Yeni Üyelik
33.
Bölüm

GAYB & MUKADDERAT

@orenda

 

BÖLÜM-33-

 

 

Korhanın, Ahunun yüzünde aradığı cevap gözlerini kapatmasına neden olmuştu. Kulakları uğulduyordu.

Ahunun yüzünü kavrayan elleriyle tekrar aralandı kehribarları. Ahunun dolu dolu olan ama saf mutluluk akan incilerine baktı.

"Yaşıyorlar Ahum..."

Tekrar ederse gerçekliği kesinleşecekti sanki. Ya da Ahu ne kadar çok bu kelimeyi söylerse Korhan o kadar çok inanacaktı.

Ahunun hızlı hızlı başını sallaması, yüzündeki ellerinin tenini okşar gibi minik hareketlerle sakallarında dolaşması ve yüzündeki gülümseme...

Sağ yanağında bir tanecik yer bulmuş gamzesini gösterecek kadar güzel bir gülümseme...

Korhanın aylar önce gördüğü ama artık varlığından umudunu kestiği o ışık saçan gülümseme...

"Hayattalar...Allahım nefes alıyorlar..."

Ahunun sayıklar gibi tekrar ettikleriyle elini başının ardına yaslayıp ona sıkı sıkı sarıldı.

Korhanın su damlası hayattaydı. Minik bebekleri... Narin çiçekleri bir yerde nefes alıyordu.

Ahunun, Ahisi o toprağın altında değildi. Bir mezar başında beni bırakma Ahi diye feryat eden Ahunun, Ahisi nefes alıyordu.

Şimdi ise asıl olan soru beyinine balyoz gibi düştü. Neredeydi o zamana kardeşleri? Kimin elinde, ne haldeydi?

Ahuyu sıkı sıkı sararken ardında ikisini izleyen adamın gözlerine baktı Korhan. Kalbindeki bu deli çarpıntıyı kontrol etmek ister gibi derin derin soluk aldı.

"Nerdeler..."

Tek düze çıkmıştı sesi. Duygudan arındırılmış, zerre his barındırmayacak kadar soğuktu.

Timurun kaçan gözleriyle kaşları çatıldı. Geldiği andan beri göz bebeklerine kadar bakarken şimdi kaçan o gözler, Korhanın canını çok sıktı.

"Nerdeler!!!"

Çok daha tok çıkınca sesi Ahu geriye çekilip ilk Korhana sonra Timura baktı. Sahi yaşayan, nefes alan kardeşleri neredeydi? Ahu çöktüğü yerde öylece duracakken Korhanın kolunu desteklemesiyle ayağa kalktı. Tıpkı Korhan gibi kaşları çatılmıştı.

"Nerde Suhanla Ahi?"

Sesi berrak bir su gibiydi. Timur Korhandan kaçırdığı bakışlarını Ahuya çevirdi.

"Bulacağız!"

Sesi saf inanç doluydu. Ağzını açıp ne demek istediğini soracakken adam devam etti.

"Sizi buraya o nedenle getirttik. Biz çocukları sizin gibi ilk öldü sandık gerçekten."

"Ne demek bu? Siz en başından bilmiyor musunuz kurulan bu oyunu?"

Timur bir parça mahcubiyetle başını iki yana salladı.

"Bu mezarlardan alınan ilk örnek değil."

Şimdi ikisinin de kafası karışmıştı. Nerler olduğunu anlayamıyorlardı.

"Nasıl? Ama bunlar."

Timur tecrübe izi dolu yüzünü eliyle sıvazladı.

"İhanet dedim Ahu... Sizin gibi çocukların öldürüldüğüne inandırıldık. Testler ilk yapıldığında sonuçlar çocuklara aitti. Bu nedenle Korhana Cemille, Ceydayı gönderdim. Destek olsunlar ve Korhanın önünü açmamız için bize haber uçursunlar diye. Ama bu süreçte oturmayan şeyler vardı. En başta da sizin ikiz olmanız! Atilla kime verdi anahtarı bilmiyoruz. Onlarda bilmiyor! Ahiyi öldürme ihtimalleri yoktu. O zaman sadece Suhan öldürüldü sandık, yine aklımız Korhana kaydı. Suhan ölürse Korhan oyun dışı kalabilirdi, bu riske de girmeyeceklerinin yüzdesi fazla! O nedenle yeni bir test için harekete geçildi. Ama bu sefer testler de uyuşmazlık yine kafamızı karıştırdı. Birlik dahil herkesten gizli yeni DNA örnekleri alındı mezarlardan. İki mezar da başka DNA sonuçları çıktı. "

Ahu ne olduğunu zerre kadar anlamasa da Korhan anlamıştı. Çok da şaşırmamıştı açıkcası. Yüzyıllardır yönetilen devletlerin en zayıf noktasıydı bu.

"Karşı karşıya kaldınız!"

Korhanın net sesiyle Ahu, Timurdaki gözlerini yanındaki adama çevirdi. Timur ise kabullenmişlikle başını salladı.

"İstihbarat çınarın dalları gibidir çocuk! Üstündeki dallarına birde kökü eklenir. Biz sadece istihbaratın dallarıyla değil hükümetle de karşı karşıya kaldık."

"Ne olacak şimdi?"

Timur elinde sıkı sıkı tuttuğu klasörü aldığı yere bırakmak için yürüdü. Özenle yerleştirdi.

"Gidip dinlenin. Uzun uzun konuşacağız zaten. Dağıtım zamanı şimdi. Başlarında durmam lazım. Yeni çocuklar çok aklı havada, gözetmem gerek hepsini. Sonra neler olduğunu öğrenirsiniz."

"Usta! Çocuklar ne olacak?"

Korhanın oldukça gür sesiyle Timur kapıya doğru attığı adımlarını duraklatıp geriye baktı.

"Sağ sağlim alınacaklar!"

Sesi o kadar keskindi ki Ahu nedensiz bir şekilde hemen inanmayı seçti. Zaten kalbinin başka bir ihtimali düşünecek gücü yoktu.
Ama tuhaf bir şekilde Korhan da sessizdi. Halbuki o şimdiye kadar üç beş soruyla bu cümlenin verdiği güveni sorgulardı.

Timurun kapıyı aralayıp korkuluklara ilerlemesini sûkutle izlediler.

"Nefise hanımı yollayın yanımıza!"

Büyük ihtimalle aşağıda, kazanların başındaki çocuklara seslenmişti. Gerisin geri odaya geldiğinde kapıyı kapatmadı Timur. İlk Ahuya, sonra ise süzer gibi Korhana baktı.

"Odalarınızı göstersin. Dinlenin, yemeklerinizi yiyin . Akşam koşturmacası bittiğinde yine görüşeceğiz. İkiniz de sizden ne istiyoruz idrak edene kadar konuşacağız çocuk!"

Bu konuda Korhanı uyarır gibi kurulmuştu cümle. Korhanın parmakalarına dolanan eliyle Ahu anlık ona baktı ama gözleri hemen karşılarındaki adama döndü. Birleşmiş ellerine bakıyordu.

"Konuşacağız ihtiyar! Üç aydır kan kusuyoruz biraz daha bekleriz nasıl olsa!"

Kapıda oluşan hareketlilikle Timur hiç bir şey demeden ardını döndü. Atmışlı yaşlarını geçmiş, beyaz namaz örtülü bir kadın vardı ardında.

"Nefise hanım, sana sabah söylediğim odaları hazırladın mı?"

Kadın başını onaylar gibi eğip Ahuyla göz göze gelince tatlı bir gülümseme gönderdi hemen.

"Hazır ustam, ne tembihlediysen hepsi tamam."

Timur başını sallayıp tekrar Korhana ters bir bakış attı.

"Odalarını göster çocuklara Nefise hanım. Dinlensinler, yemek yesinler. "

Kadın başını sallayıp geriye çekilmiş ve gençlerin çıkması için beklemeye başlamıştı. Korhan ısrarla odalarınız diyen adamı tabiki dinlemeyecekti. Ahunun elini daha sıkı kavrayıp yürüttü. Önlerinde ilerleyen kadın sol tarafa yürüyüp tamamı cam ve kenar çıtalarından oluşan bir kapıyı araladı. geniş bir koridora açılan kapının iki yanında da ceviz rengi kapılar vardı.

"Gel güzel kızım, bu oda senin için hazırlandı. Ne lazımsa tamam ettik ama olur ya bi eksik çekinme hiç hemen ses et tastamam ederiz."

Ahu onaylar gibi başını sallayıp teşekkür mırıldandı.

"Senin odan karşısı oğlum, senin de..."

"Lüzum yok sağolun, biz burada kalırız."

Kadının aralanan ağzı Korhanın devamını beklemeden Ahuyu çekiştirir gibi içeri sokmasıyla geri kapandı. Başka hiç bir şey söylemeden de kapıyı kapatmıştı.

"Beni hizaya sokacak! İki odaymış! Aylardır aynı evde kalırken sesin çıkmıyordu!"

Korhanın sert söylenmelerini Ahu kaşları kalkmış bir şekilde izledi. Korhan üzerindekini çıkarıp, tek kişilik den biraz büyük yatağın üzerine fırlatır gibi attı. Ardını döndüğünde Ahuyla göz göze geldiler.

"Ne? Ne bakıyorsun?"

Ahunun gözüne o kadar sevimli geldi ki şu hali. Zaten içinde çıldırası bir sevinç vardı. Gülümsemesi büyüdü, beyaz dişleri serildi yine Korhanın görüşünün önüne.

"Korhan!"

"Utanmasa elini tutuyorum diye laf edecek! Gerçi utanmaz o! Karışma hakkı varmış gibi amcalık falan mı taslıyor anlamadım ki!"

"Korhan!"

Korhan, öne düşmüş saç tutamını eliyle geriye doğru sıvazladı.

"Ama biliyorum ben onun derdini! Beni lafına getirmek amacı! Yoksa ne haddine karışmak!"

Ahu bu sefer çok daha güçlü bir sesle "Korhan!" diye seslendi. Korhanı da Ahunun tiz sesi çıkardı karma karışık zihninden.

"Yaşıyorlar Korhan! Duyuyor musun beni? Ahi de Suhan da... Yaşıyorlar diyorum!!!"

Ahunun tüm yüzüne dağılan gülümsemesinden sonra gözleri kapandı. Kalbini tutamıyordu. Mantıklı düşünmek için sakin olması lazımdı ama Ahunun da bağıra çağıra dile döküğü o kelimeler aklını, kalbini, ruhunu duvardan duvara fırlatıyordu.

Daha ne olduğunu anlamadan üzerine atılan ve boynuna sıkıca sarılan kızı tutabilmek için kollarını hızla beline doladı. Ahu boynuna başını gömmüş sürekli "yaşıyorlar" diye sayıklıyordu.

Sonunda derin bir nefes aldı Korhan. Yutkundu ama bu sefer boğazında kalan acı değildi. Bu sefer Ahunun sürekli tekrar ettiği ve aylardır kapkara bir kışa teslim olan ruhunu bahara kavuşturan kelimeydi.

"Ahum..."

Sesi ağlayacak gibi titrek çıktı. Ahunun boynuna üst üste bıraktığı öpücükler gözlerinin kapanmasına neden oldu.

"Bitti... Cehennem azabı bitti Allah'ım. Şükürler olsun bitti!"

Ahunun her kelimesi bir sisin ardından ulaşıyordu Korhan'a. Onun kuş cıvıltısı sesini duymak için kaybettiklerinin geri verilmesine ihtiyaçları varmış sadece. Korhan bir gün görür müyüm dediği o gülümsemeyi bu günden başka asla göremeyeceğine şu an daha iyi idrak ediyordu. Ahunun mutluluk sızan sesini başka hiç bir şeyin böyle cıvıldatamayacağı kesinleşmişti.

Tıpkı Ahu gibi Korhan da boynuna soktu başını iyice. Dudakları Ahunun hızlı çarpan şah damarının üzerine yaslandı.

"Delireceğim Korhan... Aklımı oynatacağım şimdi. Yaşıyorlar! Sokaklarca koşup, çığlık atmak istiyorum. Yaşıyorlar Korhan!"

"Yaşıyorlar Ahu Nar... Gerçekten... Gerçekten yaşıyorlar. "

Ahu geriye çekilip kendi sık sık söylediği kelimeyi Korhan'ın ağzından da duyunca o büyülü gülümsemesiyle Korhan'ın dudaklarına bastırdı dudaklarını. Sonra geri çekilip yüzünün her yerini öpmeye başladı.

İçinden coşan sevinci mi onun önünde duran setlerini kırmıştı böyle? Ahu şu ana kadar kendine hiç bu kadar sınırsız davranmış mıydı emin olamadı. Belinin daha sıkı kavrayıp ayaklarının yerden kesilmesini sağladı. Kendini yarı oturur bir halde yatağın üstüne bıraktığında Ahu da kucağına yerleşmiş oldu.

Ahu geriye çekilip Korhan'ın gözlerine azıcık bile kaçınmadan baktı. Tebessümle kıvrılmış dudakları kapanmıyordu. Elleri yanaklarını okşayıp, seviyordu.

"Korhan hemen bulalım onları. Hemen bir şekilde bulmamız lazım. Evimize getirmemiz lazım."

Korhan, Ahunun sevinciyle kafasında milyonlarca sorunun sesini kısmaya çalıştı. Deli gibi bu işin nereye uzandığını sorgulamak, kardeşleri nerede diye düşünmek istiyordu ama Ahunun şu kontrolsüz sevincine ket vuracak bir şey yapmaktan çekiniyordu.

Hâlâ bir yanı endişeliydi. Kendilerini ellerinde tutmak için bir yalanla avutuluyor olma ihtimalleri, sevincini doğru düzgün yaşamasının önüne geçiyordu.

"Bak bi bana. Korhan bak hadi. Ne olur bir kaç dakika bile olsa çık seni sorularla boğan o sudan. Hadi ne olur bitanem?"

Ahunun sesiyle daldığını bile anlamadığı için anlık ürperdi. Yıldız ışıltısı olan gözlere baktı.

"Bulacağız onları. Ne olursa olsun bulacağız. Yaşıyorlar ya! Korhan deliriyor muyum? Yaşıyorlar, gerisi önemli değil bulacağız."

Korhan'ın konuşmasını beklemeden dudaklarına hızlı bir öpücük daha bıraktı Ahu. İçindeki bu his Korhana dokundukça güzelleşiyordu sanki.

"Düşün lütfen! Bak bir lütfen bana. Hadi canımın içi bak. Annemize yalan söylemeyeceğiz artık. Uykularımızı kaçıran o ihtimal yok Korhan! Evimize gideceğiz. Nurperi annenin hayal ettiği her şeyi yapacağız. Anlıyorsun değil mi?"

Korhan alt dudağını dişlerine geçirip Ahunun gözlerinden çekinmeden baktı. Nasıl güzel annemiz diyordu. Ahunun sevincine aynı şekilde ortak olmaya çalıştı. Annesinin hayal diye bahsettiği her şeyi yaşama ihtimali... Kademe kademe yüzündeki kuşkucu ifade kırılıp, tebessüme yerini bıraktı. Sürekli bir sefer keşke görseydim dediği tüm hayalleri...

Ahuyla, Suhan'ı izlediği, annesinin ve kızlarının sarıldığı, kendinin Ahi'yle o bahçede hayali kurulan mangalı yaktığı günler...

"Onları bulduğumuzda hemen gideriz söz verdik ya. Aylarca kalmamız lazım. Beraber alışveriş yaparız üçümüz. Siz... Sen Ahiyle bizim için mangal yaparsın. Nurperi annenin istediği her şey olur. Hayalini düşündükçe parçalandığımız her şey gerçek olur Korhan. "

Ahunun bir hayali, masal gibi anlatışıyla gözleri kapandı. Ahu da alnını Korhan'ın alnına yasladı. Derin bir nefes almıştı. Aylardır alamadığı solukların hakkını ister gibi ciğerleri oksijenle patlayacak hale geldi.

"Baharı kaçırdık ama yazımız evimizde geçer Korhan. Kış bitti... Canımızı yakan soğuk bitti bak."

"Ahu Nar..."

Ahunun yüzünü seven eli dudaklarına örtündü.

"Sus! Biliyorum ama ne olur söyleme. Yaşıyorlar! Aksini düşünmek istemiyorum. Bulacağız onları. Başka bir ihtimal yok ki."

Korhan yine beline doladı kollarını. Konuşacak hâl bulamıyordu kendinde. Deli gibi sevinmek ve yeni bir hüsranda ölüp gitmek arasındaydılar tam şu an. Ahu sevince sığınmıştı. Ona atılan küçük kırıntı gibi bir ekmekle doyacak kadar muhtaçtı buna. Korhan'ı ise şüpheler rahat bırakmıyordu ki. Aksi gibi Ahu da bunları hissedip onu iknaya çalışıyordu sanki.

"Abi, kız kardeş günü yaparsınız siz. Biz de o gün Ahiyle oluruz hep. Birbirimize zaman ayırırız. İçimizde ne kaldıysa gerçekleştiririz. Ahi seni öğrenince ne söyleyecek çok merak ediyorum ben."

Ahu geriye çekilip Korhan'a baktı. Korhan'ın hafif çatılan kaşlarıyla melodi gibi bir kıkırdama çıkmıştı dudaklarının arasından.

"Ne demek bu?"

"Ahi çok kıskanç bitanem. En az senin kadar kıskanç. Şimdi ikimizi öğrenince hiç mutlu olmayacak buna."

Korhan'ın kaşları daha da çatıldı. Ne demek mutlu olmamak!

"Kıskanıyorsa o Onur dallamasını niye etrafında dolaştırmış? Ona çıkarsaydı sesini!"

Ahu yine kıkırdayıp omuzlarını silkti.

"Onu da sevmiyordu ki. Suhan karışmaması için engelliyordu. Yoksa her ilişki ihtimalimi sabote etti Ahi."

Korhan'ın dehşetle aralanan gözleri yanaklarını tutup sıkma isteğiyle doldurdu içini. Buna engel hiç bir şey yoktu. O zaman yapabilirdi. Parmaklarını yanaklarını kavramada kullanıp iki yana salladı yüzünü.

"Şu tipine bak Korhan. Çok şirinsin."

Korhan iltifat almamış gibi daha huysuzca baktı.

"Suhanın bunu yaptığına inanamıyorum! Benim kelebeğimin itin biriyle ilişkisi olsun diye kardeşini durdurmuş! Bunun hesabını verecek o fare!"

Ahunun kıkırtısı ve Korhanın dudaklarına yaslı dudakları kalbe zarardı sanki.

Korhan'ın gözleri kapandı. Şimdiye kadar tüm temaslar Korhan tarafından başlatılırdı. Ahu azıcık bir andan keyif alsa çektiği vicdan azabında kıvranır, Suhan ve Ahinin yaşayamadığı mutluluğu kendine hak görmezdi. Ama şimdi...

Şimdi kollarında bambaşka bir kadın vardı. Bu kadın baharı utandıracak kadar güzel renkleri yüzünde saklıyordu. Güneşi kıskandıracak kadar güzel bir gülümsemeyle Korhan'a ışık saçıyordu.

Dudakları dudaklarında yaslı, gözleri kapalı bu kadının, kalp atışları bile şarkı söylüyordu sanki.

Elleri sırtına doğru kayıp ensesini kavradı. Baş parmağı şah damarını okşamaya başladı alışmışlık hissiyle.

"Ahu Nar... Güzel kelebeğim...."

Sesinde bir çocuğu ikna etmekte kullanılan tını saklıydı sanki. Ahunun hoşuna gitmeyecek bir durum için kelimeleri süsleyip, jelatinli paketle önüne bırakacakmış gibiydi Korhan.

"Çok korkuyorum aslında..."

Ahunun mırıltısıyla alnını alnına daha sert bastırdı.

"Çok korkuyorum yalan söylemeyeceğim Korhan. Ama ne kadar çok yaşadıklarını dillendirirsem o kadar gerçek olacakmış gibi geliyor. Sende inan lütfen. Biliyorum temkinli olmak istiyorsun. Ama sende çok inan. Diğer ihtimale yer kalmasın. Onları bulalım. Aile olalım ne olur?"

Korhan kendine umutla bakan kızın yüzünün her zerresini santim santim izledi. Ahuyu türlü hayallere daldıran ve onu nefes alırken girdiği mezardan çıkaran bir ihtimaldi sadece. Korhan kimseye güvenemezdi bu hayatta. Biraz evvel yeminlerle yalan söylemediğini bağıran adam da buna dahildi. Ama bir yanı da Ahunun gülen yüzünü solduracak kelimelerin kendinden çıkmasına rıza göstermiyordu. Sıkışıp kaldığı bu arafta ne yapacağını belki de en çok Korhan bilmiyordu.

"Çok güzel olmaz mı Korhan?"

Ağzından çıkacak her kelimeyi böyle bekliyor oluşuyla dudakları kıvrıldı. Önüne düşmüş bir saç tutamını kulağının ardına iterek yanağına dudaklarını bastırdı ama çekmedi. Kokusunu soludu ve izin verse çatlayıp duracak kalbinin önünden kuşkularını çekti.

"Çok güzel olur kelebeğim. Bu hayatım boyunca sahip olabileceğim en değerli hazinem olur."

Bir birlerinde soluklanırken kapıları tıklatılmıştı. Gençten iki çocuk yemeklerini getirmiş kaçamak bakışlarla ikisini gözlemlemişlerdi. Korhan için o kadar olağandı ki bu bakışlar. Genelde misafiri olmazdı buranın. Bir konak ve lokanta arasında sıkışıp kalmış bu yer, dışardan çok az insan ağırlardı. Asıl ağırladıklarını ise ustanın izni dışında kimse görmezdi.

Şimdi geçmişe baktığında bir çok şey yerine oturuyordu aslında. Asilin ağzını aramak için sorduğu soruların cevabını yıllar sonra alıyordu. Bile isteye Korhana gösterilmişti gelen çocuklar ve şafakla götürülen gençler. Burası devlet için yetiştirilecek insanların ilk durağıydı. Gelecek için sabır eğitimine alınıp, sinirleri yavaş yavaş alıştırılırdı. Kimler pişecek, kimler çiğ kalacak bu ocakta anlaşılırdı. Asil gibi kalıcı olmayanlar ise sadece eğitilir ve hayatına dönmesi için salınıverirdi. Korhan da öyle sanmıştı esasında. İşlerini yapmış, üzerine verilen tüm görevleri layıkıyla tamamlamış ve kendi hayatına dönmüştü. En azından Korhan böyle olduğuna inanmıştı.

İki saat boyunca odada sessizce uzandılar. Korhan, Ahuya uyumasını tekrarlayıp dursa da Ahunun kalp atışlarının hızı onu rahat bırakmıyordu. Durduğu yerde on saniye sabit bile kalamıyordu. Korhan beyninde çalışan çarkların sesini dışardan duyacak durumdaydı. Onu da bu kadar korkutan bu değil miydi sanki? Yoksa kendi de aldıkları bu haberin coşkusuyla ciğerleri patlayana kadar koşmak, annesine gitmek istemez miydi?

Hayattaki en büyük korkusundan azat edileceğinin ihtimali bile Korhanı delirtmeye yeterdi. Suhanın yokluğundan beri kendi canının acısının önüne geçmişti annesine söyleme ihtimali. Bir korkak gibi bununla yüzleşmekten kaçmış, annesini olmayacak bir yalana inandırıp avutmaya çalışmıştı.

Bu dünyada ki her yalan, her yanlış, her hata annesinin yeni bir resmin önünde ağlamasını izlemekten kolaydı Korhan için. Annesini yeni bir mezara götürmeye ikna etmekten daha zahmetsizdi.

Kapı tıklatıldığında göğsünde başını yaslamış öylece duran kız hemen kaldırdı başını. Hemen yüzüne ve tıklatılan kapıya bakmıştı.

"Bizi mi çağırır? Bitti mi işi?"

Dudağı kıvrıldı Korhanın. Ahu fark etmiyordu ama son yarım saattir saniye sayıyordu. Kafasında sıraya dizdiği tüm sorular için artık bu odadan çıkmak istiyordu. Kapı açılmasa da dışardan bir erkek sesi duyuldu.

"Korhan bey! Uygunsanız usta odasında bekliyor."

"Tamam, birazdan odasına gideriz."

Adamı bekletmeden cevap verip yattıkları yerden doğruldular. Ahu hemen ayağa kalkıp

Üzerini düzeltmişti. Bileğindeki lastikle saçlarını toplayacakken ne yaptığını bile fark etmeden Korhana baktı. İzin isteyecekmiş gibi bir ifade belirdi yüzünde. Korhanın dudaklarının kıvrılmasına neden olmuştu bu hali. Alt dudağını ısırıp, başını iki yana salladı.

"Çok mu bunaltıyorlar? "

"Duvarlar bile üstüme geliyor sanki. Toplayayım?"

Öyle demişti ama hala bir soru hissiyatı vardı sesinde. Korhan başını ağır ağır salladı.

"Odaya dönünce aç ama."

Ahu yüzünü kaplayan gülümsemeyle hemen saçlarını başının üzerinde topladı. her hareketini kaçırmadan izliyordu Korhan. Bir kç6a saat önceki kadınla şimdi arasında nasıl bu kadar büyük fark olabilirdi? O solgun yanaklarına kan gelmişti sanki. Korhan gözlerini siyah incilere benzetirdi hep ama bu ışıltıyla bambaşka bir şey olmuştu. Gök yüzünden bir avuç yıldız serpilmişti Ahunun harelerine. Dudakları da sık sık tebessümle kıvrılıyordu.

Korhan istemsiz sorguladı iki kadını. O mezarın başında hayatına giren Ahu muydu karşısındaki güzel? Sonra kalbi bir fısıltıyla iç çektirdi.

İhtimali onu hayata dönderdi. Sen bir de onu hayaline kavuşunca gör...

Elini bu sefer sıkıca kavrayan Ahu olmuştu. Farkında bile olmadan elinin üzerine tırnaklarını bastırıyordu. Kapıyı iki kez tıklatıp içeri girdiklerinde loş bir aydınlık vardı odada. Ahu etrafta gözlerini gezdirdiğinde farklı farklı konumlandırılmış eski gaz lambalarının yandığını gördü. Anlam verememişti buna.

"Bazı kitapları için yüksek ışık zararlı. Sayfalarına zarar veriyor. O da gaz lambasıyla aydınlatır odasını."

Ahu tam olarak anlamasa da başını salladı sadece. Daha önce dikkatli bakmadığı için görmediği bir kapı açılıp içerden adam çıkmıştı. Başındaki fesi çıkardığında namaz kıldığını anladı Ahu.

"Dinlenebildiniz mi odanızda?"

Sesi çok toktu. İçine serpiştirilen kinayeyi de anlamayacak değildi. Ama kimsenin üzerine vazife olmayan bir konu hakkında konuşmasına müsade etmeyecekti tabiki. Korhan duymazdan gelince kendi de önemsemedi.

"Yemeklerin hâlâ çok güzel. İyi eğitiyorsun! Ahu Narı ilk kez tabağını bitirirken gördüm. "

Korhanın dümdüz baskın gözleri Timurun yüzünden çekilmedi.

"Ama sanırım bunun yemeklerle ilgisi yoktu değil mi? Aylardır gömüldüğümüz mezarda insan açlığını bile önemsemiyor."

Timur aheste aheste başını salladı. Hak verir gibi bir ifade vardı yüzünde. Geçip kendi sallanan sandalyesine oturunca Korhan ve Ahuya karşısındaki sediri işaret etti.

"Haklısın... İnsan yaşarken bir mezara sokulunca yemiş, yememiş, uyumuş, uyumamış zerre umursamıyor çocuk. Ne diyelim? Allah soluğumuzu almadan mezar ömrü yazmasın kaderimize!"

Korhan başını sallayıp Ahuyu da elinden çekerek karşısına geçip oturdu.

"Şimdi neyse olan biten bize dümdüz anlat ihtiyar! Biz niye yaşadık bunları bilmemiz gerekiyormuş ya hani artık! Öğrenelim. Kardeşlerimiz nerde bulalım onları! Yaşadıklarına dair bize yalan söylemiyorsanız tabiki!"

Timur geriye yaslanıp, otururken bile Ahunun elini bırakmayışını izledi bir iki dakika. Kıza bağını anlamak çok da zahmetli değildi. Tarık geldi anlık gözünün önüne. Dudağı kıvrılacakken tuttu kendini.

"Yalanla işim yok! Çocuklar sağ, bulunacaklar da. Sizin desteğinizle sağ sağlim evlerine dönecekler."

"Nasıl bu kadar eminsin?"

Korhanın şaşkınlık sızmış sesiyle dudağı kıvrıldı.

"Tecrübe... Çocukların canına zarar gelirse bu oyuna Ahuyu nasıl sokacaklar? Peki ya sen! Suhanın canını ortaya koymazlarsa seni dilediklerini yaptırmaya nasıl ikna edecekler? İşte bu yüzden defalarca sonuçlar pozitif olsa bile testler yenilendi."

"Nasıl düştük biz bu işin içine nasıl?"

Timur anlayışlı ifadesini bozmadı.

"Her evlada miras mal mülk kalmaz çocuk. Size babalarınızdan kalan buydu. "

Korhan gözünün kenarıyla Ahuya baktı. Onlara sorulmamıştı bile. Babaları nasıl bir işin içindelerse kendilerinin yanı sıra kardeşleri bile sürüklenmişti.

"Biz seçmedik bunu!"

Tok sesiyle Timurun kaşları çatıldı. Yüzü karardı sanki. Sonra kalkıp küçük bir kumanda aldı eline. Ne yaptığını Ahu da Korhan da anlamadı. Tam karşıda duran duvara bir yansıma düştü.

"Bakın oraya!"

Timurun bağırır gibi çıkan sesiyle ikisi de duvara döndüler. Ayaktaki adam gidip duvarın iki yanındaki gaz lambasını daha da kısmıştı. Projeksiyondan yansıyan görüntü daha belirgin bir hâl aldı.

Duvarda sıra sıra dizilmiş çocuk sanılacak kız ve erkek çocuklar vardı. Hepsi çıplaktı ve hepsinin elleri arkalarından bağlanmış,ipin bir ucu da boyunlarına düğümlenmişti.

"Bu görüntü iki gün önce Doğu Türkistandan geldi! İyi bakın. On yaşında en büyüğü!"

Ahunun dolan gözleri ekrandan çekilmiyordu. Görüntü değişti. Şimdi parçalanmış bir çocuk cesedi başında ağlayan kadın vardı.

"Gazzeden!"

Görüntü yine değişti. Şimdi ekranda siyahi bir kaç gencin çamurlu küçük bir su biriketinden su çektiği fotoğraftı.

"Sudan da çekilmiş bir fotoğraf bu. Dünyanın bir kısmı bolluk ve rafah içindeyken çoraklıkta su arayan insanlara bakın! İyi bakın orda küçük çocuğun karnındaki şişkinliğe! Tokluktan değil o şişkinlik. Parazitlerden! Vücudunu saran baktarilerden! Bir çok ülkenin çöpleri paketi açılmamış yiyeceklerle doluyken tek lokma diye inleyerek ölen çocuklara bak doktor hanım! İnsan hayatını her şeyden üstün kılacağına dair yemin edeceksin!"

Sonra fotoğraf yine değişti. Soluk bile almadan izliyordu ikisi de.
Bu seferki fotoğrafta çok daha büyük bir vahşet vardı. Ahunun gözleri kapandı.

"Çok uzak bir tarihten değil bu. 1992 Hocalı katliamı!"

Ekrandaki resimler değişti ama konusu hiç değişmedi. Farklı milliyetlere ait vahşetler dahil bir sürü zulmün işleyişi vardı fotoğraflarda. Ekranda en son kolu kopmuş, yalandan bir sargıyla sarılmış küçük bir kız çocuğunun koluna bakarak ağlayışı kalmıştı.

Timur geçip yerine oturdu.

"Onlar da seçmedi!"

Öylece ekranda kalan son görüntüye bakan ikiliyi sıçratır gibi çıkardı bu ses düşüncelerinden.

"Çanakkalede, Sakaryada İzmirde yada memleketin her hangi bir yerinde bayrağı için can veren daha onbeşini görmemiş çocuklarımız da seçmemişti o kaderi. Kimse savaşmak için doğmadı anlıyor musunuz? Kimse on beşinde şehit olmak için doğmadı. Analar çocuklarının kanıyla suladı bu vatanı, hiç biri çocuklarının naaşlarına sarılıp, ağlayamadı bile. Atilla da bunu bilerek doğmamıştı. Tarık da... Derya da! Nurperi bunları kabul ederek çekmedi o kadar ezayı! Hani diyorsun ya biz seçmedik diye. Biraz evvel izlediklerini onlarda seçmedi ama yaşıyorlar çocuk! Dünyanın farklı farklı yerlerinde gücü yetmediği için zalimin zulmünü çekiyor bak onlar! Biz bir Turan ordusu kuruyoruz ama sizin bildiğiniz gibi Türkü üstün kılan bir kibirle yönetilmeyecek o ordu! Türkün adaleti, merhameti, sadakatiyle tüm kenara köşeye itilmiş ırkları, dinleri bir araya toplayıp koruyacak. Sırf güçlü diye mazlum olanı ezme hakkı vermeyecek bizim ordumuz!"

"Kendi adaletinizi kendiniz sağlayacaksınız."

Korhan yutkundu. Sadece öylece gözlerine bakan adama bakabildi. Sesinde yargılama falan yoktu asla. Bu bir çıkarımdı ve Korhanın en hassas yanıydı. Timurun sertliği kırılan irisleri öylece kehribarlarında durdu.

"Sana öğretmedik mi biz çocuk? Adalet yok, kim söyledi bu yalanı sana? Biz sana bunu öğretmedik mi yıllardır? Kızı için ayaklarına kapanan kadınla, ellerin köpek yerine koymayacağın adamın elini sıkarken öğrenmedin mi Korhan? Güçsüzün, mazlumun nasıl ezildiğini gözlerine her seferinde serip, içindeki ateşi diri tutmadık mı biz? Babanın adını kirletenler onun sofrasından geçmedi mi? Bu yaşına gelene kadar adaleti gidip almazsan kimsenin vermeyeceği işlenmedi mi derine?"

Korhan öylece bakıyordu ama zihninin içindeki sesler çığlık çığlığa bağırıyordu. Bu günkü adam olması için miydi onu bulup, medet dilenen davalar? Her daim mi izlemişlerdi onu? Gülümser gibi kovrıldı dudakları bu farkındalıkla.

"Hep... Ensemdeydiniz!"

Timurun ağır ağır başını sallamasıyla dişlerini gıcırtacak kadar sıkmıştı. Hep ensesindeydiler ve öylece Korhanın çırpınışlarını izlemişlerdi.

"Ben sefilliğin içinde debelenirken hep izlediniz! Anneme, kız kardeşime yetebilmek için sürünürken öylece baktınız! Suhan yoksulluğun içinde hırsızlıktan medet dilenirken sadece seyrettiniz!"

Son sözüyle Timurun parmağı sus der gibi havaya kalkmıştı.

"Biz her anını izledik. Hiç birine müdahale etmeden sen kendini kurtar diye bekledik. Bu günkü adam olman için önündeki taşları çekemezdik. Sen şimdi ki adam ol diye pişmen lazımdı çocuk."

Timur öne doğru eğilip Korhana daha keskin bakışlar yolladı.

"Şu an karşımda eğilip, bükülmeden dik dur diye her bataklıktan kendin çıktın ama Sûhan konusunda dur! Orda bize haksızlık etme. Bu planlar içinde yer almıyordu ki biz de hemen müdahale ettik çocuk! Öğretmeni aracılığıyla tedavisini sağladık. Her yol istenildiği gibi gitmiyor işte. Bizim de önleyemediğimiz durumlar vuku bulabiliyor. Dönmedik arkamızı buna. "

Ahu sessizce konuşan ikiliyi izliyordu sadece. Ne diyeceğini bilmiyordu. Korhan için çok zorlayıcı bir hayattı. Kendisi için böyle sınavlar yoktu hayatında. Maddi olarak bunaldığı bir anları dahi olmamıştı. Ama hayatında en büyük gerçeklerinden biriydi yoksulluk içinde yaşama tutunma çabası.

Diline değdirmeye korktuğu bir ihtimal de karşısındaki adamın sözleriyle cevap bulmuştu. O kadar küçük yaşta böylesi bir psikolojik rahatsızlıkla tedavisiz kalsa, Suhan hayatta kalamazdı. Her seferinde biraz daha artan adrenalin isteği onu nerelere, kimlerin eline düşürürdü diye düşünmek... Ahu ihtimaliyle bile başa çıkamazdı.

"Ona siz mi yardım ettiniz?"

Timur Korhandan çektiği bakışlarını Ahuya çevirdi.

"Çok mutsuz bir çocuktu. İlk tedavisiyle ilgilendik. Sonra ise onu sizin yanınızda mutlu olabileceği bir hayata ittik. Suhan hiç bir zaman bir planın parçası olarak düşünülmedi ama en azından bir araya getirilmeniz için basamak olabilirdi. O size göre çok kırılgan, baş edemezdi. Bununla beraber onun mutlu olacağı bir hayat da inşa etme ihtimalini görmezden gelemedim."

Belki de ilk kez Korhana mahçup bir bakış attı Timur.

"Buna karar veren bendim. Onu İstanbula gönderme fikri bana aitti. Senin hayatında çok tehlikede olurdu ama Ahu ve Ahi ona çok iyi gelecekti. Üstelik..."

Korhan tebessüm eder gibi baktı ama tebessümü acı çeker gibiydi.

"Üstelik bir şekilde bu da işinize yarayacaktı. Biz illa bir noktada karşılaşacaktık ve siz o zaman önümüze kırıntıların boyutunu büyüterek ipucu bırakacaktınız. Annem mesela! O Ahuyu görse ve gittiğimizdeki tepkiyi verse ben o işin peşini bırakmazdım çünkü. Sonra babaları kim öğrenirdim. Sonra Atilla diye ağlayan babamla ilgisini sorgulardım. Bitmezdi ama bununla derdim. Babamın ölümü için de bir fikir sunardı bu ve dişlerim daha da kamaşırdı. Nasıl olsa ensemdeydin ya! Yine bir kaç yem bırakırdın önüme ve kendi ayaklarımla sana gelişimi beklerdin!"

Timur hiç bir şey demese de bakışlarında ki netlik Korhanın çok doğru yerlere parmak bastığını gösteriyordu.

"Başka türlü..."

"Çünkü başka türlü feriştahın gelse beni kendine bağlayamazsın değil mi ihtiyar? Beni yoklukla İlyas Yıldıray bile korkutamadı sen mi korkutacaksın. İzlediniz ya beni! Biliyorsundur babamın cenazesinde dedesine saldıran çocuğu. O aptal kadını hayatınızdan çıkarın, bende size refah sunayım dediği için iki dişi kırıldı sonuçta. Beni kendine muhtaç bırakamayacağımı biliyorsun. Sadakatim ve itaatim olmadan benimle aynı masada rahat oturamazsın sen!"

Timur boşvermişlikle omuzlarını silkti. Söylediği her şeyi biliyordu. Bire bir izlemişti. İşte orda Korhanla gurur duymuştu ya. İnancını kuvvetlendiren, her durumda Korhanı destekleyen olmasına neden olmuştu koca bir serveti elinin tersiyle iten o çocuk. Annesine, ailesine bağı tıpkı bir vatan aşkıyla denkti. Böyle bir sadakat vatan için olursa diye düşündükçe Timur, Korhandan umudunu azıcık bile kesmemişti. İçinden çıkamadığı davalarda tefecilerle, mafya geçinen kişilerle ortaklık kurduğunda bile azıcık eksilmemişti Korhana güveni.

"Öyle! Kimsenin alnına silah dayayarak insanlığa hizmet etmesi beklenilemez değil mi? Kimse tehditle, şantajla başka bir insanın ömrü için çalışmaz. İşte bizi diğerlerinden ayıran bu çocuk! Biz bunu yaparız! Biz bunu sınırsız bir itaatle, sonsuz bir sadakatle yaparak mazlumun yanında savaşırız. Atilla gibi Tarık gibi bende bunu yaparak öleceğim. Şimdi siz söyleyin! Babalarınızın evlatları mısınız yoksa bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılardan mısınız?"

Ahu kurumuş dudaklarını diliyle ıslatıp derin bir nefes aldı. Asla kendilerini böyle bir işin içerisinde bulacaklarını düşünmezdi. O ne kadar istemese de Ahi ve Suhanın olmadık insanlara bulaşıp, yanlışa sürüklendiklerini düşünürdü hep. Ama bu gün burda duydukları çok fazlaydı.

"Bu soruya cevap veririz biz ama ondan önce benim sorum olacak. Ben neyim bu yapbozda? Neredeyim? Babam okuyacağım okula kadar planlamış ama niye bilmiyorum."

Timur başını yana yatırıp Korhana göre çok daha sakin bir yol izleyen kızı süzdü. Bilmem der gibi dudaklarını büktü.

"Buna bir cevabım yok kız çocuğu. Unuttun mu sizin varlığınızdan babanız öldükten sonra haberdar olduk. Atilla bunu neden istedi bilmiyoruz. Sadece senin ve kardeşin için biçtiği hayatın bu olduğuna hakimiz."

"Ahi OTDÜ ye gitmedi. Benim için!"

Timur yine dudağı kıvrılarak verdi cevabı.

"Yol her zaman dümdüz gitmiyor demedik mi? Yolda değişen kaderler de oluyor böyle. Tarık mirasını Korhana bıraktı ve anahtarı sahibine ulaştı. Ama sizde durumu tamamen ikinizin tercihleri belirledi. Sanırım Hafza hanım bu konuda çok daha bilgiliydi. Atilla bir evlat seçmemiştir. Onun kafası bize göre farklı çalışırdı. O evlat kendini seçtirmiştir! Görünen o ki anahtarı isteyen senmişsin. Ya da belki baban bunu en baştan görmüştür ve sadece senin için bir hayat planlamıştır. Sonuçta kaderini değiştiren Ahi için Hafza hanım hiç bir şey yapmadı! Seçilen bölümde çok manidar Atillanın Nar'ı. İnsan hayatı çok kıymetli mi senin için yoksa doktorluk bir meslek mi sadece?"

Ahu yutkundu. Hayır bir meslek olmamıştı doktorluk onun için. O yüzden di belki de TIP fakültesinden girdiği gün kendi kendine ettiği yemin. O yüzdendi kendinin bile dahil olmadığı vakalarda gördüğü iyileşmeler için duyduğu mutluluk. Yeni bir doğumla kalbinin deli gibi çarpması. Sağlıkla hastane kapısından çıkan insanları yüzünde bir tebessümle bu nedenle izlerdi Ahu. Bir gün buna bire bir sebep olacak kişi hayali kurardı. Ahinin yaptırdığı isimlik masada yerini alsın diye pes edecekken ayağa kalkardı. Kendine bulduğu kısıtlı anlarda en imkansız denilem vakaların belgeselleriyle gözleri dolardı. Severdi Ahu umutsuzluğun içerisinden çıkmış o insanların gülümsemesini izlemeyi.

Bunu anlayabiliyordu Ahu. Şu an karşısındaki adamın amaç bellediği ülküsü insan hayatına verilen değeri basbas bağırıyordu. Anlamadığı tek şey Ahinin neden ihtimal dışı kalışıydı. Belki de bir anahtar varsa o Ahi içindi.

"Babamın anahtarı bana bıraktığına siz çok eminsiniz! Nasıl bu kadar eminsiniz?"

"Çünkü babanın senin için çizdiği yoldan hiç sapmadın kız çocuğu. Kardeşine koruyucu oldun hep, aklına konulanı vargeçmeden yerine getiren güçlü bir iraden vardı. Bizde destekledik seni. Hayatında pürüz olacak her şeyi önünden çektik."

Ne demek istediğini anlamadı Ahu. Kaşları çatılıp öylece baktı.

"Şu ana kadar karşınıza çıkan, hayatınıza dahil olan herkes bir şekilde bizim tarafımızdan dahil oldu yanınıza. Ya da hayatınızda yeri olmaması gereken kişiler yine bizim sayemizde çıktı. Sen çok değerlisin kız çocuğu öylece biriyle aynı evde kalamazsın!"

Ahunun irice açılmış gözleriyle tebessümü genişledi.

"Çok kıymetlisin bizim için Korhan, yanına her hangi birini ortak diye sokamazdık!"

"Yasemin?"

Timur ağır ağır başını salladı.

"Bizim için değerli bir Turanın kızıdır Yasemin. Yanında olacak, her daim gözünü üstünden çekmeyecekti. Aynı zamanda Zahir, dokuz üstten Fas Liderinin oğlu. Her adımına hakim olmak zorundaydık."

Ahunun şaşkınlıkla aralanmış dudakları ne diyeceğini bilemiyordu artık. Yasemini ayrı bir eve çıkacağı zaman okul panosunda ilanlara bakarken görmüştü. Yurtta daha fazla kalamadığını, kimsenin insanlara saygısı olmadığını söyleyip dert yanmıştı hiç tanımadığı Ahuya. Evine ortak olacak, sağlık alanında eğitim alan bir arkadaş arayıp durduğunu söyleyip durmuştu. Ahunun elindeki ev arkadaşı ilanı da panoya yapıştırılmadan öylece avucunda kalmıştı. Oturup şartlarını konuştuklarında öyle birbirleriyle örtüşen talepleri vardı ki Ahu kendi için seçilmiş kişinin Yasemin olduğunu söylemişti o gün. Dudakları küçük bir kıkırtı kaçırdı.

"Ona benim için seçilmiş kişisin dediğimde yüzünün neden bembeyaz olduğunu şu an anlıyorum. Dört yıldan sonra öğrendiğime bak."

Yine kıkırdar gibi bir ses çıkardı. İçinden Yasemine kırılmak bile gelmiyordu. Şu ana kadar duydukları olmasa o kadar paylaştıklarının bir oyun, görev olup olmadığını sorgulardı. Gerçi Ahu aptal biri değildi. Yasemin ona bir kız kardeş kadar yakın davranmıştı. Hep ilgilenmiş, destek olmuştu. Onları da bir görev gibi yapmadığını biliyordu Ahu. Severdi Yasemin kendini ve defalarca kucağında ağlayıp, Ahu'dan medet dilendiği anları vardı. Zayıflıklarını saklamazdı hiç.

"Zahir de sizden yani?"

Korhan'ın sesiyle düşüncelerinden çıkıp yüzüne baktı. Onun ne hissettiğini merak etti Ahu. Kırılmış mıydı acaba bu bilgiyle? Dudağının iç kısmını ısıra ısıra tedirgin bakışlarını üzerinden çekmedi.

"Yükselmen gerekiyordu. Bir ortaklık ve potansiyelin işimizi kolaylaştıracaktı ve aynı zamanda sana göz kulak da olmamız lazımdı. Çocuk sen her defasında sinir krizlerine sokarken beni, başını boş bırakamazdık! O zamanlar bu kadar kontrollü değildin. Fevriliğin eğitilmeliydi."

Ahunun aklına başka biri daha geldi. Gözünün kenarıyla Korhana baktı. Sorup sormamakta da emin değildi ama merak ediyordu.

"Şey... Başka kimler hayatımıza dahil edildi?"

Yine Korhana kaçamak bir bakış atıp Timura baktı. Timurun Korhanı eğlenceli gözlerle izleyişi düşlerini dudağına geçirmesine neden oldu. Hiç sormayacaktı bunu!

"Yok... Mühendisi hayatına biz sokmadık ama aklını karıştırma ihtimalini göze alamadığımız için çıkarmamız gerekti."

Ahunun kaşları kalkmış öylece bakışının ardında Korhanın homurtusu duyuluyordu.

"En baştan engel olabiliyordunuz niye şova döktünüz işi! Hiç hayatına sokmayabilirdiniz de!"

Hırslı sesiyle Ahu da bakışlarını Korhana çevirip kaşlarını çatmıştı.

"Bu niye bana özel bir kısıtmalama? Neden sadece benim hayatıma girip çıkan kişilere müdehale edilmiş? Bir benim kafam karışıyormuş gibi sadece bana karışılmış! Korhanın hayatına girenleri izlemek aklınıza gelmemiş galiba!"

Sesi düşündüğünden yüksek ve sert çıkmıştı. Korhanın onu izleyen gözlerine çakmak çakmak yanan bir ifadeyle baktı. Korhan ağzını açtı ama ne derse Ahuya bu konuda mahçup olacaktı. Altı üstü bir kaç ay adına sevgililik denilen bir ilişkisi olmuştu ve bir şekilde binbipman konumdaydı.

Ahunun ters bakışları, Korhanın anlayıp bekleyen yüzünün arasına bir kaç öksürük girdi.

"Aslında ona da müdahale edildi. Biz psikolojik destek sağlaması için hayatına dahil etmiştik ve bir şekilde zihninin gerisindeki düşünceleri görme amaçlı terapilere yönlendirdik Korhanı. Ama orda da işler rayında gitmeyince bağlayıcı bir ilişki olmaması için ikisinin de hayatı yoğunlaştı. Neticede kimse zaman ayırmadığı biriyle uzun vadede hayat düşlemez."

Timur ilk kez uzlaşmacı bir tonla açıkladı kendini. Özel hayatlarına bu kadar müdahil olduklarını itiraf etmek çok da kolay değildi. Ama bazı mecburiyetler bu kadar ileri gidilmesine zemin hazırlıyordu. Korhan yükselişini hızlandırmışken bir ilişkiyle kafası karıştırılamazdı. Ahu ise okulunun en zorlu dönemecinde kalbiyle aklı arasında kalmamalıydı. Korhan için çok büyğk endişe duymamıştı ama Ahunun uanında yürümek isteyen adam oldukça düzgün bir hayata sahipti. Ahuyu aşk gibi güçlü bir bağla kendine bağlayabilirdi. O yüzden ilişkileri bitene kadar birbirlerinden uzak tutulmaları için tüm imkanlar sonuna kadar kullanılmıştı.

Ahu yine hatırladığı kadınla sinirlenecek olsa da burası yeri değildi. Üstelik bu vampire kıskançlığının verdiği hazzı yaşatmayacaktı. Sanki hiç sinirli değilmiş gibi başını karşısındaki adama çevirdi. Derin derin iki befes alıp kendini rahatlatmaya çalıştı.

"Ailem... Yani anne ve babam nasıl böyle bir şeye dahil oldu? Babam hep sizin yanınızdaydı diyelim peki annem?"

Timur beklediği diğer sorunun gelmesiyle ağır ağır başını salladı.

"Bu sorunun cevabı hepimizde gizili gibi. Uzun yıllardır devletin istikbali için görev yapan bir birimin mensubuyum. Hafza hanım da öyleydi."

Anneannesinin adını duyunca Ahu başını dikleştirip kaşlarını çattı. Timur konuşmasına Ahunun gözlerine bakarak devam etti.

"Tarih öğretmeni, devletine ve bayrağına bağlı çok esaslı bir kadındı kendisi. Atillayı birliğe getiren de oydu zaten. Atillanın içindeki o liderlik vasfını, insanları konuşmasıyla bile ele geçiren tavırlarını, kendine güvenini ilk o keşfetmiş lise sıralarında ders verirken. O vatanına hizmet edecek bir asker olsun derken birlik onun çok daha ileriye ulaşacak bir ruhu olduğuna karar vermiş. Atillaya üniversitede okuyacağı bölüm seçildiğinde bile ilerde başa geçeceği belliydi. Onunla aynı yaşlardaydık. Ben o zamanlar bir Turan olarak görevimi yapıyordum. Sonra Atilla birliğe çok başka bir şeyle geldi. Hayal bile edilemeyecek bir gücün anahtarıyla. Tarığı getirdi!"

Şimdi bakışları babasının adıyla gözleri yanan o adama çevrildi.

"Burda büyümemiş, bizim ilkelerimizi benimseyerek eğitilmemişti Tarık ama Atillaya sonsuz bir güven ve sadakatle bağlıydı. Bulduğu kaynağı en doğru ellere emanet etmek istedi. Ordan sonra işler hızlandı. Atillanın biran evvel meclise sokulma planları canlandı. Yoksa bu kadar genç yaşta kabinede olması değildi amaçlanan. Ama Atilla genç yaşına rağmen halkın dikkatini gerçekten çekmişti. İnsanlarla bire bir girdiği iletişim ve bir kaç dakikada etrafına yaydığı güven hissi halk tarafından da okları onun üzerine itti. Ama burda da başka bir durum öne çekildi. Atilla halkın sempatisi için bir aile olarak o koltuğa oturmalıydı. Oluşturulacak imaj da bu çok önemli yer demektir. Bir eş seçilmişti onun için ama yeterli değildi. Sonra Hafza hanım kızını önerdi. Derya'yı!"

Ahunun gözleri anlamamışlıkla açılıp kapandı. Anne ve babası anlaşmalı evlilikle mi bir araya gelmişti? Ama Ahu her şeyi unutsa babasının annesine ne kadar aşık olduğunu unutmazdı.

"Nasıl olur? Onlar birbirine..."

"Çok mu aşıktı?"

Timur başını sallayıp onayladı Ahuyu.

"Çok aşkılardı. Bir süre Atillanın korumalığını yaparken birebir şahit oldum buna. Senin anne ve baban evlilik sonrasında erişti bu duyguya. İlk başta öyle değildi hiç bir şey. Geleceğin Cumhurbaşkanının vazifelerinde destekleyici bir eşti sadece Derya. İnsanların hoşuna gidecek bir güzelliği ve duruşu vardı. Donanımlı bir kadındı. Dört dil biliyordu, eğitimliydi, adı sık sık duyulan bir bürokratın tercümanlığını yapıyordu. Yani ilerde fist laydi olarak oldukça makul sayılacak bir geçmişe sahipti. Hafza hanımın birlikteki yeri de bu kararı besledi."

"Ama annem... Yani kabul etmek istemeseydi..."

"Bu konu hakkında bilgim yok. Ben kabul etmiş bir Derya görmüştüm hep. Kısa sürede evlilikleri gerçekleşti ama Birliğin en büyük kısıtlayıcı şartı çocuk sahibi olmayacaklarıydı!"

Ahu bunu da anlamıyordu. Anlaşmayla bile olsa bir evliliğe bu kadar müdehale asla normal değildi.

"Bu saçmalık! Böyle bir şeye karışma hakkınız olamaz!"

Ahunun sertleşen sesiyle Timurun yüzünde minik bir tebessüm belirdi.

"Annene sandığımdan fazla benziyorsun. Mimiklerin bile eş değer..."

Başını sallayıp tekrar yüzünü izlemişti Ahunun. Sonra kızın ona öylece bakışlarıyla asıl sorulana döndü.

"Öyle değil işte akıllı Nar. Eğer zirveye yerleşeceksen seni eteğinden çekecek tüm taşları bırakmalısın. Aşil topuğun, yara alacak zaafın olmamalı. Şantaja, tehdite açık bir alan bırakmamalısın. Evlat her şeydir kızım. Evlat bu dünyada herkesi geride bıraktıracak en güçlü zaaftır. Birliğim onları bu göreve hazırlarken en başta zaafsız kılmak istedi. "

"Ama olmamış bak istediğiniz! Öyle olmamış ki hemde beş yıl ayakta uyumuşsunuz!"

Korhanın alayvari konuşması ve bu durumdan keyif alan sesi Timura nadir kısa kahkahalarından attırmıştı. Onu gülerken görmeyen Korhan için bile şaşırtıcıydı bu durum.

"İnan varlıklarını öğrendiğimizde herkesin yüzünü görmeliydin çocuk. Hafza hanım dahil hepimiz dumura uğradık. Tarık çocukları koruyun diye ortalığı yıkarken biz şaşkınlığımızı bir süre atamadık. İşte bu yüzden Derya birlikte bir umman olarak bilinir. Onun böylesi bir şeyi saklamış olması hepimizi şaşkına çevirdi. Her zaman bir planı, başka bir kaçış noktası oldu o ikisinin. Mükemmel bir ekip arkadaşıydılar hep. "

"Ne oldu peki? Neden ailemi koruyamadınız? Neden biz şimdi bunları yaşıyoruz?"

Ahunun hüzünlü sesiyle Timur, Korhandaki başılarını çevirdi kızın yüzüne. Çok büyük bir mahcubiyet vardı içinde. Bu onların en büyük açığı olmuştu.

"Tarihte büyük devletlerin sonuna bak küçük Nar. Dışardan saldırı değil içerden vurgun yıkar onları. Biz on sekiz yıl önce şu anki güçte değildik. Planlanan oldu. Yirminci yılda biz hükmetmeye hazır çizgiye taşıdık Birliği ama o zamanlar bunun önüne geçemedik. Atilla sanılandan fazlası oldu. Bakan olduktan sonra çok fazla dikkatleri üzerine topladı. Bilirsiniz, Dış İşleri Bakanıysanız anlaşmalarda ne Başbakan ne de Cumhurbaşkanı imzası sizinkinden üztün olmaz. Atillayı, üstleri kendi zincilerine dolayamadılar. Kısa vadede ülkeye kâr getirecek ama Atilla için uzun vadede ziyan sayılacak hiç bir anlaşmayı imzalamayı kabul etmedi. Üstelik bizim onu destekleyişimiz büyümesini hızlandırdı. Öyle ki farklı ulusların liderleri, görüşmelerini sürekli Atilla üzerinden yapmaya çalıştı. Padişah dururken Sadrazamın ağırlanması zoruna gitti üstlerinin."

Korhanın bakışları sertleşti. Gözleri lav gibi bir renge büründü.

"Atilla ve Derya Saruhanlı suikasti dönemin liderleri tarafından mı gerçekleştirildi?"

Tümur bilmiş bir gülümsemeyle sakallarını sıvazladı.

"Sen ne sanmıştın çocuk?"

"Dış işleri Banakanı! Ben..."

"Sen onların yabancı bir devlet tarafından satın alınmaya çalıştığını ama başaramayınca katledildiğini düşündün."

Korhan bir şey demesede başını ağır ağır sallamıştı.

"Deneyenler oldu tabi. Ama o kadar kolay olmuyor o işler. Kolay olan bize hizmet ettiğine inandığımız başbakanın Cumhurbaşkanının önüne Atillayı atmasıydı. "

Ahu duyduklarıyla dişlerini sıkmış, dişini kesmiş dilinin kan tadını ağzında hissetmişti. Ailesinin ölümünü böyle düşünmemişti hiç. O da tıpkı Korhan gibi bir varsayım içerisindeydi. Sonra balyoz gibi bir gerçek düştü beynine.

"Bir dakika!"

Ahunun neredeyse bağırır tonda çıkan sesiyle iki adam da bakışlarını birbirinden çekip Ahuya bakmıştı. Ahu ayağa kalkıp karşısındaki adama ateş saçan gölzerle baktı.

"Senin dediğin şey! O zamanın başbakanı şu an devletin en başındaki adam!"

Ahunun bağıran sesiyle Korhan da bu gerçeği yeni idrak etti. Düşünme zamanı olmamıştı buna ama gerçekten 2004 de Başbakan olarak görev alan adam şu an en tepedeydi.

"Bu... Buna nasıl müsade edersiniz?"

Korhanın Ahuyu bile bastıran sesiyle Timurun da bakışları sertleşti.

"Oturun yerinize!"

Sert sesi ikisini de etkilememişti. Ahunun katrana dönen gözleri, Korhanın alev alev yanan sarıları zerre umursamamıştı Timurun oteritesini.

"Oturun yerinize ve bilmediğiniz konuları öğrenmeden ahkam kesmeyin! Ne sanıyorsunuz siz devlet yönetimini? Oturduğunuz yerden üç beş kelime öğrenip neye göre hüküm veriyorsunuz? Devletler böyle yönetilmez! Devletlerin bekası için susup, zamanını beklemeyi bilmeyenler helak olup gider! Yok bizim öyle bir lüksümüz anlıyor musunuz? Şu an işimize yarıyorsa olduğu yerde kalacak! Hiç bir devlet küstüm, oynamıyorum o zaman politikasıyla ilerlemez. Bu gün ters düştüğünle yarın aynı masada imza atarsın. Öncelik milletinin istikbalidir!"

"Siz benim anne ve babamı öldüren adamı başa götürüp oturmuşsunuz! Bana, kardeşime ihanet etmem diye bağıralı üç saat olmamışken, kardeşinizin cesedinin üzerine basıp geçmişken konuşamazsınız!"

Ahunun sesinden buram buram nefret akıyordu. Son duydukları karşısındaki adama karşı içinde oluşan saygıyı yerle bir etmişti. Anne ve babası ölmüştü onun. Ailesi yok olmuştu ama bunu yapanlar yine anne ve babasının destekleyicisi olduğunu söyleyip onları yok saymıştı.

Timur da ayağa kalkıp aynı sertlikle baktı Ahuya.

"Geç ve yerine otur kız çocuğu? Ya adam gibi dinlemeyi öğrenin ya da defolup gidin burdan! Kardeşlerinizi istiyorsanız sabrı öğreneceksiniz!"

"Orda dur ihtiyar! Kime bağırdığına dikkat et. Sesini yükseltemezsin ona! Bağırıp, çağıramazsın! Karşındaki her hangi biri değil! Onu incitecek tek kelime edersen burayı yerle bir ederim sen de izlersin!"

Korhan, Ahuyu belinden tutup kendine doğru çekmiş elini sıkı sıkı kavramıştı. Timurun yüzündeki sertlik kırıldı. Ahuyu saran kolarına ve yüzüne öylece baktı Korhanın.

"Kimsin sen?"

Sesi berrak bir su kadar durgundu.

"Kimsin ki gelip karşıma onu koruyorsun? Babası mısın? Ağabeyi? Yoksa kocası mısın onun? "

Korhan anlık duraklayıp yutkundu. Ama başını eğmek gibi bir şey yapmayacaktı.

"Eşiyim!"

"Eşisin? Hıristiyansan papazın önüne götürürsün. Yahudiysen yedi berahan okundu mu peşinizden? Müslümansan bir nikah aktin varmı imamın karşısında? Ya da hangi dine mensupsan sizi eş kılacak neyin var elinde? Bildiğim kadarıyla belediyede de hiç bir nikah defterine imza atmadınız. Ona öylece eşim diyemezsin çocuk! Sizi eşlik bağıyla bağlayan hiç bir şeyin yoksa ona eşim falan diyemezsin! Babası yaşasaydı ona bu kadar kolay dokunmana müsade eder miydi sanıyorsun? "

Korhan ağzını açtı ama ne diyeceğini bilemedi ilk kez. Ona kalmış olsa Ahuya karım demek için an bile kaçırmazdı. Ahudan bu konuda azıcık ışık görse gerçekten hayatının her anında eşi, kocası olarak yer edinmek isterdi. Hayatını Ahuya adamak Korhan için bir ödül olurdu. Ama Ahu istemeden, onunla bir hayatı paylaşmaya hazır olmadan bir şey diyemezdi de.

Parmaklarının arasına bir el girip sıkıca elini kavradığında başı istemsiz Ahuya dönmüştü. Ama Ahu onun yüzüne bakmıyordu. Gözleri karşısındaki adama saplıydı. Başı dik, ince boynu olabildiğine gergindi.

"Biliyor musun?"

Timur gelen sorunun maksadını çözemedi. Gözlerini kıstı.

"Nikah kıymayı... Namaz kılıyordun sanırım biraz evvel. Ben müslümanım, bildiğim kadarıyla Korhan da öyle. Biliyor musun nikah kıymayı?"

Korhanın ağzı aralandı. Dudakları açılıp kapandı bir kaç kez. Sonra mırıldanır gibi "Ahu Nar..." diye fısıldadı. Ahu bir saniyelik bir bakış atmış geri Timura dönmüştü yüzünü.

"Kimse ona yerini soramaz! Kimse onu benim hayatımdaki yeriyle vuramaz! O benim eşim. Bunu anlamanız için aramızda bir nikah gerekiyorsa şimdi dini nikahımızı kıyacaksınız! Resmi nikahımız için kardeşlerimi bekleyeceğim. Onların olmadığı bir düğün yada gelinlik istemiyorum. Biliyor musunuz nikah kıymayı?"

Sorusunu yenilediğinde ve sesindeki netlikle tıpkı Korhan gibi Timur da şaşırmıştı. Timur sadece karşısındaki pervasız çocuğu hizaya getirmenin derdindeydi o an. Ama bu başka bir isteğin kulaklarında tekrar çınlamasına neden oldu. Tarıkla bir bahçede kardeşini izleyen kıza baktıkları o ana götürdü zihnini. Kardeşi yamuk çizdiği çizginin üstünde sek sek oynarken onu izleyen, simsiyah saçlı bir kız çocuğuna iç çekerek bakmışlardı. Eve götürmemin ihtimali yokmu diye sormuştu Tarık. Burda mutsuz olan iki çocuğu ağlayıp, çocukları isteyen karısına götürmek istemişti. Timur iç çekip tekrar bomboş kardeşini izleyen kıza ve kız kardeşi gülsün diye şaklabanlık yapan oğlana bakmıştı. O zaman şaka yapıp üzgün adamı hüznünden uzaklaştırmaktı maksadı. Kızı oğluna alırsın, kızını da seksekçiye verirsin hep yanınızda kalırlar deyip kafasını dağıtmaktı sadece isteği. Tarığın tüm benliğiyle İnşallah deyişi sanki şu an yanındaymış gibi yankılandı kulaklarında. Dudakları kıvrılacak gibi oldu Timurun. Kaderin hakikaten eğlence anlayışı çok ilginçti. Yıllar öncede kalmış bir İnşAllah kabul oluyordu.

Ahunun içini ise kavurucu bir rüzgar darma dağın ediyordu. Ağzını açarken bile bunları söyleyeceğini planlamamıştı. O sadece Korhanı iki seferdir buradan vuran adama had bildirmek istemişti. Kimseyi, Korhanın hayatındaki yeri ilgilendirmezdi ama Korhan karşısında susunca... Ahu bunu istemedi. Onu böyle susturmalarını! Korhanın zaten kendine karşı çok acımasız bir yanı varken böyle cümlelerle susmasını kaldıramadı. Kimse Ahunun Korhanına böyle bir şey söyleyemezdi! Kimse ona "senin onun hayatında yerin ne?" diye dilini bağlayamazdı.

Ahu, Korhanın kendine olan acımasızlığına defalarca şahit olmuştu. Korhanın dışardan görünen o ulaşılmaz tavrının aksine içinde çok yaralı bir adam vardı. Hiç bir şeye yetemediğine kendini inandırmış, hayattan alamadığı adaletin altında ezilmiş bir adam. Bazen istemsiz bir gün kendini bırakıp gideceğine dair hislerle bakıyordu Ahuya. Tıpkı Ahu gibi Korhan da yalnız kalmayı kaderi sanıp, ruhuna işlemişti. Dün geceden sonra Korhanın ruhunun en çıplak haliyle görmüşken böyle hissetmesine izin vermezdi. Şimdi biri çıkıp da onu bu şekilde incitemezdi! Çoğu zaman gitmesinden duyduğu korkuyu fısıldayan adama, hayatındaki yerinin neresi olduğunu Ahu bağıra çağıra hiç çekinmeden söylerdi.

"Korhanın hayatımda bir yere ihtiyacı yok! O zaten benim hayatımın tamamı. Siz dahil kimsenin haddi değil bunu sorgulamak. Şimdi nikahmızı kıyacak mısınız?"

Tekrar aynı netlikle sordu sorusunu. Yüzünü yakan bakışlara dönse görecekleri, karşısındaki adam tarafından izlenilsin istemedi. Korhanın ona büyük bir aşkla baktığını görmeden de hissedecek kadar tanıyordu artık onu. Şu zamana kadar Ahuyu dik tutmak için kendinden veren bu adamın bir kerecik olsun dayanağı olmak istiyordu. Üstelik Korhan çok haklıydı. Onlar eşti. Birbirlerinin kaderiydi. O zaman inançları doğrultusunda bir bağlayıcılık Ahuyu korkutmazdı ki. Dinini tam manasıyla yaşamazdı ama Allah'a inanırdı da Ahu. İnandığı Allah onları eş olarak böyle kabul edecekse Ahu seve seve yapardı bunu. Ahu zaten her şeyini Korhan'a vermişti. Nikahını vermemesi için hiç bir engel yoktu.

"Abdest alın... Nefise hanım da seni hazırlasın. Sonra gelirsiniz yanıma."

Timurun biraz evvelki baskın sesi durulup, sakinleşmişti. Ahu gözlerini açıp kapayarak onayladı ve yanındaki adama ilk kez o an baktı.

"Abdest almamız lazım."

Biraz evvel hırçınca kelimeleri ortaya saçan o değilmiş gibi nasıl da narin çıkmıştı böyle sesi? Korhan'ın gözlerinden akan sıcaklığa bakıp hemen kaçırıyordu siyah incilerini. Ama çok uzağa değil. Yine yüzünde geziniyor, saniyelik bakıp geri alnına, burnuna boynuna doğru tavafa başlıyordu.

"Yani nikah için... Tabi sormadım da ben. Şey oldu birden. Yani ister misin?"

Korhan dişlerini alt dudağına sapladı. Eğer dudaklarını zaptedemezse kahkahayla gülecekti şimdi. Bu nasıl aptalca bir soruydu? Ahu kafayı yemediyse böyle bir ihtimalin olmayacağını bilirdi. İster misin diyordu birde. Korhana evlilik teklifi yapıp, ister misin diyecek kadar delirmişti kelebeği.

"Kelebeğim..."

"Alacak mısın abdest?"

Utanıyordu. Gerçekten karnı ağrıyası bir gülme isteği vardı içinde. Utanan gözleri bakamıyordu kendine. Biraz evvel karşısında diklenen adama haddini bildirirken nasıl da soğuktu yüzü halbuki. Şimdi ise sıcaklıktan her yanı pembe pembe olmuştu.

"Evlilik teklif ediyorsun bana..."

Korhanın eğlenen sözleriyle Ahunun utancı biraz daha yaktı yüzünü. Kaçamak bakışlarla kaşları hafif havalanmış kendilerini izleyen adama baktı. Korhanı gebertecekti ama ilk nikahlarını kıymaları lazımdı. Bu adamın yanında onu utandırdığı için önce o dilini kesecek sonra da elleriyle dikecekti.

"Şimdi vazgeçeceğim!"

Diliyle dişi arasında tısladı. Korhan hemen atılıp boynunu yakalamış, başını da göğsüne bastırmıştı. Saçlarının üzerine dört beş öpücük bıraktı. Yanlarından yürüyüp kapıya doğru ilerleyen adamla Korhan dudaklarını kulağına yaklaştırdı.

"Şu an yapmak istediğim tek şey benimle nikahlanmak istediğini söyleyen o ağzını yemek. İstiyor musun diyorsun birde ahmak kelebek."

"Pislik! Sensin ahmak..."

Ahu göğsünde saklanmış dururken elini göğsüne çarpmıştı. Odadan çıkan adamın Nefise Hanım diye bağırdığını duydu. Geriye çekilince Korhanın parlayan sarılarına baktı. Altın gibi ışıl ışıldı.

"Emin misin bebeğim? Ahu bu benim için muhteşem bir şey ama gerçekten istiyor musun benim karım olmayı?"

Ahu alt dudağını ısırıp içeri girmemiş adamı gözüyle takip etti. Sesi dışardan duyulmasın diye iyice yaklaşmıştı.

"Korhan yapmadığımız şey kalmadı! Sence bir nikah ne kadar fazla olabilir?"

Korhana kahkaha attırdı bu sözler. Ahunun pembe pembe yanaklarına ellerini bastırdı.

"Hayır! Hayır sakın!"

Ahu başını ellerinden kurtarıp geriye çekildi.

"Şu adamın görüş açısında öpmeyeceksin beni sülük! Zaten durup durup babamdan vuruyor bizi. Vallahi gebertirim seni Korhan! Nikahlanmadan dul kalmak falan istemiyorum."

Korhan tekrar kahkaha attı. Aklını oynatması için muhteşem bir gündü. Kardeşlerinin yaşadığını öğrenip sevinçten delirecekken nasıl bir çıkmazın içinde oluşlarıyla yüzleşmişlerdi. Karışan aklı yetersiz gelmiş gibi kelebeğin biri her yeri darma dağın edecek bir patlamaya sebep oluyordu şu an.

Korhan belki de ilk kez hangi duygusu çok baskın seçip, ayıramıyordu kendini.

"Ahu Nar... Ahu Nar... Ahu Nar..."

Adını sayıklar gibi defalarca tekrarlamış alnını da sürekli alnına küçük küçük çarpmıştı.

"Bir kelebeğin beni bu hâle getirmesini hem kabullenemiyorum hem de o kelebek sensin diye önünde köle olmak istiyorum. Sen hangi duanın kabul olmuş halisin Nar kelebeği?"

Ahu hiç bir şey söylemeden bir iki adım uzaklaştı yanından. Kapıdakş hareketlilikle birbirlerine bağlanmış gözler ayrıldı. Geldiklerinde de onlarla ilgilenen kadın kapı ağzında kendinden istenilecek olanı bekliyordu. Timurla yine gözgöze geldi Ahu.

"Ahu Nara yardımcı ol Nefise Hanım. Abdestini alsın, kıyılacak bir nikahı var. Hazırlanmasını kolaylaştır."

Kadının kendine dönen ve parıl parıl parlayan gözleriyle Ahu yanağının içini ısırdı. Onun için çok büyük bir şey değildi bu ama aldığı tepkiler kalbinin atışını çok hızlandırıyordu.

Nefise teklifsizce eline uzanıp "gel kızım" diye odadan Ahuyu çıkardığında ardında iki adam bırakmıştı. Korhan gözden kaybolsa da öylece bakmaya devam etti.

"Tuhaf bir şekilde dört ayağının üzerine düşüşün hep hoşuma gitmiştir çocuk."

Timurun mırıl mırıl konuşmasıyla Korhan gözlerini yanında dikilen adama çevirdi. Ters bakmak olması gereken bir şey haline gelmişti.

"Sırf onunla öyle konuştun diye ağzıma geleni söylerdim de dua et benim işime yaradı."

Timur yine kendi kimliğine aykırı bir kıkırdamayla cevap verdi buna.

"İşin buraya geleceğini düşünmedim Allah biliyor ama babanın duasının kabul oluşunu izlemek de keyifli olacak."

Korhan anlamadığı için kaşlarını çatıp, başını eğdi.

"Çocukları çok istedi ama güvenlik zaafiyeti gösteremeyeceğimiz için verilmedi ona. Bende oğluna alırsın kızı demiştim. Çok yürekten bir İnşallahı karışmış bilinmezliğin içine. İzlemesi bans kısmet miş."

Korhan hiç bir şey demeden aralık kalan kapıya geri baktı. Hayatları tahmin ettiğinden bile farklı bir yere doğru yol alıyordu. Neyin, kimin ellerinde olduğunu bilmedikleri kardeşleri için kalbinin bir yanı sızlayışla çarpıyordu. Babaları miras diye onlara çok büyük bir yük bırakmıştı.
Şimdi o babalardan birisini duasının kabul oluşuna eşlik edecekti.

Yol onları nereye götürecek bilmezdi. Şu saatten sonra asla tahmin edilir olduğuna ihtimal de vermezdi.
Şu ana kadar yürüdüğü yol kelebek tanadına takılıp onu buraya getirmişti.

Belki bir zamanlar babasının kabul olan duası gibi kendinin duası da arşa ulaşırdı.

Elleri Ahu Narın ellerinde, yanlarında kardeşleri, gözleri yolda kalmış annesinin kapısını çalarlardı bir gün.

İnşAllah diye mırıldandı dudakları. Semaya babası gibi çok içten bir dua fısıldadı...

 

Loading...
0%