@orenda
|
BÖLÜM-35-
1994 UMUT (Eskişehir-Konya aralığında oldukça geniş bir alana kurulmuş askeri Üs)
İki aracın eskortluğunda alana giriş yaptığı zaman hissettiği tek şey koskoca bir boşluktu.
Yanında oturan kadının talimatlarını dinliyor, kısa bilgilerini zihnine kaydediyor ama asla fazlası için kendine izin vermiyordu.
Buraya ilk kez ayak bastığında omuzlarına böyle bir yük bırakacaklarını hiç düşünmemişti. Buraya ayak basacak kadar statü kazanacağı aklına bile gelmemişti ki.
Kış soğuğuna rağmen bedenini basan sıcaklık onu boğuyordu. Araç durduğunda ve inmeleri gerektiğinde sadece derin derin iki nefes çekebildi içine.
"Anladın beni değil mi Derya?"
Derya gözlerini yanında oturan kadına çevirip başını ağır ağır salladı.
"Anladım anne."
Hafza Hanım oldukça otariter bir tavır takınmış, ara ara sadece kendilerine gösterdiği yumuşaklığı tamamen yüzünden silmişti.
"Bana kızgın mısın?"
Soru çok netti. Soru o kadar netti ki Derya afalladı. Annesinin gözlerinden anlık geçen hüzün hayal mi gerçek mi emin olamadı.
"Değilim..."
Mırıltısıyla annesinin siyah irisleri örtülüp geri açılmış ve biraz önceki azıcık duygusallığından tamamen sıyrılmıştı.
"Bunu yapmak zorundaydık. Kızgınsan da anlamanı istiyorum. Ben bu kararı vermelerinde öncülük ettim Derya. Bunun sebebi kızımı ön plana çıkarmak değildi. Benim ne olduğumu sadece sen biliyorsun ve nedenlerimi en iyi sen anlarsın."
Derya da tıpkı annesi gibi ifadesini katılaştırıp, omuzlarını dikleştirdi.
"Sen bir öğretmensin ve aynı zamanda vatanına çok bağlı bir asker. Ben nedenlerini anlıyorum. Bunun için sana kırgınlık hissedemiyorum tek endişem..."
Hafsanın çatılan kaşlarıyla gözlerini annesinde tutamadı.
"Sorun ne kızım?"
Şimdi işte Derya biraz daha rahatlayabilirdi. Çünkü bu ses tonu şefkatli olan annesine aitti. Bir askere yada öğretmene değil. Siyah, zeytin gözlerinin örttüğü endişe tohumları yeşerdi ve annesine döndü.
"Ben bunun anltından kalkabilir miyim bilmiyorum. Ben verdiğim sözden döneceğim birazdan. Bir kişiyi hayal kırıklığıyla bırakacağım peki ya bunca emeğe rağmen başarısız olursam..."
Hafsa sadece kızlarının gördüğü masum tebessümüyle bedenini yanına doğru kaydırdı. Anlık önce, şoför koltuğunda oturan askere bir bakış atmış ve sesini olabildiğine kısmıştı.
"Bunu birlikte başarabilecek biri varsa o da sensin kızım. Ben tam da bu yüzden sen diye direttim. Verilen sözün kendi keyfin için yere serilmiyor. Kalbini biliyorum Derya. Kalbinde olana duyduğun şeyin sevgi ve saygı olduğunu en iyi ben görüyorum. Ama aşk değil!"
Hafza parmağındaki yüzüğe bir bakış attı sadece.
"Aşk değil Derya. O yüzden uzun uzun bu konuyu dillendirmeyeceğim. Bize güzel bir yüz yetmez Derya. Bize zeka lazım. Öngörü, gerektiğinde soğuk kanlı bir lider lazım. Aslanın eşi aslandır kızım. Olabilecek her türlü aksilikte senin iş bitiriciliğin devreye girecek ve o..."
Deryanın meraklı bakışlarıyla dudakları biraz daha kıvrıldı.
"Onunla bir tek sen baş edebilirsin Derya. Her hangi başka bir isim yanında sakil duracak, yetersiz kalacak."
Derya ağırca başını salladı. Annesi ondan uzaklaşıp, tuttuğu dışardan fark edilmeyen elini son kez okşayıp omuzlarını dikleştirdi.
"Şimdi omuzlarını düzelt. Başın eğilmeyecek. O güzel yüzünü iyi kontrol et, zayıflık artık senin için bir seçenek bile değil."
Annesinin dediği her şeyi yapıp öyle indi aşağı. Başı olabildiğine dikti. Yüzünde ne düşündüğüne dair zerre iz yoktu. Onları karşılamak için çıkan dört kişiye bir bakış atmış annesinin yürüyüşüne eşlik etmişti.
Geniş bir alanı geçtiklerinde sağ kanatta yapılan askeri eğitime gözünün ucuyla baktı. Eksi dört derecede üstsüz sırtlarında çanta ile şınav çeken bir gurup asker vardı. Oldukça büyük, taş binanın önüne geldiklerinde annesiyle gözgöze geldi ve annesinin baş işaretiyle önden ilerlemeye başladı. Yolu bilmiyordu. Aslında yanında ona eşlik eden dört adamın öncülük etmesini istiyordu ama görüntü olarak bile olsa geride kalmış izlenimi bırakması hoş olmayacaktı.
Çıkılan merdivenler, atılan adımlar derken büyük bir kapının önünde duruldu. Yanında ona bakan ve bir koruma duruşu sergileyen mavi gözlü adamla anlık göz göze geldi. Kendinden küçüktü muhtemelen.
"Başkan sizi bekliyor efendim."
Gözlerini açıp kapayarak kapıyı tıklattı ve komut sonrası içeri ilk adımını attı. Koruma başkan demişti. Başkanın koltuğunun karşısında oturan adamla soluğunu tutup gözlerini hızla kendini inceler gibi bakan adama çevirdi.
Adam ayağa kalkmış, olabilecek en dikkatli izlerle kendini incelemiş ve öne doğru adımlamıştı.
"Hoş geldin Derya. Seni bekliyorduk."
Derya sağında kalan ve yüzünü neredeyse yakan bakışları umursamamak için delici bir savaşı verse de dışı buz gibiydi.
"Umarım çok bekletmemişimdir efendim."
Adam başını iki yana sallayıp küçük bir tebessümle baktı. Elli yaşında ancaydı. Elini uzatıp tokalaşma için hamlesini gerçekleştirdi.
"Seni apar topar aldırdığımız için umarım bize kızgın değilsindir."
Derya iki eliyle avcunu kavramış ve bir miktar da babacan bir tavır takınmış adama minik bir tebessüm yolladı.
"Estafurullah efendim."
Başkan elinden tuttuğu kadını yürümesi için yönlendirip odada bulunan diğer kişinin tam karşısına gelecek şekilde oturması için yer gösterdi.
Derya yirmi sekiz yaşında, aklı başında bir kadın olmasa bu bakışların altında tirtir titrerdi galiba. Tüm hücrelerine kadar inceleyerek bakan adam dişlerini sıkmasına neden oluyordu. Başkan geçip yerine oturduğunda bile isteye bakışlarını hiç karşısına değdirmeden başkana baktı.
"Konuyu uzatmayacağım Derya. Seni almaya Hafza hanımı göndermemizin sebebi gelene kadar beklenileni annenden dinlemen ve senden istediğimizi hazmedecek küçük bir zaman aralığının olmasıydı."
Derya ağır ağır başını salladı.
"Şimdi zaman aralığımızın kısalığı yüzünden hızlı bir açıklama ben de yapacağım ve sonra detayları konuşmanız için Atillayla seni başbaşa bırakacağım."
Derya adının yüksek sesle zikredilmesi sonucunda refleksle karşısında onu inceleyen adama anlık bir bakış atmış, ateşe değmiş gibi gözlerini hemen geri çekmişti.
"Önümüzde yedi ay var. Yedi ay sonraki seçimlerde Atilla Saruhanlı artık bir milletvekili olacak. Yaşı itibariyle meclisin en genç üyesi olduğu için dikkatler onda toplanacaktır. Zayıf hiç bir yönü kalmamalı. Kültürel yapımıza göre de bir ailesinin olmayışı en büyük zayıflığı. Bu zayıflığı seninle kapatacağız. İlk dönem için milletvekili olarak mecliste yerini alsa da ikinci dönemde kabinenin en güçlü bakanlarından biri olacak Derya. Bunları annenin anlattığını biliyorum ama bir kez daha dinlemelisin. Atilla kadar büyük bir sorumluluğun altına giriyorsun. Konumunu, imajını ilmek ilmek işlemeliyiz. Sana bakan sadece bir milletvekili yada bakanın karısını görmeyecek. Bu iş için yetiştirdiğimiz kişi Atilla tarafından kabul görmedi. Şimdi Atillayla ortak bir paydada anlaşmayı sağlamalısın. Çünkü Hafza Hanım, birlikte bunun altından kalkabilecek tek kişinin sen olduğuna inanıyor. Ve biz Güneş olarak Hafza Hanımın öngörüsü, bilgeliği karşısında hep saygıyla eğiliriz."
Derya duyduğu her şeyi zaten yıllarca duyuyormuş gibi bir alışkanlıkla kararlı bakışlarını konuşan adamdan çekmedi.
"Hafza Hanımın ve sizin güveninizi boşa çıkarmayacağımdan emin olabilirsiniz efendim."
Adam memnun bir ifadeyle başını salladı. Sonra diğer detay için tekrar bir hatırlatmanın gerektiğini düşündü.
"Yeni görev tanımın yüzünden eskiye dair her şey sıfırlandı demektir bu Derya. O nedenle şu an devam eden ilişkini hızla sonlandır. Bu konu hakkında özellikle basına yansıyabilecek her türlü haberin engelini sağla. Kontrol edemeyeceğimiz bir kanattan pürüz çıkmasın."
Derya içinden anlık geçen sızıyı göz ardı edip ağırca başını eğdi.
"Bu konuda endişeniz olmasın efendim. Her hangi bir sorun yaşanmayacak o konuda."
Başkan memnuniyetle tekrar bakmış ve ayaklanmıştı.
"Şimdi bir süre tanışmanız için sizi yalnız bırakacağım. Umarım uyum sağlayabilir ve olumlu dönüş alabilirim ikinizden de. Gönüllülük esası bozulmayacak çünkü."
Son sözleri Atillaya bakarak kuran adamın demek istediği oldukça açıktı. Kendinden önce Atilla Saruhanlı tarafından veto yemiş kadın gibi olmamasını istiyordu. Aynı zamanda Deryanın görevi kendi rızasıyla kabul etmiş olması çok önemliydi.
Başkan odadan çıkarken ikisi de ayağa kalkmış, adam çıkar çıkmaz geri yerlerine oturmuşlardı.
Atilla ütülü pantolonunu zerre bozmadan bacak bacak üstüne atıp, iki parmağını şakağına yaslamış ve dahası mümkünmüş gibi Deryada olan bakışlarını güçlendirmişti.
"Kaç yaşındasın?"
Bildiğine o kadar emindi ki! Ama önemli değildi adını bile sorsa söylemesi gerekiyordu.
"Yirmi sekiz yaşındayım."
Atilla onaylar gibi başını salladı. Sonra Deryanın parmağında olan ince yüzüğe soğuk gözlerini değdirdi.
"Yüzüğü çıkar!"
Derya sorgulamadı. Parmağındaki yüzüğü çıkarıp, aralarında kalan orta sehbanın üzerindeki kül tablasına bıraktı. Siyah gözleri bir an bile Atilladan ayrılmamıştı.
"Ne kadar süredir nişanlısın."
"Önemi var mı?"
Atillanın kalkan sol kaşı sadece bir an gülecekmiş gibi olan dudağı Deryayı affallatı.
"Var... Karım olacak kadının şu an içinde bulunduğu ilişkiye hakim olmak isterim."
Derya sadece sıkıntılı bir nefes alıp bırakmıştı.
"Altı aydır nişanlıyım."
"Onun öncesinde ilişkiniz ne kadar süredir devam ediyor?"
"Nişan öncesi dört aylık sevgililik dönemimiz oldu."
Atilla şakağındaki eli çekmiş, bacaklarını düzeltmiş ve öne doğru eğilmişti.
"İlişkine dair tek bir iz kalmayana kadar ortalığı temizlemeni istiyorum. Olmadık bir yerden çıkacak fotoğraf, canımı sıkacak mektup, hediye, kurutulmuş çiçek dahil hiç bir şey!"
Derya dişlerini sıktı. Onlar bir tanışma için yalnız bırakılmıştı. Karşısındaki adamın her yere hakim aurası yüzünden doğru düzgün konuşamamıştı bile. Ama annesinin arabada söylediği sözler kulağında yankılandı.
Aslanın eşi de aslandır!
Dilini kurumuş dudaklarında dolaştırıp tıpkı Atilla gibi öne doğru bedenini eğimlendirdi.
"Her hangi bir pürüzle karşılaşmayacaksınız. Bunun teminatını verebilirim. Şimdi aynı teminatı istiyorum!"
Atilla anlamadı. Çatılan kaşları kızgınlıktan değilde gerçekten anlamadığı içindi.
"Ne teminatı?"
Kurulan üç beş kelime içinde en insani tona bu soru sahipti galiba. Derya siyah gözlerini daha dik tuttu adamın üzerinde.
"Ben yakında bir millet vekilinin karısı olacağım. Çok yakında ise bir bakanın! En fazla on yıl sonra ise bir Cumhurbaşkanının! Geçmişe dair bir fotoğraf, hediye, notla karşılaşmayacağıma dair teminat istiyorum. Onurumu lekelemeyecek, beni aciz duruma düşürmeyecek, geçmişten gelip orda burda röportaj vermeyecek kişi yada kişilerin olmadığına dair teminat."
Atilla asla böyle bir şey beklemiyordu. O saygıyla eğilecek bir baş, sorulan soruların dışında tek fazla kelime kullanılmayan cümleler ve gözlerine asla bu kadar dik bakamayacak güzel bir yüzdü göreceğinden o kadar emindi ki. Bir önceki görüşmede olduğu gibi!
"Evlilik kararına onay vereceğime eminsin?"
Soru mu yoksa kınayıcı bir cümle mi emin olamadı Derya ama önemi de yoktu.
"Eminim!"
Atillanın kaşları kalktı. Bunu asla yüksek sesle söylemezdi ama merak duygusu kamçılandı.
"Bu eminliğin sebebini merak ettim."
"Benimle evleneceksin Atilla Saruhanlı. Girdiğim andan beri irdeleyen bakışların nihayete ermiş ki halihazırdaki ilişkim için kesin cümleler kurabiliyorsun. Ayrıca Hafza Hanım ile olan tanışıklığınızı biliyorum. Muhtemelen ben bu odaya girmeden önce bile kararın netti. Şimdi bende aynı teminatı alabilir miyim? Çünkü senin kararın net olabilir ama ben yüzde yüz emin değilim."
Atilla hayret işlemiş bakışlarını saklayamadı. Kaşları havalanmış o sert çenesi gevşemişti. Kesinlikle beklediği bu değildi
"Görevi reddedebilirsin yani?"
Derya başını yana doğru hafif yatırdı.
"Kim kadınları temsil edecek en üst pozisyona, onu olmadık yerde utandıracak bir erkeğin elini tutarak çıkmak ister ki?"
Atilla geriye yaslanıp kara, kavisli kaşlarınından birini kaldırdı. Başını hafif sağa yatırıp Deryayı huzursuz hissettirme amacıyla boydan boya süzdü.
"Ben ınay vermezsem o pozisyonların hiç birinde yer alamayacaksın."
Derya da umarsız bir omuz silkiş ve geriye yaslanarak, zarifçe bacak bacak üstüne attı.
"Ya en iyisi olur ya da hiç olmaz Atilla Saruhanlı. Ben ortasıyla yetinecek biri değilim."
Atilla yüzündeki tebessümden habersiz iki kaşı kalkık bir halde tekrar baktı Deryaya. Şimdi göreve ortak edilecek donanımlı bir askeri inceler gibi değildi o bakışlar. Gerçekten elini tutacak kadını merak eder gibiydi.
"Nişanlına dair hiç bir hissin kalmayacağı sözünü verebilirsen istediğin teminatı sana sunarım."
Derya sorulacak binlerce soru varken neden ısrarla bu konu üzerine düşündüğünü merak etmişti.
"Neden bununla bu kadar ilgileniyorsun ki?"
Atilla rahat tavrını bozup Deryaya yaklaştığında refleksle Derya da aynı hareketi yaptı. Onun dopasında üzerine bir şey gelirse o daha fazla yakınına girerdi. Geri kaçmaya meyilli tek bir hücresi bile yoktu.
"Çünkü Derya eşim olacak, elimi tutacak, yanımda duracak, yatağımı paylaşacak kadının zihninde başka bir adın gölgesine bile tahammül göstermem ben. Sırtımı dönebileceğim tek kişi sensin ve bu bile sadece uyurken olacak! Biz seninle bir geleceği paylaşmayacağız, aynı amacı, aynı evi, aynı yemeği paylaşacağız. Gerçek anlamda karı koca olacağız! Bu hayatta güveneceğim kişi sayısı iki. Birine canımı emanet ederken zerre tereddüt etmem. İkincisi için de emin olmak istiyorum."
Derya o ilk kişinin kim olduğunu çok merak etmişti. Tabiki soracak değildi. Ve ismini söyleyiş şekli çok ürperticiydi. Gözlerini kendi gözleri gibi simsiyah gözlerden zerre ayırmadı. Atillanın nefesini hissedeceği kadar yüzüne yaklaştı.
"Buraya gelirken bunların hepsini kendime söyledim zaten Atilla Saruhanlı. Senin karşına seçip oturtmalarının sebebi sadakatime olan inançları. Biz seninle bir takım olacağız. Birimiz kaybederse diğerimiz de bitecek. Bunların farkında olmadığımı sanma. Arkanı kollayacağım. Bana öyle güveneceksin ki o ilk kişinin yeri benim olacak."
Atilla büyülenmiş gibi siyah zeytin gözlerde öylece takılıp kaldı. Deryanın derin bir nefes çekmesiyle gözleri yüzünde dolaşmaya başladı.
"Bundan bu kadar eminsin yani?"
Derya yüzündeki sertliği bin parçaya bölen muhteşem bir gülümsemeyle baktı bu sefer. Atillayı afallatan, zaman kavranmını anlık yitirmesini saplayan bir gülümsemeydi. Bu kadar yakından tanık olmasa biraz evvelki buz suratlı kadınla aynı kişi olmadığına yeminler ederdi. Geriye çekilen kadını izlerken bedenini düzeltmeyi bile akıl edemedi.
"Eminim! Öyle güveneceksin ki bana sırtını kendi isteğinle döneceksin. Ve sana yemin ederim bu sadece uyurken olmayacak..."
Günümüz...
Ahu boğazdan geçerken altında kalan denizden bir saniye bile bakışlarını ayırmamıştı.
Evlerine dönüyorlardı...
Mardinde kaldıkları üç günde her şey öyle değilmişti ki Ahu neler yaşadığını bile takip edemiyordu artık. Tüm gece konuşulan konular, yapılan hesaplar, anlatılan geçmiş, yaşanması vaad edilen gelecek... Ve en önemlisi kardeşlerinin akibetine dair canına kast eden bir kaç kelimelik cümle!
Sabahın ilk seferinde İstanbula dönmelerini de kendi istemişti. Zerre uyku uyumadan kendilerini uçakta buldular.
Korhan ise sık sık gözlerini Ahuda tutuyor ve zihnindeki sesleri nasıl susturacağını sorguluyordu.
"Burda hava hâlâ fena..."
Sabaha karşı yapılan konuşmadan beri Ahuyla aralarında tek kelimelik bir kaç konuşma geçmişti. Kendini kapatan kadın, duvarlar örüyordu. Ama hiç sorun değildi de. Korhan onun duvarlarına da o duvarları yıkmaya da çok hakimdi. Ahunun sanki farkında değilmiş gibi başını yukarı kaldırıp kara bulutlarla dolu gökyüzüne bakmasını izledi. Bir şey söyler diye beklemişti ama yine konuşmamayı seçiyordu.
Evlerine ulaşana kadar bu sessiz savaş devam etti. Neden öfkelendiğini biliyordu ve söylediğinden dönmeyeceği için bu öfkeyi eğitmeyi öğretecekti.
İçeri adım attıklarında Ahu derin bir nefes çekti içine. Tuhaaftı ama bu kokuyu özlemişi. Toplasa kaç aydır buradaydı yine de evine kavuşmuş gibi bir rahatlamışlık çöktü bedeninin üstüne.
Küçücük bu yer Ahunun evi olmuştu artık. Üç günde kokusunu bile özletecek kadar yuvasıydı.
Sanki değişiklik görecekmiş gibi gözü her bir kenarında dolaştı. Zihnindeki fısıltılara o kadar dalmıştı ki sırtından bedenine dolanan kolları bile son anda fark etti. Korhanın çenesinin, başına yaslanmasıyla gergin duran omuzlarını gevşetti.
"Güzeller güzelim..."
Korhan bu sefer dudaklarını saçlarına bastırmış, bir kaç öpücük bırakmıştı. Ahu ileri adım atmak istediğinde bu sefer tutuşunu daha da sıklaştırdı ve kollarından uzaklaşmasına engel oldu.
"Kızgınsın farkındayım ama bunu neden yağtığımı en iyi sen biliyorsun Ahu Nar."
Yine bir tepki alamadığında derince bir soluk aldı. İnadı insanı delirtirdi!
"Kelebek diyoruz ama keçi daha makul sanki!"
Belindeki kollarını omuzlarını da içine alacak şekilde sıkıca sardı.
"Bir kaç gündür sıkı sıkı saramadım seni diye mi bu rahatça uçma çabası? Ama öğrenmiş olman lazım Nar kelebeği Ahu! benden uçuşun yok senin."
Ahu hırsla bedenini ardına döndürüp, öfkeli siyahlarını karşısında onunla eğlenir gibi bakan adamın amberlerine sapladı.
"Sen anlaşmamızı bozdun!"
Korhanın kaşları hafif havalanmıştı ama tebessümü yüzünddeydi hâlâ.
"Şöyle sırıtıp durma gerçekten deliriyorum artık! bana sormadan kabul ettin!"
Korhan alt dudağını ısırıp burnuyla Ahunun burnuna sürtündü.
"Deliriyor musun artık? İyi olur benim güzel ateşim. Bu ilişkide deliren tek kişi ben olsam adalet bunun neresinde olurdu ki?"
Ahunun çenesini kasıp, gıcırdattığı dişlerinin sesini duyduğunda tebessüm gerçekten de bir sırıtmaya evrilmişti.
"Sen! Sen var ya sen gerçekten manipülatif, çıkarcı, pişkin birisin. Ceyda haklı! Vampirsin sen!"
Korhan hiç hakaret duymamış gibi uzanıp çenesine bir ısırık bıraktı. Bile isteye birazda acıttı. Ahunun kısık çığlığıyla geri çekildi.
"Hiç inkar ettim mi ki? Bana haksızlık etme Ahu Nar. Sen söz konusuyken iradesine hakim bir vampir olmamı bekleme."
"Bak yine yapıyorsun aynı şeyi!"
"Neyi yapıyorum yine?"
O kadar farkındaydı ki yaptığı şeyin. O kadar bilinçli kullanıyordu ki şu sözleri bu Ahuyu daha da çileden çıkarıyordu işte.
"Vampir falan değilsin sülüksün sen! Manipüle edip, asıl konudan uzaklaştırmaya çalışıyorsun beni!"
Korhan dudakları temas edecek kadar yakınına girdi.
"Kocana! Sülük mü diyorsun kelebek? Üstelik kocan olma keyfini zerre kadar yaşayamamışken."
Ahu yutkunup dudaklarına sürtünen ılık dudakları yok saymaya çalıştı.
"İçimden daha neler diyorum ah bir bilsen!"
Sesi azıcık çatallaşmıştı ama yine de cümleyi tamamlayabilmişti.
"İçin... Severim içini bilirsin."
Ahu kollarını kurtarıp uzaklaşmaya çalışınca o kollar bir mengene gibi sıktı bedenini.
"Pislik! Pisliksin işte! Çok öfkeliyim sana Korhan! Benimle konuşmadan onaylayamazdın. Hani biz bir takımdık? Hani ne yaparsak beraber karar verecektik? Kazık attın bana!"
Korhan atılıp sürekli kıpırdanan dudakları öpecekken zil sesiyle duraksadı. Ahu da dışardakini görecekmiş gibi kapı tarafına çevirmişti bakışlarını.
"Kim ki?"
Mırıltı gibi çıkan sesiyle Korhan kollarını gevşetti ve başını iki yana salladı.
"Bilmiyorum ama densiz olduğunu anlamak için bilemeye gerek yok!"
Korhan kapıyı açmak için ardını döndüğünde Ahu yüzünde oluşan gülümsemeyi hemen kapatmaya çalıştı. Yüksek sesle vampir kocasına söyleyemezdi belki ama onu ne kadar iterse itsin bir adım bile geriye gitmeyişi çok güzeldi.
Kapı aralanıp salona doğru ilerleyen üç kişiyle kaşı kalkıp inceleyişini sürdürdü.
Cemil en öndeydi. Ceyda ise Zahirin uzun bedeninin ardına saklanır gibi yürüyordu.
Tam o an ötelediği kırgınlık gelip geri yerleşti göğsüne. Acı çekerken izlemişlerdi onlar.
Korhan ve kendi harlı bir ateşte yanarken sesleri çıkmamıştı. Hadi Ceyda ile çok büyük bağları yoktu ama Zahir Korhanın parçalanmasına nasıl seyirci kalabilmişti?
Korhanla gözgöze geldiğinde onunda yüzünde aynı durgunluk vardı. Muhtemelen o da içinden tam olarak bunları sorguluyordu.
Biri yanlışlıkla bir ses çıkarmasa kimsenin konuşacağı yoktu sanki. Ya da biri diğerlerinden daha cesur davranıp ilk kelimeyi ortaya bırakma cesareti göstermezse!
"Abi..."
Cemilin sesiyle Ahu bakışlarını onun üstüne yoğunlaştırdı. Yüzündeki mahçupluk, utanç izleri diğer ikisine göre çok daha gerçekçiydi.
"Abi ben biliyorum seni. Kesin kafanda astın kestin ama bir dinle önce."
Korhan Cemil hiç konuşmamış gibi geçip koltuğun kenarına oturdu. Ayakta hala dikili duran Ahunun eline uzanıp, onunda oturmasını sağladı.
Diğerleri kendilerini toplayıp karşılarına oturana kadar Korhan sevdiği sıcak parmakları ellerinin içine almış, Ahunun onu ısıtması için mesaisi başlamıştı.
Suçlu ilkokul çocukları gibi karşılarında kalan üçlü kanepeye sıra sıra oturdular. Ceyda ortalarında ve sürekli gözleri Ahuyu yakalamak ister gibi üstündeydi.
Ahu yanındaki adama baktığında elini yumruk yapıp, başını yaslamış öylece izlediğini gördü. Cemil yine kimsenin konuşmayacağını anlayınca bir iki öksürüp bedenini dikleştirdi.
"Sen şimdi kesin arkandan iş çevirdik, bilip sustuk sanıyorsun ama valla öyle değil."
Korhan sakin bir nefes aldı ve karşısındaki adam ecel terleri dökmüyormuş gibi dizinde tuttuğu elin içini işaret parmağıyla gezinmeye başladı.
"Nasıl değil? Ardımdan iş çevirmemiş miydiniz? Hmmm... Öyle değilse nasıl mesela? Haberci güvercinleri olmadınız mı demek istiyorsun?"
Korhan gözlerini Ceydaya çevirdiğinde Ceydanın çekik kahve gözlerinde de nadir rastladığı bir mahcubiyet yakaladı.
"Telefonlarımızı dinlemiyor muydunuz? Ya da telefonlarımıza yerleştirilmiş çipler sayesinde neredeyiz bilip, rapor vermiyor muydunuz?Sahi bak sormayı unuttum. Havaalanında karşılamayı sen mi ayarladın Ceyda? Mardin'e geliyorlar araç gönderin, taksiyle uğraşmasınlar mı dedin?"
Ceyda o an nedensizce Zahire bakmış ve kaşları kalkık kendini izleyen adamla daha da sinirleri bozulmuştu. Sanki sıra ona gelmeyecekti? üstelik onların Korhanla olan arkadaşlığı çok daha uzun yıllara ve derinliğe dayanıyordu.
"Şimdi..."
Sesini temizleyip duruşunu düzeltti. Şu an biraz durumu kötü görünüyor olabilirdi ama doğru olan neyse onu yapmıştı Ceyda.
"O öyle olmuyor."
Korhan da kaşlarını kaldırıp baktı. Yüzünde gerçekten merak içeren bir ifade vardı ama gözlerindeki dalga geçen ve küçümseyen izleri yansıtmaktan da geri durmuyordu. Ceyda bu kez Ahuya baktı. Evet şimdi gerçekten bir parça utanç hissi boynuna dolanmıştı. Korhanın aksine bu siyah gözlerde sadece hayal kırıklığı yer edinmişti.
"Ahu sana yemin ederim kardeşlerinizin durumunu ben sizin Mardin'e gidişini haber vermek için aradığımda öğrendim. Sana inandığım her şey üzerine yemin ederim."
Ahunun bakışlarında zerre sözlerine inanmışlık yoktu. Ceydayı ise böyle mahçup bırakan ne kadar acı çektiğine çok yakından tanık olmuş olmasıydı. "Kardeşine sıkı sıkı sarıl, o gittiğinde sen de yok oluyorsun" sözleri hâlâ kulağında yankılanıyordu. Ceyda belki soğuk biriydi ama biri böyle acı çekerken bile isteye susamazdı galiba.
Dişleri alt dudağını deşti. Buna bile emin olamıyorken karşısındaki kızı nasıl inandıracaktı ki? O sadece ona söylenileni yapmaya odaklanmış biriydi. Sınır dışına çok nadir çıkardı ve sınırların dışında da asla huzurlu olamazdı.
"Ahu Nar sana kardeşim üzerine yemin ederim ki sen öyle acı çekerken Ahinin yaşadığını bilsem susmazdım. İnan dayım bunu bana söylediğinde..."
Gözleri istemsiz yanındaki adama değmiş ve ateşten kaçar gibi bir hızla kaçınmıştı.
"Ne yağptığımı bile bilemedim. Öyle çok sevindim ki. İnan ikiniz adına o kadar çok mutlu oldum ki şuurumu kaybetmiş olmalıyım."
Yanından gelen sert bir nefes bırakış ve dalga geçer gibi bir gülme sesine dönüp bakmamak için elinden geleni yaptı.
"Bak burda kesinlikle doğru söylüyor. Şuursuz bir hareketti. O kadar çok sevindi ki -ben şahitim- ne yaptığını bile bilemedi."
"Kapa çeneni gerizekalı!"
Zahir şaşkın bir ifadeyle Ceydaya baktı.
"Ne? Ne oldu? Yine mi yanlış bir şey yaptım yoksa? Ben burda tüm samimiyetimle haberi duyunca yaşadığın mutluluğu ve kendine gelir gelmez nasıl kendini yollara vurduğunu anlatmaya çalışıyorum. Ben şahitim Ahucuğum, gerçekten bilmiyormuş! Bilse..."
"Kapa artık çeneni diyorum sana! Ayrıca bana avukatlık yapacağına asıl kendini ortağına anlat sen! Adamın yanında yıllardır dost ayağına takılıp, köstebeklik yapan ben değilim. Benim kim olduğumu falan da en başından biliyordu bu vampir! Yemesin şimdi beni. Ne yani dayımın beni öylece yardım edeyim diye gönderdiğine inandı mı bu adam? Lan bu adam yediği yemeği bile elli kere sorguluyor içinden eksik bir şeyler var mı diye. Benim öylece yardıma geldiğimi yedi mi şimdi? Hah!"
"Ceyda!"
Cemilin kısık ve uyarıcı sesiyle freni boşalmışcasına saydırdığı kelimeleri durdu artık. Sonra yutkunup tekrar Korhana baktı. Ona karşı gerçekten içinde çok da bir muhcubiyet yoktu. Tek sıkıntısı yanında oturan kızın gözünde vicdansız bir kaltak konumuna düşmemekti.
"Korhan, Allah aşkına bak sen bana. Vallahi yalan mı söylüyorum en iyi sen anlarsın. Bu konununda uzmanı sensin neticede. Ben Suhanın yaşadığını bilsem susar mıyım? Tamam kabul... Telefonlarınıza izleme ve dinleme için bir şeyler yapmış olabilirim ama şimdi gerçekten yeme beni. Dayıma senin adına rapor verdiğimi en başından beri biliyordun ki sen zaten. Ayrıca elimden geldiğince yardım da etmeye çalıştım, hakkımı yemeyin. Ahu göz... kızım bakma şöyle ya. Vallahi billahi bilmiyordum diyorum. Lan o kadar gaddar mıyım ben ya?"
Cemil elinin omzuna koyup sakin olması için işaret verdi.
"Abi gerçekten haklı Ceyda. Biz bu kadar hakim olamayız içeriye sen biliyorsun. Yani söylemezler böyle bir bilgiyi. O gün Ceyda arayıp Mardin'e gittiğinizi söyleyince dayım çocuklar yaşıyor, öğrenme zamanları geldi demiş. Abi kaç kere DNA örneği alındı mezarlardan, ikisini kendi gözlerimle gördüm. İhtimal bile vermemiştik. Ama dayım istihbarat dahil tüm birimlerin dışında ilerletmiş. Örnekler ülkede bile incelenmemiş ki. Nasıl bilelim bunu? Adam kendi hariç kimsenin bilgisi olmadan yürütmüş bu olayı."
Korhan sadece konuşmalarının bitmesini bekliyordu. Cemildeki gözleri Zahire döndüğünde ise ortağı derin bir nefes alıp bıraktı.
"Fas mafyası ha?"
Zahir üzerindeki ceketi oturduğu yerden çıkarıp onu sıkıp duran bileklerini açtı.
"Dostum orda yalan yok, bu konuda anlaşalım. Ben sadece ırk konusunda bir kaç yalan söylemiş olabilirim. Kırım Türkü olan babamdı, annem Faslı. Ve hâlâ babamın bir şerefsiz olduğunu düşünüyorum. Tamam ilk başta zorunlu tutulan bir görev gibi olmuştu ama o kadar zaman geçirdik seninle oğlum. Dünya şey yaşadık. Göz kulak olma göreviyle sınırlı değildi ya. Yemediğimiz bok kalmadı, birde senin yediklerin yüzünden duymadığım laf kalmadı ama o bu günün konusu değil."
Korhan işaret parmağıyla şakağını kaşıyıp gerçekten merak eder bir ifadeyle ortağına baktı yine.
"Ben aslında senin görevi tam olarak anlamadım biliyor musun? Gündem o kadar doluydu ki onu sormayı atlamışım. Sen söylesen ortak!"
Zahir bu sefer de boğazında kapalı duran iki düğmeyi araladı.
"Oğlum ne olacak işte göz kulak olacaktım. Başka birşey yok."
"Göz kulak?"
Zahir ters bir bakış attı.
"Pimi çekilmiş bir bomba gibi piyasaya dalmaya niyetlenince tabi ilk dakikadan delmesinler seni diye dizginlemeye çalıştık işte. Gerçi dizginlediğim halde kaç mafyayla ahbap olduk o ayrı konu ama."
Korhanın gözlerindeki öfkeyi görünce Zahir de kaşlarını çattı.
"Ne var? Yalan mı söylüyorum? Önünü arkasını düşünmeden hırsınla hareket ettiğin zamanlar değil miydi? Adalet diye diye kafayı yemiştin! Lan telefonumda müvekkil numarasından çok tefeci, mafya, tetikçi numarası var benim sayende."
"Pek başarılı olamamışsın anlaşılan bakıcılık kısmında!"
Zahir omuzlarını silkip geriye yaslandı. Bacak bacak üstüne de attığında yanındaki kızı iyice sıkıştırmıştı ama bunu da zerre umursamadı. Hak etmişti sonuçta!
"Bana kendini öldürmeyecek kadar yanında ol dediler. Hala yaşıyorsun sonuçta. Gayet de başarılıyım."
Korhan onaylarmış gibi başını sallayıp geriye iç çekti.
"Babana nefretin ortada, nasıl kabul ettin peki?"
Zahir yapma der gibi başını yana eğmiş ve kızgın bir bakış atmıştı.
"Şerefsiz her zaman olduğu gibi annemi kattı ortaya! Gerçi seni bir kaç gün izlemiştim, tarzını sevdim diyelim. Ayrıca ben de o zamanlar oldukça sıkıntıdaydım biliyorsun. Baba olarak bir boka yaramadı, para olarak yarasın deyip kullanmaya başladım işte."
Korhanın kınayıcı bakışlarını zerre umursamadı.
"Zaaflar üzerine makalelerin var Korhan, Konuşturma beni. Adam zerre babalık yapmadı ama zaafı varmış bana, kullandım. Kabul et sağlam dosyalar aldık ilk elden. Ayrıca köstebek falan değildim, sadece çok öfkelenip yanlış yapacağını düşündüğüm anlarda müdahale edip hızını yavaşlattım. Bazıları gibi yediğini, içtiğini, sıçtığını raporlamadım."
Yüzündeki öfkeli bakışların farkında olsa da zerre başını soluna çevirmemiş, ona istediğini vermemişti. Sonra Korhanın yanında oturan kadına baktı bu sefer. Korhandaki sert bakışlar yumuşadı. Bir abi şefkati kapladı sanki.
"Kızım sende durma öyle. Benim zerre ilgim yok bunların birliğinden, tarikatinden. Bu adam kindarın teki ama sen halden anlarsın Ahu Nar. Üstelik koca üssün başkanı babam olmasına rağmen ilk kazığı benim atacağımı bildikleri için zahmet edip iki kelime bile konuşmazlar benimle. "
Ahu ne düşündüğünü anlamak için Korhana baktı. Tam o anda Korhanın gözleri de Ahuya çevrilmişti. Yüzünün her yerine bakıp minik bir gülümsemeyle iç çekti.
"Karıma benden başka birinin Nar demesinden hoşlanmıyorum! Bunu anlamanız için kafatasınızı yarmamız mı gerek?"
Korhanın tane tane sözlerinden sonra büyük bir sessizlik oluştu. Ahu yüzünü ısıtan bakışlardan kaçınmak için karşısında oturanlara kaçamak bir bakış attı. Cemilin kaşlar kalkmış öyle bakıyordu. Ceyda da neredeyse aynı mimikle ikisi arasında mekik dokuyordu. Zahir ise ağzı açılmış, kaşları çatılmış öylece Korhana bakıyordu.
"Hassiktir! Karım mı dedi o ?"
Eve girdikleri andan beri hem yan yana oturan hem de birbirlerini yok sayan ikili göz göze geldi.
"Karım dedi."
Zahir bir ıslık çalıp gözlerini ayırmıştı.
"Bunlar hepi topu üç gündür Mardindeler, nasıl ya?"
Cemil olayı idrak edince yüzündeki sırıtışı büyütüp geriye doğru yaslandı. Ayak bileğini dizine atıp kollarını da başının ardında toplamıştı.
"Dayım gerçekten beni ürkütüyor."
Ceyda kıkırdayıp kardeşine doğru sokuldu.
"Valla ben aralarındaki ilişkiyi söylediğimden beri aşırı gergindi, hiç şaşırmadım. Ahunun babasına karşı inanılmaz bir bağlılığı var. En son işte Atillanın kızını o itten koru dedi bana. Nasıl yapacaksam?"
Korhan dalga geçer gibi bir bakış attı.
"Onu benim avuçlarıma ilk kendi itti ve gerçekten benden korumanı mı istedi? Yaşlı bunağı emekliye ayırsalar iyi olur Ceyda. "
Korhanın sidik yarışı canını sıkınca Ahu elini çekip ayaklandı. Yanındaki adamın soru sorar gibi bakmasıyla da yan yan baktı.
"Ben kimsenin avuçlarında değildim Korhan, senin de hafızanı kontrol ettirmen gerek sanırım."
Sonra sesini alçaltıp Korhana doğru biraz eğildi. Saçları iki yanına döküldüğü için yüzü örtülmüştü.
"Ama sen azıcık dokunurum belki umuduyla hep ayaklarımın dibindeydin!"
Geriye çekildiğinde alev alev yanan amber gözlere tekrar dümdüz baktı.
"Kahve yapacağım ben."
Kimseye nasıl içmek istediğini sormadan mutfağa doğru ilerledi. Sırtını yakmak ister gibi bakan gözlerin bilinciyle omuzlarını daha bir dikti.
Mutfakta kahve hazırlığına girdiğinde ise Ceydanın içeri küçük adımlarla ilerlediğini fark etti ama önemsemedi.
"Ahu göz?"
Kupaları tepsiye yerleştirirken sanki kendine seslenilmiyormuş gibi kaldığı işe devam etti.
"Körle yatan hakkatten şaşı kalkıyor. Kızım bir kere bak suratıma ya."
Kahve makinasını kontrol ederken yine tepkisizdi. Ceyda sert bir soluk alıp yanına doğru ilerledi.
"Kindar kocandan mı bulaştı bu huy? Yoksa gayet merhametli bir ceylandın sen."
Ahu dibindeki kızı daha fazla yok sayamadığı için başını çevirip, Korhanın sık sık şikayet ettiği soğuk irislerini üzerine dikti.
"Kin falan tutmuyorum Ceyda."
Ceyda kısa saçlarını eliyle havalandırıp, dalga geçer bir göz kırpışla karşılık verdi.
"Suratıma bile bakmıyorsun kızım, bu nasıl kin tutmamak?"
Ahu belini tezgaha yaslayıp, kollarını birbirine doladığında Ceyda da aldığı tepkiden memnun, azıcık gülümsemişti.
"Kin tutmuyorum ama artık size karşı olabilecek en üst seviyede dikkatli olmam gerektiğini biliyorum. Kendimi ve Korhanı korumam gerekiyor. Sonuçta siz birilerine hizmet eden, bizden topladığınız her bilgiyi raporlayan ve her anımızı izleyen kişilersiniz. Temkinli olmamız gerekiyor artık"
Ceyda hiç böyle sert bir giriş ve filitresiz kelimeler beklememişti. Gerçi şaşırmaması gerekiyordu. Ece denilen hoppa ortalık karıştırmak isterken kadının içinden geçmişti Ahu.
"Ahu göz... Anlaman gerekiyor. Bu bizim görevimiz, zorunluluğumuz. O vampir anladığı için şu an hâlâ bu evdeyiz. Yoksa çoktan siktiri çekmişti. Kocanı örnek alamaz mısın biraz?"
Sonra kendi söylediğine kendi kıkırdadı. Ahunun dümdüz bakışları bile gülmesini durduramamıştı.
"Ay şaka gibi koca dedim. Sana yemin ediyorum bin yıl düşünsem o vampirden her şey olacağını bilirdim ama koca! Asla! Dayım gerçekten aştı kendini. Nasıl ikna etti sizi, keşke izleseydim."
Ahu tek kaşını kaldırıp omuzlarını silkti.
"Senin dayın sağlam bir manipülatör ama hayır. Nikahı isteyen bendim. Gerçi bile isteye Korhanı kışkırtıp bu noktaya çekmeye çalıştığının farkındayım ama yanlış kişiye oynadı. Korhan ben istemeden dayın ne kadar damarına basarsa bassın böyle bir şeyi dayatmazdı."
Ceydanın anlamamışlıkla dolu gözlerine gözlerini devirerek karşılık verdi. Ardını dönüp hazır olan kahveleri kupalara boşalttı.
"Anlamadım ben."
"Anlaşılmayacak bir şey yok. Bile isteye Korhanın hayatımdaki yerini sorgulayarak bir şekilde bizi nikah bağıyla bağlamayı istiyordu ama bunu yanlış kişiye yapıyordu. Bende onu bu şekilde incitemeyeceğini en usturuplu şekilde söyledim ve bizim nikahımızı kıymasını istedim."
Tepsiyi eline alıp ardını döndü.
"Ve emin ol bunu ben istemeseydim hizmetindeki çalışanlarına uyguladığı diktatörlüğü zerre umurumda olmazdı. Şimdi müsade eder misin, kahveler soğuyacak."
Ceyda dişlerini alt dudağına geçirmiş, yanından kayıp giden kızın ardından baktı.
"Felaket sıçtık kulaksız Timur. Karısı ayrı, kocası ayrı ebemizi belliyecek."
Mırıldanıp içeri doğru geçti. Orta sehbada kalan son kupayı da alıp bu sefer tekli koltuğa geçip oturmuştu.
Ortamdaki bu sessizlik inanılmaz bir gerilim hattı oluşturuyordu. Ceyda ve Cemil sık sık gözgöze geldiklerinde Ceyda kaş göz yaparak konuşması için uyarıp durdu.
"Abi?"
Korhan elindeki kupadan başını kaldırdığnda Cemil sesini temizlemişti.
"Asıl meseleye gelirsek... Abi Suhan ve Ahi yaşıyor. Ne yapıyoruz, nasıl yapıyoruz da biran evvel onları buluyoruz. Var mı bir planın?"
Korhan kahvesinden bir yudum alıp geriye yaslandığında merakla onun konuşmasını bekleyen üç çift göze baktı. Ama onu asıl eğlendiren yanındaki sert solukların sahibiydi.
"Var bir planım..."
Zahirin devam et der gibi başını sallamasıyla herkesi sinir eden tebessümü tekrar filizlendi suratında.
"Ama sizinle paylaşacak değilim bunu."
"Nasıl lan?"
Zahirin öfkeli sesi azıcık bile etkilemedi.
"Duydun! Bir planım var. En kısa zamanda kardeşlerimizi kimin elindeyse çekip alacağız. Ama sizinle bu saatten sonra her hangi bir şey paylaşmayı düşünmüyorum."
Ceyda ve Zahirin yüzleri olduğu gibi dursa da Cemilin ki kırgınlıkla kaplanmıştı.
"Abi ben de mi?"
"Şu saatten sonra Ahu Nar hariç herkese karşı dikkatli davranmam gerektitiğini öğrendim sonuçta Cemil. "
"Abi söyledim sana... Ben sana ihanet eder miyim hiç?"
Korhan elindeki kupayı orta sehpaya çarpar gibi koyduğunda Ahu hafiften sıçramıştı.
"İhanet? Senin o dayın ne dedi bana biliyor musun? Her dediğine gözü kapalı biat ettiğiniz dayın ne dedi? Büyük bir amaca hizmet ettiklerini, o amaca ulaşana kadar gidecek canların, yitirilecek hayatların göze alınması gerektiğini söyledi!"
Korhan öfkeden lava dönmüş gözlerini bu kez Ceydaya çevirdi.
"Bunun anlamı ne demek sen biliyorsun ama değil mi? Bana gözümün içine baka baka daha yeni yaşadığını söylediği kardeşlerimizin görev zaiyatı olabileceğini ima etti!"
Ahunun elleri titremeye başladığında o da Korhanın kupasının yanına kendi kupasını bıraktı. Kucağında sıktığı ellerinin üstüne Korhanın elleri konana kadar başı önde eğik bir vaziyette sabaha karşı kendilerine söylenen sözleri tekrar zihninde ağırlıyordu.
Elini örten büyük ele baktı. Sonra başını çevirdiğinde Korhanın hâlâ Ceydaya baktığını gördü.
"Annem kızını bekliyor! Benim annem her sabah belki bu gün gelir diye kapı ağzında kızını bekliyor! Ahu Nar azıcık daldığı uykularından Ahinin adını sayıklayarak uyanıyor! Ben... Ben Manisa'ya gittim de babamın mezarına ayak basamadım lan! Ne diyorsunuz siz şimdi bana? Kardeşlerim kimlerin elinde, ne haldeler üç aydır! Açlar mı toklar mı, zulüm görüyorlar mı ne haldeler? Ben daha yeni nefes aldıkları gerçeğini kafama sokamadan o adam gözüme baka baka neler söyledi!"
Her cümlesinde Ahunun elini biraz daha sıkmaya başlamıştı. Boynundaki damarlar iyice belirginleşmiş, kumral teni kızarmıştı.
Ceydanın kendinden kaçan gözlerinden sonra Cemile de baktı. Onun da kardeşinden kalır yanı yoktu. Zahir ise kendi dik bakışlarına aynı diklikle karşılık verdi.
"İşte tam bu sebeple yanında olmamıza izin vereceksin Korhan!"
Zahir iki kardeşe keskin bir bakış atıp öne doğru eğildi.
"O çocuklar neredeyse çekip almak için en doğru adımları atmamız lazım. Kendini yalnızlaştırarak bunu yapamazsın. Allah biliyor zerre sevmem bunların bağlı olduğu birliği. Ama sadakatleri de itaatleri de çok güçlü. Kimse sizin kardeşlerinizi öylece gözden çıkarmaz, salak mı bu adam? Kardeşleriniz zarar görürse sizi asla yanlarında tutamayacaklarını bilmiyorlar mı? Bize de öfkeliysen biraz ertele kinini. Çocukları evin içine soktuğunda küfür mü ediyorsun dayak mı atıyorsun bir daha gözden geçirirsin. " Zahir ayaklanıp koltuğa gelişi güzel bıraktığı ceketi alıp, üzerine geçirdi. En az Korhan kadar o da öfkeliydi. En azından beraber geçirdikleri sekiz yılın hatrına Zahirin öylece biri olmadığını anlamış olması gerekiyordu.
"Şimdi siktir olup gidiyorum. Yarın ofiste adam akıllı konuşup, planın neyse uygulamak için zemin hazırlayalım. Ha sen de bu arada annemi karnında çocuğuyla öylece Türkiyeye bırakan, bin yılda bir uğramak dışında bir bok yapmayan adama sevgimden mi yoksa kardeş bildiğim adamın kardeşliği için mi yanında durdum bir daha düşün!"
Zahir kimsenin konuşmasını beklemeden kapıyı da bile isteye oldukça güçlü bir halde çapıp çıktığında kimseden nefes sesi bile gelmiyordu. Ahu endişeli gözlerini kapıdan çekip Korhana baktığından, beklediğinin aksine yüzündeki tebessümü afallamasına neden olmuştu.
O sıra da Ceyda ve Cemil de ayaklandı. Cemilin küskün bakışlarına tek kaşını kaldırarak baktı.
"Asil abim çok haklı abi! Bazen çok şerefsiz olabiliyorsun. Bende gidip neler var elimizde öğreneyim. Çağırmadın ama bende yarın ofise geleceğim."
Cemil önden adımladığında sona Ceyda kalmıştı. İlk Ahuya sonra Korhana baktı. Sonra en umursamaz yüzüyle omuzlarını silkti.
"Valla hiç dram kasamam. Telefonları atmanız bir halta yaramaz, ben bir yolunu bulur illa izlerim sizi. En kötü mobeseden takip ederim. O yüzden keşke beni yormayıp, telefon alsanız da ben de ekstra mesai çekmesem."
Sonra yanındaki çantasını omzuna takıp diğerlerinin aksine oldukça yumuşak bir çıkış yaptı. Geride kalan ikili ise anlaşmış gibi aynı anda nefes bırakıp geriye doğru yaslanmışlardı.
Sonra Ahu elini hâlâ sıkan eli fark edip hızla çekti. Araya girenler asıl konularından sapmalarına neden olmuş olabilirdi ama Ahu hâlâ Korhana çok öfkeliydi.
Hızla yanından kalkıp odaya girdi. Saçlarındaki ağırlık bütün gün rahatsız etmişti onu. Odayı gözleriyle tarayıp, banyoya doğru ilerledi. Uzun bir duştan sonra ise bedenine sardığı havluyla sağa sola bakındı.
Yanına bir şey alamıştı. Gerçi akıl mı bırakıyorlardı ki insanda? Kapıyı açıp odaya girdiğinde korhanın yatakta öylece uzandığını gördü ama varlığını yok sayıp eşyalarını yerleştirdiği dolaba doğru ilerledi. Kendine iç çamaşırı ve tayt, tişört alarak geriye çekildiğinde ardındaki bedene çarpmıştı. Sıçrayarak ardını döndü.
Korhan elinde tuttuğu mor sütyen ve çamaşır ikilisine bakıp tek kaşını kaldırdı.
"Mor... Yakışır beyaz tenine."
"Çekil şuradan Korhan!"
Ahu yana adım attığında Korhan da aynı yöne kayıp, Ahunun geçip gitme hamlesini engelledi.
"Kelebeğim..."
"Sana öfkeliyim ve emin ol arkadaşlarınla yaptığın o son konuşma bile öfkemde ne kadar haklı olduğumu bir kez daha yüzüme çarptı."
Korhan Ahu sanki çok tatlı bir ezgi mırıldanır gibi hülyalı bakışlarını ıslak saçlarında dolaştırdı. Uçlarından damlayan sular omuzlarını, kollarını ıslatıp, havluda kayboluyordu.
Bedenine sarılmış gri bir havluyla o kadar muazzam görünüyordu ki ve bunun o kadar farkında değildi ki Korhanın o bu haldeyken onunla kavga edebileceğini gerçekten düşünmüş olmalıydı.
"Mis gibi kokuyorsun..."
Ahu başını iki yana sallayıp, zerre onu takmadan kendi kafasının içinde yaşayan adamı omzundan iterek geçmek istedi. Beline dolanan kolla hiç kolay olmayacağını da anlamış oldu.
"Beni niye çağırmadın banyoya?"
Ahu sırtına sıkı sıkı sarılmış ve sitemle konuşabilecek kadar yüzsüz oluşuna gerçekten hayret ediyordu.
"Sen! Gerçekten insanı cinnete sürüklersin!"
Korhan diğer kolunu da ıslak omuzlarına sarıp tüm hareket alanını kısıtladı.
"Ben duş alsam böyle bir düşüncesizlik yapmazdım. Sen neden beni de çağırmıyorsun Ahu Nar?"
"Korhan biz seninle niye hiç aynı konuyu konuşamıyoruz ?"
Korhanın dudakları omuz başına yaslandı.
"Çünkü sen sohbetime hiç eşlik etmiyorsun kelebek. Halbuki şu an saçlarını yıkama hakkımı elimden alışını tartışmalıyız."
Ahu omzuna yaslı dudağını ittirir gibi omuzlarını silkti.
"Tek başıma duş alıyorum ben Korhan."
"-cık... O eskidendi. Karı kocalar beraber girer duşa. Benimle evlenirken bunları düşünmemiş miydin hiç?"
Ahu kendini zorlayıp bedenini döndürdü. Yüz yüze geldiklerinde Korhanın gözlerindeki parıltılar anlık duraklamasını sağlamıştı. Gerçekten onlar evliydi ve o kadar çok şey yaşamışlardı ki kısacık süreçte, bunu bile doğru düzgün düşünememişlerdi.
"Karı kocalar duştan önce her kararı beraber alır Korhan Yıldıray. Uyulması gereken kurallarda ilk buna riayet eder misin?"
Korhan uzanıp burnuna öpücük bıraktı.
"Karşı çıkacağını biliyordum kelebeğim. "
Bu çok yanlış bir cümleydi işte! Bu şu an asla kurulmaması gereken çok yanlış bir cümleydi. Ahunun siyah gözleri hırsla parlayıp, kendini sararken gevşeyen kollardan kurtardı ve iki adım geriye çıktı.
"Ve sen bunu bile bile bana söz hakkı bırakmadan o adamın teklifini kabul ettin! Evliyiz diyorsun ama sen daha ilk andan bana karşı olan sorumluluklarını böyle mi çiğniyorsun?"
Ahunun gerçekten fazlasıyla öfkeli oluşunu kabullenip derin bir nefes aldı. Bu konudan böyle kurtulamayacaktı.
"Ne yaptığımı biliyorum! Bana güvenemez misin?"
"Seni kurtların önüne atacaklar! Köpek balıklarına yem diye seni bırakacaklar ortaya!!!"
Ahunun ilk kez bu kadar şiddetli bağırdığını duymuştu. Gözlerinin kızarıp sulanmaya başladığını gördüğünde ise dudakları "Ahu Nar..." diye kıpırdadı.
"Sen çelikten misin? Zarar görürsen ne olacak hiç düşünmüyor musun? Sen zarar görürsen ben de öleceğim anlamıyor musun? Kardeşlerimizi kurtaracağız derken seni kaybedersem bana ne olur hiç mi aklından geçmiyor?"
"Ahu Nar... Ne yaptığımı biliyorum."
Ahu elindekileri hırsla yere doğru fırlattı.
"Ne yaptığını biliyorsun! Bok biliyorsun! Hiç bir halt bildiğin yok senin! Ne dersem dönmeyeceksin değil mi yolundan! İyi o zaman! Sana yeni bir bilgi Korhan Yıldıray. Eğer beni kendine aşık ettikten sonra geberip gidersen yapacağım ilk şey bileklerimi dikine kesmek olacak! Şimdi al bu gerçekle kimin yılan yuvasına dalıyorsan dal!"
Ahu yanından geçip gitmek isterken bir anda üzerine atılan kollardan ve ağzını ağzıyla örten dudaklardan kurtulamadı. Korhan öyle büyük bir hırsla öpüyordu ki Ahuya nefes alacak tek bir an bile bırakmıyordu. Daha da fenası dudaklarını parçalamak ister gibi dişlerinin hırsını ondan esirgemiyordu.
Ahunun direnen bedeninin aksine Korhan zerre etkilenmeden asılıp durduğu dudakların keyfini çıkarmya devam etti. Ahununu sakinleşen bedeniyle ona nefes alabilmesi için bir kaç milimlik alan tanıdı.
🔥🔥🔥🔥
"Sana ölüme dair hiç bir kelimeyi ağzına almayacaksın demedim mi ben?"
"Sen..."
Ahu da aynı karşılığı verecekken Korhan yine gücünü üzerinde kullanıp konuşmasını engellemişti. Beline doladığı tek kolu yüzünden Ahu parmaklarının üzerinde duruyordu. Göğsüne attığı havlunun düğümü de gevşemişti. Korhan hiç zorlanmadan onu ayaklarının üstüne basacak kadar yükseltip ardında kalan yatağa doğru neredeyse fırlatır gibi bıraktı. Havlu açılıp, Ahuyu çıplak bıraktığında ise lava dönmüş gözleri fütursuzca teninde dolaşmaya başlamıştı.
"Bana güvenmeyi öğreneceksin kelebek!"
Korhanın çatılı kaşlarına aynı kızgın harelerle baktı.
"Lafta sözde değil iliklerine kadar her kelimeme inanmayı, sorgulamamayı öğreneceksin!"
Bedenini Ahunun üzerine bıraktığında onu göğsünden itmeye çalışan ellerini iki yanında yatağa bastırdı. Korhan biraz evvel kızgınlıkla uyaran o değilmiş gibi minik bir tebessümle yakınındaki suratı incelemeye başladı. Isırıklarının berelediği dudaklara yaklaşıp şefkatli bir iki öpücük bıraktı.
"Bak gördün mü? Ne yaptırdın bana? Öfkelendiğim için ısırmışım, yaralanmış dudakların. Beğendin mi yaptığını?"
Ahunun şaşkınlıkla aralanan gözlerine daha büyük bir gülümsemeyle karşılık verdi.
"Pes! Ben artık hiç bir şey diyemiyorum sana! Bu arsızlık mı sınırsızlık mı karar veremiyorum artık!"
Korhan uzanıp pembeleşmiş güzel yüzünü öptü bu sefer.
"Bugün bana bir sürü hakaret kelimesi söyledin ama bir kere kocam demedin nar kelebeği Ahu. Halbuki sürekli söylesen, bu mucizenin gerçekliğini bana sürekli kanıtlasan öyle mutlu olurum ki."
Ahu yanında sevgi dilenir gibi sırnaşmasına daha fazla kayıtsız kalamadı.
"Ellerimi bırakır mısın?"
Korhan bileklerini gevşettiğinde sağ eliyle yanağını okşamaya başladı. Gözünün kenarında dolaşan baş parmağı dudak kenarına kadar sürünerek indi.
"Çok korkuyorum. Beni anlamaya çalış. Seni kaybedemem Korhan."
"Öyle bir şey olmayacak kelebeğim. Benim bu hayattan alacağım çok fazla şey var ve ben kimsede bana ait bir şey bırakmam. O yüzden seninle yaşanacak güzel bir hayatla yapacağım tahsilatı. Yanımızda kardeşlerimiz annemiz de olacak."
Biraz evvelki öpücüklerinin aksine bu sefer çok daha şefkatli bir öpüşmeyi başlattı. Aldığı karşılık sonrasında dili dudaklarında gezinmeyi bırakıp sıcak ağzından içeri kaymıştı.
Ahunun sıklaşan soluklarının sebebi öpücükten ziyade Korhanın çıplak bedeninde gezmeye başlamasıydı. Boynunu okşayan eli sürünerek sağ göğsüne kadar kaymış ve dudakları dudaklarından çekilip gözlerini birleştirdiğinde sertçe göğsünü sıkmıştı. Ahudan gelen inleme sonucunda Korhan boynundan çenesine kadar dilini sürterek hareket ettirdi.
"Bir daha bensiz duşa girecek misin?"
Ahu kapanmak için tüm direncini zorlayan gözlerini açık tutmak için büyük bir çaba veriyordu.
"Bensiz her hangi bir karar verecek misin?"
Çatallı sesi yeterince otoriter çıkmamıştı. Korhan bu sefer omzundan boynuna doğru sürterek ilerlettiği diliyle direnmek isteyen tüm kalelerini de yıktı böylece.
"Bensiz duş yok benim güzel ateşim. Bensiz yatak yok. Bensiz sana nefes bile yok. "
Ahunun tahrik olmuş bedeni kendini toparlayıp karşı çıkamıyordu söylenen hiç bir sözcüğe. Korhanın tenini okşayarak gezen dudakları her bir sözde efsunluyordu onu. Kor sıcaklığındaki dudaklar sol göğsünün üzerine kapanıp büyük bir açlıkla emmeye başladığında ise tek yapabildiği acı çeker gibi inlemekti.
Korhanın git gide vahşileşen hareketleri, acı ve zevk arasında arafta bırakan dokunuşları tüm bilincini korkunç bir sisin ardına gömdü.
Elinin can yakacak kadar okşamaları, dudaklarının hırsla çekiştirmeleri arasında adını sayıklayabiliyordu sadece. Eli yaptığı işe devam ederken dudakları göğsünden kayıp göbeğine doğru ilerlemeye başladı. Ahunun bilinçsizce içine çekilen karnı nedeniyle kaburgaları daha bir belirginleşmişti. Korhan dişlerini sürterek ilerleyişine devam etti. Göğsünün uyuşmaya başladığı anda ise eli bedeninde gezinerek kalçasına doğru hareket etmeye başlamıştı.
Korhan kendini yataktan kaydırıp yere dizlerini bastırdığında Ahunun dağılmış bedenine tekrar göz attı. Sonra kaçasındaki eli sağ bacağına doğru kayıp kavradı. Omzuna yerleştirdiği bacağın iç kısmına derin bir öpücük bıraktı. Öpücüğü sürünerek ilerlemiş ve Ahunun en mahrem yerinde yavaşlamıştı. Ahunun hızlanan nefesleri ve hafif titremesiyle bile isteye nefesini bıraktı. Ahunun ayva tüylerine bile acı çektirecek bir hareketti.
"Bizim bu gün sadece sevişmemiz gerekirken kavga ediyoruz."
Mırıl mırıl konuşup tenine bir öpücük daha bıraktı. Öpücüğüne dili eşlik ettiğinde Ahunun iniltisi daha güçlü ulaştı kulaklarına.
"Ben bu gün senin inlemelerini dinlemeliyim sadece. Öfkeli sesini değil, bana ne kadar aşık olduğunu duymalıyım."
Konuşmaktan da dudaklarını Ahunun can çekişir gibi sızlayan yerlerinden de vazgeçmiyordu.
"Korhan..."
"İşte bak böyle... Adımı sadece bu tonda, bu kadar istekle seslenmelisin."
Sonrada gerçekten kıvranışları artan karısının derdine deva olmak için dilini kullanmaya başladı.
Ahu karnındaki alev topunu, kalbinin kasılıp durmasına neden olan ağırlığı ve en hassas noktalarındaki sızlanışı iliklerine kadar hissediyor ve daha fazlası için ne yaptığını bilmeden bedenini Korhanın ağzına itiyordu.
Solukları hızlandığında, bacaklarındaki titremeler arttığında Korhan dilini kırbaç gibi kullanmaya devam etti. Ahunun adını çığlık atar gibi seslenmesi ve huzlı hızlı alıp verdiği solukları azalmadan yaptığını yavaşlatmamıştı bile.
Ahunun omzundaki bacağı takatsizlikten yan tarafına doğru kaydığında bacaklarının arasından uzaklaştı. Dağılmış saçları, kendi ve Ahunun zülmüyle şişen dudakları, pembeleşmiş teni seyri muhteşem bir tablo gibiydi.
Ahunun gözleri aralanıp kendiyle buluştuğunda irisleri titrememişti bile. Üzerindeki gömleği hızlı hareketlerle çıkarıp öylece attı. Ayağa kalkıp kemerini açtığı ands ise Ahu bedenini biraz daha geriye çekip Korhan için yer açmıştı.
"Bacaklarını kapatma."
Korhanın uyarısıyla yüzü daha çok yanmaya başladı. Refleksif bir hareketle bacaklarını birbirine daha çok bastırdı.
"Ben bacaklarının arasına girene kadar onları aralık tut."
Kemeri çıkarıp pantolonunu aralığında Ahu yutkundu. Korhan başını sağ tarafa yatırıp eğlenir bir ifade takınmıştı yüzüne.
"Ne? Yoksa sende benimle mi ilgilenmek istiyorsun?"
Bile isteye Ahuyu utandırmak için söylenmiş bir cümleydi. Ahu alt dudağını ısırıp bedenini biraz daha düzeltti. Onu bel altı sözlerle ekarte etme çabası öfkesini kamçıladı. Gözlerini aralanmış fermuar kısmında biraz fazla dolaştırıp onunla eğlendiği her halinden belli adamın yüzüne çevirdi.
"Bunun için deliridin değil mi Korhan?"
Kendini oturur bir hâle soktuğunda siyah saçları iki yanına dökülmüş göğüslerini kapatmıştı. Simsiyah saçlar ve kar beyazı ten muhteşem bir görüntü sunuyordu Korhana. Ahu yatakta öne doğru uzanıp ayaktaki adama biraz daha yaklaştığında gözlerini aşağı doğru indirdi.
"Seni ağzıma almamı... Dilimi etrafında dolandırmamı... Belki içime yaptığın her şeyi ağzımda denemeyi..."
Ahu gözlerini Korhanın sertliğinden ayırıp yanan gözlerine çevirdi.
"Bunu deli gibi istersin sen. Ama merak ediyorum ben sana bu kadar öfkeliyken gerçekten bana kendini bu kadar kolay emanet edebilir misin? Sonuçta dilim kadar dişlerim de oldukça güçlü."
Daha bir kaç kışkırtıcı söz söyleyecekken bir el boğazını kavrayıp geriye doğru uzanmasını sağlamış ve konuşup duran ağzını sıcak bir dilin istilasıyla kuşatmıştı.
Korhan ne kadar hırslıysa Ahu da aynı hırsla karşılık veriyordu. Ahunun ağzı kendinden uzaklaşmasın diye parmaklarını yüzüne iyice bastırırken diğer eliyle can çekişen sertliğini çıkardı. Ahuya nefes alma izni bile bırakmadan bacaklarının arasına bedenini iyice yaslayıp, deli gibi arzuladığı kuytulara daldı.
Ağzının içine dağılan çığlığı da elinin üstüne tırnaklarını geçiren eli de umursamadı. Ahunun beline dolanan bacaklarıyla aynı sert hamleyi bir kez daha tekrarladı. Islak bir vadide sıkışıp kalmış gibi hissediyordu. Ahu kasıldıkça Korhan kendini tutmakta zorlanıyor, belindeki bacaklar kendine çektikçe daha hoyrat davranmamak için tüm iradesiyle savaş veriyordu.
Hâlâ üzerinde olan pantolondan kaynaklı istediği rahat hamleleri gerçekleştiremezken Ahu yüzündeki elden kurtulup, Korhan daha ne yaptığını anlamadan onu geriye doğru itti. Dengesini sağlayamadığı için yatağın ayak ucuna sırtı yaslanmıştı. Üzerine doğru bir tanrıça gibi sürünerek gelen kadınla Ahum diye fısıldayabildi sadece.
Ahu gözlerini kendine hayranlıkla bakan gözlerden bir an bile ayırmadan Korhanın üzerine geçip açıktaki karnına oturdu. Önre doğru eğildiğinde siyah saçları artık Korhanın göğsünü kaplıyordu.
"Bana karşı üstünkük kurma çabanı görüyorum Korhan."
Biraz evvel tıpkı Korhanın yaptığı gibi dilini boynundan çenesine kadar sürterek ilerledi. Sonra dili çene çizgisinden kulak memesine kadar aynı hareketine devam etti.
"Ama bir şeyi unutuyorsun bitanem!"
Ahu kulak memesine küçük bir ısırık bıraktıktan sonra bedenini düzeltmiş ve çıplaklığını olabilirmiş gibi daha çok ortaya sermişti.
Karnından kayarak aşağı doğru bir hamle yaptı. İki eli de göğsünden sürünerek karnına doğru ilerlemişti. Bedenini hafif kadırıp tek elini aralarına soktuğunda Korhanın soluğunu tuttuğunu görüp, gülümsedi.
"Bundan sonra benden habersiz tek bir şeyde kendin karar verirsen..."
Elinin içindeki sertliği sıkıca kavradığında Korhanın gırtlağından bir hırıltı çıktı.
"Kendini tehlikeye atacak tek bir şey yaparsan..."
Avcunu biraz daha sıktığında Korhan inleyerek adını seslendi.
"Ahu Nar..."
Ahu avcundaki sertliği konumlandırıp bedenini ayarladı. Yavaş yavaş içine kabul ettiğinde ise başı geriye doğru düşmüştü. Korhanın kalçasına saplanan parmaklarıyla başını düzeltip Korhanla gözgöze geldi. Korhan bedenini biraz daha kaldırmış Ahuya daha da yaklaşmıştı.
"Bu his için bana yalvarırsın Korhan ve ben sana zerre merhmet etmem!"
İki elini kalçalarını kavramakta kullanıp Ahunun hareket etmesi için destekledi.
"Ne yaptığımı biliyorum..."
Sesi can çekişir gibi çıkmasa Ahu emin olabilirdi. Gerçi şu an yoğunlaştığı tek şeyin ne olduğunu anlamak için de düşünmeye gerek yoktu.
Ahu bedenini kaldırıp indirdikçe Korhanın nefesleri sıklaştı. Bedenini kaplayan ince ter tabakası parlamaya başladı.
Sona çok yakındı ve bunu Ahuyla beraber yaşamak istiyordu. Uzanıp kucağında hareket eden kadının göğsünü ağzına aldı. Dişleri ve dili tadını özümsemek ister gibi hırpani hareketlerine devam etti.
Kasılmalar arttıkça hareketler de vahşileşti. Kaçasındaki eller canını yakıyordu ve Ahu bir eliyle kavradığı omuzda tırnak izlerinin çıktığını biliyordu. Tenindeki titreme ve sarsıntılar arttığında Korhanın da kasılmaya başladığını gördü. Bedenini saran zevk dalgası içinde hissettiği sıcak bir ıslaklıkla daha şiddetlenmişti.
Korhanın hareketlerini yavaşlatmak yerine hızlandırmasıyla tüm dünya ayağının altından kaymış gibi bir hisle baş etmeye çalışıyordu.
🦋🦋🦋🦋🦋
"Herşeyim... Karım..."
Korhanın çenesini boynunu öpen dudaklarıyla kendine gelmeye başladı. Gözleri aralanıp hayranlıkla onu izleyen adamın gözlerine baktı.
"Benim güzeller güzeli karım..."
Ahunun dudakları keyifle kıvrıldı. Bu sıfat onu çok mutlu etmiş olacak ki sürekli Korhan söylüyordu. İki kolunu da boynuna dolayıp burnunu burnuna sürttü.
"Sürekli karım mı diyeceksin bana?"
"Sürekli..."
Korhanın eli çıplak beline dolanınca göğüsleri birbirine yapıştı. Ahunun bir eli yüzünde dolaşmaya başladığında Korhan avcuna yüzünü bastırdı.
"Bana güven güzel Ahum. Kardeşlerimizi sana getireceğim."
Ahu dudaklarını şakağına sürttü.
"Seni kaybedemem. Bunu düşünmek bile çok can yakıcı, seni kaybedemem ben. Artık olmaz!"
"Olmayacak öyle bir şey."
Sonra Korhan geriye çekilip gülümsedi. Başını da küçük bir çocuk gibi yana yatırdı.
"Az da gülümü seveyim mi?"
Ahudan izin istermiş gibi bir cümle kursa da cevap beklemeden onu yatağa doğru yatırdı. Ahunun yanlarında perperişan olan çarşafa uzanmasıyla elini yakalayıp çarşafı kendine çekti.
"Saklanma hemen. Ateşine kapıldım, tam manasıyla sevemedim seni. Az öpüp koklayayım."
"Doyumsuz adamın tekisin."
Korhan teessüf eder gibi dudak büküp Ahunun gülünde işaret parmağını dolaştırdı.
"Sandığın gibi yılan yuvasına gözüm kapalı girmiyorum Ahu Nar."
Eli pembe izin etrafında dolaşırken tüm dikkati de ordaydı. Ama kelimeler Ahunun derin bir soluk almasına neden oldu.
"Senin eline pimi çekilmiş bomba bıraktılar Korhan. Şimdi sen o davayı üstlenip ülkenin en güçlü adamına karşı bir savaş başlatacaksın. Onlar çok güçlüler. Bir anda tüm yolsuzlukları ve özel sırları öylesine bir avukat tarafından ifşalanırsa sadece izlemezler."
Korhan başını onaylar gibi salladı.
"Şu an ikdidarın bir numaralı adamı. Ona olan saldırının aslında kime olduğu alenen ortada olacak. Ülkenin en zengin ailesinin saklamak için dünya para yedirdiği sırlarını ortaya dökeceğim doğru. Ayrıca öylesine bir avukat değilim Ahu Nar. Soyadım ona ne için geldiğimi basbas bağırıyor olacak."
Korhan gözlerini merakla onu izleyen Ahuya çevirdi.
"Ahu Nar ben onlara yem atmazsam onlar beni bulmaz. Bir pazarlık masası kurulacaksa eli güçlü ve gizli olan ben olmalıyım."
"İyi de bunu nasıl yapacaksın?"
Korhan dudağını tehlikeli bir şekilde kıvırdı.
"Tüm vergi indirimlerinden yararlanıyorlar. Son beş yılda inanılmaz büyüdüler. Her girdikleri ihaleyi alıyorlar. Yönetim destekliyor. Usta haklı, Yönetime gözdağını en iyi bu şekilde verebilirim. Ve kulislere benim tarafımdan bir fısıltı yayılacak."
Ahu anlamadığı için kaşlarını çattı. Korhan siyah gözlere güven veren bir tebessümle baktı.
"Kulaksız bana yetmez Ahu Nar. Ben mabedimiz dediği Umuta gireceğim. Bunun için de ülkenin en zengin iş adamının ipini çeken Korhan Yıldırayın ardında olan Birlik konuşulacak. Herkesin varlığını bildiği ama asla yüksek sesle dillendirmediği Birliğin Korhan Yıldırayı desteklediği ve bir çok iş adamına dair hazırlanmış dosyaları ellerine bıraktığı söylentisiyle piyasalar çalkalanacak. Ne yaparsam yapayım destekleneceğim söylentileri tüm kapalı kapıların altından sızıp, kulaklarına ulaşacak."
Ahu gözlerini irice açtı.
"Korhan sen!"
"Ben Timurun dediği hiç bir şeyi onaylamadım Ahu Nar. Ben onların müridi değilim. Benim görev zayiatı diye ellerine bırakacak kardeşlerim yok. Beni öylece kenarda kendilerine adam yetiştiren biriyle yönetemeyeceklerini öğrenecekler. Türkiye üssünün başındaki adamla karşı karşıya getirmedikleri sürece bana verdikleri gücü sonuna kadar kullanacağım."
Ahu kendini düzeltip bilinçsizce çarşafı göğüslerine bastırdı. Korhan tahmin ettiğinden çok daha büyğk oynuyordu. Sadece intikam uğruna yürümüyor aynı zamanda Güneş dedikleri Birlikde de söz sahibi olmanın yerini yapıyordu.
"Bu... Bu çok tehlikeli bir kumar!"
Korhanın yüzündeki gülümseme Ahunun tüm tüylerini ayağa dikti.
"Aynen öyle güzeller güzeli Ahu. Ve ben çok iyi bir kumarbazım. Sense Atilla Saruhanlının en başından beri seçtiği anahtarı olarak benim bu kumardaki en güçlü ortağımsın..."
|
0% |