Yeni Üyelik
23.
Bölüm

ASLAN & TERBİYECİSİ

@orenda

 

 

BÖLÜM-23-

 

 

Bir anda ortamdaki sesler öylece susmuştu. Yalçının ağzından çıkan kelimelerle Korhan ve Ahu birbirine bakıp kalmışlardı.

Tehdit notunu okuduğunda Korhan kızla bir şekilde bağı olduğunu düşünüp ne istiyorlarsa o kapıyı zorlamaya çalışacaklarını düşünmüştü. Daha sonra ise bu notu ilk Ahunun görüp ondan uzaklaşacağını belki de Korhanı bir daha asla görmek istemeyeceğini bile aklına getirmişti. Zamanla bu fikir daha mantıklı gelmişti ona. Kardeşlerinin katillerinin peşine düşmelerini böyle engellemek daha akla uygundu. Ama onları bir araya getirmek için neden böyle bir yol izlediklerini anlamadı.

Düz bakışları Yalçına döndüğünde ortamda bir şeylere vakıf olan tek kişi olmanın kibrini suratından okuyabiliyordu. Üzerine sinen şaşkınlıktan kurtulmasına da bu yüz ifadesi neden oldu. Çatılmış kaşları düzledi, yüzüne mahkeme salonlarının alışık olduğu o soğukluk an be an yerleşti.
Yalçını buraya kadar getiren şey, işlerine vurduğu balta darbeleriydi. Korhan aslında eli güçlü olanın kendisi olduğunu, Yalçının onu sadece kışkırtmak için bu tarz bir konuşmayı yürütttüğünü anladı.

Ahuya bakmaktan kaçınıp gözlerini Yalçına dikti.

"Farkında olmadığımı mı sanıyorsun?"

Yalçının bir an bozguna uğrayan ama hemen kendini toparlayan dudak kenarlarındaki çizgiler doğru hamle yaptığını anlaması için yetmişti.

Bir zamanlar kafasında kurduğu yolu ters döndü. O kutuyu o anda bırakmalarını Ahuyu daha da çok paniğe sürüklemek için diye düşünmüştü. Haklıydı da! Ahu panikle ilk onu aramıştı. Notu görmediği hâlde ilk onu aramış ve geri çağırmıştı. Çünkü ayrılalı çok olmamıştı. Bir şekilde aklı hâlâ o gün içerisinde yaşadıklarındaydı ve bu düşüncelerle dolu zihni Yasemini, polisi ya da bambaşka birini değil zaten biraz evvel yanından ayrılan kendini aramaya koşullamıştı. Oldukça doğru bir adımdı. Her ne planlıyorlarsa Ahuyu Korhana itmek için çok akıllıca bir adımdı. Şu ana kadar bunu neden düşünmediği için kendine öfkekendi. Ama bunun için de zamanı yoktu. Ona bir akbabanın bakışlarını atan bu adamın karşısında elini açık edemezdi.

"Kutunun eve bırakıldığı saatin benim onu eve bırakmamdan yarım saat önce gerçekleşmesi dikkatimi çekmeyecek mi sandın? Panikleyip düşünmeden ilk beni araması için yapılmış bir manipülasyon. Zayıf hamle! Muzaffer lojistikten sonra kredi başvurularını iptal edecekti sıra oraya gelemedi mi? Şu an karşımda bu kadar sakinsen çok hasarın yok sanırım! Bilirsin onu, ilk el koyacağı şirketi parçalarına ayırır!"

Böyle bir niyetleri yoktu ama bunu da Yalçının bilmesine gerek duymadı. Amaçlarının şirketi parçalamak olduğunu düşünmesi onu daha da paniğe sürükleyebilirdi.

Yalçının toplamakta zorlandığı yüzü blöfünde başarılı olduğunu gösteriyordu. Ama onu tedirgin eden esas şey, yanında sık sık alınan nefeslerdi. Şu an o nefesin sahibine bakacak kadar cesareti yoktu. Kullanmak zorunda kalacağı sözleri düşündükçe yan tarafına bakmaktan özenle kaçınıyordu.

"Sence ben bir anda hiç tanımadığım kadını, evime sırf kutu için mi soktum? Sen sandığımdan daha aptalmışsın Yalçın!"

"Sen! Sen ne demek istiyorsun?"

Korhan üzerine öylece saplanmış siyah gözlere karşılık vermekten olabildiğine kaçındı. Tek umudu Ahunun o söylemese bile onu anlıyor olma ihtimaliydi. Şu an Ahuya karşı bir zaaf gösterisi Yalçını kendinden beş adım öne taşırdı.

"Yazdığın not çok vasattı Yalçın. Bu konularda işin ehillerinden ders almalısın. Birini tehdit edeceksen tek hedef belirle. Birine tehdit notu yazacaksan tek cümlede iki kişinin adını geçirme. Kızın üzerine dikkatimi yoğunlaştırmam için yapıldığı çok belliydi. Yanımda gördüğünüz herkesi tehdit unsuru yapmıyorsanız ve bir iki kere yan yana geldiğim biri için jelatinli bir paket hazırlıyorsanız tabiki derdinizin benle olmadığını anlayacaktım. Sıkıntı şu ki beni tanıyorsun. Öyleyse tek bir tehdit de sorgulamadan onu yanıma almam hiç mi işgillendirmedi seni? Öylece, her hangi birini tek bir kutuyla yanıma aldım öyle mi? Kimliğini ve niyetini çok açık ettin Yalçın. Şimdi asıl meseleye gelelim. Kızdan ne istiyorlar?"

Yalçın, Korhanın gerçekten bilerek mi düştüğünden emin olamıyordu ama bir konuda haklıydı. Evine sınırlı sayıda insan giren Korhanın daha bir kaç kez gördüğü kadını hemen kendi inine sokmasını hiç sorgulamamışlardı.

"Madem farkındaydın neden ayak uydurdun?"

Korhan umursamazca omuzlarını silkti. Ellerini de ceplerine sokup gerçekten bu durumdan eğleniyormuş gibi bir ifade sergiliyordu.

"Seni buraya başka nasıl çekecektim Yalçın? Beni her an izlediğinin farkında değil miyim sence? Beni izlediğini bile bile neden o kadar çok eline koz verdim sorgulamadın mı? İhaleye ne kadar kaldı? Muzafferi arayıp elini çabuk tutması gerektiğini söylemeliyim belki de. Aklayacak kirli paran bile kalmazsa nasıl hükümetin yürüttüğü ihaleleri yönetebilirsin ki?"

Yalçının gözleri irice açıldı. Bahsettiği ihaleyi bilme ihtimali yoktu. Korhan avukat olarak güçlü bir ada sahip olsa da hükümetin yürüttüğü ihalelerden haberdar olacak kadar eli kolu uzun olamazdı.

"Sen! Sen bunu nerden biliyorsun?"

Korhanın aklını toparlayıp doğru noktalara yoğunlaşmasını engelleyen tek şey öylece ona bakan gözlerdi. Dönüp bakmaya, orda şüphe izleri görmeye tahammül edemeyeceği gözler... Ona kırgınlıkla bakıyor olma ihtimalini düşünmek bile istmedi.

Ahu, şu an belki de onun gerçekten ilk kez yalanı yaşayarak söylediğine tanık oluyordu. Ahuyu yanına sadece bir yem olması için aldığını düşünmemesi için hiç bir neden yoktu. Gözünün kenarından ellerini yumruk yapışı dikkatini dağıttı. Kontrolünü kaybederse elinin boş olduğunu belli ederdi. Bir şekilde şu an sadece Yalçına yoğunlaşmalıydı.

"Eeee Yalçın kız diyorduk? Neden benim üstüme atma çabasına girdiniz?"

Yalçın Koçhan, Korhandan ayırdığı bakışlarını gözlerini bile kırpmadan Korhana bakan kadına çevirdi. Yüzündeki ifadeye baktığında onun da buraya Korhan tarafından yem olarak getirildiğinin farkında olmayışını anladı. Ciğerlerindeki nefesi öylece bıraktı.

"Aradığın soruların cevabı bende yok Korhan! Bana geldiler, bir anlaşma teklif ettiler. Bende bir iş adamı olarak kendi kazancımı düşünmek zorundaydım."

Korhan sarı gözlerini dondurmuş, tek düşürücü ifadenin yerleşmesine izin vermeyen bir hâlde adamdan zerre bakışlarını çekmedi.

"Sadede gelelim Yalçın? Kızı neden üzerime ittiler?"

Yalçın pes etmişlikle omuzlarını düşürdü.

"Bunu bilmiyorum Korhan! Bana bir şekilde kızla yakın olman gerektiği, bunun için de ne yapmam gerekiyorsa yapmam söylendi. Kutu işe yaramasa başka bir yol denenecekti. Bir şekilde sen bu kızı yakınında tutacaktın!"

"Bu anlaşmayı kimle yaptın?"

"Kimliklerini bildiğimi düşünmüyorsundur umarım!"

"Bilemeyiz Yalçın, çok fazla yalan söylüyorsun. Bana doğruları söylediğine dair hiç bir kanıtın da yok üstelik. O zaman bende beni kışkırtanın sen olduğunu düşünmeye devam ederim."

Yalçın gözlerini kısarak bakmaya devam etti. Arada gözleri yanlarında put gibi dikilen kadına değsede onun da Korhanın kullandıkları insanlar listesinin bir ferdi olduğunu anlaması çok uzun sürmemişti.

"Muzafferi üzerimden çekmek için ne istiyorsun?"

"Ne istediğim belli. Kiminle yaptın anlaşmayı? Bir araya gelmemizdeki maksat ne? Sen sorularımın cevabını ver bende Muzafferle bir toplantı yapayım."

Yalçın ona dönen siyah bakışlarla dikkatini kaybetti. Ahuya baktığında kızın boş bakışlarında asılı kaldı anlık. Sonra geri Korhana döndü.

"Kendim için neden böyle bir anlaşma yaptığımı anlıyor olmalısın Korhan. "

"Geç oraları! Senin itibar kazanma hevesinle ilgilenmiyorum."

Yalçın, Korhanın gerçekten ona dair tüm amaçlarına vakıf olduğundan emin oldu. O aslında maddi olarak büyümek istediğinden bahsedecekti ama içten içe arzuladığı şeyi bir anda dillendirmesi onu fark etmeden küçümsemiş olma olasılığını aklına düşürdü. Gerçekten Korhanın elinin kolunun nereye uzanacağını kestiremiyordu.

'Ya Korhan bile isteye sınırlı gösteriyorsa kendini' düşüncesi ilk kez zihnini yokladı. Onunla uğraşanlar bu kadar büyükken Korhanı küçümsemek yaptığı en aptalca şey olabilirdi. Sonra telefonunda tuttuğu kayıt düştü aklına. Sadece Korhanı değil yanındaki kadını da tam olarak nereye oturtacağını bilemedi. Sıradan birinin peşine düşmezlerdi!

Eli cebine gitti ve telefonunu çıkardı. İçinden aradığını bulduğunda Korhana uzattı. Korhan hiç bir şey demeden ona uzatılan telefonu alıp açılan videoyu izlemeye başladı. Ekran üçe ayrılmıştı. Birinci ekran Yalçının şirket binasının girişini, ikincisi asansör bölümünü, üçüncüsü ise Yalçının odasını gösteriyordu.

Üçe ayrılmış ekrandan şirket girişinde bir araç durmuş iki kişi inmişti. Şirkete girene kadar iki kişiyi takip etti. Asansör bölümünde de aynı iki kişiyi izlemeye devam etti. Saat aynı zaman diliminde akıyordu. Görüntüdeki kişiler Yalçının odasına girdiler. El sıkıştılar ve yaklaşık otuz saniye sonra kalkıp odadan çıktılar. Görüntüler değişiyordu, değişmeyen tek şey kameranın yüzlerini göremeyeceği bir açıda kalıyor olmasıydı.

Korhan anlamadığı için videoyu tekrar başa sarıp izledi. Yalçının bunu ona neden gösterdiğini anlamadığı için videoyu iki kere daha izledi.

Sonunda ne araması gerektiğini buldu. Yalçının masasının ardındaki duvar da asılı olan tabloya takıldı. Tablo da yer alan saat figüründe gerçek bir saat kadranı yer alıyordu. Renklerle bütünleşmiş kadran ilk bakıldığında fark edilmiyordu. Videoya daha dikkatli baktığında saat adamlar odaya girdiğinde on elliyi gösteriyordu. Ama çıktıklarında ise on bir yirmi beşi gösteriyordu. Sonra videoyu tekrar baştan oynattı. Bu kayıt güvenlik kamera kayıtlarıydı ve kayıt akarken zamanda bir atlama yoktu. Ekranda bir kesilme, akışta bulanıklık veya sekme. Hiç bir şey yoktu! Gözleri Yalçına döndü. Kaşları olabildiğine çatılmıştı.

"Bu ne demek oluyor?"

"Benden sadece kızı bir şekilde senin yanına aldırmamı istediler. Nasıl olduğunun önemi olmadığını ve bu konu hakkında hiç bir şeyi deşmemem gerektiğini söylediler. Görüşme sırasında önüme ihale dosyasını bıraktılar ve onu istiyorsam kızla bir araya getirilmeni en kısa sürede halletmemi söylediler. Konuşmamız sırasında kafalarını birbirlerine çevirdikleri anlar vardı aslında. Sandığın gibi her hangi bir şeye hakim değilim. Senin izlerken fark ettiğin şeyi ben, güvenlik müdürüm sayesinde anladım. Bir şirketin güvenlik ağına hiç fark edilmeden sızacak, ordan akış süresini bozmadan kayıt silecek ve böyle profesyonel akışı yönetecek ülkede tek birim neresidir bilirsin Korhan. Üstelik yüzlerinin kameraya yansıdığı kısımlar ustaca yok edilmiş."

Korhan ilk kez o an Ahunun gözlerine baktı. Onunda çatılmış kaşları neler olduğunu sorguluyordu.

"Bilişim İstihbarat?"

"Aynen öyle avukat! Kime nasıl bir yanlış yaptın da MİT'in radarına takıldın bilmiyorum ama benim bu işteki tek misyonum kızı yanına almanı sağlamaktı."

Yalçın benim bir suçum yok der gibi omuzlarını silkip Korhan gibi ellerini ceplerine soktu.

Korhan videoya geri dönüp en baştan izlemeye başladı. Yüzleri hiç bir açıda net değildi .Videoyu Ceydaya verse bir şey çıkar mıydı? O yüzden bir şey demeden videoyu kendi telefonuna yolladı. Asansör bölümünde de kameraya sırtları dönüktü. Kamera açılarına hakimdiler. Sonra aklına Cemilin dedikleri geldi. Nereye el uzatsa kimse umursamıyordu onu. Cemil istihbaratta köklü bir yere sahip değildi. MİT bir pramitse Cemilin pozisyonu en alt basamaktı. Ama burda yürütülen iş hiç de alt kademenin elinden çıkmış gibi değildi.

Bir şey demeden Yalçına telefonunu uzattı. Artık gitmesi gerektiğini anlasın diye de dik dik baktı gözlerine.

Yalçın mesajı alınca tekrar Ahuya bakıp Korhana döndü yüzünü.

"Muzafferi üzerimden çek Korhan!"

Korhan umursamazca omuzlarını silkti.

"Bana yeterli bilgiyi vermedin ki. Neden yapayım bunu?"

Yalçın tekrar Ahuya baktı. Bu sefer gözlerini bile isteye ondan çekmedi.

"Beni kışkırtma Korhan. İyi niyet gösterisi olarak buraya geldim. Bir anlaşmaya varabiliriz diye elimdekini sana verdim. Madem seni her dakika izlediğimi biliyorsun onun öylesi biri olmadığını bildiğimi de biliyor olmalısın."

Korhan dişlerini sıkma dürtüsünü kontrol etmek için derin bir nefes aldı.

"Bunu da bilemezsin Yalçın. Tekrar söylüyorum beni izlediğini bile bile sana malzeme veriyorsam sorgulamanı tavsiye ederim. Dediğim gibi seni ayağıma getirmek için çok zaman harcamadım neticede."

Yalçın yeni bir bozgunla Ahuya dönük yüzünü Korhana çevirdi.

"Sen düştüğün derin kuyudan kurtulmaya bak Korhan. Benimle uğraşmak zaman kaybı olur. Ha sana bir dost tavsiyesi olsun. Gerçi çok umursamıyorsun ama dikkat et bu ceylana! Onlar bilmiyorlardı ama ben dudak okuyaniliyorum Korhan. Odadan çıkacakları zaman sağdaki adamın dudakları çok hoşuna gitmeyecek bir şey fısıldadı yanındakine!"

Yalçın bile isteye cümlesini yarım bıraktı. Ahuyu baştan aşağı süzen bakışları Korhana döndü. O sözü almadan çıkmayacaktı burdan. Korhan da neyi beklediğini anladı.

"Umarım işe yarar söyleyeceklerin! Muzaffer ensenden ayrılsın diye buna çok ihtiyacın var!"

Yalçın başını onaylar gibi salladı.

"Bakanın kızı onunla güvende! Tam olarak bunu söyledi."

Yalçın başka bir şey demeden ardında kalan çelik kapıyı aralayıp çıkıp gitti.
Kapının çarpan sesi evi doldursa da öylece dikilen iki kişiyi hareket ettirmemişti.

Korhan kapıdan ayırdığı bakışlarını Ahuya çevirdiğinde onun hâlâ kapanmış kapıya baktığını ama aklının çok başka yerlerde gezdiğini gördü.

Tedirgin hissediyordu kendini. Şu an düşünmesi gereken Yalçın son sözleri olmalıydı ama o Ahunun, Yalçına söylediklerine ne kadar inandığını sorgulamanın ötesine geçemiyordu.

"Ahu Nar?"

Ahu fısıltı gibi duyulan sesine tepki vermeden öylece kapıya bakmaya devam etti. Sonra ona tedirgince bakan adamla göz göze geldi.

"Haklıymışsın!"

"Ahu Nar konuşalım mı?"

"Sen gerçekten çok iyi bir yalancıymışsın. O kadar iyisin ki bu zamana kadar yalanı bana mı söyledin yoksa biraz evvel çıkıp giden adama mı asla emin olamıyorum."

Korhan hızla iki yana salladı başını.

"Sana yalan söylemem! Söz verdim, biliyorsun! Biliyorsun Ahu Nar! Sen, ben bir şeyler söylemesem bile beni anlayan tek kişisin!"

Ahu umursamazca omuzlarını silkip salona doğru adımlamaya başladı. Korhan ardından bakıp kaldı. Sonra aynı şekilde salona doğru yürüdü.

Ahuyu koltuğa oturmuş, elindeki telefonu kurcalarken görünce kafası karıştı. Ne yani? Hesap sormayacak mıydı? Onu kandırıp kandırmadığına emin olmak için bir şeyler söylemesini istemeyecek miydi?

"Ahu Nar..."

Ahu umursamaz bir yüz ifadesiyle anlık Korhana baksa da geri telefona döndü. Korhan deli gibi neye baktığını anlamaya çalışıyordu ama ekranı göremedi.

"Konuşmayacak mısın benimle?"

Ahu boş vermişlikle omuzlarını silkti. Şu an ne hissettiğine kendi de çok hakim değildi açıkcası. Korhanın kendi hakkında kullandığı her kelimeyi dinlerken içi çekilir gibi olmuştu. Ama sonra nedense aklı "mantıklı" diye hak verdi ona. Söylediği şeyler doğruysa bile Korhanı suçlayamazdı.

Mesela daha bir kaç kere görüştüğü bir kızı biran evvel evine alması gerçekten tuhaftı. Ahunun kendi içinde yaşadığı buhrandan kaynaklı gözünden kaçan nice şeyler olmuştu. Bu da onlardan biri olabilirdi. Korhan onu tanımıyordu ve bu eve ilk getiriliş amacı gerçekten o kutuyu gönderenleri şaşırtma amacı güdebilirdi.

Korhanla aralarında geçen şeyler çok yakın bir zamanın içerisinde oluşmaya başlamıştı. Kim Korhanı ilk zamanlar böyle bir amaç güttü diye yargılayabilirdi ki? Daha bir kaç gün önce kardeşinin başına gelenleri öğrenmek için ne yapılması gerekiyorsa yaparım diyen Ahu için bu çok iki yüzlüce bir davranış olurdu. Pekala Korhan da Sûhanın başına gelenleri öğrenmek için kendini kullanmayı planlamış olabilirdi.

"Düşünüyorum Korhan!"

Korhan zerre kadar fikir sahibi değildi Ahunun şu anki ruh halinden. Ona öfkelenip bağırmasını beklediği her an, Ahu sıfır tepkiyle öylece oturuyordu.
Ve bu Korhanı daha da çileden çıkarıyordu. Biraz önce Yalçınla konuşurken söylediği her yalan da Ahunun yüzüne nasıl bakacağını düşünüp içten içe delirmişti ama şimdi böyle... O böyle umarsızca oturdukça delirmenin âlâsını yaşıyordu.

"Neyi? Neyi düşünüyorsun Ahu Nar? Niye geçip karşıma o lafların hesabını sormuyorsun?"

Ahu yerdeki bakışlarını kaldırıp dümdüz bir ifadeyle Korhana baktı. Derince aldığı nefesle göğsü havalanıp inmişti.

"Söylediklerin gerçek olabilir Korhan. Sonuçta bir amacın var ve o amaca ulaşmak için herkesi harcayabilirsin. Bunun en başından beri farkındayım, seni yargılamıyorum. Benim düşündüğüm kısım MİT'in bizimle ne işi olabileceği. Neden seninle benim bir araya getirilmemiz için böyle bir şey yapsınlar ki? Adamın son söylediği de çok çelişkili. Güvende olmamla ne alakaları var. Adam kardeşlerimizden hiç bahsetmedi mesela. Haberi mi yok kayıplarımızdan yoksa bilerek mi o kısma değinmedi? Kafam çok karışık, babalarımızın sebep olduğu bir şeyin içerisindeyiz ama bundan eminiz. Düşündükçe sorular da artıyor değil mi?"

Korhan ağzı hafif aralanmış öylece karşısında naif bir sesle konuşan kadına bakıp kaldı. Şu an konuşmaları gereken ilk konu bu muydu? Hayır! Konuşmaları gerekilen ilk konu Ahunun, Korhana sorması gereken hesabıydı!

"Ahu Nar beni delirtmeye mi çalışıyorsun?"

Ahu yine o boş bakışlarını değdirdi Korhana.

"Sadece anlamaya çalışıyorum. Neden bir araya getirilmeye çalışıyoruz ki? Bu kadar zamandır anladığım kadarıyla sen de hiç bir şey bilmiyorsun. Benim de dünyadan haberimin olmadığını anlamışsındır diye umuyorum. Ne olacak bir araya gelince?"

"Ahu Nar!"

Ahu oturduğu yerden yavaşça ayağa kalkıp ona öfkeyle bakan adamın karşısına dikildi. Başını hafif sola eğimlendirerek har sıçramış sarı irislerine gözlerini kırpmadan baktı.

Korhan tam da o anda Ahunun ne yaptığını anladı. Gözlerini kapatıp alt dudağını ısırdı ve derin bir nefes aldı.

"Ağzıma sıçacaksın! Senin hakkında o cümleleri kurdum diye ayağının altına alacaksın beni!"

Ahu hiç istifini bozmadan bakmaya devam etti. Sonra söylenilen hiç bir şeyi duymamış gibi omuzlarını silkip kaşlarını çattı.

"O anahtar nereyi açıyorsa bulmamız lazım Korhan. Ya istihbarat o anahtarın açtığı şeyin peşindeyse? Ama o zaman da benimle ilgisi ne ki? "

Ahu sesli düşünmeye başladığında Korhanla kurduğu göz kontağını bozdu. Bir kaç adım sağa yürüyüp geri o adımları atarak düşünmeye devam etti.

"Her an bizi izliyorlarsa Ahmet hocaya gittiğimizi biliyorlar. Aradıkları anahtarsa bir şekilde aldığını da biliyorlar. Ama anahtar neyin anahtarı? of!!! Ama kardeşlerimizle olan bağı kuramıyorum ben. Senin aklında bir şey var mı?"

Korhan hırsla dudağını ısırarak kızın her adımını sabırla izlemeye devam etti. Aklını vermesi gerekiyordu her bir sözüne ama Ahu onu öyle umursamıyordu ki dikkatini toparlamak imkansız gibiydi.

Ahunun ona dönen bakışlarıyla duruşunu dikleştirdi. Ahu tekrar omuzlarını silkti.

"En iyisi biraz dinlenelim, çok geç oldu saat. Mantıklı düşünemiyoruz. Cemile bu durumdan bahsedelim mi? En iyisi buna da yarın karar veririz, gerçekten şu an hiç bir şeyi doğru yere oturtamıyorum. "

Yine Korhanın konuşmasını beklemeden odaya doğru yürümeye başladı. Korhan da peşine takıldı aynı saniyede.

Odaya giren Ahu, dolaba yönelip daha önce kullandıkları pikeyi yerinden çıkardı ve uyurken giymek için bir tişört ve eşofman altına uzandı.

"Ne oluyor? Ne bu şimdi?"

Ahu elindekileri yatağın üzerine bırakıp bileğindeki lastikle saçlarını topladı. Sonra geri yatağa bıraktıklarına uzanacakken bileği Korhan tarafından yakalandı.

"Ahu Nar! Nereye gidiyorsun?"

Ahu bileğindeki ele bakıp geri Korhana çevirdi yüzünü.

"Uyumaya gideceğim Korhan. Müsade edersen çok yorgunum ve uyumak istiyorum."

Korhan başını yana yatırıp tek gözünü kısarak Ahuyu baştan aşağı süzdü.

"Neden gidiyorsun koltuğa? Seninle bu konuyu halletmiştik, neden burda yatmıyorsun?"

Her bir kelime olabildiğine baskın çıktı dili ve dişleri arasından.
Ahu yine umursamazca omuzlarını silkti.

"Biriyle yatmaktan pek de hoşlanmadım Korhan. Böyle daha rahat uyuyacağım. Bırakırsan bileğimi, bu günün bitmesini istiyorum artık."

Ahu olabildiğine nazik bir şekilde bileğindeki ele uzanıp, parmaklarını gevşetti ve yatağın üstüne bıraktıklarını almak için tekrar sırtını adama döndü.

Korhan ise her bir kelimesi için Ahunun onu hiç bir şey yapmadan nasıl pişman edeceğini anlamış oldu. Ahunun bu yüzüyle ilk kez karşılaşıyordu. Alıştığı insanlar bir şeye öfkelendiklerinde ağızlarına geleni sayarlardı, kavga eder ve hırslarını çıkarırlardı. Ama kelebek diye naifliğine her an değindiği kızın kanatlarının ucundan zehir akabileceğini yeni anlamıştı.

Ahu Nar istediğinde onu öyle güzel yok sayabiliyordu ki Korhan bununla nasıl baş edeceğini bilemedi. Bir yol bulamadıkça panikledi. Bir anda kıza doğru atılıp sırtından sarılarak bedenini bedenine yasladı. Bir eli karnına dolanmış diğeri kollarını da içine alacak şekilde göğsünün üstüne sarmalanmıştı.

Ahunun kurtulmak için çırpınma çabasına bile girmediğini fark ettiğinde içindeki panik daha da büyüdü.
Dudakları kulağına iyice yaklaştı.

"Özür dilerim. Özür dilerim kelebek çok özür dilerim. Tamam anladım! Yemin ediyorum asla! Bir daha asla seninle ilgili öyle konuşmayacağım. Ahu Nar yemin ediyorum bir daha olmayacak! Anladım seni, haklısın. Özür dilerim çok haklısın. Bir hiç mişsin gibi davrandım haklısın! Anladım seni!"

Konuştukça kulağına, boynuna değen dudaklarının etkisiyle Ahu titremek isteyen her bir hücresine zorla hakim oldu. Tepki vermemek için yanağının içini ısırmak zorunda kalıyordu. Korhan ise tepki alamadıkça daha da çığırından çıkıyordu.
Dudaklarını boynuna bastırdı. Sonra bir kez daha ve bir kez daha.

"Ahum... Haklısın! Yalçın öyle söyleyince... Of haklısın! karşısında güçlü görünmek içindi. Ondan ilerde olduğumu düşünürse panikler ve açık verir diyeydi."

Ahu karşı duvara sapladığı bakışlarına zorla hakim oluyordu. Tenine değen dudakların direncini kırmasına çok az kalmıştı.

"Blöf yapacağın herkese beni kullandığın bir piyonun olarak göstereceksen bunu bana söylemelisin Korhan!"

"Hayır! Hayır daha önce düşündüğüm bir şey değildi. İlk andan itibaren değildi Ahu Nar. Sen ofisime geldiğin günden beri hiç seni kullanmayı düşünmedim bile. Yemin ederim planlanmış bir şey değildi. Sadece köşeye sıkıştım ve yalan söyledim. Elindeki her ne varsa almak içindi. Zaten farkında olduğumu anladığı anda video için pazarlık yapamadı benle sende gördün!"

"Sana bunun için kızmıyorum Korhan. Sana öfkeli değilim, hak veriyorum da. Sadece yeri geldiğinde kullan at mendilin olacağımı bana daha önce söylemiş olmanı tercih ederdim."

"Hayır! hayır hayır öyle olmadığını biliyorsun hayır!"

"Bilemem Korhan! Sonuçta kendin hakkında verdiğin ilk bilgi ne kadar iyi bir yalancı olduğundu. Ben şimdi nasıl emin olabilirim ki senden? Şu anki yakınlığın bile yanında tutmak için olabilir, hak veriyorum bu davranışa neticede. Baksana devletin en önemli birimlerinden biri beni yanına itmek için ayak oyunları çevirmiş. Senin de bana ihtiyacın olduğunu söylemelerin hiç de azımsanamayacak kadar çok. "

Korhanın bedenini ablukaya alan kolları daha da sıkıştı. Hızla atan kalbini sırtında hissedebiliyordu. Boynunu öpen dudakları ensesini, saçlarını öpmeye bir an bile ara vermiyordu Ahu konuştukça.

"Delirtme beni! Zıvanadan çıkarma Ahu Nar! Aldım dersimi diyorum, konuşma benimle böyle. Sen benim için nesin çok iyi biliyorsun! Senin için kafayı yediğimi, köpek gibi eteğinde gezdiğimi biliyorsun! Beni böyle yok sayma. Bana böyle bomboş bakma Ahu Nar!"

Ahu onu sarmalayan kolları gevşetip yüzünü Korhana döndü. Siyah incileri buz mızrakları fırlatıyordu.

"Bir daha! Bir daha elini, ayağını, her hangi bir yerini güçlendirmek için beni küçük düşüren kelimeler kullanırsan, beni öyle bir adamın karşısında basitleştirirsen seni öyle yok sayarım ki Korhan, sen bile gerçekten yok olduğuna inanırsın!"

Korhan, Ahunun cümlesi biter bitmez dudaklarına kapandı. "Özür dilerim" diye fısıldayacağı kadar çekilip geri dudaklarını ona karşılık vermeyen dudaklara bastırdı. Milimlik geri çekiliyor ve af dileniyordu.
"Ahum... asla!" dudağı yanağına doğru kayıp orayada baskılı bir öpücük bıraktı. "Bunu bir daha asla yapmayacağım..." Yüzünde kayarak yukarı çıkan dudakları en son alnının ortasına güçlü bir öpücük bıraktı. Yüzünü geriye çektiğinde Ahunun yüzünün her bir yanını gözleriyle tavaf etti.

"Bunu bir daha yapmayacağım! Her şeyin üzerine yemin ederim, asla tekrarı olmayacak. Sana bir daha böyle hissettirmeyeceğim. Böyle bomboş bakma artık, yıldızlarımı geri ver. Benim güzel ateşim, bana bakan o güzel gözlerini geri ver."

Sona doğru ağzından çıkanlar iyice fısıltıya dönüşmüştü. Alnı çok yakınındaki kızın alnına yaslanıp öylece kaldı. Ahu aralarında sıkışıp kalmış elini bedenlerinin arasından kaydırarak Korhanın yüzüne doğru çıkardı. Parmakları yanağının üstünde narince dolaştı. Konuşmaya başladığında dudakları Korhanın dudaklarına sürtünüyordu.

"Bana biraz önce hissettirdiğini bir kere daha hisserttirirsen Korhan, bırak bana dokunmayı bakamazsın bile..."

Kelimeleri keskindi ama sesi öyle naif çıkmıştı ki dudaklarından, dökülen kelimeler Korhanın dudaklarını okşamıştı. Korhanın yutkunan boğazıyla, adem elması hareket etti. Gözlerini aralayıp ona dikkatle bakan kızın kara evrenine doyasıya baktı. Ahu ona merhamet edip gözlerine perde olarak çektiği o soğukluğu kaldırmıştı.

"Sende beni bir daha koynundan kovmayacaksın. Beni bir daha kokunu sakınmakla tehdit etmeyeceksin!"

Ahunun dudağı kıvrıldı.

"Pazarlık mı yapıyorsun benimle?"

Korhan içindeki dürtüyü baskılayamadan uzanıp o küçük kıvrıma tekrar bir öpücük bıraktı.
Sonra da omuzlarını silkti.

"Beni kendinle tehdit etme bir daha. Hatamı kabul ediyorum ama bunu yapma Ahu Nar."

"Onu sen belirleyeceksin Korhan. Ne yaptığının farkındayım ama bunu yaparken beni yüzüne bakmaya imtina ettiğim adamların karşısında küçük düşürürsen hoş karşılamayacağım!"

Korhan biraz evvel kızın topladığı saçları sorgusuz sualsiz tokasından kurtardı. Ahunun oflayarak nefesini bırakmasına gülümseyecek gibi oldu.

"Saçlarımı neden rahat bırakmıyorsun?"

Korhan -cık diye bir ses çıkardı.

"Ben değil onlar beni rahat bırakmıyorlar. Gözümün önündeyken bile hasretini çektiriyorlar. Toplama onları."

Eli dağılmış saçları düzenlemeye dikkatle devam etti. Sonra ona bakan gözlere amber gözleriyle tutundu.

"Aldım dersimi, bir daha olmayacak. Söz veriyorum. Ahu Nar?"

"Hmmm..."

"O söylediğin... Doğru muydu?"

"Hangi söylediğim?"

Ahunun dudağındaki kıvrım hangi söylediği olduğunun farkındalığına kanıt gibiydi. Ama Korhan suçlu konumundayken inatlaşamazdı onunla.

"Benimle uyumaktan hoşlanmadığını söyledin?"

Ahunun sol kaşı havaya kalkıp ona dikkatle bakan adama karşılık verdi.

"Bilmem! Yalan konusunda uzman olan sensin. Sen söyle Korhan, sana yalan mı söyledim ben?"

Korhan sırtındaki kolunu beline doğru kaydırıp Ahuyu kendine biraz daha bastırdı. Beline uyguladığı güçten Ahu parmaklarının üzerine yükselmişti. Korhanın hırsla aldığı soluğun sonunda alt dudağını dişlerinin arasına kıstırmasıyla kısık bir çığlık fırladı ağzından. Korhan öpmekten çok cezalandırır gibi dişleriyle kıstırdığı ısırığı dudağını çekiştirerek bıraktı.

"Yalan söyledin! Ama yine de sinirden kudurmamın önüne geçmiyor bu. Benim kollarımda uyumaktan zevk aldığını söylemeden de içimi kaynatan bu histen kurtulamam."

Ahu sızlayan parmaklarını rahat bırakmak için geri çekilecekti ama ondan önce Korhanın hiç beklemediği bir şey yaptı. Biraz evvel Korhanın ona yaptığı gibi alt dudağını dişleriyle kıstırıp çekiştirdi. Korhanın dumur olmuş ifadesi amacına ulaştığının göstergesiydi.

Ahu bir şey demeden iki adım geriye çekilip hazırladığı pikenin üzerindeki eşofman altı ve tişörtü alıp odanın banyosuna girdi.

Korhan kapanan kapıya bakıp sol eliyle yüzünü sıvazladı. "Beni nasıl mahvedeceğini böyle iyi biliyor olman haksızlık..." diye fısıldadı.

Aradan bir kaç dakika geçtiğinde Ahu çıkmış ve yine Korhana bir şey demeden yatağın üzerindekileri dolaba yerleştirip, yorganın artına girmişti. Bununla baraber Korhanın kasılmış bedeni gevşedi. Aynı sessizlik içerisinde o da banyoda üzerini değiştirip yatağa doğru adımladı. Ahu yastığa sarılmış öylece belirsiz bir noktaya bakıyordu. Korhan olabildiğine sessiz yorganın içine girip yüzünü Ahuya dönerek uzandı. "Ahu Nar" diye fısıldayana kadar hiç bir tepki almamıştı. Ona dönen gözlere biraz daha yaklaştı.

"Ne düşünüyorsun?"

Ahunun durgun yüzünün ardında bir şeyler vardı. Korhan artık istese de onunla konuşmadan uyuyamazdı.

"Neyin var kelebeğim?"

"Düşünüyorum Korhan. O adamın söylediği her şey kafamın içinde bir yerlere çarpıp geri dönüyor sanki bana."

"Bu gün için ertelemiştik bunu. Yarın düşünecektik."

Ahu başını iki yana salladı. Gözlerini kapatıp öylece kaldı.

"Sanki bunu sen yapacakmışsın gibi."

Gözlerini tekrar açtığında Korhanın merhametle yumuşamış yüzünün her zerresini izledi.

"Düşündüklerini söyle bana Korhan."

"Düşündüklerim doğru olmayabilir."

"Önemi yok, duymak istiyorum."

Korhan sırt üstü dönüp tavana dikti gözlerini. Sol kolunu açıp sözsüz bir davette bulundu. Ahunun davetine karşılık vermesi biraz evvel gerilmekten sızlayan tüm kaslarına çok iyi gelmişti. Kolunu doladığı bedeni iyice bedenine yasladı. Sonra Ahuyla inatlaşmak pahasına özgür bıraktığı kara saçlarına öpücük kondurdu.

"Bizi yönlendiriyorlar Ahu Nar. Babalarımızın sakladığı o şeyi kendileri aradıysalar da bulamadılar ve bizim bulmamız için yolumuzu birbirine doluyorlar."

"Bunun... Bu akşamdan itibaren farkındayım... Ama Ahi, Sûhan?"

"İşte orayı bir türlü oturtamıyorum ki. Sûhana yer bulsam Ahi elimi kolumu bağlıyor. Ahu Nar babanla ilişkin nasıldı?"

Korhanın sorusunu bir süre kafasında evirip çevirdi. Her günleri babasıyla geçmezdi ama babasının evde olduğu her anları beraberdi. Atilla Saruhanlı iki çocuğun sahip olabileceği en güzel babaydı. Zerre kadar ilgisini esirgemeyen, çocuklarını omuzlarında gezdiren çok güzel bir adamdı.

"O... Çok güzel bir adamdı. Çok güzel bir baba... Annemin gözlerini güldüren çok güzel bir koca. Neden sordun bunu?

Korhan Ahunun konuştuğu her kelimede onu izlese de konuşması bitince gözlerini tekrar tavana çevirdi.

"Dekanla olan konuşmadan beri aklım da olan bir şey var. Emin değilim ama diyorum ya Sûhanı kafam bir nokta da teorime oturtsa bile Ahiyi oturtamıyor. Ahi senin ikizin. Sûhanla aramda on bir yaş var benim. Eğer babam bir plan kurduysa ve planın tamamlanmasında çocuklarına bir görev bıraktıysa bunun ben olmam çok doğal. Ama Atilla Saruhanlı bunun için bir evlat seçmek zorunda kaldıysa neye göre seçti bunu? Senin için bir kariyer planlamış peki ya Ahi? Sonra Ahinin beklenilen okula senin için gitmediğini söyledin. Bak burda da bocalıyorum. Bir denklem kurduğumda Ahi hep açıkta. İkiz çocuklardan birini seçmek durumunda kalan baba neye göre seçer? Ataerkil sistem desek Ahi olması gerekiyor bu kişi. Yoksa gerçekten Ahiydi de başlarına gelen durum mu okun yönünü sana çevirdi. Ben işte burda tıkanıyorum. Eminim ki babalarımızın sakladığı her ne ise bizim bulmamız için tasarlandı. Anahtar beni kesinleştiriyor. Sen ve Ahi kafamı karıştırıyorsunuz. Babanı azıcık tanısam nasıl düşündüğüne dair fikir yürütebilirdim."

Korhanın söylediği her şey aslında Ahunun da kafasında dönüp duruyordu.

İki baba bir plan kurduysa ve ikisi birer evladı bu planı tamamlamak için seçtiyse Tarık Yıldıray için seçenek çok uzakta değildi. Ama kendi babası için bu kararı vermek çok zor olmalıydı. Üstelik babasının seçtiği kişi Ahi ise onun ölümü tüm dengeleri bozmuş olmuyor muydu? Şu an MİT zorunlu bir seçenek olarak Ahuyu izliyor da olabilirdi. Ahinin kaybında parmakları olup olmadığı şimşek gibi çaktı içine. Yattığı yerden fırladı. Korhan da bir anda kalkan kızla şaşkınca kala kalmıştı.

"Ya aslında kutu değilse Korhan?"

"Ne?"

"Bizi bir araya evime bırakılan bir kutu getirmedi ki! Bizi bir araya kardeşlerimizin kaybı getirdi. Bunu! Bunu onlar yapmış olamaz mı? Korhan aradıkları her ne ise bizi kışkırtmak için kardeşlerimizi elimizden almış olamazlar mı? Seni tanıyorla, beni tanıyorlar. Sen Sûhan için, bense Ahi için yapamayacağımız bir şey yok! Hayatımızı belki de en başından beri izliyorlar. Ahi ve benim adıma bir dosyayı istihbaratta kilitle tuttuklarını sen söyledin! Bizi kışkırtmak için!"

"Ahu Nar!"

Ahu konuştukça düşündükleri çok daha mantıklı gelmeye başladı. Yattığı yerden ayağa fırlayıp sağa sola hızlı adımlarla yürüdü. Sağ elinin baş parmağını ısırarak delirmişçesine hırsla attığı adımlarla Korhan da ayaklandı.

"Bulamadılar! Babamın sakladığını bulamadılar ve mutlaka bunun için aileyi işin içine kattılar. On sekiz yıldır öylece yaşayıp gidiyoruz. Babalarımızın mezarlarında saklı sırları çıkarmak için yeni mezarlar kazdırdılar bize! Hayatımız bir kurgu üzerine planlanmış, doktor olacağım bile belirliymiş. O zaman senin avukat olman da hesaplanmış demektir."

Sonra kara gözlerini karşısındaki adama dikti.

"Ara ara bahsettiğin davaların! Hepsi büyük haksızlıklarla oluşmuştu değil mi? Seni hırslandıran bir haksızlık çizgisi vardı hepsinde. On bir yaşındaki bir çocuğun tecavüz davası! İş kazası geçiren adamın nasıl haklarının el altı edildiği. Sonra... Sonra başka şeylerden de bahsetmiştin. Ve asıl olan babanın durumu. Ona yapılan haksızlık senin kendi adalet anlayışını oluşturdu. Kendi terazine ters düşen bir şeyi kabul etmiyorsun! Kimsenin kolay kolay yönlendiremeyeceği, ilkeleri olan bir adam tekrar bir haksızlığa uğrarsa bu işin peşini bırakır mı hiç?"

Ahu çok haklıydı. Korhanı avukat olmaya iten en yegane sebep babasının uğradığı haksızlıktı. Onurlu bir adamın adının rezilce karalanmasıydı. Karşısına çıkan her davada onu kışkırtan detaylar olurdu. Meseleyi kişiselleştirmesine neden olan detaylar! Şu ana kadar fark etmemesi, üzerine hiç düşünmüş olmamasındandı. Ona dikkatle bakan kıza çatık kaşlarla baktı.

"Ve bu davaların en önemli özelliği onların beni buluyor olmasıydı!"

Korhan kendi davalarına kendi karar verdiği aşamayı geçtikten sonra onu zıvanadan çıkaran davaları düşündükçe en belirgin iki ortak özellik Ahunun söylediği her şeye kanıt niteliğindeydi.

Korhanı o davaları almaya iten, kazanma ateşiyle yakan unsur, zayıf olanın uğradığı korkunç haksızlıktı. Ama diğer ortak özelliğin o davaların gelip Korhanı buluyor olmasıydı. Kimi zaman çığlıklarla yalvaran bir anne, hıçkırarak ağlayan bir baba ya da şerefi iki paralık edilmiş bir mazlum olurdu yollarını birleştiren. Korhanın ardını dönüp gidemeyeceği kadar dramatik bir hikaye çıkardı o davalardan. Gecesini gündüzüne katarak, tüm tehditlere kulak tıkayarak ve çoğu zaman kendi iradesiyle oluşturduğu kazanç haritasıyla alınmış sayısız davası vardı.

Yine Ahuya hak verdiği diğer bir kısım ise onları bir araya getiren Ahunun tehdit edilişi değildi. Onları bir araya getiren kardeşlerinin katledilmesiydi!

"Ne yapacağız Korhan?"

Korhan alt dudağını ısırıp belki de asla yapmam dediği o ihtimali zihninin kuytularından çıkarıp aldı. Bildiği ama asla kabul etmediği o sistemin varlığı düştü aklına.

Cemilin yardım için bir anda yanına gelişi ve Ceydanın bir kaç mızmızlanmak dışında sesini çıkarmadan işlerini halledişi! Ustanın Ceydayı öylece ona yardıma göndermesini hep sorguluyordu zaten.
Dişlerini gıcırdattığında Ahu bilinmezlikle karşısında duruyordu.

"Şu an için hiç bir şey yapmayacağız Ahu Nar. Bir süre sadece izleyici olacağız."

"Neyi? Ne demek bu? Neyi izleyeceğiz?"

"Ustanın MİT için mi yoksa örümcek ağı gibi dünyaya yayılmış birliği için mi bana yardım ettiğini..."

 

Loading...
0%