@orenda
|
BÖLÜM-26
Gün geceye dönmüştü. Korhan yatağında gözleri kapalı olsa da uyumayan kızın her zerresini tarıyor, sanki milimlik bir yer gözden kaçsa haksızlık sayılacakmış gibi özen gösteriyordu. Ahunun titreyen kirpikleri, dudaklarının kıvrılmasına neden oldu. İkisi de hala çıplaktı. Korhan üşümemesi için üzerini örtse de omuzları ve kolları açıktaydı Ahunun. İşaret ve orta parmağının sırtıyla omzundan koluna doğru okşayarak kaydırdı elini. Minik ayva tüylerinin diken diken oluşuyla da uzanıp omzuna bir öpücük bıraktı. "Uyumuyorsun..." "Hmmm..." Ahudan duyduğu mırıltıyla biraz daha yaklaştırdı bedenini yatağın içinde. "Gözlerini de açmıyorsun..." "Hmmm..." Korhan kısık sesle bir gülüşü armağan etti Ahunun kulaklarına. "Utanıyor olmazsın benden kelebek?" Ahunun mahmur bakışları hafifçe aralandı. Korhanın kehribarlarında ki ışıltıda bir süre takılıp kalmıştı. "Utanmıyorum!" Korhan burnunun ucuna bir öpücük bıraktı sonra da o öpücüğün diğer eşini çenesine kondurdu. "Ağrı hissediyor musun Ahum?" "İyiyim Korhan, inan iyiyim. Bunu üçüncü kez soruyorsun." "Çünkü benimle konuşmuyorsun." "Biraz... Yorgun hissediyorum sadece." Korhan başına yasladığı kolunu çekip Ahunun kafasının altından kaydırdı. Sonra da onu kendine iyice çekerek koluyla sarmaladı. "Seni yordum..." "Hayır! Bunu yapmayacağız!" "Neyi?" Korhanın eğlenen sesinden bu sorunun havai bir soru olduğunu tabiki anlıyordu Ahu. "Utanmazın tekisin!" "Öyleyim..." Ahunun başka şeyler de söylemek isteyen dudakları aralansa da ne diyeceğini bilemediği için gerisin geri kapandı. "Gözlerini kapatma." "Saat kaç oldu Korhan?" Korhan başını kaldırıp sol tarafta komodinin üzerindeki saate baktı. "On olmuş. Acıktın değil mi?" "Buna cevap versem dalga geçecekmişsin gibi hissediyorum." "Aslında aklımdan öyle bir şey geçmemişti ama madem hatırlattın beklentini karşılamak gerekir. Sevişirken çok enerji harcadık, acıkmamız çok doğal." "Allahım! Asla dur noktan yok!" Ahu aralarında kısılı duran elini çıkarıp yüzüne kapatmıştı. Şu an kendini çok garip hissediyordu. Çok coşkulu bir nehir ve dupduru bir derya arasında yönünü bulmaya çalışır gibi bir hissin pençesindeydi. "Doğru söyledin. Konu sensen, dur noktam yok Ahu Nar." Ahunun yüzüne kapanmış elini bileğinden kavrayıp dudaklarına yaklaştırdı. İlk bileğine sonra baş parmağının başlangıç çizgisine, en sona ise avuç içine derin üç öpücük bıraktı. Burnu avuç içine sürtünüp, teninin kokusunu soludu. Ahuya yaptığı aşk itirafına bir cevap alamamıştı ama Ahu dudaklarına öyle şiddetle saldırmıştı ki bir cevaba da ihtiyacı kalmamıştı. "Biraz daha yatalım seninle sonra söz veriyorum ben hazırlayacağım bir şeyler. Çıkmak istemiyorum koynundan." Mırıltıyla çıkan sesi nedense şefkat bekleyen bir çocuğu anımsattı Ahuya. Kalbinin bir kısmına yerleşmiş kelimeleri orada öylece bekliyordu. Aşk... Korhanın Ahuya aşkı... "Sırtını dönsene." Korhan, fısıltı gibi çıkan kelimelerle ne demek istediğini anlamadı. "Sırtını döner misin? Sarılmak istiyorum sana." Korhan şaşırsa da yüzü çok değişmedi, kolunu Ahunun başından çekip söylenilen sözlere itaat etti. Sırtını Ahuya döndüğünde yorganın altında Ahu çıplak oluşunu bir an unutmuştu. Bedeni Korhanın çıplak bedenine değdinde omurgasından aşağı bir ürperti geçti. Elini Korhanın kolunun altından geçirip, göğsüne sardı. "Bunu neden istedin?" Korhan göğsündeki eline kendi büyük avcunu kapatarak konuşmuştu. Ahu bedenini biraz daha yukarı kaydırıp Korhanın ensesine burnunu sürttü. Saçlarının ensesinde ki bitim yerinde oynayan burnundan kesik kesik nefesler alışını Korhan hissedebiliyordu. "Çünkü kehribar gözlere sahip biriyle konuşmak hiç kolay değil. Üstelik o gözler, tenindeki her yeri böyle yoğun izlerken, sarı harelerinin içine dağılmış kızıllıklara bakmak oldukça zor. Tabi birde sana sarılmak istediğimde koca cüssen beni kavrıyor. Ama şimdi istediğim sadece benim sana sarılmam." "Hmmm..." Ahu boynu ve omzuna doğru dudağını sürterek hareket etti. "Sen... çok pervasızsın, çok sınırsız, çok korkusuz... Bazen ürkütüyor bu halin beni." Korhan duyduklarıyla kasıldı. Nedense hoşuna gitmeyecek bir şey söyleyecekmiş gibi hissettiğinden göğsündeki eli sıktı. Ahu da rahatlaması için dudaklarını ensesinde dolşatırmaya devam etti. "Ama sonra düşünüyorum Korhan. Sen böyle biri olmasaydın bir çok şeyin olmayacağının farkındayım." Burnun omzuna sürtündü. "Kokunu solumak istediğimde asla cesaret edip sana sarılamazdım ben. Kendime itiraf edemediğim anlarda bile hissediyormuşsun gibi kolların dolanırdı belime. Neye, ne zaman ihtiyacım varsa söylememi hiç beklemiyorsun. Bu çok ilginç..." "İlginç olan ne kelebek?" Ahu başını kaldırıp Korhanın yüzüne baktı üstten. Gözleri kapalıydı. Rahatça konuşabilsin diye saklıyordu amberlerini. "Bana, benim bile farkında olmadığım her şeyi öyle güzel veriyorsun ki aklım karışıyor." Bu sefer ki öpücük kulak memesinin altına bırakıldı. "Öyle bir anda öyle bir şey yapıyorsun ki ben kelimeleri kullansam böyle iyi gelecek şeyi bulamazmışım gibi hissediyorum. Korhan eğer sen olmasaydın diye başlıyorum bazen zihnimde cümlelere. Sonra o sorudan öyle hızlı kaçıyorum ki! Çok korkunç çünkü. Bir anda düştüğüm cehennemde Korhan Yıldıraysız olma ihtimali çok korkunç." Bir anda Korhanın hareketiyle geri yatağa düşmüş ve üzerindeki ağırlığa hazırlıksız yakalanmıştı. Korhan kavradığı bileklerini başının üzerinde birleştirip ona yukardan dikkatle bakıyordu. "Senin aksine ben konuşurken gözlerini görmeliyim Ahu Nar! Doya kana bakmalıyım. Yüzünü, su içer gibi içmem gerekiyor kendimi bulmak için." Uzanıp dudaklarını dudaklarına yasladığında Ahunun gözleri bilinçsizce kapandı. Ahu öpülmeyi beklerlen Korhan konuşmaya devam etti. "O ihtimali benim düşünmediğimi mi sanıyorsun kelebek?" Dudaklarına sürtünen dudaklar yüzünden soru puslu bir şekilde ulaştı zihnine. Cevap vermek istedi ama Korhanın bir cevap beklemediği belliydi . "Ordan oraya çırpınırken, yaralı bir aslan gibi saldıracak yer ararken bana geldin. Saçlarını, gözlerini, kokunu esirgemeden bana geldin. Göğsümde durmadan sancılanan bir yer var. Ama parmakların ağrıya dokundukça nefes alabiliyorum. Zihnimde sorular, hesaplar, planlar, korkular, kin kol geziyor. Sonra bir el dizlerinin dibine beni çekip o ağrılardan arındırıyor. İmkansız gibi. Ama değil işte. Sen bana devam edebilmem için her şeyi veriyorsun." Bir nefeslik ara verdi sözlerine. Gözleri kapalı öylece bekleyen kelebeğini izledi. "Ahu Nar..." Alnını alnına yasladı. Fısıltılarını herkesten esirgeyip sadece kelebeğine ulaştırabilmek için olabildiğine sessizdi. "Sen bana yaşamam için gereken nefesi veriyorsun." "Sadece ben değil Korhan. Nefes alabilmem için nedenim oluyorsun." En çıkmaz anlarda bile eğer yaşayacaksanız bir şeyler oluyordu. Rüzgarlar esiyor, dünya dönüyor, kuşlar uçuyor ve size o sebebi getiriyordu. Acısını hırs ve öfkeyle perdeleyen bir adam, kelebek dokunuşlarıyla türlü hatalara düşecekken yönünü buluyordu. Acıdan azadını isteyen bir kadın, içine kor düşüren adamın varlığıyla dik duruyordu. Kırılmış her bir kemiği, o adamın dokunuşlarıyla tekrar kaynıyordu. Ağır aksak da olsa yürüyebilmesi için dayanak oluyordu. Korhanın gözleri kısılıp, dudakları kıvrıldığında Ahu derin bir soluk aldı. Yine aklından ne geçirdiğini düşünmek bile istemiyordu. "Benden sakladığın gül için biraz kızgınım sana." "Ne?" Korhan geriye çekilip dizlerinin üzerinde durdu. Altında sadece boxerı vardı. Sonra Ahunun sıkıca sarıldığı ince yorganı çekiştirmeye başkadı. Ahu göğsünden kayan yorgana can havliyle yapışıp, çığlık attı. "Ne yapıyorsun manyak adam?" "Biraz evvel hazinenin içinde kalan bedevi olduğumdan yeterli özeni gösteremedim. Ama kelebeğimin teninde gül de açıyormuş. Şimdi elini çekersen gülümü seveceğim." Ahu anlamadığı için boş boş baktı. Üzerinden kayan yorgana daha sıkı sarıldı. "Üzerime bir şey giyeyim." Utanmadığını iddaa eden kızın tenine yayılan pembeliği, Korhanın kalbine zarardı. "Göğüslerini gördüm Ahu Nar. Daha fazlasını da yaptım onlara. Benden sakınman gerekmiyor." Ahu pişkinliğine dayanamıyordu. Elini sinirle alnına çarptı. "Çok az! Sadece çok az aklından geçenleri direk söylemesen mi? Görmüş olman sürekli gözünün önünde, çıplak olacakları anlamına gelmiyor. Ayrıca anladım Korhan, seviştik! Bende oradaydım sonuçta, unutmuyorum yani. Sürekli hatırlatmasan da aklımda." Korhanın daha da kıvrılan dudakları, söylediklerini ne kadar ciddiye aldığını gösteriyordu. Ahu boşa dil döküyordu. "Güzel... Hiç aklından çıkarmıyor olmanı sevdim. Şimdi benim olanı benden esirgemeyi bırakıp ellerini çeker misin Ahu Nar? Gülümü seveceğim." Ahu pes etmişlikle bıraktı yorganı. Ne derse desin kendi bildiğini okuyacaktı nasıl olsa. Üzerinden çekilip alınan yorganla teni ürperdi. Onun da Korhan gibi sadece altında çamaşırı vardı. Korhandan daha talihsizdi çünkü minicik parça çok da mahremiyet sağlamıyordu. Korhanın bakışları pelvis kemiğinin üzerindeki madeni para büyüklüğünde pembe renkli porto şarabı adı verilen lekenin üzerindeydi. Şu ana kadar hiç onu bir gül olarak adlandırmamıştı. Kan damarlarının aşırı büyümesinden sonra oluşan bir lekeye kim gül derdi ki? Dudakları titredi. Tebessümü genişledi. Korhan işaret parmağıyla lekenin üzerinde daire çiziyordu. Sıradan bir doğum lekesine galiba sadece Korhan gül gözüyle bakabilirdi. "Çok güzel." Ahu açıkta ki göğüslerini eliyle kapatma dürtüsünü kontrol etmek isterken Korhanın dikkatle hâlâ lekeyi izleyişinde takılı kaldı. Sonra ışıltılı sarı irisler kendi gözlerine döndü. "Karın içinde açmış pembe bir gül gibi. Çok güzel Ahu Nar." Sonra uzanıp dudaklarını bastırdı. Bunu bir kaç kere daha yaptığında nedensizce Ahunun burun kemiği sızlamaya başlamıştı. Ahi ve Sûhanın birbirlerini severken övgüler dizdikleri geldi aklına. Sûhan, Ahinin ince uzun parmaklarını bile severdi. Ahi herkes de olabilecek sıradan kahve saçlara bir rüyaya bakar gibi bakardı. Ahu bazen dalga geçerdi bu halleriyle. Şimdi ne hissettiklerini çok daha iyi anlıyordu. İnsan kalbiyle birine mühürlenince ne saçlar, ne gözler, ne de eller asla sıradan insan uzvu olmuyordu. Ahu bu hayatın içinde olmasa ve Korhanı hiç tanımasaydı, bir gün karşı karşıya geldiklerinde aklından geçecek tek şey kehribar göz renginin dünyanın yüzde beşinde olabilecek, nadir bir renk olduğunu düşünmek olurdu. Ama şimdi çok farklıydı. Ona hiç bilmediği yanlarını keşfettiren bu kehribarlar, Ahu için bambaşkaydı. "Burda saklandığını bilsem mutlaka daha çok ilgilenirdim seninle." Düşünceler dehlizinde savrulurken Korhanın sesi çekip aldı onu. İlk kendine seslendiğini sansa da Korhanın deyimiyle gülüne kurulmuş bir cümleydi. "Vicdansız bir kelebeğin teninde açman benim suçum değil. Seni benden saklamış." Alt dudağını ısırıp, gülümsemek için kıvrılmak isteyen kaslarını kontrol etmeye çalıştı. "Çok haklısın, pelvis kemiğimi açmam gerekiyordu aslında." Korhan başını kaldırıp ters bir bakış attı Ahuya. "Sergi gecesi cömertçe sergilediğin göğüslerinden kısarak bir miktar buradan dekolte verebilirdin!" "Ne?" Ahunun şaşkın bakışları, yüzündeki ciddiyeti korumasına engel gibiydi. "Ne demek ne? Sakladın onu benden!" "Korhan acaba kafayı yiyor olabilir misin?" Korhan çatılmış kaşlarını düzeltip, ona kınayan bakışlar atan kıza doğru yaklaştı. Burnunun ucuna minik, dudaklarına ise ses getiren bir öpücük bıraktı. "Afyon ruhu kullanmış gibiyim ama hayır, hâlâ aklım başımda. Saçlarına, gözlerine, tenine, kokuna tutulmuşken tamam demiştim. Başka bir şey kalmış olamaz. Şimdi de teninde saklanmış bir gül aklımı alıyor." Sonra geriye çekilip tekrar gülünü öptü. Yataktan çıkıp etrafa bakındı. "Ne arıyorsun?" "Üzerime bir şey. Malum kelebeğin biri çıplaklıktan pek hoşlanmıyor. Yiyecek bir şeyler hazırlayacağım. Daha fazla aç bırakamam seni." "Duş almak istiyorum." Ahu da oturur pozisyona gelip, yorganla üzerini kapatmıştı. "Sen burdaki banyoyu kullan, ben diğerini kullanırım. Aslında beraber duş..." "Korhan!" "Alsak iyi olur diyecektim ama utanmadığını söyleyen yalancı bir kelebek rahatsız olabilir. Neyse artık bu seferlik böyle olsun." Dolaba yürüyüp bir tişört çıkardı ve omzuna attı. Yatakta her hareketini izleyen Ahuya da göz kırpıp odadan çıktı. "Gerçek bir vampirsin" diye mırıdanan kız tıpkı Korhan gibi yataktan kalkıp giyinebileceği bir şeyler aldı ve duşa girdi. Gecenin bir saati, Korhanın hazırladığı omleti yerken ikisi de sessizdi. Korhan her hareketini takip etse de Ahu çok fazla başını kaldırıp üzerinde dolaşan bakışlara karşılık vermiyordu. "Çok sessizsin." Korhan tam olarak ne hissettiğini bilmedikçe ve Ahu bu kadar mimiksiz kaldıkça beynini istila etmek isteyen kurtlara yeniliyordu. "Ahu Nar... Kendini kötü mü hissediyorsun?" Ahu yüzünü adama çevirip, anlamak ister gibi kaşlarını çattı. "Ne?" "Yaşadıklarımızdan... Beklenmedikti, pişman mı hissediyorsun?" "Ben... hayır, yaşamak istediğimiz bir şeydi. Neden pişman olayım? Üstelik sen bana iki kere sordun. Hayır, hiç bir şeyden pişman değilim. Hatta mutlu hissediyorum." Sona doğru kısılan sesiyle Korhan çok daha dikkatli baktı Ahuya. Sonra bir farkındalıkla kalbi sancılandı. "Ve bu seni rahatsız hissettiriyor." Ahu sadece baktı. Puslu, yorgun, mahçup hâlde sadece baktı. "Mutlu hissettiren şeylerden bile isteye kaçınıyorsun. Sanki hakkın yokmuş gibi. Sanki acına ihanetmiş gibi." "Biliyorum sağlıklı bir düşünce değil ama engel olamıyorum Korhan. Onların her gün hayaller kurup hiç birini yaşayamadıkları hayatın içerisinde sıkışıp kalmışım gibi hissetmek çok kötü. Ben senin kollarında onlar gittikten sonra içime kazınan tüm acılarımdan azat edilmiş gibiydim. Sanki canımın yarısı benden söküp alınmamış gibi özgürdüm. " Ona konuşmadan bakan adamla mahcubiyet de sardı her yanını. "Kırıyorum seni değil mi? Sabrını zorluyorum. Hak ettiğin gibi, bana sunduğun gibi karşılık veremiyorum." Korhan derin bir nefes aldı ve elindeki bardağı masaya bıraktı. "Baş ağrılarım sanki bir diyetmiş gibi geliyordu bana. Ağrı ne kadar güçlüyse, o kadar bedel ödüyormuşum gibi hissettiriyordu. Suhanı yalnız bırakmasam, onun her an gözünün önünde olsam bunlar başına gelmezdi diye diye kendime eziyetten bir an bile vazgeçmiyordum. Belki o yüzden bu kadar zaman ağrılar için hiç bir şey yapmadım. Sonra dayanamadığım bir anda sen beni dizlerinin dibine oturttun. Ellerinle o ağrıyı söküp aldın. Bırakıp gittiğinden beri kâbussuz uyku yoktu bana. Sen beni rüyasız, karanlıksız bir uykuya sürükledin. Sabah uyandığımda hissettiğim dinginlik öyle iyi geldi ki böyle iyi hissettiriyor olman canımı çok yaktı. Suhanın güne açılamayacak gözleri aklıma düştü. Huzurlu uykuya dalamayacağı geceleri... Ölüm gibi bir his Ahu Nar. Onun olmadığı hayatı yaşıyor olmak ölüm gibi bir şey. Ama artık kabullendim! Kendime ettiğim hiç bir eziyet Suhanı geri getirmeyecek. Bunu kendine yapma. " Ahunun gözünden kayan yaşa baktı öylece. "Engel olamıyorum." "Çok zayıfladın. Seni gördüğüm ilk andan beri çok zayıfsın. Azıcık yiyorsun, bu evde seni bütün gün bıraksam bile sesin çıkmıyor. İki bilemedin üç kere dışarı çıktık seninle. Hiç bir şey istemiyorsun. Bu beni çok korkutuyor Ahu Nar. Lütfen... Lütfen benim için yaşa. Bana demiştin ya hani birbirlerini bu kadar severken nasıl birbirlerine bakarak ölebilirler diye, bana bunu yaşatma güzel Ahum. Ben sana bu kadar tutkunken karşımda soluşunu izletme bana." Ahunun ip inceliğinde sızan yaşlarına acı çekiyormuş gibi baktı Korhan. "Beni inandırıyorsun. Ne olur Korhan hep yanımda olacağına beni böyle inandırdıktan sonra bırakma beni. Ödüm kopuyor uykuya dalarken benim artık. Sabah kalktığımda görememe ihtimalim çok ürkütüyor beni." Korhan parmakalarıyla araladığı saçlarının arasından boynunu öptü. Onunla uyuduğu bir kaç günde, uykusunun arasından uyandığı anlar olmuştu. Ahunun elini sıkıca kavradığı, sanki bir yere gidecekmiş de engel olma çabası gibi göğsünde sıkıca tutunduğu eli, ne demek istediğini anlatıyordu Korhana. Ahu uykusunda bile gidebilme ihtimalinin korkusuyla huzur bulamıyordu. "Benim güzel ateşim, senden gidebilir miyim ben? Senin olmadığın bir yerde nefes alabilir miyim? Sen benim çağlayana kapılmış bedenimi tutan o dal parçasısın." Ahuya fısıltıyla söylediği sözler Ahunun hatrına bir anı düşürdü. Yaseminin Korhan için güvenmeme uyarılarının içerisinde Ahu da tıpkı böyle söylemişti. Tutunduğu son dal parçası olarak Korhanı görüyordu Ahu. Boynundaki kolları daha sıkı sarıldı. "Uyuyalım mı Korhan? Ama böyle çok sıkı sarılacaksın bana." "Uyuyalım güzel kelebeğim. Hep sarılacağım, çok sıkı sarılacağım sana ben." Korhan tam da söylediği gibi bütün gece sıkı sıkı sarıldı Ahusuna. Uykusunun arasına iki kere sıçrayan kızın kulağına yanında olduğunu fısıldadı. Ne kadar aşık olduğunu anlattı. Bazen de Ahunun duymadığı hayaller kurdu. Sabah onları telefon sesi uyandırdı. Ahu uyuduğu gibi Korhanın göğsünde ve Korhanın kollarının sıkıca sarılmış haliyle açtı ilk gözlerini. "Korhan! telefonun çalıyor." "Hmm..." "Korhan uyanman lazım, telefonun çalıyor." Korhan ilk tek gözünü açıp, Ahunun yüzüne baktı. Sonra başını kaldırıp saate baktı. Neredeyse on bir olacaktı. Uzun zamandır ilk kez bu kadar çok uyumuşlardı. "Hadi ayıl artık, bak yine çalıyor." Korhan, ayıl dese de çok da uyanamamış bir hâlde yataktan kalkıp etrafa bakındı. Telefonun sesi dün bir köşeye atılmış pantolondan geliyordu. Eline aldığında çağrı sonlandı. Sonra baktığında dört kez Cemilin aradığını gördü. Ona dönüş yapacakken tekrar arama sesiyle cevap verdi. "Cemil?" "Abi nerdesin kurban olayım ya? Arıyorum arıyorum açmıyorsun!" "Duymadım, uyumuşuz." "Hmmm... Uyumuşsunuz, tabi rahatsız ettim kusura bakma ama sana söylemem gereken bir şey var. Sonra kızma diye aradım." "Ne oldu?" "Asil abi aradı. Yani defalarca aramış seni hiç açmamışsın abi ben haberi var sanıyordum. İşte boş bulundum, açmama sebebinin şey olabileceğini söyledim." Korhan gözlerini kapatıp eliyle yüzünü sıvazladı. Asil muhtemelen diğer hattını aramıştı çünkü bu telefonunda hiç çağrısını görmemişti. Üstelik öyle karmaşık bir zamandaydı ki aklına bile gelmemişti. "Ona ne söyledin Cemil?" "Abi yemin ederim ben sakladığını hiç düşünmedim. Yani ben sadece Nurperi teyzeden saklıyorsun sanmıştım. Haberi olduğu için arıyor sandım." "Ne dedi?" "Küfür edip kapattı telefonu, aradım telefonu kapalıydı. Evi aradım Züleyhayla çıkmışlar evden hızlı bir şekilde. Dilber hala da anlamamış hiç bir şey. Uçağa yetişmemiz lazım demiş sadece. Sanırım geliyor abi." "Kontrol ettin mi İstanbul uçağı kaçta varmış?" "On buçuk kalkışına yetişmiş olmalı abi. İkisinin de telefonu kapalı olduğuna göre uçaktalar." "Tamam." "Abi kızdın mı?" "Kızmadım Cemil." "Abi kusura bakma, ben ondan bir şey saklamazsın sen diye..." "Saklamadım Cemil. Sadece... Söyleyemedim..." Başka bir şey söylemeden telefonu kapattı Korhan. Ardını döndüğünde Ahunun ona dikkatle baktığını gördü. "Ne olmuş Korhan?" "Asil... Suhanı öğrenmiş, karısıyla geliyorlar galiba." Ahu yataktan kalkıp Korhana yaklaştı. "Onu seviyorsun, o da seni. Kıymet verdiği arkadaşının yanında olmak istiyordur. Rahatsız mı oldun?" Korhan iki yana başını salladı. Yüzü çok sisliydi. Ahu ne hissediyor anlam veremiyordu. "Hayır, rahatsız olmadım. Duyduğu an iki eli kanda olsa da geleceğini biliyordum. Sadece..." "Sadece?" "Ona su testilerine ne olduğunu söyledim en son gördüğümde. Şimdi kırılan kardeşim oldu. Utanıyorum..." Ahu uzanıp yüzünü avuçlarının içine aldı. "Bu senin suçun değil ki. bunu bize yapanların suçu." "O çok güzel bir abi biliyor musun? Onun gibi olabilseydim..." "Dün gece konuştuğumuz gibi Korhan. Biz başka insanlar olabilseydik bile bunun önüne geçemeyebilirdik. Sen ona çok kıymet veriyorsun. Belli ki duyar duymaz kalkıp gelen adam da sana karşı aynı değeri gösteriyor. Seni anlar." "Bu daha çok utandırıyor ya." Ahu ne demek istediğini anlayamadı. Konuşması için ona zaman tanıdı. "Beni anlayacak, teselli edecek, yardım için ne gerekiyorsa yapacağını söyleyecek. Ben... Yapmadım ama bunu. Ben Asil ilk karısını kaybettiğinde, dert içinde kıvrandığında yapmadım. Duyar duymaz kalkmış geliyor, daha oğlu sekiz aylık bile olmadı ama ben bana ettiği laflardan sebep gitmemiştim yanına. Uzaktan Cemile yardım lazım olursa aramasını söylemiştim sadece." "Korhan..." "Teselli etmen için söylemiyorum bunları Ahu Nar. Hatamın şiddetini şimdi daha iyi anlıyorum. Asil el kadar kızıyla öylece kala kaldığında şu an yaptığını yapmalıydım. Nasıl olsa beni istemez dememeliydim." Ahu da söyleyecek bir şey bulamadı. Keşke şu an söylediklerini o zaman yapmış olsaydı demekten de kendini alamadı. Ama kusur insanın doğasında olan bir şeydi ve insan dünya üzerindeki en kusurlu canlıydı. "Hadi toparlanalım, ortalığı düzenlemeliyiz." Korhan başını sallayıp geriye çekildi. Ahu yatak odasını düzenlerken Korhan salonla ilgilendi. Ahu mutfakta olanları gözden geçirip, yemek için ne yapabileceğini düşünüyordu. Bu arada Korhanın hem sevgi hemde gizli bir hayranlıkla bahsettiği arkadaşını düşündü. Karısıyla çok ağır bir olay yaşamışlardı. Korhan çok detaya inmeden anlattıklarıyla hiç tanımadığı insanlar için üzülürken buldu kendini. Ayak üstü üç beş lokma yediler. Eksik olan bir kaç parça için Korhana markete gidip gidemeyeceğini sordu Ahu. Korhanın alnına bıraktığı öpücük ve hızlı bir şekilde montunu giyerek çıkışını tebessüm ederek izledi. Kendini misafir ağırlayan o çiftler gibi hissediyordu. Gidip üzerindeki kıyafetleri değişti, saçlarını taradı. Korhan geldiğinde elindekilere uzanırken poşetleri geri çekmişti Korhan. "Aslında dışardan alıp gelsem daha mı iyi olurdu Ahu Nar? Böyle yorulacaksın." "Hayır, sorun değil. O ve ailesi senin için çok kıymetli. Özenli davranmak istiyorum." Ahu bilerek yada bilmeyerek kurduğu cümlelerde Korhan için ne anlamlar gizli fark etmiyordu. Senin kıymet verdiğine değer veriyorum derken kelimelerinden kaçtığı aşkını söylemediğini mi düşünüyordu acaba? Bende sana aşık oldum diyemeyecek kadar korkak ama senin için özel olan herkes benim için de öyle diyebilecek kadar cesur! Ahu ona asla beklediklerini, beklediği şekilde vermeyecekti galiba. Ahu ona beklediği her şeyi misliyle fazla şekilde iade edecekti... Mutfağa götürdüğü poşetlerle zil sesi eve doldu. Ahu daha önce gelmeyen biri olduğu için güvenlikten neden aranmadıklarını merak etti. Sormasına gerek kalmadan Korhan söyledi. "Aşağıyı bilgilendirdim, kapıda beklemesinler belki bebeklerle gelmişlerdir." Ahunun parlayan gözleriyle daha dikkatli baktı ona. Bu onun hoşuna mı gitmişti?" "Sever misin bebekleri?" Ahu hızla başını salladı. "En son staj polikliniğim, kadın doğumdaydı. Kendime bölüm olarak orayı isteyecek kadar hoşlandım onlardan." Konuşurken kapıyı açmışlardı ve gelen misafirlerini bekliyorlardı. "Yeni doğduklarında inanılmaz güzel kokuyorlar. Terapi gibi geliyordu yeni doğan ünitesinde dolaşmak. Doğum sonrası kontrolleri için arkadaşlarla yarışırdık." Korhan kolunu beline sarıp kendine çekti Ahuyu. "Bunu sevdim, bölüm olarak kadın doğumu düşünmen çok güzel. Ürolojiden bin kat iyidir." Asansör kapısının açılma sesiyle Ahu ağzına gelenleri yutmak zorunda kaldı ama dirseğini karın boşluğuna geçirmekten de kendini alıkoyamadı. Asansörden uzun boylu, esmer bir adam kucağında toparlak bir battaniyeyle çıktı. Yanında da kendinden belki üç dört santim uzun, kahve saçlı bir kadın duruyordu. İkisi de başlarını kaldırdıklarında ilk kadınla göz göze geldiler. Yeşil gözleri, soğuktan kızarmış burnu, belki soğuktan belki ağlamaktan hafif şişmiş göz altlarıyla o da kendine dikkatle bakıyordu. Yanındaki adam ise tüm dikkatiyle Korhanı izliyordu. "Sen! Sen benim yüreğime indireceksin!" Adamın öfkeli sesiyle Ahu istemsiz bir adım geriye çekildi. Yanındaki kadın adamın kolunu kavradı. "Asil! Gururu ver kocam da öyle git sarıl kardeşine!" Sesindeki uyarıyı hepsi almıştı. "Hoşgeldiniz, içeri geçin Asil. Bebeği hasta edeceksin!" İçeri girdiklerinde Asil yine dik bakışlarını Korhana değdirmişti. Ahu tüm dikkatiyle ikisine bakıyordu. Adamın çatık kaşlarından sebep sanki tatsızlık çıkacakmış gibi de gergindi. "Korkma." Yanından gelen sesle başını çevirdi. Yeşil gözlü kadın yanına yaklaşırken fark etmemişti. "Korkma diyom kız, dövüşmez onlar." "Sinirli ama." "Bakma sen ona, hava civa onun siniri." Sonra gözüne çarpan hareketlilikle tekrar ikiliye döndüler yüzlerini. "Seni defalarca aradım. Ah Korhan!" Asil konuşmasını beklemeden sıkıca sarıldı. Ahu hep çok dik, hep çok ulaşılmaz olarak gördüğü adamın biraz evvel onu azarlayan adamın sarılışıyla dik omuzlarını düşürüşünü izledi. Nedense bir anda Korhan mecburi güçlü halinden sıyrılmış ve sanki gencecik bir oğlana dönüşmüştü. Abisine sarılan, destek arayan, okula yeni başlamış ama bırakmak zorunda kaldığında el uzatan adamla, yaşı yirmiye gerilemişti. "Ben... Ne diyecektim? Ne demem gerekirdi bilmediğimden..." Asil en dar zamanında el uzatan arkadaşına sarılmayı kesmedi bir süre. Geriye çekildiğinde yüzünü taradı koyu gözleri. "Çok üzgünüm. Ben yanında olamadığım için çok üzgünüm Korhan." Korhan dudağında kırık bir tebessümle baktı Asile. "Dert etme kendine, bende yoktum en zor zamanında yanında." Asil sinirle başını iki yana salladı. "Sen benim en dar anımda yanımdaydın puşt! Benim ayağa kalkamadığım tek zamanımda elin sırtımdaydı." "İkinci de gelince küfürü azaltırsın sanıyordum." "Azalttım zaten! Bebek burda olmasaydı benden duyacağın sadece bu olmazdı!" Korhan iki yana salladığı başıyla geriye çekildi. Züleyhanın ona bakan gözleri her an dolup, taşmaya hazır gibiydi. Ahu daha ne olduğunu anlayamadan kucağında bir battaniye toparlağı hissetti. Sonra yanındaki kadın öne atılıp "abi" diye mırıldandı. Korhana sıkı sıkı sarılan kadın arada "abi" diyor gerisi gelmiyordu ağzından. Korhan da başını göğsüne yasladığı kızın kafasını eliyle okşadı. "Ağlama..." Bunu Ahuya bakarak söylese de aslında Züleyha içindi. "Abi affet... Biz bilemedik ki. Bilsek durur muyuz oralarda? Seni tek başına koyar mıyız?" "Ağlama Züleyha... Biliyorum, ağlama." Geriye çekilen Züleyhanın kıpkırmızı gözlerine bakıp, tebessüm için zorladı kendini. "Annelik zaten çok yakışıyordu, şimdi bir başka güzelleştirmiş seni." Züleyhanın titreyen alt dudağı, Asilin kucağında ağlayarak "anniii..." diyen küçük Nazlıyı hatırlattı ona. En son Gurur doğduğunda gidip görmüştü onları. Ama o zamanlar yeni doğum yapmış kadın oldukça solgundu. Şimdilerde yüzü dolmuş, can gelmişti. "Hem bak seni kiminle tanıştıracağım." Elini omzuna atıp, çocuk kandırır gibi dikkatini başka yöne çekmeye çalıştı. İkisi de Ahuya baktılar. Ahu kollarındaki bebekle öylece onları izliyordu. Gerçi sarıp sarmalanmış bir halde sadece battaniye vardı kucağında. Asil uzanıp "alayım ben onu" diye fısıldadı. Ahunun yüzündeki biraz çekingen, biraz utangaç hâli gördükçe içi ona karşı daha çok ısınıyordu. "Ahu Narla tanış ama sen sadece Ahu de ona olur mu? Ahu Nar benim kıymetlim Züleyha." Züleyha eliyle hızlı bir şekilde gözlerini kurulayıp, biraz evvel ağlayan o değilmiş gibi yüzüne gülücüğünü ekledi hemen. "Niye demiyomuşum, Ahu Nar daha güzelmiş Ahudan? Adı da kendi gibi pek güzelmiş. Hem eltim sayılır, istediğimi derim Ahu Nara." "Olmaz! O sadece benim için öyle, siz Ahuyla yetinin!" Bunu bile isteye Züleyhayı sinirlendirmek için söylemişti. Tam da düşündüğü gibi oldu. Züleyha yan yan ters bir bakış atıp Ahuya doğru yürüdü. Ahuyu şaşkınlık içinde bırakacak bir şekilde çekip, sarıldı. "Abi benim alnımdan kaşıyıp sonra dediğini yapacağımı sanıyon ya..." Ahu ona sarılan kadınla şaşkınca Korhana baktı. Elleri havada kalmıştı. Sonra böyle ayıp ettiğini düşünüp ellerini beline sardı. "Benim adım Züleyha, Ahu Nar. Kıymetlisi olduğun adamın kardeşiyim." Geri çekilip kollarını tutarak daha güzel bir gülümsemeyle baktı Ahuya. "Kız niye öyle bakıyon, eltinim diyom ya." "Şey, afedersin. Çok memnun oldum, ben gıyaben tanıyordum sizi." Züleyha sanki çok güzel bir şey demiş gibi yüzündeki gülüşü olabildiğine büyütüp Korhana baktı. "Bizi mi anlattın Ahu Nara? Övdün ele beni." "Ahu Züleyha Ahu! Merak etme kötülemedim seni. Ama sana yanlış yapanın gözünü çıkarıp, bileğini parçaladığını biliyor." Züleyha yalancı bir ters bakış attı Korhana sonra yine Ahuya döndü. "Sen bakma ona Ahu Nar. Bu avukat kısmı hiç doğru laf edemiyo, huy olmuş işte. İlla bire bin katarlar. " Ahunun tebessüm eden yüzünü şefkatle süzdü. O sırada mırıl mırıl bir ses duyuldu. Ahu paniklemiş gözlerle Asilin kucağındaki toparlağa baktı. "Ah... uyandırdık onu, tüh konuşmasaydık keşke." Züleyha iki yana başını sallayıp babasının kucağındaki oğluna uzandı. "Yok anam o arsız, keyfi olunca davul dibinde bile uyur. Acıkmıştır, ondan sesi çıkıyo. Asil ver kocam sen fındığı." Asil Züleyhaya bebeği verip, Ahuya döndü. Elini tokalaşmak için uzattı. "Kusura bakmayın, habersiz geldik. Rahatsızlık vermek istemezdim ama duramadım duyunca. Asil ben..." "Memnun oldum Asil Bey, Ahu bende. Dediğim gibi Korhan çok bahsetti sizden, rahatsız olmak ne demek? Çok memnun oldum yüz yüze tanışabildiğimiz için." "İçeri geçelim, ayakta kaldınız. Züleyha, bebekle ilgilenmek için yer göstereyim sana." Züleyha başını hızlı hızlı salladı. Biraz daha fındığa memesini vermezse yaygarayı basacağını biliyordu. "Korhan siz geçin isterseniz, ben yardımcı olurum." "He abi siz geçin, ben eltimle biraz daha tanışıyım." Korhan sen iflah olmazsın der gibi başını sallayıp içeri doğru yürüdü Asille. "Şey... Sadece yatak odası var, uygun olur mu?" Züleyha battaniyeyi gevşetip Gururu ortaya çıkarınca Ahunun gözleri hemen bebeğe döndü. "Senin müsaden varsa ben emziriyim şunu. Allah affetsin el kadar bebek ama üç köyü uyutuya avudu." Ahu, Korhan bahsederken gözünde canlanan kadının yüzde birini bile düşünemediğini şimdi daha iyi anlıyordu. Züleyha ona öyle doğal bir sıcaklıkla yaklaşıyordu ki daha önce tanıştıklarına inandıracaktı neredeyse kendini. "Gel lütfen ağlamasın." Yatak odasına geçtiklerinde Züleyha hızla Gururun üzerindeki fazlalıkları alıp köşede ki tekli berjere yerleşti. "Züleyha rahatsız hissedersen çıkabilirim." "Yok kız olur mu öyle şey? Gel otur iki laf ederiz, bu nasıl olsa yarım saat keyif sürecek. Hem bizim evin kalabalığıyla alıştım heral ben. Ortalık malına döndü memem, sakınasım hiç gelmiyo Allah seni inandırsın." Ahu tatlı bir tebessümle hem konuşan hemde kazağını, eteğinin içerisinden çıkarıp göğsünü açmaya çalışan kadını izledi. Bebek tam ayılamadan ağzına verilen memeyle geri kapatmıştı gözlerini. "Gerçekten bizden rahatsız olmaz mı?" "Yok... Alıştı artık o kadar adamın içinde uyumaya." "Kaç aylık?" "Yedinci ayındayız yengesi. Dişleri çıkacak gibi, pek huysuz bu aralar." Ahu onaylar gibi başını sallayıp hızlı hızlı annesinden beslenen bebeği izledi. Birazda şaşkındı. Saniyeler içerisinde elti ve yenge olmuştu. Ne tepki vermesi gerektiğini bilmediğinden hiç bir şey de söyleyemiyordu. Sonra hatrına başka bir şey geldi. "Kızınız? Korhan bahsetmişti, bir de kızınız vardı değil mi?" Züleyha başını salladı, ellinde tuttuğu mendille Gururun dudak kenarından sızan sütü sildi. "Boncuğum az biraz hastaydı da daha kötü olur diye onu getiremedim. Havalar bu sene pek soğuk geçiyo, Adana bile ayazlıydı biz gelirken. Annem de müsade etmedi zati, Gururu da bırakırdım ama o süt içiyo ya, biberonu da hiç sevmiyo. Bir dahakine siz gelirsiniz inşallah. O zaman kızımı da diğer oğullarımı da görürsün, olmaz mı?" Ahu şaşkın şaşkın baktı. Karşısındaki kadın neredeyse kendiyle yaşıttı, kaç çocuğu olduğunu kestiremedi. "Diğer... oğlullar mı? Sen! Sen kaç yaşındasın?" Züleyha kahkahasını tutmak istese de Ahunun şaşkınlıkla açılmış gözleriyle hakim olamadı. Gurur çıkan sesle ilk sıçramış ama sonra memesine geri dönmüştü. "Kız! Kız Allah canını almasın, yok yok korkma hepsini ben doğurmadım. Halille, Yiğit yeğenim ama yanımdalar çok şükür. E birde Nazlım var. Karnımda yeşermedi de kalbimde büyüyo, annesiyim yani onunda. Aha bi bu fındığı doğurdum işte." "Ben bir an öyle söyleyince. Ödümü kopardın." Züleyha yine güldü. Gerçekten gözlerinden geçenleri görmemek imkansızdı. "Korhan sizi anlattı ama çok detaylı şeyler söylemedi, kusura bakma. Yanlış anlamadın değil mi beni?" "Yok kız niye yanlış anlayım. Daha geçenlerde Asilin iş yaptığı bi adam hanımıyla geldi eve. O da tüm çocukları benim sandıydı. Karısı biraz fevriymiş. Benim asil kocama "çocuk yaşta biriyle evlenip, bu kadar çocuk yapmayı yakıştıramadım size" dedi ya. Asili bi göreceğidin. Adamın rengi küle döndü." Ahu istemsiz gülümserken buluyordu kendini. Konuşması, rahat tavırları geleceklerini duyduğu anda içinde peydah olan gerginliği çekip almıştı ondan. "Ama öyle bir bahsediyorsun ki kendi çocukların sanıyor insan." "E benim de hepsi ondan. Eee Korhan abimin kıymetlisi Ahu Nar, az da sen konuş bakalım. Bizim orda kuma gemisi yürür, elti gemisi batar derler. Senle iyi anlaşak da millet biraz da bu yandan konuşsun beni." Ahu dişlerini alt dudağına geçirmiş, bir anda kendini bulduğu konulara adapte olmaya çalışıyordu. "Şey... Ne anlatayım ki? Yani sen sor istersen ben öyle konuşayım." Ahu ve Züleyha içerde sohbet ederken Asil, Korhana çatık kaşlarla bakıyordu. "Telefonun neden kapalı?" "O hattı bir süre kullanmayacağım, aklıma gelmedi hiç kontrol etmek." "Cemilden sadece kaybını öğrendim Korhan. Nasıl? Aklım almıyor neler oldu?" Korhan dişlerini sıktığı için çenesi kasılmıştı. "İntihar süsü vermişler. Suhan kıymadı kendine, cinayet!" Asil gözlerini kapatıp açtı. Neyi, nasıl soracağını bile bilmiyorfu. Öyle kötü bir durumdu ki ettiği her laf can yakacak gibiydi. "Kim?" "Bilmiyoruz! Ama öğreneceğim. Ahu Nara da bana da bunu yapanları bulacağım Asil!" "Ahu? Onun ilgisi ne?" "Suhan yalnız değildi. Ahu Narın ikizi de arabadaydı. Bir süredir beraberlerdi zaten." "Siz... öyle tanıştınız." Asil fısıldar gibi kendiyle konuşmaya başladı. "Onun da kardeşini aldılar, şimdi beraber peşlerine düştünüz." "Öyle..." "Kıymetlim dedin?" "Kıymetlim..." Asil başını sallayarak sustu bir süre. Aklı karman çormandı. Sadece kardeşini kaybettiğini öğrenmişti ama nasıl, nerde hiç bir şey bilmiyordu. "Ne yapmamız lazım?" Korhanın dudağı kıvrıldı. Yardım lazım mı demeden derdine ortak oluşu genzini yaktı. "Sen değil ama biz yapacağız! Aklın kalmasın bende. Bunu bize kim yaptıysa bulacağım!" "Sonra ne olacak?" Asilin sesi temkinli çıkmıştı. Acısının aklını gölgelemesinden, yanlışa düşüp kendini hiç etmesinden korktu. "Bizi tıktıkları cehennemde yakacağım her birini." "Aklını, öfkenle gölgeleme." Korhan tehlikeli, küçümseyici bir bakışla karşılık verdi. "Bunu bana Adananın yarısını yakan adam mı söylüyor?" "Ben köşene çekil otur demedim! Ne yapacaksan hırsa kapılıp yapma dedim! Ne yapacaksan tek başına yapmaya kalkma, destek al dedim!" "Bu iş sandığın gibi değil Asil. Çok pis yerlere uzanıyor. Deştikçe daha kötü kokular sızıyor." "Doğru düzgün anlat şu işi!" "Ahu Nar ve Ahi, Atilla Saruhanlının çocukları." Asil duyduğu isimle gözleri kısıldı. Nerden hatırladığını sorguladı bir süre. Sonra ülkeyi uzun bir süre meşgul eden manşetleri anımsadı. "Suikaste uğrayan bakan!" Korhan başını sallayıp üstün körü olanları anlattı. Çok detaya girmeden bir kaç köreltilmiş cümleyle bitirdi sözlerini. Asil sessizce bir süre yere baktı. "Ustaya git!" Korhan sessizliği yaran kelimeleriyle tekrar Asile baktı. "Siz bu işten çıkamazsınız Korhan! Ustaya git!" "Onun da istediği bu! Beni kendi ayaklarımla ona gideyim diye yönlendiriyor yaşlı pezevenk! Ama bir kere tasma takarsa kurtulamam Asil!" "Böyle sana göz açtırmazlar Korhan! Hiç olmadık birilerinin eline kalmaktansa ustadan iste yardımı." "Bizi yönlendirmeye çalışıyorlar, bekleyeceğim. Sırada hangi hamleyi yapacaklar, sessiz kalacağım bir süre." Asil gelirken neyle karşılaşacağını bilmiyordu ama beklediği de böyle bir şey değildi. "Kızın durumu nasıl? Kimsesi yok mu destek olacak?" "Kimsesi benim! Destek olacak tek kişi de benim. İyi değil ama iyi olması için ne lazımsa yapacağım." Asil yine başını onaylar gibi salladı. Canı çok sıkılmıştı. Korhanın içine sürüklendiği bataklık korku salmıştı yüreğine. Cevabını bilse de sormadan edemedi. "Sen ... Nasılsın?" Korhan baktı ama konuşacak bir şey bulamadı. Asile on bir yıl önceki çaresiz gözleri anımsattı bu bakış. O zaman da bir çaresini bulacağını, kendi halledeceğini söyleyip duran oğlanın gözleriydi bunlar. Elini dizine atıp, sıktı. "Ne lazımsa yaparız. Tek başına değil ama! Neye ihtiyacın varsa beraber yaparız." "Ben... kendim bile ne yapmam gerekiyor bilmiyorum Asil." "O zaman ne yapacağını bulduğunda haber edersin." "Burda olman bile yetiyor." Daha sonra kadınlar odadan çıkana kadar konuşmadılar. Gurur uykusundan ayılmış, annesinin kucağında merakla etrafını izliyordu. "Ben mutfağa geçsem ayıp olur mu size Züleyha? Sende biraz dinlenirsin bu arada." Züleyha sanki ayıp bir hareketin içerisine girmiş gibi Ahuya kınayan bakışlar atıp daha ne olduğunu anlamayan Korhanın kucağına Gururu bıraktı. "Al amcası, az yeğenini eğle. Gördüğünde el kadar bişeydi, bak bakam büyümüş mü? Hem belli mi olur, elin alışsın." Söylenilen sözler iki kişinin arasına bomba bıraktı sanki. Şu ana kadar zerre akıllarına gelmeyen ihtimal Ahunun irice açılan gözleriyle dile geldi sanki. Korhan kucağında ki bebekle birden ayaklandı. Asil de ne olduğunu anlamadığından sağa sola bakınan, bir şey arıyormuş gibi duran Korhanı inceledi. "Tamam! Tutarım da iki dakika babası baksın, Ahu Nar telefonumu gördün mü? Bir bakalım oda da mı?" Ahu hızlı hızlı başını sallayıp hiç bir şey demeden koşturan adımlarla odaya doğru yürümeye başlamıştı bile. Züleyha da şaşkın şaşkın koltuk kolçağındaki telefona baktı. Yatak odasına giren Korhan, ondan önce girip bir sağa bir sola yürüyen kızın kolunu tuttu. "Korhan! Korhan biz korunmadık! Aman Allahım biz korunmadık." "Dur sakin ol! İlk seferde hamile kalamazsın değil mi?" "Delirdin mi sen, ne demek kalamazsın? Böyle bir riske giremeyiz!" "Ne yapmam lazım?" "İlaç! Hemen bir bahaneyle eczaneye git!Acele etmen lazım, Allahım ben bunu nasıl düşünmem? Ertesi günü hapı alman lazım çabuk ol!" "Tamam sakin ol, hemen alıp geleceğim. " Uzanıp Ahunun alnına öpücük bıraktı ve kapıya yöneldi. Sonra ne düşündüğünü bile fark etmeden geri Ahuya baktı. Gözleri karnına doğru kaydı, bir şey söyleyecek gibi oldu ama sonra saçmaladığını anlayıp başını iki yana salladı. "Hemen alıp geliyorum, sakin ol lütfen." Korhan hızla bir kaç eksiği bahane edip evden çıkmıştı. Asilin bende geleyim sözlerine ise "çocuğuna bakmasını" söyleyerek karşılık vermişti. Züleyha ve Asil ne olduğunu anlayamasa da tuhaflıkları oldukça ilginçti. Mutfakta yemek hazırlığı yaparken Ahu ne kadar ısrarcı olsa da Züleyha tüm işlerde yardımcı oluyordu. "Böyle çok mahçup oluyorum Züleyha. Misafirsin ama bir sürü iş yaptırıyorum sana." "Kız ne mahçupluğu, asıl biz habersiz geldik diye ayıp ettik. Asil çok kötü oldu duyunca. Çok düşkün Korhan abiye." Ahu bir şey diyemedi, bakarsa gözleri dolacağı için hemen önündeki ilavın pirinçlerini kavurmaya devam etti. Sonra gözü salata yapan kadının domates kabuklarını soyuşuna takıldı. Yüzünde kırık bir gülümseme oluştu. "Ahi de kabuklarını hep soyuyor domateslerin. Hiç sevmez salatada bile. Yemek yapma şekliniz aynı neredeyse, görse seni çok sever." Sonra tam boğazına, soluk aldığı noktaya koca bir yumru durdu. Burnu sızladı, gözleri hızla doldu. "Ahu ne oldu? Kurban olayım kız korkutma beni, yüzün kireç gibi oldu ya." "Ahi tanısa çok severdi seni Züleyha. Ben..." Züleyha hemen ellerini yıkayıp ocak başında duran kızın yanına yürüdü. Hızla ellerini tutup yanına çekti. Pilavın altını kapattı el çabukluğuyla. "Gel... Gel otur şöyle. Tamam tanışırız onla da. Ne oldu de hadi bacım. kötü bişey mi oldu?" "Siz bilmiyorsunuz ki. Suhan öldü... Suhan benim Ahimle beraber öldü." Züleyha eli ateşe değmiş gibi çekti avuçlarını. Ahunun ağzından çıkanlar kor gibi düştü ortalarına. "Ahu ne diyon sen?" "Suhanla Ahi gitti. Korhanla beni bir başıma bırakıp gittiler. Ama görse seni çok severdi. Onun gibisin çünkü. Onun gibi hızlı hızlı konuşuyorsun. O da senin gibi yapıyordu biliyor musun yemekleri. Hepsini aynı anda." "Ahi?" Züleyhanın dolu dolu olmuş yeşillerine baktı. Biraz evvel avuçlarından kaçan eller yine sıkıca kavradı. "İkizim, canımın yarısı..." Züleyhanın ağzından kaçan iniltiyle Ahunun gözünden kayan yaş aynı anı yakaldı. "Ben... Afedersin, birden öyle domatesleri soydun ya. ben alışamıyorum. Öyle yaşıyormuş gibi birden söyledim ya... Boş bulundum, özür dilerim." Ahunun hıçkırığıyla Züeyhanın yaşları sıra sıra akmaya başladı. Oturduğu sandalyeden öne kayıp, can simitine yapışır gibi Ahuya sarıldı. "Ah... ben ne ettim geldim geleli? Ah Ahu vallahi bilmeden ne ettim. Biz duymadık hiç. Kusurumu hoş gör, hakkını helal et." "Nerden bilecektin Züleyha? Lütfen ağlama sende. Çok üzgünüm, boş bulundum ben." "Oy deme öyle, daha ezme beni. Densiz densiz konuşup durdum hep. Hiç acını sormadan, nasıl konuştum öyle?" "Bilemezdin." Geri çekildi Züleyha. Avuç içiyle gözlerini kuruladı. Kalkıp hemen bir peçete aldı Ahunun da ıslanmış yanaklarını sildi hemen. "Ben pek sevmem baş sağlığını, hoş gör ayıbımı. Rabbim acına şifa versin demekten başka gelmiyo aklıma bişey." "Bende sevmem zaten o cümleyi." "Babamı kaybettiğimde çok kanıma dokunduydu. Zoruna gidiyo ele insanın?" Ahu alt dudağını dişleriyle kıstırıp sadece başını onaylar gibi salladı. "Siz iki kanadı kırık kuş, birbirinize deva oldunuz hemi?" "Kanatlarımız koparıldı bizim. Ama öyle oldu Züleyha. Birbirimizle arıyoruz yolu. Ne olur üzülme sen de daha fazla. bak süt veriyorsun üstelik. " Ahu birden vicdan azabı hissetti. Kendi de tutamıyordu hiç hislerini. Ahiyi özledikçe acıyı kontrol edemiyordu. "Ahu sorsam daha çok mu üzerim seni ben? Bizim dünyadan haberimiz yokken, siz ne dertlerle boğuştunuz böyle?" Ahu iki yana öylece salladı başını. Elindeki peçeteyle burnunu sildi. "Ahi ve Suhan birlikteydiler. Bize haber geldi. İntihar dediler ama sana yemin ederim değil Züleyha. İnsanlar öyle sanıyor ama değil. Ne ahi ne de Suhan kendilerine kıymaz. Üstelik beraber intihar etti dediler. Çok seviyorlar onlar birbirini, nasıl yapsınlar?" "Sizde bunu size kim yaptı peşine düştünüz?" Bu biraz kendine, biraz ortaya söylenilmiş bir çıkarımdı. "Her şey inttihar diyor ama onlar bilmiyor benim Ahimi. Her şeyden vazgeçse benden geçmez o. Canımın yanmasını göze alamaz ki. Suhana kıyamaz ki. Hem... Hem onun canı çok tatlıdır. Acır diye korkar, yapamaz." Züleyhanın durulacak gibi olan gözleri tekrar doldu. Ölüp giden nasıl bi sevgi bıraktıysa Ahu canından geçer gibi adını koruyordu. "Çok... Çok güzel bi kardeş ha." "Öyle... Ahi çok güzel biri. Yapmaz Züleyha, inanıyorsun değil mi?" "İnanıyom elbet. Allah kor ateşlerde yaksın size bunu reva görenleri! Gencecik iki cana kıymanın acısı fitil fitil çıksın hepsinden." Ahu bunu açıklayamasa da ödü kopuyordu bir kişnin bile Ahinin yaptığına inanmasına. Kardeşinin adını böyle bir durumla kirletmelerini hazmedemiyordu. Ahuya göre intihar çok büyük bir bencillikli. Geride kalana hiç acımama haliydi. Gelecekte yaşanabilecek günlere ihanetti. Kabullenemiyordu Ahinin adına eklenen kendini öldürmüş yaftasını. Züleyha ise istemsiz başka yerlere kayıyordu. Hem içine düşen histen utanıyor hem de gırtlağındaki yumru ağlamasını çoğaltıyordu. "Kızma bana, gücenme de ama çok şanslıymışın Ahu." Ahu öylece baktı. Ne demek istediğini de zerre kadar anlamadı. "Yani başına gelenin acısı çok büyük. Ben düşünemem bile. Belki de en çok ben düşünemem ama sen çok güzel bi kardeşe sahip olmuşun ya. Kınama beni ama sen adını anarken bile sesini titreten bi kardeşi yaşamışın." "Züleyha?" "Acı yarıştırmıyom valla. Kusuruma kalma sen öyle güzel andın ki ardından. Ben... " "Kötü düşünmüyorum, sözlerinde de art niyet aramıyorum. Ahi benim hep canımın yarısı olarak kalacak. Hep içimde yaşamaya devam edecek, ben bunu öğreneceğim bir yerden sonra." "Öyle olacak elbet. Ne güzel bi kardeşmiş ki adı anıldıkça iç çektiriyo. Bazen... insan imreniyo" "Züleyha benim kardeşim öldü... İnan imrenilecek zerre yerim yok." Züleyhanın dudağında kırık bir tebessüm oluştu. Bağıra çağıra acı veren bir teebessüm. "Bazı diriler ölülere imrenerek baktırır Ahu. Hani dedin ya Ahi bana kıyamazdı diye. Benim karındaşım yarım kilo altına, beni bi sapığın önüne attı. Aynı karında yetiştiğim, aynı memeden süt içtiğim abim, ölümün çıkacağını bile bile beni bi haysiyetsizin eline bıraktı. Ben hiç diyemiyecem senin kardeşin için ettiğin lafları. Dedim ya kusuruma bakma, derdim acını küçümsemek değil. Ama çok isterdim Ahu. Abim bana kıyamaz ki demeyi ben çok isterdim." Korhan çocuklarını kurtarmak için yaptıklarını anlattığında gözünde çok başka biri oluşmuştu aslında. Ama şimdi Korhan en ince ayrıntısına kadar anlatsa bile onu tarif edemeyeceğini anladı. "Elimi yüzümü yıkayım da bitirek şu yemekleri. Tekrar kusuruma kalma emi, ayıp ettim ben. Rabbim acını hafifletecek dermanlar versin, can yangını alsın içinden." Bu sefer Ahu yapıştı ellerine. Yüzünde minik bir tebessümle sıkıca kavradı. "Sana kırılmadım Züleyha. Kötü niyet beslemediğine eminim. Hak da veriyorum açıkcası sözlerine. Ben dünyada bir ablanın sahip olabileceği en iyi kardeşe sahiptim. Belki bu yüzden şimdi kalkamıyorum ayağa. Ama haklısın. Kiminin acısını çektiği dertler kimine mükafat gibi görüne biliyor. Keşke sen de hak ettiğin gibi birinin kardeşi olsaydın." Züleyha karşısında güçlü durmaya çalışan kıza uyup omuzlarını dikleştirdi. "Allahın izniyle Korhan abim size bunu yapanları bulur Ahu. Acın dinmez emme size bu zulmü reva görenleri kor atşlerde yakar. Biz de eğer isterseniz yanınızda oluruz hep. " Ahu başını salladı onaylar gibi. Sonra ona dikkatle bakan kadına aynı bakışlarla karşılık verdi. "Ya bunu yaparken biz yanlış şeyler yaparsak Züleyha? Asil bey o zamanda Korhanın yanında olacak mı?" "Önce o beyi bi at sana zahmet. Abin sonuçta, ne o el gibi? Hem sen ne sandın beni bilmiyom da öyle çok da iyilik erbabı değilim Allah günah yazmasın. Ah keşke nefsimi o kadar terbiye edebilsem ama zıkkım olasıca içim, kıyamete bekletemiyo her şerrin bedelini. Kendi canına zarar gelemeyecek kadar ne etmesi lazımsa etsin ne olmuş? Sonuçta benim de kocam kundakçının teki, ağzımı açıp bi de akıl mı verecem size?" Biraz önce gözleri şişenece ağlayan onlar değilmiş gibi bir gülümseme kondu ikisinin yüzüne. "Ha her kötülüğü yapabilir diyorsun sen?" "Benim abime itimadım tam bi kere. O hakkı olmayana fazlasını yapmaz. İyiliğinden tekke beklettirilecek kocama bile neler yaptırdılar zamanında. Kendinizi hapise düşürmeyecek ne lazımsa yapsın işte." "Ya hapse düşersek ne olacak?" Ahu belki konuşma tarzından, belki iyi niyetinden uğraşmak istiyordu onunla. Üstelik gerçekten karşısındaki kadın çok üzülmüştü. Emziren anneler ve bebekleri arasındaki bağ için yazılmış bir sürü makale vardı. Kendi derdi yüzünden anne ve bebeğin olumsuz etkilenmesini de istemiyordu. "Anam ne olacak? Mecbur hapisten adam nasıl kaçırılır onu öğrenecez. Gerçi bizim oranın adamları biliyodur işin inceliklerini. Daha yeni adamın biri karısının çöp atmasına kıyamamış da evden çöp kovasına boru hattı çekmiş. " Ahu kaşlarını kaldırıp baktı. "Kız şaşırma öyle oluyo bizim orda böyle şeyler. Bomba yüklü aracı da etraftaki esnaf tüplerle çembere almış. Polisin biri elini başına atıp dert yanıyodu araç patlarda sağ kalan olursa işlerini garantiye alıyolar diye. " Belki çok uzun bir zaman sonra Ahu gerçek bir gülümsemeyle baktı Züleyhaya. Dişleri görünecek kadar kıvrılmıştı dudakları. "O zaman dua edelim de öyle bir şey gelmesin başımıza Züleyha. Eğer bu hâle düşersek başımıza gelecekleri düşünmek bile istemiyorum." "Yok yok korkma sen. Korhan abim kendi kendini savunup, beraat ettirir zaten. Aman Ahu ettiğimiz laflara bak. Ben ağlayınca az saflaşıyom da sen benden beter çıktın. Tövbe çek kurban olayım." Ahu ağzı açılmış bir anda kadının onu düşürdüğü hal6e baktı kaldı. Sonra ikisi de ayaklandılar ve yemeği tamamlamak için tezgahın başına geçtiler. Züleyha hiç susmadan çocukları, evi, yaptıkları yaramazlıkları anlatıyordu. Sanki sussa canlarını yakan o konular sinsice sızacakmış gün yüzüne gibi hiç fırsat vermiyordu. "Az sıcaklar çıksın da siz de gelirsiniz Adana'ya. Nazlı bayılır sana. Saçın uzun ya deli olur boncuğum. Kendinin ki bi yavaş uzuyo ki, daha öremedim bile biliyon mu?" Ahu ne diyeceğini bilemedi. "Bilmem ki... Belki geliriz. Yani Korhan getirirse gelirim tabiki." "Kız ne demek Korhan getirirse? Sen eltimi görmek istiyom de önce bak nasıl getiriyo. Hem belli mi olur belki biz daha önce geliriz yine." "Öyle bir planınız var mı? Çok isterim seni yeniden görmeyi." Züleyha bilmiş bilmiş sırıttı. Sonra karıştırdığı çorbanın altını kapatıp tuzunu ekledi. "Belli mi olur hayırlı bi haber duyarız, kalkıp gelmek icap eder." "Hayırlı haber mi?" "Kız essahtan pek safsın ya sen. Neyse geçer zamanla. Hayırlı iş diyom daha ne deyim?" Züleyhanın gözlerini büyüterek bakmasıyla Ahu ne demek istediğini anladı. Yüzüne kızıl kızıl izler yayıldı. Evlilikten bahsediyordu. Böyle bir şeyi konuşmaları hiç gerekmemişti. Ahu da hiç düşünmemişti. Tabi şimdi beraber yaşadıklarını görünce onlardan bunu beklemeleri normaldi galiba. Ahu bilemedi, hiç aklına gelemeyen bir şeyin imasına nasıl cevap verilir şaşırdı. Sonra bir koku burnuna doldu ve beline dolanan kolla ensesinden aşağı bir ürperti hissetti. Korhan yanağına minicik bir öpücük bırakıp Yüzünü Züleyhaya dönmüştü. "Haklısın Züleyha. Belli mi olur bir anda telefonun çalar, acil gelmen gerekebilir. Sen yine de hazırlıklı ol." Ahunun şaşkın bakışlarını yüzünde hissederken başını eğip siyah zeytinlerine şefkatle baktı. "Kelebeğimin bir kız kardeşe ihtiyacı olacak o gün... |
0% |