@orenda
|
BÖLÜM-37-
Derya karşısındaki karı kocayı, yüzünde oldukça ölçülü bir tebessümle dinliyordu. Kadehindeki sudan bir yudum alıp önünde zerre tat alamadığı yemeğini de en azından yiyormuş gibi yapmak için sağa sola iteledi.
"Genel Başkan sizden çok umutlu Atilla. Tüm mitinglerinde yanında bulundurması tüm resmi gazetelerin dikkatinde. Kulislerde adınız iktidara yürüyecek parti kadar çok zikrediliyor. Açıkcası bende yeni bir dönem için biçilmiş kaftan olduğunuza dair duyumlar alıyorum. Sen ne diyorsun bu duruma? İktidara yürüdüğünüz bu dönemde milletvekili olmakla yetinecek misin gerçekten?"
Atilla mağrur duruşundan zerre eksiltmeden, biraz da zorlansa samimi denilecek bir tebessümle karşılık verdi tüm övgü dolu sözlere.
"Taktirinizi kazanmak büyük onur müsteşarım. Şu an için önceliğimiz halka sunacağımız hizmetleri en doğru şekilde aktarmak. Kendi adıma planlar yapmayı doğru bulmuyorum. Ülke çok büyük bir ekonomik krizle mücadele ediyor ve bu erken seçimle beraber umutlar dirilmeye başladı. Bizde parti olarak oturacağımız koltuklardan ziyade vaad edilen tüm seçim çalışmalarının kısa sürede halkın hizmetine sunulmasını düşünmeliyiz."
Geriye yaslanıp suyundan küçük bir yudum aldı.
"Sonuçta hiç bir koltuk kalıcı değil sayın müsteşarım. Ama yaptığın hizmetle bir ad oluşturmak yüz yıllarca sizi baki kılar."
Müsteşar uzun zamandır göz hapsinde tuttuğu adamın yüzünü santim santim izledi. Atilla Saruhanlı doğuştan politik bir liderdi. Şu an önceliğinin halka sunulacak hizmeti doğru aktarması gerektiğini söylerken bir yandan da koltuklarda hızla değişen yerlere değinmeyi ihmal etmemişti.
"Çok haklısın Atilla. Seni de görünür kılan sanırım bu özelliğin. Nerde hangi cümleyi kurman gerektiğini çok iyi biliyorsun. Gençliğini ve zekanı bu doğrultuda ilerletirsen eminim değişime giden koltuklardan biri senin için tahsis edilmiş olacaktır."
Müsteşar yanında sıkıntıdan patlamak üzere olduğunu bildiği ama zarafetle onları dinlemeyi bırakmayan eşine tebessüm etti.
"Gece ne kadar güzel ilerlese de oldukça geç oldu. Bizim de Ankaraya bu gece dönmemiz gerekiyor. Ne dersin hayatım, genç nişanlıları başbaşa bırakıp, çıkalım mı artık?"
Sadece nezaket kuralları gereği sorulmuş bir soruydu. Hanımefendinin zarif tebessümü öyle olması gerektiği için bir miktar daha artıp onaylar kelimelerle ayaklandılar. Korumalar restorandan çıkacak müsteşar ve eşi için hızlı harekete geçtiklerinde Atilla ve Derya da ayaklanıp bu güzel akşam için teşekkürlerini sunuyorlardı.
Müsteşarın restorandan çıkmasından sonra yerlerine geçip oturdular. Bir süre ikisinden de ses çıkmamıştı. Atilla tabağındaki patates püresiyle oynayan kadına bakıp dikkatini çekmeye çalıştı.
"Akşam üzerine konuşmayacak mısın? Şimdiye kadar bir şeyler söylemeni bekliyordum."
Derya parmaklarını masada tıkırdatarak su kadehinin ağzında sağ elinin işaret parmağını dolaştırmaya başladı. Düşündüğü kavisli siyah kaşlarının çatıklığından bariz belliydi.
"Şu anki iktidarı desteklediğini bildiğimiz bir müsteşar neden bu kadar kısa bir sürede akşam yemeğini beraber yemeyi istedi diye düşünüyordum Atilla."
Atilla sol kaşını kaldırıp sinek kaydı traşlanmış çenesinde dolaştırdı parmağını.
"Cevabını bulmuşsun o zaman."
Derya neredeyse göstermelik bir kaç masanın dolu olduğu restoranda gözlerini gezdirdi.
"Oldukça güzel bir akşamdı hayatım. Hadi kalkmalıyız, yarın Kastamonu mitinginde insanlar seni en iyi halinle görmeli."
Atilla, Deryaya tanışana kadar kendini şüpheci sanarken Derya ona fark atan bir tedbirle ilerliyordu. Nişanlarını duyuralı iki ay olmuştu. Oldukça kısa bir zaman kalmıştı ve bu arada sade bir nikahla evlenecekler, gazetelere çok malzeme vermeyeceklerdi. Seçime yakın bir tarih olmasını özellikle istiyordu Hafsa hanım. Sonuçta adı ne konuda olursa olsun en çok duyulan kişi olarak Atillanın gündemde kalmasını sağlamalılardı.
Dışarı çıktıklarında yaz akşamı olmasına rağmen esinti ürpertiyordu tenlerini. Sahile bu kadar yakın oluşlarıyla Derya yürümeyi teklif etti. Kendilerinden yirmi beş metre geride ilerleyen korumaların varlığına neredeyse alışmıştı Derya.
"Konuşmayacak mısın?"
"Seçimi kaybedeceklerini biliyorlar. Büyük ihtimalle gözden çıkardılar da ama Cumhurbaşkanlığı seçimleri için hazırlığa bu kadar erken başlamış olmaları..."
Atilla da işte bu yüzden Deryayla çok hızlı bir yol alıyordu. Kadın kendi zihninin aynası gibiydi. Ne düşünüyorsa Deryadan bire bir aynısını işitiyordu. Bir anda akşam yemeği teklifiyle kendilerini müsteşarın karşısında bulmuşlardı. Sohbet genel olarak seçimler üzerine yürüse de iğne ucu kadar kırıntılar amacın Cumhurbaşkanlığına uzandığını hissettiriyordu. Müsteşar yırtık büyüsün diye çarşafa çentik atma görevini üstlenmişti anlaşılan.
"Seni satın almaya çalışacaklar."
"Öyle bir amaçları olacak!"
Derya kolundan çıkıp yüz yüze gelmeleri için Atillanın bir adım önüne geçti.
"Atilla senden bu kadar emin olmalarının tek bir sebebi olabilir biliyorsun değil mi?"
Atillanın dudağı keyifle kıvrıldı. Gözünün biri kısılmış Deryanın devam etmesini bekler gibi bir mimik sergilemişti.
Derya tam da o anda aydınlandı işte.
"Tabiki biliyorsun! Senin desteklendiğini onlara duyuran bizzat sensin zaten. O yüzden peşine daha milletvekili bile olmadan düştüler."
Atilla rüzgardan kaynaklı toplu saçlarından firar etmiş bir kaç tutamı parmak uçlarına doladı.
"Bir rakibi kaybedeceğine inandırırsan savaşmak için tüm ümitlerini kırmış olursun Derya. Benimle savaşamayacaklarını anladıkları an müsteşarlarını ittifak için bana göndermediler mi?"
Deryanın inci gibi dişleri göründü. Güzel bir gülümsemeyle Atillaya baktığında Derya bir sevgiliye bakar gibi aşık aşık yüzünü izliyordu. Atilla bunu da artık öğrenmişti. Göz kırptı.
"Ne var yine senin aklında?"
"Üşüyorum Atilla, ceketini omuzlarıma atmayacak mısın?"
Derya üşüse bile bunu kabul etmezdi. Ama Atilla ve Deryanın arasındaki anlaşma birbirlerini sorgulamadan uyum sağlama üzerineydi. Bir şey demeden siyah takımının ceketini çıkarıp Deryanın omuzlarına bıraktı.
"Şimdi de yüzüm üşümüş mi bakmak ister misin? Yanaklarım da donuyor sanki."
Atilla oynadığı oyuna eşlik ederken başını iki yana sallayıp burnundan güler gibi bir ses çıkarmıştı. İki parmağının tersiyle Deryanın yanağını okşayıp sıcaklığını hissetti.
"Oldu mu? Yoksa seni öpmem için beni teşvik mi ediyorsun Derya?"
Bu sözleri dudaklarına bakarak söylediğinde Deryanın beyaz teni biraz kızarmıştı. Ama kendini açık edecek bir kadın değildi Derya.
"Kısa bir süre sonra evleneceğiz."
Atillanın iki kaşı kalktı bu sefer şaşkınlıkla. Nereye dayanıyordu bu sözlerin ucu anlayamadı.
"Yani öpmemi istiyorsun?"
Deryadan çok çok nadir duyduğu bir kıkırdamayla kendi dudakları da kıvrıldı.
"Üzgünüm Atilla Saruhanlı! Bunun için delirdiğini biliyorum ama halk nişanlısını sahil kenarında, umuma açık bir ortamda kıstırıp öpen bir adaya çok da olumlu bakmaz. Muhafazakar kesimi uzaklaştıramayız senden. Şu an için, ekranlarda sert hatlarıyla görünen adamın nişanlısına karşı ne kadar merhamet dolu oluşunu servis etmeliyiz."
Atillanın çatılan kaşlarıyla uzaklaşacağını anlayan Derya gülümsemesini azaltmadan bir adım da kendi attı.
"Dur ve sakın bozma Atilla. Şimdi değil ama seçimlere çok kısa bir zaman kala yayınlanacak bu görüntüler. Genç kitle için aşk çok büyük bir teşviktir. İdealist, hırslı, gözü kara, yakışıklı ve ailesine bağlı bir adam olarak sempatini artırıyoruz."
Atillanın ok gibi saplanan bakışlarını umursamadan başını göğsüne yaslayıp, dışardan birbiriyle dinlenen iki sevgiliyi yansıtıyorlardı.
"Buna gerek var mıydı Derya? Özel hayatımı gizli de yaşasam sorun olmazdı!"
Derya hafif sert sesini umursamandan yüzünü göpsüne yaslayıp sarılmaya devam etti.
"Her anlamda mükemmeli tanımlamalısın Atilla. Müsteşarın dediği gibi kulislerde adın çok fazla dolaşıyor. Seni özel hayatından vurmak istediklerinde ellerinde ulaşacakları görüntüler olmalı. Bu görüntüler de işimize yarasın değil mi?"
Atilla derin bir nefes alıp kolunu sortına iyice dolayıp bedenlerini bir yapbozun parçaları gibi birleştirdi.
"Hafza hanım neden sen diye ayak diredi çok iyi anlıyorum..."
Derya yine kıkırdadı.
"Biz çok iyi takım arkadaşıyız Atilla. Birbirimizin ardını kollamalıyız."
"Bu sözlerinden emin olmayı çok isterdim Derya. Gerçekten sadakatinin sadece bana olduğunu bilmek... Çok iyi hissettirirdi."
Derya Atillanın durgun bir tınıda söylediği her sözü zihninde süzgeçten geçirdi. Etrafı çıkarlara göre şekil değiştirecek milyon tane insan dolu bir adam için gayet anlaşılır bir yakarıştı aslında. Evliliğin gerçekleşeceğine dair annesini bilgilendirirken söylediği sözler şu an çok daha anlam kazanıyordu.
O gün annesi Deryaya evlilik onayıyla beraber tek nasihatını etmişti.
Ne olursa olsun, karşısında kimi görürse görsün sadakatinin ve itaatinin Atillaya olmasını istemişti annesi. Aynı isteğini Atillaya da söylediğinin, emin olması sonucu görüşmelerini ayarladığının güvencesini vermişti. Hafsa hanım Birliğin çok önemli bir neferiydi ama aynı zamanda ellerinde şekil alan adam için en doğru kişiyi eş olarak istiyordu. Çok yorulacağı, yıpranacağı, güvensizlikler içinde boğulacağı o süreçte güçlü bir dal olarak Deryayı Atillaya veriyordu.
Derya gözlerinde zerre tereddüt oluşturmayacak bir bakışla karşısıdaki kahvelere baktı.
"Benim sadakatim ve itaatim sana Atilla. Tıpkı seninkinin bana olduğu gibi! Seni aşağı çekmeye çalışacak her şeye gözüm kapalı uzanırım ben. Bu sana değil kendime olan sözüm. Tarih beni kocasına ihanet eden bir kadın olarak hatırlamayacak. Derya Saruhanlı, kocasının ardından hiç düşünmeden kapkara sulara bile dalacak o kadın olarak tanınacak. Şimdi değil ama birgün bana benden daha çok sen güveneceksin."
Atilla geriye çekildiğinde Derya'nın gözlerine bir süre derin derin baktı. Bir şey düşündüğü o kadar belliydi ki. Derya ise sabırla aklından geçenleri dile getirsin diye bekledi.
"Sana izin ayarlamalıyız."
Derya bu cümlenin maksadını çözemedi.
"Anlamadım?"
Atilla alt dudağını ısırıp hızlı hızlı başını salladı.
"İzmir mitingine benimle gelmelisin. Ordan sonra seni bir yere götüreceğim. Benim için çok değerli iki kişiyle tanışmanı istiyorum Derya."
Derya merakla Atillaya bakıyordu. İki aylık nişanlılık sürecinde iş harici bir araya hiç gelmemişlerdi. O da mutlaka planlanmış olurdu. Şimdi böyle aniden ortaya çıkan planın amacını çözemedi.
"Nereye? Kiminle tanışacağım ki?"
Atilla gerilerinde ki korumalara anlık bir bakış atıp Deryanın kokusunu net şekilde hissedebileceği kadar yaklaştı.
"Benim için çok değerli bir dost. Seni Tarık ve Nurperi ile tanıştıracağım Derya. Ama aklından çıkarmaman gereken bir şey var! Bu bizim ikimize ait ilk sırrımız. Hafza hanım onları bilmeyecek. Birbirimizin ardını tam şu anda kollamaya başlıyoruz Derya Saruhanlı!"
"Atilla?"
Atillanın yüzünde çok cesur bir gülümseme oluştu.
"Çok büyük oynuyorum şu an! Sana güvenmeyi seçtiğim için beni pişman etme. O koltuğu neden istiyorum sana göstereceğim. En büyük sırrımı sana göstereceğim Derya..."
🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋
Ahu arabanın içerisinde öylece karşısındaki eve bakıyordu. Park edeli yarım saati geçmişti ama o inmek için hiç bir hamlede bulunmadığından Korhan da sesini çıkarmadan bekliyordu.
Beş yaşından beri bu evin içinde zaman geçirmişti. On sekizine kadar her günü bu evdeydi. Peki o zaman şu an hissettiği uzaklığın, tanımamışlığın sebebi neydi ki? Sonuçta evi olarak yaşadığı yerdi. Bir çok gülüşleri, anıları saklıydı. Ama o zaman Ahunun kalbi neden bu eve dair zerre his taşımıyordu?
Gözleri kısıldı, dudağında kırık bir tebessüm yeşerdi.
"Ahi yok ki... Ahi var diye evdin sen. Şimdi dört duvar bir çatısın. Ahi olsaydı..."
Kendi kendine söylendiği sözlerden sonra parmakalarına kıvrılarak tutunan ılık bir el, içindeki sığ sularda boğulmaktan kurtardı onu. Başı bir komut almış gibi Korhana çevrildi.
"On üç yıl yaşadım ama zerre hissim yok içimde Korhan. Ben Ahi var diye sevmişim burayı sadece. Ahi gitti, bu ev de benim için o an bitti demek ki."
Korhan yutkunup parmaklarıyla kavradığı eli dudaklarına yasladı.
"İnsanın dünya da tek bir evi olur Ahu Nar. Senin evin İsviçrede beş yılını geçirdiği o yer değildi. On üç yılını geçirdiğin burası da olmadı hiç. Yada İstanbul'daki altı yılda da yoktu."
Korhan yüzüne yaslı avuç içine yanağını biraz daha sürterek Ahunun mahsunca ona bakan gözlerini daha yakından görmek için yaklaştı.
"Ben henüz senin evini yapmadım ki Ahu Nar. Sana sözüm olan o ev yapılınca yuvana kavuşacaksın. Yirmi üçüne kadar göçebeydin ben yirmi dört olmadan seni yuvana kavuşturacağım. Otuz bir yaşımda yuvama kavuşacağım."
Sıcak avuç içine bir öpücük bırakarak tüm vaatlerini bir yemin gibi mühürledi Korhan. Bir şeye inanırsak o er yada geç bizi bulurdu sonuçta. Bir şeye ne kadar çok inanırsak bizim olması için büyük adımlar atardık.
"Şimdi son kez o eve gireceğiz seninle nar kelebeği. Sorularımıza cevaplar bulalım, bir daha uğramayacağız buralara."
Ahu başını sallayıp iç çekti. Sonra da derin bir nefes alıp arabadan çıkmak için harekete geçti.
Kapı zilindeki adda parmağı bir saniye asılı kalsa da Korhanın dediği gibi kısa misafirliğini biran önce bitirmek için harekete geçmesi gerekiyordu.
Otamat açılıp yukarı çıkmaya başladığında kolunu tutan el avuçlarına kaymış, parmaklarına parmaklarını dolamıştı.
"Ben burdayım Ahu Nar."
Ahu gülümseyen ifadesiyle Korhana baktı sadece. Sözcüklere gerek kalmadan buna nasıl şükür ettiği gözlerinin ışıltısından bile belli oluyordu.
Kapıyı Metin Amber açtığında bir süre adam şaşkın bakışlarıyla kalakalmıştı. Ahu duruşunu dikleştirip çenesini hafif kaldırdı.
"Merhaba... Bizi içeri davet etmeyecek misin?"
Baba diyecek gibi oldu yılların alışkanlığıyla ama artık kuytulara saklamasına gerek kalmamıştı gerçek babasını. Artık kendi babasından başka kimseye baba demesi de gerekmiyordu.
"Ben... Ah tabi geçin lütfen. Ahu ben çok şaşırdım kızım, hoşgeldin. Beklemiyordum kusura bakmayın, girin lütfen."
İçeri girmek için ayakkabılarını çıkardıkları anda mutfaktan Sahranın sesini duydu üçüde.
"Kim gelen Metin?"
Elini mutfak havlusuyla kurulayarak kapıya yaklaşan kadın gördüğü yüzle olduğu yere çivilendi sanki. Siyah saçlarının arasına bolca beyazlar karışmıştı. Önceden de vardı beyazları ama öyle titiz bir özenle boyardı ki siyaha, Ahu varlığını bilmese hiç görmemişti. Demek ki uzun zamandır boyanmamıştı saçları. Daha çok zayıflamıştı teyzesi. Hep dikkat ederdi kilosuna gerçi.
"Senin! Senin burada ne işin var?"
Ama öfkelenince değişen yüz hatları aynıydı. Bir kaç şey değişmişti ama Ahuya olan kini oradaydı.
"Beni özlemedin mi teyze?"
Sahra duyduğu sıfatla gözlerini iri iri açıp ardında duran Korhana bakmış ve hızla bakışlarını kocasına çevirmişti. Onun da çok şaşırdığı yüzünden belliydi.
"Sen ne diyorsun?"
Ahu arabada güç arayan o değilmiş gibi bir metanetle yüzüne saf bir tebessüm yerleştirdi. Korhanla göz göze gelmek için başını çevirse de hemen geri Sahraya bakmıştı.
"Seninle konuşmaya geldim. Merak etme ondan sonra bir daha asla görmeyeceksin beni."
Sahra hâlâ ona teyze diye hitap edişinde takılı kalmıştı. Metin ise onaylar gibi başını salladı sadece. İçeri salona geçmeleri için eliyle yönlendirdi.
Sahranın tenini ısıran bakışları arasında Ahu salonda gözlerini uzun uzun gezdirdi. Ahiyle olan resmi konsolun üzerinden kalkmıştı. Oturma gurubu değişmiş, perdeler yenilenmişti. Sahra onlardan bir şey kalmasını istememişti galiba. Sorgulamadı bile.
"Sana telefonda söyledim! Neden geldin buraya?"
Ahu duvarlarda dolaşan gözlerini sert sese doğru çevirdi.
"Bir kaç sorum olacak sana. Sonra dediğim gibi hiç var olmamış gibi çıkıp gideceğim hayatınızdan."
Sahra, Ahuyu inceleyip yanında dik bakışlarla kendini seyreden adama baktı.
"Bu kim?"
Ahu ağzını açacakken Korhanın "avukatıyım" sözüyle kaşlarını çatık Korhana baktı. Kendini neden böyle tanıttığını anlamamıştı.
"Avukat? Ne istiyorsan sor sonra da çık git evimden!"
"Sahra!"
"Karışma Metin! Bu benle onun arasında, sen karışma sakın!"
Metinin konuşmak için açılan ağzı bu sözlerle kapandığında Ahu sadece tebessümle bakıyordu Metine. Her şey değişiyordu ama Metin Amber, Sahra Amberin boyunduruğunda olmaya devam ediyordu demek ki.
"Annem hakkında bilgi almak istiyorum. Benim bilmediğim ama senin bildiğin bir şeyler olduğuna eminim. Anneannem, babam, annem hakkında bana söyleyebileceğin her şeyi duymam gerek."
Sahra kaşları çatılı neden böyle bir soruyla karşı karşıya kaldığını çözmeye çalıştı.
"Durup dururken neden böyle bir şey sorma ihtiyacı duyuyorsun?"
"Bu benimle ilgili bir şey, bilmene gerek yok. Sadece onlar hakkında bana ne söyleyebilirsin, bunu duymak istiyorum."
Sahra geriye yaslanıp kollarını göğsünde topladı. Sık sık gözleri Korhana değse de uzun süre tutmuyordu üzerinde. Sanki adamı tanıyormuş gibi bir his vardı içinde. Görmediğine emindi oysa ki.
"Çok bir şey yok! Boyundan büyük işlere bulaştı! Kendine on beden büyük bir adamla evlendi sonra da ölüp gitti işte. Ha bir de ölürken sizi başıma bırakmayı ihmal etmedi!"
Ahu işte tam bunu anlayamıyordu ya. Bir insan kardeşi için nasıl bu kadar nefret dolu olurdu? Ahu hiç düşünmeden Ahi için ölebilirdi. Sahra ne olmuştu da Deryaya böyle uzaktı.
"O senin kardeşin. Nasıl böyle olabiliyorsun? Ben Ahi için ölürdüm sen..."
"Ölseydin! Ölseydin o zaman da o çocuk da heba olmasaydı. Lanet gibisiniz annen ve sen. yaklaştığınız her yerde ölüm var! Keşke Ahi dursaydı da sen ölseydin!"
"Yavaş! O ağzından çıkanlara dikkat et, her bir kelime için canına okurum!"
Korhanın keskin sesiyle Sahranın gözlerinde bir titreme geçti. Yüzünde tuhaf bir şaşkınlık olmuştu.
"Sen! Sen kimsin de böyle konuşuyorsun benimle?"
"Ben Ahu Narın avukatıyım, eşiyim, aklına gelebilecek her şeyiyim!"
Şimdi tuhaf bakışlar Metinde de oluştu.
"Ahu evlendin mi sen?"
Sahranın burnundan gülüşleri irite edici bir kahkahaya dönüştüğünde Metin, Ahudaki bakışlarını karısına çevirdi.
"Aynı annen gibisin derken biraz bile yanılmıyormuşum? Salaksın Metin! Aylardır durup durup adını söylüyorsun ama bak bu kız kardeşinin ölüsüne üzülmek yerine kendini yamayacak bir adam peşindeymiş!"
Korhan yerinden kalkacakken Ahu büyük bir sakinlikle kolunu tuttu. Sözlerinden zerre etkilenmiyormuş gibi bir umursamazlık vardı yüzünde. Korhan tam o an bocaladı işte. Bu gerçekten önem vermediği için mi böyleydi yoksa Ahu o buz maskelerine geri mi dönmüştü?
"Bu benimle ilgili bir şey Sahra Amber. Detay bilmene gerek yok. Şimdi sadece merak ettiklerimi söyle ki bende bir an evvel evinden çıkıp gideyim değil mi?"
Sahra sözlerine istediği tepkiyi alamayınca dudaklarını büzüp gözlerini Ahuya dikti. İşte onu çileden çıkaran bir başka ortak davranış daha karşısındaydı. Bir insan ölüp gitse bile nasıl hâlâ karşısında durabilirdi ki?
"Her geçen yıl o kadar çok benziyordun ki birgün o olacağından çok emindim. Yanılmamışım."
Ahu dişleri görünesi kadar gülümsedi.
"Adını bile anamayacak kadar ne yaptı annem sana? Ölüp gitmesi bile nefretini eksiltmemiş hiç."
Sahranın gözlerinde çöl yangını tam o an başladı işte.
"Ne mi yaptı? Senin annen bana ne yaptı biliyor musun? Senin annen beni varlığıyla yok etti. Öyle yok etti ki bir zaman sonra beni doğuran annem için bile bir gölgeden farksızdım. Senin o annen! Ben görünmeyeyim diye sürekli büyümek için delirdi. Bak en sonunda ne oldu ama? Beni yok eden annen bir patlamada yok oldu! Zerresi kalmadı! Kendi doğurduklarını bile bana bırakmak zorunda kalacak kadar acizleşti."
Ahunun boğazına bir yumru otursa da yüzünde tek bir mimik bile kıpırdamamıştı. Sadece sabırla ağzından çıkacak ve işine yarayacak bir kaç kelime bekliyordu. Ama Korhan onun kadar sabırlı değildi.
"Ölüp giden kadın sayesinde anne sıfatına kavuşmuş bir kadın için ne iddialı sözler bunlar!"
Korhanın keskin sesiyle Sahra dik bakışlarını Korhana çevirdi. Böyle bir karışık beklemediği için ilk ne diyeceğini de bilememişti. Verdiği es Korhanı durdurmadı ama.
"Tozu kalmayan kadın yıllardır sizi besliyor Sahra Hanım. Onun çocukları sayesinde bu evde oturuyorsunuz. O arabaya biniyorsunuz. Yeni bir ev alabiliyorsunuz!"
"Beyefendi! Bu şekilde konuşmanız ne kadar doğru?"
Metinin bir tık yüksek sesiyle Korhan küçümseyen bakışlarını bu kez ona çevirdi. Ahuyu ilk kez öptüğü gün onu ne hale geirimişti bu kadın? Ama sadece nefreti Sahraya değildi Korhanın. Sahra Ahuyu parçalarken engel olamayan bu basiretsize de kin güdüyordu.
"Karınız izin vermediği sürece konuşmayın Metin bey! Sahra hanım ne demek istediğimi çok iyi biliyor zira! Sahra hanıma bu hayatı sizin emekli maaşınız vermeyeceğine göre kimin verdiğini sorgulamayalım değil mi?"
Korhanın sözleriyle Ahu yüzünü ona çevirdi. Korhan da aynı şekilde Ahuya baktı.
"Kartını dün Ceydaya verdim. Sorgulatması için. Ahi Amber ve Sahra Amber adına aynı karttan olduğu bilgisine erişmiş. "
Ahunun kaşları şaşkınlıkla havalandı. Kendi kartının bir eşinin Ahi de olduğunu biliyordu ama Sahrada olduğundan bir haberdi. Anneannesi on sekizine geldiğinde ikisine de kartlarını vermiş ve artık tüm harcamalarını buradan yapabileceklerini söylemişti. Ahinin sorgulaması üzerine zamanında yaptığı bir yatırım sayesinde çok büyük miktarlarda olmasa da düzenli olarak ellerine ulaşacak parayı açıklamıştı anneannesi.
"Eee ne olmuş? Yıllarca çocuklarına baktım, büyüttüm. Tabiki bir karşılığı olacaktı!"
Sahranın sesiyle Ahuya bakan yüzünü çevirdi. Şimdi Korhanın yüzünde avını istediği seviyeye getirdiğinde oluşan o ürpertici tebessüm oluşmuştu.
"Haklısınız, emeklerinizin karşılığını aldınız. Artık her hangi bir emeğiniz olmadığı için her ay sizin elinize ulaşan para artık gerçek sahibine aktarılacak."
Sahra duyduğu ile yaslandığı koltuktan doğrulmuş ne demek istediğini anlamak için kaşlarını daha da çatmıştı.
"Ne demek bu?"
"Ahu Narın kocasıyım ama dediğim gibi avukatıyım da. Ailesinden ona kalan parayı Ahu Nar artık tek başına kullanacak. Sizinle hiç bir bağı kalmadığı için sizi beslemek zorunda da değil. Yani biraz evvel söylediklerinizin aksine Ahu Nar ve Ahi tarafından siz beslendiniz Sahra hanım. Onlar sizin hayatınızda diye bu lüks hayatı yaşıyorsunuz. Yoksa siz kim Sapancadan ev almak kim değil mi?"
Biraz evvel Ahuya edilmiş tüm sözlerin intikamını dikenli kelimeleriyle alıyordu sanki Korhan. Bir insana kendini kötü hissettirecek, ucuzlaştıracak tüm kelimeleri sıralı bir halde eline sunuyordu.
"Ben! Bunu yapamazsınız! Annem bu konuda bana güvence verdi. Hayatım boyunca o para benim hakkım!"
Korhan, Ahunun dizinde duran elini parmaklarıyla doladığında oldukça umursamaz bir yüz ifadesi takınmıştı.
"Kanunlar bu şekilde ilerlemiyor Sahra hanım. Şu an o paranın tek sahibi Ahu Nar. Ve bundan sonra da sadece onun hesabına yatacak tüm para. Tabiii..."
Sona doğru sesi bir miktar kısılmıştı. konuşmasını merakla bekleyen kadını oturduğu yerden süzdü.
"Siz bize sorduğumuz soruların cevabını verirseniz belki de Ahu Nar size merhamet eder ve Derya Saruhanlının sizi beslemesine devam edersiniz. "
Sahra öne doğru hışımla eğilip orta sehbaya elini şiddetle çarptı.
"Beni besledi öyle mi? Ben onun çocuklarını büyüttüm! Anne oldum onlara! Bırak bir evi on ev verse ödeyemez hakkımı! Onun gibi konuşan, onun gibi yürüyen, onun gibi gülen bu kızı evimde tuttum ben! Bak ne oldu ama? Annesinin lanetini taşıdı. Ahiyi İstanbul'a çekip ölümüne zemin hazırladı! Ne olduğu belirsiz bir ipsizin peşine takılsın diye teşvik etti!"
Burdan sonrası artık çok daha çetrefilli olacaktı. Ahu yüzündeki tüm durağanlığı silip öfkeyle Sahraya baktı.
"Kapa çeneni! Sakın! Sakın Sühan hakkında konuşma emin ol alıştığın sakinliğimden zerre bulamazsın! Ahiyi ağzına alma ellerimle parçalarım seni!"
Ahu, Korhanın gıcırdayan dişlerinin duyabiliyordu. Kulakları bile uğulduyordu şu an sinirden. Sahra da oldukça şaşkın görünüyordu ilginç bir şekilde. Hiç bir zaman, hiç bir sebeple Ahu ona böyle karşılık vermezdi. Bundan tuhaf bir tatmin hissetti ama. Derya Saruhanlının kızı öfkelenince Sahra Ambere benzeyebiliyordu demek. Dudağı kıvrıldığında karşısında onu izleyen, tuhaf gözlü adamla göz göze geldi.
Artık Korhan ona merhamet etmeyecekti. Son sözleri uzlaşma için döktüğü tüm sözleri silip süpürmüştü.
"Nasıl bir anne olduğunuz ortada. Belki de tam da bu yüzden rahminiz bir bebeği büyütememiştir Sahra hanım! Siz tam da adınız gibi kurak, yetersiz, beceriksiz bir kadınsınız. Ölmüş kardeşinin gölgesinde saklanan, ölmüş kardeşinin ona bahşettiği artıklarla karnını doyuran, hayatta hiç bir şey olamadığı için kıskançlıktan deliren o kadınsınız!"
Ahunun elinden çektiği elini biraz evvel Sahranın ellerini çarptığı orta sehbaya yasladı. Kadının sıçrar gibi refleks göstermesini umursamadı bile.
"Sühana o kelimeyi kullandınız ya... Sizi mahvedeceğim Sahra hanım! Beni hiç görmemiş olmayı dileyeceksiniz. Ahu Nar ve Ahinin onsekiz yaşını geçtiği zamandan itibaren yatırılmış paralarını son kuruşuna kadar alacağım sizden. Ve emin olun bitsin diye gün saydığınız o evde oturamayacaksınız. Sizi hak ettiğiniz o sefalete itmek hiç zor olmayacak inanın!"
Sahra sinirliydi ama sinirinden de baskın olan içini hızla kaplayan korku hissiydi. Dişlerinin dipleri bile zonkluyordu. Öfkenin bulaştığı yüzünde her bir çizgi daha da belirginleşti.
"Çıkın evimden! Defolun çabuk! Beni bu şekilde tehdit edemezsiniz siz!"
Korhan sinirinden arınıp geriye yaslandı ve bacak bacak üzerine attı.
"Henüz sorularımıza cevap vermediniz. Hayatınızı kaydırmak için biraz daha sabırlı olabilirim. "
Sonra başını sessizce konuşulanları dinleyen Metin Ambere çevirdi. Yüzünde tiksinmiş bir ifadeyle adamı süzdü.
"Hayatınız boyunca bu para mı sizi onun köpeği olmaya itti çok merak ediyorum. Kendi başınıza hiç cümle kurdunuz mu?"
Metin de sinirliydi. Mizacı gereği çok sakin yapılı olsa da böyle bir aşağılama erkeklik onurunu zedeliyordu.
"Doğru konuşun! Karımı duydunuz, gitseniz iyi olacak!"
Korhan hiç kovulmamış gibi yerine iyice yaslandı. Sonra gözlerini tekrar Sahraya dikti.
"Ne diyorsunuz Sahra Hanım? Gidelim mi? Burdan çıktığım andan itibaren sizin için hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, bunu biliyorsunuz değil mi?"
Sahra sanki cevap Ahudaymış gibi ona baktı. Bocaladığının ikisi de farkındaydı. Korhan yanılmamıştı. Sahra Amber, Derya Saruhanlının imkanlarına bağımlı bir kadındı. Belki de sadistçe bir hisle Deryanın harcayamadığı o parayı kendinin harcıyor oluşundan bile zevk alıyordu.
"Sahra, gitmelerini söyle artık!"
Metinin sesiyle gözlerini Ahudan çekti. Derin bir soluk alarak kurumuş dudaklarını diliyle ıslattı.
"Sen çık Metin. Ne soracaklarsa sorsunlar sonra da defolup gitsinler!"
Ahunun kısık kahkahası ve tıpkı annesi gibi ona aşağılar şekilde bakışı öfkesini katmerliyordu. Tırnağıyla zedelediği baş parmağının kanadığını bile fark edemeyecek kadar öfkesi bedenini esir almıştı.
"Sahra?"
"Ne diyorsam onu yap Metin! Belli ki bizi rahat bırakmayacaklar! Konuşup gönderelim yeğenimi!"
Çenesiyle Ahu ve Korhanı işaret eden kadından sonra Metin başını iki yana sallayıp ayağa kalktı. Bir şey diyecek gibi oldu Ahuya ama gözlerine öyle bir bakıyordu ki cesaret edip tek kelime kuramadı.
Çıkan adam ve kapanan kapı sonrasında Sahra geri bacak bacak üstüne atıp Ahuya aynı diklikte baktı.
"Sor ne soracaksan!"
Ahu başını yana yatırmış, yıllardır anne diye seslenmek zorunda kaldığı kadının her bir zerresini gözleriyle süzmüştü.
"Bir kaç sorum var... Ama ondan önce, annemle aranda ne geçti de bu kadar nefretle doldun? Bunu şu an öğrenmeyi çok istiyorum. Kalbini ona bu kadar kapatacak raddeye nasıl geldin?"
Sahra yanağının içini hırsla ısırırken Ahunun yüzünden ayırmadı bakışlarını.
"Anlayacakmışsın gibi! Ben anlatsam hiç biriniz anlamayacaksınız! Ölmüş olması bile yetiyor her konuda haklı çıkmasına!"
Ahu bu nefret karşısında tutulup kalacak gibi oluyordu ama biran evvel de gitmek istiyordu buradan. Başını ağır ağır salladı.
"Dene! Görüyorum ki içinde birikenlerin hiç birini anneme söyleyememişsin. En azından onun kızına söyleme cesaretini göster."
Sahra karşısında Derya varmış gibi bir hisle doldu. Kaç gecesi, söyleyemediği cümleleri kendi kendine tekrarlarken bitmişti. Kaç anında Deryanın yüzüne haykırmak istedikleri saklıydı.
"Yetişemedim! Asla onun gibi olamadım. Aynı karında, aynı anda oluştuk, büyüdük, doğduk ama o hep on adım ilerideydi. Annemin gözde kızı Derya! Akıllı, başarılı, becerikli, tuttuğunu koparan Derya! Yüzümüz bile aynıydı bizim onla ama o hep daha güzeldi. Deli gibi uğraşırdım ama aldığı notların yarısına bile erişemezdim. O annemin gurur kaynağıyken ben utanç oldum hep. Liseyi bile zor bitiren Sahra, ülkenin en iyi üniversitesini kazanan Deryaya kutlama yemeği yaptı. Bulaşıklarını yıkadı. Onu tebrik edenlerin karşısında sanki kendi üzüntüsünün hiç önemi yokmuş gibi gülmek zorunda kaldı."
Sahra gözlerindeki isyanı, öfkeyi, nefreti biran bile eksiltmeden Ahudan ayırmadı bakışlarını. Sanki derinlerinde saklı o kız canlanmış ve Deryaya haykıramadığı her şeyi şimdi söylüyordu. Ölüm haberi geldiğinde çığlık çığlığa ağladığını görenler bir kardeş kaybının yası sanmıştı. Halbuki Sahra, Deryaya söyleyemediklerinde boğuluyordu.
" Evlendim, kendime hayat kurdum. Yılda bir iki görür oldum onu, yetiyordu da zaten. Onun evlilikle işi yoktu. Varsa yoksa okumak, çalışmak! Kocamla güzel de bir evliliğim oldu. Sonra bir anda milletvekili bir adamla nikahlandığını duydum. Evliliği bağlayıcı, geride bırakıcı olarak gören Derya milletvekili koca bulmuş! Tamam dedim, onun hayatı zaten orda. Ne hali varsa görsün. Benden uzak dursun. Sonuçta kendime ait bir hayatım var ya! Yetişemeyeceğimi de kabullendim. Sağlık sıkıntılarım oldu, bebek sahibi olamadık biz. İçten içe Deryadan da böyle bir haber bekledi bir yanıp hep. Evleneli bir yıl oldu iki yıl oldu üç yıl oldu gelmedi o haber. Annem de bir kere bile çocuk isteklerine dair tek kelime etmedi. İlk kez o an kardeş olduğumuzu, denk olduğumuzu hissettim. İlk kez bir konuda eşittik. Sonra ölüm haberi geldi. Deryanın umurunda olmayan savaşımız bitti dedim. Bitti artık onun gölgesinde yaşayışım sona erdi. Sonra ne oldu peki!"
Sahra cevap Ahudaymış gibi ona yaklaşarak başını iki yana salladı.
"Yıllarca tedavi oldum, bir sürü ilaçlar içtim, çabaladım en son başarmaya çok yakındım yine kaybettim. Sonra annem elinde iki çocukla karşıma çıktı. Deryanın çocukları! Ben bir tane için canımı verecekken ikiz çocukları! Yine yendi beni. Yine yetişemedim. Ölürken bile ben hep on adım gerideydim!"
Sahra onu hiç konuşmadan dinleyen iki kişiyi gözleriyle süzdü. Yüzlerinden ne düşündükleri öyle belliydi ki. Güler gibi bir ses çıkardı.
"Şimdi bakıyorsunuz bana böyle! Çok caniyim ya ben, kıskanç, ruhsuz, vicdansız ikiz kız kardeş! Yaşamadınız siz benim yaşadıklarımı! Bir tarafta tuttuğu dal bile kuruyan Sahrayı ve gözünün değdiği yeşeren Deryayı izlemediniz!"
Sahra hastalıklı sayılacak bir kıkırtıyla geriye yaslanıp iki eliyle yüzünü sıvazladı. Sonra içinde kalan zehirin kalıntılarından arınmak için geri Ahuya baktı. Deryanın siyah gözleriyle birebir aynı olan Ahuya.
"Hep mi hayat önündeki taşları toplar? Deryanın tüm yolları gül bahçesi oldu. Bana ise çöl olmak düştü. Bir insan kan verdi diye hayatının fırsatını yakalar mı yakaladı? İkimizde o gün öylesine kan verdik ama piyango Deryaya çıktı. Kaç insan öylece bir toplantıda milletvekili olacak adamla tanışır? Kaç insan yıllarca emek vermeden çok iyi yerlerde iş bulur? Bunların hepsi Deryadaydı işte. Giydiği kıyafetlerin markalarını Türkiyede göremezdiniz. Bense öğretmen kocamın maaşı nereye yetiyorsa oradan alabiliyordum. Birde acırdı bana yüce gönüllü Derya! Harçlık verir gibi para verirdi elime. Ha bak cömertti ama. Bir harçlığı Metinin üç maaşına bedeldi. Böyle kimseye yaptığı iyiliği göstermeyecek ya avucumun içine bırakırdı. Hani o iyi olan kişi ya! Doğum günü hediyemi sen al diye sözde rencide etmezdi beni. Biliyor tabi ben alamam onun aldığı hiç bir şeyi. Aklının içinden zavallı Sahra deyişlerini duyardım sanki. Ölüp gitti ama ruhu hep üzerimdeydi. İstanbulda yaşayan annemi Sakaryaya taşınmaya ben ikna edemedim ama Deryanın çocukları ikna etti. Yine her şey Derya için oldu. Halbuki severdik biz birbirimizi. Çok severdik. Büyüdükçe uçurumlar girdi aramıza. Buna sebep annendi!"
Sahra söylediği her sözde biraz daha rahatlamış ve sinirden kasılmış bedenini gevşeterek geriye yaslanmıştı.
"Bu evin Habili o Kabili bendim. Annem için bile o hep yıldız çocuktu. Metinle oturup yarım saat anca sohbet eden annem, konu Atilla Saruhanlı olunca kalkıp Ankaraya giderdi. Tabi millet vekili damadın yanında öğretmen ne ki değil mi? Her şeylerinden haberdardı annem. Her şeylerini bilirdi. Acaba kaç kez bebek mağazalarının önünde ağladım biliyor muydu? Ama Derya kaç kere hapşırdı hepsine hakimdi. Halbuki... Azıcık benim gibi olsaydı..."
Kelimeleri susunca bir süre sessizlik çöktü odaya. Sonra Sahranın kıkırdayışıyla Korhan Ahuya çevirdiği yüzünü karşısındaki kadına sapladı.
"Ama hayır! Hafza hanım her şeyini bilmiyordu altın kızının! O çok güvendiği Deryası bile ondan sır saklayabiliyordu. "
Ahu gözlerini kısıp ne demek istediğini anlamak için fark etmeden öne doğru eğildi.
"Ne sırrı?"
Sahra umursamaz bir ifadeyle dudak büzdü. Çok önemli bir şey değildi ama sonuçta annesinden gizli yapılmış bir şey vardı. Sadece Sahranın bildiği, Hafza hanımın yönetemediği tek bir şey.
"On sekiz yaşımızda kan vermiştik beraber. O zamanlar kök hücre bilmem ne çalışmalarına teşvik mi neydi? Tabi bir iyilik harekatı varsa Derya yönetir değil mi? Farkındalık projesi gibi bir şeydi. Yaygınlaşacakmış böyle böyle. Okuldan arkadaşlarımızı toplayıp kan bağışı yapmıştık öylesine birgün. Tam hatırlamıyorum ama yirmi üç yaşlarımızda bir hastayla iliği uyum mu göstermiş ne, ilik bağışında bulunacaktı. Anneme söylemek istemedi. Öyle bir şeylerdi. Gerçi bak orda da dört ayak üstüne düştü. Dedim ya altın yolda yürümek için doğmuş bir kadındı o. Bağış sonrası adam onunla irtibata geçmiş, İsviçreli zengin bir işadamıymış. Kim bilir ne faydalarını gördü."
Sahra başını iki yana sallayıp kesik kesik hatırladığı anılardan sıyrıldı. Sonra ona öylece bakan kızla göz göze geldi.
"Hep doğru yere sıçramayı nasıl başardı bilmiyorun ama göründüğü gibi çekirgeler de bir yerden sonra yakalanıyor. Senin annen tam da bunu kanıtladı işte bana. Mükemmel hayatı bir patlamayla tuzla buz oldu."
Ahu onu onaylar gibi başını salladı sadece. Bir süre konuşmadı. Pek konuşası da yoktu esasında. Yine de teyzesinin aksine ne düşünüyorsa içinde saklamayacak kadar annesinin kızıydı Ahu.
"Çok zor olmuş olmalı..."
Sahra yine beklediği tepkiyi alamadığı için dişlerini sıktı. Onca sözlerinden sonra bir miktar da olsa hırs görmek isterdi o gözlerde. Deryanın kızının aslında Deryaya bu kadar benzemediğini kendine kanıtlamak için biraz hırs çok iyi olurdu.
"Zor mu?"
Sorunun amacını çözemediği için yalın bir sesle mırıldanmıştı bunları.
"Dedin ya... Bu evin Habili annem Kabili sendin. Cehennemi ilk hak eden insan..."
Ahu ellerindeki bakışlarını kaldırıp soğukluğuyla yıllardır donduran bakışlara sapladı gözlerini.
"Bu kadar nefret bunca yıldır nasıl öldürmedi seni? Annem seni gölgesinde hiç bırakmamış teyze. Sen annemin gölgesinden ayrılmaya cesaret edemeyen o korkakmışsın. En nefret ettiğin en büyük hayranlığınmış. Hayatını Sahra olarak yaşamak varken Derya olabilmeye adamışsın. Boşa geçmiş, başka biri olabilmek için uğraşılmış bir ömür. "
Ahu başını iki yana salladı. Yüzündeki keder öyle belirgindi ki.
"Halbuki annem çocuklarını sana emanet edecek kadar seviyormuş seni. Annesine yada onun hayatında sadakatle bağlı başka birilerine değil! Sana bırakmak istemiş. Onun diğer yarısı, aynı karnı paylaştığı, aynı anda doğduğu kız kardeşi çocuklarına anne olur sanmış belki de. "
Sahranın sağ gözünden kayan yaşa öylece baktı Ahu. Hissiz miydi, uyuşuk mu? Çok da anlamıyordu içindeki durağanlığın sebebini.
"Annesinden bile saklayabildiği bir sırrı sana emanet eden kardeşinden nasıl bu kadar nefret edebildin? Annem kısa ama çok sevildiği, çok sevdiği bir ömrü yaşadı. "
Ahu ayağa kalktı. Öylece ona bakan kadından bakışlarını ayırmadı.
"Haklısın teyze. Sen kupkurak bir sahrasın. Senin tabiatında yeşile, yaşama, sevgiye yer yok. Derya Saruhanlı çocukları ve kocası için her şeyi yapabilecek muhteşem bir kadındı. O öldüğü için yas tutan milyonlar oldu. Ardından dualar okuyan insanlarla doluydu. Sense tabutunu taşıyacak kadar bile insan barındıramadın etrafında. "
Korhan ayaklanıp Ahunun elini kavradığında Ahu anlık Korhana baktı.
"Burdaki işimiz bitti Korhan. Sahra Amber kötü kalbinin hak ettiği gibi yalnızlık içinde yok olacak."
Korhan elini sıkarak cevap vermiş oldu bu sözlere. Sonra sert bakışları Sahraya çevrildi. Ahunun su kadar berrak sesinin aksine kendi oldukça hırçın bir tını kullanıyordu.
"Hayatınızdaki her şeyden kardeşini sorumlu tutarak kaçmaya çalışmış bir korkaksın sen! Ahu merhametlidir, sana acıyacaktır ama benim merhametim sadece hak edene. Bundan sonra Derya Saruhanlının hiç bir imkanı eline ulaşmayacak! Bundan sonraki hayatını gölgeden çıkarak yaşa bakalım Sahra Hanım. Suhan benim kız kardeşim. İpsiz diye o iğrenç diline alabildiğin kız kardeşim! Bunun için bile seni hak ettiğin hayata ulaştıracağım merak etme. Bu da sana Korhan Yıldıray sözü olsun!"
Sahra öylece baktı ama tek kelime kuramadı. Korhan ve Ahu kapıdan çıkıp gittiğinde bile oturduğu yerden bir an bile kıpırdayamadı. Derya onu bir kez daha alt etmişti. Sahraya yine bir hezimetini izlemek kalmıştı işte. Kendi öldüğü yerden kızı doğmuştu.
Korhan içindeki hırsı olabildiğine saklayarak hızlı adımlarla arabaya doğru ilerledi. İçeri geçip yerleştiklerinde bir süre çalıştıramadı arabayı. Ahunun öylece karşıya bakışıyla çenesini sağa sola oynattı.
"O kadın için üzülmeyeceksin!"
Öfkeli sesiyle Ahu daldığı yerden çıkmış, gözlerini Korhana saplamıştı.
"Hep merak etmiştim biliyor musun? Onu neyin bu kadar öfkeye ittiğini içimden hep sorgulamıştım. Anneme karşı hastalıklı sevgisiymiş Korhan."
Korhan kıskançlıktan kafayı yemiş kadın için neden sevgi kelimesini kullandı anlayamadı.
"Ahu Nar?"
"Anneme öyle saplantılı bir bağla bağlıymış ki ondan uzaklaşmasına neden olan her şeyden nefret etmiş. Annesinden bile!"
"Ahu Nar o kadın hastalıklı, kıskanç ve kötü! Kendi yetersizliğini kabullenmek yerine annenin başarılarını suçlamış."
Ahu başını iki yana salladı. Bir şey demeden gözlerini cama çevirdi. Konuşmayacağını anlayan Korhan ise arabayı sürmeye başlamıştı.
Ahu konuşmalarındaki her bir cümleyi zihninde tekrar tekrar elekledi. Belki Korhan görmüyordu ama Ahu görmüştü. Sahranın adını anamadığı kardeşine duyduğu hasreti iliklerine kadar hissetmişti. Özlemini kabullenmek istemedikçe nefretine sığınan kadın kararmış bir kalbin bekçisi olmaya hapsetmişti kendini. Kendinden neden bu denli nefret ettiği cevabına da ulaşmış oldu. O kadar çok annesine benziyordu ki Sahra Amber bir daha asla kardeş olarak sarılamayacağı Deryayla sürekli yüz yüze geliyor gibi hissediyordu. Ahu ona kaybını iliklerine kadar hissettiren bir gerçekti. Sonra başka kelimeler aktı zihnine. İstemsiz diğer ihtimali düşünürken buldu kendini. Annesi de teyzesi gibi liseden sonra okumasa, teyzesi gibi evlense böyle olur muydu? Sevgisi de kıskançlığı da öyle büyüktü ki mahvetmişti hayatını. İnsan ölülerle yarışabilir miydi? Sahra Amber hâlâ yarış halindeydi ölmüş kardeşiyle. Bunun kendi de ölüp annesiyle eşitlendiğinde biteceğini biliyordu Ahu Nar. Sakarya tabelasına son kez baktı. Artık asla ayak basmayacağı şehire son bakışıydı bu.
İstanbul tabelasına kadar ikisinden de tek bir kelime çıkmamıştı. Korhan da Ahu da konuşulan her şeyin içinden bir şeyler arıyordu. Halbuki Ahu Nar Sakaryaya giderken çok emindi bir şeyler bulacağından.
Kırmızı ışıkta durduğunda sağında dünya şekli olan bir tanıtım afişinde takılı kaldı gözleri. Sonra ise gözden kaçırdıkları o detay balyoz gibi indi zihnine.
"Korhan!"
Korhan yanmasını beklediği ışıktan, Ahunun keskin sesiyle gözlerini çekti. Ahu iri iri açtığı gözleriyle dudağını ısırmış sonra da arabaya takılmış telefonuna uzanmıştı.
"Ahu Nar ne oldu?"
"Bir saniye, Cemili armalıyım."
Çalan telefon açıldığında Ahu bir soluk bıraktı.
"Abi?"
"Cemil ben Ahu. Senden bir şey rica etmek istiyorum. "
"Ahu? Tabi, tabiki söyle. Elimden gelen bir şeyse hallederim hemen."
"Annemin İsviçredeki konsolosluğa ne zaman geçtiğini tam tarih olarak bana bulabilir misin? Lütfen bu çok önemli."
"Tabi bulurum. Siz Sakaryada mısınız? Bitti mi işiniz?"
"Şimdi girdik İstanbula. Eve geçiyoruz. Ceydaylada konuşmamız lazım. Sen bana tarihi bulur bulmaz söylersin ama değil mi?"
Hareket eden arabayla gözleri tekrar Korhana dönse de bakışları Cemille konuştuğu telefondaydı.
"Tabiki. Merak etme sen ben ararım bir saate."
Kapanan telefonla Ahu dudağının kenarı ısırmaya ve kafasındaki düşünceleri bir araya toparlamaya çalışmıştı.
"Ahu Nar? Ne oluyor?"
"Korhan annem için bir ilik bağışında bulunduğundan bahsetti hatırlıyorsun değil mi? Yirmi üç yaşında."
"Evet! Ruh hastası onu bile kendiyle yarışa sokacak kadar kafayı yemiş!"
"Korhan annem yirmi üç yaşında yeni okulunu bitirmiş orada burada tercümanlık yapan bir kadındı. Ama İsviçredeki konsolosluğa atandığında babamla evli olmuş olması gerekiyor. Arada baya bir zaman farkı var. Eğer teyzem bu konuda haklıysa ve ona biri yardım ettiyse bunu ustanın biliyor olması gerekmez miydi? Bize böyle bir şey söylemedi. Annemi İsviçreye gönderdiklerine dair de bir fikri yoktu. O zaman bu onların ayarladığı bir durum olamaz. Bakan eşi de olsa normal çalışma hayatına devam etmesi istenmiş biri İsviçre konsolosluğuna görevlendiriliyor. Bunu onlar ayarlamış olsa mutlaka o gece bize anlattıklarının içinde böyle bir bilgi olmalıydı. "
"Ahu Nar? Ne demek istiyorsun?"
"Annem ne zaman İsviçre'ye gitti öğrenmemiz lazım Korhan. İliği bağışlar bağışlamaz değilde sonraki yıllarda gittiğine göre mutlaka bir sebebi olmalı. Ve daha da önemlisi birliğin bile bilmediği biri gerçekten anneme yardım ediyorsa..."
Ahunun cümleleri biter bitmez Korhan konuşacakken telefonu çalmıştı. Cemil sandılar ama arayanın Ceyda oluşuyla Korhan uzanıp telefonu açtı.
"Korhan ne bulduğuma inanamayacaksın!"
"Ne oluyor?"
"Bana verdiğin anahtarın çifti olmak zorunda. Tüm dünyada tarattım ama bir benzeri yok. Sonra kapalıçarşıda bir yer var orada sordurmak istedim. Daha önce hiç görmemiş adam böyle bir anahtar tasarımı. Tek üretim olduğuna emin ama dişlerinin tamamlanması gerektiğini düşünüyor. Bire bir aynı ama paraleli olan bir anahtar daha olduğunda birleşip, dişlerin olması gerektiği forma erişeceğinden emin gibi."
"Bir anahtar daha. Emin misin?"
"Yani anahtar iki parça olarak üretilmiş olmalı ama anahtarı açacak kilit bu iki parça yanyana gelirse açılır demek! Bizim diğer anahtarı da bulmamız lazım. Siz ne yaptınız? Sakaryadan bir şeyler çıktı mı?"
"Çıktı gibi. Kartlarla işin bitti mi peki?"
Ceydanın sıkıntılı bir soluk aldığını duydu ikisi de.
"O kısım biraz karışık açıkcası. Labirent gibi bir hesap hareketi var. Ama ana para nereden dağılıyor bulamıyorum bir türlü. Çok özel müşterilere uygulanan bir gizlilik politikası uyguluyor banka. Paranın çıkış yeri muamma anlayacağın. Bankayı hacklesem dayımın haberi olur. "
"Nerdesin sen?"
"Evimdeyim ama gelebilirim. Bir kaç arkadaşımdan destek alıyorum kartlar için. Belki bir şey yakalarlar diye hasepları kurcalıyorlar."
"Eve geçiyoruz, oraya gel sende. Zahirle Cemile mesaj atarım ben."
"Okey patron, toparlanayım geliyorum. "
Kapanan telefonu yuvasından çıkarıp Ahuya uzattı Korhan.
"Mesaj atar mısın kelebek? Evde konuşsak daha iyi olacak."
Ahu ona söyleneni hemen yerine getirip Zahir ve Cemile Korhanın ağzında çağrı mesajı bıraktı.
"Eve ulaştıklarında ikisi de oldukça bitkin hissediyordu kendini. Yarım saat geçmeden ilk gelen Cemil oldu.
"Bir şey buldum de."
Korhanın merakla bakan gözlerinden bakışlarını çekip Ahuya baktı Cemil.
"Doğum tarihiniz neydi Ahu?"
Ahu sorunun amacını anlamasa da "yirmi iki ocak" diye mırıldandı. Cemil başını sallayıp elindeki kağıdı Ahuya uzattı.
"Annenin İsviçre görevi on beş haziranda onaylanmış. Talep annenden gelmiş ve bir hafta içerisinde onay yazısı ellerine ulaşmış."
Ahu elindeki kağıttan başını kaldırıp Korhana baktı.
"Doğumdan yedi ay önce..."
Korhan da Ahunun elindeki kağıda uzanıp gözleriyle taramıştı.
"Hamileliğini öğrenir öğrenmez ülkeden çıkmasını bu şekilde ayarlamışlar. Birlikten saklamak için göz önünden kaybolmuş."
Sonra yüzünü Cemile çevirdi.
"Birliğinizin İsviçre'de bir üssü var mı?"
Cemil başını iki yana sallayarak Korhanın emin olduğu gerçeği onaylamış oldu. Korhan tekrar Ahuya baktığında Ahunun tezinde çok haklı olduğuna kanaat getirdi.
"Gerçekten birlik haricinde biri Derya Saruhanlının ardını kolluyor. Bizim o iliği kime verdiğini biran evvel öğrenmemiz lazım Ahu Nar."
Ahu ne düşüneceğini bilemezken duyduğu zil sesiyle karışmış aklını toparlamaya çalıştı. Adımları hızlanıp kapıyı araladığında Ceyda ve Zahir aynı anda içeri girmişlerdi.
İkisi de Ahunun durgun yüzüne bakıp sonra birbirlerine soru sorar gibi bakındılar.
"Ahu göz?"
"İçeri geçin lütfen."
İçeri girdiklerinde Cemil ve Korhan masaya geçip oturmuş görev onay kağıdını inceliyorlardı.
"Ne oluyor?"
Zahirin sesiyle ikisi de başını kağıttan kaldırdı. Korhan kağıdı Zahire uzattığında gözleri Ceydanın üzerindeydi.
"Bize oldukça uzun bir zaman önce gerçekleşmiş ilik naklinin kayıtları lazım Ceyda. Nasıl erişiriz?"
Ceyda teklifsizce Zahirin elindeki kağıdı alıp göz attı. Ondan istenilen ve elindeki kağıdın ortak noktasını çözememişti.
"Yılını biliyorsanız arşivlere sızmaya çalışırım. Tabi birde nakil hangi şehirde gerçekleşmiş? Bütün ülkenin kayıtlarını sorgulatmak haftalar sürer."
"Oldukça eski bir tarih bu. Derya Saruhanlı yirmi üç yaşında olmalı."
Ceyda kaşlarını çatıp sırt çantasına yerleştirdiği bilgisayarını çıkardı. tarihleri hesapladığında
"1989 a bakmak gerekecek o zaman. Çok fazla hastanede ilik nakli yapıldığını sanmıyorum o zamanlar. Araştırmam lazım. Bunu neden arıyoruz?"
"Teyzem, annemin ilik bağışı yaptığına söyledi. Anneannemin bile haberi yokmuş. Sonra ilik bağışı yapılan kişi anneme ulaşmış. Çok zengin olduğuna dair bir şeyler söyledi. "
Bilgisayarını kuruluma hazırlarken Ahunun sözlerine kafasını sallayarak onay verdi Ceyda.
"Belki şu kartlarla olan durumu da içeriyordur gizemli zengin?"
Ahu hızlı hzlı başını salladı.
"Bende öyle düşünüyorum açıkçası. Annem ölse bile bizi maddi olarak güvenceye almak istemiş olabilir. Gerçi yıllarca sürecek bir para akışı neden olur ki?"
Ceyda ekrana bakarken kaşları kalkmış ve ekrana biraz daha yaklaşmıştı.
"Teziniz doğru olabilir... Hassiktir!"
Verdiği tepki sonrasında hepsi başını Ceydanın bilgisayarına çevirdi. Bir mail açıktı ekranda ama ne olduğunu anlamadılar.
"Ne oluyor Ceyda?"
Ceyda başını kaldırıp soru soran Korhana baktı.
"Kartları arkadaşlarıma sorgulattım demiştim ya..."
Başını tekrar ekrana çevirdi sonra ona merakla bakan dört çift gözde dolaştı bakışları.
"Birisi ana kanala ulaşmış görünüyor."
"Kimmiş, adı var mı?"
"Kim değil neresi demelisin ahu göz. Annene kim yardım ediyorsa gerçekten sağlam ediyor. Para İsviçre UBS den çıkıyor. Şahsa ulaşmamız çok zor. Olur mu söz veremem ama zaman lazım."
Korhan kaşlarını çatıp duyduğu bu yeni bilgiyi kafasında döndürmeye çalıştı. Ama ondan önce sorgulaması gereken başka bir şey vardı.
"Sana bu bilgiyi kim yolladı? Sen ulaşamadın ama biri ulaştı!"
Ceyda ilk soruyu niye sordu anlamasa da sonra kırgınlıkla bakmasını engelleyememişti.
"Ben bir söz verirsem tutarım Korhan. Bu bilgiyi dayımlarla paylaşmadım. Darkweb takılan bir kaç tanıdığım var sanal ağda. Bazen işimiz düşünce biribirimizin ardını kollarız ama kimliklerimiz gizlidir. bende zamanında onlar için çok fazla bilgi topladım. Benim kullandığım programlar birliğin ana kanalıyla bağlantılı diye onların yardım etmesini istemiştim."
Ceyda bir anlık sadece Zahire de baktı. O da mı güvensizlikle kendini izliyor görmek istemişti. Beklediğinin aksine Zahir sinirli bakışlarını Korhana dikmiş, öylece duruyordu.
"Abi Ceyda sözünden dönmez! Tamam biraz kafası kırık benim kardeşimin ama o bana ihanet etmez!"
Cemilin sert sesiyle Korhan da derin bir soluk aldı. Yaşadığı her şey onu paronayaya itiyordu. Pişmanlık bulaşmış amberleri ilk Ahuya değdi ama sonra Ceydaya baktı.
"Kusura bakma, öyle demek istemedim. Sadece ben..."
Eline dolanan parmaklarla sözleri yarım kaldı. Ahu da sanki o sözlerin sahibi kendisiymiş gibi bir mahcubiyetle bakıyordu Ceydaya.
"Biz çok fazla şeyi çok zor şartlarda yaşıyoruz Ceyda. Seni sorgulamak değil amacımız ama azıcık yakaladığımız umut ipi elimizden kayar diye de panikliyoruz. Lütfen kusurumuza bakmayın. İstemeden yanlış şeyler söylersek bunu gerçekten öyle düşündüğümüz için yapmıyoruz. Sadece artık nasıl düşüneceğimizi bile bilemeyişimizden kaynaklı hatalarımız."
Ceyda mahsunca yüzüne bakan kızla derin bir soluk aldı. Geri önündeki bilgisayara döndüğünde kısık gözleri Korhana değmişti.
"Şu kıza dua et sen. Yoksa bana hain yakıştırması yapmanın cezasını çekerdin. Birde garibim senin yaptığın eşekliği bile üstlenecek kadar seviyor seni. Akıllı da bir kız ama..."
Tekrar ifrit olmuş bir bakış atıp geri parmaklarınının klavye üzerinde dolaşmasına konsantre oldu.
Korhanın dudağı minicik kıvrılmış gülmek için seğiriyordu. Elindeki parmakları sıkıp kendine biraz daha yaklaştırdı. Çenesi saçlarına çarpana kadar Ahuya sokulmuştu. Ceydanın gerçekten kırılıp, üzüleceğini beşki de kğsüp gideceğini düşündüğü için nasılda Korhanı açıklama telaşına düşmüştü. Ama Korhan şunca yılda Ceydayı tanıdıysa küsmekle işi olmadığını, bunun yerine zarara sokacak bir intikam alacağını bilirdi.
"Bu bana zerre kıyamayışın ne olacak senin kelebek?"
Ahu parmaklarıyla karın boşluğunu sıkıp, gözlerini etrafta dolaştırdı.
"Dilinin filtresi yok senin Korhan. Bizim için uğraşan birini kırdın resmen. "
"Sende benim kırdıklarımı hemen tamir ettin."
Sağ yanağına dağılmış tutamı parmak uçlarıyla kıstırıp kulağının ardına atarken keyifli sayılacak izler vardı kehribarlarında.
"İnsanlar var."
Ahunun uyarmak için söylediği sözler oldukça kısık çıkmıştı.
"Peki bu benim ne kadar umurumda?"
Ahu dudaklarını sıkı sıkı birbirine bastırıp kaçamak bakışlarını bilgisayara bakan üçlüye çevirdi. Bedenine yaklaşan bedenden uzaklaşmak ister gibi bir adım geriye çekilmişti. Ama Korhan beline sardığı koluyla aralarına açtığı mesafeyi sıfırladı.
"Korhan!"
"Aklına ne kadar aşık olduğumu daha önce söylemiş miydim?"
"Korhan bakmıyormuş gibi yapıyorlar ama bakıyorlar!"
Kısık tutmaya çalıştığı sesine Korhan dişleri görünecek şekilde gülümseyerek tepki verdi.
"Hâlâ umurumda değiller kelebek. Ben şu an senden başka bir şeyi umursayamıyorum. Şu boşta duran elini ya göğsüme yada boynuma sarsana. Elinin sıcaklığı israf oluyor."
Ahu başını iki yana sallasada denileni yapmaktan da geri durmamıştı.
"Seni yanımda çalışmaya ikna etmeliyim belki de."
Ahu gülmek isteyen yüzünü düz tutmaya çalıştı .
"Çiftlerin aynı işyerinde çalışmasını doğru bulmuyorum ben ama."
Korhan kınar gibi başını iki yana salladı.
"Ne kadar yanlış bir düşünce. Halbuki sürekli seni görecek olmak..."
Kaşının üzerine bir öpücük bıraktı.
"Böyle rahatlıkla öpemek, koklamak... Çok iyi olabilirdi."
Ahu bunu neden yaptığını çok iyi bilse de istemsiz oyununa eşlik etmeden duramadı. Sesi de dışarı taşacak diye ödü kopuyordu.
"Eminim sadece koklamak içindir tüm bu istekler."
Korhanın kaşları yalancı bir şaşkınlıkla havaya kalktığında bu söylediğini hiç beklemediği ortadaydı.
"Şimdi sen böyle söyleyince... Haklısın nar kelebeği Ahu. Ofisimin koltukları çok rahat, iki kere uyudun. Belki bir kaç kez uyumamak için kullanabilirdik."
"Korhan!"
"Odanıza gider misiniz? Dikkatim dağılıyor!"
Ceydanın bağırtısıyla Ahu hızla Korhandan uzaklaştı. Cemil ve Zahirin gevşek sırıtışı, Ceydanın ise tek kaşı kalkmış kınayıcı bakışları yüzünde yanma hissine neden oluyordu. Tam ağzını açıp yanlış anladığını söyleyecekken eline dolanan elle gözleri irice açıldı.
"Haklısın. Çok yorgunuz, biz biraz odada dinleneceğiz. Bir şey isterseniz mutfak orada. Önemli bir detay olursa kapıyı tıklatın. Aksi halde rahatsız etmezseniz sevinirim. Karıma sarılıp,bir saat kestireceğim. Başım kazan gibi."
Ceyda burnunda güler gibi bir ses çıkarıp ayaklandı.
"Dur dur biz evi boşaltalım. Belli ki senin rahatlamaya ay aman dinlenmeye çok ihtiyacın var. Burda yeterli ekipman yok. Şu kartlar ve nakil bilgileri için daha sağlam girişler lazım bana."
Gözüyle kardeşine ve neredeyse tek bir kelime bile kurmayan, köşeden bile kendine bakmayan adama baktı.
Erkeğin trip atanı gerçekten lanet gibi bir şeydi.
Korhan onaylar gibi başını salladığında Ahu doğru düzgün yüzüne bakamayacak kadar utanmış hissediyordu.
Ceyda sırıta sırıta yakınına yaklaşırken sırt çantasını tek omzuna asmıştı. Yanağına uzanıp minik bir öpücük bırakıp kahkaha attı.
"Ahu ceylan, ne utandın be kızım? Kocan olacak vampirin yüzü ısınmadı bak."
Sonra sırıtışını Korhana çevirip göz kırptı. Bu, biraz evvelki sözlerine kırılmadığını net olarak belli etme şekliydi.
"Karın olay vampir, tadını çıkar. Bende on bardak kahveyle kaç saat ekrana bakabilirim onu deneyeyim."
Konuşması bittiğinde Zahirin Korhanın omzuna elini atıp "görüşürüz dostum" demesini birde yüzüne bile bakmadan çantasına çarparak çıkışa ilerlemesini izledi.
"Gerizekalı!"
Tıslar gibi ettiği kelimeyle Korhan ve Ahu aynı anda ona bakmış oldu. Ceyda azıcık bile geri adım atmadı.
"Annesi doğurmamış adeta sıçmış bunu! Ben gidiyorum!"
Ardını dönüp sert adımlarla yürümeye başladı.
"Cemil telefonlarım kapalı olacak, dayım ararsa öldü de!"
Çıkıp giden kızın ardından üç kişi öylece baktılar.
"Bilgisayara çok bakıyor. Tabi birde çok hazır yiyor ondan heralde. Neyse bende kaçtım abi bir şey olursa ararsın."
Çıkıp gidenlerin ardından Ahu sinirle elini Korhandan çekti.
"Utanmaz!"
Hızlı adımlarla da yatak odasına doğru ilerlemeye başladı. Korhan sırıtan bir yüzle ardından ilerlemeye başladı.
"Her regli döneminde bu kadar agrasif mi olursun kelebek? Bana sinirlenmek için yer arar gibisin."
Ahu dolabın kapağını açıp eline kıyafet alırken Korhanın söyledikleriyle kala kaldı. Şaşkın yüzü Korhanın ısırma isteğini kamçılıyordu.
"Sen! Sen regli tarihlerimi nerden biliyorsun?"
Korhan umursamazca üzerindeki gömleğin düğmelerini açıp çıkarmış, daralmış bedenini rahatlatmıştı.
"Banyodaki ped paketin açılmış. Dün kapalıydı, eksilmişte. Ağrın var mı güzelim?"
Adamın dikkati her seferinde şaşkınlığa sebep oluyordu. Ağzını açtı açtı kapattı. Korhanın gerçekten merakla sorduğu soruya cevap bekleyişi başını yana yatırıp Korhanı süzmesine neden oldu.
"Henüz kanamam başlamadı ama günüm geldi. Tedbir için aldım onu. Şimdi de duş alıp dediğin gibi biraz uyuyacağım."
"Bir şey yemedin, acıkmadın mı Ahu Nar?"
"Uyanınca yesek. Gerçekten çok yorgun hissediyorum kendimi."
Korhan altındaki pantolonu da çıkarıp sabah alelacele kapatılmış yatağın örtüsünü çekip açtı.
"Gel yatalım o zaman, bir saat sonra kalkarız. Sen duş alırken ben bir şeyler hazırlarım."
Ahu üzerindekini çıkaracakken Korhan uzanıp bunu kendi yaptı. Altındaki kalın taytı da bacaklarından çekip aldığında ince bir atletle kalmıştı Ahu.
"Gel ben seni ısıtırım, giyme bir şey."
Ahu küçük bir çocuk masumluğuyla başın sallayıp kendini yatağa çeken adama itaat etti. Yatağa girip örtüyü üzerlerine kapatınca Korhan bedenini koluyla sarmış, tek bacağını Ahunun iki bacağının arasına yerleştirmişti.
Ahu çıplak göğsünde parmağının ucunu gezdirirken Korhan da saçlarının dibine burnunu dayamış, derin derin soluyordu.
"Ahum..."
Bir süre ses gelemdi Ahudan. Ama sonra derin bir soluk alışını hissetti.
"Söyledikleri için üzgün falan değilim, bunu düşünüp canını sıkma lütfen. "
"Çok narinsin. Kırılıyorsun."
Ahu, Korhanın köprücük kemiğine bir buse bıraktı.
"Bende büyüyorum Korhan. Öğreniyorum. Hayatımda hiç yer edinmek istememiş, beni hep bir düşman gibi izlemiş biri teyzem de olsa incitemeyecek artık. Hayatın ne kadar kısa olduğu çivi gibi çakıldı aklıma. Hayatımın, hayatımızın bu şekilde heba edilişine seyirci kalmayacağım ben. Kendi içindeki nefret ve sevgiyi yönetememiş bir kadının öfkeli sözleri için yas tutmayacağım."
Geriye çekilip Korhanın ona bakan amberleriyle gözgöze geldi. Yüzünde tatlı bir tebessüm yeşerdi.
"Ben bu dört ayda çok önemli bir şey öğrendim. Gerçektenden hayatımda olmasını istediğim kişiler haricinde kimse olmaycak yakınımda. Kimsenin davranışları, sözleri kıramayacak beni. "
"Güzel kelebeğim benim. Narinsin diyorum ama bu kadar güçlü olmasan ne yapardım bilmiyorum. Varlığın acıya bile şükrettirir Ahu Nar."
Ahu göğsündeki elini kaydırarak yüzüne doğru çıkardı. Uzanıp dudak kenarına uzun bir öpücük bıraktı Korhanın.
"Bu bize sunulmuş ikinci bir şans olabilir Korhan. Kardeşlerimizin kaybıyla ne hale geleceğimizi gördük. Şimdi onları bulup, evimize gitme ve hayal ettiğimiz hayatı yaşama şansı veriliyor. Bunu iyi değerlendirmeliyiz. "
Korhan Ahunun masum öpücüğünün aksine dudaklarını dudaklarına bastırdı. Sakin, huzurlu bir öpüşmeyle ağır ağır aldığı tadın keyfini çıkardı.
"Öyle yapacağız kelebeğim. Yokluklarında neyin pişmanlığını yaşadıysak hepsini bir bir gerçekleştireceğiz. Seni çok seviyorum Ahu Nar. Çok fazla."
Dudaklarına oldukça yakın bir mesafeden kurulmuş cümleleri özümsemek ister gibi kapalı gözler ve gülümeyen dudaklarla dinledi Ahu. Bunlar ne güzel hayallerdi. Bunlar hepsinin beraber yaşayacağı akıl oynattıracak kadar muhteşem vaadlerdi.
🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋
Ceyda motorundan indiğinde ne yaptığının bile farkında değildi. Hızla evine giden yolu tüketmiş tam kapısına vardığı anda ise ne yapıyorum ben demeden ters istikamete doğru harekete geçmişti.
Kendini oldukça gösterişli sitenin kapısında bulduğunda bile hâlâ ne yapmaya çalıştığının farkında değildi. Daha önce giriş yaptığı için güvenlikten geçişi hiç zor olmamıştı. Şu an kaskını yerine yerleştirirken de sorgulamayacaktı.
Tuhaf bir öfke hali vardı üzerinde. Özdellikle Korhanların evinde onu yoksayışı, tek bir kelime bile konuşmayışı sinirlerini arşa çıkarmıştı.
Asansörün kapıları sanki daha hızlı açılacakmış gibi hızlı hızlı basmayı kesmedi. Sonunda binip de istediği katta durduğunda adımları teklememişti bile.
Zile de asansöre uyguladığı tarifeyi uygulayıp parmağını çekmeden bastırdı. Açılmayan kapıya tam küfür edecekken kapı hızla açıldığında kala kaldı.
Zahir belinde bir havlu, üzerinden akan suyla kendine oldukça büyük bir öfkeyle bakıyordu.
"Irzına geçtin zilin! Derdin ne akşam akşam?"
Ceyda çıplak ve ıslak göğsünden bakışlarını çekip sonunda yüzüne bakabildi.
"Ben... Ben şey için geldim."
Sonra başını iki yana sallayıp neden burda olduğuna odaklanmaya çalıştı. Sahi Ceyda tam olarak neden buradaydı? Öfkesine sığınarak kahve gözlerini sinirle kendisine dik dik bakan adama çevirdi.
"Derdin ne senin? Ne bu tavırlar?"
Zahir her an düşecek gibi duran havlusunu eliyle tutup Ceydayı baştan aşağı süzdü.
"Kapıyı alacaklı gibi çalan sen olduğuna göre bir derdi olan da sensindir heralde!"
"Korhanlardaki tavrın neydi o zaman?"
"Bir tavrım mı vardı benim?"
Ceyda elini çıplak göğsüne çarptığında Zahir geri geri yürümüştü.
"Ne oluyor oğlum sana? Neyin afrası tafrası bunlar?"
"Ne o? Peşinden koşacağımı falan mı sanıyordun?"
Ceyda -hah deyip sesli bir kahkaha attı.
"Yüz vermedim diye egon ne kadar hasar almış senin? Aynaya bakıp bana küfür de ediyor musun?"
Zahir tek kaşı kalkmış kollarını göğsünde birleştirmişti. Ceyda bir an panikle havlunun düğüm kısmına baktı ama hızla gözlerini çekebildi.
"Beni öpen kadın için ne kadar iddialı laflar bunlar?"
Ceyda da kollarını göğsünde birleştirdi.
"Beni öpmek için fırsat kollayan adam için ne umursamaz tavırlar bunlar?"
Zahir dilini hızla alt dudağında dolaştırıp gözlerini kıstı.
"Bence çok uzadı bu iş. "
"Aynen!"
Daha ne olduğunu bile anlamadan Zahir kollarını çözmüş ve tepesinde topladığı saçlarını eline dolayıp ağzını ağzıyla örtmüştü Ceydanın. Cezalandırır gibi öpücüklerine Ceydadan da aynı karşılığı aldığında sırtını ardında kalan duvara çarpıp, yasladı. Alt dudağına acıtıcı bir ısırık bıraktığında geri çekilmişti. Ceyda gözlerini gözlerinden ayırmadı.
"İlişkiyle işim olmaz! Gelemem ben öyle karışılmalara, sık boğaz edilmeler, hesap sorulmasına. İkimiz de istediğimizi alırız, sonra her şey olduğu gibi devam eder."
Zahir dudağını kıvırıp boydan boya karşısındaki dik bakışlı kızı süzdü.
"Fuckbadyy oluyoruz yani?"
Ceyda omzunu silkti.
"İşine gelirse!"
Zahir onaylar gibi başını salladığında belindeki düğümü açıp havluyu yere bırakmıştı. Ceydanın bir anda irice açılan gözleriyle sonra dalga geçecekti. Şu an çok daha önemli bir işi vardı. Tekrar Ceydanın sırtını duvara yasladığında elleride üzerindeki deri cekete uzandı.
"Eşitlik severim ve sen çok giyiniksin."
Ceyda bu yaptığından deli gibi pişman olacaktı ama kendine de engel olamıyordu. Aralarındaki elektrik tek bir seferde belki de kaybolacak ve Ceydayı olur olmaz anlarda rahatsız etmeyecekti bu his. Üzerindeki deri ceketi çıkarıp yere savurdu. Altında uzun kollu ince bir badi vardı onu da aynı hızla çıkardığında belindeki kemere eli gitti. Ama bu hareketine başka bir el daha eklenmişti. Zahirin ince uzun parmakları kemerini açtığında Ceydanın yüzünde şeytani bir sırıtış belirdi.
"Soyunmamı bekleyemeyecek kadar mı doldun? Umarım bir dakikadan kısa sürmezsin."
Zahir kalın, kara kaşlarını çatıp önünde diz çöktü. Pantolonu iç çamaşırıyla beraber çıkarıp bir kenara fırlattı. Tekrar ayağa kalktığında sataşmasına karşılık bekleyen kıza göz kırptı.
"Umarım mızmız bir oyun arkadaşı değilsindir. Bir dakikadan sonra bit artık diye ağlamayacaksan ben başlıyorum."
Ceydanın hırçınlaşacağı parlayan gözlerinden belli oldu. Zahir umursamadan tekrar dudaklarını dudaklarına yaslayıp elini sütyen kopçasını açmak için sırtına doladı. Kısa sürede aralarından çekilen son parçayla Zahir geriye çekilmişti. Ceyda neden durduğunu anlayamadı.
"Prezervatifim yok, ilaç kullanıyor musun?"
Ceyda başını salladı. Bu Zahirin tekrar ürpertici sırıtışına neden olmuştu.
"Güzel... Yarın doktor raporunu mail olarak yollarım. Temizim ve bir plastiğe boşalamayacak kadar sana öfkeliyim. Şimdi çık kucağıma."
Ceydanın bacaklarını kavradığında hızla kaldırmış ve beline dolanmasını sağlamıştı. Sırtı tekrar duvara çarpan kızdan gelen iniltiyle başını biraz daha eğdi ve hiç bir uyarı kelimesinde bulunmadan kendini içine yerleştirdi. Evin içinde çığlığı yankılanan kıza nefes alma izni bile sunmadan ağzına kapanıp hızlı ve sert hareketlerini tekrarladı.
Ceyda saçlarına asılıp dudaklarından kurtulmaya çalıştığında son bir ısırık bırakıp geriye çekildi.
"Hayvan!"
"Ne o? Yeterince ıslak değil miydin?"
Tekrar sert bir hareketle kendini yarıya kadar çekip geri itti. Ceydadan yine bir çığlık duydu. Ama zerre acı izi yoktu çığlığında.
"Seni... Seni geberteceğim!"
Cümlesini zor şer tamamladığında Zahir yeni darbeyle kürek kemiklerini acıtacak bir baskı kurdu. Sırtı duvara çarptıkça sızlıyordu. Ama daha fenası bacaklarının arasında çok fena bir yangın baş göstermişti. Bu hayatının en iyi seksi olabilirdi.
"Sıranı bekleyeceksin! Önce bana kullan at fahişe muamelesi yapmanın bedelini ödeyeceksin!"
Her darbe bir iniltiyle karşılık buluyordu. Ceydanın topladığı saçları dağılmış lacivert tutamları terden ensesine yapışmıştı.
"Dünden razı bir adam için çok hırslı sözler bunlar!"
Kuyruğu dik tutmak için kendindeki son gücüde bu kelimelere ayırdığında takatsizce başı Zahirin omzuna düşmüştü.
"Ne o? Bir dakikada pes ediyorsun sanırım. Üzgünüm küçük kız ama sana söylemeyi unuttuğum bir şey var. Eğer seks yapacaksam sayının iki olduğundan emin olurum!"
Ceydanın spazmları artarken Zahirin bedeninin baskısı şiddetlenmişti. Ceyda sızlayan kemiklerinin Zahirin sözleriyle biraz daha ağrıdığını hissetti.
Yeni bir gelgit sonrası çığlığı yükseldi. Bacakları beline dolanmış duramayacak kadar hissisleştiğinde Zahir kalçalarına parmaklarını geçirerek onu olduğu yerde tutmuştu. Titreyen kasları, rahatlayan bedeni ve hiç ummadığı kadar uzun süren orgazmıyla baygın bakışlarını zor açık tutabiliyordu.
"Beylik laflar edip çok erken pes ettin bilgisayar kurdu. Ama gece yeni başlıyor. Madem kucakta çabuk yoruluyorsun birde ellerin ve dizlerinin üzerinde deneyelim!"
İçinden çıkmadan odasına doğru hareket ettirdiği kızla adımlarını sıklaştırdı. Ceyda bitkin vücudunu dik tutamadığı için başını omzuna yaslamıştı.
Bu gece burdan sağ ve yürüyerek çıkarsa yarın Zahirin tüm hesaplarını patlatacaktı...
|
0% |