Yeni Üyelik
14.
Bölüm

DERT & DEVA

@orenda

 

 

Keyifli okumalar ballı lokmalar. Bölümümün boynunu bükük bırakmayın.🖤🦋

 

 

BÖLÜM-14-

 

 

 

Korhan bir süre daha Ahunun kendine gelebilmesi için suyun altında durmasına yardımcı olmuştu ama aklı hâlâ Ahunun ona söylediği en son cümledeydi.

 

Çok acı çekiyordu...

 

Çok fazla acı ve özlemin içerisinde çırpınışını izlemek içinde bir yerde, asla tarif edemeyeceği bir bölgede sızlamaya neden oluyordu.

 

Ahunun daha iyi olduğunu düşündüğünde onu duştan çıkarmış ve kızın çantasını kurcalamanın çok da etik olmadığı kanısına vararak kendi kıyafetlerinden bırakmıştı yatağın üzerine.

 

Ahu kapanan kapıyla bedenine sarılmış büyük havluya daha çok sığınmak istedi. Korhan eve doktor çağıracağını söylediği için biran evvel giyinmeliydi ama zerre derman bulamıyordu kendinde. Zor şer Ayaklanıp yatağın üzerindekileri avuçladı. Gri bir eşofman takımı ve paketinin içerisinde duran erkek boxerı istemsiz utandırmıştı.

 

Onu utandıran çamaşır değildi aslında. Bunu Korhanın düşünme inceliğini göstermiş olmasıydı.

 

Olabildiğine hızlı giyinip, zorla kaldırıldığı yatağa geri girdi. Çok halsizdi ve uyumaktan başka hiç bir şey istemiyordu.

 

Tekrar uykuya dalacağı anda alnına soğuk bir elin dokunduğunu hissetti.

 

"Yine ateşin çıkıyor, sarılma lütfen yorgana. Doktor yolda. "

 

Korhan kızarmış yüzü ve sıkı sıkı yorganı avuçlayan parmakları izledi bir kaç göz kırpış süresince.

 

"Ahu Nar... Hadi bana biraz yardımcı ol. Tekrar kötü olacaksın."

 

"Çok uyumak istiyorum ama."

 

"Geçecek kelebek. Hadi bırak yorganı."

 

Biraz zorlayarak yorganı beline kadar indirmişti. Eşofmanının içinde kaybolacağını biliyordu ama kollarını üçe katlayacak kadar büyük olması şefkatle tebessüm etmesine neden oldu.

 

Çok zaman geçmeden zil çalmıştı ve doktoru odaya yönlendirdi. Kapıya bakmaya gittiği anda Ahu yine yorgana sarılıp, uykuya çekilmişti bile.

 

Muayene sonrası doktor bir serum başlayıp çıktı odadan. Korhan da son kez kıza bakıp peşine takıldı.

 

"Kan aldım, tahlil için. Ön muayenede boğazında ve kulağında bir sorun görünmüyor gibi. Ama teni oldukça solgun, kan değerleri çok düşmüş olabilir. Yeterli beslenmiyor da olabilir susuz kalmış gibi duruyor. Enfeksiyon kaynaklı bir ateşlenmeden ziyade psikolojik olabilme ihtimali de var."

 

"O... Çok zor bir dönemden geçiyor. Açıkcası beslenme konusunda da çok yeterli değil gibi."

 

"Ben bedeninin su ihtiyacı için serum taktım ve ateşi için seruma ilaç karıştırdım. Şu an rahat bir uyku çekecektir. Uyanınca sağlıklı bir beslenme takibi sağlayın. Kan sonuçlarını hastanemiz telefonunuza mesaj olarak yollayacak. Bende takip edip gerekli ilaçları yazarım."

 

Doktor sözleri bitirince yanında getirdiği çantayı toparlamış, ödemeyi alıp çıkmıştı.

 

Korhan bir süre ne yapacağını düşündü. Dışardan yemek yemeyi sevmediği aklına düştü. İyi gelebilecek bir çorba pişirse fena olmazdı. Ama bildiği tek çorba tavuktu ve onu pişirmişti.

 

İnternetten izleyerek yoğurt çorbası yapmaya çalıştı. Tüm adımları doğru yaptığına emindi. Sonunda pişen çorbanın tadına baktığın da iş göreceğini düşünüp tepsi hazırladı.

 

Aklı doktorun psikolojik olabilir dediği yerdeydi. Ahu ona kardeşinin çok sık hastalandığından bahsetmişti. Hastalanınca kendilerine yasakladıkları adları sayıkladığını söylemişti.

 

Şimdi yakınında üzülecek bir Ahi olmadığı için vücudu direnç göstermiyordu. Diline mühürlediği özlemi dillendiriyordu. Daha da kötüsü iyi olmak için bir sebep bulamıyor ve bedeni direnmiyordu.

 

Telefonu çalınca kaseye koyduğu çorba biraz soğuyana kadar konuşmak için açtı.

 

"Cemil?"

 

"Ağabey... İstanbuldayız."

 

"Ceyda gelmez sanıyordum."

 

"Valla bende şaşırdım ama benden önce gidiyoruz diyen o oldu."

 

"İşi ne yaptın?"

 

"Onu dayım halletti."

 

Korhanın bu duruma canı sıkıldı. Ustaya bulaşmak isteyeceği bir zamanda değildi.

 

"Gözüme görünme Cemil!"

 

"Abi bir dur ya. Valla ben bir şey demedim. Beni aradı. İstanbuldaki birimde olacaksın artık dedi, kapattı."

 

"Konum atacağım eve gelin."

 

"Senin eve!"

 

"Cemil! Beni ikiletme!"

 

"Abi ne bileyim, sen sokmazsın evine kimseyi diye dedim."

 

"İnsan... Değişiyor be oğlum. Kanırta kanırta değiştiriliyor..."

 

Cemilden bir cevap beklemeden telefonu kapatıp evin konumunu gönderdi. Sonra tezgahtaki çorba kasesini, ekmeği ve bir bardak suyu tepsiye yerleştirip odasına girdi.

 

Serum bitmek üzereydi. Yavaşça çıkarıp, serum girişini de teninden dikkatle ayırdı. Uyanmasın diye mi yoksa canı acımasın diye miydi bu kadar ihtimam sorsalar söyleyemezdi.

 

"Ahu Nar. Hadi bir şeyler yemelisin."

 

Yavaş yavaş kıpırdanan sonra da açılan gözlerle daha fazla uğraşmayacağına sevindi.

 

"Sıcak bir şeyler iç hadi."

 

Ahu kendini geriye çekip bir önündeki tepsiye bir de karşısındaki adama baktı.

 

"Çorba yapmışsın..."

 

"İnşallah olmuştur, ilk kez yapıyorum."

 

Ahunun dudağı minicik tebessüm eder gibi kıvrıldı.

 

Bu...

 

Bu bir kalp atışına böyle yön veren bir eylem olmamalıydı. Ama oluyordu işte. O küçücük dudak çizgisindeki kayma Korhana tarifi imkansız bir his yayıyordu.

 

Ne olduğunu sorsalar söyleyemezdi, bu hissi bilmiyordu. Hiç tatmamıştı ama en zor davayı tek celsede çözmüşcesine bir tatmin hissiyle doluyordu içi.

 

"Eline sağlık. Ben yoğurt çorbası çok severim. Yasemin de hep yapardı."

 

Eline kaşık alıp küçük küçük içmeye başladı. Yüzünde ve her hareketinde dolanan amber gözlerin varlığıyla biraz tedirgindi ama açlık hissi de baskındı.

 

"Çok güzel olmuş..."

 

Anlık bakışlarını sarı, kahve irislere dokundurup geri çorbasına baktı.

 

"Afiyet olsun. Ahu Nar iki arkadaşım gelecek."

 

Elindeki kaşığı kaseye koyup adama baktı.

 

"Bize yardım edecekler. Cemil benim için çok kıymetlidir. Bir de kardeşi olacak yanında. Ceyda da zamanında çok faydası dokunmuş biri. Doktor hâlâ ülkede, ona ulaşmakta yardımcı olacaklar bize."

 

Korhan Cemil ve Ceydanın ikiz olduğunu söyleyememişti. Bunun Ahuyu tekrar yaralayacağından o kadar emindi ki.

 

"Ben toparlanayım hemen. Şey ortalığı yani."

 

"Sen kendini nasıl hissediyorsun? Kötüysen yarın gelirler."

 

"Yok... Yok gelsinler, bir şeyler olsun artık."

 

Korhan başını eğip kabullendi. Ahu çorbasını bitirince tepsiyi alıp odadan çıktı.

 

Ahu ise hemen ayaklanıp kapı ardında duran çantasına ulaştı. Kendi kıyafetlerini giyip, yatağı toparladı. Nevresimleri değiştirmesi gerekiyordu. Zamanı olup olmadığını sormak için odadan çıkacakken zilin sesiyle durakladı.

 

Sonra daha fazla burda durmasının anlamı olmadığını fark edip içeri adımladı. Sesler geliyordu. Genç bir adam Korhana sarılıyor, uzun ince bir kız ikisini izliyordu.

 

Saçları asimetrik kesimdi. Önde uzun tutamları laciverte boyanmıştı. Buğday tenli, yuvarlak yüzlü hoş bir kızdı. Ahuyu fark eden de ilk o oldu.

 

Cemil Korhandan ayrılınca Ceyda başını sola yatırıp şöylece baktı ve kabullenmişlikle iki yana sallayıp Korhanın kollarının arasına girdi.

 

Ahu Korhanın da kollarını ona dolayışıyla tuhaf, kesif bir tad hissetti ağzında. Karnının içinde de ağrı gibi bir his.

Hastalığı hâlâ devam ediyordu demekki.

 

Ayrıldıklarında üçü de aynı anda ona baktılar.

 

"Ahu Nar, gel sana bahsettiğim arkadaşlarım."

 

"Cemil, bizden arkadaşı olarak bahsetmiş. Yalancı!"

 

Ceydaya gözünün altından ters bir bakış atıp Ahuya baktı geri.

 

Ahu yanlarına gidip elini uzatarak Cemille tokalaştı.

 

"Ahu..."

 

"Cemil bende, memnun oldum."

 

Yanındaki kıza da aynı şekilde elini uzatıp ismini tekrarladı.

 

"Ceyda bende, bu dananın ikiziyim. Memnun oldum Ahu."

 

Tam da Korhanın korktuğu gibi sıcak bir acı aktı içine. İkisine şöylece bakıp başını sallayarak onayladı.

 

Sonra Korhan ve Cemil salonda bulunan yemek masasına geçip Korhanın bilgisayarından bir şeylere bakmaya başladılar.

 

Ahu ise öylece boş durmayı mantıklı bulmadığından mutfağa geçti. Kahve yapıp yapmamak arasında öylece kaldı. Evi benimsemiş, ev sahibiymiş gibi bir imaj çizmek istemiyordu.

Zaten kız sürekli onu inceliyor.Açık Kahve, çekik gözlerini üzerinden ayırmıyordu.

 

"Şey kahve mi yapsak ki?"

 

"Ne zaman soracaksın diye bekliyorum bende."

 

"Korhana sorsak mı? Ondan habersiz mutfağını karıştırmamıza kızabilir."

 

Ceyda gözlerini süze süze geçip mutfaktaki masaya oturdu.

 

"Bebeğim o vampir bana her türlü kızar ama sana hiç sanmıyorum."

 

"Neden öyle dedin ki şimdi?"

 

Ceyda bir kedi zerafetiyle ayaklarını sandalye üzerinde toplayarak oturdu. Böyle bir duruş Ahu için asla estetik bir görüntü oluşturmazdı halbuki. Karşısındaki kız yapana kadar.

 

"Evine girme şerefini sana borçluyuz Ahu. O huylu psikopat kimseyi sokmaz inine."

 

"Uzun zamandır tanışıyor musunuz?"

 

Ceyda düşünüyormuş gibi gözlerini tavana dikti.

 

"Dayımın yanında oldukları zaman biz lise sondaydık. Cemil ipsiz sapsız bir hergele olacak korkusuyla dayım bunların yanında tüm yaz boyunca Cemili de adam etmeye çalıştı. Dayımın ilk fiyaskosu olur kardeşim."

 

"Bunlar derken?"

 

"Birde Asil ağabey var ama o adamın bu ikisiyle nasıl ortak bir noktası olabilir anlamıyorum. Zaten bir yada iki kere görmüştüm onu."

 

O sırada kahve makinasından gelen seslerle Ahu makinanın üzerindeki dolaptan kupaları indiremeye başladı. Ceydanın daha dikkatli incelemesine neden olmuştu bu.

 

Tepsiye iki kupayı koydu, diğer ikisini de mutfak masasına bıraktı. Bir şey demeden içeri adımladı.

 

"Annem konusunda çıkmazdayım Cemil. Diğer konuyu Zahirin babası çözecek ama şu an annemi durduramıyorum."

 

Korhan Ahuyu fark edince konuşmasına ara verdi.

 

"Kahve yapmıştım."

 

"Çok iyi yapmışsın Ahu Nar, bugün..."

 

"Ahu! Adı Ahu,Cemil. Diğer ismini kullanmaktan rahatsız oluyor!"

 

Ahu ne olduğunu anlayamadan kalakaldı. Korhanın sert ve yüksek sesi hareketlerini donuklaştırmıştı. Cemil de oldukça şaşırmış görünüyordu.

 

"Kusura bakma Ahu. Korhan abi öyle seslendi diye. Rahatsız olduğunu bilmiyordum afedersin."

 

Affı Ahudan diliyordu ama gözleri Korhanın üzerinddeydi. Korhanda ani çıkışından pişman olmuştu. Çok saçma hareket ediyordu, biran evvel bu duruma çare bulması gerekiyordu. Belki de Zahir haklıydı. Gidip Eceye ilaç başlatsa iyi olacaktı.

 

Ahu bir yorumda bulunmak istemiyordu. hemen bu insanın etini ısıran ortamdan kaçmanın peşindeydi.

 

Sorun değil diye fısıldayıp, masaya kahveleri bıraktı ve mutfağa döndü.

 

Ceydanın karşısındaki sandalyeye oturup sessizliğe gömüldü. bir zamandan sonra Ceyda merakına daha fazla ket vuramadı.

 

"Bana kendinden bahsetsene. Tanımış oluruz birbirimizi. Sanırım uzun bir süre görüşecek gibiyiz."

 

"Ne anlatayım ki? Adımı biliyorsun, Korhanın yanında ne işim var eminim bunu da biliyorsun."

 

"Ben daha yüzeysel şeylerden bahsetmiştim aslında. Mesela kaç yaşındasın, okuyor musun? Sevgilin var mı? Aslen nerelisiniz gibi?"

 

"Yirmü üç yaşındayım. Tıp okuyordum, dondurmak için başvuru yaptım. Sakarya'da büyüdüm. Başka sen sor istersen. benim aklıma hiç bir şey gelmiyor."

 

"Üç yaş varmış aramızda. Biz de aslen Mardinliyiz. Ailemiz orda ama okul bitince bizim çok bağımız kalmadı gibi. Arada ziyaret ediyoruz işte. Bilgisayarlarla aram iyi diyelim. Korhan da o yüzden çağırdı sanırım beni."

 

Ahu sessiz kaldı. Kahvesini bitirene kadar konuşmadı.

 

"Sen... Sûhanı tanıyor musun?"

 

Ceyda da duruldu. Er yada geç mutlaka buraya gelecekti konu.

 

"Tanımıyorum Ahu. Hiç tanışma fırsatımız olmadı. Ama Korhan, Cemil için çok kıymetli. Otomatik olarak benim içinde kıymeti artıyor. "

 

"Kardeş, kıymetli olur haklısın. Hele ikizinse. Nefesini bile paylaştığın olunca o neyi severse senin kalbin zaten oraya çekilmiştir. Anlıyorum seni Ceyda."

 

Ceyda yanağının içini ısırarak öylece kalakaldı. Eli bilinçsizce masanın üzerindeki elin üzerine kapandı. Sıkıca kavradı.

 

"Bunu size kim yaptıysa ödeyecek Ahu! Korhan şimdiye kadar neyi eline aldıysa, onu bitirmeden bırakmadı. Bizde sizin yanınızda olacağız."

 

Boğazındaki düğümü yutamıyordu. Canı sürekli yanıyor ve acısı onu aciz bir insana dönüştürüyordu.

 

"Kardeşine... Sıkı sıkı sarıl Ceyda. Ona bir şey olursa sana da oluyor. Sımsıkı kavra onu. Ben koruyamadım ama sen koru."

 

Gözünden aşağı bir damla yaş kayınca Ceyda diğer eliyle de güç verir gibi sıktı Ahunun avuçlarını.

 

Çok kırılgan görünüyordu. Ceyda yeni tanıştığı insanları hemen kabullenmezdi aslında, öyle narindi ki istemsiz merhamet hissettiriyordu kendine.

 

"Ağlama be kızım. "

 

Kapının önündeki hareketlilikle ikisinin de bakışları oraya kaydı. Korhan öylece Ahuya bakıyor, gözlerini bile kırpmıyordu.

 

"Ceyda, Cemilin yanına geçsene bi."

 

Ceyda sessizce denileni yaptı. Korhan da mutfağa girdi. Başı hala önde öylece, saçları yüzüne dağılmış kızı izledi. Önünde diz çöküp kendine bakmasını bekledi.

 

Bakmayacağını anlayınca da öne düşmüş saçlarını parmaklarıyla tarar gibi kulağının ardına sıkıştırdı.

 

"Ahu Nar..."

 

Islak siyah incilere sonunda kavuştu.

 

"Hala iyileşmiş sayılmazsın, kendini üzerek daha fazla hastalanmana neden olacaksın."

 

"İyileşemiyorum..."

 

Korhan elinden tutup ayağa kalkmasını sağladı. İyice yanına yanaşıp çenesinin hizasında kalan saçlarına burnunu dayadı.

 

"Buna mecburuz. Yapmak zorundayız Ahu Nar. Kendimiz için olmasa bile onlar için ayakta kalmak zorundayız. Yorulursan yaslan bana. Yorulmasan bile yaslan. Ben sana bir söz verdim. Bu hayatta en çok güveneceğin kişi olacağım için yemin ettim. Yükünü paylaşmama izin ver."

 

"Sen ne olacaksın Korhan? Çok yorgunsun, görebiliyorum. Sen nasıl dinleneceksin."

 

Bu soruya nasıl bir cevap verebilirdi ki? Verdiği cevap Ahuda ne hissettirirdi. Aklına sıra sıra bir sürü yalan düştü. Hepsi bir birinden iyi ve inandırıcıydı. Ama bir yanı, cılız bir yanı "ona yalan yok" diye kendine getirdi şeytanlarını.

 

"Sana yaslanmama izin ver. Çok yorgunum ama bak şimdi dinleniyorum."

 

Burnu konuşurken bir iki kere sağa sola sürtünüp, saçlarındaki kokuyu canlandırdı.

 

Bir cevap verecek miydi? Bir cevap vermesi gerekiyor muydu bilemedi Korhan. Ama üzerindeki kazağın ucunu tutuşu kendi için bir cevap niteliğindeydi.

 

Daha sonra iki adım geriye çekildi.

 

"Kayıp doktorun peşine düşeceğiz. Ama bu arada bir mesele daha var. Sende gel içeri. Başka bir bakış açısı iyi olabilir."

 

Ahu başını onaylar gibi sallayıp Korhanın peşine takıldı.

 

Ceyda ve Cemil kısık sesle bir şeyler konuşuyorlardı.

 

"Var mı bir fikrin Ceyda?"

 

"Valla ne diyeceğimi bilemedim. Bu saklanılacak bir şey değilki."

 

Geçip masaya oturduklarında Korhan sıkıntılı bir nefesi bıraktı öylece.

 

"Anlayın! Anlayın beni ona bunu söyleyemem. Sürekli arıyor, korkuyorum diye ağlıyor. Rüyalarında hep Sûhanı görüyormuş. Emine Hanım durduramıyorum diyor."

 

"Abi bir şekilde gerçeği söylesek?"

 

"Olmaz! Olmaz diyorum olmaz. Ben annemi bir kere daha bir fotoğrafın başında dönmesi için yalvarırken göremem, olmaz! Ona aynı acıyı tekrar yaşatamam, bunu izleyemem!"

 

Ahu tam olarak ne olduğunu anlamadı. Ama Korhan, annesinden bahsedince Sûhanla konuştukları bir kaç sohbetleri aklına geldi.

 

"Nurperi teyze... Bilmiyor mu?"

 

Korhan öne eğdiği başını kaldırıp gözlerinin ta içine baktı.

 

"Bilmiyor Ahu Nar. Bilmeyecekte!"

 

Ahu sessizliğe büründü. Sûhan ailesinden bahsederken babasının madende, iş kazasından öldüğünü söylemişti. Annesinin ise Manisadaki evlerinde yaşadığını.

 

Biraz daha zihnini zorladığında. Sûhan ona babası ve annesi arasındaki sevgiyi anlattığı anlar zihnine doldu.

 

Sûhan ilişklerini anlatırken bir rüyayı anlatır gibi konuşurdu.

Babası annesinin saf kalbine aşık olmuştu. Annesini tarif ederken "Kalbinde bir süveyda olmadığını fark ettiğimde divanesi oldum" demişti. Ahi ve Ahuyu keyiflendiren, sevgilerine imrendiren bir hikayeleri vardı.

 

Çok fazla olmasa da annesinin, insanların kabul görmüş tabularına yeterli gelmediğini de hatırladı. Saf ve çocuk masumluğundaki aklı insanların acımasız ithamlarıyla zayıf hale düşürüyordu annesini. Sûhan bunu öfkeyle anlatsa bile annesinin olduğu kişiden öyle çok gurur duyuyordu ve o kadar çok seviyordu ki Ahu gözlerinden anlayabiliyordu her şeyi.

 

Korhanın neden saklamak istediğini anlıyordu. Bunun o kırılgan ruha neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyordu.

 

"Bir şey... Bir şey bulmalıyız. Bilmesin, o da bilip mahvolmasın."

 

Ahunun kendi kendine konuşmaları herkes tarafından duyuldu.

 

Bir süre ne yapabilecekleri hakkında konuştular. Ahu ise aklının zerrelerinde Sûhan ve annesine dair ne varsa bulup çıkarmaya çalıştı. Sonra zihni eski anıların verdiği sarhoşluğa daldı. Cehennem kapıları onlar için açılmadan önce ne kadar güzel hayalleri olduğunu fark etti.

 

Herkesin kendi içine çekildiği bir anda ise zihnine Sûhanın söylediği bir şeyler düştü. Yapılabilir miydi? Olur muydu ki? Belki... Çok mu saçma olurdu yada?

 

Başını kaldırıp karşısındaki adama baktı. Onun da gözleri Ahunun üzerindeydi.

 

"Biz yapabilir miyiz bilmiyorum ama aklıma bir şey geldi?"

 

Korhan kaşlarını çattı ama bu kızgınlıkla alakalı değildi.

 

"Ne?"

 

"Sûhan erasmusu çok istiyordu. Hatta Ahi bu sene mezun olunca yüksek lisansı için ortak bir yer bulabilirler mi diye sürekli konuşuyorlardı. Bir şekilde... Bilmiyorum nasıl ama bir şekilde Nurperi teyzeye böyle olduğunu söylesek. Beraber yurt dışına gittiler gibi bir şey yapamaz mıyız?"

 

Korhan üzerine düşündü. Çok fazla açığı olan bir yalandı. Kusursuz hâle getirmek meşakkatliydi.

 

"Konuşmak ister, mutlaka sesini duymak istiyor. Onu bu kadar kontrolsüz yapan uzun süredir sesini duymayışı."

 

Ahu pes etmişlikle omuzlarını sarkıttı. Mantıksız olduğunu biliyordu zaten.

O arada Ceyda söze girdi.

 

"Aslında... Telefon görüşmesi olayını halledebilirim sanırım."

 

Ağzından çıkanlarla Korhan da Ahu da umutsuz hallerinden çıktılar.

 

"Uzun süre önce, öyle eğlencesine bir program hazırladım. Uygulama haline dönüştürüp satasım vardı ama çok fazla prosedür var o işte. Frekansları elimizle, Sûhanın sesinin olduğu bir video, ses kaydı varsa ona göre düzenleyebilirim. Yani her hangi biri konuşurken tiz tınıları Sûhanın ses rengine dönüştürebilir. Denemek lazım tabi."

 

Korhan gözlerini kısıp kafasından söylediklerini tekrarladı.

 

"Sen şimdi herhangi biri telefonda görüşse Suhanın sesiyle konuşmuş gibi yapabiliriz diyorsun öyle mi?"

 

"Dediğim gibi denemek lazım o zaman yaptığımda başarılıydı, ne kaybederiz ki?"

 

"Peki ilerleyen zamanda" diye bir soru yöneltti Cemil Ceydaya..

 

"Zaten uzun vadede iş görmez. Ama konuşan kişi ikna edici olmalı ki Nurperi teyzeye bu konuşmalar yetsin. "

 

"Çok mutlu olduğunu hissederse konuşmak bile yeter ona. Şimdilik iyi hissetmesi benim için önemli olan."

 

Bir süre bu plan üzerine konuşuldu. Korhan, Sûhanın telefonunda kayıtlı videolar olduğunu söyledi.

 

Bir konuşma içerisinde hangi kelimelerin geçeceğine dair senaryo üretmeye başladılar. Ceyda dönüşümü sağlanacak kelimeleri ayrıştırmaya çalışıyordu.

 

Ama her detay konuşulurken biri atlandı. bu soru Cemilden geldi.

 

"Kim görüşmeyi yapacak, varmı aklında biri?"

 

Korhan sessizce bekledi. Bu rahatlıkla birine verebileceği bir açık değildi. Gözleri Ceydaya döndü.

 

Ceyda hemen ellerini kaldırıp onaylamaz sesler çıkardı.

 

"Asla benden bunu isteme! Ben yapamam. Cemil biliyor beni, ben hayatta yapamam. Elime yüzüme bulaştırırım. Diyeceklerimi unuturum. Niye asosyalim sanıyorsunuz?"

 

Israr etmenin bir faydası olmayacağı için sessiz kaldı Korhan. Eceden isteyebilirdi ama annesiyle olan bu hassas durumu ona bile söylemek gelmiyordu içinden.

 

"Ben konuşurum" diye bir fısıltı gelene kadar kulaklarına, hiç aklının ucuna uğramayan o kişiye baktı. Sahi Ahuyu niye hiç düşünmemişti ki?

 

Muhtemelen zayıf ve kırılgan oluşu yapamayacağını düşündürmüştü ona.

 

"Ahu Nar... Sen henüz iyileşmedin, ben başka birini..."

 

"Konuşurum Korhan. Annenle, kızı iyiymiş gibi konuşurum..."

 

Ne bir onaylama ne de karşı çıkma olmadığı için kimse seslenmedi. Bir zaman sonra Ceyda ve Cemil gerekli bir kaç ekipmanın olduğunu söyleyip çıktılar. Ahu camın önüne çektiği sandalyeden aşağıyı izledi. Korhan ise İlgilenmesi gereken yakın zaman duruşmaları için Zahirin gönderdiklerine göz atmaya başladı.

 

Akşam saatlerinde zil tekrar çaldı. Güvenlikten aranmadıklarına göre Cemillerin geldiğini anladı Korhan. Öğleden önce güvenliğe geçişleri için daima izin verildiğini bildirmişti.

 

Ahu da ayaklandı. Ellerinde irili ufaklı bir kaç çanta vardı. Sonra içeri geçip masanın üzerine bilgisayarlarını çıkarmaya başladılar.

 

Ceyda hepsinin kurulumunu tek tek yaptı ve lazım olacak bilgisayarları birbirine bağladı. Sonra Sûhanın telefonunu da bu bağlantı gurubuna dahil etti.

 

Yaklaşık iki saatini buna harcamıştı.

 

"Hazır görünüyor."

 

Korhan saate baktı. Dokuz buçuk olmuştu. annesi birazdan ilacını içecek ve uyuyacaktı. Şu an onun için en doğru zamandı. Ama Ahu için emin olamıyordu.

 

Ahu geçip sandalyeye oturdu. ona dikkatle bakan kızın önüne bıraktığı kağıdı gözden geçirdi. hangi kelimeleri kullanarak cümleler kurması gerektiğini söyledi.

 

"Bu uygulama normalde kullanılıyor mu Ceyda?"

 

"Deepfake bir uygulama bu. Sizinkiler kullanabilir ama halka sunumuna izin verilmez. Ülkelerin istihbarat ağında çok çok iyileri vardır kesin. Benim kendi kendime hazırladığım zaten çok üst düzey değil."

 

"Tamam ben hazırım."

 

Korhan da karşı sandalyesine geçip oturdu. Ceyda bilgisayarına geçip uygulamayı aktif edince Sûhanın telefonundan aramayı başlattılar.

 

Kısa süre sonra hat açılmıştı.

 

"Sûhan arıyor ahiretliğim, koş gel. Alo... Suhan, yavrum nerdesin teyzem sen? merakta koydun evladım bizi."

 

"Emine teyzem... Neler oldu neler? Annem ilacını aldı mı? Kadının yüreğine indirmeyim."

 

Ceydanın baş parmak işaretiyle sorunsuz ilerlediğini anladı. kendine dikkatle bakan gözlere bir kere bakmadı. İçi koskoca bir savaş meydanıydı ama yüzü o kadar sakindi ki insanlar ayaklarının titrediğini asla anlayamazdı.

 

"Aldı yavrum. uyuyacaktı. Hah geldi o da."

 

"Annesinin su kızı. Nerdesin sen? Tabi ağabeyin dedi değil mi küstüğümü? Hemen de nasıl aradın. Gördün değil mi Tarık, büyüdü de lafa gitmez oldu bu kız?"

 

"Oy benim nurperim, perilerin en balı, en tatlısı...Sen kızına küser misin hiç ? Küsmezsin ki. "

 

"Nerdesin o zaman evladım? Uykuyu haram ettin anneciğim, rüyalarıma girip durdun. Gözünün yaşı kurumadı hiç. Babanda nasıl korktu."

 

Masanın kenarlarını kavrayan parmakları ahşapı sıkmaktan bembeyaz olmuştu. Hoparlörden her yere dağılan o ses karşısındaki adama neler yapıyordu kim bilir?

 

Ahu, Sûhan annesiyle görüşürken defalarca şahit olmuştu konuşmalarına. Birbirlerinden esirgemedikleri sevgi sözlerine oradan hakimdi.

 

"Peri annem... Ben bir şey yaptım ama söz ver kızmayacaksın."

 

"Ay! Ay ne yaptın? Ne yaptın ki? Kız dur mutfağa geçeyim, baban duymasın."

 

Hışırtılar ve bir kapı sesi, sonra ise sandalyeye otururken parkede oluşan iç gıcıklayan bir sürtünme daha.

 

"Hah geldim annem, ne yaptın bal kızım?"

 

Sonra bir kıkırtı doldurdu kulaklarını.

 

"Şey... Sûhan, oğlan yanında mı?"

 

Ahu tırnak etlerini yolarken baş parmağını kanatmaya başlamıştı. Korhan ise bir damla akan kanda takılı kaldı.

 

"Yanımda anneciğim. Benim yanımda, hiç bırakmıyor beni."

 

"Maşallah evladıma. Çok seviyor çok. Gördüm ben ya, valla çok seviyor. Babanın bana baktığı gibi bakıyor. Ay Korhan duymasın, kıskanır o arsız."

 

"Sevinir ki ağabeyim. Ahinin beni çok sevdiğini, yanımdan ayrılmadığını bilirse sevinir."

 

"Maşallah evlatcıklarıma."

 

"Annecim... Hani ben bir kere demiştim ya bir okul var diye."

 

"Okul mu? Bilmem ki su kuşum. Unutuyorum hemen anneciğim, demiş miydin?"

 

"Dedim annem. Ben çok başarılı olacağım anneciğim. Çok iyi bir okuldan çağırdılar beni. Çok çalışmam lazımmış. Başarılı olmam gerek değil mi? Babama söylememiz lazım."

 

"Gurur duyar değil mi annem? Hemen kapatınca söylerim ben. Nasıl sevinecek ki."

 

Ahu bir kaç nefeslik duraksadı. Şimdi bu tatlı sesi üzmesi gereken o adımdaydı.

 

"Anne çiçeğim ama bu okul uzakta."

 

"Nasıl uzakta, çok mu uzakta? Hiii! Sûhan sen zaten uzaktasın daha mı uzakta? Burdan bile mi uzak ki?"

 

"Burdan bile uzak anne. Ama biliyor musun Ahi de gelecek benimle. Dedi ki seni korumak için yanında olacağım. "

 

Bir süre telefondan ses gelmedi. Bir iç çekiş duyana kadar kapandı mı diye endişelenmeye bile başlamıştı Ahu.

 

"O okul ne kadar uzak su kuşum? Senin yanına gelmiştim ya Emineyle bi kere. O yolu iki kere gitsem gelir miyim sana?"

 

Ahu yutkundu. Boğazından geçemeyen yumru acının etkisiyle iki damla yaşa da sebep oldu.

 

Karşısında ona bakan iki kardeş ne kadar zorlandığını anlayabiliyordu.

 

Ama onu asıl gören sarı irislerin etrafını kızıl damarların sardığı bir çift gözdü. Kanatlarını nasıl eliyle kırışını izliyordu. Nasıl hiç sesi çıkmadan arşı inletecek bir ağıt yaktığını kulakları kanayarak dinliyordu.

 

"Burası çok daha uzak anneciğim. Sen o kadar yolda hasta olursun. Ben okulumu bitirince gelsem olmaz mı? Ahi de gelecek benle. Yanında kalırız o zaman. Hiç gitmeyiz, olmaz mı öyle?"

 

"Hiiii vallahi mi? Hep mi benle kalırsınız? Oğlan da kalır dimi annem? Çok sevmişti bahçemizi hem. Korhan da gelir. Babana söyleyim dimi bunu kızım?"

 

"Söyle anneciğim. Ben seni çok sık arayamam belki. Çok çalışmam lazım ya. Çok başarılı olursam babam mutlu olur."

 

"Korhan kızmaz dimi su kuşum?"

 

"Kızmadı anneciğim, söyledim ben. Hiç kızmadı bana."

 

"Hah iyi küçük bebeğim ama dikkat et olur mu kızım? Hiç hastalanma, çorap giy Sûhan. Hastalanırsan ne yaparım ben?"

 

"Ahi bana bakar anne. Hem söz veriyorum artık hiç çoraplarımı çıkarmayacağım."

 

"Öyle kötü kötü yemekler de yeme emi? Şey, oğlan çok güzel yemek yapıyordu, yapar mı sana yine?"

 

"Ahi hep kendi yapıyor yemekleri. Hiç sağlıksız şeyler yemeyeceğim artık."

 

Bir burun çekme sesi geldi karşı taraftan. Ağladığını duyabiliyordu kadının. Kızı mutlu olsun diye bunu saklamaya çalıştığını da anlayabiliyordu.

 

"Çok özlerim seni ben Sûhan."

 

Ahu daha fazla dayanamadı. Bir hıçkırık kaçtı ağzından.

 

"Anne..."

 

"Ağlama benim bebeğim. Bak ben ağlamıyorum ki. Hem benim kızım çok akıllı. Çok güzel yerlere gelecek. Herkese akıllı kızımı anlatırım ben. Hem kedilerimiz oldu Sûhan. Bebeklerimizi bir gör. Emineyle gözümüz gibi bakıyoruz."

 

Sûhanın Ahiye böyle bir şeyden bahsettiğini hatırlıyordu Ahu. Mezuniyet sonrası kısa boşluğunda Ahuyu evlerine götüreceğine dair hayalleri bile vardı. Ahinin bahçesini çok sevdiği o eve gidemeyecek miydi artık?

 

"Onlara iyi bak anneciğim, biz gelene kadar çok iyi bak. Anne..."

 

"Yavrum..."

 

"Ben çok mutluyum, çok güzel bir yerdeyim. Ahi hep yanımda. Hiç üzülme olur mu? "

 

"Senin yüzün gülsün su kuşum. Gönlün mutlu olsun, hem özlersek ararız ki. Ararız değil mi anneciğim?"

 

"Ararız anne. Hep duyarız sesimizi. Sen bana kedilerimi anlatırsın, bende olduğum yerden bahsederim hep."

 

"Seni çok seviyorum bebeğim."

 

"Seni çok seviyorum anneciğim. Her şeyden çok. Babamı da seviyorum. "

 

Sonra yine bir burun çekme sesi geldi ama telefonda kapandı. Ağlamasını duymasın diye mi kapatmıştı ki?

 

Başı önde eğik öylece bekledi. Şimdi ne yapması gerekiyordu? Kimseyle göz göze gelecek gücü yoktu. Öylece dururken dış kapının kapanma sesini duydu.

 

Gitmişlerdi...

 

Sonra ona yaklaşan adımlar gözlerini dikdiği parkede durakladı.

 

"Ahu Nar..."

 

"Biz... Biz bir yolunu bulalım ne olur? O da üzülmesin. Ne olur Korhan?"

 

Islak gözlerini başında dikilen adama kaldırıp baktı.

 

"Çok kırılgan... Bir yolunu bulalım. Biz mahvolduk... Ona nasıl kıyarız?"

 

Korhan tek dizini kırıp aynı boya gelecek şekilde eğildi. Tırnağıyla yaraladığı elini tutup, kanı kurumuş baş parmağına bir öpücük bıraktı.

Ahunun kalbini tekleten bir öpücük.

 

Öpücük sayısı arttı.

 

"Ben günlerdir... Ne yaparım diye kıvranıyorum. Bin bir türlü yol arıyorum. Bulamadıkça çırpınıyorum, çırpındıkça batıyorum. Sen bu gün benim üzerimden dünyanın en büyük yükünü aldın. Canını kanata kanata en büyük yarama devâ oldun."

 

"Korhan ben..."

 

"Sûhan gitti... Ama artık biliyorum. Giderken bile bana bir iyiliği dokunmuş. Biraz önce daha iyi anladım bunu. Sen olmazsan ben adım bile atamam kelebek. "

 

Elinin içini okşayan parmaklar daha sıkı kavradı avuçlarını. Gözleri ellerindeyken sonra bakışları buluştu. Gözlerine baka baka avuç içini dudaklarına yaklaştırıp, sakalları çizecek güçte bir buse bıraktı.

 

"Beni tut... Beni bırakma... Ona söz verdim. İşlerimi toparlayınca yanına gideceğim diye yemin ettim. Ama sensiz yolumu bulamam, çok iyi anladım. Sensiz ben annemin karşısında dik duramam Ahu Nar..."

 

Loading...
0%