak. Bir masaya oturacaksam o masa düz mü yuvarlak mı olur ben karar veririm! "

 

Ahu yanağının içini ısıra ısıra Korhanı dinlemişti. Düşünce tarzı gerçekten çok doğruydu. Ahuyu endişeye düşüren aynı zamanda atacağı diğer adımdı.

 

"Peki... Ustayla ters düşersen! Korhan biliyorum kendinden çok eminsin ve bende bu konuda sana çok güveniyorum. Ama burayı aklım almıyor. Hem onların sağladığı imkanlarla koskoca bir aile şirketini batıracaksın hem de onları da el altı yapacaksın. Desteklerini çekerlerse ve sen öylece kalırsan diye aklım çıkıyor."

 

Korhan kendi için oldukça endişelenen ve bunu gözlerindeki telaştan kendine tüm çıplaklığıyla yayan kadının saçlarına parmaklarını doladı. Hep yaptığı ve hep yapacağı gibi saçlarının uçlarını öptü.

 

"Kocan için bu kadar telaş... Çok mu aşık oldun sen bana kelebek? Bana kötü bir şey olur diye aklın çıkacak kadar içine mi işledim senin?"

 

Ahu kaşlarını çatıp, kızgınlıkla baktı. O neyin derdinde, aklını kaybederken Korhanın bu umursamaz hali deli olmasına neden oluyordu.

 

"Korhan!"

 

Sinirli çıkan sesi azıcık bile karşısındaki adamı etkilemedi. Korhan yüzüne iyice yaklaşıp burnunu burnuna sürttü.

 

"Başımdaki ağrıyı hissetmiyorum bile artık. Şimdi de dudaklarımın sızısını dindirsene kelebeğim."

 

Ahu dudaklarına sürtüne sürtüne kurulan cümlelerin büyüsüne kapılmamak için derin bir soluk aldı.

 

"Geçiştiriyorsun beni."

 

Sesi istediği kadar güçlü çıkmasa da en azından kekelememişti.

 

"Öpersen geçiştirmem bu sefer. Ne soruyorsan söylerim.

 

Ahu asla dediğinden dönmeyeceğini bildiği için uğraşmadı bile. Dudaklarını milim uzaklığındaki dudaklara bastırıp geri çekildi.

 

"Bu olmaz. Tadını bile hissetmedim."

 

Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Bu sefer alt dudağını dudaklarıyla kıstırıp öptü. Dilini sürtüp bu sefer üst dudağına geçti. Islaklığı yayılmaya başladığında beline dolanan bir kol tarafından tamamen kucağına yerleşmesi sağlanmıştı. Korhanın diğer eli saçlarına dolanıp başını geriye doğru yatırdığında Ahunun başlattığı öpücük Korhanın idaresine geçti. Hareketleri ne hırpaniydi ne de acı verici. Tadını çıkarır gibi yavaş yavaş ama bir o kadar da tutkuyu iliklerinde hissettirecek kadar güçlü.

Ahu diline sataşan dil ve belini okşayan el nedeniyle boğazından bir inilti kaçırdı. Ne zaman Korhanın ensesine dolandı elleri bilmiyordu ama sıkı sıkı parmakları Korhana tutunuyordu.

Zamandan soyutlanacak bir süre öpücüğün tadını çıkardı. Sonra gözlerini araladığında Korhanın zaten ona bakıyor olduğunu fark etti. Yavaşça ayrıldı dudakları. Korhan burnunu yüzüne sürtüp bir süre soluklanmaları için zaman verdi ikisine.

 

"Ben dünyaya çıkıp hepsini tek tek ifşa etsem bile benim üzerimden ellerini çekemezler kelebek... Ne yaparsam arkamda durmak zorundalar. Bu konuda endişelenmeyi bırak. Seni o dokuz üssün hepsi korumakla görevlendirildi. Sana giden yolların benden geçtiğini hepsi çok iyi biliyor."

 

"Sen anahtarın ben olduğumu düşünüyorsun. Ya Ahiyse aslında..."

 

"Sensin Ahu Nar. Babanın gücü sakladığı kasanın anahtarı sensin. Bunu usta kendi söyledi o gün. Sen olduğunu hepsi çok iyi biliyor."

 

Ahunun kaşları çatılmış, kafası karmakarışık bir hal almıştı.

 

"Ne?"

 

Korhan biraz önce öperken kavradığı ve biraz bozduğu saçları parmak uçlarıyla geri düzeltmeye başladı.

 

"Hayatımızın bir manipülasyonun üzerine kurulduğunu söylediler. Sen, ben hep bir şekilde onların istediği kimliklere büründük. Peki Ahi?"

 

Ahu alt dudağını dişlerine geçirip yutkundu.

 

"Ona hiç müdehale etmediler. Aslında gitmesi gereken okul başka olsa da yönlendirmeyip kararı ona bıraktılar. En azından biz öyle sanıyoruz. Ama Ahi gerçekten Ankara'ya mı gitmeliydi Ahu Nar?"

 

Korhan başını salladı.

 

"Hafsa hanım sizin varlığınızı belki aileni kaybettikten sonra öğrenmiş olabilir ama yapması gereken her şeyi Atilla Saruhanlı ona ulaştırmış olmalı. Bunu babamın yaptığına eminim. Sizi İsviçreden getirip anneannenize bırakırken bundan sonra yapılacakları da ulaştırmıştır. Bizim şimdi peşine düşmemiz gereken şey Hafsa hanımın birlikten bile sakladığı o yol haritasına nasıl ulaşacağımız. Ve tabi asıl sırrı saklayan annen! Deryada saklı gizli haritayı nasıl buluruz?"

 

Ahu başını salladı. Korhan çok haklıydı. Usta konuşmalarıyla hep babalarını işaret etse de yirmi yıla yayılarak hazırlanan plan iki kadının avuçlarında şekillenmişti.

 

"Haklısın. Biz... Biz tekrar eve gitmeliyiz Korhan. Bu kez anneannem gibi düşünerek bakınmalıyız her köşeye. Bir şey olmalı. Benim için bırakılmış bir ip ucu olmalı. Bana yol gösterecek bir şey mutlaka vardır. "

 

Korhan başını salladı. Ama Ahunun aksine o bırakılan bir ekmek kırıntısı varsa da herkesin ilk aklına gelecek ortak kullanılan bir ev olmayacağını düşünüyordu.

 

"Beni uyut güzel kelebeğim. Her şeyi halledeceğiz. Merak etme. Çok az kaldı onları kurtaracağız. Evimize, annemize gideceğiz."

 

Ahunun hep duymaya ihtiyacı olan sözleri bu gece de kulağına fısıldadı Korhan. Ahu, her gece kulağına kardeşlerini bulacaklarını ve evlerine gideceklerini dinleyerek uykuya dalabiliyordu. Bunu Korhan söylediğinde inanıyor, kapkara rüyalara dalmadan önce onun verdiği güven hissine sarmalanarak gözlerini kapatabiliyordu. Onun ne kadar zorlandığını, narin bünyesinin bilinmezlik içinde kıvrandığını en iyi Korhan görüyordu zaten. Kendi zihnini işgal edip, duygularını bastıracak işlerle frenliyordu içindeki acıyı ama Ahu küçücük bir evin içerisinde, duyacağı iki üç kelimeyi beklerken ruhsal olarak çökmeye başlamıştı. Kardeşlerinin kimlerin elinde olduğunu bilnediği için aklı ona korkunç senaryolar üretiyor, en kötüsünü düşünmekten uzaklaşamıyordu.

 

Korhan başını göğsüne yasladığında Ahu kollarını doladı boynuna. Bir çok insan için çok rahatsız edecek bir pozisyondu ama Ahu, Korhanın ağırlığını üzerinde hissettiğinde sadece huzurlu geceler geçirebiliyordu. Çünkü Korhanın ağırlığı üzerinden kalktığında hafifleyen göğsünü karabasanlar kuşatıyordu.

 

Ertesi gün tek başına uyandı. Yatağın Korhana ait kısmında ellerini gezdirdiğinde buz gibi oluşuyla uzun zaman önce kalkıp gittiğinden emin oldu.

Kalkıp kendine çeki düzen verdi. Mutfağa girdiğinde ise tost makinasına hazırlanmış küçük bir ekmek parçasıyla gülümsedi. Korhanın dilinde kahvaltıyı unutma demekti bu.

 

Kendini oyalayabilmek için biraz evle ilgilendi. Sonra çok uzamış saçlarının uçlarını santimlik bir miktarda kısalttı.

Aynada kendine bakarken küçük bir tebessüm canlandı solgun yüzünde.

 

"Azıcık kestim."

 

Düzensiz duran bir kaç tutamı daha eşitledi.

 

"Gördüğünde anlamayacaksın bile. Çok kırıldılar Ahi. Çok cansızlar. Bir santim sadece."

 

Gerçekten onu duyacakmış gibi açıklama yapıyordu aynadaki aksine. Saçlarında kırılmış her bir telin bir makasa ne kadar ihtiyacı olduğunu söylerse inandırıcılığı güçlenirdi.

 

Daha sonra ise uyandığından beri içini dürtüp duran o isteğe daha fazla karşı koyamadı. Bir sese ihtiyacı vardı. Kafasında susmak bilmeyen çığırtkanları engelleyecek bir şefkate...

 

Eli telefonuna gidip Nurperiyi aramak için derin bir soluk aldı. Hem her gün konuşmak, sesini duymak istiyordu hem de ona Suhanı sorar korkusuyla eli bir türlü gitmiyordu.

 

Özlemişti Ahu...

 

Sesini, güzel kelimelerini, şefkatini, kilometrelerce uzaktan bile hissetirdiği anne kokusunu çok özlemişti.

 

Telefon dördüncü çalışında açıldı.

 

"Ahum... Güzel kızım."

 

"Nurperi annem..."

 

Ahu bir iki hışırtı sesi duydu. Sonra bir sandelyenin çekilme sesi ve bir kaç çatal kaşık çıtırtısı.

 

"Annesinin ahu kızı... Hep unutuyorum ben bu telefonu yavrum. Geç açtım bulacağım derken. Çok mu aradın yoksa annem?"

 

"Yok... Yani önemli değil. Ben... Seni özledim de sesini duyayım dedim."

 

"Ah benim kar çiçeğim, bende çok özledim Ahum. İşleriniz çok diye hep arayamıyorum da... Ama çok mutlu oldum aradın diye. Sesini duydum. Korhan nasıl annem? Yaramaz oğlum hep çalışıyor değil mi?"

 

"Çok çalışıyor. Aramayı o da çok ister gerçekten de çok işi var ya ondan..."

 

Nurperi kıkırdadı. Ahu da o zaman gönül koymadığını fark edip içi rahatladı.

 

"Arıyor annem. Ama azıcık konuşuyor. Ben uzun uzun konuşmak istiyorum. Sen şey yap Ahum. Böyle annem çok üzülmüş falan de olur mu?"

 

Yine bir kıkırdama duydu Ahu. Onunla beraber kendi dişleri de gözükecek şekilde gülümseme sardı yüzünü.

 

"Öyle mi diyeyim?"

 

İstemsiz Nurperinin masumiyetine ortak olası geldi.

 

"Hıhı öyle de annem sen. Ben arıyorum, sen aramıyorsun diye kız biraz. Sonra ya üzüntüden hasta olursa falan de olur mu? Dayanamaz o zaman. Ben hep Suhana öyle yaptırıyordum biliyor musun? Beş dakika geçmeden de Korhan bütün işini gücünü bırakıp arıyordu. "

 

Yaramazlığını itiraf eden bir çocuk gibi kıkırtıları Ahunun kalbini yumuşattı. Sonra Suhan dediği yerde ince ama acıtıcı bir sızı geçti kalbinin içinden.

 

"Ta-tamam. Bende öyle yaparım. Seni ihmal edemez artık."

 

"Oy annesi sevsin güzel Ahusunu. Allahım çok şükür iki kızım da anneci hep. Ama ben demiştim zaten Deryaya. Atilla abim babasının kızı dese de sen annecisin Ahum. Ahi de uykucu."

 

Kendi söylediğine en çok kendi gülüyordu Nurperi. Ama Ahu hem kalbine böyle tarifsiz bir haz yaşatan hem de sancıyla kıvrandıran kelimeleri nasıl buluyor bilemiyordu.

 

"Annem... Onu çok seviyorsun Nurperi anne."

 

"Sevmem mi hiç? Kız kardeşim o benim."

 

Ahu zorla yutkunup bacaklarını iyice topladı. Birine sarılır gibi bacaklarına sarmıştı kollarını.

 

"Ben unuttum sanki yüzlerini. Bazen siyah saçlarını hatırlıyorum ama yüzünü canlandıramıyorum artık."

 

Aslında Ahu Nurperiyi arayıp, sesini duymak aynı zamanda da yalnızlığını kapatmak istemişti. Şimdi nereden üzerine sirayet ettiyse özlem çöktü sinesine.

Onun durgunlaşan sesi Nurperiyi de duraksattı.

 

"Ben anlatırım yavrum. Ben her şeyini anlatır, yine hafızanda canlandırmanı sağlarım ki."

 

"Nurperi anne..."

 

Çatlayan sesine mani olamadı. Şimdi sihirli bir değnek ona dokunsa ve kendini Nurperinin kollarında bulsa öyle iyi gelirdi ki.

Bir burun çekme sesi duyduğunda dişleri kanatacak kadar dudağına saplandı.

 

"Saçlarını annenden almışsın. Aslında her şeyini annenden almışsın. Ben... Seni görünce o sandım ya..."

 

Bir burun çekme sesi ve bir iki küçük hışırtı daha geldi kulaklarına.

 

"Ama o biraz daha uzun boyluydu. Birde sen daha zayıfsın Ahum. Hiç yemek yemiyor musun annem? Tenin de bembeyaz, pekmez içsen ya."

 

Ahu gözünü dolduran yaşlara inat tebessüm etti.

 

"İçerim anne..."

 

İsmini başa eklemeden anne demişti bu sefer. Bunu Nurperi de anında fark etti. Yüzündeki gülümseme büyüdükçe büyüdü.

 

"Annesi sevsin kar kızını. Hah ne diyordum? Gözleriniz! Senin gözlerin siyah kadar koyu annem. Deryanın kahverengi olduğu belli oluyordu ama kirpikleriniz, kaşlarınız aynı kuzum. Aynaya baksan görürsün sen anneni. üstelik annen gibisin sende. Maşallah ikiniz de nasıl akıllısınız, beceriklisiniz? Derya da çok akıllı biliyor musun? Atilla abimi her seferinde susturacak bir şey bulur, Tarıkla beni hep güldürürdü."

 

Ahu parmak ucuyla kayan damlayı silip kıkırdadı. Nurperi de gelen bu melodik sesle derin bir nefes aldı. Evlat özlemi onun bağrını yakıyordu da el kadar kız anne, baba özleminde ne çekiliyordu bilmeyecek insan değildi ki Nurperi.

Daha çok gülsün diye zihninde anı aramaya başladı bir yandan da.

 

"Babamla hep laf dalaşına girdiklerini hatırlıyorum. Babamın gülerek izlediğini..."

 

"Öyleydi annem. Atilla abim Deryayı sinir etmek için çok bulaşırdı ki. Derya da fena ama biliyor musun? Bana bir kere dedi ki son lafı ben söylemezsem yemeden içmeden kesiliyorum Nurperi. O yüzden son konuşan hep ben olmalıyım."

 

Bu sözleri söylerken sesini inceltmiş, komik bir tını yakalamıştı. Ahu tekrar kıkırdadı.

 

"Ama baban bütün işlerini onun onayından geçiriyormuş. Tarık söyledi bana. Atilla, Derya tamamdır demezse hiç bir şeyin altını imzalamaz dedi. Hem baban da en iyi takım arkadaşım diyordu, duydum ben."

 

Ahu masal dinler gibi dinliyordu her bir kelimeyi. Çok uzun zaman olmuştu ailesi hakkında böyle düşünmeyeli. Önceleri Ahinin üzülebilme ihtimaliyle aklına geldikleri anda bile uzaklaşmaları için yollar arardı. Ahi de tıpkı kendi gibi bu kaçışa ortak olurdu. Sadece çok hastalanıp bilinci bulandıpı zamanlarda evimize gidelim diye inlerdi.

 

"Ahum..."

 

"Burdayım anne. Başka... Bana başka bir şey daha anlatır mısın?"

 

Nurperi bir kez daha burnunu çekti.

 

"Ama üzülüyorsun Ahum."

 

Ahu Mardinden döndüğünden beri kendine rahat rahat ağlama hakkı hiç vermemişti. Aklını meşgul eden büyük büyük kaygıları vardı. Son zamanlarda Korhan çok çalıştığı için de uzak kalmıştı. Sürekli içinde kardeşlerini bulmak isteyen bir yan, yıllardır ailelerinin adlarını ağızlarına almazken şu an her gün isimlerini dillendirdikleri anlar çok yoruyordu onu. Bekleyemiyordu artık. Özlem çok güçlüydü sabredemiyordu. Kötü bir şey olacak korkusu ona sürekli Suhan ve Ahinin halini hatırlatıp boğuyordu.

 

"Ne olur Nurperi anne? Ben... Ben çok özledim. Çok özledim ama unuttum her şeyi. Bazen hiç yoklarmış gibi. Bana bir şey ver. Benim gerçekten onların kızları olduğumu hatırlamam lazım."

 

Nurperi bir süre konuşamasa da hışırtılar ve burun çekişleri Ahu gibi ağlamasını saklamaya çalışsa da ele veriyordu onu.

 

"Şey... Hah bak aklıma ne geldi? Deryayla çok güldük biz. Sen çok usluymuşsun ya hah Derya dedi ki o fena olan. Ben de hep ikizlerim olsun istemiştim biliyor musun Ahu? Çok imrenmiştim size. Hem aynı, hem çok farklıydınız. Derya da öyle dedi. yaramaz gibi duran oğlum olsa da kar kızım çok fena derdi."

 

Ahu burnunu çekip kıkırdadı.

 

"Yaaa... yaramaz mıymışım gerçekten? Ahi duramazdı hiç yerinde, bende mi öyleymişim?"

 

"Yok annem. Senin aklın fenaymış. Ahi aburcubur çok seviyormuş, Derya da evde hep saklıyormuş. Ama ne hikmetse her seferinde bulunuyormuş o aburcuburlar. Sen buluyormuşsun Ahum."

 

Kısık kahkahası Ahunun gözündeki yaşla inat gülümsemesine neden oldu. Sanki hayal meyal Ahi ile evin içinde hazine aradıkları anları zihnine düşürüyordu.

 

"Oyun oynardık. Hazine bulma oyunu."

 

"Derya nereye saklarsa saklasın sen buluyormuşsun. Birde oturup bir güzel yiyormuşsunuz Ahum. Poşetlerini de geri koyuyormuşsunuz kadını delirtmek için sizi yaramazlar. "

 

Kardeşlerinin nefes alışlarıyla Ahuya geri dönen sesli gülüşleri tekrar yankılandı etrafta. Kahkahası Nurperinin içini ısıttı. Büyük bir şey başarmış olmanın verdiği o güzel hazla daha bir iştahlandı hatırladıklarını anlatmaya.

 

"Kadıncağız nereye koyacağını şaşırıyormuş. Hem kıyamıyormuş alıyormuş hem de en azından az yesinler diye saklamadan yapamıyormuş. Ama benim minik Ahum fena ki nasıl fena. Elinle koymuş gibi çıkarıyormuşsun annem. Bir kere telefonda konuşurken dedi ki bu kız beni delirtecek Nurperi. Belki bu sefer aklına oraları aramak gelmez diye kendi odalarına sakladım ertesi gün poşetler boştu diye hayıflandı. Evde saklayacak yer kalmadı bana yer söyle diye beni güldürdü hep. Ama ben anladım, şaka yapıyor Derya. Siz uzun uzun oynuyorsunuz diye bilerek saklıyor."

 

Ahu sanki bunu da hatırlıyordu. Onlar için hazine arayışı, kilerde, mutfakta ve yanlış hatırlamıyorsa annesinin odasında gerçekleşirdi. Her seferinde yerler zorlaşırdı. Zorlaştıkça şekerlerin tadı daha bir güzelleşir, arama hevesi çok daha yoğun olurdu. Bir kere çok aramışlar ama bulamamışlardı. Evde girmedikleri fare deliği kalmamıştı. Sonra nerden aklına geldiyse kendi odalarını da aramak gelmişti. Çok yorulmuşlardı ama sonunda hazineyi annesinin kışlık kıyafetlerini sakladığı derin dolabın en arkasında bulmuşlardı. O gün kazandıkları hazine hepsinden lezzetliydi.

 

"Bunu hatırlıyorum. Evet hatırlıyorum gerçekten. Ahiyle saatlerce sessiz sessiz aradık. Anneme yakalanmayalım diye de hiç ses çıkarmamak için nasıl uğraşmıştık. Annem işten gelse bile bulamamıştık üstelik. Daha önce hiç odamıza saklamadığı için aklımıza gelmemişti bile. Son umut olarak baktık galiba. Ama yine biz kazandık Nurperi anne."

 

İkisinin de tatlı kıkırtıları bir süre kulaklarına sızdı. Konuşmayı oldukça uzatmışlardı ama Ahuya o kadar iyi gelmişti ki. Zihninin bir yerlerinde hâlâ asıl sahip olası gereken hayatın kırıntıları gizliydi. Onları kaybetmemişti. Oradalardı. Ahu unuttu sansa bile gerçek hayatı derinlerdeydi belki ama oradaydılar.

 

"Çok... Çok teşekkürler anne. Bana o kadar iyi geldi ki sesin."

 

Nurperi duraksadı. Sonra aldığı nefesi Ahu hissetti.

 

"Güzel kızım benim. Asıl sen bana iyi geldin. Çok özlüyorum sizi ama sesiniz bile deva. Sühan bir türlü arayamıyor beni. Çok çalışıyor demek ki. Sınavları vardır belki de. Ama bitecek ya...

Her gün dua ediyorum kapım itilse de sizi görsem diye. İyi olun annem. Siz iyi olunca ben çok mutlu oluyorum. Çocuklarımın geleceği günü beklemek daha bir kolaylaşıyor."

 

Ahu yutkundu. Manisada çocuk kandırır gibi kurulmuş hayaller tek tek kulağında çınladı. Ona kim olduğunu hatırlatan, kaybolmuşken kendini bulması için elini uzatan kadına yeni hayaller vermek istedi. Bu hayallere kendinin de ne kadar ihtiyacı olduğunu en iyi Ahu biliyordu zaten.

 

"Az kaldı anne. Suhan... Ahi, biz geleceğiz çok az kaldı. Beraber alışveriş yapacağız söz veriyorum. Ahi yemek yapacak bizim için sana söz veriyorum Nurperi annem. Hem... şey yapalım mı? Biz gelinse Suhanla ben seninle uyuruz ilk gün. Suhan çok özlemiş bunu, bende çok istiyorum. Olur mu?"

 

"Hiiii... Ahum! Vallahi mi kızım? Ay olmaz mı olur tabi annem? Emine! Bak ne diyor Ahum? Allahım hemen gelin artık. Olmaz mı? Nasıl güzel olur? Ahu ben bu heyecanla bekleyemem de şimdi. Hemen gelin annem."

 

Ahu verdiği büyük sözünde, girdiği büyük riskinde farkındaydı. Ama sürekli özlem çeken bir kadına onun için büyük sayılacak hayaller kurdurmadan yapamıyordu. Bir yanı da aynı hayali paylaşıyordu. Ağzından çıkan her söz Nurperi için söylenmiş olsa da aslında annesini özleyen kız çocuğu Ahuyu teselli ediyordu.

 

"Az kaldı anneciğim. Korhan bitirecek işlerini. Sonra biz... Suhan ve Ahiyi alıp geleceğiz. Gitmeyeceğiz bir daha."

 

"Ahum..."

 

Nurperinin çatlayan, umudu içinden taşan sesine daha fazla dayanamadı.

 

"Geleceğiz anne. Evimize hepimiz beraber geleceğiz. Kapatmam lazım anne. Kapatayım ben. Ararım ama yine. Çok öpüyorum seni. Ne olur iyi bak kendine, geldiğimizde çok iyi ol."

 

Ahu cevap beklemeden telefonu kapatıp kendini banyoya attı. Midesi yediği üç beş lokmayı tutamadı daha fazla. Hayal adı altında sıraladığı yalanlar ağır geldi bünyesine. Buz gibi suyla yüzünü yıkadı. İçinde yanan bu his onu boğuyordu. Sanki oksijensiz kalmış gibi daha ne yaptığını bilemeden kendini bu sefer kıyafetleriyle duşun altına bıraktı. Yüreğinde çok büyük bir yangın ve içinde kaldırılması çok zor enkaz vardı. Soğuk su üstünden akarken sıcak göz yaşları yanağına değip, buza dönüyordu.

 

Dişleri titreyecek kadar üşüdüğünde suyu sıcağa aldı bu sefer. Çöküp kaldığı yerden üşümüş teninin sıcakla rahatlamasını bekledi. Bir yandan da telefon konuşmaları sırasında Nurperinin anlattığı şeyleri düşünüp, anılarından medet dilendi. O günlere dönebilmek için neyini isteseler verirdi. Çocuk aklının masumiyetine, acının varlığından habersiz oldukları güzel evlerine dönmek için canından bile geçerdi. Gözünün önüne gelen hazine avı oyununu bir kez daha oynamak ona öyle iyi gelirdi ki. Ahiye sarılmak, içindeki özlem hissinden kurtulmak, annesine yakalanmadan hızlı hızlı yediği çikolataların tadını tekrar hissetmek...

 

Kendi kendine acınası bir kıkırtı döküldü dudaklarından. O dolabı karıştırmak için ne kadar zahmete girmişlerdi? Sandalye çekmişler, yetmemiş üstüne yastıklardan kule dizmişler ve aynı zamanda biri geliyor mu diye tetikte hep kapıyı gözlemişlerdi. Kollarının uzanmayışına Ahinin nasıl kızdığını, babasının kolları gibi kol istediğini söylediği anlar düştü zihnine.

Hem acı hem de anıların verdiği bir hisle elini bilinçsizce yerdeki seramiğe çarptı.

 

"Ahi ne olur gel artık..."

 

Annesinin babasına kızıyormuş gibi yaparak şikayet ettiği görüntüleri anımsıyordu. Babasının gülmemek için dudaklarını sıkı sıkı bastırdığı minicik anlar...

 

Her seferinde hazineyi ilk bulanın Ahu olduğuna dair şakalaşmalar...

 

"Anne... Ahimi bulamıyorum! Canı yanıyorsa..."

 

Serzenişi banyo duvarlarına çarptı ama on sekiz yıl önce hayatından bir an da öylece çıkan annesine ulaşmadı.

 

"Nereye sakladın anne? Ahimi bulamıyorum bu sefer..."

 

Su tenini ısıtsada kalbindeki üşümeye hiç bir faydası olmuyordu. Yüzüne yapışmış saçlarını gözlerinin önünden çekecek dermanı bile yoktu.

 

Sonra en dibe vuran herkesin başına gelen o şey geldi. Ahu dibe o kadar şiddetli çarptı ki suyun yüzeyine çıkmak için gereken o güce bu şiddet sebep oldu.

 

Elleri titredi. Zihni Nurperinin cümlelerinin kıskacına takıldı. Son hazine avı oyunu tekrar aklına geldi . Annesinin şekerleri sakladığı yer şimşek gibi çarptı zihnine. Onları nasıl da ters köşe etmişti. Hiç akıllarına kendi odaları gelmemişti. Evin her yerini arayıp taramış ama kendi odalarını düşünmek saatler sonra bir ihtimal olmuştu. Asla inançlı bir arayış değildi ama oradaydı. Gözlerinin önünde!

 

"Anne..."

 

Sanki cevap verecekmiş gibi geri seslendi annesine. Herkesin annesi için kurduğu cümleleri düşündü. O bir ummandı! Suları sırlarla saklı umman.

 

Derya bir ummandı ve bu doğruydu. Onlar derin derin okyanuslarda hazine ararken annesi bu sefer hazineyi sahraya saklamış olabilir miydi? Herkes suyun bereketinden deva dilenirken cevaplar çölde miydi yoksa?

 

Teyzesini düşündü. Ahuya olan dile dökülmeyen bir öfkesi olurdu. Ahiyi ne kadar severse Ahuya buzdu kalbi. Bunu da anlamıyordu ama. Öfkesi annesine olsa Ahiyi de kendi gibi uzağında tutmaz mıydı? Onda sıcak bakışları bir kere görmüştü. Ahinin delirdiği, saçlarını kestiği o gün sadece onu korumak ister gibi "karışma kızıma, böyle daha güzel olmuş" demişti. Ara ara kızım kelimesini duyardı ağzından ama bir tek o gün gerçekmiş gibi hissettirmişti.

 

Kendini zorla toparlayıp, üzerini çıkardı. Giyinene kadar zihninin içinde Sahraya dair ne kadar anı varsa başa sardı. Bir kere bile ailesinin adı geçmemişti o evde. Anneannesi bile çok az isim teleffuz etmeden bir kaç cümle kurmuştu sadece.

 

Üzerini giyindiğinde, anahtarını alıp hızla çıktı evden. Düşündüğü tek şey Korhana ulaşmaktı. Normalde belki tek başına çıkmayı tehlikeli bulabilirdi ama Ceyda ve Korhan artık alenen korunduklarını söylemişti. Evin etrafında etten bir çember oluşturduklarını biliyordu Ahu.

 

Evden çıkmadan çağırdığı taksi kapıda bekliyordu. Yola çıkar çıkmaz da telefonu çalmaya başladı.

 

"Ahu Nar!"

 

"Sana geliyorum, konuşmamız lazım. Ofisindesin değil mi?"

 

Korhan Ahunun net sesiyle kaşlarını çattı.

 

"Ofisteyim, ne oluyor?"

 

"Birazdan orda olurum, konuşuruz."

 

Yol kısaydı zaten. On dakika içerisinde Korhanın ofisinden içeri girdi. Hepsi ordaydı. Cemil, Ceyda, Zahir merakla kendini bekliyordu.

 

Korhan ayaklanıp yanına geldi.

 

"Ahu Nar iyi misin?"

 

Ahu ardındakilere bakıp geri Korhanla göz göze geldi.

 

"Özel konuşmamız lazım!"

 

Korhan ne demek istediğini anladığı için fısıltısını kendine sakladı. Elini kavrayıp onları bekleyen üçlüye dönmeden Ahuyu dışarı çıkarıp Zahirin odasına doğru yönlendirdi. İçeriye girdiklerinde de hemen kapıyı kapatıp Ahunun yüzünü avuçlarıyla kavradı.

 

"Neyin var kelebeğim? Yüzün bembeyaz. Bir şey olmuş!"

 

Ahu hızlı hızlı kafasını salladı.

 

"Bizim Sakaryaya biran önce gitmemiz lazım Korhan! Sen davayı açtıktan sonra diyordun ama bence farkında olmasada teyzem mutlaka bir şeyler biliyor olmalı. İlk bu tezini çok önemsemedim çünkü annemle arasında neredeyse hiç kardeşlik bağı yoktu. Yani annemin onunla hayatının sırrını paylaşacağını düşünmüyordum. Ama şu an neredeyse eminim!"

 

Korhan da açıkcası Ahunun beş yaşından sonraki hayatı hakkında edindiği bilgiler dahilinde buna çok ihtimal vermiyordu. Derya Saruhanlı gibi bir kadın Sahra Amberin kendine olan hislerini bilmiyor olamazdı. Çocukları da teyzelerine değil annesine emanet etmiş olmalıydı. Her ne olduysa Hafsa hanım çocukları Sahranın büyütmesi gerektiğine karar vermiş olabilirdi. Üstelik Mardin'de Ki konuşmalar içerisinde Sahranın adı hiç geçmemişti. Sadece annesi ve kardeşinin hiç bir zaman asıl hayatını bilmiyordu gibi basit bir cümle kuruldu Sahra Amber hakkında. Ama Ahunun yüzündeki eminliği çözemedi.

 

"Bir şey mi hatırladın? Nerden çıktı şimdi bu?"

 

Ahu hızlı hızlı başını salladı.

 

"Hazine avı! Ahiyle en çok oynadığımız oyun. Annemin de katıldığı bir oyun. Annem eğer benim bulmamı istediği bir ip ucu bıraktıysa en son ihtimal vereceğim kişiye bırakmış olmalı. Teyzem listemde bile değildi ki benim. Mutlaka onda bir şey olmalı. Gözden kaçırdığım, üzerine hiç düşünmediğim mutlaka bir şey olmalı!"

 

Korhan başını sallayıp, çenesini kaşıdı. Bir şey çıkıp çıkmayacağına karşı ne hissedeceğini bilmiyordu ama bunu şimdilik ustadan saklaması gerektiğine emindi. Yakaladıkları her şey ilerisi için bir koz niteliği taşıyordu zira.

 

"Sakaryaya gidişimizi saklamamız lazım."

 

Ahu ne demek istediğini ilk anlamasa da sonra neden bahsettiğini hemen kavradı.

 

"Ceyda mutlaka söyler. Nasıl yapacaağız?"

 

"İkna etmemiz lazım Ahu Nar. Zaten sürekli gözleri üstümde. Zahirle ortak ilerliyoruz ama onu hep kapı dışarı ediyoruz diye didikleyip duruyor Cemili."

 

"Cemil peki..."

 

Korhan başını iki yana salladı.

 

"Onda sıkıntı çıkmaz. Ceyda önemli olan. Ondan habersiz gidemeyiz Ahu Nar. Mutlaka haberi olacak. Konuşmamız, ikna etmemiz lazım."

 

Ahu başını salladı. Hem kalbi bir şey yakalamış olma ihtimaliyle hızlı hızlı çarpıyor hem de boş bir yolu yürüyor olma ihtimalleriyle çok korkuyordu. Eğer haklıysa Ahiye kavuşmak için adımları hızlanırdı. Bunu da göz ardı edemiyordu.

 

"Ne olur ikna edelim? Hissediyorum ben. Var onda bir şeyler. Korhan yaşıyorlar, bunun için canımı veririm ama şimdi de çok zor durumdalarsa diye düşünmekten ölecek gibiyim. Bulalım onları. Bulalım Allah aşkına."

 

Gözlerinde akmak için hazır bekleyen yaşlar dişlerini sıkmasına neden oldu. Korhan tekrar elini kavrayıp odadan çıkarırken adımları oldukça güçlüydü. İçeri girdiğinde üçü de bıraktığı gibi kendilerini bekliyordu.

 

"Ne oluyor Korhan?"

 

Zahirin sorusunu es geçip direkt Ceydaya baktı.

 

"Bize yardım etmen lazım!"

 

Ceyda şaşkınlıkla ilk Zahire baktı ama hemen Korhana çevirdi gözlerini.

 

"Ben mi?"

 

Korhan gerisinde kalan Ahuyu iyice yanına çekip yutkundu. Ona merakla bakan kıza gözlerini dikti.

 

"Senden bir şey isteyeceğim Ceyda ama dayına haber uçurmaman lazım!"

 

Ceydanın yüzünde çok mimik oynamasa da büyüyen gözleri düşüncesini ele veriyordu.

 

Ceyda ne olursa dayısına raporlayacaktı!

 

"Hayır Ceyda! Bize yardım edeceksen eğer bir tarafı seçmen gerekiyor. Dayın bilmeyecek. En azından biz emin olana kadar."

 

Ceyda çare arar gibi ilk Cemile sonra ise Korhana baktı yine.

 

"Bakın... Anlıyorum zor durumdasınız ama. Ama ben dayımdan..."

 

Korhanın yanında korkulu gözlerle ona bakan Ahuyla anlık göz göze geldi. Ceyda bu hikayede belki de en çok bu kıza kıyamıyordu.

 

Hiç bir şey bilmeden nasıl her şeyin merkezindeydi ki? Konuşmak için aralanan ağzı Ahunun kendine korkuyla bakan gözleriyle kapandı. Korhandan uzaklaşıp kendine doğru yürüyüşünü, ellerini sıkıca kavrayışını donmuş bir halde izledi.

 

"Ne olur Ceyda?"

 

Sesindeki o yakarış dolu iniltiyle konuşmak istiyordu ama kelimeleri unutmuş gibiydi.

 

"Ahu... Bakın gerçekten elimde..."

 

Ahunun bir anda gözlerini sımsıkı kapatıp açmasıyla göz yaşları tane tane akmaya başladı yanaklarına.

 

"Ne olur? Sana yalvarıyorum ne olur? Bir yerdeler! Hapisler mi? Eziyet çekiyorlar mı ne olur? Dört ay oldu! Dört aydır neredeler? Öldü dediler canım söküldü gitti. Şimdi yaşıyorlar ama zerre haber yok! Dayın dedi ki... "

 

Ahu o gecenin sabahında edilen laflar sanki tekrar zihnine saldırmış gibi acıyla gözlerini sıkı sıkı kapattı. Boğazındaki yumrunun müsaade ettiği kadarıyla konuşmasını sürdürdü tekrar.

 

"Onlar amaç uğruna verilen zaiyatı görmezmiş..."

 

Ahunun hıçkırışı, konuşmasını zorlaştırıyordu. İçi katılırcasına soluğunu toplayamayıp sonra derin bir soluk almaya çalışması ve boğuluyormuş gibi duruşu çok üzüyordu Ceydayı.

 

"Can..."

 

Yine bir hıçkırık engelledi başladığı cümlenin devamının gelmesini.

 

"Canlarını yakıyorlarsa Ceyda. Ay- aylardır kimin elinde bizim kardeşlerimiz? Canları çok acıyorsa? Suhan dayanamaz ki. Çok narin... Bilmedikleri bir şeyleri öğrenmek için canlarını yakıyorlarsa..."

 

Ceyda tekrar bir çare olarak Cemile döndü yüzünü. Bir şey söylesin ve onu bu halden kurtarsın istiyordu. Ahunun omzuna tutunan eli daha da sıklaştı.

 

"Yalvarıyorum sana yardım et. Onların bir amacı var ama amaca ulaşmak için Suhanı da Ahiyi de yok sayabilirler. Zaiyat derlerse...Ben... Ben bunu bir daha yaşayamam! Korhan kaldıramaz bunu!"

 

Oldukça sesli çıkan hıçkırıkla Korhan sırtını göğsüne bastırdı. Dudaklarını saçlarının arasına gizlerken gözünden kayan yaş Ahunun siyah saçlarına karışmıştı.

 

"Ne olur? "

 

Gözleri onları donmuş mimiklerle izleyen Cemile saplandı. Yüzünde insanın canını yakan bir tebessüm oluştu.

 

"Bak ona bak ne olur?"

 

Eliyle Cemili gösterdiğinde Ceyda da o sert kabuğunda bir çatlak hisssetti. Gözü kendine öylece bakan kardeşine döndü.

 

"Bak canının diğer yarısı. O gidince canın çok acıyor Ceyda. Elsiz ayaksız kalıyorsun. Bir elimi bir ayağımı kestiler benim. Soluğumu kestiler yalvarırım. Düşün bir an. Sadece bir an Cemili senden alışlarını düşün. Yiyemiyorum, uyuyamıyorum, gülemiyorum. Acım azıcık bile hafiflemiyor ben devam edemiyorum. "

 

Korhanın bir kozaya sarar gibi sardığı bedeniyle Ceydadan bir adım uzaklaştı. Ahu, Korhanın kaskatı sıkılan çenesini başını üzerinde hissediyordu ama ona öylece bakan kızdan gözlerini ayıramıyordu.

 

"Ahu Nar... Tamam lütfen! Mahvettin kendini lütfen..."

 

Ahu Korhanı duymamış gibi Ceydadan bir an bile kaçırmadı bakışlarını.

 

"Ceyda yaşamaya devam edemiyorum. Ben Korhanı çok seviyorum ama onu bile tam anlamıyla hissetmeme izin vermiyor içimdeki ateş. Onun acıdan ne hale geldiğini gördüm. Şimdi de içindekini susturmak için delirmiş gibi uğraşmalarını öylece bir evin içinde seyrediyorum sadece. Beni bu azaptan kurtarın Allah aşkına. Ben daha fazla direnemiyorum ! Ya beni öldürün yada bana kardeşimi verin ben nefes alamıyorum."

 

Ceydanın dupduru yüzündeki tek değişiklik kendine bir yol bulup akan ince nehir oldu. Öylece bakıyordu ama ilk kez bir başkasının acısı kendi canını bu denli yakıyordu.

 

Ahunun tükenen bedeni daha fazla direnemedi. Acı çok şiddetliydi ve bedeni hissizlik için onu zorluyordu. Bayılmadı. Sadece her tarafı uyuşmuş gibi bir sinir krizinin eşiğindeydi. Korhanın onu iyice kavrayıp kendine çekmesine de, kucağında odadaki koltuğa yatırmasına da sesi çıkmayacak kadar kaybolmuştu. Kendi kendine söyleyebildiği tek şey beni bu ateşten alın demekti.

 

Gözleri kapalı kızın yüzünde parmaklarını dolaştırdı.

 

"Uyu Ahum... Uyu güzeller güzeli kelebeğim, geçecek hepsi."

 

İnltiyle Korhan diyebildi sadece.

 

"Geçecek nar kelebeğim. Bulacağız ve hepsi geride kalacak."

 

Ahu araladığı gözlerle yüzüne çok yakın bir halde duran Korhana baktı.

 

"Evimize gideceğiz sonra da... "

 

Korhan çenesine dudağını bastırıp bir kaç saniye bekledi. Geri çekildiğinde Ahunun gözleri tekrar kapanmıştı.

 

"Evimize gideceğiz... Kardeşlerimizi de alıp annemize gideceğiz."

 

Parmakları saçlarında dolaştı. Ahunun uykuya daldığından emin olduğu anda sessizce ayaklanıp geriye çekildi. Ardında nefes almadan onları izleyen üçlüye başıyla kapıyı işaret etmişti sadece . Hepsi sessizce odadan çıkıp Zahirin ofisine girdiğinde Korhan tüm kararlılığıyla ardını dönüp Ceydaya baktı.

 

"Şimdi bir karar vermen lazım Ceyda. Eğer bana gerçekten yardım etmek istiyorsan benim onaylamadığım hiç bir bilgiyi dayına söyleyemezsin!"

 

Ceyda sıkıntılı bir nefes bıraktı.

 

"Korhan! Anlıyorum sizi, hak da veriyorum isteğinize ama sizde beni anlayın lütfen."

 

Korhan başını ağır ağır sallayıp dudaklarını birbirine bastırdı. Sonra Zahire baktı.

 

"Sende böyle mi düşünüyorsun? Yanımda olacaksın ama sana verilen görevden de dönmeyecek misin?"

 

Zahir kısık gözleri odaya girdiğinden beri Ceydadayken Korhanın ona hitaben konuşmasıyla bakışlarını çevirdi. -cık diye bir ses çıkardı.

 

"Bana aklındakini en ince ayrıntısına kadar anlattığın sürece ortak ilerlerim. Kimsenin benden rapor falan istediği yok. Köstebeklik tiyniyetime aykırı!"

 

Son sözü Ceydaya sert bir bakış atarak bitirdi.

Korhan ise bu sefer Cemile baktı.

 

"Ben ne yapıyorsam dayına bir bir raporlamayacağım Cemil! Buna göre, benim şartlarımda yardım edecek misin yoksa?"

 

Cemil omuzlarını silkti.

 

"Sen ne dersen o abi. Dayım da kavak çipili canı çekerse buyursun, derim kalın benim."

 

Ceyda şok olmuş bakışlarla kardeşine baktı. Böyle rahat bir kabulleniş asla beklemiyordu.

 

"Cemil!"

 

Cemil kardeşine baktı ama dediğinden dönecek gibi değildi. Dayısına saygısı da sevgisi de sonsuzdu ama Korhanın çektiği ızdırabı görmüşken tüm emeklerin zaiyat denilecek bir halde önlerine bırakılmasını söylemeyecekti!

 

Korhan bu kez Cemildeki bakışlarını Ceydaya çevirdi.

 

"Git Ceyda!"

 

Kızın şokla aralanan ağzı açık kaldı.

 

"Sen ne saçmalıyorsun?"

 

"Artık yakınımızda olmanı istemiyorum! Niyetin iyi olsa da güvenemem. O yüzden her hangi bir şeye şahit olmadan toparlan ve git. Dayın sorarsa da benim tarafımdan yollandığını söylersin. "

 

Ceyda alenen kovulmasının şokunu üzerinden atamadan bu kez Zahire baktı.

 

"Bu... Bu aptal aklını kaçırmış sen bir şey desene! "

 

Zahir yüzündeki umursamaz ifadeyi bozmadı.

 

"Adama geçip işler rayında gitmezse kardeşleriniz görev zaiyatı olur diyen dayına söyle sen bu lafları. Haklı! Bende ne olduğu belirsiz birini yanımda istemem! Ne tarafa ışık yaktığın belli değil kızım senin!"

 

Ceyda yüzüne tokat gibi çarpan sözlerle afallayıp kaldı. Sonra derin derin bir kaç soluk aldı. Çıkıp gidecek bu gerizekalılarla bir daha da yüz göz olmayacaktı. Kapıya doğru adımlarken çok lazımmış gibi Ahunun dermansız kalan yüzü düştü aklına. Aptal erkekler kendini ne kadar gözden çıkarsa da ona ihtiyaçları çok büyüktü esasında. Ahu da bunu bildiği için ona bu denli yalvarmıştı ya.

 

İçi sızladı. Kardeşleri için neredeyse ayaklarına kapanacak hale gelişi canını çok yaktı. Adımları ne ileri ne geri gidebildi.

Sonunda pes etmişlikle omuzları düştü.

Ardını dönüp Cemile baktı ilk. Sonra öfkeli bakışları çift anlam taşıyan laflarla ona saydıran adama değdi.

 

"Allah hepimizin belasını verecek! Dayımda kavak çipiliyle dövmeyecek kavağın kendisini götümüze sokacak! Şimdi değil ama o zaman satacağım sizi Allahın belaları!"

 

Sonra geçip Zahirin tam karşısındaki koltuğa oturdu. Bacak bacak üstüne atmayı da unutmadı.

 

"Ceydam... Kardeşlerin en süper zekisi bu tam olarak dayıma bir şey söylemeyeceğin anlamına mı geliyor?"

 

Cemilin uzlaşmacı sesine sert bakışlar attı.

 

"Öyle oluyor kardeşim! Şimdi geçin ne yapıyoruz anlatın çabuk. Ha bunu da bir akbaba, bir vampir ve kardeş dediğim kalleş için değil o kız için yapıyorum!"

 

Cemil ardından boynuna kollarını sıkı sıkı sarıp yanağına da acı veren bir öpücük bıraktı.

 

"Annemle babamın yaptığı en doğru şey sensin kızım ya. Aslansın aslan."

 

Cemil geriye çekilip Korhana baktı bu sefer.

 

"Abi fikri değişmeden işe koyulalım sonra geri vitese takmasın. Söz verince dönemiyor bu manyak. İşimizi sağlama alalım."

 

Korhan gülümseme bile denilemeyecek küçük bir mimikle baş salladı.

 

"Sahra Ambere gideceğiz. Ahu Nar teyzesinde bir şey olduğuna çok emin. Gerçi kadın ne annesinin ne de kız kardeşinin gerçek hayatı hakkında bilgi sahibi değil. Mecburi bir şekilde çocukar üstüne kalmış gibi bir durumu var. Belki nefreti bile bundandır. İsteyerek anneleri olduğunu hiç sanmıyorum. Liseyi bitirmiş, iki yıl sonra da evlenmiş. Üstün körü böyle bir araştırma yapmıştım. Adresini falan da lazım. Sabaha çıksak iyi olur. Çok zaman kaybetmeden geri döneriz. Önden bilgi edinelim ama. Yola çıktığımızdan da Sahrayı araştırdığımızdan da dayının haberi olmasın. Çünkü onlar hiç o kanadı zorlamamışlar. Tüm konuşmalar sırasında doğru düzgün adı bile geçmedi."

 

Ceyda başını sallayıp etrafa bakındı.

 

"Bilgisayarım odanda kaldı, alıp geleyim."

 

Ceyda sessizce ayaklanıp, Korhanın odasına olabilecek en minik hareketlerle girdi. Masasındaki bilgisayarını toparlarken koltukta uyuyan kıza saniyelik bir bakış attı. Yaptığını dayısı duyduğunda onu affetmeyecekti muhtemelen, yine de doğru olanı yaptığından içi biraz da olsa rahattı. Diğerleri değil ama Ceyda büyük hedefler için küçük bedeller ödenmesi gerektiği bilinciyle yetişmişti. Birlik için küçük sayılacak bedel Ahu ve Korhan için ölüm demekti.

Geri dönüp sessizce onu bekleyen kimseyle gözgöze gelmeden bilgisayarını kurdu.

 

"Kimlik numaraları var mı?"

 

Korhan Ahuyu araştırdığı o ilk zamanlar da kayıt aldığı bir kaç bilgiyi telefonundaki notlardan bulup Ceydaya uzattı.

Ceyda bir süre karı- koca hakkında kayda alınmış ne varsa irdeledi.

Başını kaldırdığında merakla söyleyeceklerini bekleyen üçlüden ilk Zahire ters bir bakış atsa da Korhana döndü yine yüzünü.

 

"Sıradan bir çift. Kayda değer çok da bir şey yok. Emekli Türkçe öğretmeni ve ev hanımı. Bir kaç trafik kuralı ihlaliyle yazılan ceza. Sahra Amberin geçirdiği iki dış gebelik ve bir düşükle sonlanan sağlık geçmişi. Sakarya merkezde 3+1 ev ve Sapanca İlmihe Mahallesinde henüz inşaatı bitmemiş bir sitede mülk. Sözleşme Sahra Amber üzerine ama. Ha birde araba. O Metin Amberin üzerine kayıtlı."

 

Korhan lafa girecekken Zahirin sesi duyuldu.

 

"Sapanca mı?"

 

Ceyda direkt kendiyle muhatp olan adama cevap vermeyecekti ama yüzündeki ifadeden ötürü başını salladı. Zahirde hızla telefonunu çıkarıp Ceydanın bahsettiği mahalledeki ilanlara göz attı.

 

"Bu adam öğretmen emeklisi değil mi? Şu fiyatlara bak. Nasıl böyle bir eve temelden girebiliyor?"

 

Korhana doğru telefonu gösterdiğinde Korhanın da kaşları çatıldı. Ceyda o anda hızlı hızlı parmaklarını oynatmaya devam etmişti.

 

"Ev bir inşaat şirketinin dublex site olarak oluşturduğu proje kapsamında. İnşaat fiyatları bile on milyonu geçiyor."

 

Korhan yanağının içini ısırırken sessizce duyduklarını listeye oturtmaya çalıştı.

Sonra başını kaldırıp Ceydayla gözgöze geldi.

 

"Ahu Nar okulu dondurduğu anda intörn maaşı kesilmiş olmalı değil mi?"

 

Ceyda ağır ağır başını salladı. Korhan bir şey söylemeden sessizce odadan çıkıp iki dakika sonra elinde bir kartla geri döndü.

 

"Bu kartı sorgula. İlk zamanlar maaşı, geçmişten birikimi diye düşünüp çok irdelemedim, zaten hiç bir şey almıyor kendine. Nerden geliyor bu para araştır bakalım nereye çıkacak ucu. Ahu Narı azıcık tanıyorsam o kadından gelecek paraya dokunmaz asla."

 

Ceyda karta uzanıp önünü arkasını çevirdi.

 

"Özel banka... Biraz zaman lazım, öyle şak diye hesap hareketlerini inceleyemem."

 

"Tamam. Sen bunu araştır biz de Sakaryadakileri bir ziyaret edelim bakalım. Hesap ne zaman açılmış, ne sıklıkla para transferleri yapılıyor, en önemlisi nerden geliyor her şeyi bulmaya çalış Ceyda. Ahu Narda varsa böyle bir kart Ahide de olmalı. Uyanır uyanmaz sorarım. Göz ardı etmemeliydim bunu! Nasıl atladım?"

 

Kendine öfkeli bir halde saçlarını karıştırdı.

 

"Doğru düzgün uyumuyorsun bile. Hangi birini düşüneceksin! Üstelik Muzafferin dava günü de geldi, çattı. Yemin ediyorum götümüze yılan kaçmış çıkaracak leylek arıyoruz. Hangi birine yetişeceksin Korhan?"

 

Zahirin dediğiyle tekrar sıkıntıyla nefesini bıraktı. Şu an tek eksiği Muzafferin katil, şımarık kardeşini girdiği delikten çıkarmaktı.

 

"Sakarya dönüşü üzerinde çalışalım beraber. Bir süre daha onu üstümüzden atarız. Çocuğun bozulan psikolojisi hızlı sonuç verir umarım, birde diğer dava için uğraşmak zorunda kalmak istemiyorum."

 

Zahir sorun yok der gibi başını salladı.

 

"Çıksın dışarı, bir kaç hafta sonra kendini ihbar ederek geri girer. Sen tutuksuz yargılatma işini hallet, pederim de itirafını hızlandırır bir zahmet."

 

Korhan onaylar gibi gözlerini kırptı.

 

"Biraz dinlenmek istiyorum. Kafamda yol haritası kuracağım. Ahu Nar uyanana kadar yanındayım. Sizde dinlenin."

 

Cemil, Ceydanın oturduğu koltuğa kalçasını yaslayıp konuşulanları dinliyordu. Korhanın lafıyla ayaklandı.

 

"Bende çıkıyorum abi. İki saat diye çıktım kaç saat olmuş, geri dönmem lazım işe. Şu kartın numaraları bende alayım. Bakalım ben bir şeyler çıkarabiliyor muyum?"

 

Sonra Ceydanın saçlarını eliyle karıştırıp tepesine dudaklarını bastırdı.

 

"Kralsın sen kral."

 

Ceyda ne kadar ters bakmak istese de gülümsemesini pek saklayamamıştı.

 

"Dayım ağzımıza sıçarken böyle dersin umarım."

 

Cemil yanağından bir makas aldı ve sırıttı.

 

"Ben kandırdım deyip suçu üstleneceğim merak etme. Aslanım benim."

 

Geri geri çekilip hızlı adımlarla odadan çıktı. Korhan da onunla beraber Ahuya bakmak için gittiğinde Ceydaya bir farkındalık çöktü. Sırıkla aynı odada tek başlarınaydı.

 

Zahir çatık kaşlarla kendine bakıyordu. Ahuyla konuştukları konu tekrar zihnine doldu. Özür dilemesi gerekiyordu galiba da şu tiple kendine bakan iblise hiç kibar konuşası gelmiyordu.

Bir şey demeden elindeki kartı araştırmak için bilgisayarına döndü geri. Aklını kartın numaralarına vermek istiyordu ama suratına iğne batırılıyormuş gibi hissettiren bakışlar sinirlerini git gide bozmaya başladı.

 

"Şöyle bakmaya devam edeceksen çık dışarı, konsantre olamıyorum!"

 

Daha fazla dayanamadığında sert sözleri Zahirin gözlerine bakarak söyledi. Zahir kaşlarını kaldırıp bacak bacak üstüne attı.

 

"Oda benim!"

 

Ceyda bu detayı atlamış olsa da umursamadı.

 

"Şu an ben çalışıyorum ama!"

 

Zahir gözlerinden gözlerini azıcık bile kaçırmadı.

 

"Sen onu bunu bırakta bir yanar dönerlik daha yapacak mısın onu söyle? Geçtin tamam dedin ama yarın dayına satmayacağına pek inancım yok benim!"

 

Ceydanın dişlerinin gıcırtısı dışardan bile duyulabiliyordu.

 

"Sen ne demeye çalışıyorsun?"

 

"Ne dediğim ortada. Ne yaptığın belli değil senin. Bir öylesin bir böyle. Fikrini değiştirip, ne biliyorsan yumurtlamayacağına nasıl güveneceğiz biz?"

 

Ceyda sertçe bilgisayarın kapağını kapatıp ayaklandı. Gevşekçe oturan adamın karşısına dikildiğinde Zahir de lütfedip ayağa kalkmıştı.

 

"Kaypak mıyım ben? Bir söz verdiysem tutarım! Yardım edeceğim dersem ederim! Sen ne hakla beni sorguluyorsun?"

 

Zahir bir kafa boyu kendinden kısa kalan kızı irite edici bir bakışla boydan boya süzdü.

 

"Maymun iştahlısın kızım sen! Şimdi az taş kalbin sızladı Ahuya da tamam dedin. Yarın dayıcığının bir telefonuyla dökersin her şeyi ortaya. Sonra tek kelime etmeye lüzum görmeden arkanı döner gidersin!"

 

Ceyda da konunun buraya gelmesini sabırla bekliyordu zaten.

 

"Hah şöyle asıl karın ağrını söyle sen! Konuş konuş birikmiş içindekiler belli ki. Hayır neyin afra tafrası bu? Altı üstü bir öpücük, tamam eyvallah! Bir an boş bulundum ama sende karşılık verdin lan! Sevgilin falan varsa da bu benim sorunum değil. Karşılık vermeseydin!"

 

Zahir hırsla dilini ikiye katlayıp ısırdı. Öfkesi suratının her zerresinden belliydi.

 

"Ha sevgilim varken beni öptün diye öfkem! Öpüp sonra da sik gibi bırakıp gittin diye değil! Gerizekalı benim sevgilim olsa bana yaklaşabilirmisin sen?"

 

Ceyda ne dese bilemedi. Aklına da söylenilecek afilli bir söz gelmiyordu.

 

"Bir anda oldu! Büyütüp durma artık!"

 

Lafı biter bitmez çenesine güçlü parmaklar saplanmış ve daha ne olduğunu anlamadan ağzı sert dudaklarla örtülmüştü. Öpücük gibi değil de cezalandırma gibi bir hakimiyet vardı Zahirin dudaklarında. Bir kaç saniye süren saldırı en son alt dudağına sertçe bırakılan bir ısırıkla son buldu. Zahir geri çekildiğinde Ceyda sersemlemiş bir halde öylece kalakalmıştı.

 

"Pardon bir anda oldu! Büyütüp durmazsın inşallah!"

 

Ceydadan bir karşılık beklemeden sert adımlarla kapıya doğru ilerleyip oldukça güçlü bir şekilde de kapıyı kapatarak çıkıp gitti.

 

"Gerizekalı!"

 

Hızlı hızlı nefeslerinin içerisinde fısıltı gibi tek bir hakarek kelimesi çıkabildi ağzından. İliklerine kadar sinirle dolmuştu ama şu an odaklanması gereken önemli bir konu vardı. Geçip bilgisayarın karşısına oturup geri kapağını kaldırdı. Sonra sanki görecekmiş gibi suratına çarpılan kapıya baktı. Daha ne yaptığını bile anlamadan masada duran ve sinirlerini laçka eden adamın isminin yazılı olduğu isimliği kapıya fırlattı.

 

"Burjuva köpek! Kırılmadı bile. Onunda mı en iyisini aldın it?"

 

Yerde olduğu gibi duran isimliğe bakarak ettiği kelimelerin akla mantığa sığar yanı yoktu. Zaten Ceyda da şu an mantıkla zerre alakalı değildi.

 

🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋

 

Korhan Ahunun uyuduğu koltuğun yakınına sandalyesini çekip boşluğa düşmüş ellerini avuçlarıyla kavradı. Parmaklarının ucuna dudaklarını bastırıp, solgun yüzünü izledi.

 

Yaşı çok gençti. Hayatın böyle zalim yüzüyle karşılaşmak için çok da narindi. Kendi bile kırılmış kemiklerle dolanırken Ahunun dayanamıyorum diye ağlamasını çok göremezdi ona.

Korhanın aklına getirmememk için zihnini meşgul ettiği dünya sorumluluğu varken Ahu bir evin içerisinde korkularıyla kısılı kalmıştı. Aylardır kendine ait hiç bir şey yapamadan bir kaç sefer haricinde evden bile çıkmamıştı. O Suhanın canını yakıyorlar mıdır diyemezken Ahunun şeytanları sürekli zihnine bunları fısıldıyordu.

 

Avuç içine dudaklarını bastırdığında Ahunun gözleri aralandı. Bir şey söylemeyip öylece tenini öpen adamı izledi. Korhanla gözgöze geldiklerinde Korhan bu sefer sıcak avcunu yüzüne yaslayıp gözlerini siyah incilerine sapladı.

 

"iyi misin kelebeğim?"

 

Ahu sesine güvenmediği için başını salladı ilk. Sonra bir iki öksürükten sonra yüzüne kızıl izler yayan bir utançla gözlerini kapattı.

 

"Özür dilerim..."

 

Korhan kaşlarını çatıp bu anlamsız kelimenin maksadını sorgular gibi bakmaya devam etti.

 

"Ahum..."

 

Ahu kendini toparlayıp kalkmak için elini çektiğinde Korhan bu sefer omuzlarından tutarak onu destekledi.

Ahu dağılmış saçlarını parmaklarıyla karıştırıp sonra tekrar düzenler gibi boydan boya eliyle sürttü.

 

"Dünya kadar işin var. Bir sürü düşünmen gereken derdin var. Sana destek olmam gerekirken geçirdiğim sinir krizleriyle uğraşıyorsun. Çok özür dilerim Korhan."

 

Korhan sandalyesinden kalkıp Ahunun yanına bıraktı bedenini. Kollarını iki yandan sarıp Ahunun göğsüne yaslanmasını sağladı. Ahunun karışan saçlarını kendinden çok daha nazik hareketlerle düzeltti bu sefer. Uçlarında gezen iki parmağı bir tutamı kavrayıp yüzüne yaklaştırdı.

 

"Saçlarını kesmişsin."

 

Ahu başını salladı. Sağ eli Korhanın göğsünün üstündeydi hissetmek ister gibi daha çok yasladı.

 

"Çok kırıkları vardı. Biraz kestim. Evi de temizledim. İçinde doğru düzgün hiç bir şey yapmıyoruz ama yine de toz oluyor. Sonra da Nurperi anneyle konuştum."

 

Korhan bedenini geriye yaslayıp Ahuyu biraz daha üzerine doğru yerleştirdi.

 

"Annemle mi?"

 

"Evet. Neden çok az arıyorsun kadını? Yazık özlüyor seni. Gerçi arıyormuşsun ama kısa sürede kapatıyormuşsun, yapma lütfen öyle. Biz neredeyse iki saat konuştuk. Seviniyor."

 

Başının üzerinde dolaşan burun sayesinde gözleri kapalı konuşmuştu Ahu.

 

"Ararım bebeğim. Uzun uzun da konuşurum. Merak etme. Bu ara fırsat bulamadım pek."

 

"Biliyorum... Çok çalışıyorsun ama ihmal etmeyelim onu lütfen. Özlüyor... Suhan da aramıyor..."

 

"Kelebeğim..."

 

"Bir sürü yeni sözler verdim ben ona. Suhanla Ahiyi getireceğiz dedim. ilk gün seninle yatacağız dedim. Yemek yapacak Ahi bize dedim. Bir sürü ne zaman tutacağımızı bilmediğim sözler söyledim. "

 

"Yapacağız! Ahu Nar verdiğin her sözü bir bir yapacağız merak etme. Hepsi gerçek olacak."

 

Ahu geri çekilip Korhanın inançlı gözlerine baktı.

 

"Çok geç kalmayalım ama. Yaz bitmesin Korhan. Çok uzun zamandır evsizim ben. Evimize gidelim. İçinde bizi bekleyen bir anne hâlâ varken gidelim ne olur?"

 

Korhan uzanıp alnını öptü. Şakağını, gözünün altını, yanağını, dudağının kenarını...

Bir bir tenindeki her santimi dudaklarıyla gezdi.

 

"Hepsi olacak. Güzeller güzeli kelebeğimin uçuştuğunu izlemeden ölmeyeceğim ben. Kardeşime sarılmadan, Ahiye içimde saklı bir kaç hesabı sormadan bitmeyecek bizim hayatımız."

 

Sona doğru muzipleşen sesiyle Ahu geriye çekilip Korhana baktı. Dudaklarına biraz renk gelmişti.

 

"Hesap mı?"

 

"Öyle!"

 

"Ne hesabı Korhan? "

 

"Söylemem. O benimle Ahi arasında. Sonra bir abi olarak Suhanla olan ilişkisini burnundan getirmem lazım. Yok öyle badem şekerimi hemen kapmak."

 

Ahunun yüzüne kademe kademe yayılan gülümsemeye karşı koyamayıp gülüşünden öptü minicik.

 

"Ya o da sana aynısını yaparsa?"

 

Sesinde canlanan o tatlı filizler Korhanın göğsündeki ağrıyı da hafifletiyordu. Serseri bir gülüşle omuzlarını silkti.

 

"Kaçırdı o treni. Karım yaptım mı seni yaptım. Ne diyebilir ki?"

 

Ahu dudaklarını öne doğru büzüp gözlerini kıstı.

 

"Resmen değil ama!"

 

"Henüz! Onu da halledeceğim kolaylıkla. Sen kocanın işini sağlama almadığı bir durum düşünebiliyor musun?"

 

Ahu küçük bir kıkırdayışla başını iki yana salladı. İşte tam bu ses içindi Korhanın uğraşları. Yüreğine serin rüzgarlar estirdi Ahunun tatlı kıkırtısı.

 

"Vampir olmanın da bir raconu var değil mi?"

 

"Öyle. Büyük sorumluluk gerektiriyor. Ahu gözlü bir ceylan avladıysam dişlerimin üzerinde olduğuna emin olmam lazım."

 

Daha ne yaptığını anlamadan uzanıp boynuna dudaklarını yaslamış ve ince derisini ön dişleriyle kıstırmıştı. Ciyaklama gibi çıkan sesiyle kısık bir kahkaha boğazının derinliklerinde duyulsa da Ahunun boynunu bırakmadı.

 

"Korhan! Ya iz yapacaksın, Korhan diyorum ama."

 

Korhan dişlerini gevşetip, narin cildine de güçlü bir öpücük bırakıp geri çekildi.

 

"Evet kelebek hanım! Korhan diyorsun, bitanem ya da daha farklı kelimeler dururken sürekli Korhan diyorsun!"

 

Ahu kendini geriye çekip Korhanın kucağına yerleşmek için bacağını üzerinden geçirdi. Elleride yanaklarına yaslanıp, yüzündeki kısa sayılacak sakalda dolaşmaya başladı.

 

"Ama adını çok seviyorum. Sana çok yakışıyor."

 

Korhan yaklaşıp tekrar kısa bir öpücük bıraktı dudaklarına.

 

"Sadece adımı mı seviyorsun?"

 

Ahu omuzlarını silktiğinde yüzündeki gülümseme büyüdü.

 

"Omuzlarını da mı ısırayım? Söylesene, sadece adımı mı seviyorsun?"

 

Ceydaya yakardığı kelimelerin içerisinden çekip aldığı o sözleri şimdi gözlerine bakarak duymak istiyordu. Yüzünde güzel bir gülümseme, siyah yıldızları ışıldarken bir kere daha duysa nasıl iyi gelirdi Korhanın yorulmuş her bir zerresine.

 

Ahu beklentiyle kendini izleyen kehribarları korkusuzca baktı. Korhanı sinir eden o omuz silkme hareketini bir kez daha yapıp yüzündeki gülümsemeyi büyüttü.

 

"Sadece adını değil gözlerini de çok seviyorum. Hayatımda gördüğüm en güzel renk olabilir."

 

Sonra yüzündeki parmaklar dudak çizgisinde dolaşmaya başladı.

 

"Bir bana böyle gülümseyen güzel dudaklarını da sevmek var listemde."

 

Yüzündeki elleri kayarak göğsünün üzerinde durdu. Elinin içinde hissettiği atışla alt dudağını kıstırdı dişleri.

 

"Kalbin... Her düştüğümde beni kaldırmak için bekleyen, beni o mezar başından çekip alan kalbini çok fazla seviyorum Korhan."

 

Hayranlıkla onu dinleyen yüze geri çevirdi gözlerini.

 

"Sana ait her şeyi, kelimelerini, gücünü, dirayetini aklımın asla tahmin edemeyeceği bir gerçekle seviyorum. Kalbimin bir aşkı bu kadar hissedebilecek güçte olduğunu hiç düşünmezdim ama bunu yaşıyorum. Bunu senin sayende yaşıyorum Korhan."

 

Bu kez Ahu uzanıp Korhanın dudaklarına kısa bir öpücük bıraktı.

 

"Sen olmasaydın... Beni o gün Ahiye ait sandığım mezarda, çamura bulanırken bulmasaydın ben direnemezdim. Nefes alamazdım, biliyorum kendimi. Bir yerde pes edeceğimi, Ahiye gitmek için kendi canımdan geçeceğime eminim. Sen o günden beri beni hep kurtarıyorsun. O günden beri yaşadığım her gün senin sayende. Varsın diye devam edebiliyorum."

 

"Ahu Nar..."

 

Gözü bir efsunla kapatılmış, sihrin etkisindeymiş gibi çıktı Korhanın.

Ahunun dudakları bir kez daha dudaklarına yaslandı.

 

"Sana çok aşığım korhan Yıldıray. Aşkın, geçmez dediğim tüm acılarımı unutturacak kadar güçlü. Çok aşığım..."

 

Loading...
0%