Yeni Üyelik
3.
Bölüm

HÜZÜN & HÜSRAN

@orenda

 

 

 

 

 

BÖLÜM-3-

 

 

 

Mezarlığın çıkışına kadar adamın ardından baktı Ahu. Kimdi, neden gelmiş ve daha da önemlisi ona neden öyle sözcükler söylemişti hiç anlamadı? Ama o soğuk yüzü çok ürperticiydi. Nasıl gözlerdi onlar? Kahvelerindeki sarı parçalar daha önce hiç rastlamadığı kadar farklıydı. Bir parça da kızıllık görmüş gibiydi ama emin olamadı.

 

Gözleri çamurlu elleri arasında kalan karta gitti. Avukat Korhan YILDIRAY...

 

Siyah, kaliteli bir kağıdın üzerinde Zeus'un şimşeğini andıran bir şimşek kartı ikiye ayırmıştı. Sol üst köşeye küçük bir terazi kondurulmuş, sağ alt köşeye de isim ve telefon yazılmıştı. Yazılar ve şekiller gold rengin zenginliğini siyah kartta dibine kadar hissettiriyordu.

 

Ahu şimdi bu adamı ve elindeki kartı düşünmek istemiyordu. Ahu şu anda Ahi'ye gidip bugün onu nasıl üzdüklerini, ağlattıklarını anlatmak istiyordu. Uzun saçlarında dolanan parmaklara çok ihtiyacı vardı. Şimdi ne yapacaktı?

 

Ahi'siz ne yapılırdı ki?

 

Başını mezarın başına gelişi güzel yerleştirilen tahta parçasına yasladı. Canı hiç bu kadar çok yanmamıştı, belki beş altı yaşlarında böyle bir acı hissetmişti. Ama onu da çocukluğunun masumluğu gizlemiş, susturmuştu. Şimdi içinde kopan vaveylayı kim susturacaktı? Boğazına koca bir acı yuva yaptı. Soluk borusuna sızan nefesin yolunu kesen, her yutkunuşunu zehir eden bir acı.

 

Hava kararmaya başladığında ağır aksak bir adam yanına geldi. Üzerindeki ceketin yakasında mezarlığın adı vardı. Buranın görevlisiydi belli ki. Yaşı elliyi geçmiş, saçı sakalı karışmış, gözlerinin feri çökmüş bir adam. Mezarlıkta çalışmak insanı fark etmeden böyle öldürüyordu demek ki.

 

"Kızım hadi evine git. Toprağa koyduğun koyduğun yerden kalkamaz, sende soluk alırken buraya yakışamazsın. Git ki daha çok eziyet etme yatana."

 

"Gidemem ki! Anemi benim kardeşim, üşür o burada. Elleri, ayakları ısınmaz onun. Tir tir titrer, nasıl bırakıp gideyim?"

 

"Üşümez kızım. Rabbim aldı onu, kulunu soğukta bırakır mı hiç?"

 

"Bırakmaz değil mi? Benim canımın canına kıydılar. Ama insanlar ahireti yandı diyor. Yanmaz değil mi?"

 

Adam yorgun gözlerini karşısında ki per perişan kızda dolaştırdı. Gül goncası gibi, akça bir çiçekmiş. İçi acıdı adamın. Nasıl da solmuş, nasıl da incinmiş duruyordu. Küçük bir çocuk gibi avutulmak için hiç tanımadığı kendisinden bile medet dilenir hale kim getirdiyse gün yüzü görmesin diye bir ah bıraktı semaya.

 

"De get! Haşa Allah'mıymış onlarda mahkemeyi kendileri kurmuşlar. Nice zalimin hala ekmek yemesine müsaade eden Allah, senin kardeşini sahipsiz koyar mı? Kimsesizlerin kimsesine çıngıraklı dilleriyle uzananları dinleme sen. Hadi kalk git artık."

 

Adamın yanından uzaklaşmasıyla Ahu da ayaklandı. Duyduğu cümleler sarılacağı dal olmuştu ona. Biliyordu kardeşi kendi canına kıymazdı ama yine de gittiği yerde eziyet çeker diye de deli gibi korkuyordu.

 

Ama ne demişti yaşlı adam "Kimsesizlerin kimsesi, bırakmazdı kardeşini."

 

Hiç 'evim' dediği kapıya uğramadı. Sakarya sadece Ahi için adım atacağı yerdi onun için. Ahi'sini kimsesiz bırakanlara ailem demezdi artık dili.

 

Ne yapacağını bilmez adımlarla mezarlıktaki yokuştan aşağı yürümeye başladı. Hava kararmaya yüz tutmuştu ama karşısından ona doğru koşturarak gelen, çantası ve elindeki paltoyu savurtturan kızı görmek bir nebze iyi hissettirdi.

 

Yasemin'le göz göze geldiği an elindekileri hiç düşünmeden yere bırakıp daha hızlı koştu kız. Kollarını soğuktan buz kesmiş bedene doladı.

 

"Aklım çıktı Ahu, aklımı aldın. Allahım! Nasıl geldin, nasıl hiç bir şey demezsin bana? Telefonun bile yok, ölüyordum korkudan Ahu."

 

Durmadan sitem eden, bağırıp çağıran ama sımsıkıda sarılan kızın kollarında göz yaşı akıttı. İçindeki yaralanmış kız ağlamak için bir kuytu mu bekliyormuş yani?

 

"Ah benim canım, geçecek güzelim. Ben yanındayım, ah Ahu buz gibisin. Gidelim mi eve?"

 

Ahu ilk kes sesini çıkardı o an.

 

"Benim evim yokmuş ki Yasemin. Ahi gitti, yersiz yurtsuz kaldım. Anne, baba dediklerim bile yokmuş aslında."

 

Yasemin dişlerini sıktı hırsla. İçinden ettiği küfürleri Ahu duysa bir saat edep dersi verirdi ona ama kızın hali içler acısıydı. Böyle bir yerde hangi vicdan sahibi onu bırakıp gitmişti? Soğuktan hipotermi geçirmesi bile olasıyken nasıl onu burada öylece bırakırlardı?

 

"Evimize gidiyoruz Ahu Nar! Kendi evimize, ikimizin evine, mal mal konuşma. Düş önüme, yeminle hasta olduğunda zevkle kıçından yiyeceksin o iğneleri. Bizzat ben yapacağım."

 

Islak gözleri, Yasemin'in kahvelerine daldı. Onu toparlamaya çalışırken yaş akıtan kahvelerine.

 

"Ahi'm gitti Yasemin!"

 

Yasemin'in dilini lâl eden işte bu iniltiydi. Sıkı sıkı bastırdığı dudaklarından fırlayan hıçkırıkla daha bir sıkı sarıldı kardeş kadar sevdiği kıza. Ne denirdi ki şimdi? Bir insan böyle bir acıyı nasıl teselli ederdi?

 

"Gidelim Ahu, ne olur sana bir şey olursa ben ne yaparım? Hadi gidelim evimize."

 

Koluna girip yürütmeye başladı canı çekilmiş vücudu. Nasıl bir günde silinmişti tüm yaşam izleri yüzünden. Ahu çok güzel gülerdi, çok güzel bakardı şimdi hiç biri var olmamışcasına çekilmişti kızdan.

 

Şehir merkezine kadar taksi bulamadıkları için yürümek zorunda kalmışlardı. Hava iyice kararmış, soğuk şiddetini artırmıştı. Geceyi burda geçirseler iyi olurdu aslında ama Yasemin arkadaşına baktıkça Sakarya'da kalmanın çok daha kötü yapacağından korkuyordu.

 

İnternetten yaptığı arama sonunda Sakarya'dan araç kiralayıp İstanbul'daki şubelerine teslim edebilecekleri bir firma bulmuştu sonunda. Bütün ayın bursu gidecekti ama sorun değildi. Ysemin nasıl olsa bir yolunu bulurdu.

 

Firmadan kiraladığı araca Ahu'yu bindirdi. Kız onu korkutuyordu, hiç tepki vermeden Yasemin nereye isterse oraya gidiyordu. Yolda durup bir markete uğradı. Hiç bir şey yemediğine emindi Ahu'nun.

 

"Ahu Allah aşkına şunlardan iki lokma al ağzına. Bak bir şey olacak sana."

 

Ahu yanında durmadan onun için uğraşan kıza baktı sadece. Elleri çamurdu halbuki, şimdi temiz görünüyordu. 'Ne zaman ellerimi temizledi acaba' diye düşünmeden alamadı kendini. Tırnaklarının arasında çamur kalıntıları duruyordu 'yıkamamış, silmiş' dedi yine kendi kendine.

 

Elindeki kekten bir parça ısırdı. Yasemin sanki çok büyük bir iş başarmış gibi derin bir nefes almış ve sonra koltuğuna yaslanıp başını geri yatırmıştı.

 

Sessizlik içinde geçen bir yolculuktu sadece. İkiside konuşacak gücü bulamıyordu kendinde. Ahu derin bir hüznün içinde kaybolmuş kendini bulamıyordu. Yasemin ise ne olduğunu anlayamamış, sadece arkadaşı için çok korkmuştu.

 

Ahi'nin ölmüş olduğu aklına geldikçe hala inanamıyordu. Nasıl böyle bir şeyin başlarına geldiğini aklı kabul etmiyordu. O çocuk kendini öldürmezdi ki. Buna onunla bir saat geçiren herkes çok iyi bilirdi. Ama sonuçta birde hayatın görünmeyen bir yüzü vardı. Ya bilmedikleri bir şeyin pençesinde kaldıysa demek istemiyordu ama ya olduysa. Ya Ahi gerçekten intihar ettiyse. Arkadaşı için bu ihtimal ölümden bile kötüydü.

 

Sabaha karşı evlerine girebildiler ikiside. Yasemin bir bebekle ilgilenir gibi Ahu'yu banyoya sokup yıkamış, saçlarını kurutup taramış ve pijamalarını giydirip yatağına yatırmıştı. Elinde oyun hamuru gibi hareket eden kız onu çok üzüyordu.

 

"Uyu biraz olur mu? Sabah daha güçlü olmalısın Ahu. Lütfen uyu, yarın konuşacağız."

 

Odanın kapısını aralık bırakmıştı kız. Kabus görürse, ağlarsa, korkarsa sesini duyup hemen yetişmek için aralıktı ikisinin de kapısı.

 

Uyku defolup hayatından çıkmıştı sanki Ahu'nun. Gözleri sızıdan yanıyordu ama bir gram uyku benliğini sarıp onu bu acıdan alıp kurtarmıyordu. Kendinden izinsiz süzülen yaşlarına da karışmıyordu artık.

 

Perdelerden sızan aydınlık ışıklar olmasa zaman kavramını da yitirmişti tamamen. İçinde koskoca bir kaos vardı, yıkım vardı ama dışında dalını kıpırdatacak rüzgar esmiyordu. Bedeninin hiç bir kısmını kullanamazmış gibi geliyordu Ahu'ya.

 

Kısmi felç geçirmiş bir hasta geldi aklına. Sağ tarafındaki o solgun ten,soğukluk, hissizlik şimdi kendinin bütün bedenini esir almıştı.

 

Mutfaktan gelen sesler Yasemin'in de kalktığını anlamasını sağladı. Kalkıp yardım ederdi normalde Ahu, ama şimdi sadece gri renkli duvarını izliyordu. Bir de sürekli göz yaşı salgılaması canını sıkmaya başlamıştı. Göz kanallarındaki tıkanıklık göz sulanmalarına neden oluyordu, sürekli sızan yaşlar bu tanıma uymuyordu aslında.

 

Kapısı teklifsizce itildi ve Yasemin içeri girdi.

 

"Uyumadığını biliyorum Ahu. Kalkman lazım, iyileşmen lazım."

 

Ahu başında dikilen Yasemine çevirdi gözlerini. Kan çanağına dönmüş gözlerini görmek Yasemin'in de dik durmaya çalışan omurgasını eğmişti. Farkındaydı, arkadaşı iyi olsun diye uğraşıyordu.

 

Ahu kalkacaktı, dik duracaktı, iyileşmeyecekti ama iyi gibi yapacaktı. Avucunun arasında sıkışmış kağıdı biraz daha ezdi.

O adam haklıydı. Ahu yas tutacaktı ama ondan önce yapılması gerekenler vardı...

 

Loading...
0%