Yeni Üyelik
16.
Bölüm

GAZAP & KEDER

@orenda

 

 

BÖLÜM-16-

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ahu gözlerini çarpma, tıkırdama, bir kaç söylenme sesleriyle açtı. İlk önce ne olduğunu anlayamadı. Başını az kaldırıp odayı taradı gözleri.

 

Yemek yapmıştı. Korhan gelirse yerler diye de epeyce beklemişti. Sonra tek başına yerken uzun bir süre ağlamıştı. Yasemini özlemişti.

 

Ona sarılmayı, yalnız olmadığını duymayı, birinin ona korkma demesini istiyordu. Yalnız yemek yemek istemiyordu. Gerçi artık yalnızdı değil mi? Kimsesiz kalmıştı. Teyzesinin sesi kulaklarında çınladı. Gerçi ona şimdi teyze demek de tuhafına gidiyordu. Uzun bir zaman anne demesi gerekmişti. Şimdi ise yakınındaki tek kişi kim olduğunu biliyordu. Saklanmasına gerek yoktu. İstemediği halde kimseye 'anne-baba' demesine gerek yoktu. Özlediğinde saklanmasına, Ahi ağladığını görürse üzülür diye içine atmasına gerek yoktu.

 

Onun için üzülecek bir Ahi'si yoktu!

 

Elini hırsla suratına sürdü. Bu kadar güçsüz olmak çok zoruna gidiyordu. Dizleri yara bere içindeydi. Sürekli düşüp yeni yaralar açılıyordu sanki.

 

Bir dolap kapağının çarpmasıyla daldığı deryadan çıktı. İlk banyoda elini yüzünü yıkadı ve öylece mutfağa doğru adımladı.

 

Korhan buzdolabından çıkardığı kahvaltılık peyniri tek eliyle tutarken kapısını da hiç kibar olmayan bir şekilde kapatmıştı. Sonra o peynir tabağı yine aynı kaba hareketlerle masaya bırakıldı.

 

Ahu istemsiz kaşları havada ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

"Günaydın..."

 

Korhan gözünün kenarıyla kıza bakıp çaycı da hazırladığı çayı bardağına boşalttı.

 

"Günaydın!"

 

Ahu tedirgin adımlarla mutfağa girip sağa sola bakındı.

 

"Şey... Yardım etseydim. Uyumuş kalmışım ben."

 

Korhan geçip sandalyeye oturduğunda anca baktı kıza.

 

"Yerini sevdiysen demekki."

 

Niye böyleydi Ahu anlamadı ama kendini de kötü hissetmeden duramıyordu. Varlığı Korhanı rahatsız mı etmeye başlamıştı acaba? Ederdi tabi... Adamın hayatına bir anda dalmış gibi olmuştu. Zaten Cemil ve Ceydanın sözlerinden Korhanın çok da misafir seven bir insan olmadı anlaşılmıştı.

 

"Otursana. Kahvaltı yapmayacak mısın?"

 

Ahu öylece masaya bakıp tekrar adama baktı. O gözlerini üzerine dikip böyle baktığında Ahunun ne kadar zorlandığını bilmiyordu.

 

"Yok... Yapmayım ben, sana afiyet olsun. İçerde... Orda oturayım."

 

Ahu geldiği gibi çıkacakken Korhanın sesiyle durdu.

 

"Ahu Nar! Lütfen geçip otur, birlikte kahvaltımızı yapalım. Zaten çok az yiyorsun yine hasta olmanı istemeyiz."

 

Korhan da uyandığından beri gergin bir hâl içerisindeydi. Sebebini biliyordu ama o sebebi kabul etmeye de gururu izin vermiyordu.

 

Ahu küçük adımlarla yaklaşıp oturdu. Tabağına koyduğu bir parça peyniri ve domatesi ileri geri oynatırken bir boşlukta kaybolmuş gibiydi.

 

"Yemiyorsun hâlâ!"

 

Daldığı yerden karşısındaki adamın sesiyle çıktı. Gözleri tekrar tabağına sonra da ona dikkatle bakan sarılara takıldı.

 

"Canım pek istemiyor da"

 

Mırıltı gibiydi sesi. Annesinin komşuya emanet ettiği çocuk gibi hissediyordu kendini. Biran evvel burdan uzaklaşmak ve evine gitmek istiyordu.

 

"Korhan... Şey, tehlike geçmedi mi? Ben... Evime gitsem olmaz mı?"

 

Korhanın düz kaşları saniye saniye çatıldı.

 

"Neden gitmek istiyorsun? Bir sorun mu var?"

 

"Yok sorun değil de ben artık seni rahatsız ettiğim için çok huzursuzum. Ceyda da söylemişti misafir sevmediğini. Tüm düzeninin içinde, böyle olmak beni çok daraltıyor."

 

Kızın söylediği kelimeleri dişlerini sıkarak dinledi. Gitmek istiyordu! Burda rahat değildi!

 

"Neden kanepede yattın gece!"

 

Sormayı düşündüğü soru onu huzursuz eden başka şeylerin olup olmadığıydı aslında ama nasıl olduysa dilinden bunlar dökülmüştü.

 

Ahu da öylece kala kaldı. Niye böyle bir şey sorduğunu da anlamadı. Zaten bu adamın hangi hareketini anlıyordu ki?

 

"Ben... Bilmem yani sen gelince uyursun diye. Senin odan ya."

 

"Ben orda kalabileceğini söyledim sana, niye kalmadın?"

 

Ahunun korku mu heyecan mı adlandıramadığı bir his çöreklendi karnına. Büyük bir toplulukta konuşmacı olacakmış gibi gerildi.

 

"Hastaydım diye... Senin odan orası."

 

"Ahu Nar hiç bir yere gidemezsin! Tehlikenin geçtiği falan yok. Sen yanımdan azıcık bile ayrılamazsın, anlıyor musun beni? "

 

Ahu zorla yutkundu, halbuki yutmasına engel hiç bir şey yememişti henüz. Üstelik onu korkutan, her an yanacakmış gibi duran gözlerden bakışlarını çekemiyordu da.

 

Korhan biraz sakinleşmek için geriye yaslanıp, elleriyle yüzünü sıvazladı. Sonra kollarını masaya koyarak Ahuya olabildiğince yaklaştı.

 

"Sen... Sen aptal değilsin ama madem aptalı oynamak istiyorsun ona da peki. Ama unutma Ahu Nar! Bir oyun varsa kuralları, bir şekilde ama mutlaka ben koyarım."

 

Ahu aklının çığlık çığlığa bağırdığı her şeye sağır kalmayı seçiyordu. Ona öfke, hırs ve ne olduğu dilini yakan bir duyguyla bakan adama hiç bir şey diyemedi.

 

"Şimdi başka bir şey daha var Ahu Nar!"

 

"Ne... Kötü bir şey mi oldu?"

 

Korhan çayını eline alıp bir yudum içti. Gözlerini masada dolaştı. Aklının içerisinde büyük bir karmaşa vardı ve tek tek raflara ayıramıyordu konuları. Son olanları Ahuya söylemek istemiyordu esasında ama gitmek isteyerek öfkesini üzerine çekmişti bu kız. Korhan da gitmenin ihtimal bile olmadığını görmesinden yanaydı artık.

 

"Odana bırakılan kutuyu kim gönderdi biliyoruz artık."

 

Ahu Nar kala kaldı. Kırmızı güzel bir kutudan çıkabilecek en korkunç şey çıkmıştı. Hafızası unutmak istediği o görüntüyü tekrar hatırlattı. Bembeyaz yavru bir yılanın kesik kafası sanki santimlerce uzağındaydı sadece. Ürperdi, tüyleri acı verircesine dikeldi.

 

"Kim?"

 

"Yalçın Koçhan diye bir iş adamı. Üç yıl önce yönettiği aile şirketiyle ilgili bir davada karşı karşıyaydık."

 

Ahu ona dikkatle bakışına yine aynı dikkatle karşılık verdi. Korhan onu ölçüyordu. Vereceği tepkileri, korkusunu ya da sinirini takip ediyordu.

Ona göre mi bir şeylere dahil edecekti kendini? Yoksa bu sadece kendi merakıyla mı ilgiliydi bilemedi Ahu. Ama bildiği bir şey varsa bu adamın karşısında olabildiğine duygulardan arınmış bir surete ihtiyacı olduğuydu.

 

"Bu kadar yıldan sonra seni benimle tehdit etmek mi gelmiş aklına peki?"

 

Korhan boşverir gibi omuzlarını silkti.

 

"Yanına gittim ve beni her hangi bir şeyle tehdit etmedi."

 

Anbean Ahunun kaşları çatıldı. Korhanın rahat tavırlarına karşıt Ahu gerildi. Masadan uzak tuttuğu bedeni öne doğru eğilip adama yaklaştı.

 

"Benden herhangi bir şey, küçücük, önemli yada önemsiz tek kelime saklarsan sana duyduğum güvenin yerle bir olacağını biliyorsun değil mi Korhan?"

 

Sakinlikle çıkan kelimeler büyük bir tehdit miydi aslında? Korhanın dudağı tehlikeli bir şekilde sağa doğru kıvrıldı.

 

Haklıydı!

 

Ahu asla aptal bir kız değildi ve ilk olarak zaafında parmaklarını dolaştırmaya başlamıştı. Korhanın yapacağı ilk hata da gözünü kırpmadan o zaafa acımasızca tırnaklarını geçireceğini söylüyordu. Kızması gerekirdi ama nedensizce hoşuna gitti. Ahu gibi o da masaya yaklaştı ve yüzleri arasında çok da bir mesafe kalmadı.

 

"Beni tehdit mi ediyorsun küçük kelebek?"

 

"Tehdit olayları senin dünyanda var Korhan. Ben sadece olacak olanı söylüyorum. Senin için bir önemi yoksa yalanlara veya sırlara devam edersin olur biter."

 

Korhan iç yanağını ısırıp başını hafif yana yatırdı. Olabildiğine derinlerde geziyordu sanki bakışları. Hayatında aldığı en etkili tehdit olabilirdi. Acaba mı ihtimali bile yoktu. İlk hatasında arzuladığı o güven tamamen yok olacaktı.

 

"Nasıl olduğunu çözemedim ama o kutuyu sana göndermesinin ucu cinayete dayanıyor. Benim davamla ilgisi yok, bundan eminim."

 

"Nasıl emin olabiliyorsun?"

 

"Bana bir bilgi karşılığında kutuyu gönderen kişi olmayı kabul ettiğini söyledi. Üstelik bizim davamızda bir şekilde kârlı çıkan taraf olmuş. Araştırdım! Gerçekten öyle. Kurtulmak istediği bir kuzen o dava sonrasında ayak altından çekilmiş. Benim onu bulacağımı biliyordu ve yinede kutuyu gönderen olmayı kabul etti."

 

"Bu göze alınmaması gereken bir şey mi Korhan? Senin öğrenecek olman onu ürkütmemiştir belki de."

 

Korhan kaşlarını kısa bir şaşkınlıkla havaya kaldırdı ama sonra bakışları yine eski halini aldı.

 

"Sana benim hakkımda yen bir bilgi daha vermeliyim belki de Ahu Nar."

 

"Öğrenmek için oldukça sabırsızım."

 

Ahunun sesinden dalga dalga bir kınama yayılıyordu Korhana doğru. Dudağı bu sefer hafif bir keyif nedeniyle kıvrıldı.

 

"Çok iyi bir yalancı olmamın yanı sıra olabildiğine kindarımdır Ahu Nar. Seni dolayısıyla beni tehdit ederek göze aldığı şey, ondan mutlaka intikam alacağım olduğu. Benimle yolu kesişen herkes ilk bunu öğrenir. Yaptığının karşılığını misliyle alırım ondan!"

 

Ahu nedensizce kendinin de bu kişilerden biri olup olamayacağını sorguladı. Yaptığı bir hatada Korhan kinini ona kusar mıydı? Yaptığına pişmanlık duyuracağı bir intikamın peşine düşer miydi? Kelimeleri zorla geçti gırtlağından. Yutkunmak acı vermişti sanki.

 

"Bilgi dedin... Seni ve kinini karşısına alacağını biliyorsa nasıl bir bilgi olabilir ki bu?"

 

İşte sorulması ve cevabı en çok merak ettiği buydu Korhanın. Yalçın Koçhan onu piyasa da en iyi tanıyanlardan biriydi. O zaman Korhanı tekrar üzerine sıçratmak için ne verilmişti de adam bunu göze almıştı?

 

"İşte orda tıkanıyorum."

 

"Bilgi dediği şey aslında para olabilir mi? Sonuçta bir iş adamı, para en büyük arzusu olmalı."

 

Korhan düşünür gibi kaşlarını çattı. Ama hayır! Para oldukça basit kalırdı.

 

"Sanmam. Hâlâ kara para aklayarak finans açığını kapatıyordur. Başka bir şey..."

 

Ahu bir süre düşündü. Kalkıp çay aldı ve Korhana da bir bardak daha verdi. Ekmeğin içini çıkarıp kenardaki kıtır yerlerini minik parçalarla yemeye devam etti. Aklı sürekli ne olabilir sorusuyla fikir üretiyordu.

 

Sonra tabağına uzanan bir el, ekmeğin çıkardığı ortasına uzandı.

 

"Bunu yiyecek misin?"

 

Ahu Korhana bakıp başını olumsuzca sağa sola salladı. Korhan ekmeğin üzerine krem peynir sürdü ilk sonra ise masadaki vişne reçelinden koydu. Ahu kitlenmiş gibi bunu izlemeye devam etti. Ağzına atışını, tamamen yiyip bitirişini film izler gibi izledi.

 

Sûhan geldi gözünün önüne. Tatlı ve tuzlu şeyleri karıştırıp yemesini Ahiyle beraber nasıl izlediklerini hatırladı. İğrenç olduğunu söylerlerdi beraber. Sûhan ise kocaman kahkaha atar ve onları sinir etmek için daha ileri giderdi. Zeytine fındık kreması bile sürdüğünü görmüştü bu gözler.

 

Dikkatle bakan gözleri tekrar Korhanla çarpıştı.

 

"Aslında çok... Çok benziyormuşsunuz. Yüzünüz değil ama. Çok benziyorsunuz."

 

Fısıltıyla edilen cümleler iki gözü bir birine sarmaşık gibi doladı. Korhan "kimle?" diye sormadı. Gerek de yoktu. Uzanıp bir parça ekmek daha aldı. Biraz evvel tekrarlanan her şeyi yaptı. Peynir ve reçelli ekmeği Ahuya uzattı.

 

"Beni alıştırdı, bir zamandan sonra hoşuna gidiyor insanın. Dener misin?"

 

Sûhanın yalvar yakar ona uzattığı lokmalar canlandı gözünde. Onları yemektense deterjan içmeyi yeğlerim diyen bir Ahu vardı oralarda bir yerlerde. O Ahu uzanıp lokmayı aldı. Sûhanın yedikleri için Ahiyle birlik olup dalga geçen o Ahu o lokmayı alıp yedi. Bir parça ekmek, azıcık peynir, bir vişne tanesi büyüdükçe büyüdü ağzında. Boğazı düğümlendi. Yük oldu bir zamanlar dalga geçip güldükleri her hadise. Lokmayı bitirip yuttu. Ona dikkatle bakan adamdan yüzünü çeviremiyordu.

 

"Güzelmiş..."

 

Bir fısıltı daha döküldü dudaklarından.

 

"Keşke... Keşke daha önce deneseydim."

 

Sonra Korhan bakması gereken mailler olduğunu söyleyip uzaklaşmıştı. Yanından uzaklaşmak istediği her an işi olduğu yalanına sığınıyordu.

 

Ahu mutfağı toplamıştı. Hatta can sıkıntısına biraz da evi toplayarak çare aradı. Bir ara Korhan dışarı çıkmış gelince de elinde bir kaç dosyayla dönmüştü. Süpürgeyle yerleri süpüren Ahuya tuhaf bir bakış atıp bir şey demeden yatak odasına girmişti.

 

Bir süre de boş boş oturarak geçirdi zamanı Ahu.

 

Korhan odasından çıkınca elindeki telefona bakıyordu.

 

"Ahu Nar kurul senin hakkındaki karar için toplanmış. Dekan üç gün sonrası için yanına çağırdı. İmzalayıp kararı onaylaman gerekiyor."

 

"Üç gün mü? Neden şimdi gitmiyoruz?"

 

"Şu an kendisi yurt dışına çıkıyormuş. Bir konferansa katılıp döneceğini ve nedense seninle görüşmek istediği için beklemeni rica ediyor! Yoksa şimdi gidip imzayı atabilirsin!"

 

Ahu da şaşırmıştı. Dekan neden kendiyle görüşmek istesindi anlayamadı?

 

"Benle ne konuşacak ki?"

 

Korhan tek kaşını kaldırıp bir süre kızı izledi.

 

"Bende onu merak ediyorum Ahu Nar. Dekanınız her öğrencisiyle bu kadar ilgiliyse çok yoğun olmalı."

 

"Ne demek istiyorsun sen?"

 

Sesindeki imalı tını Ahuyu oldukça kızdırmıştı.

 

"Ne ima ediyorsun?"

 

Şimdi oturduğu yerden ayağa kalkıp Korhanın karşısına dikildi.

Korhan ise zerre geri adım atmaktan yana değildi.

 

"Geçen sefer de oldukça dikkatimi çekti. Ne kadar ilgili bir eğitimci. Hatta seni okulu bırakmaktan vazgeçirmek için evine kadar gelmişti değil mi? Öyle bir şeyler söylemişti sanki."

 

"Korhan ne ima ediyorsun anlamıyorum ama çirkin bir şeye giderse sonu kötü olur!"

 

Korhan iki adım daha atıp Ahunun olabildiğince yakınına girdi.

 

"Bir şey ima etmiyorum. Unuttun belki ama ben bir avukatım ve her şeyi, her kelimeyi, her hareketi irdelerim. Bir sebebe bağlamak benim doğamda var. Dekanınızın bu idealist yaklaşımını irdelemeden duramıyorum. Fakülteniz oldukça büyük, kalabalık. Her öğrencisiyle bu denli meşgulse oldukça zorlanıyor olmalı."

 

Ahuya yüklenen öfke Korhanın sözleriyle sekteye uğradı. Bir bakıma Korhan haklıydı. Adam gerçekten de eve gelip, onu dönmesi için ikna etmeye çalışmıştı. İkamet bilgilerini almak için zaman harcaması gerekiyordu. Yol da azımsanamayacak kadar uzundu ama yine de dekan gelip onunla görüşmüştü. Okulu dondurma kararını söylediğinde elinden geleni yapacağı konusunda da oldukça istekliydi. Ama bir tarafı da neredeyse atmış yaşına merdiven dayamış bir adamı, Korhanın imasına oturtamıyordu. Üstelik böyle bir durumun ortasında kalana kadar Ahu adamın adından başka hiç bir şeyini bilmiyordu.

 

"Yanlış düşünüyorsun. Tamam sorgulamakta haklısın ama yanlış düşünüyorsun."

 

Korhan küçük bir adım daha atıp neredeyse bedenleri değecek bir yakınlığa ulaştı.

 

"Neden? Erkekler ve düşünceleri hakkındaki fikirlerinden bu kadar emin misin? Yaşlı olması bir engel mi? Bence değil! Güzelsin Ahu Nar. Bir erkeğe yaşını yada konumunu unutturacak kadar güzelsin... Bu ilgili yaklaşımı erkekçe hislere bağlamak o kadar kolay ki."

 

Bu kadar açık sözlü olmasından hoşlanmıyordu Ahu. Düşündüğü şeyleri hiç filtrelemeden söylüyordu. Güzel olduğunu böyle açıklıkla dile getirmesi bile tuhaf hissettiriyordu.

 

"Ben dekanla hiç ortak bir zamanın içinde olmadım Korhan. Saçma geliyor bana. Üstelik sandığın kadar saf değilim, erkeklerin kadınlar üzerindeki düşüncelerini bilmek içinde binlerce tecrübeye ihtiyacım yok! Sadece böyle bir ima için hiç bir zemin olmadı. Benim başıma, böyle bir felaket gelene kadar dekanla iki kelimelik cümlemiz bile olmadı."

 

Korhan kaşını kaldırıp ona dimdik bakan kızın ne kadar net olduğunu anladı.

 

"Saf olduğunu hiç düşünmedim Ahu Nar. Tam tersi aslında! Olabildiğine her şeyin farkında olup böylesi gerçeklikte yok sayışın taktire şayan!"

 

Ahu ağzını hiddetle açtı ama ne diyeceğini bilemediği için geri kapattı. Korhanın bu halleriyle nasıl baş etmesi gerektiğini bilmiyordu. Bu kadar kolay üzerine gelebiliyor oluşu özgüveniyle alakalı mıydı yoksa Ahuyu açık sözüyle alt etmeyi istemesiyle mi anlamıyordu.

 

"Neyse! O zaman bu konu üzerine daha çok gidelim Ahu Nar. İşte şimdi daha çok taktım kafaya o adamı!"

 

Ahu pes etmişlikle omuz silkti. Nasıl olsa bildiğini okuyacağı her hareketinden belliydi ama Ahu hâlâ böyle bir şeye ihtimal vermiyordu.

 

O sırada zilin çalışıyla üzerindeki iğne gibi batan bakışlar çekildi.

 

"Cemil gelecekti" diye fısıldayıp geriye çekildi Korhan. Ahu da sanki biraz evvel Korhana olan yakınlığını anlamasınlar ister gibi hızlı adımlarla koltuğa geçip oturdu.

 

İçeri ilk Cemil girdi ama peşinden gelen Ceyda ile Ahu kasılmış bedeninde bir rahatlama hissetti. Ahu ayaklanıp fısıltıdan biraz sesli bir halde "hoşgeldiniz" diyebildi. Cemil bir baş selamıyla onaylayıp elindeki çantayı yemek masasının üzerine bıraktı.

 

Ceyda daha rahat adımlarla Ahuya yaklaşıp yanağına yanağını değdirdi ve bir eliyle beline sarıldı.

 

"Nasılsın Ahu? Konuşamadık senle de."

 

Ceydanın samimi yaklaşımı bir anlık duraksatsa da hoşuna gitmişti Ahunun. Kulağa çok acizce gelebilirdi ama bir şey istiyordu ruhu. Bir dost eli, bir sarılma, onu rahatlatacak bir sohbet...

 

Ceydanın şu anda gelmiş olması çok ferahlattı içini. O konuşmadan sonra Korhanla baş başa kalmak istememişti.

 

"İyiyim... Yani iyi olmaya çalışıyorum. Sen nasılsın?"

 

Ceyda omuzlarını silkip küçük bir tebessümle baktı Ahunun yüzüne. Aslında cıvıl cıvıl bir kızdı özünde ama Ahuya baktığında bile yüzündeki keder vicdan azabı oluyordu ona. Biraz fazla yaşama sevinci gösterse karşısında solmuş çiçeğe haksızlık gibi hissediyordu.

 

Birde... Bir de o gün kardeşi ile ilgili söylediği sözden sonra ara ara Cemili izler olmuştu. Empati kurduğu her an sıçrayarak çıkıyordu o korkunç hisden. Ceydayı Ahuya çeken de buydu galiba. Acısının büyüklüğü merhamet hislerini çoğaltıyordu.

 

"İyilik be ahu göz. Senin vampir kanımızı emiyor."

 

Ahu hafif kaşlarını kaldırıp anlamak ister gibi baktı.

 

"Nasıl ya?" deyip ardındaki Korhana gözlerini dikti Ceyda.

 

"Bu kıza bir vampir olduğunu söylemedin mi? Ahucuğum bu görevi ben üstleniyorum o zaman. Kadın dayanışması şeyleri hep bunlar. Görüp görebileceğin en kan emici varlık olur kendisi. Bak mesela şu aralar benim damarıma bir hortum attı, orayı kurutuyor."

 

Korhan ters bir bakış attı sonra da Cemilin getirdiği çantayı araladı. İçinden çıkan dosyaları sıra sıra dizdi. Leptopu açmak için hazırladı.

 

"Bir gün çenen yüzünden kinimi üzerine çekeceksin Ceyda. O dayın bile alamayacak seni elimden. Tüm açıkların benim elimdeyken bu kadar rahat konuşman cesaret mi aptallık mı emin olamıyorum?"

 

Ceyda duyduğu tehditi zerre umursamadan bir kahkaha attı. Ahunun koluna girerek masaya doğru yürümelerini sağladı.

 

"Seni şeker şey. Bu hep böyle be Ahucum. İşi görülsün diye hep bir tehdit hep bir şantaj. Tamam baba anladık en manipülatör sensin."

 

Korhan yine umursamadı kızı. Ceydanın da öyle bir derdi yoktu zaten.

 

"Araştırdın mı Yalçın Koçhanı? Neler var elimizde?"

 

Ceyda biraz evvel ki zevzek hallerinden çıkıp bir dosyaya uzandı.

 

"Tüm bilgiler burda. Dediğin gibi illegal finans desteği devam ediyor. Gerekli yerlere de iyi para yediriyor Allah var. Senin dava konusunda yalan söylememiş, işine yaramışsın adamın. Hatta o davadan sonra servetinde hatırı sayılır bir miktar artış bile var. O kanattan sana bir intikam kumpası çıkmaz bence. Seninle ne için uğraşmayı göze aldı bilmiyoruz yani."

 

Ahu da öylesine bakar gibi Ceyda'nın bıraktığı dosyayı kurcalamaya başladı. Tek çocuk babası bir adamdı. Karısına sadık olmadığı da son altı ayın kart hareketlerinden belliydi. Zaten Ceyda da Esin Taşkıran adlı bir kadının bilgilerini de çıkarmıştı. Son üç yılda yaptığı iş anlaşmalarını listelemişti. Hepsine göz gezdirdi. Serveti ile ilgili hazırlanmış dosyaya bakarak oldukça yavan kalıyordu.

 

Korhan bir elini Ahunun sandalyesine diğerini masaya koyarak Ahunun baktığı dosyaya baktı. Ceydanın tek kaşını kaldırarak bakmasını ve Cemile göz kırpmasını fark edemedi. Cemil de uyarır gibi kaşlarını kaldırıp indirdi hızlı hızlı.

 

Şu hayatta en korktuğu şeylerden biri Ceydanın patavatsızlığıydı.

 

Korhan gördüklerinden işine yarar bir şey bulamadığı için bu sefer bilgisayar başına geçti.

 

"Ne??? Neyi kaçırıyoruz? Bu adamın saçma sapan bir kutuyu göndermesindeki motivasyonu ne? Durup dururken bana niye bulaşsın?"

 

Bir süre de Ceydanın kırıp girdiği mail geçmişini taradı.

 

Ahu adama ait hazırlanmış biografi dahil her şeyi okumuştu.

 

"Korhan..."

 

Elindeki dosyada bir sayfaya bakarak karşısındaki adama seslendi. Ahunun sesiyle de hepsi ona dönmüştü yüzlerini.

Ahu başını kaldırdı geri kağıda baktı.

 

"Bu adam küçük bütçeli ihaleler alıp, yönetmiş hep. Parasının kaynağını söyledin. O parayı aklamak için yaptığı da biliniyor. Bir tek en son yirmi gün önce alınan ihale diğerlerine göre daha iyi bir kazanç sağlayacak gibi. Ama çok da büyük değil."

Korhan yerinden kalkıp geldi. Kızın nereyi gösterdiğine baktı. Dediği gibi onun skletinde bir adam için çok da büyük para değildi.

 

"Kafana takılan kısmı ne?"

 

Ahu elindekini bırakıp başını kaldırdı.

 

"Aldığı ihale. İlk kez özel sektör çeperinde değil de devlete ait bir kuruma yapılıyor. Yapılacak şehir hastanesinin çimento ihtiyacını karşılayacak şirket olmuş. Diğer tüm işleri şahsa ait ilerlemiş. Nasıl aldı ki o ihaleyi?"

 

Korhan gözlerini kısarak daha dikkatli baktı. Devam etmesini ister gibi de başını onaylayarak salladı.

 

Ahu tepesinden bakmasından rahatsız oluyordu ama şu ortamda da dile getiremiyordu.

 

"Yani bu adam tamam zengin ama bir adı yok gibi. Kendi iş yaptığı çevrede saygı gören biri gibi değil sanki . Böyle düşünmekte hata mı yapıyorum?"

 

Ceydaya baktığında Ceyda da anlamak ister gibi onu tartıyordu.

 

"Ben tam olarak demek istediğimi anlatamıyorum ama o adamın yerinde kendimi düşünüyorum. Parasal sıkıntım yok. Korhanın değimiyle asla bulaşmak istemediğim birine neden durup dururken bulaşayım? Alacağı yüklü bir miktar para bile onu motive etmez gözüyle bakıyoruz sonuçta. O zaman biri Korhana bulaşmak için niye maşa tutsun. Daha da önemlisi o maşa niye bunu kabul etsin? Demekki Korhana bulaşmasına değecek bir bilgi olmalı aldığı. Zaten adam Korhana kazanç değil bilgi diyerek açık vermiş."

 

Korhan hafif dudağı kıvrılmış ne demek istediğini anlamaya başlamış bir ifadeyle Ahuyu izlemeye devam etti.

 

"Prestij sağlayacak bir şeyler olsa mesela" Cemil de Ahunun konuşmasına dahil oldu.

 

"Yanlış yönlendirmek istemiyorum ama para sahibi ama itibarı yok. Lükse düşkün bir yaşantı sağlayan kişi itibar da görmek ister. En azından psikolojiye dair kısıtlı bilgilerimde bu var. Bu adama itibar sağlayacak işler paslanacaksa ve bu adam hem para hem de piyasada isim yapacaksa Korhanı göze almayı neden çok büyütsün ki?"

 

Korhan söylenilen her sözü en küçük ayrıntısına kadar ayrıştırdı. Bunu yaparken de eli bilinçsizce Ahunun topladığı ama aradan kayıp kaçan üç beş tel saça takıldı. Cevaplar ordaymış gibi kulağının arkasından firar eden o üç beş teli iki parmağının arasına alıp düşünmeye devam etti. Ahu Korhanın yüzüne, Korhan ise Ahunun saçına öyle dalmıştı ki onları izleyen iki bakışın şaşkınlığından habersizlerdi.

 

Korhan elindeki saçla konuşur gibi Ahuyu destekleyen cümleler kurmaya başladı.

 

"O davadan sonra istese de prestij yakalayamazdı. Şirketinin adı lekelenmişti bir kere. Haklısın Ahu Nar. Beni karşısına sadece adını yüceltecek bir takım bilgiler için alırdı Yalçın. Devletin yürüttüğü ihalelerde isim sahibi olmak en kolay yolu. Şimdi biz onun adını aklayacak hangi işlere yatırım yapmaya çalıştığını öğrenelim."

 

Cemile yüzünü döndü.

 

"Sabah ofise gel mutlaka. Son aldığı işi cinayetten iki hafta sonra almış. Bütçesi küçük. Ağzına bir parmak bal çalınmış olmalı. Sonuçta devletin önem verdiği bir projede ihale sahibi olmak onun gibi biri için oldukça kıymetli. Bakalım üzerine büyük gelecek başka nelere cesaret etmiş. "

 

Cemil onaylayıp elindeki dosyayı iç içe topladı.

 

"Öğreniriz, o çok zorlamaz bizi. Sonra ne olacak?"

 

Korhan umursamazca omuzlarını silkti.

 

"Bir takım anlaşmalar yapacağım. Bana bulaşmayı göze aldığı o bilgileri elinden çekip alacak doğru kişilerle, güzel ,doğru anlaşmalar..."

 

🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋

 

Korhan ofisinde Zahir ile ulaşabildiği her yere ulaştı. Hatrı sayılır dostlar, bir şekilde işine yarayacak şahıslar derken aradıklarını da bulmuş oldular.

 

Yalçın Koçhan bir ay sonra düzenlenecek ve oldukça ses getirecek bir ihaleye hazırlanıyordu.

 

"Cemili ara eve geçsinler. Bizde çıkalım, Ahu Nar çok doğru yere parmak basmış."

 

Korhanın önündeki bilgisayarı kapatıp ayaklanmasıyla Zahir de bir şey demeden toparlandı.

 

Kısa sürede eve geçtiklerinde Cemil ve Ceyda da güvenlikten geçiş yapıyorlardı.

 

Ahu çalan kapıyla uzandığı koltuktan ayaklandı. Korhanın gelebileceğini bildiği için şaşırmamıştı. Ağlamaktan kızarmış gözlerini eliyle sildi. Yüzü kızarmıştı. Kısa süreli bir uykuya dalmıştı ve gördüğü rüya onu geride kalmış güzel bir anın içine çekmişti. Rüyanın içerisinde çok mutluydu aslında ama uyandığında gözleri yaş içerisindeydi. Sonra gerçekler bir bir yüzüne çarptı. Güzel olan her anın bittiğini ve asla geri gelmeyeceğini hatırladı. Bu sefer ağlaması bilinçli ve çok can yakıcıydı.

 

Olabildiğine kendini toparlayıp kapıyı araladı. Cemil, Ceyda, Korhan ve Korhanın ortağı olduğunu bildiği adam içeri girdiler.

 

Korhanla anlık bakışları çarpışmıştı ve hemen gözlerini üzerinden çekti.

 

Korhan ise göz kenarları kıpkırmızı olduğunu hemen fark etti.

 

"Siz içeri geçin"

 

Keskin sesiyle kimse neden dememişti bile. Ahunun yüzünü dikkatle inceleyen Ceyda da ağladığını anlamıştı. Kendinden üç yaş küçüktü altı üstü Ahu ama kırılgan hallerini görmek onda sarılma isteği oluşturuyordu. İlk kez doğru düzgün tanımadığı biri için endişe besliyordu.

 

Ahu elinin Korhan tarafından tutulup yatak odasına doğru çekilmesiyle başını anca kaldırdı. Odaya girer girmez de kapı hemen kapatılmış ve yüzü iki el arasında kalmıştı.

 

"Ağlamışsın! Ne oldu Ahu Nar? Bir şey mi oldu?"

 

Ahu endişesini görüyordu adamın. Sahte değildi. Başını yüzündeki ellerin izin verdiği ölçüde iki yana salladı.

 

"Bir şey olmadı. Öylesine..."

 

"Bir şey olmadığı için mi ağladın?"

 

Ahunun dudağı titremeye başlamıştı. Öyle savunmasız bir hali vardı ki Korhanın içine cam kırığı gibi battı siyah gözlerine dolan yaşlar.

 

"Çok özledim... Ahiyi, Sûhanı çok özledim. Yasemin de yok, onu da çok özlüyorum. Hiç bir şeyim yok."

 

Korhan sol elini yüzünden çekip başının ardını tuttu ve Ahunun kafasını göğsüne denk gelecek şekilde bastırdı. Ahunun iki eli yanda öylece sarkıyordu ama Korhan diğer eliyle de bedenine dolandı.

 

"Bir şeyin var kör kelebek ama bakmaya korkuyorsun. Ağlamanı istemiyorum Ahu Nar. Ağlaman beni hiç bilmediğim bir hisse itiyor. Aciz hissediyorum ve ben aciz olmaktan nefret ederim. Bana biraz süre verebilir misin? Yasemine olan özlemini dindireceğim. Seni ona götürmek için bir süre daha zamana ihtiyacım var. Ama sana iyi gelecek başka bir şey varsa söyle. Söz veriyorum nar parçası Ahu, seni Yaseminine götüreceğim."

 

Kulağının dibinde tane tane dökülen kelimelerle Ahu farkında bile olmadığı bir şey yaptı. Bir elini Korhanın beline sardı. Onu göğsüne iyice çeken adamla diğer eli de Korhanın bedenine dolandı. Kokusu yüzünden yanında nefes sayısını bile azalttığı adamın göğsüne burnunu sürttü. Kokusunu doya kana ciğerlerine doldurdu. Özlediği güven hissi anlık da olsa sinesine doldu. Halbuki Korhanın ilk kokusunu hissettiğinde nasılda korkmuştu.

 

"Korhan..."

 

Saçlarının arasında dolaşan burunun varlığı kalbini çok hızlı attırıyordu. Korhan haklıydı. Ahu aptal değildi ama kördü. Ya da öyle olmak daha çok işine geliyordu. Ahu gibiler için kör bakmak daha kolaydı dünyaya. Ahu gibi sürekli kaybedenler yeni bir kayıbın yasını tutmamak için var olan her şeyi yok saymalıydı. Çünkü varlığını özümsediği her şey bir gün hiç olmamış gibi çekip gidebiliyordu ve geri de hep Ahu gibiler kalıyordu.

 

Bu bir lanetdi. Geride kalan olmak Ahu gibilerin asla kurtulamadığı bir lanetti...

 

Ahu kendini toplamak için Korhandan izin isteyip lavaboda elini yüzünü yıkamaya gitti. Daha iyi hissettiğinde içeri geçebildi. Cemil ve Ceyda bir konu hakkında tartışıyorlardı. Korhan ise Zahirin gösterdiği tabletten bir şeye dikkatle bakıyordu.

 

Onu ilk Ceyda fark etti.

 

"Gel Ahucum, şu kas kafalıya beni ve teorilerimi sorgulamaması gerektiğini bir de sen açıkla."

 

Ahu hafif bir tebessümle baktı iki kardeşe. Sonra gözü koltukta oturan adamlara döndü.

 

"Hoşgeldiniz... Ben uyumuştum da siz gelince biraz dalgındım, kusura bakmayın."

 

Zahit tableti Korhanın eline bırakıp geriye yaslandı. Yüzünde de içten bir gülümseme oluşmuştu.

 

"Hiç sorun değil Ahu Nar. Biz de sayende bir yol haritası çıkardık, onu eşeliyorduk."

 

Zahir "Nar" dediği andan beri Korhanın gözünde yanan ateşe bakıp daha çok sırıttı. Nedensizce Korhanın verdiği bu tepkiden zevk almaya başlamıştı.

 

"Üstelik seninle tanıştık, arkadaş sayılırız. Allahın selamını esirgeyenler var aramızda çok da kasma yani."

 

Ceyda Ahuya tebessümle bakan yüzünü Zahire sinirle çevirdi.

 

"Aman Ahucum sen yine de bilmediğin insanlarla arkadaş falan olma! İstediklerini yaptırmak için seni hapse attırmakla falan tehdit ederler Allah muhafaza!"

 

Zahir yan yan bakıp daha çok sırıttı. Pis gülüşü Ceydayı ifrit ediyordu. Toplasa üç kere görmüştü bu adamı ve hepsinde de "eğer bunu yapmayacaksanla" başlayan tehditler içeriyordu konuşmaları.

 

Ahu tam olarak ne döndüğünü anlamadı. Çok da sorgulamamıştı zaten. Geçip Ceydanın solunda kalan sandalyeye oturdu. Onunla beraber Korhan ve Zahirde masanın etrafına toplandılar.

 

"Neler buldun Ceyda? Varmı işimize yarar bir şeyler?"

 

Ceyda hızlı parmaklarını bilgisayarının klavyesinde dolaştırdı. Gözleri ve elleri çok hızlı hareket ediyordu.

 

"Ahu haklı Korhan. Adam şu ana kadar asla girmediği sulara girmeye hazırlanıyor. Hep kendi çeperinde iş yapmış olan Yalçın Koçhan yaklaşık iki ay sonraki bir ihaleye hazırlanıyor."

 

"İhale sahibi kim ve ne yapacak?"

 

"Aynı yoldan ilerliyor. Devletin yürüttüğü kentsel dönüşüm projesinde çimento ihtiyacını karşılaya bileceğine inanmış. Ülkede Çimsa ve Oyak gibi bir gerçek varken o ihaleyi alabileceğine inanıp teklif götürmesi bile oldukça dikkat çekici. Tabi zaten o ihale ona verilme sözüyle zaten bağlanmadıysa. Adamın motivasyonunu sormuştun, daha iyisi olamazdı. Bu işi tamamlamak onun kirli adının temize çıkması ve çok daha iyi işler yakalaması demek. Böyle bir pazarın içerisinde yer sahibi olacaksa kusura bakma ama sen çok da korkutucu kalmıyorsun adamın gözünde."

 

Korhan bedenine yüklenen siniri kontrol altında tutarak elindeki kalemi döndermeye başladı. Dikkatle her şeyin cevabı kalemmiş gibi gözünü ayırmadı. Öfkesi kinini daha da harlıyordu. Gözü anlık karşısında ona ürkerek bakan kıza kaydı. O gün bu bakışlardan çok daha korkaktı hâli. Paniklemişti, ne olduğunu anlamamıştı, titriyordu. Ona bir can simidi gibi sarılmıştı. Sesine kadar yansıyano hâlini unutmuyordu Korhan. Kini canlandığı yerden alev aldı.

 

Kanadı kırılmış bir kelebeğe yapılanın intikamı dişlerini kamaştırdı. Üstelik o kelebek Korhanındı!

 

Bunu Ahu bilmese de veya görmese de olurdu. Korhan var olanı yok sayacak korkaklıkta değildi. O kelebek Korhanındı!

 

Madem kirli oynamak istiyordu bu konuda Korhandan iyisini bulamazdı! Ahudan gözlerini ayırmadan eli telefona gitti. Asistanı Sanemi aradı.

 

"İyi akşamlar Sanem Hanım. Daha önce geri çevirdiğimiz bir dava hakkında bilgi almanızı rica edeceğim. Muzaffer Soylu'nun cinayetten yargılanan kardeşi hakkında yarına kadar neler bulabilirsiniz araştırın lütfen. Davası görülmemişti değil mi?"

 

Cemilin elini alnına vuruşu, Zahirin tuttuğu tableti sertçe masaya bırakışıyla ne olduğunu anlamadı Ahu. Tedirgince Ceydaya baktı. Ceyda da tüm duygulardan arındırılmış bir ifadeyle Korhanı izliyordu.

 

Telefonu kapatan adamla oldukça büyük bir sessizlik sindi salona.

 

"Abi sen niye reddettiğin davayı soruyorsun demeyeceğim ama emin misin?"

 

Cemil cümlesini bitirir bitirmez de Zahirden kısık bir kıkırtı çıktı. Ama bu keyiften olabildiğince uzaktı.

 

"Sen şimdi gidip o adamın davasını gerçekten alacak mısın?"

 

Korhan umursamazca geriye yaslanıp kollarını göğsünde topladı.

 

"Niye olmasın? Davası çok zor çocuğun, çıkaramayacağını biliyor Muzaffer. Ama davasını almaya kalkarsam onun tiyniyetindeki Yalçını ihaleye kadar piyasadan silebilecek güce de sahip. Yalçın illaki ihale fiyatını biliyor, ona güveniyor. Büyük ihtimalle deli gibi o ihalenin bütçesini toparlıyor. Muzaffer finans olarak çökertse ve bunu yapmasına sebebin ben olduğumu bilse bana yeter."

 

Zahir öfkeli gözlerini ayırmadı ortağından.

 

"Muzafferin kardeşini nasıl çıkarmayı planlıyorsun?"

 

Korhan umursamazca omuzlarını silkti.

 

"Onu da o zaman düşünürüm, geri çevirdiğimiz için detaylarını bilmiyorum olayın. İllaki üzerine yazılacak bir senaryosu vardır."

 

"Ha yeni bir dekor düzeneği daha diyorsun!"

 

Korhan, Zahir gibi çattı kaşlarını. Duruşunu bozup ellerini sertçe masaya geçirip ayağa kalktı.

 

"Oyun mu oynuyorum lan ben burda? Ne yaptığımı sanıyorsun sen? Bilmiyor muydun ben bu işin peşine düştüğümde her pisliğe dalacağımı? Ne oldu, hoşuna gitmedi mi? Sûhan öldü lan! Öldü Sûhan!"

 

Sözleri köz gibi düştü Ahunun içine. Hep sorardı kendine Korhan ne hissediyor diye. Şimdi onu görebiliyordu. Korhan çektiği acıyı öfkeyle saklamaya çalışan bir adamdı. Korhan öfkesine, intikamına sığınarak ayakta duran, Ahuyu da ayakta kalsın diye destekleyen bir adamdı.

 

Yanağına aşağıya bir damla yaş aktı.

 

Korhanın ona dönen yüzü akan yaşı takip etti. Adem elmasının hareket edişini, çatılmış kaşlarının düzelip gözlerinin kederle kapanışını izledi Ahu. Biraz evvel kor olup yakacak gözler gün batımı gibi sakinlikle geri açıldı. Sesi inilti gibi çıktı dudaklarından.

 

"Utana sıkıla, heyecanla seviyorum dediği bir çocukla, geride kan içinde ikimizi bırakarak öldü..."

 

Korhan hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Ve en çok Ahuyu merak ediyorum aslında. O sizde nasıl bir his uyandırıyor?

 

 

Loading...
0%