Yeni Üyelik
7.
Bölüm

KIRILMIŞ DAL & RÜZGAR

@orenda

 

BÖLÜM-7-

 

Ahu duyduklarını hazmetmek için biraz zaman tanıdı kendine. Ya da konuşabilicek güce ulaşmak için soluklandı.

 

Normalde sevmezdi insanlarla uzun süre göz göze kalmaya. Ama tuhaf bir adamın karşısında olmak bu konuda da iradesine bir çentik atıyordu. İstemsizce adam gözlerini üzerinden çekmeden kendisi çekilemiyordu. Kötü olansa Korhan Yıldıray anlatmak istediğini sözlerinden çok gözlerinin baskısıyla aktarmak isteyen biriydi.

 

"Haklıyım..."

 

Sesi olabildiğine kısık çıksa da karşısında göz kapaklarını kapatıp açarak onu onaylayan adam duymuştu.

 

Ahu biliyordu en başından beri bunun bir cinayet olduğunu ama herkesin de bilmesini istiyordu. Kimse kardeşi için "cehennemlik" diye düşünemezdi. Ahu öleceğini bilse Ahi'nin adını kirlettirmezdi!

 

"Burda sana ihtiyacım olan kısım ortaya çıkıyor Ahu Nar. Ben kardeşini tanımıyorum, ben Sûhan'ı bile doğru düzgün tanımıyormuşum, yol gösterenim olacaksın."

 

Sert ve kararlı sesini çatlatan tek bir kelime "tanımıyormuşum" oldu. Bir serzeniş değil de büyük bir utanç kaplıydı o kelimede. Korhan kardeşiyle iyi anlaşırdı ama Ahi onun için de ne kadar derin bilmiyordu işte. Karşısında ki kız zerre şüpheyi içine değdirmezken Korhan 'ne yaşadın?' diye sorgulamıştı kardeşini. Tereddüte düşmüştü. Mesleğinin getirisi her şeyi sorgulayan bir yapısı vardı ama bu onlardan biri olmamalıydı.

 

"Tam olarak ne yapmam gerekiyor?"

 

"Ben bu işin kısa zamanı kapsayan, plansız bir cinayet olmadığını düşünüyorum. Senin ve benim fark etmediğimiz bir şeyler yaşamışlar. Bilmiyorum istemsiz olmadık birilerine, bir olaya bulaşmışlar. Çok güzel bir düzenek var, anlık bir cinayet bu kadar güzel örtpas edilemez."

 

"Sûhan neden yurtta kalıyordu?"

 

Gelen soruyla Korhan söyleyeceklerini öylece yuttu. Sadece bir saniye duruşundaki keskinlik kırılmıştı ama yine kendini toparlama da sıkıntı yaşamadı.

 

"Buradaki ofis, ortağımın gözetiminde ilerliyor. Ben Ankara'da çalışıyorum çoğunlukla. Onu sürekli yalnız kalacağı bir evde bırakmak yerine yaşıtlarının bulunduğu kaliteli bir yurtta kalmasını tercih ettim. O da böyle olmasını istemişti zaten."

 

"Ama onu çok az görüyordunuz."

 

Korhan dişlerini sıktı. Sorgulaması gereken konuların dışına taşmamalıydı bu kız. Onu ilgilendirmeyen detaylar neden gündemindeydi ki?

 

"Bu bizi ilgilendiren bir konu, sen seni ilgilendirenin dışına taşmamaya çalış lütfen."

 

Bir ricadan çok had bildiren, kızan bir uyarıydı yaptığı. İstemsizce sesi de sert çıkmıştı bir tık. Korhan, Ahu'yla seviyeli ama verimli bir ilişki kurmanın derdindeydi. Ültimatomu kız tarafından net anlaşılmıştı gördüğü kadarıyla. Ahu yorum yapmadıysa da hafif kıstığı gözleriyle onaylamıştı.

 

"Artık kalkmam lazım, Yasemin merak eder. Siz Sûhan'ın eşyalarını teslim aldınız mı?"

 

"Aldım. Evimde bir odada hepsi. Hiç birine dokunmadım."

 

"Bana bir kaç gün verin lütfen, sonra evine gideriz. Bu süreçte başka bir şey bulursanız bana ulaşırsınız değil mi?"

 

"Ulaşırım Ahu Nar. Sen de her hangi bir şey bulursan ya da hatırlarsan ara lütfen. Saatin önemi yok, kaç olursa olsun ara."

 

Ahu istemsizce utandığını hissetti. Gece geç saatte aramasına atıfta bulunup bulunmadığını düşündü.

 

"Hadi seni evine bırakalım."

 

"Gerek yok Korhan Bey. Yeterince zamanınızı aldım, kendim giderim. İyi günler size."

 

Ahu hem konuşup hem hazırlanmış ,adamın bir şey demesine çok da fırsat vermemişti açıkcası.

 

Hızla kafeden çıkıp bir süre yürüdü. Kafasında sürekli o adamın ve Sûhan'ın nasıl bir ilişkisi olduğu dönüyordu.

 

Saatler sonra eve girdiğinde Yasemin'in evde olmadığını anladı. Onun için okulu da hastaneyi de çok ihmal etmişti. İçi sızladı bir an. Eğer devam etseydi görev aldığı bölüm değişecekti bu hafta. Düşünmek istemedi, gerek yoktu artık. Kimin için, ne için doktor olacaktı ki?

 

Açlıktan halsiz kalan vücudu için küçük bir sandviç yaptı. Darma dağınık olan odasını toparladı. Yatağın altı bile felaket durumdaydı. Kitaplığına yöneldi, olanca ders kitaplarını bir koliye kaldırdı. Eli üst rafa gittiğinde 'Büyü Dükkanı' üzerine düştü.

 

Ahu bir süre yerde olan kitaba baktı. Elleri yine titremeye başlamıştı. Hep böyle mi olacaktı yani? Ahi' ye dair her şey onu dibe mi çekecekti? İstemsizce yere oturdu, bacakları dermansız kalmış gibiydi. İlk sayfayı açmak isteyen yanına engel olamadı. Ne yazdığını çok iyi biliyordu, defalarca okumuştu ama şimdi hiç olmadığı kadar anlamlıydı.

 

"İnsanlar ellerinde olmayanın peşindeler Ahu'm. Gözleri kapalı terk ettikleri her şey bir zaman sonra nasıl da muhtaç bırakıyor kendine. Bu kitabı seninle defalarca okuyacağız, sen olmadık yerlere takılıp beni delirteceksin ama neyse ki ben sabırlı muhteşem bir adamım. Kıymetini bilmediğimiz servetlerimizi bir birimize gösterelim mi ceylan göz? Kardeşler ne için vardır ki? İyiki doğdun Ahu'm sen doğup bana yol açmasaydın biliyorsun ben hayatta beceremezdim... "

 

"Sadece üç kere okuduk! Söz verdin tutmadın Allah'ın cezası. Sadece üç kez okuduk! Şimdi ben kayboldum kim gösterecek yolu bana? Ahi yönsüz kaldım, çok korkuyorum."

 

Bir kitabı bağrına basıp dert yanacak kadar kaybolmuş olmak ne kadar zor insan tahayyül edemiyor bazen. Bir kitabın arasına sıkıştırılan notlardan medet umacak çaresizlik içinde kıvranmak, öldürmeden süründürüyor sanki.

 

Ahu tam da o haldeydi işte. Koynuna bastığı kitaba kardeşi gibi sarılması çok canını yakıyordu. Ahi'nin kokusuna bu kadar muhtaç kalacağını hiç düşünmemişti.

 

Tüm kitaplarını kolilese bile Büyü Dükkanı onunla kaldı. Ahi'yle nesnelere anlam yüklemeyi severdi Ahu. Bunlar için ise farklı bir kutu çıkardı. Büyü Dükkanı girdi ilk o kutuya. Sonra katıldıkları Model konserinde Ahi'nin pet şişeyi sıkarak kapağını fırlatma oynadığı ve görevli bir polisin başına isabet ettirdiği şişenin kapağı yerini aldı. Hiç o kadar korkup deli gibi güldüklerini hatırlamıyordu. Polisin, ısrarla kafasından avlayan dinleyiciyi bulma çabası ve Ahi'nin o kapağı almak için verdiği uğraş, asla unutulmayacaklar listesindeydi. Eline aldığı hindi tüyünü de okşadı. Erkek bir hindinin on beş dakika kovalamasının bedeli olarak almıştı onu. İki kez düşmüşler ve Ahi "en sevdiğim pantolonumun intikamı say" diye hayvanı çileden çıkarmıştı.

 

Doğum gününde aldığı kolye, ipek fular, kelebekli tokalar ve bir anneler gününde aldığı müzik kutusu. Gezdikleri bir kaç şehirden alınan magnetler, çok eğlendikleri anları temsil eden kalem, çikolata paketi, isimlerini değiştirerek verdikleri kahve kutuları da eklendi. Ahi'nin de biriktirdiğini biliyordu. Evinin bir köşesinde Ahu gelip anılarına sahip çıksın diye bekliyolardı.

 

Ama Ahu o eve girmeyi nasıl başaracak bilmiyordu ki. Anneannesinden sonra zorlanmıştı ama Ahi'nin o eve yerleşmesi üzüntüsünü hafifletmiş kısa zamanda atlatmıştı. Ya şimdi neye sığınıp diğer acıyı kamufle edecekti?

 

Birileri kardeşinin canına kıymıştı. Bunu kafasında bir kaç kere daha geçirdi. Birileri hiç acımadan, kimseye zararı olamayacak kardeşinin canına kıymıştı. Titreyen dudakları "çok korkmuştur!" diye fısıldadı. Ahi canını severdi, kıyamazdı ki kendine, ağrı eşiği yok denecek kadar azdı ya da Ahu'ya nazlanmayı severdi.

 

Ahu hep abla gibi davranmıştı ona, çoğu zamansa anne gibi. Ödevlerini bitirirdi mesela hızla, sırf Ahi'ye yardım edebilecek zamanı olsun diye. Küçükken sık hastalanırdı birde. Ahu hep sakınılacak göz olarak görmüştü Ahi'yi. Şimdi o gözüne çöp batmamış, söküp alınılmıştı.

 

Kapı kolunun sesini işitti ama bakmak gelmedi içinden. Yasemin'den başka kimi vardı ki zaten?

 

Yasemin yerde öylece oturan arkadaşına baktı. Çok üzgün hissediyordu kendini. İyi gelemiyordu hiç ona. Ahu görüntüsü ne kadar kırılgan olsa da çok güçlü bir kadındı. Eline aldığı işi çözmeden ve en iyi şekilde bitirmeden bırakmazdı. Video izleyerek musluk bataryası değiştiren kızdı yerlerde sürünen arkadaşı.

 

"Ahu hiç bir şey yemedin mi?"

 

"Yedim Yasemin."

 

"Çok solgunsun ama. Ahu çok üzülüyorum, hasta olacaksın diye aklım çıkıyor. Sabah da haber vermeden gitmişsin. Neredeydin Ahu?"

 

"Sûhan'ın ağabeyine gittim."

 

"Sen tanıyor muydun ki onu? Nasıl buldun, of Ahu niye gidiyorsun tek başına elin adamının yanına?"

 

"Tanıştık Yasemin..."

 

Öyle umursamaz, öyle sıradan konuşuyordu ki Yasemin çileden çıkıyordu içten içe. Yüzüne bile bakmadan ellerini izliyordu bir şey varmış gibi.

 

"Kuzum, güzeller güzelim delireyim mi ben? Nerden buldun o adamı?"

 

"O beni buldu."

 

"Nasıl yani?"

 

"Mezarlıkta senden önce o geldi. Baş sağlığı dilemedi biliyor musun Yasemin? Telefonla konuşup kapatırken hoşçakal falan da demiyor. Öyle yalancı temennilerde hiç bulunmuyor."

 

"Ahu ne diyorsun, ben hiç bir şey anlamıyorum?"

 

"Elinin ulaştığı her şeyden intihar sonucu çıkmış."

 

Yasemin derince yutkundu. Ahu bu yüzden böylece oturuyordu demek. İçten içe gerçek olmaması için dua ettiği şey doğru muymuş yani? Büyük bir korku kapladı içini, Ahu nasıl iyileşecekti şimdi?

 

"Ahu kuşum benim. Canımın içi arkadaşım, korkutma beni."

 

"Nasıl kıymışlar benim canımın yarısına Yasemin?"

 

Yasemin'in kafası karışmıştı. Şimdi sonuç hep intihar derken niye böyle söylediğini anlamadı.

 

"Ahu ben anlamıyorum, sen dedin ki..."

 

"Ben değil o diyor."

 

"O ne diyor Ahu, beni delirtecek gibisin. O kimse ne diyor?"

 

"Korhan Yıldıray! Bir şey kusursuz görünüyorsa çok daha büyük bir kusuru saklamak içindir diyor,"

 

Ellerinden gözlerini ayırmayan kıza biraz daha yaklaşıp avuçlarına aldı ellerini.

 

"Onu tanımıyoruz bile Ahu, güvenemeyiz."

 

Geldiğinden beri yüzüne bakmayan arkadaşı hızla başını kaldırdı ve gözlerinin içine baktı. Yasemin kıyameyi merak ederdi ara ara. Şimdi içinden bir ses kıyamet Ahu'nun gözlerinde kopan ateş diye basbas bağırıyordu.

 

"Güveniyorum! O benim tek kalan umut kapım. Boğulmadan önce yakaladığım son dal parçası. O adam ne derse desin inanırım ben. Yoksa ölürüm Yasemin..."

 

Loading...
0%