@orenda
|
BÖLÜM-6-
Hiç tanımadığı bir adamla nasıl bir yola çıktığını bilmiyordu. Gerçi Ahu şu an ne yaptığından da emin değildi ya. Aklının bir köşesi 'adres istemedi' diye onu uyarıyordu.
Ama mantıklı yanı, o adamın kendisi hakkında bir kaç bilgi edinmeden karşısına çıkmayacağını zaten anlamıştı.
Ahu hiç bir şeyi düşünerek yapmıyordu zaten. Hayatı, her adımını en az on kere düşünerek atılmıştı, şimdi hiç gerek yoktu planlı yaşamaya.
Yasemin böyle düşündüğünü duysa delirirdi belki ama artık yaşamayı da çok lüzumlu bulmuyordu.
Soğuktan buz tutmamak için oldukça kalın kıyafetler geçirdi üzerine. Dağılmış saçlarını fırçalamanın ötesine geçmedi. Onlarıda sevmiyordu artık, kırılabilirlerdi.
Sessiz sedasız çıktı evden. Aşağı indiğinde o adamın ne zaman geleceğini konuşmadıkları geldi aklına. Kapıları çok ağır bir malzemeden yapılmıştı, zorlanarak da olsa araladığında yolun karşısında sigara içerken arabasına yaslanmış beklediğini gördü. Adımlarını hızlandırıp yolun karşısına geçti.
"Keşke arasaydınız, çok beklettim mi? Gerçi saati de konuşmadık."
"Günaydın Ahu Nar. Çok beklemedim, bin hadi soğuk hava."
Israrla iki ismini söylemesi dişlerini sıkmasına neden oldu. Deliriyordu adını bu şekilde duymaktan. Elinden gelse silip atacaktı kimliğinden ama anneannesi öbür tarafta huzursuz olur diye kıyamıyordu.
"Ahu Korhan Bey! Adım Ahu!"
"Gideceğimiz yerin adresini navigasyona girer misin Ahu Nar?"
Bilerek yapıyordu işte, damarına bastığının farkındaydı ve bilerek kışkırtıyordu. Tepkisiz davranıp ona bu fırsatı en başından vermeseydi şimdi böyle ısrarcı olmazdı.
"Karşıya geçmemiz lazım. Evine gideceğim."
Korhan kimden bahsettiğini anlamıştı. Bilinçli olarak mı ismini kullanmamaya çalışıyordu acaba? Gözünün önünden mezar başındaki o kız gitmiyordu. Yaralı ahu bakışlı bir ceylandan hiç bir farkı yoktu. O çığlığı atıp toprağın altındaki adama "beni ağlatıyorlar" diye veryansın edişi buzdan farksız olan yüreğini bile sızlatmıştı. İnsanları kovması ve ailesini ikna edişi bile öylesine sarsıcıydı ki kendi acısını sorgulamıştı bir an.
Ama tuhaf olan ailesinin tutumuydu. Babası bir nebze yakındı ama annesinin gözlerindeki buzlar kışın ayazından bile keskindi. Korhan mesleğinin getirisi olarak bedenlerin aslında ne anlatmak istediklerini anlıyordu çoğu zaman. Ve sekiz yıllık kariyerine sığdırdığı yüzlerce davaya güvenerek söyleyebilirdi ki o kadında Ahu'ya karşı zerre merhamet yoktu.
Düşüncelerini zihninde öteledi. Bunlar onu ilgilendiren detaylar değildi. En azından şimdilik.
"Bir birbirinize çok bağlıyken neden iki ayrı evde yaşıyordunuz?"
Yola çıktıklarından beri hiç konuşmayan adamın sesiyle bir anda daldığı o boşluktan çıktı. Çok anlaşılmaz bir durum değildi aslında bu.
"Okullarımız iki yakada. Bölümlerimizi de göz önünde bulundurursan trafik çilesi çekmek için hiç zamanımız yoktu. O da bana kıyamadı."
"Kıyamadı derken?"
"O ev anneannemin aslında. Üniversiteye başladığımızda kalacak yer sıkıntısı çekmedik. Ama sürekli yolda zaman kaybetmem yüzünden ikinci sınıfa başlamadan okula yakın ev tuttuk."
Korhan gözlerini yoldan ayırmadan başını sallayarak onayladı. İki saate yakın bir sürede anca dört katlı bir apartmanın önüne gelebilmişlerdi. Ahu'nun bulunduğu semte nazaran burası daha eski ve mahalle kültürünün yaşadığı bir sokağa benziyordu. Ama önünde durdukları apartman çok da yaşlı durmuyordu.
Arabadan inmek için kızın hareket etmesini bekliyordu. Ahu ise öylece kucağındaki küçük beyaz ellerini yumruk yapmış, saçları yüzünün tamamını kapatmış bir halde soluksuz oturuyordu. Zayıf bedeninin titreyişi canını sıktı. Hazır değilken niye gelmek için bu kadar acele etmişti ki?
Korhan insanların hisleriyle ilgilenmezdi aslında ama çok kırılgandı be! En soğuk kalbi bile sızlatacak kadar masumdu. Sesini çıkarmadan tekrar hareket ettirdi aracı.
Ahu yola devam ettiklerini anlayınca kaldırmıştı başını. Sorgular gibi bir yola bir yanındaki adama baktı.
"Nereye gidiyoruz?" Diye fısıldadı. Mesleki deformasyon yaşayan bir adamdı Korhan. İnsanları duruşları, seçtikleri sözcükler, bakışları, beden hareketleri diye ayrıştırır ona göre kafasında kişilik analizi yapardı. Ama Ahu bir şekilde bertaraf ediyordu onu. Sesi gerçek miydi mesela? Böyle bir tonu hiç kimsede duymamıştı. Çok kırılgan, ama efsunlu. Ilık bir esintiyi anımsatan hoş bir tını. Şarkı söylese böyle dokunurdu içine o ses.
İstemsizce parmakları kasıldı, dişlerini dilinin ucuna bastırdı. Saçma sapan düşüncelere ne gerek vardı şimdi? Ne bu tını, şarkı, efsun saçmalığı? Üstelik ne zamandan beri amaca giden yolların iyi olup olmadığını umursuyordu?
Derin bir nefes aldı. Bu yaşadığı acıyı paylaşmakla ilgiliydi, fazlası değil! Sadece aynı yerden kanıyorlardı. Ama yine de yanındaki kızın acısı çok daha gaddar göründü gözüne. Korhan aile ne sadece Sûhan ve annesinin varlığıyla bilirdi ama yanında titremesine engel olamayan kız bir anda yerle yeksan olmuştu. Şimdiye kadar üzücü hiç bir şeyle sınanmadığı nasıl belliydi. Üstelik kaç yaşındaydı ki? Gerçi o çocukla ikizdiler ve yirmi üç yaşında olduğunu biliyordu çocuğun. Kıza kısa bir bakış daha attı. Neresi yirmi üçtü bunun? Yirmi bile demeye insanın dili varmıyordu.
Sahili ayakları altına alan bir cafe ye girdiler. Ahu konuşamayacak kadar sarsılmış hissediyordu kendini. Buraya neden geldiklerini sorgulamayacak kadar bitkindi. Hangi akılla daha toprağı bile kurumadan onun yaşadığı eve girecek kadar güçlü sanıyordu ki kendini. Kaldıramazdı, kokusu bile olduğu gibi duruyordu kesin. Kendine kaçamak bakışlar atan adama ne diyeceğini de bilemiyordu. Ayıp olmuştu, kim bilir nereden çıkıp gelen adamı peşinde sürüklüyordu.
"Özür dilerim."
Fısıltı gibi çıkan sesiyle elindeki menüye bakan adam kızın yüzüne dikti bakışlarını. Dünya böyle insanların yaşaması için hiç iyi bir yer değildi. Utanç, mahcubiyet çok sık gördüğü duygular değildi.
Kimi kandırıyordu ki o bu duyguları tenine işlemiş bir insanla ilk kez karşılaşıyordu. Onun çevresinde para, hırs, intikam duygularıyla ruhunu iblislere peşkeş çekenler vardı. Arsızca yaptığı hataları kendine bir bir anlatan sonra da 'ne yaparsan yap beni bu işten kurtar' diyenler muhatap olurdu Korhan'la.
"Özür dileme, benim hatamdı üstelik. Daha taze acın ve ben seni tutup getirdim bile."
"Ya senin acın?"
Bir anda kala kaldı Korhan. Öylece amber hareleri ahu gözlü bir ceylanda asıldı. Kendi acısını mı sormuştu? Zahir'den başka kimse Korhan'a nasıl hissettiğini sormazdı. Üstelik ilk kez aralarına resmiyet koyma çabası da duymamıştı.
"Ne demek istiyorsun?"
Sadece konuşmanın seyirini değiştirmek için zaman kazanmayı amaçlayan bir soruydu. Cevap falan beklemiyordu aslında.
"Ben aynı acının içindeyim sizinle. Peki siz nasıl baş ediyorsunuz? Ya da baş edebiliyor musunuz?"
Yine "siz" olmuştu...
Sahi baş edebiliyor muydu ki Korhan? Sürekli sağa sola ulaşmaya çalışıp bir şeylerin göründüğü gibi olmamasını istiyordu. Kendini düşünmeden uzak tutacak bir ip ucu arıyordu. Bir düşman, bir sır yada her ne olursa olsun bir çıkar yoldan başka hiç bir şey istemiyordu. Bunlardan biriyle uğraşmazsa Sûhan'ın nefes almadığı gerçeğiyle yüzleşmesi gerekecekti ve bununla nasıl baş edilir bilmiyordu.
"Beni boşver, sen toparlanmaya çalış."
Ahu bakışlarını ilk kez hiç kaçırmadan dikti rengine bir türlü karar veremediği gözlere. Ofisinde nasıl baktığını görmüştü. Sûhan üstelik abisinden hep çok sevgiyle bahsederdi. Onu anlatırken verdiği ayrıntıları çok anımsayamasa da çok sevdiğine emindi.
Korhan ise oldukça huzursuz hissetmeye başlamıştı. Çok tuhaf bakıyordu, içini görür gibi. Her an aklından geçenleri dile getirip 'yalancısın' demesini bekliyordu. Halbuki Korhan çok iyi bir yalancıydı. Öyle güzel sıralardı ki yalanı, sahibi bile bir süre sonra gerçeğin aslında bu olduğuna inanırdı.
"Kahvaltı yapmadın varsayıyorum. Şimdi bir şeyler ye, çok solgun görünüyorsun. Kendini iyi hissettiğinde tekrar gideriz."
"Ne biliyorsunuz onlar hakkında?"
Korhan masaya bıraktığı elini istemsizce yeni yeşermiş sakallarına götürdü. Çenesini sıvazlıyordu.
"Bir şey bulamıyorum. Adli tıp raporuna ulaştım biliyorsun. Olay yerinde görev alan iki memurla da görüştüm. Rapor ve memurların konuşması birebir uyuşuyor."
Ahu boğazında kalmış o yumruyu zorla yutmaya çalıştı. Ne demekti şimdi bu? Doğru muydu yani? Hayır olmazdı ki! Ahi'yi tanıyordu o. Sûhan'ı bile çok iyi tanıyordu. Yapmazlardı, hayal kuruyorlardı. İki sevgili olduklarını unutup Ahu'nun çocukları olduğunu sanıp üçünü kapsayan hayallerdi bunlar. Öyle sırf Ahi'ye yaranmak için Sûhan'ın kabullendiği değil bizzat Sûhan'ın kurduğu hayallerdi. Ahi'yi de dahil eder geleceği yaşarmış gibi bir heyecanla anlatırdı. Öyle kaptırırlardı ki kendilerini bir saatten sonra Ahu onlara eşlik ederken bulurdu kendini.
Sûhan yüksekten korkardı ama çok da severdi uçmayı. Yükseklik korkusunu beraber yeneceklerdi mesela. Yazın hep beraber Kapadokya'da balona binme hayalleri kuran, aylar varken bile heyecandan yerinde duramayan kız canına niye kıysındı?
Korhan gözlerini ondan bir an bile çekmeyen, neredeyse nefes bile almayan kıza doğru eğildi. Gözleri dolmuş, su damlacıkları irisini dalgalandırıyordu. Aklından geçenleri bilmek için çok da düşünmeye gerek yoktu yani.
"İşte biz burada haklıyız Ahu Nar!"
Kız anlamadı. Bir dediği diğeriyle çelişirken nasıl anlayacaktı ki? Daha şimdi herşey bir biriyle örtüşüyor demedi mi bu adam?
"Nasıl? Ne demek istiyorsunuz?"
"Memurlar, rapor bir birinin kopyası kadar örtüşüyor. Biri ellerine bir kağıt vermiş ve hadi ezberleyin demiş kadar bir benzerlikten bahsediyorum. Saat verirken bile azıcık erken yada geç söylemeleri gerekmez mi? Arabayı bile aynı cümlelerle tarif ediyorlar Ahu Nar. Hakimler, davada yalancı şahitleri nasıl anlarlar biliyor musun?"
Ahu başını sağa sola yavaşça salladı. Adamın yüzüne kilitlenmiş gibi bir dikkatle bakıyordu.
"Bir şey kusursuz derecede bir biriyle örtüşüyorsa bil ki çok büyük bir kusuru gizlemek içindir..."
|
0% |