@orenda
|
BÖLÜM-29-
Ahunun berraklaşmış gözlerinde tüm hisleri canlanmıştı sanki. Korhan bakıyor, Ahu ne hissediyorsa esirgemeden gösteriyordu. Annesine söyledikleriyle şaşkınlık kaplayan simasına son kelimeleri vurgun yemiş gibi izler saçmıştı. Şimdi ise saf bir hayranlık, duyduklarından kaynaklı memnuniyet ve Korhanı mest eden bir aşk vardı. Ahunun şu zamana kadar sadece zerrelerini görmesine izin verdiği ama şu anda tüm göğsüne biriktirdiğini önüne serdiği bir aşk vardı... 🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋 Yemek masasını beraber toparladılar. Nurperi olabilecek her konuda konuşuyordu. Çoğu zaman ise bir konuyu bitirmeden diğerine atlayıp, Ahuyu şaşkın şaşkın kendine baktırıyordu. Çaylarını içtiklerinde ve saat iyice geç bir vakte ulaştığında Ahunun esnediğini gören Nurperi hemen ayaklandı. "Uykun geldi annem. Bak lafa tuttuk kızı, yorgun demedik hiç. Hemen yatağını hazırlarım kuzum. Suhanın odası! Orayı hazırlarım ki. Uyu yavrum, dinlensin bedenin." Ahu dehşetle Korhana baktı. Kalamazdı Suhanın odasında. Bunu yapamazdı! Delirirdi! Tüm gece Suhanın elinin değdiği her şeyi izlerken aklını oynatırdı. Korhan kaşlarını çatmış bir vaziyette ayağa kalkıp Ahuya doğru yürüdü. "Gerek yok annem, biz Ahuyla benim odamda kalacağız." Odada ki üç kadının da bakışları üstüne döndü. Ahu Suhanın odasında kalmak istemiyordu ama bu utanmaz rezil biraz evvel ne demişti tam olarak? "Ama... Ama annem, kız rahat etsin. Olmaz ki öyle." Nurperinin bir Emineye bir Ahuya kaçamak bakışlar atışı ve oğlu yerine utanışı da Korhanı durdurmadı. "Ahu Narsız uyuyamam ben anne. Başım ağrıyor onsuz. Olmaz yani! Benim odamda kalacağız biz." "Korhan!" Ahunun fark etmeden sesi biraz tiz çıkmıştı. Adamdan bakışlarını ayırıp onu izleyen iki kadına bakamıyordu bile. "Hiç bakma Ahu Nar! Ben uyuyamam sensiz. Benim odamda kalacağız!" "Sen! Sen... Senin hiç utanman yok mu?" Korhan öfkeyle söylenen sözleri zerre umursamadan annesine baktı. "Biz uyuyalım annem. Bende çok yoruldum zaten. Gözlerim yanıyor." Nurperi ağzını açıp açıp kapatmıştı. Ne dese bilemedi ama ayıp olmaz mıydı böyle de? Ahuya da bakamıyordu ki. Çok utanmıştı kız arsız oğlu yüzünden. "O zaman şey yapalım biz... Şey, Emineyle nevresimleri değişelim. Çok oldu ya sereli, olmaz öyle." Ahudan inilti gibi bir ses çıkmıştı. Beyaz yüzü öfkeden mi yoksa utançtan mı kıpkırmızı belli değildi. Ama Korhan da şu saatten sonra hayatta onsuz bir yatağa girmezdi. "Yok annem, biz hallederiz. Siz de dinlenin artık. Sabah bol bol konuşuruz daha buradayız. Hadi Ahu Nar." Elini uzattığı kız siyah gözlerinden fırlattığı bıçaklarla yanından geçerken "iyi geceler" diye mırıldanmıştı sadece. Korhan ardından sırıtarak bakınca koluna inen şaplakla gözlerini kapıdan çekti. "Edepsiz! Bak nasıl utandı yavrum? Ayıp değil mi? Niye kıza öyle şey yaptın, bakamadı bile bize, küsecek şimdi sana. Beğendin mi yaptığını?" Korhan annesinin yanağından bir makas alıp sırıtmaya devam etti. "Ben özür dilerim ondan. O kıyamaz bana, hemen affeder." Nurperinin gülmek için kıvranan dudakları daha fazla dayanamamıştı. Bakışları sık sık babasının resmine dokunuyordu. "Kıyamıyor mu sana hiç? Çok seviyor, ondan mı kıyamıyor?" Annesinin bu hâlleri Korhanın hem genzini yakıyor hem de merhametle dolup taşıyordu her bir yanı. Uzanıp annesini kendine çekti ve sıkıca sarıldı. "O da senin gibi annem. Ne yaparsam yapayım hiç kıyamıyor bana. Tüm arsızlıklarımı, edepsizliklerimi, huysuzluğumu çekiyor. İkinizin kalbi o kadar birbirine benziyor ki." "Bir de çok güzel dimi annem?" Korhan tepesine güçlü bir öpücük bıraktı. "Çok güzel annem. Her şeyi çok güzel." Sonra annesine doladığı kollarını gevşetip bir adın geri çekildi. Ahu Nar ona çok büyük bir iyilik yapmıştı. Annesinin ona ihtiyacı vardı ama Korhanın da annesine ne kadar ihtiyacı olduğunu şu an daha derin hissetti göğsünde. Ahu elini kavrayıp, çekiştirmese Korhan buraya gelmeye cesaret edemezdi. Ama şimdi evinde... Annesi ve aşık olduğu kadınla aynı çatı altında olmak, omuzlarındaki yüklere o kadar iyi geliyordu ki... "İyi geceler hanımlar, sabah görüşürüz." Emine ablasının imalı tebessümüne gözünü kırparak tepki vermiş ve salondan ayrılmıştı. Şimdi gidip kızgın bir kelebeğin, kanat uçlarını jiletleştirmesini önlemeliydi. Kapıyı olabilecek en sessiz şekilde açtığında Ahunun yatak nevresimlerini söktüğünü ve söylene söylene dolaptan aldıklarını serdiğini gördü. "Pislik! Pislik işte pislik! Utanmaz rezil! Annen o senin ya annen!" Yastık yüzlerini geçirirken hareketleri öyle öfkeliydi ki Korhan sırtını kapıya yaslayıp, kollarını da göğsüne dolayarak izlemeye başladı. Yastıkları kabartırken vurduğu her bir darbe kendi içindi muhtemelen. "Yine rezil etti beni! Nasıl bakacağım ben o kadının yüzüne! Of Allahım ya ..." Korhanın gülümsemesi büyüdü. Ama hâlâ kendinin farkında olmayan kıza sesini çıkarıp, varlığını göstermiyordu. Ahu yatak kenarında duran sandalyenin üzerine giyeceklerini çıkarmıştı. Sonra gülümsemesi küçük bir tebessüme dönüştü. Çünkü o sandalyenin üzerinde kendi için de bir tişört ve eşofman altı vardı. Bunu bilerek mi yapıyordu yoksa hiç fark etmeden mi divanesi ediyordu Korhanı? Öfkeliyken bile nasıl onu da düşünebiliyordu? Ahu üzerindeki sweeti çıkarıp yatağa attığında kendi için söylenmiş arsız sülük lafına daha fazla dayanamayıp kahkaha attı. Ahunun birden sıçrayıp kendine dönmesiyle gözleri bilinçsizce yarı çıplak üst bedenine takıldı. "Geldin demek pislik!" Ahu göğsüne dikilmiş gözleri gördüğünde çenesini dikleştirdi. Bir laf geliyordu aklına. Anneannesi Ahiye söylerdi genelde. Dinsizin hakkından gelen imansızdı galiba. Korhanın röntgenciliğine çelme taksa iyi olacaktı. Toplu saçlarını ağır hareketlerle açıp, omuzlarına aşağı dağılmalarına izin verdi. Korhanın yutkunan ve yüzüne çıkamayan ifadesine gözlerini kıstı. Sonra da bunu hep yapıyormuş gibi pantolonunun düğmesini aralayıp, dar pantolonu bacaklarından sıyırdı. Uzanıp yatmak için aldığı taytı geçirdi bedenine. Korhan bir filmin en can alıcı noktosunu izler gibi öyle büyük bir dikkatle onu izliyordu ki nefes almadığına neredeyse emindi. Sonra bu kadar sinirli olmasa asla yapmayacağı başka bir şey yaptı. Sütyeninin klipsini açıp üzerinden çıkardı. Saçları göğüslerini bir miktar perdeliyordu ama onun insanı yakan irisleri hiç bir detayı kaçırmazdı asla. Korhanın iç çeker gibi aldığı nefesle de seyiri sonlandırma kararı aldı. Uzanıp tişörtü başından geçirirken Korhanın "Ahum..." Diye mırıldandığını duydu. Hiç umursamadan üzerini düzeltip, tişörtün içinde kalan saçlarını kurtardı. Sonra da biraz evvel ardındaki adamı cayır cayır yakmamış gibi yatağa girip ardını döndü. "Ahu Nar?" Sesi çatallaşmıştı. Ahunun gülmek isteyen dudaklarına beyni biraz evvel yaptığını hatırlattı. "Kelebeğim uyuyacak mısın?" Yine ses vermedi ama yorganı iyice üzerine çekerek ne demek istediğini belli etti. "Yemin ediyorum kavga edip, başımın etini yemeni şöyle yok saymana tercih ederim. Ahu Nar uyuma!" Tabi böyle konuşurdu. Annesinin evinde ona bağıramayacağını bilip, böyle kışkırtırdı onu. Yine tepki vermedi. Ardından gelen hışırtı sesleriyle üzerini değiştiğini anladı. Yatak ağırlığıyla çöküp, yorgan havalansa bile tepkisizdi. "Güzel kelebeğim ama uyuyamam sensiz, biliyorsun. Başka yatak yapacaklardı sana." Dibine girerek fısıldadıkları sinirini hiç de yatıştırmıyordu. "Sen başka yerde yatsan ben gece yine gelirdim yanına, iş çıkarmayalım gece gece diye söyledim." Ahudan hiç bir karşılık alamadıkça dibine dibine giriyordu. "Sırnaşma vampir!" Sonunda sesini duyduğunda gülümsedi. "Uyuyamam diyorum kızım, anlasana hâlden." "Uzak dur sinirliyim, o elini de çek lütfen." Kolundaki elini çekip burnunu ensesine kadar yaklaştırdı. "Koklayayım mı sadece? Sarılmayım tamam." Ahu bir anda yattığı yerden doğrulup, ardındaki arsıza baktı. "Sen... Sen sonunda beni delirteceksin! Rezil oldum senin yüzünden! Ne olur o dilini bir kere tutsan sanki?" Korhan da uzandığı yerden doğruldu. "Ayrı yatak yapacaklardı." "Heralde öyle olacaktı Korhan! Sen başka ihtimal mi düşündün Allah aşkına? Vallahi şuursuz musun yoksa bile isteye mi beni delirtiyorsun anlamıyorum artık." "Yatamam ayrı ben." Ahu hırsla saçlarına ellerini daldırıp, karıştırdı. Sonra yine ardını dönüp yattı. "Baş edilemez bir ruh hastasısın!" Yine de son sözü söylemek içini bir miktar rahatlatmıştı. Bedenini iyice küçüktüp, cenin pozisyonu aldı. Gerçekten yorgundu ve laftan anlamayan arsız bir çocuğa, annesine utanmazca ben sevgilimle yatacağım dememeyi öğretemezdi. Aradan beş dakika geçtiğinde Korhan sürekli sağa sola dönüp sinirlerini bozuyordu. Gerçi sırf tepki versin diye yapıyor da olabilirdi. Ona istediğini vermeyecekti. Yine yatakta oturur hâle gelip, kabarık olan yastığını sesli kabartmasına iç çekti. "Ahu Nar?" Mırıltısını duymazdan geldi. "Uyumadığını biliyorum Ahu Nar!" Biliyor olması acaba Ahuyu zerre ilgilendiriyor muydu? Görünen o ki asla ilgilendirmiyordu. "Kelebeğim... Tamam sarılmayım da en azından ayağını tutayım bari ya." Ahu duyduğu şeyin saçmalığını idrak edemediği için başını az kaldırıp geriye çevirdi. Loş ışıktan bile şaşkınlığı belli oluyordu. "Ne?" Korhan cenin pozisyonunda kıvrılmış bedenini gösterip, ayaklarını işaret etti. "Ayağını tutayım mı? Dokunmazsam uykum gelmiyor." Ahu gözlerini kırpıştırdı. Şaka yapmıyordu! Gerçekten gözü, iki büklüm duran ayaklarındaydı. Dirseğinden destek alarak doğrulup, oturdu. Sol elini yüzüne hırsla sürttü ve derin sesli bir nefes aldı. "Yok! Gerçekten manyaklığının bir sınırı yok!" "Bu sana dokunabileceğim anlamına mı geliyor?" Ahu iç çekip, pes etmişlikle omuzlarını düşürdü. "Beni rahat bırakmayacaksın değil mi?" Korhan pişkin pişkin omuzlarını silkip "başka türlü uykum gelmiyor" dedi. Ahu lafı anlayana anlatmayı severdi. O yüzden gerçekten yorgun olan bedenini geriye doğru bırakıp, kolunu davet eder gibi açtı. Zaten saniyeler için de göğsüne kafasını yerleştirmişti. Ahu sürekli söylenen kadınlardan olmak istemezdi ama bu adam onu tamda öyle bir kadına çeviriyordu. "Rezil oldum Emine hanımla, annene" diye sert bir mırıltı bıraktı. Korhan zerre etkilenmeden başını göğsünün yumuşaklığına sürttü. "Olmadın. Onlar bana söylenirler, sana bir şey demezler." "Ve bu da seni zerre kadar ırgalamıyor tabi." "Niye ırgalasın, kelebeğimden ayrı uyutacaklardı beni. Bence buna utanmalılar." "Rezilin tekisin!" Bir süre ikisi de konuşmadı. Gün içinde ne yaşanırsa düzen bozulmuyor, hepsi zihnine geri süzülmek için geceyi bekliyordu. Ahu bu gün başlarına gelen her şeyi gözlerinin önünde sanki tekrar izliyordu. Suhanın belki de hiç farkında olmadan onlara bıraktığı ekmek kırıntıları, bir anda yola çıkışları ve kendini annesi sanan kadının bedenine dolanan kolları... Aklı her şeyi bir sıraya dizse... Ah şu ortalığa saçılmış şeyleri bir düzenlese önünü görecekmiş gibi hissediyordu ama o kadar karışıktı ki beyninin içi, neyi nereye oturtacak bulamıyordu. "Korhan..." Korhan burnunu göğüs oluğuna sürtüp hmm diye bir ses çıkardı. "Neden Ahiyi söyledin?" Sorusuyla başını biraz yukarı kaldırmış Ahuya bakmaya çalışmıştı. "Suhanın Ahisinin benim kardeşim olduğunu söylemesek daha iyi değil miyidi?" Korhan biraz geriye çekilip yüzünü göreceği açıda başını yastığa yasladı. "Ahu Nar ilk bende öyle düşündüm ama annem kara bir kutu gibi sende fark ettin. Nasıl derin detayları hatırlıyor, bunu anladığın için annenin elbisesini sordun. Sonra Emine abla gelene kadar annenin ve babanın adını özgürce söylüyordu bir anda hiç isimlerini kullanmamaya başladı. Annemin farkında olmadığı ama bildiği küçük birer detay bize çok farklı bir yol açabilir." Ahu başını sallayıp geriye doğru çekti bedenini. Kafası bu kadar karmaşıkken uyuyamayacağını biliyordu o da. "Gerçekten çok küçük şeyleri bile hatırlıyor. Ama anne ve babamın isimlerini söylememe sebebi bence baban tarafından uyarılmış olması olabilir. Yine de Ahinin kardeşim olduğunu söylemek... Bilemiyorum." "O başka insanlar hakkında alakasız kişilerle sohbet etmez. Yani açıkcası dedikodu yapmayı bilmiyor. Onun kafası düz ilerliyor. Eğer sen Ahiyi tanımıyorsan onu sana anlatması gerektiğini asla düşünemezdi. Şimdi konuşabilmesinin sebebi senin Suhan ve Ahiyi zaten tanıyor olman." Ahu alt dudağını dişleriyle kıstırıp başını usul usul salladı. "Ağzından laf almamı isteyeceksin." Korhan da başını yana yatırıp baktı öylece. "Mecburuz Ahu Nar. Suhanın... Söylediği her şey kafamın içerisinde gidip geliyor. Derdi neyse annem biliyormuş, Ahi biliyor ama bana asla bahsetmedi. Eğer şimdi..." Ahu derin bir nefes alarak bıraktı. Korhanın yaptığı kimine göre yanlış gelebilirdi ama onların buldukları her kapıyı zorlamaları şarttı. Kapkaranlık bir kuyudaydılar. Sıkışıp kalmışlardı. Cılız bir mum ışığı bile büyük nimet sayılırdı. "Benim Suhanla dert ortağı olduğuma inanırsa bana rahat rahat Suhandan bahseder..." Korhan gözlerini açıp kapayarak onayladı. "Senden çok fazla şey beklediğimi biliyorum. Bu gün ne kadar zorlandığını, nefessiz kaldığını gördüm kelebeğim. Ama benim senden başka sığınıp yardım isteyecek kimsem yok." Korhanın kendini anlatmasına Ahu ihtiyaç duymuyordu. Korhanın herkese nasıl tedbirle yaklaştığını, aklındakileri bir tek kendine en yalın haliyle söylediğini biliyordu. "Ya beceremezsem, ya beni yanlış anlar ve kırılırsa?" "Hayır sen, kendinin bile farkında olmadığın şekilde zekisin. Görüyorum seni Ahu Nar. Suhanın ne derdi varsa öğrenmek zorundayız. O dert her neyse bir şekilde Ahiyle yollarının kesişmesine neden olmuş. İğneyle kuyu kazıyoruz farkındayım ama acele eder ve olmadık bir adım atarsak boşluğa basarız diye korkuyorum." Ahu kendini daha çok kaldırıp bacaklarını bağdaş yaparak yatakta oturdu. "Şimdi bir sıraya sokmalıyız her şeyi. Çok karışığım, biraz düzen lazım." Korhan da aynı şekilde doğrulup diz kapakları birbirlerine değecek şekilde oturdu. "Suhan mutluyken çizim yapmış ama üzgün olduğunda en baskın hisleri ya cümle olarak ya da tek bir kelimeyle yazmıştı değil mi?" Korhan tekrar başını salladı. "Keşke kitapların resmini çekseydik. " "Sorun değil aklımdalar. Suhanın bir sorunu var. Belki korku belki pişmanlık hissettiren bir sorun! Annen biliyor ama sana, her neyse derdi ikisi de hiç söylememiş. Tüm kitaplara da bakamadık. Benim karşıma ilk çıkan not bu gün hiç bir şeye dokunmadım dediği notuydu." "Bu mutsuzluğunu ifade etmek için kullandığı bir şey olabilir mi?" Ahu hak verircesine başını salladı. İşaret parmağı bilinçsizce Korhanın diz kapağına konmuş, oval hareketlerle geziniyordu. Aklındaki notları bir sıraya dizerken zamana ihtiyacı vardı. "Ama mutluydu da, çünkü notun sonunda mavi bir kalp vardı. Bunu iyi bir ruh haliyle yazmış olmalı." "Haklısın..." "Sonraki notta ama kızgındı kendine. Allah beni kahretmesin, dayanamadım gibi bir şey söylüyordu ve bir süre hiç çizim falan yoktu. "Neye dayanamadı? Onu kendine karşı bu kadar öfkelendiren ne yaptı ki?" "Bunu mutlaka bulmamız lazım. Peki Ahinin hediyesi olan kitapta Ahinin yazdığı nota ne diyorsun?" Korhan kaşlarını çatıp notu tam olarak hatırlamaya çalıştı. "İnsan önce kendinden başlamalı affetmeye diyor. Bu kitapda geçen bir cümle ama niye özellikle bunu yazmış ki? Burda affedilmeyi kendi için mi söylemiş yoksa direk Suhan için kurulmuş bir cümle mi?" "Bunda ben de emin olamıyorum. Acaba Ahi onu üzecek bir şey yaptı ve bu sebeple mi kendini affedemediğini söylüyor?" Korhan başını iki yana salladı. "Bence bu direk Suhana söylenmiş bir yardım cümlesi. Yol gösterme çabası. Suhan bir nedenden dolayı kendine öfkeli ve Ahi bunu öğrenmiş. Suhana bu şekilde destek oluyor olmalı." "Bu daha mantıklı bir bakış açısı." "Sonra ne yazdığını hatırlıyor musun?" Ahu dudaklarını sıkıca birbirine bastırıp Korhanın gözlerine çevirdi siyah gözlerini. "Annenden özür diliyordu. Her ne olduysa ona karşı bir utanç vardı sanki o notta. Tutamadım kendimi diye halini anlatmaya çalışıyor olmalı." "Neye tutamadı? Allahım çıldıracağım, neydi onu bu hâle sokan?" "Bir şekilde öğrenmek zorundayız. Sonra korktuğunu yazmıştı. Bunları yaşarken çok mutsuz olmalı. Hiç bir yerde tek bir çiçek bile yoktu. İki kere kontrol etmiştim. Yapamam demiş ama bu her neyse gücü yetmediği için değilde daha çok korkunun getirisiyle cesaret edemeyeceği için söylenmiş gibi geldi bana." "Öyle... Korktuğu şey yüzünden cesareti kırık." "Ama ondan sonra ruh hâli iyiye gidiyordu Korhan. Resimlerini çizmeye geri dönmüştü. Sonraki ilk cümle de çok yakışıklı olmuş. Burda Ahiden bahsediyor. Tam olarak onu ne zamandır tanıyor bilmiyorum ama geçen yılın ikinci dönemi olmalı. Ne kadar süre Ahiyi izledi keşke bilebilsek." "Asıl soru Ahiyi izlemeye nasıl başladığı olmalı. Fakülteleri arasında baya bir mesafe var, nasıl Ahiyi görüp beğenmiş olabilir ki? Mutlaka birinin vasıtası gerekiyor burda." "O biri bizim için baya önemli aslında. Yanına yaklaşmak için bir süre gözlemlemiş, etrafındaki kızları kıskanacak kadar bir zaman izlemiş sadece." Korhan ise aklına gelen başka bir şeyi kafasında evirip çeviriyordu. Cemilin söylediği bir cümlenin bu olayda nereye oturduğunu bulmakla meşguldü. "İyi misin Korhan?" "Mühendislik fakültesi ve eğitim faültesi arasında bir sürü fakülte var. Suhanın fark etmesi imkansız çünkü o çok da insanlarla kolay arkadaşlık kuran bir kız değildi. Birinin vesile olması lazım. Ama bu sefer yine üçüncü kişi sorusu kalıyor ortada. Suhanın sınıfında öyle çok da sevdiği kimse yoktu. Onunla sohbet ettiğimde hayatı hep birilerini zorbalamak için yaşıyorlar gibi bir cümle kurmuştu. Hiç bir arkadaş adı geçmedi konuşmalarımızda. Ve o her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatırdı bana. Okuldaki bankı kıran birinden bile bahsetmişliği var. Eğer üçüncü bir arkadaş olsa mutlaka söylerdi." "O zaman nasıl yolu düştü Ahinin bulunduğu yere? Üstelik neden Ahi? Biri o zaman Ahinin kim olduğunu biliyordu, o kişi Suhanı da biliyordu ki bir araya gelmeleri için uğraştı." Korhan iki yana başını salladı. "O kişi nasıl yaptıysa Suhanın Ahiyle tanışması için onu zorlamış olmalı.." "Yine aynı yere geldik, kim o biri?" "İkisinin ortak kesişimi kim?" Ahu Korhanın gözlerine baktığında onun da aklına gelen bir cümle gözlerini iri iri açmasına neden oldu. "İngilizce derslerine giren hoca!" "Benim de aklıma başkası gelmiyor." "Bir planın ilk halkası Suhan ve Ahinin bir araya getirilmesiyse bunu sağlayacak kişi Suhanın baş edemeyeceği güçte biri olmalı. Her hangi bir öğrenciden korkmaz ama hoca!" "Burdan gider gitmez tepesine binmemiz lazım." Ahu umutsuzlukla omuzlarını düşürdü. "Eğer onu da doktor gibi ortadan yok etmedilerse." Bu ihtimal öyle güçlüydü ki Korhan bir şey diyemedi. "Ahi ve annemden özür dilediği kısım kafamı çok karıştırıyor. Çünkü artık tamamen aşık olmuştu o kısma kadar. Ne oldu da bir anda duygusal olarak bu kadar kötü bir hale dönüştü? "Ora beni de çok düşündürdü. Ben Ahide hiç değişik bir şey hissetmedim. Suhanla olan ilişkisini ilk andan beri biliyorum. Ona karşı olumsuz hiç bir haline rastlamadım. Aralarının kötü olduğu bir zaman da gelmiyor aklıma." "Sonra ise özgürüm diye sevinçten delirmişti. O sayfa komple mavi balonlarla kaplıydı." "Tutsak hissettiren bir duygudan mı kurtuldu yoksa somut bir özgürlük mü emin olamıyorum." "Seni de çok sevmiş. Onu sevmediğini sandığında çok üzülmüştü." "Çok... Tuhafdı. Yani bilmiyorum ama Ahinin kız arkadaşlarının bana onun kadar iyi davranmışlığı olmadı açıkcası. Ben... Yadırgadım. Yemeğe çıkacakları zaman kalkıp o kadar yolu gelmişler beni almışlardı. Suhan o kadar ısrar etmiş ki Ahi pes etmiş sonunda. Yani beni bu kadar düşünüyor olması ilk zamanlar Ahiye yönelik bir şov sandım." "Peki öyle olmadığına nerden emin oldun?" "Hastane nöbetim vardı bir gün. Onun da dersi öğlen bitmiş, Ahinin evini temizlemek için gitmiş. Ahi dolaba belki gelirim diye biber dolması yapmış, bırakmış. Onun da akşama kadar dersi vardı. Elinde saklama kabıyla hastaneye gelince çok şaşırdım. Anlamadım." Ahunun gözleri yaşarmaya başladığında Korhan yutkundu. "Ben çalışırken hiç doğru düzgün yemek yemiyormuşum. Yani Ahi öyle söylemiş, birde biber dolmasını çok sever demiş. Onlar yiyip de ben yiyemezsem çok üzülürmüş. Ben... Bunu da Ahiyi etkilemek için yapıyor sandım ne yalan söyleyim. Ama söylememiş bile bana yemek getirdiğini. Ben hafta sonu Ahinin yanına gittiğimde kendim söyledim, çok şaşırdı. Söylemesi lazımdı aslında dimi? Bak kardeşine nasıl iyilik yaptım diye gözüne sokması lazımdı. Ama dememiş bile. Sorunca da ha doğru, unutmuşum diye üzerine çok muhabbet bile etmemiş." Ahunun kızaran burnunu gördüğünde Korhanın boğazına bir düğüm oturdu. Sürekli her konuşmaları bir şekilde Ahunun akan yaşlarını izlemesiyle bitiyordu. Bu o kadar ağır bir sınavdı ki. Suhanı en iyi abisi tanırdı. Birini çok sevince nasıl bağlandığını, kötülük görse bile affetmek için sebepler aradığını en iyi Korhan bilirdi. Annesinin en masum yanları Suhanın kalbine de sirayet etmişti. "Seni çok seviyordu Ahu Nar. Ben heyecanını, sizden bahsederken her bir kelimesinde hissediyordum." Ahu hızlı hızlı başını salladı. Bundan o kadar emindi ki... Suhanın kalbindeki yerini öyle güzel hissederdi ki. Çoğu sevgilinin rahatsız olacağı her şeyde Ahunun olması için en çok Suhan emek verirdi. O yarımını ve kan bağı olmayan kız kardeşini kaybetmişti. Bir anda iki kayıpla, yitip gitmişti. "İşte bu yüzden pes edemeyiz Ahu Nar. bizden aldıkları şeyin kıymeti öyle büyük ki... Kimsenin yanına kâr kalamaz!" Ahu yine başını salladı. Sol gözünden kayıp giden yaşı umursamadı bile. "Kalmasın Korhan... Hiç biri bizi attıkları cehennemden sonra rahat bir hayat yaşayamasın." "Çok ağladın bu gün nar kelebeğim. Çok yoruldu kanatların." Ahu yaklaşıp boynuna sıkıca doladı kollarını. Bu gün yaptığı gibi yine alamadığı nefesi Korhanın boynundan kopardı. "Sen olmasan ben ne yapardım Korhan? Aklımı kaybederdim..." "Güzel kelebeğim benim. Asıl senin varlığın ne denli kıymetli bir bilsen." Korhan yorgunluğunu bildiği için kafasına takılan bir kaç şeyi sonraya erteledi. Göğsüne çekip, saçlarıyla oynaya oynaya uykuya dalmasını bekledi. Ahunun düzene giren nefesleriyle göğsü derin bir soluk aldı. "Sizi bir kere bile öyle görmeyi nasıl isterdim kelebek. Suhanı bağrına basışını bir kere görebilseydim..." Sabaha karşı anca o da uykuya daldı. Manisa onlar için hiç de kolay geçmeyecekti ve bir birlerinden başka soluklanacakları tek bir yer bile yoktu. Ertesi gün erkenden kalkan iki kadın sessiz olmaya çalışarak kahvaltı hazırlıyorlardı. Ahu yüzünde alev topu varmış gibi bir ısıyla yanlarına girip girmemek arasında kaldı. Korhan yüzünden daha ilk günden olabilecek en kötü şekilde rezil olmuştu. Şimdi de beyefendi uyuyordu. Gerçi tabi uyurdu, emeline ulaştıktan sonra hak etmişti neticede. Onu ilk Emine hanım fark etti. "Ah kalktın mı kızım? Günaydın, gelsene. Niye öyle duruyorsun kapıda?" Ahu içeri minik adımlarla girip "günaydın" diye fısıldadı. Nurperi de hemen kestiği domatesleri elinden bırakmış, elinin ıslaklığını beline taktığı önlüğe kurulamaya çalışıyordu. "Oy uyanmış benim güzel kuzum." Kaşları çatılır gibi yüzünü izledi. Ahu ne olduğunu anlayammıştı. "Gözlerin şişmiş yavrum, uyuyamadın mı? Tabi benim akılsız oğlum rahat bıramadı ki. Ondan dimi? Uyuyamadın sen hiç." Ahu şu an rezillik demeden odaya girip Korhanın neresine gelirse vurmak istiyordu. O şiddetten nefret ederdi ama Korhan onu bile böyle bir çizgiye getirmişti. "Yok! Yok Nurperi teyze, uyudum ben." Yüzünün kızarıklığı git gide artmıştı. Emine halinden anladığı için küçük bir tebessümle Nurperinin koluna dokundu. "Üzerine gitme ahiretliğim. Senin arsız oğlun yüzünden utanmış Ahu. Sıkmayalım kızımızı." Nurperi şaşkın şaşkın ilk Emineye sonra kendine baktı. "Ama neden ki? Neden utandın Ahu?" Ahu buna ne dese bilemedi. Yine medet dilenir gibi Emineye baktı. "İlahi ahiretliğim, akşam tutturdu ya ben Ahuyla uyuyacağım diye. Kızı da zor durumda bıraktı. Sen gel kuzum, biz bilmiyor muyuz evimizin oğlunu? Aklındaki dilinde hep onun." Nurperi sanki aydınlanma yaşamış gibi gözlerini iri iri açtı. "Ay ondan mı utandın yavrum sen? Utanma güzel kızım benim. Hem dedi ya Korhan başka türlü uyuyamıyormuş diye. Yazık benim oğluşuma Ahu. O uyumazsa başı ağrır hep, gözleri kan çanağına döner. Sen başka yerde uyusan hasta olurdu benim yavrum." Ahu diyebilecek bir şey bulamadığı için başını sallayıp sağa sola bakındı. "Bende yardım edeyim mi size? Kahvaltı hazırlıyorsunuz değil mi?" Nurperi hızlı hızlı başını sallamaya başladı. "Sen de mi yapacaksın bizle? gerçekten mi?" Emine hanımın tebessümle Nurperi teyzesine bakışlarını yakaladı Ahu. Korhanın annesi için söylediği bir cümle geldi aklına. Babası, annesini kalbinde bir süveyda ile doğmadığını anlayınca hem çok şaşırmış hemde annesine çok aşık olmuştu. Emine hanımda kalbinin parlaklığının büyüsüne kapılmıştı demek ki. Gerçekten çok seviyordu Nurperi teyzesini ve bakışlarında ki şefkat bile bunu kanıtlar nitelikteydi. "Ahi gibi olmasa da bende yemek yapmayı biliyorum Nurperi teyze." Sonra bunu hep yapıyormuş gibi küçük tenceredeki yumurtaları soymaya başladı. Kadının onu sık sık hayran bakışlarla izlemesine tebbessüm ederek karşılık veriyordu. Reçelleri tabaklara yerleştirip masaya bırakırken ardındaki fısıltı daha çok gülümsemesine neden oldu. "Bak çok becerikli Emine. Hiç dökmedi, ben hep tezgaha döküyorum." "Maşallah ahiretliğim." Nurperi domateslerden sonra salatalıkları dilimlerken Ahu da yanında peynir tabağı hazırlıyordu. Korhan omzunu mutfak kapısına yaslamış yan yana duran annesine ve kelebeğine baktı. Beraber öyle güzel görünüyorlardı ki. "Hiii Ahu! Onu nasıl yaptın Ahu? Emine bak, kaşarları nasıl güzel dilimlemiş, nasıl yaptın ki? Bana da öğretsene kuzum. Emine tabağın ortasında çiçek açmış gibi oldu." Annesi sanki bunu hep yapıyormuş gibi dibine girip baktığı kızın omzunu öptüğünde gözünün önüne çok silik bir görüntü geldi. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadın ve annesi tıpkı böyle mutfakta kahkaha atarak konuşuyorlardı. Daldığı düşten Ahunun annesinin yüzüne bıraktığı minik öpücükle çıktı. Görüntünün güzelliği kalbinin hızını artırmıştı. Gerçek ve zihninin ona oynadığı oyun arasında ardından ona seslenen biri olduğunu hissetti. Bilinç dışı başını gerisin geri çevirdiğinde bir adam ve kucağında ayaklarını sarkıtarak çırpınan ve şiddetle ağlayan bir bebek canlandı gözünde. Bebeğin de yüzünü oluşturamıyordu bellediğinde. Sadece şiddetle hareket eden tombul bacaklar ve minik kiraz desenleri vardı. "Korhan! Korhan uyanmadın mı anneciğim?" Yüksek çıkan sesle birden sıçrayıp ardındaki boşluğa çevirdiği başını annesine dönderdi. Sonra sanki gerçekten orda biri varmış gibi ardını tekrar kontrol etti. "Annem... Kuzum ne oldu yavrum, başın mı ağrıyor yoksa?" "Yok... İyiyim annem, günaydın. Tam ayılamadım ondan." Ahunun da kaşları çatık bir halde onu izlediğini gördüğünde ikisini de endişelendirdiğini yeni idrak edebildi. "Nurperi teyze üç kere seslendi Korhan. İyi misin?" "İyiyim Ahum, dalmışım bir an. Ne yapıyorsunuz, çok acıktım." Nurperinin kıkırtısıyla Ahudaki gözlerini annesine çevirdi. "Bak Korhan, Ahu bize ne yaptı? Peynirden çiçek yaptı bize. Ortasına koyduğu domatesi ben kestim biliyor musun?" Korhan yanına yaklaşıp alnının kenarına küçük bir öpücük bıraktı. "Ahu Nar sever dokunduğu yerde çiçek açtırmayı annem. Çok güzel olmuş da ben nasıl yiyeceğim şimdi bunu? Bozmaya kıyamaz insan." Nurperi tabağı alıp masanın ortasına bıraktı hemen. Yanındaki reçelleri düzeltir gibi hepsine dokundu. "Ye annecim olur mu öyle şey? Biz yine yaparız dimi kuzum, ben baktım biraz. Öğrendim bile." "Yaparız Nurperi teyzem. Senin canın isteyince söyle yaparım ben." Sonra Ahu elindeki sebze tabağını da bırakıp Emine hanıma döndü. "Sende otur Emine abla, çayları ben doldururum." Ardını döndüğünde bu sefer de Korhana fısıldıyordu kendi hakkındaki düşüncelerini. Dudakları daha çok kıvrıldı. Hayatında ilk kez böyle güzel bir kalple çok yakındı. "Çok kibar Korhan, salatalıkları yamuk kestim ama çok güzel olmuş dedi bana. Öptü de beni." Ahu ardını dönmedi. Başını iki yana sallayıp çayları doldurma işine devam etti. Ne olursa olsun bu kadın tekrar aynı acıyla sınanmayacaktı. Bir yolunu bulacak ama asla Suhanın da Ahinin de bir daha gelemeyeceğini öğrenmeyecekti. Böyle bir kalbin kırılışını Ahu izleyemezdi. Kahvaltı genelde Korhanın annesine ve Ahuya takılmalarıyla geçti. Korhanın bile isteye annesini güldürmek için böyle bir adama dönüştüğünü anladığında Ahu ona kızmayı bırakmıştı. Onun tanıdığı, çatık kaşlı ve her daim tetikde bekleyen adam bu evin içerisinde tasasız bir çocuk gibiydi. Kahvaltı sonrasın da ise Korhanın gece söyledikleri yine yılan tıslaması gibi zihnine fısıltılarını duyuruyordu. Bir şekilde Nurperiyle yalnız kalıp, Suhan hakkında konuşmak için ortam oluşturmalıydı. İçerde oturan Korhana odaya gelmesi için mesaj attı. İki dakika için de de kapı aralanmıştı. "Kelebeğim?" "Korhan ben çok düşündüm, Nurperi teyzeyle bir şekilde konuşmak istiyorum ama o sen bu kadar yakınken konuşmaz. Anladım onu. Biri ona sır diye bir şey verdiyse çok sadık. Senin bir bahane bulup Emine ablayı da alarak evden çıkman lazım." Korhan kaşlarını çattı ve söylediklerini düşünmeye başladı. Ahu çok haklıydı. Suhan her ne saklıyorsa özellikle onun bilmesinden çok çekiniyor olmalıydı. Eğer bu konuda annesine söz verdirdiyse Korhan bunu annesinden asla öğrenemezdi. "Haklısın...Ben birazdan bir şey bahane eder Emine ablayı da alıp çıkarım evden. Ama Ahu Nar..." Ahu gözlerini kısıp yüzündeki tedirginliği anlamaya çalıştı "Kendini... Çok yıpratacak bir şey yapma ne olur? Bu bizim için çok önemli güzel kelebeğim ama bunun için daha fazla canını yakışını izleyemem." Ahu derin bir nefes alıp bıraktı. Kendi için her daim böyle endişeli oluşu hep kalbinde çok yumuşak bir his uyandırıyordu. İleri adımlayıp Korhanın boynuna kollarını doladı. "Endişelenme..." Gözleri birbirine çok yakındı ve belki de Ahu için bu hayatta en güzel şeylerden biri Korhanın sarı irislerine bu mesafeden bakmak olmuştu. "Dün çok ağladın. Yine ağlamanı istemiyorum. Ben senin ağlamanı izlemek istemiyorum nar kelebeğim." Ahu uzanıp çenesine bir öpücük bıraktı. Çok uzaklaşmadan dudağının kenarına da aynı buseden hediye etti. "Bak bebekken de çok ağlamışım. Nurperi teyze dedi ya. Ağlayacağım diye uyumamışım bile." Korhan dudaklarını sürte sürte alnında dolaştırmaya başladı. "Biraz evvel... Bir şey anımsadım biliyor musun?" "Öyle mi, neydi?" "Mutfakta annem omzunu öptüğünde bir görüntü oluştu zihnimde. Dejavu gibi bir andı. Böyle saçları simsiyah bir kadın anneme ne söylediyle annem kahkaha atmıştı ve yandan sarılıp, omzunu öpmüştü. Tıpkı sana yaptığı gibi. Ahu Nar biraz evvel hayatım boyunca gördüğüm en güzel manzarayı sundunuz bana." Ahu azıcık çekilip hafif yaşarmış gözleriyle Korhanın gözlerine baktı. "Annem miydi? Hatırladın mı Korhan?" Korhan başını usulca sallayıp, Ahunun aralık duran dudaklarına hafif bir öpücük bıraktı. "Birde kiraz desenleri olan bir çift tombul bacağın sallanışını anımsadım. Kollarım ilk kez sana sarıldığında neden hiç yabancılık çekmemiş artık çok daha iyi anlıyorum Ahu Nar. Bu kollar daha minicikken sana sıkı sıkı sarılmış zaten." Çenesi alnına yaslı bir hâlde kurmuştu her bir cümleyi. Ahu boynundan genzine yayılan kokuyu derince soludu. "O zaman... Ben de o yüzden mi kokuna bu kadar tutkunum? Sen beni kucağında tutarken kokunu mu sakladın içime?" "Biz bunca yılı birbirimizi bulmak için yaşamışı Deryanın kar kızı..." 🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋 Korhan dediği gibi evin ihtiyaçlarını bahane ederek ve Emineyi de yanına katarak evden çıktığında Ahunun ondan istediği son şeyi eline bırakmıştı. Ahu Nar kendini toparlayıp, derin bir soluk alarak elindeki fotoğraf albümüne sıkıca tutundu. Nurperi teyzesi salondaydı. Salona gidiğinde fısır fısır dün gördüğü fotoğrafla sohbet ederken buldu onu. Ama her ne söylüyorsa Ahuyu görür görmez susmuş ve yüzüne çok tatlı bir gülümseme eklemişti. "Ahu bebeğim, gel annem. Ne yapıyorsun kapı ağzında? Sıkıldın mı yoksa kuzum, ah Korhana ben söyledim ama yorgun dediği için götürmedi seni annem." "Yok Nurperi teyze, hiç sıkılmadım. Hem bak ne buldum, bakalım mı beraber?" Nurperi elinde gösterdiği fotoğraf albümünü görünce gözleri parladı. "Ayyyy... Su kuşumun bebeklik resimleri mi? Ahum nerden buldun annem sen? Getir getir bakalım." Ahu bundan adı kadar emindi ki bu albüm binlerce kez bakılmıştı. Ama yine de ilk görüyormuş gibi bir heyecanla ışıldayan gözleri istemsiz canını yakıyordu. Yanına geçip oturduğunda Nurperi ilk sayfadan başlayıp her fotoğrafın anısını anlatmaya başlamıştı. Her şeyin öyle ince detaylarını hatırlıyordu ki Ahu çoğu zaman hayrete düşüyordu. Sonunda tüm cesaretini toplayıp omuzlarını dikleştirdi. Buna mecburdu! O böyle bir şey yapmak istemezdi ama kardeşleri için mecburdu. "Nurperi teyzem... Ben sana bir şey soracağım." "Sor bebeğim." "Sen... En son Suhanla ne zaman konuşmuştun?" Nurperinin yüzünü kademe kademe bir hüzün sardı. "En son sesini duyalı çok oldu kuzum. Orda telefonn hiç çekmiyormuş ki. Ama hep mesaj atıyor. Ben hep girip girip okuyorum mesajlarını. Çok iyiymiş, çok mutluymuş. Şeyde bir güzel bakıyormuş ki ona. Hiç hasta olmamış orda. Çok korktum Ahu, uzak yerlerde hemen hasta olursa diye aklım çıktı. Ama çok başarılıymış biliyor musun? öğretmenleri hep aferin diyormuş ona. Tarığa anlatıyorum bende. Çok başarılı olacak kızımız diyorum. Büyük yerlere gelecek, çok akıllı olacak. Herkes imrenecek benim yavruma." Ahunun boğazına oturan yumru nefes almasını engelliyordu. Demek ki Korhan Suhanın telefonundan sık sık mesaj atarak annesinin içini rahatlatıyordu. Halbuki istese tekrar bir telefon görüşmesi yapabilirdi Ahu. Dudağı kırık bir tebessümle kıvrıldı. Muhtemelen kıyamamıştı kendine. Ağlayışını izlememek için kendi omurgasında bir yarık daha açmıştı. "Nurperi teyze... Peki hiç şey dedi mi? Hiç şey yüzünden senden özür diledi mi?" Nurperinin hüzünle kısılan gözleri dehşetle açıldı. İlk kendine sonra da büyük bir korkuyla ardındaki fotoğrafa bakıp üzerine atılmıştı. Elleri ağzını kapattığında Ahu ne yapacağını bilemedi. "Ahum, sus annem ne olur sus!" Fısıltısı çok kısıktı ama sesinden akan dehşeti Ahu iliklerine kadar hissediyordu. Sonra Nurperi birden ayaklanıp kolunu sıkıca kavramış ve onu salondan çıkarmak için çekiştirmeye başlamıştı. "Biz senle şeye gidelim Ahum. Gel annem bak ne göstereceğim, sen gel benle. Biz geliyoruz Tarık, hemen geliyoruz." Odadan çıktıklarında salon kapısını da sıkıca kapatmıştı kadın. Ahu ne olduğunu bilmiyordu ama dehşetle aralanan badem gözler onu çok korkutmuştu. "Nurperi teyze ne oluyor? Neden böyle yapıyorsun?" Nurperi hızla kendi yatak odasına onu sokup yine kapıyı kapatmıştı. "Duymadı! Duymadı değil mi Ahu? Tarık duymadı!" Kadının korkusu ne için bilemese de kim için olduğunu anlayınca ona ayak uydurmaya karar verdi. "Korkma Nurperi teyze hiç bir şey duymadı. Bende zaten çok kısık sordum, nasıl duysun?" Kadın elini göğsüne bastırıp derin bir soluk bırakmıştı. "Oh... Allahım çok şükür. Duymasın annem, ne olur duymasın. Suhan çok üzülür." Ahu uzanıp ellerini kavradı. Onu çekip yatağa oturttu. "Yok! Yok kimse duymayacak, korkma. Suhan üzülmeyecek hiç. Ama merak ediyorum Nurperi teyze." "Yok yemin ederim hiç özür dilemedi. Vallahi billlahi bak. Geçti kızımın hastalığı. Yok! Yok yapmıyor öyle şeyler." Ahunun kafası git gide karışıyordu ama şimdi bilmediğini belli edemezdi. Böyle bir anı tekrar yakalayamayabilirdi. "Biliyorum Nurperi teyze. Ben... Konuştum Suhanla, geçti hastalığı. Sadece merak ettim bir de sana sormak istedim. Biliyorsun dimi? Ben Suhanı çok seviyorum, onun için endişelendiğim için. " Nurperinin yüzü kırık bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Çok seviyor seni, çok hemde. Derdini anlatacak kadar bile güvenmiş bak. Ne olur Ahum, kızma kızıma. Ben... Hepsi benim yüzümden. Ben iyi anne olsaydım. Olamadım ki." Ahunun bacakları titriyordu. Böyle güzel bir kadına böylesi bir korku yaşattığı için kendini parça parça etmek istiyordu. Gözlerinden geçen kederide, yüzünden akan mahcubiyeti de asla unutmayacaktı. Bunu ona yaşatanın kendi olduğunu ölse unutmayacaktı. "Sen çok güzel annesin Nurperi teyze." Uzanıp elini kavramış defalarca öpmüştü. "Çok güzelsin inanki. Suhan da Korhan da öyle çok seviyorlar ki seni. Hep seni anlatıyorlar bana. Ne kadar güzel bir anne olduğunu dinliyorum ben hep." Kadının gözünden kayıp giden yaş, onun da direnen kalelerini yıktı. Boncuk boncuk doldu gözleri hemen. "Olamadım Ahu... Yetemedim ben hiç. Tarık gidince öyle zor oldu ki her şey. Suhanım hep eksik kaldı. Sonra Korhan okumayacaktı. Bizim için emekleri heba olacaktı. Ama o da gidince daha zor oldu. Vallahi benim suçum. Ben yetemedim kızıma, hasta ettim onu." Kadının ağzından kaçan hıçkırık Ahunun dümdüz yüzünde tekrar bir kırılmayan neden oldu. Sanki anne oymuş gibi uzanıp kollarını doladı Nurperiyi. "Korhan... O bilseydi yardım ederdi Nurperi teyzem." "Olmaz! Olmaz bilmesin. Suhan çok utanır ne olur bilemsin? Hem... Kendini suçlar o. Ama bizim için öyle çok çalıştı ki. Okula gitti yine çalışı. Ben gördüm onu. Çok ağladım, özledim diye. Yanıma gelince gördüm. Çok zayıflamıştı, yüzü çökmüştü. Gece gündüz çalışmaktan mahvolmuştu benim yavrum. Diyemedim." "Sonra... Ne oldu Nurperi teyzem?" Ahinin ölümünden sonra onu başka parça parça eden bir an varsa o da telefonda Suhan takliti yaptığı gündü. Şimdi o anlara biri daha eklenmiş oldu. Şu an Ahu hangi güçle ayakta duruyordu bilmiyordu ama ölecek gibi hissediyordu. "Her şey çok pahalı her şey. Ben dikiş yaptım amao da hiç istediklerimizi almıyor ki. Herkes de gözü kaldığında... Korhana söylesem o da çok üzülürdü. Okulu bırakırdı hemen. Ama çok çalıştı o okul için Ahu. Tarık gitti ben hiç bir şeyi beceremedim." "Söyleme böyle ne olur? Sen çok güzel iki evlat büyüttün." "Yok... Yapamadım! Çikolatalı ekmek istedi beslenmesine çikolatalar çok pahalı, alamadım. Sonra... Okul pikniğine de gitmedi hiç, çok ağladı. Kurdaleli ayakkabı, pembe beslenme çantası... Ben hiç bişeycik alamadım. Dikiş yaptım ama komşunun parası bitmiş, alacaktım yoksa ona pembe çanta. Vallahi alacaktım, komşu dedi ki bu kadar param var dedi. O para yetmedi çantaya. İki ekmek alabiliyomuş o kadar az para. Hiç bir istediğini alamadım. Hasta oldu kızım." Ahu hâlâ anlamıyordu ama tek başına verdiği yaşam mücadelesi canını öyle çok yakıyordu ki. Onlar da ailesiz kalmıştı ama hiç fakirlikle sınanmamışlardı. Ahunun istediği her şey alınmıştı. Çikolatalı ekmek için hiç ağlamak zorunda kalmamıştı. Korhanın çalışmak zorunda kaldığı, genç yaşında heba olduğu anları düşündükçe kalbi acıdan kavruldu. Annesine göndereceği parayı duyunca kalkıp hemen Mardin'e gitmişti Asil abisiyle. Onu şimdi daha iyi anlıyordu. Paraya ne kadar ihtiyacı olduğunu ve bunun için her işi yapabileceğini çok iyi anlıyordu. "Hastalığını nasıl öğrendin Nurperi teyze?" Göz göze gelirse hiç bir şey söyleyemeyip sadece hıçkıra hıçkıra ağlayacağını bildiğinden göğsünde sıkıca tutuyordu kadını. "Öğretmeni dedi. O beni çağırdı, yardım edeceğim ben dedi. Ama kötülüğünden değilmiş Ahum, vallahi bak ruhu hasta olmuş. Hem doktor da dedi. Herkes de gözü kaldığından, istediği hiç bir şeye ulaşamadığından hastalanmış. Ama geçti gitti. İyileşti kuzum. Hem kimsenin bir şeyine ihtiyacı yok ki. Abisi bize çok para gönderiyor. Bitiremiyoruz biz, öyle çok ki." Nurperi geriye çekilip badem gözlerini iri iri açtı. "Çalmıyor vallahi hiç bir şey. Doktora gitti hep, iyileştirdi doktor onu. Aklı onu kandırıp zorla yaptırtıyormuş, iyileştirdi doktor." Ahu soluğunu tuttu. Suhan bir klaptemon muydu? "Benim yüzünmden olmuş vallahi. Ben güzel anne olsam, ona istediklerinin azını bile alabilsem böyle olmazdı ki. Ne olur Ahum, Korhan duymasın çok üzülür. Suhan çok utanıyor, abisi duyarsa yine hasta olur. Duymasın olur mu kuzum? Vallahi hırsız değil benim kızım, hasta olduğundanmış." Ahu hâlâ duyduğu şeyin şokunu atlatamıyordu. Sadece ondan tüm endişesiyle cevap bekleyen kadına başını usul usul sallayarak onay verebildi. "İnandın dimi bana Ahu? Suhan kötü değil. Kötü değil benim kızım, hastalıkmış bu. Doktor kandırmaz beni, vallahi hastalıkmış." Ahunun zihninde depremler oluyordu. Bir sürü anı, bir sürü söz zihninin duvaralarına çarpıp onu mahvediyordu. Kitaplarına tek kelimelik cümlelerle dert yanan Suhan neler yaşamıştı böyle? Korkuyorum diye göz yaşı döken dayanamadım diye kendine bela okuyan Suhanın yirmi yaşına ne acılar sızmıştı? Annesinden özür dilerken göz yaşları kağıtta kurumuştu. Ahinin adına dilediği özürlerde kim bilir canı ne kadar yanmıştı? Peki... Peki klaptemon olan Suhanın hastalığını her hangi biri biliyorsa ve onu bununla tehdit ederek dilediğini yaptırıyorsa? Suhan onlar bilmeden kimlerle, nelerle savaşmıştı... |
0% |