Yeni Üyelik
13.
Bölüm

GÜVEN & BAĞ

@orenda

 

BÖLÜM-13-

 

 

Korhan elleri başının arasında karşı koltuğunda ona çekingen bakışlarla bakan kızı süzdü.

 

Aklını hemen toplaması gerekiyordu.

Aklını biran evvel toplamak zorundaydı!

 

Ahunun sözlerini tekrar etti içinden.

 

Onlar aslında bildiğinin aksine bir çiftin çocukları değildi. Onlar ülke için çok önemli birinin çocuklarıydı.

 

Bir bakanın! Ülke için çok kıymetli bir bakanın! Suikasta uğrayan, ölümüyle tüm meclisdeki dengelerin, yerlerin değiştiği bir bakanın!

 

Eli telefonuna gitti. Her hareketini dikkatle izleyen kız hemen duruşunu biraz daha dikleştirmişti.

 

Onu fazlasıyla korkutttuğunu biliyordu. Ama şu an bunu umursayacak sağ duyuya sahip değildi. Ortağını araması gerekiyordu hemen.

Çalan telefonu kulağına tuttu. Bilerek başka yerde konuşmak istemedi. Ahunun her tepkisi şu andan itibaren Korhan için hayati önem taşıyordu.

 

"Alo... Zahir benim için hızlı bir arama yapabilir misin?"

 

"Rica ediyorsun, ciddi demekki. Söyle bakalım..."

 

"Oldukca ciddi! Atilla Saruhanlı ve karısı Derya Saruhanlı hakkında ne bulabilirsin bana kısa sürede ne verebilirsin bir bak. Sonra daha deteylı bir araştırma yapacağım ama bunun için Cemille görüşmem gerekecek."

 

"Bir dakika bekle. Eski bir bakan... Ne işin var senin ölmüş adamla?"

 

"Bu acil Zahir! Ne bulabiliyorsan bana mail olarak yolla."

 

Sonra da telefonu kapattı. Ahunun titreyen harelerine sapladı kızgın amberlerini.

 

"Şimdi bizde sıra Ahu nar! Bana ne anlatman gerekiyorsa noktasını dahil atlamadan anlatmanı istiyorum."

 

Ahu ise Korhanın öfkesinin aksine çok üzgün hissediyordu kendini. Çok bitkin, tükenmiş, vazgeçmiş...

 

Bunu Korhanın anlamasını beklemiyordu ama yıllar sonra diline yasaklanmış iki ismi teleffuz etmek canını tahmin ettiğinden daha çok yakıyordu. Yüksek sesle söylemeye asla cesaret edemeyeceği o hissi yüreğinin en derininde tekrar yeşertiyordu.

 

Özlem...

 

Ahi ve ondan unutması istenilmişti. Anneannesi tarafından beş yaşlarına kadar ne yaşadılarsa unutmaları istenmiş, çok derin bir sandığa kilitlenmişti aklında kalan o silik anılar.

 

Şimdi neyi derinlerine gömse bir bir ortaya saçılıyordu sanki. Neyden kendini sakınsa ortaya çıkmak için sivri dişlerini Ahunun şah damarına saplıyordu.

 

"Bana inanmayacağını biliyorum ama benim sana anlatacak bişeyim yok ki. Biz güzel bir çocukluğun içerisinde bir anda hayatı tepe taklak olmuş iki kardeşiz. Sonra da dilimize bir mühür çalınıp beş yaşına kadar ki varlığımızın unutulması istendi. Bu kadar işte Korhan, benim sana söyleyebileceğim tek şey anne babamızın kim olduğu."

 

Korhan aralarındaki mesafeden çok rahatsız hissetti. Ve nedense kızın gerçeği söylediğini bir şekilde hissediyordu. Zihnini deşen bir çok soru vardı ama o şu an delirmiş gibi Ahunun ne hissettiğini bilmek istiyordu. Korkuyor olması da çok rahatsız bir his bırakıyordu ağzında.

 

Kalkıp salonun ortasında bir kaç tur yürüdü ve Ahunun oturduğu koltuğa geçip oturdu. Olabildiğine yakın...

 

"Sizi gördüm. Mezarlıkta! O kadın, yani annen sana çok benziyor. "

 

Ahunun ona bakan yüzünde birşey yoktu ama dudağındaki hüzünlü titreyiş dişlerini sıkmasına neden oluyordu. Onu çok mu zorluyordu? Gerçi zorlaması gerekirdi. Ne biliyorsa anlattırmalı ve bu Allahın belası gayyadan kurtulmalıydı.

 

"O bizim öz teyzemiz. Annemizin ikizi. Biz Türkiyeye getirilene kadar onu hiç tanımıyorduk ama anneannem artık annemizin o olacağını söyledi. İkiz genler anne tarafından geliyor bize. Anneannemin de ikizi varmış ama doğumda ölmüş. Biz çift yumurta ikiziyiz ama annem tek yumurta ikiziymiş. Çok... Çok benziyorlardı. Öylece birileri o eve bizi getirince biz şey sandık. "

 

Ellerine bakarak konuşuyordu. Sesi ağlamamak için titriyor ve sürekli dudaklarını ısırarak içindeki acıyı farklı bir boyuta taşıyarak dağılmamaya çalışıyordu.

 

"Ne sandınız?"

 

Yağmur bulutlarının sardığı inciler kalkıp gözlerine pusla baktı.

 

"Annem geri geldi sandık... Ama o Derya değilmiş o bize Sahraymış..."

 

Yine yaptı! Nasıl olduğunu bilmeden Korhanın merhamet damarlarını ayyuka çıkardı. Bir zamanlar merhamete dair bir şey hissettiğine kimse onu inandıramazdı üstelik. Deryanın bereketinden Sahranın kuraklığına geçmiş iki korkulu küçük çocuk canlandı zihninin karanlık bir kuytusunda. Derin bir soluk aldı. Tırnaklarıyla derisine zarar vermesine daha fazla göz yumamadı. Eli düşünmesine fırsat vermeden uzanıp elini yakaladı.

 

"Seni korkuttum... Ahu Nar ben çok sinirlenince çok da akıllı düşünemeyen bir adamım. Seni korkutmak istemedim ama bana yalan söylenmesine tahammülüm yok gördüğün gibi."

 

Bir süredir yüzüne bakmayan kız işte o an başını kaldırıp gözlerinin içine, en derine sapladı simsiyah incileri.

 

"Ama sen söylersin değil mi Korhan? Nasıl olsa bu konuda çok ustasın. Canın istediğinde bana çok fazla yalan söylersin ve biliyor musun ben şu ânâ kadar bana yalan söylemiş olabileceğin her şeyi tekrar tekrar düşünmek zorundayım artık. "

 

"Öyle değil..."

 

"Kendin söyledin! Bir yalancı olduğunu bana kendin itiraf ettin. Şimdi ben sana nasıl güveneceğim? Benim sana güvenmekten başka şansım yoktu, ben nasıl güveneceğim sana?"

 

Boğazına saplanan kelimelere bir süre cevap veremedi. Ahunun sesindeki bir isyandı. Sanki bir miktar da hayal kırıklığı. Hırsına yenilip onun üzerine çok gitmişti. Sinirlendiğinde onu gafil avlayacağına ve daha kötüsü onu zorlayacağına dair eline bir sürü veri verimişti.

 

"Bak biliyorum bana öfkelisin. Haklısın! Biraz önce... Biraz önce sana yaptığım şey için affını istiyorum .Çok öfkelendim Ahu Nar. Senin bana güvendiğin gibi benim de sana güvenmeye inan çok ihtiyacım var. Tahmin bile edemezsin bunu. Beni bağışla... Biraz evvelki hayvanlığım için affını istiyorum ama lütfen bana yalan söyleme. Bunu kaldıramam. Ve sana söz veriyorum senin hayatını tehlikeye atmadığı sürece sana asla yalan söylemeyceğim."

 

Ahu duraksadı. Elini sıkıca tutan ele baktı. Farkında mıydı bilmiyordu ama Korhan baş parmağıyla elinin üstünü okşuyordu. Onu kapıyla bedeni arasında sıkıştırdığında sırtından vücudunun her yerine bir elektrik akımı geçiyormuş gibi hissetmişti. Bacaklarının bile titremesi daha yeni yeni geçiyordu. Ama affını isterken de o "her şey benim kontrolümde" bakışları yoktu. Gerçekten bunu istiyordu. Gerçekten Ahu tarafından bağışlanmaktı niyeti.

 

"Anneannem... Her şey değiştiğinde bize söz verdirdi. İsviçredeki hayatımıza dair hiç bir şeyi asla dillendirmeyecektik. Anne babamızın adını asla ağzımıza almayacaktık. Ahiyle anlaştık bizde. Buna mecburduk çünkü orayı çok özlüyorduk. Unutmasak hep çok özleyecektik. Asla beş yaşımıza kadar olan kısımları dillendirmemeye çalıştık. Zamanla da gerçekten hiç var olmamışlar gibi kayboldular. Bazen sadece..."

 

Korhan merakla lafını devam ettirmesini istedi. Bunlar onun için çok kayda değer bilgiler değildi. En azından mantıklı yönü bunu fısıldıyordu ama varlığından habersiz başka bir yönü ise Ahu'dan ona dair ne varsa almak peşindeydi.

 

"Sedece?"

 

"Ahi çabuk hasta oluyordu. Çok hasta olur, çok üşür hep. Hastalanınca çok ağlardı. Bir tek o zaman isimlerini fısıldardı. Ben üzülmeyeyim diye hiç yüksek sesle söyleyemediği isimleri hastayken, bilinci bulanıkken söylerdi bir tek. Üzülürüm diye..."

 

Hıçkırığıyla Korhan da bir ilmek daha koptu. İki yandan tuttuğu yüzünü çenesine yasladı. Burnu saçlarının arasındaki kokuya çok yakındı. Ne kadar o düşünceden uzaklaşmak istese de iki küçük, çaresiz çocuğun sessiz ağlayışlarını düşünmeden edemiyordu.

 

Biraz ona zaman verdi. İçindeki zehiri gözlerindeki berrak su damlalarıyla atabiliyordu, yüreği harlı kırık kelebek.

 

Ahunun durulduğunu hissedince aklındaki diğer soruyu dillendirdi.

 

"Atilla Saruhanlı siyasete atıldığında siz henüz yoktunuz. Bu yüzden mi varlığınız gizli kaldı?"

 

"Bilmiyorum ki..."

 

"Peki neden İsviçre?"

 

"Annem orda konsoloslukta çalışıyordu. Ben çok bilmiyorum, inan bilmiyorum ama çok küçüktük. Sana ne anlatabilirim inan bimiyorum."

 

"Tamam... Ben ne bulabiliriz araştıracağım. Ahu Nar... Babam babanı tanıyordu!"

 

Ahu anlamadı. Konumundan dolayı bir tanışıklıktan bahsetmiyordu Korhan.

 

"Nasıl?"

 

"Bilmiyorum . Ama şahsen tanıdığına eminim. Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama bu tesadüf olamaz."

 

"Ne?"

 

"Kardeşlerimizin bir araya kendiliğinden geliyor oluşları tesadüf olamaz."

 

"Ama onlar... Yani aynı okuldalar diye. Kampüslerinden yani. Öyle oldu ki. Öyle tanıştılar."

 

Titreyen gözlerine bakmak boğuyordu onu. Suların siyah irislerini kaplamasını izlemek göğsünün içerisinde şiddetli bir sarsıntıya neden oluyordu.

İki gözünden aynı anda düşen yaşlara kayıtsız kalamadı. Zayıflıyordu!

Bir çift ahu göze zaaf besliyordu.

 

"Ağlama..."

 

"Ağlamak istemiyorum ama sürekli gözlerim akarken buluyorum kendimi."

 

Omuzundaki elini sırtına doğru uzatıp kızı göğsüne yasladı.

Elini bırakıp koluyla sırtından daha güçlü sarıldı. Korhana bu gücü Ahunun dirayetsizliği veriyordu. Ona sarıldığında kız itiraz etmiyordu. Asla karşı gelmiyordu. Bu da fark etmeden Korhanı sarılmaya itiyordu.

 

Fark etmeden Korhanı bağımlı kılıyordu tenine...

 

Birsüre kızın omzunda kalmasına izin verdi. Ama sonra omzuna düşen başla kaşları çatıldı. Uyumuş olamazdı değil mi? Yarım saatten fazla aynı pozisyondalardı. Uyumuş olduğuna inanamadı. Kızı yavaşça koluna doğru yatırdı. Bu şekilde bedeninin ağrıyacağını düşündüğünden dikkatle kucağına aldı.

 

Normal hayatta asla kimsenin Korhana yaptıramayacağı bir şey daha yaptı. Kızı kendi odasına götürüp yavaşça yatağına bıraktı. Kız yan döndüğünde mırıldandığını fark etti. Ne söylediğini deli gibi merak etmişti. İyice yanına yaklaştı. Ama beklediği gibi konuşmaya devam etmedi Ahu. Üzerine örtüyü kapattığında biraz evvel duymak için kıvrandığı o mırıltılar kaskatı kesilmesine neden oldu.

 

"Babam gibi kokuyorsun..."

 

Araba hızla uzaklaşırken o hâlâ duyduğu fısıltıdaydı. Bir kaç kere kıza yakın olduğunda nefesini tuttuğunu fark etmişti. O zaman bunun üzerine düşünmemişti hiç. Duyduğu o iki kelime olmasa gerginlikten derdi yine. Ama şimdi Ahu için bunun derinliğini sorgulamadan edemiyordu.

 

Babası gibi kokan bir adam Ahuya ne hissettiriyordu? Acı! Acı veriyor olmalıydı. Ona kaybını hatırlatıyordu kesinlikle.

 

Kendini bir AVM de farklı bir koku seçerken bulmasını kendine asla açıklamayacaktı. Arabaya biner binmez o parfümü tenine sürmeyi düşünmeyecekti.

 

Değişiklik için... Değişikliğe ihtiyacı vardı bu ara. Üstelik diğer koku sedir ağacının ağırlığıyla baş ağrısını tetikliyordu. Zaten dayanılmaz ağrıların içinde sinirleri kontrolden çıkıp, mantıksız davranıyordu ağır bir kokuyla desteklemeye gerek yoktu. Hafif bir şeyler iyiydi.

 

Kısa sürede ofisine ulaşmıştı. İçeri girmeden önce asistanına, haber verene kadar telefonları bağlamamasını tembihledi.

 

Zahir, masaya eğilmiş önündeki kağıtları tek tek ayrıştırarak inceliyordu.

 

"Hah gel dostum. Çok kapsamlı değiller ama şimdilik idare eder sanırım. Sende bana neler oluyor anlatmış olursun."

 

Korhan her hangi bir cevvap vermeden kağıtları sıraya uygun incelemeye başladı. Sonra da yerine geçip oturedu. Atilla Saruhanlının doğum yılı, mesleği, siyasete atıldığı dönemde adından çokca söz ettiren çıkışları, evliliği üstün körü düzenlenmişti.

 

"Neler oluyor söyle artık? Üstelik eve giden kutu meselesi de ne?"

 

"Birileri yıllardır ikisini de gözlüyor. Kızla beraber çocuğun evine gittik. Ev baştan sona taranmış, Ahu Narın bir kaç ayrıntıyı fark etmesiyle arandığını anladık. Falsosuz bir temizlik yapılmış. Orası mahalle kültürünü yaşatıyor, İnsanların dikkatini çekmeden nasıl girmişler düşündürüyor beni. Bunu yapabiliyorlarsa sık sık girebiliyorlar sonucu da çıkar. Aynı zamanda şu site görevlisi mevzusu var. Adam kaç yıldır gözcülük yapıyor. Ha senin haberin yok, Cemil adlarına kilitli iki dosya olduğunu söyledi devlette. Üst düzey bir güvenlik sisteminde ikisinin adı da. Kutu meselesi başlı başına dert. Kızımı benimi tehdit ediyorlar belli değil. Yılanın kafasını kopartıp göndermişler. Not bırakmışlar birde. Ona ayrı zaman ayıracağım ama."

 

Zahir esmer teninin içinde kahve çekirdeği gibi duran gözlerini kıstı. Uzun da bir ıslık çaldı.

 

"Pislik çok..."

 

"Tahmin bile edemezsin. En iyisini sona sakladım. Kızla, çocuğun ailesi Sakaryadakiler değil."

 

"Hassiktir! Aklıma gelen..."

 

"Aynen öyle! Atilla Saruhanlının çocuklarıymış ikisi de. Varlıkları hiç kayıtlara işlenmemiş. İsviçre doğumlular ama orada da bir tane isimlerinin geçtiği belge bulamadık."

 

"Adamı, karısıyla beraber o kadar güvenlik sistemini sıfırlayarak havaya uçurmuşlar."

 

"Çok fazla soru var. Beynim çatlayacak."

 

"Git Ece bir şeyler yazsın. uyku için ve ağrı için. Böyle devam ederse kendi kendini delirteceksin. "

 

Korhan sakin sakin konuşan o değilmiş gibi masa üzerindeki kalemliği elinin tersiyle duvara çarpacak şiddette savurdu.

 

"Babam..."

 

"Ne olmuş babana?"

 

"Tanıyor! Bu adamı nerden bilmiyorum ama tanıyor. Öldüğünü duyunca nasıl yıkıldığını hatırlıyorum."

 

Zahir duruşunu dikleştirdi. Bunu o da beklemiyordu. Gerçi o ikisinin ölmüş bir bakanın çocukları olmasını da beklemezdi.

 

"Nerden başlayacaksın?"

 

"Çok soru var çok! Ama önce şu ortadan bir anda toz olan doktoru bulalım. "

 

"Kızı ne yapacaksın?"

 

Korhan geldiğinden beri doğru düzgün arkadaşının yüzüne bakmamıştı. Duyduğu soruyla bakışlarını etrafa dağılmış kalemlerden çekip karşısındaki adamda sabitledi.

 

"Yanımdan bir adım bile ayrılmayacak."

 

"Nereye yerleştirdin? Sen yanından ayrıldığın anlarda göz kulak olacak birini ayarlayabilirim."

 

Korhanın sağa kıvrılan dudağı ne kadar gülüyormuş gibi görünse de amber bakışlarındaki parıltı ürkütücüydü.

 

"Babana daha sonra ihtiyacım olacak. Böyle küçük şeyler için onu rahatsız etmeyelim değil mi?"

 

Zahir boş vermişlikle omuzlarını silkti.

 

"Eeee şimdi nerde?"

 

"Evimde."

 

"Senin?"

 

"Neden, benim evimde olamaz mı?"

 

"Sen evine kimseyi sokmazsın. Bir kaç kere gördüğün bir kadını asla."

 

"Hadi seni eğlendirecek başka bir şey daha vereyim. Uyuyor şu an, benim odamda."

 

"Siktir! Sen ciddisin. Evine aldın, yatağında uyumasına izin veriyorsun? Baş ağrıların karakterinde değişime neden oluyor sanırım."

 

"O sıradan bir kadın değil Zahir. Bunu söylüyorum sana, bilki ona göre davran! O kız bana sınırsız bir güvenle bağlanacak. Kendinin bile farkında olmadığı şeylere hakim. Zihnine ne sakladılarsa söküp alacağım ondan."

 

"Peki sen?"

 

"Ben ne?"

 

"Kızı araştırdım Korhan. Saf yada kandırabileceğin biri değil. Hocalarının ortak görüşü kıvrak zekası. Masum yüzüne aldanmamak gerekir."

 

"Onu kandırmayacağım."

 

"Sen herkesi kandırısın, ben de dahil. "

 

"O değil! O her hangi biri değil. Bana verdiği güvenin karşılığını alacak. Ahu Nar üzerine oyun kurmak istediğim biri değil. Zekasının farkındayım. Beni köşeye sıkıştıracak soruları hiç beklemediğim anda soruyor ve o gözlerinden geçen kuşkuyu çok net yakalıyorum. Şimdilik temkinli adımlarla ilerliyor ama teslim olacak."

 

"Adının tamamını söylüyorsun."

 

"Ne olmuş?"

 

"Bana sinirlendin? Ben, Ahu Nar dediğimde kontrolsüz tepki verdin ama sen iki seferdir adının tamamını söylüyorsun."

 

"Sen ya da diğerleri için adı Ahu."

 

Zahirin dikkatli bakışlarla bir kaç tur dostu olarak bildiği adamı keşfe çıktı. Dudağı azıcık kıvrıldı ama her hangi bir yorum yapmadı.

 

Bir süre ikisi de sessizce boşluğa bakıp zihinlerinde olay örgüsü oluşturmaya koyuldu. Sessizliği Korhanın telefonu bozdu.

 

Korhan gördüğü isimle derin, sıkıntılı bir nefes almıştı. Bunu daha fazla geçiştiremezdi. Telefonu kulağına dayamadan açmıştı.

 

"Alo... Korhan, evladım Nurperi pek evhamlı yavrum. Aramıyorsun ya. Birde Sûhan da hiç aramıyor, telefonu hep kapalı. Dur ahiretliğim veriyorum oğlunu."

 

Emine hanımın sözlerinin geri perdesinde annesinin sesini duyuyordu.

 

"Annem."

 

"Korhan. Oğlum özledim ben sizi aramıyorsunuz hiç. Ama acımadım size bu kez, bir bir anlattım babana. Benim su kızım nerde Korhan aramıyor beni? İlaçlarımı bile hiç sormuyor. Onu da söyledim babana, kızsın valla ne canım bu. Kız Tarık bunlara, unuttular evlatcıklarımız bizi."

 

Korhan dişlerinin sızlatırcasına sıkmıştı. Dizindeki diğer eli de yumruk olmuştu.

 

"Annem... Biliyorsun çok yoğun çalışıyorum. Ama geleceğim yanına. Şu işleri toparlayayım, söyleme babama bir şey. Sinirlenince hiç çekilmiyor."

 

Annesinin bir genç kız gibi kıkırtısıyla burnunun direği sızladı. Ense köküne darbe gibi bir ağrı girdi yine.

 

"Mutfaktayım ki, kandırdım seni. Baban salonda ya akıllı evlatcığım. Ama bak nasıl söz verdirdim sana. Geleceksin yanıma. Korhan... Benim pamuk oğlum Sûhan aramıyor beni. Küstü mü ki?"

 

Burada tıkanıp kalıyordu işte. Ne diyecekti? Ne yapacaktı belki de hayatında ilk kez çaresiz kalıyordu. İlk kez çok yönsüzdü.

 

"Annem... Sûhan ... Onun telefonu bozuldu, arayacak. Arayacak, dersleri çok yoğun, sınavları var çok yoğun annem. Arayacak ama üzülme lütfen. Şekerin çıkıyor yoksa."

 

"Sen şey de Korhan. Çok küsmüş annem de. Hep rüyamda görüyorum kuş cücüğümü, hep ağlıyor. Sınavları zor tabi ondan, yoruluyor yavrum. Sen dediğim gibi yap. Dayanamaz arar o zaman, babama söylüyor, babam da kızıyor de hiç dayanamaz fındık kurdum. Ama ciddi gibi söyle emi yavrucuğum anlamasın kandırdığımızı."

 

"Tamam annem, öyle yaparım. Anlamaz hiç sen merak etme."

 

"Korhan söylemeyi unuttum çocuğum!"

 

Annesinin bir anda yükselen sesiyle içi titredi Korhanın. Sesi çocuk gibi neşeyle dolmuştu.

 

"Ne oldu annem?"

 

"Sûhanın kedisinin bebekleri oldu evladım. Emine babaanne oldu ben anneanne. Öyle anlaştık onunla. Ama ikisi öldü yavruların Korhan , ikisi yaşıyor. Valla çok iyi bakıyorum, odamda yatırıyorum, Emineyle bebek doktoruna götürdük. Bir sürü şey aldık onlara. Biri sarı biri kara. Ama karanın kafası beyaz bir gör nasıl tatlı."

 

İçi sıkılıyordu. Öyle bir his esir alıyordu ki onu her yeri darmadağın etmek, parçalamak isteğiyle doluyordu. Çıkmazdaydı!

 

Annesini üzemezdi! Bunu yapamazdı. Bir kere daha değil!

 

"Gelince... Gelince görürüm annem olur mu?"

 

"Çok büyümeden gel Korhan, küçükken gör onları olur mu pamuk oğlum."

 

"Geleceğim... Söz veriyorum en kısa zamanda geleceğim."

 

"Sûhanı da getir yavrum, kızımın kokusunu özledim..."

 

Diyecek bir şey bulamadı Korhan. Sonra annesinin elindeki telefonun Emine hanım tarafından alındığını fark etti. Bir iki küçük öksürükle boğazındaki yumrunun dağılmasını amaçladı.

 

"Korhan, evladım her şey yolunda aklın kalmasın. İlaçlarını alıyor, sağlığı da çok iyi çok şükür. Yürüyüşler yapıyoruz, kediler meşgale oldu ikimize de. Aklın kalmasın oğlum."

 

"Anneme de kendine de iyi bak Emine hanım. Allaha emanet..."

 

"Sağol evladım."

 

Kapanan telefon biraz önce odada olan sessizliği geri getirdi. Zahir başı önde ama yumrukları sıkılı halde öylece bekliyordu. Korhanın sert kabuğunun aksine o biraz daha ılımandı. Gözlerini puslandıran yaşların geri çekilmesini bekliyordu.

 

"Nasıl... Nasıl saklayacağız biz bunu?"

 

Korhan bu sorunun cevabını bulamadığı için gecelerdir uykuya hasret değil miydi? Korhan annesinin acı çekme ihtimaliyle ölecek gibi olmuyor muydu?

 

"Bilmiyorum... Allah kahretsin azıcık bile ışık yok, bulamıyorum bir yön."

 

"Halledeceğiz. Tamam topla kendini, hep bulduk Korhan. Sen hep bir yol buldun. Bunun için de bir şey bulacağız. Nurperimi üzmeyeceğiz biz."

 

Korhanın bu cümlelere verecek bir cevabı yoktu. O yüzden tekrar sustu ve önündeki kağıtları okumaya koyuldu.

 

"Derya Saruhanlının ikizi... Sahra Amber'i de araştırmaya başlayalım, o kadından bir şeyler çıkabilir. Sonuçta ikizi öldürüldü. Ahu Nara karşı bir nefreti var, bir sebep olmalı. Halbuki çocuğu seviyor, ağlamaları gerçekti. Birde anneanneleri... Ahu Nardan İsviçre'de ki hayatlarını unutmalarını o istemiş. Kadın ölüp gitmiş, ne bulacaksak? Bir de çocuk ve kardeşimin bir araya nasıl gelidiklerini bulmam gerek. Babamın meselesi kafama çok takılıyor."

 

"Nerden başlayacağımızı şaşırdım. Senin şu kardeşler lazım olacak bize. Özellikle kız."

 

"Cemil burdaki birime geçmek için görüşme yapmış bile. Ceydayı alıp gelecek. Kilitli dosyadan beri o da çok rahatsız."

 

"Şu dosyalara ulaşabilsek çok daha iyi olurdu. Neyini saklıyorlar ki iki çocuğun?"

 

"Sence Zahir?"

 

"Babasını tabi ki... Peki sizle ilişkisi nerde bu işin? Baban tanıyorsa bu adamı, Sûhan ve Ahi nasıl bir araya gelebiliyor? Oğlum bu nasıl problem anasını satayım, sürekli soru çıkıyor cevap yok."

 

"Hepsinin cevabını bulmadan ölmeyeceğim. Benim nazlı çiçeğim soldu Zahir! Buna kim sebep olduysa ödeyecek!"

 

Korhanın bir yemini andıran sözleriyle Zahir arkadaşına derince baktı. Beş yıllık dostluklarının içerisinde bir şeyden eminse Korhan dişini geçirdiği hiç bir meseleyi son kan damlasını tüketene kadar bırakmazdı.

 

Zahirin topladığı kağıtları da yanına alarak eve geri döndü. Ahu için bir not bırakmıştı, hâlâ uyuyup uyumadığını merak etti. Uyansa arar mıydı acaba?

 

Kısa sürede evinin kapısını araladı. içerden hiç ses gelmiyordu. Çıkıp gitmiş olabileceği ihtimaliyle içine sarsılmış bir öfke düştü.

 

Adımları hızla odasına götürdü onu. Ama aralık bıraktığı kapının aynı şekilde duruyor olması onu duraklattı. İçeri baktığında kızın hâlâ yatakta olduğunu gördü.

 

Evden çıkalı beş saati geçiyordu ve hâlâ uyuyor muydu? Yanına sessizce yaklaşmasıyla yüzünü saran ter damlalarıyla eli alnına uzandı.

 

Ateşi çok yüksekti!

 

Hızla üzerinde, sıkı sıkı sarıldığı örtüyü çekip durumunu kontrol etmeye çalıştı. Ama hiç tepki vermeyişi canını daha fazla sıkmıştı.

 

Çok terlemişti. Kıyafetlerinin nemini hissedeceği kadar çok.

 

"Ahu Nar... Kalkman lazım, ateşin var. Hadi doktora götürmem gerekiyor seni."

 

Tepkisizce hâlâ baygın gibi uyuyan kızın havale geçirmesinden korktu.

 

Ahuyu hızla kollarının arasına alarak kaldırdı ve odasındaki banyoya doğru ilerledi.

 

Biran evvel ateşini düşürmesi gerekiyordu. Biraz daha gelmemiş olsa neler olabileceği ihtimali onu kurt gibi kemirmeye başlamıştı bile.

 

Suyun biraz ılıması için açıp bekledi. Sonra ise zerre dermanı olmayan kızı göğsüne iyice yaslayıp yukardan akan suyun altına girdi.

 

Kollarında ağırlaşmaya başlayan kızla sırtını seramiklere yaslayıp yavaşça kayarak yere oturdu.

 

Kendi yerde, Ahu kucağında, su yukardan onlara çarpa çarpa akarken bir müddet bekledi.

 

"Ahu Nar... Hadi kendine gel! Biraz kendine gel hemen doktora götüreceğim."

 

"Korhan..."

 

Silik bir halde çıksa da o ses, Korhanın içine bir nebze ferahlık yaymıştı.

 

"İyi misin?"

 

"Soğuk..."

 

"Su soğuk değil Ahu Nar, ateşin var. Biraz kendine gelmen için burdayız, nasıl böyle hasta olabildin?"

 

Bu bir soru cümlesi olsada muhatabı Ahu değildi. kendi kendine sorar gibiydi ve yüreği istemsiz sıkışıyordu.

Aklı "ya biraz daha gelmeseydin?" sorusunda takılı kalmıştı.

 

"Ahi gitti Korhan..."

 

Fısıltısı canını yaktı. O kırık, ağlamaklı ses canını çok fazla yaktı.

 

"Çiçeğimle beraber gitti Ahu Nar."

 

"Kokunu sevmiyorum hiç."

 

Bu fısıltıya verecek bir cevabı yoktu. Başını geriye yaslayıp suyun yüzüne çarpan damlalarını daha yoğun hissetmeye çalıştı.

 

"Babam gibi... Onun gibi kokuyorsun."

 

Bu kötü bir şey miydi? Kızın sesinden bunu anlayamıyordu.

 

"Babanı sevmiyor muydun Ahu Nar?"

 

Sorusuna cevap gelmeyeceğini ikinci dakikada emin oldu. Ama tahmininde yanıldı.

 

"Çok seviyorum... Sen... Sen özlemimi yakarak harlıyorsun..."

 

Mırıltısı omzundan boynuna doğru kayan başıyla boğuk gelmişti.

 

Kızın bedeninden geçen şiddetli titremeyi hissetti. Gerçekten üşüyordu.

 

"Sevmiyordum o kokuyu zaten, değiştirdim."

 

Küçük bir burnun boynuna sürtünmesiyle kaskatı kaldı. Ahunun sırtını sıkıca saran kolları, biraz daha yasladı küçük bedeni kendine.

 

"Korhan..."

 

"Söyle kırık kanatlı kelebek."

 

"Kokun acıtıyor ama kalsa. Senin teninde kalsa..."

 

Loading...
0%