Yeni Üyelik
17.
Bölüm

OYUN & OYUNCAK

@orenda

 

BÖLÜM-17-

 

 

Gerilen ortam kimsenin ses çıkarmaya cesaret edememesinden sebep daha çok boğucu bir hâl almıştı. Korhan Ahu'ya sapladığı bakışlarını çekmedi. Ahu içini yakan sözleri zihninde defalarca tekrarlarken Korhanın amber harelerinden bir an bile ayrılmadı.

Zahir gömleğinin ilk iki düğmesini açıp boynunu sıkıntıyla ovaladı ve elindeki tableti çarpar gibi masaya bırakıp kalktı.

Ağzından kısık bir "kahretsin!" Kelimesi dökülmüştü. Saniyeler sonra dış kapının çarpma sesiyle Ceyda yerinden sıçradı. Kardeşiyle göz göze gelince onlar da ayaklandı.

Bütün bunlar olurken birbirine kilitlenip kalmış iki kişi hiç bir şeyin farkında değildi. Ceyda yanından geçerken omzunu okşamıştı ama Ahu hissedemeyecek kadar körelmiş bir duyguyla kavga ediyordu.

Zahirin aksine iki kardeş olabildiğine sessiz adımlarla çıktılar evden.

Ahu daha fazla dayanamamış gibi ayaklanıp hızla yatak odasına gitti. Bu savaşı kazanamazdı. Korhanın gözleri onu deler geçer ama pes etmezdi.

Burnunun direğini sızlatan her kelimeyi silmek istedi. Yok etmek!

Odanın içinde sayısını umuttuğu adımları oldu. Elleriyle karıştırdığı saçları canını yaka yaka taradı. Hatıralar gün yüzüne çıkmak için delirdikçe Ahu engel olmaya çalıştı.

Şu an değildi!

Şu an Ahinin, Sûhanı kızdırdığı anları aklına düşüremezdi. Sûhanın on dakika dayanabildiği küslüğü "neden benle barışmıyorsun?" diye bozup birde bunun için Ahiyi delirttiğini hatırlayıp canını yakamazdı.

Ahinin olmadığı her an Ahuya aşkını anlatışını duymak istemiyordu zihninin kuytularında. Ağabeyine, Ahiden bahsettiğini anlatırken gözlerinin ışıltısı canlanırsa hayalinde toparlanamazdı.

Hatıra olan her şey yaşanırken ne kadar da güzeldi halbuki. Şimdi...

Şimdi sadece acı veriyordu.

Bir süre sonra içindeki ses Korhan diye darladı onu. Dayanamadı ve çıkıp salona doğru yürümeye başladı. Gece bi hayli ilerlemişti ama Korhan biriyle telefonda konuşuyordu.

"Tamam. Benim için bir davetiye ayarla sen ama. Hangi gün demiştin? Tamam..."

Telefon kapandığında Korhan önünde dikildiği camdan dışarıya bakmaya devam etti. Elindeki bardaktan da alkol aldığını anlamıştı. Ne diyeceğini bilemediği için öylece dikildi. Camdan yansımasını görebiliyordu. Yansımayı Korhan da görebiliyordu ama iç bir tepki vermiyordu.

"Söyle hadi... Durma sen de söyle. Zahirin tekrarladıklarını bir de sen tekrarla. Hatta ileri de taşıyabilirsin bu durumu. Bir katilin avukatlığını üstlenerek ondan ne farkım kaldığını daha afilli cümlelerle sıralayabilirsin bana."

Ahu hiç bir şey söylemeden ilerledi. Tam ardında dikilip kaldı.

Sonra... Sonra Korhanın kaskatı kesilmesine neden olacak bir şey yaptı.

Alnını iki kürek kemiğinin ortasına yaslayıp öylece kaldı. Konuşmaya başladığında sesi kısıktı.

"Demeyeceğim... Kızamam ki sana. Onlar bizi anlayanmaz Korhan. İyiki de anlayamazlar ama. Seni yargılayamam yada hesap soramam. Çünkü iki yüzlülük bu. Ben... Ben senin sandığın kişi değilim. Sen yaptığın hatalarda dur dememi mi bekliyorsun bilmiyorum ama benden iki canımı sökerek alan kim varsa yok olsunlar istiyorum. Bunun için de ne yapılması gerekirse yapmak istiyorum. Ben kendimi tanıyamıyorum artık Korhan. Aynaya baktığımda gördüğün acizliği beş yaşımda bile görmedim ben. Bu hale düşmeme kim sebep olduysa yansınlar istiyorum. Her şeylerini kaybetsinler, yok olsunlar! "

Duraksadı Ahu. Tükenen nefesini tekrar alıp, ciğerlerini rahatlattı.

"Ben senin beklediğin şeyleri söyleyecek o kişi değilim. Sen bende ne görüyorsun bilmiyorum ama benzetip durduğun o masum kelebeklerden biri değilim."

"Ahu Nar..."

Korhan adını söylese de ses vermedi. Alnını da yaslı olduğu yerden bir an bile çekmedi.

"Babam... Sadece babam adımın tamamını söylerdi biliyor musun? Çok öfkelendiriyor adımı bu şekilde söylüyor oluşun. Biliyorum çünkü! Anneannemin bereket olarak kabul ettiği nar değilim ben. Babamın ateş olarak seslendiği nar'ım. İnsanlar adlarının hakkını verirmiş Korhan. Bizim adımıza sinmiş ateş, aslında her yanımızı saracakmış. Bunu bilselerdi sana Kor, bana Nar derler miydi diye sürekli soruyorum kendime."

Bir süre sadece ikisinin dingin nefesi yayıldı odada. İkisinde de zerre hareket emaresi yoktu.

"Bilmiyorum... Sûhanı da Korhanı da babam koydu. Neden bu isimleri seçti bilmiyorum. Su gibi akıp giden kızının, kor gibi yanan oğlunun sebebi isimleri mi ki? Hiç düşünmedim Ahu Nar. "

"Ben hep düşünüyorum. Göğsüme bu ateş düştüğü andan itibaren bir bunu düşünüyorum ben."

Ahu Nar bir adım geriye çekildiğinde Korhan da cama bakan yüzünü ardına dönderdi. Kızla göz göze geldiğinde akşam olduğu gibi bir üstünlük yarışına girmemişti.

"Ne planladığını bana anlatmanı istiyorum Korhan."

Korhan elindekini yan tarafında bulunan zigon sehbanın üzerine bıraktı.

"Asistanımdan bilgi aldım. Adamla karşılaşacağım bir ortam bulmam lazım."

Ahu ne yaptığını fark etmeden uzanıp bileğinden tuttu Korhanı. Yürümeye başladığında da hiç sorgulamadı Korhan. Geçip koltuğa oturduğunda ona uydu adam. Bazı şeyler üzerine düşünülse ne çok anlam ifade ediyordu aslında. Ama o şeyler de hayatlarına sinsice o kadar sızmıştı ki sorgulamayı akıl ettirmiyordu.

"Tam olarak aklından geçen her şeyi bilmek istiyorum. Sana yardım etmek, bir işe yaramak istiyorum."

"Sen çok işe yaradın Ahu Nar. Yalçının ne için yaptığını bulamasaydık şimdi bir planım olmazdı."

"Bir planın var demek. Şimdi onu bana da anlatmalısın. unutma güven!"

Korhan keyifsiz bir şekilde dudağını sağa doğru kıvırdı. Gülmek değil de irdelemek vardı sanki simasında.

"Güven tabi. Her an önüme getirmekten hiç çekinmediğin güven."

"Öyle... Zerre suyun aramıza sızmaması lazım. Bunu sen dedin bana."

"Merak etme Ahu Nar! O su asla sızmayacak aramıza. Muzafferin kardeşi arkadaşlarıyla toplandığı bir akşam bir cinayete karışmış. Çocuk on sekiz yaşında. Görgü tanığı olarak ifade veren üçü kız ikisi erkek beş kişi cinayeti onun işlediğini söylemiş. Çocuk tutuklu yargılanacak. Duruşmasına bir süre daha var. Benden randevu talep ettiğinde hem çok yoğundum hemde bulaşmak istemedim. O yüzden bir şekilde karşılaşmamız lazım."

"Gidip adamla görüşsen ve davsını almak istesen..."

"Olmaz! Elimi açmış olurum, ona ihtiyacım olduğunu hissetmemesi lazım ki ne istersem yapabilecek avantaj bende kalsın."

"Peki ne yapacaksın?"

"Üç gün sonra baldızının bir resim sergisi varmış .Asistanımla onu konuşuyordum sen geldiğinde. Davetiye ayarlamasını isterdim. Tesadüfi bir karşılaşma gibi görünmesi lazım. Konuşma olanağı olursa illa davasını almadığıma dair bir konu geçecektir. Ya da bilmiyorum konuyu bir şekilde oraya çekerim. Davasının aslında benim için oldukça kolay olduğuna dair bir izlenim oluşturursam eminim peşime düşer. Kardeşinden başka kan bağı akrabası yok gibi. Eşi, çocukları var. Mutlu da bir hayat sürüyor ama on sekiz yaşındaki kardeşinin uzun süre hapiste hiç olmasını istemiyor. Bir şekilde o zamana kadar ilk duruşmada nasıl bir savunma yapılmış onu da öğrenmem lazım. Eğer beni avukatı olarak ikna etmek isterse açık çek vermesi gerektiğini bilecek kadar adımı duymuştur. Zira şirket avukatları dururken ilk bana gelmiş olması bundan."

Ahu ne kadar fazla detayı kısa bir sürede düşündüğünü görüp şaşırıyordu. O Zahire öfkesi dinsin diye beklerken Korhan kendine bir yol haritası çıkarıyordu.

"Bütün bunlara gerek var mı sence? Yani bir kutu göndermeyi kabul etti diye o adamla bu kadar detaylı uğraşmana değecek mi?"

Korhan başını yana eğip çok daha dikkatli baktı karşısındaki kıza.
Aklından geçenleri tüm çıplaklığıyla duysa ne düşünürdü acaba?

"Bu sadece kutuyu evine bırakmak için elde edilmiş bir güç olamaz. Dahası da var, eminim. Bir şekilde neden o kutuyu bıraktırdıklarını biliyor. Üstelik seni korkuttu Ahu Nar. Sence bu bir intikamı hak etmiyor mu?"

Sesindeki keskinlik, acımasız bir tını bahsettiği intikama olan arzusunu dillendiren halini düşürüyordu aklına. Ahuyu tuhaf bir panik sarıyordu sanki. O bildiklerini öğrenmek için dese çok rahat hissedebilirdi bu konuda kendini. Ama Korhan bununla yetinmiyordu, onun korkutulmuş olmasının da peşine düşüyordu. İşte burası... Burası çok derin bir gayya kuyusuydu...

"Peki... peki sonra ne olacak? Yani çocuğu kurtarabilecek misin, katil üstelik."

Korhan bedenini sağa döndürmekten yorulmuş bir halde kendini geriye yaslayıp başını yatırdı. Tavana diktiği gözleri cevabı orda arıyor gibiydi.

"Morgda... saniyelik gördüğüm bir yüz bana her şeyi yaptırır Ahu Nar... Bu hayattaki her pisliğe bulaştırır beni."

Bu Ahunun sorduğu soruya net bir cevaptı. Korhan, o çocuğun katil oluşuyla zerre ilgilenmiyordu. Kendi canının acısı öyle baskındı ki kim neyi, neden yapmış sorgulamıyordu bile.

"Kurtaramazsan... Yani o kadar şahite aklayamazsan çocuğu."

"Tüm suçlar örtülmek, tüm yalanlar silinmek ve tüm olaylar başka başka açılardan anlatılmak için tasarlanır. Söyleyenin bile farkına varamadığı bin tane çıkış kapısı bırakır ardında. Bende o yolları tekrar gideceğim. Farklı anlama çekilecek her kelimeye yeni bir cümle yazacağım ve gerekirse kimsenin bilmediği başka olaylar oluşturup ortaya süreceğim. Yani anlayacağın Ahu nar, yalanı bile doğru göstermek mümkün. Söyleyenini şüpheye düşürsek yeter!"

Ahu duyduklarından sonra daha dikkatli baktı adama. Saçı sürekli karıştırılmaktan darma dağınıktı, alnına düşmüş küçük tutamlar vardı. Gömlek düğmelerinin üçü açılmış Korhana yakışmayan ve bir o kadar yakışan dağınıklık hakimdi. Bakışlarını tavandan çekmemişti. Bunun rahatlığıyla Ahu düzgün burnunu çok kalın olmayan dudaklarını, kirli sakalın süslediği yüzünü, boynunu geriye atmaktan kaynaklı ortaya çıkmış adem elmasını izledi.

"Çok... Çok tehlikeli bir adamsın aslında sen değil mi?"

Korhan duyduğu soruya göğsünü şişirecek derinlikte nefes alarak cevap vermiş oldu.

Ahu çok da eski zamanda olmayan bir sorusunu hatırladı. Korhanın had bildirerek üstünü kapattığı sorusunu!

"O nedenle Sûhan özel bir yurtta kalıyordu. Sık sık görüşmeyişiniz, birbirinize çok düşkün olmanıza rağmen uzak oluşunuz... Sen onun seninle bağını bile isteye bu kadar silik tuttun. O yüzden tanımıyoruz biz seni. Etrafında hep büyük, tehlikeli adamlar var ve sen o tehlikeli adamlara bile bir şekilde urgan takıp elinde gezdiriyorsun."

"O... Beni anlıyordu. Hakkı olsa bile kırılmıyordu."

Ahu yerdeki ayaklarını altına toplayıp, koltukta iki dizinin üzerine oturmaya başladı. Yönünü Korhana döndüğü için oldukça yakındılar birbirlerine.

Ve yine fark edilmeyen ama fark edilse ikisine de kuvvetli bir rüzgar gibi çarpacak o şey oldu. Ahunun hareket edişiyle Korhan da duruşunu değiştirip Ahuya yakın olmak için tek dizini içe katlayıp sağa doğru dönerek oturdu.

"Ahu Nar öyle bir devirin içindeyiz ki at izi it izine karıştı. Biz vatanına aşık, haramdan sakınan bir babanın evlatlarıyken babamızın ölümünün üstünde insanların tepinişini izledik."

Hep sormak isteyip soramadığı o soru gelip çattı sanki Ahu Nar için. Hem deli gibi merak ediyordu hem de duyacaklarından korkan yanı sinip kalıyordu bir kuytuya.

"O... Yani babanız nasıl?"

Korhan ensesinde ince bir lastikle bağlanarak bir arada tutulan saçlara baktı. Duyduğu soruya cevap vermesi gerekiyordu aslında. Ama o uzanıp yarısı omzunun önüne kalanı sırtına aşağı sarkan siyah saçlardan bir tutamı parmaklarıyla kıstırdı. Neden olduğunu bilmediği şekilde saçlarının bu kadar siyah oluşu ilginç geliyordu.

"Saçların boya mı Ahu Nar?"

Beklediği şeyle duyduğu soru o kadar aykırıydı ki Ahunun şaşkınlıkla gözleri açıldı.

"Anlamadım!"

"Boya mı? Çok anlamam boyalı saç nasıl oluyor. Bu kadar siyah bir saç hiç görmemiştim. Üstelik çok beyaz bir tenin var."

Adamın parmaklarına kıstırdığı saçlarına dikkatle bakarak böyle bir soruyu neden sorduğunu anlayamadı. Alakasız yerlerde hiç olmadık sorular sorabiliyordu gerçi.

"Boya... Değil... Hiç boyamadım saçlarımı."

Korhan saçlarını izlemeyi bırakıp yüzüne baktı kızın. Doğruyu söylüyordu. Kaşları ve kirpikleri de simsiyahtı. Tenine ay ışıltısı gizlenmiş, saçlarına gece karası sinmiş bir kadındı Ahu Nar.

"Babam... Jeoloji mühendisiydi. Manisa da madende çalışıyordu. Bir gün maden çöktü. Bütün suçu onun üzerine yıktılar. Üstelik onun sorumluluğunda bile olmayan şeylerde onun alehine şahitlik yaptılar. Evimize giren, yemeğimizi yiyen insanlar babamı suçlayarak şahitlik yaptı. "

Korhan gözlerini ona dikkatle bakan kızdan çekmedi. Ne düşünüyor, ne söylerse inanıyor mu görmek için zerrelerini bile tarıyordu bakışları.

"Benim babam haram yemezdi Ahu Nar. Paraya tamah edecek olsa annemi istemeyen Yıldıray ailesinin mirasını elinin tersiyle itmezdi. Annemi biliyorsun. Annem... İnsanların beklediği şeyleri karşılayamadığı için onu saf olarak adlandırdılar. Babamın ailesi daha ileri gitmiş özürlü bir gelin istmeyiz demiş! Ondan sonra Yıldıray ailesi, Tarık Yıldırayın yüzünü bir daha hiç görmedi. Ben doğduğumda kapımıza gelenleri geri çevirdi. Anneme olan sevgisine, aşkına sahip çıkacak kadar mert bir adamdı benim babam. Annem ise... Annem bu dünyada görüp görebileceğin en temiz kalbe sahip. Kötülüğe dair hiç bir şeyi barındırmıyor içerisinde. Ölüp giden kocasına sadakatinden zerre kaybetmiyor. Her gün salondaki fotoğrafının karşısına geçip tüm gününü anlatıyor. Kocasından emanet çocuklarına bakmak için paça dikti, fermuar geçirdi. Kaç kişi torunları hatrına sana bakmak zorundalar deyip aklına girmek istediyse de "Tarık üzülür çocuklarıma bakamadın diye" deyip kimsenin ayağına kapanmadı. Benim babam kansız değildi. Kimsenin canını tehlikeye atacak bir şeye göz yummazdı. Ama günün sonunda benim babam on beş maden işçisinin ölümüne sebep olan mühendis olarak geçti kayıtlara. Adalete güvenmiştik biz, yapayalnız kaldık."

Korhanın sesi o kadar tek bir tınıdan çıkıyordu ki Ahu aslında ne hissettiğini merak ederken buldu kendini. Öfkeli miydi ya da üzgün, belki de çok kırgındı ama hiç bir açık vermiyordu Ahunun anlaması için.

"Siz... Nasıl başa çıktınız?"

"Çok zorlandık. Ben on yedi yaşındaydım. Sûhan ise henüz altı yaşındaydı daha. Sınav için hazırlanıyordum üstelik. Annemin yalvarmaları sonucu girdim sınava ama kafaya koymuştum, bırakacaktım okulumu. Babama hain dediler, evimizden başka hiç bir şeyimiz yoktu. üç beş paça katlamyakla dönmüyor ki ev. Sonra sınav sonuçlarıyla yine annemin yalvarmaları, ağlamaları tercih yapmaya itti beni. Üstelik o zaman akan deli kanım çok hırslıydı. Adaleti aramak için deliriyordu. Okulu kazandığımı duyunca aylar sonra annemin yüzünde ilk kez gerçek bir gülümseme oldu. Koşarak babama gitti anlattı. Gururunu, sevincini görsen... Hem çalışıp hem okumayı kafaya koydum. Anneme de kardeşime de hak ettikleri hayatı yaşatmak için her şeyi yapacaktım. Çok çabaladım ama bir yerde pes edecek bir anım oldu. O zamanda annemin duası gibi bir mucize gerçekleşti. Hayatıma kardeş gibi biri girdi. Asil... Çok delikanlı adamdır. Yurt parasını ödeyemediğimden dolayı yurttan atılmıştım, beni tanımasa da alıp evine götürdü. Halasıyla beraber beni bırakmadılar. Beş ay yanlarında kaldım. Sonra beraber anneme gittik. Asil bir daha da bırakmadı beni. Okul boyunca beraber çalışıp hem yurt paramı ödedik hem anneme ve Sûhana yetesi para gönderdik. "

Ahu çekinerek uzanıp alnına düşen saçını geriye yatırdı Korhanın. İşaret parmağının ucu alnından, kaşına oradan ise yanağına doğru bir çizgi çekti.

"Çok güzel bir adammış."

"Öyle... Ailesiyle Adanada şimdi. Oğlu oldu, altı ayı geçti bile."

"Adalete olan inancın bu kadar yok olmuşken avukat olman çok ilginç biliyor musun?"

"Çünkü kendi adaletimi kendim sağlıyorum."

"Bu yanlış değil mi peki?"

"Yanlış! Ama ben sana hiç doğru olduğumu söylemedim ki Ahu Nar. "

İkisi bir birine dönük bir vaziyette koltuğun sırt kısmına başlarını yaslayıp gözlerini çekmediler. Ahu sarılarına birazcık kahverengi ve yeşil karışmış amber harelerini izledi. Korhan ise simsiyah gözlerin içerisine serpilmiş yıldız ışıltısının parlaklığını.

Bir süre sonra yine Ahudan geldi ses.

"Ne zamanmış sergi?"

"Üç gün sonra."

"Bende gelmek istiyorum seninle."

"Bunu ben tek başıma halledebilirim."

"Ama inandırıcı olmaz."

Korhan kaşlarını çatarak ne demek istediğini sorguladı. Ahu ise oldukça duru bir sesle konuşuyordu.

"Neden? Davetiyem var ve bir akşamımı resim sergisinde geçirmek istemişimdir."

"Kusura bakma ama ben bile senin gibi bir adamın işine yaramıyorsa sanata dair bir şeyle ilgilenmeyeceğini anlıyorum. Ama benim isteğim doğrultusunda böyle bir sergiye katılmış vampir avukatı sorgulamazlar."

Vampir benzetmesi ilk kez kulağına komik gelmişti. Ceyda demek sonunda Ahuya da zehrini bulaştırmıştı.

"O adamın bu kadar ayrıntılı düşüneceğini sanmıyorum. O sergiye de sırf haklılığının verdiği bir güveni sergilemek için katılıyor. Yoksa baldızının çizdiği resimleri merak etmediğine kalıbımı basarım. Millete 'adam davasını kazanacağından emin, bu rahatlık ondan' dedirtmenin peşinde."

Ahu omuzlarını silkerek tepkisini gösterdi.

"Bilemeyiz! Belki öyledir, belki de çok farklı. Ama bizim riske atacak saniyemiz bile olmaz. Acabamı dedirtemeyiz. Kadının adı ne? Araştırayım, yeri gelirse hayranı olduğumu, daha önce de sergilerine katıldığımı laf arasında duyururuz. Bir iki tablosunu incelemek de fayda var. Dediğim gibi kimse senin resim tutkuna inanmaz ama benim hayranlıkla bahsettiğim bir tablodan sonraki sevgim sorgulanmaz."

Korhanın hoşuna gitmişti Ahunun ayrıntılara verdiği önem. Ama şimdiye kadar yaşadıklarını düşününce Ahunun yapısının bu olduğunu fark etti. Bütün olandan ziyade ayrıntıların içerisine gömülüp cevaba ulaşan bir yapısı vardı.

"Peki, öyle olsun. Seni bir iki kişiyle daha tanıştırmak gerekebilir. Kimim olacaksın?"

Ahu yine omuzlarını silkti boşvermişlikle.

"Kuzen olabiliriz, kime ne?"

Korhan yavaş yavaş kaşlarını kaldırıp hafif bir tebessümü barındırdı suratında. Kuzen! Onlardan da tam olarak bu olurdu.

"Elbise giymen gerekecek."

Ahu tekrar omuzlarını silkti.

"Almak zor olmayacak. Yarın çıkar alırım."

Korhan bu fikirden hoşlanmadı işte. Neyle karşı karşıya olduklarını bilmeden Ahuyu tek başına bir yere bırakamazdı.

"Beraber gider alırız Ahu Nar! Bu konuya yeterli önemi vermiyor olabilirsin ama dikkatli olsan iyi olur. Sürekli söylemiyor olmam aslında senin kim olduğun gerçeğini değiştirmiyor. Bu işin sonunda her şeyin sebebi 2004 deki suikast çıkacak biliyorsun değil mi?"

Ahu öylece bakmaya devam etti. Ahu için çok önemli olan böyle bir konudan bu kadar pervasız bahsedişi öfkesini harladı sanki. Korhanın acımasız dilini kesmek istiyordu şu an. Böyle patavatsızca konuşuyor olması onun gözlerini oymasına neden olacak kadar kızdırıyordu.

"Bunu da bilemeyiz Korhan! Babamın ölüm haberiyle yıkılan babana da soramayacağımıza göre tam olarak sebebi bilemeyiz değil mi?"

Adamın konuşmasına fırsat vermeden ayaklanıp yatak odasına girdi. Kapıyı da fark etmeden olağandan hızlı çarpmıştı.

Öfkelense de Korhanın haklı olduğunun farkındaydı. Hayatta hiç bir şeyin tesadüf olmadığını söylerdi anneannesi. Babaları birbirlerini tanıyorken artık Sûhan ve Ahinin de öylece tanışıp, aşık olduklarına inanamıyordu. Sanki ipleri birilerinin elindeydi ve o insanlar olması gerekenleri önceden planlayıp kuklalarını hareket ettiriyordu.

Hırsla çıkıp giden kızın ardından uzun uzun baktı Korhan. Ahunun dediği gibi babasına soramazdı. Atilla Saruhanlıyla nereden tanışıyorsun diyemezdi. O ölünce uzun süre ortadan kayboldun, neredeydin cevabını alamazdı.

Babası döndükten sonra annesinin değişen hâl ve hareketleri şimdi daha anlamlıydı Korhan için. Annesi, babasının oturup kalkışını bile takip eder olmuştu. Tedirgin gözlerinin cevabını nasıl alacaktı?

Korhan henüz on iki on üç yaşlarındaydı ama evlerinde ters düz olan her şeyin farkındaydı da. Bir şekilde Yalçın Koçhanı konuşturmak, dekanın Ahuya olan tavırlarını neticelendirmek, doktora ulaşmak ve annesine gitmek zorundaydı.

Mutlaka annesi bir şeyler biliyor olmalıydı. Babasının her kelimesine sonsuz sadakat besleyen annesi o dönemler için aklının kuytularında mutlaka bir şeyler saklamıştı.

Düşündükçe baş ağrıları artmaya başladı. Biran önce bu ağrılar için de çözüm bulmalıydı. Gözleri ona sertçe kapanan kapıya takıldı. Keşke... Keşke kalkıp gidebilse ve geçen gün olduğu gibi ağrılarını ondan almasını isteyebilseydi.

Kalkıp pencerenin önüne yürüdü. Biraz evvel elinden bıraktığı bardağın içindeki sıvıyı tek seferde içti. Çare onda değildi ama medet umacağı da hiç bir şeyi yoktu. Bardak bir kaç kere daha doldurulup boşaldı ama ağrıda zerre uyuşma olmadı.

Mutfağa gidip ağrı kesici aramaya başladı. Alkolün hafif etkisine giren bedeni bir kaç parça şey düşürdü. O sırada sakinleşen ve su içmek için mutfağa giren Ahu adamın çekmeceleri hızla açıp kapayışını, arada elini alnına çarpıp kısık küfürler edişini duydu.

Hâli... Sanki bir anda içindeki tüm öfkeyi alıp götürmüştü. Ağrıları onu çok zorluyordu gerçekten. Yutkundu... İçinde tuhaf bir merhamet canlandı, kıyamadı sızlanışına. Küçük adımlarla Korhana ilerleyip çekmeceyi darma dağın eden elinin üzerine elini koydu.

"Çok mu ağrıyor?"

Kan çanağına dönmüş gözleri ilk elinin üstündeki beyaz ele sonra da ona titreyen irislerle bakan gözlere değdi.

"Delirtecek..."

Ahu uzanıp diğer elini de tuttu. Kendine çevirdi. Yüzü bembeyazdı adamın ama gözünün akını bulayan kılcal damar çatlakları çok kötü görünüyordu.

"Böyle olmaz. Alkol aldın, ilaç olmaz. Önce bir şeyler yemelisin. Sonra tekrar masaj yapalım, uykusuzsun. Daha da şiddetlendiriyor atağını. Işıkları azaltalım, çok aydınlık içerisi."

Ellerini tuttuğu adamı götürüp masaya oturttu. Korhan da hiç bir şey demeden itaat etti.

Ahu tüm evdeki ışıkları kapatıp, mutfağın ışığını minimum seviyeye indirdi. Mutfakta hızlı hareketlerle tost hazırlayıp, ılık sütle adamın önüne bıraktı.

Korhan sütü gördüğünde kaşlarını çatmıştı.

"Bakma öyle, kokuya bakarsak çok fazla içmişsin. Sütün içerisinde triptofan var. Meletonin hormonu salgılamanı sağlar ve biyolojik saatini düzenleyip uykuya dalmanı kolaylaştırır. Yüzünün şekline ve gözündeki kanlanmaya bakarsak nane yağının metolüne de ihtiyacımız olacak."

Kızın otoriter bir şekilde konuşmasıyla Korhan ağrısını unutup gülecek gibi oldu. Ahu Nara doktorluk gerçekten çok yakışacaktı. Birgün...

Mutlaka onu, o beyaz önlükle görecekti Korhan. Bunun için ne yapması gerekirse yapacak ama görecekti!

Elindeki tostu bitirdi, sütünü içti sonra da yaşına yakışmayan bakışlarla Ahuya oldu mu der gibi baktı. Ahu gözünün kenarıyla biten tabağa ve bardağa bakıp ayaklandı. Yine yaptığından habersiz bir refleksle Korhanın bileğini tutup yatak odasına doğru yürütmeye başladı.

"Geç otur sen, yağı alıp geliyorum. Bu gün burda yat. Üzgünüm ama bu sefil halinle işe yaramayacağını ben bile görebiliyorum."

"Sefil!"

"Aynen... Ne oldu bizim vampir avukata? İki üç bardak alkolle geldiğin hâli gördükten sonra Yalçın denilen adamın senden aslında çok da korkmaması gerektiğini düşünüyorum."

Korhan yanağının içini hırsla ısırıp, dişiyle kesti. Hırslanan yanı acıyı gölgeliyordu.

"Canıma okuyacaksın demek! Babana öyle dedim diye hırsını almadan bırakmayacaksın. Olur! Peki, haklısın ya istediğini söyle!"

Ahu umursamaz bir bakış attı. Ne onayladı ne de inkar etti. Banyodan yağı alıp gelmek için odadan çıktı.

Korhan hâlâ kızın ardından çatık gözlerle bakıyordu.

"Ters düşersek senin de vampir bir kelebeğe dönüştüğünü bilmek iyi oldu nar parçası Ahu..."

Fısıltısı kendi kulaklarına bile zor ulaşmıştı. Ahu elindeki yağ ile geldiğinde ne yapması gerektiğini onun söylemesini bekledi.

"Yere otur, bir saat senin boyuna ulaşmak için kas sistemimi kramplarla dolduramam!"

Korhan biraz daha zorlarsa gülmekten ve Ahuyu daha çok öfkelendirmekten korktu. Geçip yatağın kenarına oturdu. Ahu da her hangi bir şey demeden yatağa çıkıp iki dizinin üzerinde ardına geçti.

Ahu eline aldığı yağı oldukça sert sayılabilecek hareketlerle alnına, şakaklarına yedirmeye başladı.

"Geçen gün sürdüğünde daha şefkatliydin. Sana iğne yaptırmak zorunda kalırsam emin olamayabilirim."

"Sen beni bir de neşterle gör o zaman! Çok eğlenceliyimdir."

"Bu akşamdan itibaren hiç şüphem yok kelebek."

"Ayrıca bana kelebek demenden de rahatsızım. Adımın tamamını söyleyerek yeterince sinirlerimi zıplatıyorsun daha fazla zorlama şansını."

Korhan nasıl olduğunu bile fark etmeden tüm gerginliğinden arındığını hissetti. Sanki bedenine bir mıknatıs tutulmuştu ve öfkesi, düşünceleri, siniri, üzüntüsü anlık da olsa yok olmuştu. Bu andan çok keyif aldığını hissetti. Kızgın bir kelebeğin ona böyle hissettiriyor oluşu üzerine daha sonra düşünecekti.

Ahu ise gerçekten kızgındı adama. Aslında babası hakkında imalı konuşması bile öfkesi için yeterliydi. Yıllar sonra "baba" olarak anabiliyor oluşu bile Ahu için çok kıymetliyken onun hakkında itham edici konuşturmazdı adamı. Parmakları şakaklarına oval hareketler yapmaya devam etti.

"Çok küçüktüm... Çok küçüktüm ama annemin 'senin temiz gelecek umudunu hiç biri çiğneyemez Atilla' dediğini hatırlayacak kadar kısıtlı anı saklıyorum zihnimde. O yüzden Korhan! Sakın bir daha olanlar babamın suçuymuş gibi konuşma. Hani dedin ya benim babam onurlu bir adamdı diye. Şimdi ben diyorum, Atilla Saruhanlı yani benim babam onuru için yaşayıp, onurla ölen bir adamdı. Öyle ki ölüp gittiğinde milyonlar göz yaşı döktü!"

Sonra Ahu ardından çekilip ayağa kalktı. Biraz evvel çarpılarak kapanan kapı zerre ses çıkarmadan örtüldü. Korhan uzunca bir süre kapanan kapıya baktı. Zehirli dilini eğitmesi gerekecekti. Özellikle babasının kardeş gibi gördüğü, Ahunun gurur duyduğu o adam hakkında.

İki gün oldukça durağan geçti. Ahu olabildiğine az Korhanla iletişim kurdu. Sadece elbise almak için gittikleri AVM de kısacık bir zamanda yan yanalardı. Ahu deneme zahmetine bile girmeden siyah bir elbiseyi ve ona uyacağını düşündüğü topuklu bir ayakkabıyı alıp çıkmıştı.

Korhanın o anda başka bir şey daha dikkatini çekti. Ahu bir banka kartı çıkarmış ve ordan yapmıştı alışverişi. Korhanın ödeme yapmasına fırsat vermeden hızlı hareket etmişti. Ama önemli olan bu da değildi, o karta yüklenen para nereden geliyordu? Bunu direkt soramayacak oluşu bir problemdi. Sahi aynı anda iki üniversite öğrencisi geçimlerini öğretmen emeklisi bir babadan mı karşılıyordu? Ayrıca Ahu adlarını anmadığı o insanların yardımını kabul edecek bir kadın da değildi.

Kızın onunla iletişim kurmama çabalarına saygı duyup işlerine yoğunlaştı. Ceydanın yardımıyla sergi sahibi hakkında bilgilere ulaşıp, Ahu'dan bir hayran profili oluşturmasını istedi.

Sergi akşamı için kuru temizlemeden gelen takımını ofiste değişip eve geçmek için arabasına bindi. Kısa sürede eve ulaşıp kapıyı açmıştı.

"Ahu Nar! Hazır mısın? Çıkmamız gerekiyor artık."

Cümlesi biter bitmez yatak odasının da kapısı açılmıştı. Ahu'yu daha önce hiç görmediği bir özende hazırlanmış gördü. İnce topuklu, tek bant ayakkabıları, bedenini saran ve hatırı sayılır bir dekolte veren abartısız şıklıktaki elbisesiyle derince yutkunmak zorunda kalmıştı. Saçlarını dağınık bir topuzla toplamış, açık boynundan aşağı bir kaç kıvrılmış tutamın düşmesine izin vermişti. Yüzünde dikkat çeken tek boya dudaklarına sürdüğü kan kırmızısı rujdu. Kirpiklerine de bir şeyler yapılmıştı galiba. Kaşlarına değecek kadar hacimli görünüyordu.

 


Ona bu kadar dikkatle bakması kızı rahatsız etmiş olacak ki bakışlarını kendinden kaçırıp sağı solu dolaşıyordu.

"Gidelim mi? Geç kalacağız demiştin."

Oldukça sessiz söylenmişti bu cümle. Korhan ağır adımlarla karşısına dikildi. Boynundaki kolye göğüslerinin arasından aşağı kaybolacak kadar uzundu. Tekrar yutkunma ihtiyacıyla kıvrandı boğazı.

"Çok... Farklı görünüyorsun."

"Fazla mı olmuş? Ceyda bu tür sergilerin özen istediğini söylediği için... Yani ben hiç daha önce katılmadım, ne giyilir emin olamamıştım. Onun bana olabilir diye gösterdiği resimlere bakarak bir elbise tercih etmiştim."

"Uygun... Fazlasıyla uygun Ahu Nar. Dikkatimi toplamak zor olacak."

Sona doğru fısıltıyla çıkan kelimelerle Ahu kaşlarını çattı, ne dediğini tam olarak duyamamıştı.

"Orda yanımdan ayrılma. Kalabalık olacak gibi görünüyor."

Başka bir şey konuşmadan evden çıktılar. Yol boyunca Ahu gözünü yan tarafındaki camdan ayırmadı. Sık sık üzerinde dolaşan gözlerin de oldukça farkındaydı. Hiç olmadığı kadar rahatsız hissetmesine neden oluyordu o bakışlar.

Serginin yapılacağı Arter Sanat Galerisine geldiklerinde Ahu gösterişli ışıklara bir süre baktı. Yanına gelen adamla bakışları ona kaymıştı.

"Koluma girsen çok daha iyi olacak."

Ahu yine sessizce uyarısını kabul edip, koluna girdi. Resepsiyona ismini söyleyip davet listesindeki adı kontrol edilince sergi alanına girebilmişlerdi.

Bir süre etrafta tabloları inceleyen insanlara uyum sağladılar. Kadın gerçekten oldukça başarılıydı.

Korhan bir iki kişiye selem verip, kısa konuşmalar dışında tepkisiz hareket ediyordu.

"Henüz görünmüyor ortada. Serginin sonuna kadar gelmemezlik yapmaz umarım."

"Umarım. Bu kadar plan boşa gider."

"Bu akşamlık öyle ama mutlaka ağıma takılacak. İçecek alıp geliyorum Ahu Nar. Buradan ayrılma lütfen."

Korhan yanından uzaklaşınca önünde durduğu tabloyu incelemeye başladı. Hiç anlamazdı aslında bu tür şeylerden. Sanatçı da soyut çalışan biriydi ve Ahu için renklerin bir birine girmiş bu halleri tam olarak neyi ifade ediyordu tartışılırdı.

"Güzel bir tablo."

Yanından gelen sese baktı Ahu. Otuzlu yaşların ortalarında gibi duran bir adam tabloya bakıyordu.

"Ben olsam asla yan yana getirmeyeceğim renkleri Süheyla öyle güzel bütünleştirmiş ki hayran olmadan duramıyor insan."

Ahu hafif sola dönerek adama baktı.

"Sizde mi resim sanatçısısınız?"

Adam teessüf eder gibi Ahuya anlık bakıp geri tabloya döndü.

"Onu tanıyıp, sergisine katılıyorsunuz ama beni tanımıyorsunuz. Bu biraz egomu incitti küçük hanım."

"Aslında kendisinin iki yıl önceki sergisine tesadüfen katılmıştım ve "çıplak çığlık" isimli tablosuna hayran kalmıştım. Çok tanıdığım söylenemez yani. Şimdi ki sergisi için biraz uğraşmam gerekti. Yoksa çok fazla sanatla haşır neşir biri değilimdir."

Adam omuzlarını kaldırıp indirecek derinlikte bir nefes daha alıp bırakmıştı.

"O tablo gerçekten müthişti."

Ahuya dönüp onu boydan boya inceledi gözleri.

"Sanatla ilgilenmeyen birini bile hayran bırakacak kadar felaket bir şaheser..."

Ahu tekrar tabloya döndüğünde sağ yanında bir hareketlilik hissetti. Tam ne oluyar diyecekken beline bir kol dolandı.

"Elma suyu yoktu, bununla idare edebilir misin güzelim?"

Korhanın tok sesiyle elinde uzattığı ve vişne suyu olduğunu düşündüğü bardağa uzandı. Belindeki kol bir tık daha baskı uyguladı sanki. Üstelik cümlenin sonundaki sıfatla ne yapması gerektiğini de anlık şaşırdı.

"Sorun değil, bunu da severim."

Korhanın gözleri kesinlikle Ahuda değildi. Yanında ikisini dikkatle izleyen adamdaydı. Adam başını hafif yana yatırıp Korhana dikti gözlerini. Kaşları da çatılmıştı ama sinirden değilde tanımak istemekten kaynaklı gibiydi.

"İyi akşamlar."

Adamın sesiyle Korhan bir adım daha Ahuya yaklaşıp dimdik durdu.

"İyi akşamlar."

"Kusura bakmayın, tuhaf gelebilir ama sizi tanıyor olabilir miyim?"

"Bilmiyorum. Ben sizinle tanışmadığıma eminim ama."

Adam daha dikkatli bakarken yanlarına bir kaç kişi daha yaklaştı. O an Korhan beklediği adamın varlığıyla rahatlamış hissetti kendini.

"Korhan Yıldıray! Oğuz, onu en fazla kazandığı davalardan sonra yaptığı kısa basın açıklamasından tanıyor olabilirsin. Yoksa pek işinin olacağı kişi değil kendisi."

Oğuz diye bahsettiği adam Muzaffer Soyluya dönüp gülümsemeye başladı.

"Haklısınız Muzaffer Bey, benim pek avukatlarla işim olmuyor. Ekranda görmüşümdür belki."

Muzaffer Soylu, Oğuzla konuşuyor olsa da gözü Korhanın üzerindeydi. Öne atılıp elini tokalaşmak için uzattı.

"Dişli avukat Korhan... Kırk yıl düşünsem seninle burada karşılaşacağım aklıma gelmezdi."

Korhan da uzatılan ele icazet edip sıktı.

"İyi akşamalar Muzaffe bey. Sanata düşkün yanımdan haberinizin olmaması beni üzdü."

Adam yanında bulunan iki kadına bakıp, güler gibi bir mimik sergiledi.

"Hayatım kendisi adliye koridorlarının tozunu attıran bir avukat. Süheylacığım, asla inanma son sözlerine. Onun gibi biri renkleri şahit olarak kullanamıyorsa dönüp asla bakmaz yüzüne."

Korhan sadece Ahunun anlayabileceği samimiyetsizlikte bir gülümseme yolladı adama.

Uzanıp resim sergisinin sahibi olan kadının elini sıktı.

"Beni bağışlayın Süheyla hanım ama Muzaffer bey haklı. Kız arkadaşım size çok hayran ve bu sergiyi günlerdir heyecanla bekliyor. Onu yalnız gönderemezdim."

Ahu kendinden bu şekilde bahsediyor olmasına nasıl tapki vermeliydi bilemedi. Onlar kuzen olacaklardı. Neden Korhan durup dururken kız arkadaşı olarak takdim etmişti ki onu?

Korhanın sözlerine kadın şen bir kahkaha attı. Oldukça güzel bir kadındı. Tarzı sanatçıların o bohem havasını oldukça güzel yansıtıyordu. Korhandan çektiği elini bu sefer Ahuya uzattı.

"Demek işinden başka bir şeyi düşünmeyen adamları da peşlerinden sürükleyen kadınlar olabiliyormuş. Sergime hoşgeldiniz..."

"Ahu Nar Amber... Çok memnun oldum. Tanışacak olmamıza ihtimal bile vermiyordum, gerçekten çok değerli bir sanatçısınız."

"Süheyla, onu buraya 'çıplak çığlık' getirmiş. Şaşırdık mı buna peki? Asla!"

Oğuzun konuşmaya dahil olmasıyla kendi aralarında bildikleri bir espiriye uzun uzun kahkaha attılar.

"Umarım bu gece seni büyüleyecek başka resimlerim de olur Ahu."

Ahu Nar gözlerini etrafta gezdirip tekrar kadına döndü.

"Aksi mümkün görünmüyor Süheyla hanım."

Korhan gözlerini sıksık etrafta ve yanlarında sohbet eden insanlarda gezdirdi. Muzaffer beyin karısı burada olmaktan hoşnut değildi. Öyleki yansıtmaktan zerre kadar endişe duymuyordu bile. Muzaffer ise onu gözlüyor, ağzına biriken lafları söylemek için fırsat kolluyordu. Vücudunun her hareketinden bunu anlaması mümkündü Korhanın. Beklediği an Süheyla hanıma seslenen iki ikişiyle geldi. Oğuz denilen gereksiz ve karısını da yanlarına alarak uzaklaşmışlardı.

Muzaffer üçlü uzaklaşır uzaklaşmaz gözlerini Korhana dikti.

"Bir süre önce size ulaşmaya çalıştım Korhan bey ama çok yoğun olduğunuzu söyledi asistanınız."

Korhan düşünüyormuş gibi bir halin içerisine girdi.

"Kusura bakmayın Muzaffer Bey, oldukça yoğun bir dönemden çıktık. Onun için insiyatif kullnamış olmalı asistanım. Sizin benimle görüşme talebiniz olduğunu bilmiyordum. Yoksa geri çevirmezdim."

Adam bir iki adım daha atarak yaklaştı ve anlık Ahuya göz attı. Bu hareketle Korhan bilinçsizce Ahuyu yanına iyice çekmiş oldu.

"Eminim Emirin başına gelenleri duymuşsundur Korhan Yıldıray."

Korhan bedenindeki gerilimi zerre yansıtmadan adamı onaylar gibi başını salladı.

"Bir kaç şey duymuştum. Geçmiş olsun, büyük talihsizlik. Ama kolay halledilebilir bir dava. Rahatlıkla avukatlarınız üstesinden gelecektir."

Adamın gözlerinden anlık şaşkınlık geçse de kendini hemen toparlamıştı.

"Öyle görünüyor tabi. İlk duruşmada çıkacak oradan!"

Korhan adamı üstten aşağı öylesine süzdü.

"Tutuksuz yargılanması muhtemeldi aslında, neden şu an cezaevinde çok hakim değilim davanın seyrine."

Muzaffer derince yutkundu. Avukatlarının asla umutla bahsetmediği şeyleri bu kadar sıradan konuşuyor olması dişlerini gıcırdatmasına yetmişti.

"İlk duruşmada... Beraat etmesi mümkün mü?"

Korhan olumsuzca başını sağa sola salladı.

"Maalesef o şu ana kadar izlediğiniz yolla zor görünüyor. En fazla duruşma tarihi ileri bir zamana atılır ama tutuksuz yargılanmayı sağlayabilirsiniz."

Sağlayamazlardı! Muzafferin hiç bir avukatı, şahitlerin ifadeleri sonrasında böyle bir güvence verememişti.

Korhan bu kadarın yeterli olacağına karar vermiş olacak ki Ahuya döndü.

"Yine sözümü tutamadım güzelim. Burada bile iş konuşacak bir ortam buldum değil mi?"

Yalancı bir tebessümle baktı Ahuya ve sonra Muzaffere döndü geri.

"Muzaffer bey size iyi akşamlar dilerim. ben artık sevgilimle ilgilensem iyi olur yoksa bir daha benile hiç bir yere gitmek istemeyecek."

Korhan, elinin altındaki tenden gelen titreşimi hissetmesiyle yalancı tebessümü oldukça gerçek kılınmıştı. Kör kelebekler daha ne kadar uzun süre âmâ takliti yapabiliyor test etmek için muhteşem bir zamandaydı.

Muzaffer hızlı hızlı hareket eden hareleriyle bir Ahuya bir Korhana baktı.

"Tabi... Tabi hanımefendiyi bu tür can sıkıcı konularla rahatsız etmeye hakkımız yok."

Korhan tam hareket edecekken beklediği ses geldi.

"Korhan bey! Sizi burada yakalamışken bir takım aksilikler neticesiyle yapamadığımız görüşmeyi yapalım diyorum. Yarın için zamanınız varsa ofisinize uğramak isterim."

Korhan yüzünde yine zerre mimik taşımadan adama dikkatle baktı.

"Tabiki Muzaffer bey. Yarın on bir gibi bir boşluğum var. O arada sizi ağırlamaktan keyif duyarım."

Adamın daha fazla konuşmasına müsade etmeden yanlarından uzaklaşmaya başladılar.

Başka bir tablonun önünde durduklarında Ahu sesli bir soluk bırakmıştı.

"Korhan... Ben çok heyecanlandım. Resmen adamı manipüle ettin. Of çok gerildim sanırım."

"Ne konuştunuz o adamla?"

Ahu anlamadı ilk önce. Zaten ne konuşulduysa yanında konuşulmuştu.

"Anlamadım!"

"Ben içecek almaya gidince yanına gelen küpeli zibidiyle diyorum! Ne konuştunuz?"

Ahu kaşlarını çattı. Kırmızı dudaklarını da birbirine sinirle bastırdı. Bu nasıl bir üsluptu?

"Ne oluyor Korhan? Nasıl soru sormak bu?"

Korhan bir adım daha yaklaşıp iyice özel alanını işgal etmiş oldu Ahunun.

"Gözleri olmadık şekilde üzerinde geziyordu. Üstelik ne söylemiş olabilirsin ki öyle gülüyor olabilir? Ne konuşuyordunuz?"

"Şu an... Aşırı saçmalıyorsun ve farkında bile değilsin!"

Korhan ince siyah askılardan birinin omuz başına düştüğünü görünce elini kaldırıp askıyı yerine doğru sürükleyerek ittirdi. İşaret parmağı incecik kumaş askının üzerinde aşağı yukarı hareket etmeye başlamıştı.

"Benim hakkımda bir şey daha öğrenmek ister misin Ahu Nar?"

Ahu ise bedenine küçük elektirik akımları veren dokunuşu yok saymak için can çekişiyordu. Olabildiğine içindeki hengameyi duraklatıp Korhana dik dik bakmak için başını kaldırdı.

"Yalancılığından ve intikam tutkunu bir adam olmandan başka özelliklerin daha var demek!"

Korhan şu ana kadar Ahunun hiç duymadığı kısık bir kahkahayı saldı.

"Evet galiba öyle. Biz seninle her şeye olması gereken ne varsa tam tersi olarak başladık Ahu Nar. Birbirimizin en kirli yönleriyle tanıştık ilk. En uzak durulması gerken huylarımızı anlattık ve en dibi boyladığımızda ne kadar çirkinleşebileceğimizi ilk birbirimize sesli söyledik."

Ahu yutkundu. Çok haklıydı. Ahu daha önce kimseye 'suçlu olup olmaması umurumda değil, benim canım yandıysa onların da yansın' dememişti. Kimseye elim kirlenecekse kirlensin de diyecek kadar cürretkar olmamıştı hiç.

"Öyle... En karanlık yanlarımızı sadece birbirimize açabiliyoruz."

Korhan parmağını köprücük kemiğine doğru kaydırarak ilerletti. Ahunun yutkunmaktan hareket eden gırtlağına dikkatle baktı. Parmağı kolyesinin üzerinde ilerleyerek kendine bir yol buldu.

"Ben... Yalancı ve intikam tutkunu bir adam olmamın yanı sıra çok da kıskancımdır Ahu Nar! Hiç tanımadığım bir ressamın hayatını irdeleyip, onun peşine düşmeyi arzulayacak kadar kıskancım. Bir açığını bulup, sana bakan her anın hesabını bir şekilde sormak için hayatını alt üst etmek isteyecek kadar kıskancım. Biraz daha... Çok az daha göğüslerine öyle bakmaya devam etseydi sana yemin ederim kendinin bile farkında olmadan işlediği bir suç için mahkeme salonlarını arşınlatırdım ona. Onunla öyle oyun oynarım ki oyuncağım olmaktan asla kurtulamaz!"

Parmağı hareketini bırakmadı. İki göğsünün arasına ulaşana kadar ilerledi. Kolyenin kaybolduğu noktayı tutup çekerek elbisenin üzerine düşmesini sağladı. Ucunda küçücük bir kelebek figürü vardı. Dudakları keyifle kıvrıldı. Kendine öylece bakan kızın gözlerine amber rengi gözlerini saplayıp kolyenin ucunu tuttu ve dudaklarına yasladı. Kızın teni sayesinde sıcacıktı küçük kelebek.

"Sen istediğin kadar görme kör kelebek. Ben görülmenin peşinde değilim zaten. Hissettiğin olduktan sonra gerisi umurumda bile olmaz. "

Korhan anlık hızla çırpınan şah damarına bakıp Ahuya geri çevirdi gözlerini.

"İnkar etsen ne olur? Bir kere kanatlarına geçirdim dişlerimi. Benden bir adım uzağa uçamazsın ki. Beni yok saysan bile şah damarına olan uzaklığın ötesine atamazsın varlığımı nar parçası Ahu..."

Loading...
0%