Yeni Üyelik
18.
Bölüm

KORKU & İTAAT

@orenda

 

 

 

BÖLÜM-18-

 

Korhanın alev alev gözlerine asılı kalmıştı. Zincirlenmişlik hissinden kurtulsa bir adım geriye çekilir ve söylediği sözleri hazmetmek için kendine zaman kazandırırdı. Ama karşısındaki adamın öyle bir etkisi vardı ki o, gözlerini üzerinize dikmişse bir büyüyle pençelerine saplanmış gibi kalıyordunuz. Ahu da sarıları harlanmış gözlerden kopup, kendini bulamıyordu. Daha da kötüsü karşısındaki adam bunu çok iyi biliyor ve ruhunun her tarafını talan etmek ister gibi bakışlarını azıcık bile üzerinden çekmiyordu.

Can havliyle nefessiz kalan ciğerlerine oksijen doldurdu ve dudakları "Korhan" diye kıpırdaya bildi.

Karşısında ona zerre merhamet edecek biri yoktu ki. Ahu ne yapsa şu andan öylece çıkamazdı artık. İstese de yok sayamazdı.

O tanıdığı kimseye benzemiyordu. Halbuki insanlar yalanlarını kırk kılıfla saklarken Korhan bağıra çağıya "yalancıyım" diyebiliyordu. O akıl tutulması yaşatacak bir şeffaflığa sahipti karşısında.

Kimi tanıdıysa "intikam tutkunuyum" diyecek kadar özgür değildi dili ama Korhan sesini bile titretmiyordu.

Şu ana kadar iki üç flört aşamasında ilişkisi olmuştu Ahunun. Onları da sürekli ders çalışan, nöbet tutan bir sevgili mutlu edememişti. Gerçi sevgili denilecek o aşamaya bile ulaşamıyordu ki. Bir ilişki tam olarak nasıl yürür Ahu bilmiyordu. O planlanan davetlere icabet edemeyecek kadar çok sorumluluğa sahipti. Akşam yemekleri aniden üzerine yıkılan nöbetle ertelenince, hafta sonu planları okuması gereken makaleler yüzünden iptal edilince duyduğu cümle hep aynı oluyordu.

"Böyle bir ilişki istemiyorum!"

Ahu buna hak da veriyordu. Yaseminin bin bir zahmetle onu tanıştırdığı Onur'dan hoşlanmıştı aslında. Çok düzgün bir çocuktu, kibardı, nezaket kelimeleriyle arası iyiydi ve sabırlıydı. Oldukça uzun bir süre sayılacak kadar Ahuya tahammül etmişti.

Altı ay!

Gerçi bu altı ayda dört kere sosyal hayatta bir faaliyet gerçekleştire bilmişlerdi. El ele tutuşmuşlardı, bir kaç kere sarılmışlardı ve iki kere de saniyelik öpücük gibi bir şey yaşamışlardı. Ama sonunda kaçınılmaz olan gerçekleşmişti. Ahuyu ailesiyle tanıştırmak isteyen çocuk, aile yemeğine Ahunun ani çıkan nöbetiyle tek katılınca böyle bir ilişki istemediğini dile getirmişti. Bu bir miktar üzmüştü Ahuyu. Sonra üroloji de stajı başlamıştı ve üzülemeyecek kadar yoğun bir tempo onu bekliyordu.

O altı aylık ilişkide bile bir kere Onurun bu kadar şeffaf olduğunu görmemişti. Mesela kendini hiç kıskanmış mıydı? Korhan gibi açık hiç bir kelimesi olmadığını şu an anlıyordu.

Kimse ona Korhan kadar yalın yaklaşmamıştı galiba.

Ama artık Ahunun ruhuna sarılmış başka bir his vardı. Korku!

Sürekli kaybeden, geride kalan olmak Ahunun korkusuydu. Hayatına baktığında başına gelen tek şey buydu çünkü. Anne ve babasını çok sevmişti. Anneannesini de çok sevmişti. Ahiyi, Sûhanı canı kadar sevmişti. Başına gelen hiç değişmemişti. Biri onu lanetlemiş ve sevgisini laneti olarak her yanına sarmış gibiydi. Kaybetmek Ahunun bu hayattaki tek gerçeğiydi.

Yüzünü saran ifadesizlik maskesinin altındaki depremi Korhan görüyor muydu acaba? Görüyorsa keşke yardım etseydi ona. Ahudan bir şey istemeseydi keşke. Onu kelimeleriyle etkisi altına almasa, inandırmasa, tadını hissettiği o güven duygusuna sarılmayı arzulatmasaydı.

Yapamazdı ki!

Ahu tekrar birini canı yapamazdı. Biliyordu canı sökülürken nasıl acıdığını. Acıyla kıvranıp, ölememeyi en çok Ahu biliyordu. Geride kalmak! Ama hep geride kalmak beraberinde büyük kabullenişler de getiriyordu. Mesela artık yalnız kalmayı geride bırakılacak olmaya tercih etmek gibi.

"Ben ... Ben yapamam. Bir daha olmaz, ben bunu bir daha kaldıramam."

Korhan ne Onur ne de diğer ikisi gibi değildi. Eğer... Eğer o korktuğu yardan bir daha atlarsa "nasip böyleymiş" deyip ardını dönemezdi. Mahvolurdu! Kelimenn tam anlamıyla böyle bir adam tarafından o hislerle kuşanır ve geride kalırsa mahvolurdu!

Korhan ise gözlerinde en çok korku izlerinin dolaşmasını anlamaya çalışıyordu. Ahuda belki kızgınlık, belki umursamazlık görebilirdi ama korku! Bu beklediği bir tepki değildi.

İyice yaklaştı, burnu saçlarına değecek kadar bir yakınlık.

"Seni korkutuyor muyum?"

Sancı gibi bir şey bedeninde geziyordu sanki Ahunun. Kalbini, ciğerlerini sıkıştıran ve nefes aldıkça acı veren bir histi.

"Benden ne istiyorsun Korhan?"

Soru sonlanana kadar her kelimede o sesin titremesi canını sıktı Korhanın. Burnunu saç diplerine küçük küçük sürtüp kokusunu daha iyi doldurdu ciğerlerine.

"Senden bir şey istemiyorum Ahu Nar. Sen benden iste diye bekliyorum. Benden bir şey iste ve gözlerindeki korku çekilip, gitsin."

Her zaman olduğu gibi düşünülmeden yapılmış bir hareketle Ahu, Korhanın koluna tutundu. Diğer eli de medet dilenir gibi ceketinin yaka kısmını avuçlamıştı. Alnı adamın çenesine iyice yaslandı.

"Lanet diye bir şey var mıdır Korhan?"

Fısıltıyla dökülen sözlere kaşlarını çatmıştı Korhan. Sorunun maksadını hâlâ anlayamadı. Korhan konuşmadan Ahu devam etti.

"Ben galiba inanıyorum buna."

"Sen neden böyle bir şeye inanıyorsun?"

Ahunun korktuğu başka bir şey de buydu işte. Yok saymaya çalıştığı o hisse onu kendi ayakları götürüyordu. Saçlarında nefesini hissettiği bu adamın bedeninden yayılan sıcaklığa çekiliyordu. O sıcaklık hissine ruhu o kadar ihtiyaç duyuyordu ki aklına düşünme izni bırakmadan en yakınına girebiliyordu.

"Bana baksana Korhan. Bana bakarsan anlarsın. Bir insan kaç kere gidenin arkasından bakar? Hayatımdaki herkesin gidişini izledim. Benim bunu bir kere daha yaşayacak nefesim yokki."

Onlara kaçamak bakışlar atan gözlerin varlığıyla anlık Korhan etrafa baktı. Sonra başının üzerine oldukça güçlü bir öpücük bıraktı. Ahu daha ne olduğunu anlayamadan elini kavramıştı.

"Buradaki işimiz bitti Ahu Nar. Gidiyoruz!"

Cevap bile vermesine fırsat tanımamıştı Korhan. Yüzünde ne hissettiğini anlayamadığı bir ifadeyle yürümeye başlamıştı. Belki de Ahunun demek istediğini anlamış, biraz evvel yaşadıkları hiç bir şeyi yaşamamış gibi davranarak ona hak vermişti.

Araba sessizlik içerisinde yol alırken dönmeleri gereken kavşağı geçişleriyle Ahu yola ve tekrar adama baktı.

"Eve gitmiyor muyuz?"

Korhan cevap vermediğinde geriye yaslandı. Kaçamak bakışları anlık Korhana uğrasa da geri çekiyordu hemen.

Kısa sürede sahile geldiklerinde kaşları çatılmıştı.

"Neden buraya geldik Korhan?"

Korhan yine konuşmadan üzerindeki ceketi çıkardı. Uzanıp Ahunun omuzlarına bıraktı.

"İn hadi Ahu Nar."

Yine cevabı beklenmemişti. Arabadan inip karanlık denizin dalga seslerini hissettiği kısıma doğru yürüyüşünü izledi ilk önce. Sonra omuzları düşmüş halde kendide inip yanına doğru adımladı.

"Niye geldik ki buraya?"

Korhan bu kadar karanlıkta ne görüyordu acaba? Öyle dikkatli bakıyordu ki. Ahu kenara çarpan dalgaların sesi ve sıçrattığı sular olmasa deniz kenarında olduklarını bile zor anlardı.

"Bir yerde okudum sanırım. Denizin üzerinden eserek insana ulaşan rüzgar algısını güçlendirirmiş. Oksijen oranının denizden kaynaklı yükseldiğini savunuyordu yazı sahibi. Denizin tuzunun bile rüzgarın şeklini değiştirdiğini, ferahlık seviyesine yön verdiğini belirtmişti. Ama en çok soyut hissiyata verdiği değişim üzerine duruyordu yazısında. İnsanların düşünmek için, susmak için, konuşmak için yada sadece acılarını yaşamak için imkanları varsa deniz kenarına kaçışlarını buna bağlıyordu. Bende bir çok seferde gelmişimdir buraya. Çok zorlu davalar aldığımda, çuvalladığımda, başarıyı en uçta hissettiğimde..."

Korhan denize bakan gözlerini çevirip Karşısındaki kıza baktı. Adımları ona doğru yürümeye başladı. Uzanıp elbisenin gerilmiş önünü düzeltti. Omuzlarına atılmış ceketin kollarını geçirip, önünü düğmeledi. Ahu ne yaptığına anlam veremese de sûkut ile bitirmesini bekledi. Korhan en son yüzüne baktı. Sahile sıra sıra konulmuş sokak lambaları olmasa karanlık tamamen esir alabilirdi her yeri. Loş ışığın imkanıyla Ahunun yüz hatlarını ayrıştırabiliyordu. Kaşları gözleri, yanakları, burnu ve dudakları.... Her zerresini izledi. Elleri uzanıp iki yandan yüzüne tutundu. Parmakları soğuğun etkisiyle kızarmış, buz gibi olmuş yanaklarını okşamaya başladı.

"Babamı çok özlediğimde de geliyorum Ahu Nar. Annemle yaptığım telefon görüşmelerinden sonraki içimi dolduran hüzünde de. Sonra... Sonra Sûhanı kaybettiğim gün bütün gece buradaydım. Bana iyi gelsin diye tutunduğum çare gibi. Sen evime geldiğinden beri gelmiyorum ama Ahu Nar. İçimi daraltan , canımı yakan o hisler beni boğduğunda artık denize bakmıyorum. Yüzünü izliyorum. Saçlarını, ellerini, gözlerini izliyorum."

Ahu boğazını saran yumruyla gözlerine kiliplenip kaldığı adama ne diyeceğini bilemedi. Bakışlarını kaçırıp alnını yine göğsüne doğru yasladı. Dudakları "Korhan" diye fısıldadı.

"Neden korktuğunu biliyorum. O korkunun etkisinde kıvrandığım gecelerim var. Gideni izlemek ne zor yaşayarak öğrendim Ahu Nar. Ama korkuma kapılıp seni kaybedemem. "

Eli üşüyen kızı kendine çekip iyice sarmaladı. Ahunun elleri göğsüne tutunmuştu. Bedenini iyice bedenine yaslayarak ısınmasını sağladı.

"Senden hiç bir şey beklemiyorum Ahu Nar. Var olman yeter. Benimle olman yeter, nefes alman yeter. Söylediklerimi bir karşılık için söylemedim. Herkese yalan için açılan ağzım, sana tek bir kere yalan söyleyemeyecek kadar karşında iradesiz. Bil diye söyledim. Sen gitsen de benim gidemeyecek olduğumu bil diye söyledim."

Ahu göğsündeki elini kaydırıp sırtına doğru doladı. Bedeninden yayılan sıcaklığı can havliyle kucakladı.

Ahu küçük bir kız çocuğu değildi. İçerisinde uyanmaya çalışan o hislerin farkında olmayacak biri hiç değildi. Korhan ona dokunduğunda bu histen nefret etse, bir daha asla tekrarını gerçekleştirmezdi. Bunu yapmıştı! Lise de yada üniversitede. Ona izni dışında kadın yada erkek dokunamazdı. Konuşamazdı! Ama Korhanın belki bilinçli belki de tamamen bilinç dışı dokunuşlarını reddetmeyi düşünecek kadar bile irdelemişti.

Olur ya...

Bir his varlığına öyle hak görürki siz sorgulamayı bile düşünemeyecek kadar o varlığın içerisine çekilirsiniz. Korhan tam olarak böyleydi Ahu için. Neden elimi tutuyor, neden sarılıyor, saçlarıma dokunmadan neden duramıyor diye kendine sormak aklına bile gelmiyordu. Hep varmış gibi, olması gereken hep buymuş gibi bir şeydi Korhandan Ahuya yayılan.

Uzun bir süre sarılmanın ötesine gitmediler. Sıcaklıklarını paylaştılar. Artık görmezden gelinmeyen o duygular elle hissedilecek kadar gerçekti. Ahu yokmuş gibi davranamazdı.

Üstelik...

Üstelik bir şey paçalarına yapışmış 'gör' diye bağırıyordu. Bu hissettiği sıcaklığa muhtaç yanı yakasına yapışmış "bizim için" diyordu sanki.

Üşüyen bedenine Korhan merhamet etti. Hiç konuşmadan eve girmişlerdi. Kendini hemen banyoya atıp sıcak suyla üzerindeki titremeden kurtuldu. Yüzündeki makyajdan arındı ve tekrar Ahu olarak çıktı.

Korhan da odasındaki banyoda duş almıştı belli ki. Saçları nemliydi. Giydiği siyah tişört ve siyah eşofman farklı gösteriyordu onu. Üzerine kalıp gibi oturan takımlarının dışında ne zaman görse farklı biriymiş gibi bir hisse kapılıyordu.

"Bir şeyler yiyelim mi? Acıktım da."

Korhan saçları nemli kıza baktı. Başını yana yatırıp uçlarından su damlayan saçları izledi.

"Kurutmamışsın saçlarını."

"Gürültü baş ağrını çoğaltıyor. Havluyla alırım ıslaklığını."

Dudağı azıcık kıvrıldı Korhanın. Bu merhamet hep mi üzerindeydi merak etti. Sûhanın, Ahuyu neden çok sevdiğini anlamasını kolaylaştırıyordu davranışları.

Sûhanın ilk adını sesli söylediğinde bir anlık ismindeki nar ilgisini çekmişti ama önemsememişti de. Onu tanıyınca anlıyordu. Ahu Nar ateşin lütuf olan yanıydı. Yarayı dağlayıp, can yaksa da iyileştiren o kısmıydı.

Odasına geri dönüp bir havlu aldı. Ahunun yanına tekrar geldiğinde beyaz havluyu uzattı.

"Dola hadi. Üşütüp hasta olacaksın böyle."

Ahu bir şey demeden elindeki havluyu alıp saçlarına sardı. Mutfağa girdiklerinde Ahu bu saatte en fazla sandeviç yiyebilecekkeri için dolaptan sebze ve peyniri çıkardı. Kısa sürede sessizlik içerisinde bitirmişlerdi ellerindekini. Ahu peçeteyle ağzını silerken Korhanın ona dikkatle baktığını fark etti.

"Ne? Neden öyle bakıyorsun?"

Korhan omzunu silkti.

"Makyajlı ve makyajsız Ahu Nar çok farklı."

"Nasıl farklı? Yani çok bir şey sürmemiştim aslında."

"Yüzünde değişen küçücük bir yer bile seni farklılaştırıyor demekki. Sen böyle kalmalısın Ahu Nar. "

Ahu ne yaptığını bilemeden eli yüzüne gitmişti. Korhan da anlık yüzüne dokunan kıza bakıp ayaklandı.

"Ben salonda olacağım, odada uyu lütfen."

"Korhan çok yoruluyorsun, düzgünce uyu. Koltuk rahat, ben sorun yaşamıyorum."

Korhan olumsuzca başını salladı.

"Çalışmam lazım. Yarın geldiğinde karşısında çok hazır olmalıyım."

"Zaman olmadığı için mi?"

"Hayır. Konu hakkında hiç bir bilgim yokken bile onun beklentisini yükseltecek şeyler vermem lazım eline. Bana sorgusuz bir güvenle bağlı olursa sınırsız isteklerime sesi çıkmaz."

Ahu onaylayıp kalktı. Yatak odasındaki örtüleri alıp Korhana bir şey demeden koltuğu hazırladı. Belki bir kaç saat uyuyabilirdi.

Korhan masaya geçmiş önündeki kırmızı bir dosyaya bakıyor ve leptopundan bir yazıyı kaydırarak ilerliyordu. Sonra mutfakta onun için bir kahve hazırladı. Gelip masaya bıraktığında Korhan başını kaldırıp anca bakmıştı kıza.

"Teşekkürler Ahu Nar."

"Aklında ne var Korhan?"

"Şu an için hiç bir şey. Ama bir şekilde çocuğun yargılanırken tutukluluk halinin kaldırılmasını sağlamalıyım. Çocuğun cezaevi şartlarında yaşayamayacağını kanıtlarsam işim kolaylaşır."

Ahu bir süre Korhanın gözlerine baktı. Aklında aslında bir şey vardı. İkinci sınıfta okuduğu bir olaydan uyarlanırsa şimdi için küçük bir çözüm olabilirdi.

"Öneride bulunsam?"

"Beni büyük bir dertten kurtarırsın."

Korhanın karşısında genelde fikir beyan ederken utanıyor yada çekiniyordu Ahu. Adam çok zekiydi ve aklının küçük düşmesini istemiyordu bir yanı.

"Epilepsi..."

Korhan kaşlarını kaldırıp kızın söylediğini anlamaya çalıştı.

"Hapishane şartlarını kaldıramayacak bir hastalık kapsamına girer mi yasalara göre?"

An an Korhanın gözünden bir ışık kaydı sanki. Dudağı sağa doğru kıvrıldı.

"Hapishanede geçirilecek bir sara krizi ve hazırlanan yeni savunmada çocuğun geçmişe yönelik epilepsi hastalığıyla ilgili hazırlanmış bir dosya..."

"Yapılabilinir mi?"

Korhan kafasında bir süre düşündü.

"Her şey yapılır. İmkanlar el verdiği sürece hemde her şey. Şimdi sen bu fikri sunduysan bana, bize çocuğa zarar vermeden böyle bir krize yardımcı olacak ilacı da söylersin ha Ahu Nar."

Ahu dudağını ısırıp gözlerini dosyada, bilgisayarda, kalemde dolaştırdı. Kendinin böyle biri olduğunu bilmezdi esasında. İhtiyaç anında aslında ne kadar kötü şeylere sebep verecek bilgiler edindiğinin şu ana kadar hiç farkına varmamıştı.

"1996 da siroz için geliştirilmeye çalışılan bir tedavide kullanılmış ilaç var. Ama yan etkileri olarak bir çok denekte köpürme, sarsıntılı titreme ve baygınlık geçirttiği için ilaç sanayisinde yer bulamamış kendine."

"Sara krizi bulguları?"

"Evet."

"Biz nasıl ulaşabiliriz o ilaca? Bir fikrin var mı?"

"Ukrayna'da ki siroz son evredeki hastalara mecburi tedavi olarak kullanıldığından bahsetmişti hocamız."

Korhan kafasında sıra sıra yer bulan planla dudağını ısırmış ona dikkatle bakan kıza gözlerini dikmişti.

"Bana hiç yardımcı olmuyorsun nar parçası Ahu. Bir şekilde seni düşünmem için elime çok güçlü bir neden bırakıyor, sessizlik içinde çekip gidiyorsun."

Ahu bir şey demek için ağzını açtı ama ne diyeceğini bilemediği için mecburen geri kapattı. Bu kadar fütursuz olmasa daha kolay ilerleyebilirlerdi. Ama ne düşünüyorsa filitrelemeden söylüyor oluşu Ahuyu karşısında hep susan insan pozisyonuna sokuyordu.

"Uyu güzel Ahu nar. Dinlenmen lazım. bende bana verdiğin madeni işleyeceğim."

Ahu bir şey demeden yanında oturmaktan dolayı kısa kalan adama baktı. Başını onaylar gibi sallayıp, geçip gidecekken eli soğuk bir el tarafından tutulmuştu. Fark etmeden yumruk yaptığı avucunu soğuk parmakalar aralamış, tam avucunun ortasına derin bir öpücük bırakmıştı. O an içine akan bu his... Öyle yoğun, ılık, titretici bir güç oluştu ki ayakta duracak mecali zor buldu kendinde.

"Teşekkürler Ahu Nar... Bana yol gösterenim olduğun için çok teşekkürler."

Ahu alt dudağını ısırıp ona dikkatle bakan adamın gözlerinden ilk kez bile isteye kaçınmadı. Bir üstünlük yarışı hissetmeden amber harelerine dikti irislerini.

"Teşekkürler Korhan, beni anladığın için. Yanımda olduğun için ve..."

Ağzına biriken tükrüğü yuttu. Ona bu kadar çıplak olmak hem çok güçlü hemde çok savunmasız hissettirmişti. Yüzünün her yanını bu kez Ahu karış karış dolaştı. Yine en son gözlerinde asılı kaldı.

"Kokunu benimle paylaştığın için..."

Başka da bir şey demeden yanından uzaklaştı. Bunun ne demek olduğunu Korhan çok iyi anlıyordu. Yıllar sonra onu üzen, onu korkutan, onu öfkelendiren ama en çok özlemine derman olan kokusunun Ahu için önemini ablayabiliyordu. kaderin cilvesi değil miydi zaten? Korhan da güzel günlerinden kalan esintiyi Ahu da solumuyor muydu?

Gece boyunca farklı farklı bin tane yolu gitti ve geri döndü Korhan. Aklınca bir plan kurdu. O planı gözünde ilmek ilmek dokudu, yaşadı, olmadı başa sardı. üzerine araştırmalar yapıp karşısına soru olarak çıkabilecek her şeyi cevapladı. Geçti karşı davanın avukatı oldu, açıklarını birde o gözle irdeledi ve kapattı. Artık hazırdı. Ateşi adında taşıyan bir kızın ona açtığı kapıyla hazırdı. Sabaha karşı iki saat uyuyabildi. Gözleri tekrar baş ağrısıyla açıldı. Onu uyandıran ağrıya kısık bir küfür savurmuştu. Saat henüz sekiz bile değildi.

Sessizce kalkıp giyinmek için odasına girdiğinde Ahunun yastığına sarılışını bir kaç dakika izledi. Saçlarının yatağa dağılmış haline iç çekerek baktı. Bir gün mutlaka o kollar kendine bile isteye dolanacaktı. Medet dilenmek için değil, sadece içinden geldiği için sıcaklığını, soğuk bedeninde hissedecekti.

Olabildiğine sessizce dolabında hazır bekleyen takımlarından birini alıp çıktı. Üzerini değişince de kontrolünü kaybetmesine neden olacak ağrıları için arabayı ofisinden önce başka bir yere sürdü.

Yol biraz uzundu ama on bire kadar halletmeyi umdu. Girdiği klinikte kimin için geldiğini söylemiş ve beş dakika sonra hem arkadaşı hem de bir çok konuda desteği olan Ece Kalkanın yanındaydı. Yaklaşık altı yıllık bir arkadaşlıkları vardı. Çok kısa bir süre ilişkileri de olmuştu. Korhanın çok çalışan ve Ecenin ilişki insanı olmayan tutumundan kaynaklı konuşarak bitirilmiş bir ilişkiydi. Birbirlerine sağladıkları imkanlar nedeniyle arkadaşlıklarına ve iş ilişkilerine zarar vermeme konusunda anlaşmışlardı. Şimdiye kadar da hiç sorun yaşamamışlardı. Ece otuz yaşında hayattan ne beklediğini bilen, kültürlü, açık görüşlü ve çok güzel bir kadındı.

Onu görünce yerinden gülümseyerek kalktı.

"Korhan? Sabahın bu saatinde seni buraya ne getirdi?"

"Merhaba Ece, sonunda tavsiyene uydum. Baş ağrılarım çok şiddetlenmeye başladı. Yardımına ihtiyacım var."

Ece anlayışla başını sallamıştı. Küt, sarı saçları muntazam bir düzlükteydi. Yüzündeki ölçülü makyajı, şeftali rengi elbisesi zarafetini gözler önüne seriyordu sanki.

"Biraz oturmak istemez misin?"

Korhan başını sallayıp geçip karşısındaki deri koltuğa oturdu.

"Uyku probleminde hiç ilerleme yok mu?"

Korhan, Ahunun ona masaj yaptığı gecelerde deliksiz uyuduğunu düşündü. Dudağı hafif güler gibi kıvrıldı.

"Desteksiz ilerleme yok. Çok az ve hep kesik kesik."

"Ağrıların nedeni bu olmalı. Korhan travma sonrası stres bozukluğu yaşıyorsun. kaybının yasını yaşamadan kendine bir amaç bulman, bedeninin de kabullendiği anlamına gelmez. Biz duygularımıza izin vermek zorundayız."

"Ece terapiye gelmedim!"

"Korhan bende terapist değilim, Psikyatır hekimim. bunları aynı zamanda sana değer veren bir arkadaşın olduğum için söylüyorum. Bir kayıp yaşadın Korhan ve bir kere ağlayarak bedenine rahatlama hakkı bile vermedin. Vücudun senden istediğini alamayınca sana ağrı olarak sinyaller veriyor."

"Şu an için kendimi bırakamam. Şimdi olmaz!"

Ece yerinden kalkıp karşısına geçip oturmuştu. Karşısındaki adamın eline uzanıp kavradı.

"Bedeninin rahatlamaya ihtiyacı vardır belki Korhan. En son ne zaman seks yaptın?"

Korhan parmaklarına dolanan elden kibarca elini çekti. Bu cesareti ona kendi vermişti. Aralarında genelde biraz önce kızsa da sohbetleri terapi şeklinde ilerlerdi.

Ece ise elinden çekilerek alınan ele kaşını kaldırarak baktı.

"Bir ilişkin mi var?"

"Bir ilişkim yok Ece."

"Soruma cevap vermedin. Bunu arkadaşın olarak sormuyorum, hekim olarak soruyorum. Bedeninin ihtiyaçları var, çok fazla çalışıyor olman önüne geçiyor olabilir. Bedensel tatmin sana bir süreliğine iyi hissettirebilir."

Korhan gözlerini boş bir ifadeyle karşısındaki kadına dikti. En son ilişkisi karşısındaki kadınlaydı. Onun üzerinden de yıllar geçmişti. Korhan tek gecelik ilişkilerin insanı hiç olmamıştı, mide bulandırıcı gelen bir tutumdu bu tavır onun için. Biriyle sadece tatmin olmak için bedensel bir paylaşıma giremezdi. tanımadığı, anlık bir kadının karşısında çırılçıplak kalamazdı. Bu onu rahatlatmaktan ziyade ucuz hissettiren bir şeydi.

"Böyle bir şeye ihtiyacım yok Ece, ilaç yazacak mısın?"

Ece sesindeki sertlikten çekinmek yerine anlık tekrar eline uzandı ama daha dokunamadan o el çekilmişti. Bir farkındalıkla dudağı kıvrıldı.

"Biri var?"

"Bir ilişkim yok!"

"Ama senin için biri var, öyle değil mi?"

"Öyle."

Cevap çok netti. O yüzden Ecenin gülümsemesi daha çok arttı. Nedensizce onu kışkırtmak isterken buldu kendini.

"Bir ilişkin yoksa gidip tek gecelik yaşayacağın seks ihanet sayılmaz Korhan. Bu kadar kalıplara bağlı kalma. Kimseye verilmiş bir sözün yok neticede."

Korhan geriye yaslanıp bacak bacak üstüne atmıştı.

"Senin için öyle, benim için değil. Doğru söylüyorsun, biri var. Bendeki yerini tam olarak bilmiyor ama bunun da bir önemi yok Ece. Ben biliyorum. Onun benim için ne kadar değerli olduğunu benim biliyor olmam yetmez mi?"

"Çok değişik bir sadakat anlayışın var, bunu hep düşünmüştüm. Benimle olan ilişkinde de böyleydin. Aramızda duygusal bir bağlılık olmamasına rağmen hiç bir kadının ilgisine karşılık vermiyordun."

Korhan pantolununun üzerindeki tozu silker gibi bir hareke yaptı. Larşısındaki kadına bakmıyordu bile.

"Bunu kendime olan saygımdan yapmıyordum Ece. Şu an ki olanı ise ona hissettiğim şeylere ve benim farkımda olmasa bile incinebilecek olma ihtimaline karşı yapıyorum. İkisi çok farklı şeyler."

Ece yine doktor kimliğine bürünmüş, gözlerini kısarak anlatmak istediğini ayrıştırması için beklemişti.

"Ne demek istediğini tam olarak anlamadım sanırım."

"Şöyle ki, seninle olan ilişkimde dediğin gibi duydusal bir bağlılığımız yoktu ama ilişkisi olan bir adamdım. Bana yakışmayacak hallerin içerisine giremezdim. Kendime saygım var benim. Ama bu öyle değil."

"Farklı kılan ne Korhan?"

Korhan anlık karşısındaki kadına baktı. Sonra gözleri yine paçasına düşmüştü. Yüzünde silik bir gülümseme vardı.

"Bu hissettiğim şey çok gerçek. O belki hiç bir zaman benimle olmayabilir ama bu hisler bende olduğu sürece ona ihanet edemem. Bana hissettirdiği bu şeye ihanet edemem. Hiç bilmeyebilir. Ama önemli olan bu değil Ece."

Gözleri tekrar karşısındaki kadına kilitlendi. Kaşları hafif çatıktı ama kızgınlık gibi değildi yüzündeki ifade.

"Bir avuç ateş sanki ama yakmaktan çok yaşatıyor. Benimle yolu kesiştiğinde bana mecbur sanmıştım. Ben aslında onun varlığına muhtaç bir konumdayım artık. Bana kapılar açıyor, elinde farkında olmadığı kelimeleri var. Her girmek istediğim kapının anahtarı gibi. Farkında değil biliyorum ama öyle iyi geliyor ki bana bu hissettirdikleri, bunlar için bile onun bende bıraktıklarına sadakatle bağlı olmama yeter. "

Karşısındaki kadın ilk kez duyguları hakkında bu kadar yalın konuşan adamla dumura uğramıştı. Korhanı hiç bir zamanın içerisinde bu kadar net konuşurken duymamıştı Ece. Onun her tarafa çekilebilecek cümleleri olurdu. Netlik ve karmaşa arasında oyun oynamayı seven kelimeler birleştirir ve hep haklı çıkacağı bir açık kapı bırakırdı. Ama şimdi bir kadın gelip ona kesinlik ifadeleri kullandırıyordu.

"Değişiyorsun Korhan."

Korhan ayaklandı. Üzerini düzeltti.

"Bu günük bu kadar terapi yeter Ece. Gitmem gerek, artık verecek misin ağrılar için bir ilaç?"

Ece de daha fazla konuşturamayacağını bildiği için ayaklandı ve geri masasına dönüdü.

"Antidepresan kullanmak zorundasın. Sinirlerinin rahatlamaya ihtiyacı var. Düşük bir doz olacak. Yirmi dört saatte bir alacaksın. akşam saatlerini seç kullanmak için. İlk altı saatte gelen gevşeme hissi uykuyla bağını kolaylaştırır."

Korhan başını onaylar gibi sallayıp, uzatılan reçeteyi aldı. Kapıdan çıkmak üzereyken ardından gelen sesle yüzü geriye döndü.

"O kadınla beni tanıştırmalısın Korhan. Sana bunu yapan kadını çok merak ediyorum."

Korhan dümdüz baktı ve cevap vermeden çıkıp gitti. Biran evvel ofisine ulaşması gerekiyordu.

Sonunda yolu tamamlayıp ofise girdiğinde saatini kontrol etti. Muzaffer Bey dakik bir insansa otuz beş dakika sonra burada olurdu. Odasına girdiğinde kapısı kapanmadan Zahir de içeri adımladı. Ona dik dik bakan adamı umursamadan yerine geçip hazırladığı dosyayı da masanın üzerine bıraktı.

Zahir gelişi güzel kırmızı dosyaya göz atmıştı. Demekki Korhan izleyeceği yol haritasını oluşturmuştu.

"Nasıl geçti sergi?"

Korhan umursamaz ifadesini korumaya devam etti.

"Planlarım doğrultusunda."

"Adamı çekmişsin ağına anladığım kadarıyla."

Korhan sonunda arkadaşının yüzüne dikkatle bakarak kaşlarını çattı.

"Derdin ne Zahir? Neyse söyle, benim asabımı bozma!"

Sonunda beklediği tepkiyi alan adam geçip karşısına oturdu.

"Zarar görme ihtimalin."

"Farkında mısın bilmiyorum ama bu işi yaptığımız tüm zamanlarda böyle bir ihtimal hep vardı, olacak da."

"Çok pervasız hareket ediyorsun. Dün adamla görüştün daha ama bu gün elinde bir dosyayla çıkıp geliyorsun. Ne düşündün, ne planladın bir gecede? Ya yanlışa düşersen?"

Korhan derin bir nefes alıp bıraktı.

"Yalçın ne biliyorsa söylemek zorunda. Böyle olmaz! Böyle elimde hiç bir şey yokken bekleyemem. Bir şey yakaladım sonuna ulaşmam lazım. Üstelik merak etme planım oldukça sağlam."

Zahir kabullenmişlikle omuzlarını düşürdü. Neler planladığını soracağı anda telefon çalmıştı. Korhan açtığında ise asistanının erken gelen konuğunun haberini verişiyle duruşunu düzeltti.

"Muzaffer gelmiş. Yirmi dakika önce. Eminim şu saate kadar beklemek bile zor olmuştur. Şimdi beni baltalamayacaksan kal burda yoksa odana geç Zahir!"

Zahir ellerini teslim olurmuş gibi kaldırıp başını salladı.

"Sen ne dersen o. Yapacak bir şey yok, kalıp en azından açığın varsa kapatmak için kafa patlatayım."

Korhan, Zahirin gözünde ne kadar değerli olduğunu biliyordu. Zahirin bir hata yüzünden başına iş açmasından duyduğu endişenin de farkındaydı.

Kapı tıklatıldı ve asistanı Sanem hanım eşliğinde Muzaffer Soylu içeri girdi.

"Hoşgeldiniz Muzaffer bey."

"Hoşbuldum Korhan Yıldıray. Planlanan saatten erken geldim, katılmam gereken bir toplantım var, umarım sorun teşkil etmez."

Korhan adama eliyle oturmasını istediği yeri taktim etti. Bunun uydurma bir bahane olduğunu anlamak için çok da zeki olmaya gerek yoktu. Adamın gözleri bile heyecanını ortaya saçıyordu. Aynı ölçüde bir gövde gösterisiyle karşılık verdi.

"Ortağımla yeni aldığımız, önemli bir dava üzerine toplantı yapıyorduk ama sorun değil. Buyrun lütfen."

Muzaffer Bey ilk Zahire göz attı ve Korhana döndü.

"Dava hakkında bilgin var mı Korhan? Bak açık olacağım sana, eminim araştırdıysan ne kadar çıkmazda olduğumu biliyorsundur. Emiri ordan çıkarabilir miyiz?"

"Sizden sonra küçük bir araştırma yaptım. Savunması çok eksik yapılmış, şu an içerde olması oldukça normal."

Korhanın biten cümlesi adamı daha çok heyecanlandırmıştı.

"Sen! Peki ya onun davasını sen alırsan kurtarabilir misin Emiri? Bu çok önemli Korhan. Ailemden geriye kalan tek kişi o. Daha on sekiz yaşında. Kaldıramaz orayı. Çıkarabilir misin onu ordan?"

Korhan masanın üstünde ellerini birleştirip karşısındaki adama çok daha dikkatli baktı.

"Muzaffer bey ben bu davayı alırım, ilk duruşmada da tutuksuz yargılanmasını saplarım ama siz benim kaşemi karşılayacak güçte misiniz emin değilim.!"

Adam anlamadığı için kaşlarını çatmıştı. Muzaffer Soylunun karşılayamayacağı bir ücreti olamazdı. Cebinden çıkardığı çek defterini ve adına üretilmiş kalemi önüne bıraktı.

"Ücretini sen belirle Korhan. Ne dilersen yazabilirsin. Benim şu an paradan çok daha büyük bir derdim var."

Korhan anlık çek defterine bakıp tekrar adama döndü.

"Benim sizden talebim para olmayacak Muzaffer bey! Çok daha zahmetli bir talebim olacak."

Muzaffer Soylu gerildikçe gerildi. Tam olarak ne döndüğünü anlayamıyordu ama odaklandığı kısım da kardeşinin şu an ne olduğu belirsiz bir sürü azılı suçlunun arasında oluşuydu.

"Ne istediğini söyle bana!"

Adamın sesindeki aceleci tını zaten Korhan ne isterse vereceğine kanıt gibiydi. Korhan hafif öne eğilerek adamın üzerindeki dik bakışlarını daha da yoğunlaştırdı.

"Yalçın Koçhan!"

"Ne olmuş ona?"

"Şahsi bir meselem var onunla. Bu konuyla sizin ilgilenmenizi istiyorum."

Muzaffer anlamadığı için kafasını yana eğip kaşlarını çattı.

"Nasıl bir ilgi?"

"Piyasada iş yapamaz hale gelmesi gerekiyor Muzaffer bey. Legal yada illegal para talepleri karşılanmamalı. Şu an için hazırlandığı ihaleyi alamamalı. Lojistik kanalında tüm işleri durmalı ve en önemlisi bunların benim yüzümden olduğunu bilmeli!"

"Sen! Sen onun piyasadan silinmesini istiyorsun!"

"Aynen öyle Muzaffer bey!"

"Böyle bir şey için ne yaptı sana?"

"Asla yapmaması gereken bir şey. Şimdi siz benim talebimi gerçekleştirecek misiniz..." Korhan anlık kırmızı dosyaya bakarak adamın bakışlarını da orda toplamayı başardı. "Yoksa kardeşiniz için başka avukat mı düşünürsünüz?"

Muzaffer de masanın üstündeki dosyaya bakıp Korhanın çokdan davası için hazır olduğunu anlamış oldu. Yalçın onun için zor bir lokma olmazdı. Piyasada yaptığı en iyi şey buydu zaten. Gözüne kestirdiği şirketleri önce küçültür sonra kendi bünyesine katardı. Korhanın neden onun karşısına çıktığını şimdi çok daha iyi anlıyordu. Ama eli o kadar güçlüydü ki sorgulamaya bile neden bulamıyordu.

"Halledilebilir bir iş bu benim için Korhan. Ben senin istediğini yaparım. Şimdi Kardeşimi oradan nasıl kurtaracaksın anlat bana!"

Korhan talebine beklediği yanıtı alınca geriye yaslanıp rahat bir pozisyona geçmişti. Anlık Zahirle göz göze geldiler. Ortağı da bunu nasıl alt edeceğini düşünüyordu muhtelemelen.

"Kardeşinizin hastalık geçmişi hapishane koşulları için elverişli değil Muzaffer Bey. Her an geçireceği epilepsi krizine hapishanede doğru müdehale edilemeyebilir. Özellikle önümüzdeki bir kaç gün içerisinde geçireceği krizden sonra savcıyla görüşmem gerekecek."

Muzafferin zerre anlamadığı her şeyi Zahir anlamış ve gözleri iri iri açılmış bir şekilde ortağına bakıyordu.

"Emirin... Epilepsisi yok Korhan bey."

Korhan olumsuzca başını iki yana salladı. Şaşkın şaşkın ona bakan adama sarı gözlerini bilmişlikle kilitledi.

"Hayır! Emirin epilepisisi var Muzaffer bey. Siz aile itibarınız ve kardeşinizin açık hedef olmasını sağlayacak bu hastalığı ilk savunmada dile getirmediniz. Sonuçta bir iş adamısınız ve dostunuz olduğu kadar düşmanınız da var. Kardeşinizin hayatını çok önemli ölçüde etkileyen hastalığını saklamanızın bir takım özel sebepleri olabilir. Hazırlanacak hastane geçmişinde önümüzdeki davada hakime sunulacak hastalığı ve tedavi aşamaları yer alacak. Ayrıca bir kaç gün içerisinde Emirin bir kriz geçirmesini sağlayacaksınız, savcı bu durumu göz ardı edemez. Aynı şekilde bizim davamıza yön veren durumumuz da Emirin rahatsızlığı olacak. Kriz öncesi ve sonrası yaşanan bilinç bulanıklıklarından kaynaklı kardeşinizin üzerine yıkılmak istenilen cinayet için şahitlerin tekrar dinlenilmesi istenilecek. Şahitlerden Yüsra Çelebinin ifadesi değişebilir. Şu an için en zayıf halka o görünüyor. Uzun bir dava süreci sizi bekliyor ama bu durum içerisinde tutuksuz yargılanması için bana yardım etmeniz gerekecek Muzaffer bey. Eeee şimdi kararınız nedir? Alıyor muyum davanızı?"

Adam yutkunmuş ve karşısında tüm kararlılığıyla ona bakan adama ilk ne diyeceğini bilememişti. Başka çaresi yoktu! Ailesinden kalan tek kişinin yıllarını o delikte geçirmesine izin veremezdi. Onu korumak zorundaydı. Ölen kişiyi düşünüp vicdan yapamazdı. O zaten çok da merhamet sahibi bir adam değildi ki. Bir ağabey olarak onu korumak zorundaydı.

Kararını vermiş bir halde ayağa kalktı. Elini karşısındaki adama uzattı.

"Neden adının geçtiği yerde bakışların değiştiğini artık anlıyorum Korhan Yıldıray! Ne yapılması gerekiyorsa yapılacak. Sen kardeşimi ordan kurtar, bende istediğini kısa bir süre içerisinde yerine getireyim."

Korhan ona uzanan eli kavrayıp sıktı.

"Yalçın başına gelen her şeye benim sebep olduğumu bilecek Muzaffer Bey! Ne kaybediyorsa sebebinin Korhan Yıldıray olduğunu bilmeli."

"Ne istersen derken ciddiydim Korhan. Biran evvel kardeşimi ordan çıkarmaya bak. Sana güvenim sonsuz, bende ne istersen eksiksiz yerine getireyim."

Adam başka bir şey demeden ofisinden çıkınca Zahir bir ıslık çalmıştı.

"Kendini aşıyorsun Korhan Yıldıray. Demek epilepsi!"

Korhan tehlikeli bir gülüşle geri yerine oturdu.

"Ahu Nar çok zeki bir kadın."

Zahir gözlerini iri iri açıp duyduğu şeyin anladığıyla aynı olup olmadığını sorguladı içinden.

"Hassiktir! Bu fikir ondan çıkmış olamaz. Oğlum kız bir parça bişey. Dokunsan kırılacak kadar narin."

"Görünen her şey her zaman göründüğü gibi olamaz Zahir. Epilepsi fikrini tutuksuz yargılama için o verdi bana. Bende o fikri genele yayıp cinayet gününe de işlemeyi planladım. Kriz öncesi ve sonrası için bilinç bulanıklığı bir çok hastada görülen bir etkiymiş. Bilinci bulanık biri her hangi bir kavganın ortasında duyularını olması gerektiği gibi kullanabilir mi? Maktül 1.83 boyunda 85 kilo ağırlığında biri. reflekslerini doğru kullanamayacak güçsüzlükte biri böyle birini boğarak öldürebilir mi? Hakimin kafası karışacaktır mutlaka, o karışık kafanın üzerine oynayacağız. Üstelik dediğim gibi uzun bir dava süreci olacaktır, zaman içerisinde bakacağız duruma."

Zahir alt dudağını ısırmış arkadaşına inanmazlık içerisinde bakıyordu.

"Ben hala o kızdan böyle bir fikir beklemiyorum. Hâlâ şaşırabiliyorum o kadar görüp geçirdiklerimizden sonra. Helal olsun Ahu Nara."

"Ahu!!!!"

Zahir gülümseyen bir ifadeyle arkadaşına baktı.

"İsmi ona yakışıyor, ne var biz de söylesek?"

Korhan daha fazla karşısındaki adamı dinleyip durulmuş sinirlerini zıplatmak istemiyordu. Ayağa kalkıp ceketini düzeltti.

"Gereksiz samimiyete lüzum yok Zahir! Hoşlanmayacağım şeyler üzerine diretme."

Zahir şiddetli bir kahkaha attı. Giden adamın arkasından bir süre baktı. Kızı ondan bile kıskanıyorsa durum gerçekten vahimdi.

Korhan eve gitmek için çıktığı yolu ev yemekleri yapan bir yerde durdurdu. Sûhanla yaptığı bir görüşmede hayal meyal biber dolması seven bir kızdan bahsediyordu Sûhan. Hatırladığının doğru olmasını istedi. Kısa süre de biber dolması, çorba ve bir kaç mezenin olduğuğu paketi alıp çıkmıştı.

🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋

Ahu Nar uzun zamandır kapalı olan telefonunu sonunda cesaretini toplayıp açmıştı. Üst üste gelen bildirimlerin bir çoğu Yasemine aitti. Mesajları onu çok merak ettiği üzerineydi ama özlediğini de defalarca söylemesi içine sızı gibi çökmüştü. Sonra babasından! daha doğrusu eniştesinden gelen mesajlara baktı. Mesajları görüldü olduğu anda da çağrısı ekrana düşmüştü.

Derin bir soluk aldı. Onu merak mı etmişlerdi? Bu kadar zamandır ne halde endişelenmişler miydi?
Cesaretini toplayıp çağrıyı cevapladı.

"Ahu! Ahu kızım nerdesin? Günlerdir arıyorum Ahu, Yasemin söyledi. Ne işin var Muğlada? Nasılsın Ahu? Niye kapattın telefonunu?"

"Baba..."

"Kızım ne yapıyorsun tek başına, niye aramadın Ahu?"

"Ben... Yalnız kalmak istedim. İyiyim, endişelenme. Burda... İyiyim..."

Ahu evin içinde dolaştırdığı gözlerini ellerine sabitledi. İçindeki kırgın kız çocuğu sonunda düşünülmüş olmasıyla sanki kesif bir nefes almıştı.

"Tek başına ne yapacaksın O evde kızım? Yasemin okulu dondurduğunu söyledi. Buraya gel kızım. Burda beraber iyileşelim."

"Ben artık iyileşemem ki baba... Ahi gitti ya... Nasıl iyileşeyim?"

Babasının aldığı derin nefesten bile ne kadar kötü olduğunu anlayabiliyordu Ahu. Onun için endişelendiğini biliyordu. Annesinin aksine babası gerçekten onları sevmişti galiba. Çok güçlü bağları yoktu ama ilgisini de hiç esirgemezdi. Annesi Ahiyi severdi ama o sevgi Ahiye kadardır hep. Ahu için yeri yoktu Sahra Amberin.

"Ahu... Evine gel kızım. Aklım sende, ne olur? Evine gel..."

"Gelemez!!!! Gelemez o kız buraya bir daha! Her şey onun yüzünden. Her şeye o sebep oldu! İstanbul diye tutturdu, Ahi Ankarada okuyacaktı o olmasa. Bunlar başımıza gelmeyecekti. Oğlumu peşine taktı mahvetti!! O aşağılık kız kim bilir ne işler açtı başına ki bunlar oldu! O kız Ahiyi neye bulaştırdı da ölmek için ikna etti kim bilir!!! Gelmeyecek o yılan bir daha buraya!"

Ahu kulağına dolanlarla buz gibi kala kaldı.

"Sahra ne saçmalıyorsun? Kes artık sesini kes! Ağzından çıkanı kulağın duysun!"

Babasının bağırtısı sıçramasına neden olmuştu. Ahu kilitlenmiş gibi kulağında tuttuğu telefonla kala kaldı. Annesinin kelimeleri kan sıçratıyordu her yerine. Onu mu suçluyordu? Olanlara sebep Ahuyu mu görüyordu? On sekiz yıl! Onun kızı olarak on sekiz yıl geçirmişti, hiç mi içi onun için acımıyordu?

"Ne olduğu belirsiz bi yolluya kapılıp gitti! O yılan, Ahiyi yüreklendirmese bu kadar bağlanmazdı o kıza! Her şeye sebep o ciyan! Hayatımı mahvetti. Annesi gibi kızı da hayatımızı bitirdi!"

Bahsedilen yılan Ahu muydu? Ahu daha fazla duyduklarını kaldırmamıştı. Elinden düşen telefona öylece baktı. Gözlerine dolan yaşlar görüşünü puslandırıyordu. Sûhan için söylediği kötü kelimeler etlerini kor ateşlerle dağlamıştı sanki. Halbuki Ahinin sevdiğine böyle kötü laflar dedirtmezdi ki Ahu. Sûhan, Ahinin kıymetlisiydi, ona nasıl öyle kötü kelimeler söyleyebilirdi? Hem... Hem Ahu bilse... Böyle bir acıyla sınanacağını bilse hiç gelmek ister miydi buraya? Okumazdı ki! Ahisiz kalmaktansa bir evin içerisinde ömür tüketmeye bile razı olurdu.

Gözlerinden peşi peşine dökülen yaşlar, nefes almasını zorlayan o tükenmişlik hissi tüm gücünü bedeninden çekip almıştı sanki.

Bacaklarını toplayıp, kollarıyla sıkı sıkı sardı. Hıçkırıkları boğazından kopup, çıkamıyordu sanki. Bedeni titriyor, gözlerindeki yaşlar sağanak gibi akıyordu.

Anahtarın çevrilişini, kapının aralanışını duymadı bile. Korhan salondan gelen hıçkırık sesleriyle hızla içeri girdi. Koltukta der top olmuş sarsılarak ağlayan kızla elindeki paketler olduğu yere düşmüştü. Hızla atılıp yanına ulaştı.

"Ahu Nar! Ahu Nar ne oldu? Neyin var, bir şey mi oldu?"

"Kor... Korhan..."

Korhan kızın kan çanağına dönmüş gözlerini gördüğünde göğsünde şiddetli bir sıkılma hissetti. Bedeni titriyordu. Teni iyice solmuş, canlılık hissini kaybetmişti sanki.

Uzanıp kızı kendine çekti.

"Ahu Nar, ne oldu? Bir şey olmuş, söyle benim güzel kelebeğim."

Ahu kolunu tutan adama anlık bakıp üzerine atıldı. Boynuna can simitine sarılır gibi sarıldı. Korhan kızın belini kavrayıp iyice sarmaladı. Biraz sakinleşmesi için zaman tanıdı ona.

Ahunun hıçkırıkları durulana kadar saçlarını okşadı eliyle. Ahunun boynuna vuran nefesi, ona sıkıca tutunan kolları sayesinde Korhan içinde canlanmaya çalışan paniği kontrol edebiliyordu.

Ahuyu biraz daha kavrayıp ayaklarını yerden kesecek kadar havaya kaldırdı. Bacaklarını beline sarması için eliyle destekledi, Ahu da ona yardım etmişti. Sonra adımları koltuğa yönelip kucağında kızla oturdu. Ona sımsıkı sarılan kızın saçlarını, sırtını okşayarak burda olduğunu iyice hissetmesi için elinden geleni yapıyordu.

Ahunun iç çekişleri biraz durulunca azıcık kendinden ayırarak yüzünü görecek hâle getirdi. Gözlerinin kızıl damarlarına dişlerini sıkarak bakmıştı.

"Benim güzel ateşim... Mahvetmişsin ahu gözlerini. Ne oldu Ahu Nar? "

"Ben böyle olcağını bilsem gelmezdim ki. İstemezdim. Yemin ederim evden bile çıkmazdım. Vallahi hiç hiç istemezdim."

"Neyi istemezdin Ahu Nar?"

Korhan anlık bir bakışla yerdeki telefonu gördü. Biriyle mi konuşmuştu? Biri kötü bir şey mi söylemişti?"

"Kiminle konuştun Ahu Nar? Söyle hadi güzelim, biri bir şey mi dedi?"

"Hiç sevmiyordu zaten beni. Hep nefretle bakan gözlerini görüyordum ben. Ahiyi severdi ama ona anne olmayı istedi. Ben bilsem bu şehir Ahiyi benden alacak, gelemezdim ki."

Korhan kafasında şekillenen ihtimallerle dişlerini gıcırdayacak kadar sıktı. Çenesi kasılmıştı. Uzanıp kızın alnına bir öpücük bıraktı. Yüzünü ıslatan yaşları parmakalrıyla sildi.

"Senin suçun değil Ahu Nar. Olanların hiç biri senin suçun olamaz. Sen en masum olansın. En acı çeken. Sana bunu yapmasına izin vermem! Seni böyle açık yarandan vuramaz!"

"Korhan... Onu üzecek, yoracak kötü bir çocuk olmadım. Sevmesi için her şeyi yaptım, nefret ediyor benden. Sesindeki nefret o kadar uzaktan bile canımı nasıl böyle yakar?"

"Hişştttt... Onun kararmış kalbi için kendini incitmene izin vermem nar parçası kelebek. "

Korhan dağılmış saçlarını ipeğe dokunurmuş gibi bir naiflikle okşayarak düzenlemeye çalıştı. Gözlerinden akmayı bırakmayan yaşları usul usul sildi. Ahunun omuzlarındaki elleri sıkıca tutunuyordu ceketine.

"Elimizde olmayan şeyler için hep suçlu arar insanoğlu. O kadın en masumu, en savunmasızı seçmiş. Buna izin vermeyeceğim! Kendine bir de böyle yükler yükleyip, mahvolmanı izlemeyeceğim!"

Korhanın fısıltıdan bir tık güçlü kelimeleriyle Ahu alnını ona dikkatle bakan adamın alnına yasladı. Kulağında yankılanan kelimeler hâlâ oradaydı ama o kelimelerin içerisine karışan Korhanın sesi daha kolay nefes almasını sağlıyordu. Kokusunu derin derin soludu. O güven hissinin tenini sarmalamasına izin verdi.

"Dili hiç bu kadar zehirli olmamıştı..."

Fısıltıyla döküldü dudaklarından kelimeleri. Korhanın saçlarında dolaşan parmakları anlık duraksadı. Sonra göz yaşlarıyla nemlenmiş yanaklarını okşamaya devam etti. Alnında atan o damarı Ahu hissedebiliyordu.

Sonra bir şey oldu. Kulağının dibine ılık dudaklar yaslandı.

"Seni kimseye üzdürmem Ahu Nar..."

Fısıltısı içini titretti. Dudakları bir kaç santim sürtünerek elmacık kemiğine kadar gelmişti. Oraya daha güçlü yaslanıp, bir öpücük daha bıraktı.

"Acı çektiğini izlemeye tahammülüm yok artık benim..."

Ahunun tüm tüyleri diken diken olmuştu sanki. Yerinden milim kıpırdayamıyordu. Yüzünde dolaşan dudakların hissettirdiği şey acıyan yerlerini uyuşturuyordu. Ilık dudaklar biraz daha aşağı kaydı. Sakallarının hafif hafif batması canını acıtıyordu ama o dudakların verdiği his için her şeye göz yumulurdu.

Sol yanağından aşağı kayan dudaklar üst dudağının bir santim üzerinde durdu.

"Benim güzel ateşim... Bir gün gülme ihtimalin kalbimi titretirken ağlayışlarını izletme bana..."

Dudaklarına çarpan kelimeleriyle kısık bakan gözleri tamamen kapandı.

"Ahu Nar..."

"Korhan..."

İki fısıltı aynı anda çıktı ikisinden de. Kıpırdanan dudaklar bir birine dokundu.

"Seni öpmek istiyorum Ahu Nar..."

Ahu derince yutkundu. Omuzlarını tutan elleri daha sıkı geçirdi parmaklarını bulundukları yere.

"Beni öpmeni istiyorum Korhan..."

Korhanın ılık dudakları Ahunun köz sıcaklığındaki dudaklarına sürtündü ilk. Minik minik iki üç buse üst dudağının ilk köşesine sonra sus çizgisine ve en son sağ köşesine öpücüğünü bıraktı. Ahunun aralık dudakları gelecek öpücüğe hazır, hafif bir titremeyle bekliyordu onu. Korhan azıcık geri çekilip gözleri kapalı, Korhandan gelecek öpücüğü bekleyen kıza baktı. Güzelliği insanın aklını başından alacak bir ateşti Ahu. Arzuyla yanan kalbi sabırsızdı. Gözlerini tıpkı Ahu gibi kapatıp dolgun, ısırılmaktan kıpkırmızı olmuş alt dudağını iki dudağının arasına kıstırdı. Dili iki dudağının arasına kısılmış dudağı ıslatmak için dokundu. Tadını aldı...
Hissettiği tadın büyüsüyle dili şehvetin isteğine kapıldı. Çok daha talepkar bir adım atıp ağzının içine aldı alt dudağını, dişleri canını yakmayacak şekilde kıstırdı. Kanını kaynatan bu his çok daha fazlası için yakasına yapıştı. Öpücüğü dudağını emmeye başlamasıyla daha da ıslak bir hâle dönüştü.

Dudakları üst dudağına geçerek orayada ıslaklığını yaydı. Dili iki dudağının üzerinde kıvrılıp ağzının içine kaydığında bir inilti yayıldı ağzına doğru. Bu Korhanın kendini zaptetmek için tuttuğu tüm ipleri kopartan o andı. Dili çok daha aceleci ağzının içerisinde dolaşmaya, hissettiği tadın verdiği sarhoşluğun sihrinde kaybolmaya çalışıyordu. Dilinin ucuna dokunan sıcak dille kendi gırtlağından da bir inilti firar etti. Dili okşamaya, karşısındaki dili emmeye istekle devam etti.

Korhan sigaraya, alkole yada uyuşturucuya bağımlı olacak kadar iradesiz bir adam hiç olmamıştı ama bu dudaklara ömür boyu bağımlı kalabilirdi.

Ahunun nefes alabilmesi için anlık koptu dudaklarından.

"Benim güzel ateşim... Sana yalan söyledim."

Gözleri aralanmış kız ona anlamak ister gibi bakıyordu. Siyah incilerinden yayılan ışıltı bir kulu kör edecek kadar büyüleyiciydi.

"Senden bir şey değil bir çok şey bekliyorum Ahu Nar."

"Korhan..."

"Seni istiyorum Ahu Nar. Tenini, nefesini, kalbini, ruhunu deli gibi istiyorum. Benim olmanı her şeyden çok istiyorum. Beni kabul etmeni, beni istemeni deli gibi arzuluyorum. Nefesin olmak istiyorum Ahu Nar. Nefesim olan kadının her şeyi olmak istiyorum."

Kelimeleri biter bitmez tekrar dudaklarına yapıştı. Omuzlarındaki eller bulundukları yerden ayrılıp, saçlarının arasına karışmıştı. Biraz önce hiç bir tepki almadığı dudaklar dudaklarını kavramış ona karşılık vermeye başlamıştı. Ağzından içeri kayan dilini Ahunun dili karşılamış okşayışına aynı şehvetle karşılık vererek Korhanı yakmıştı. Dişlerinin de utanmaz sataşmaşı öpücüğü şehvetli bir deryaya taşımıştı.

Bu bir pes ediş ya da kabulleniş miydi? Geride kalmaktan korku duyan bir kadın, korkusuzca her duygusuna sahip çıkan o adama gardını indirdi. İtaat ettiği duyguları onu nasıl bir sahrada savuracaktı bilmeden kendini Korhanın ateşten dünyasına teslim etti.

Birbirlerine nasıl bir bağla bağlı olacaklarını bilmeden yakıcı bir aşkın içerisine kendi ayaklarıyla yürüdüler. Adlarında ateşi taşıyan iki kişi ilk kez birbirlerine bu kadar yalın yaklaştılar.

Aşk; acının, ölümün, sırların, korkuların arasından sıyrıldı ve ateşe daldı...

 

Loading...
0%