@orenda
|
BÖLÜM-27-
Gece yarısını geçmişti. Ahu, Korhanın cam kenarına çektiği berjerden yanan ışıkları izliyordu. Yüzünde tatlı bir tebessüm vardı aslında. Hüzünlü değildi. Hatta oldukça uzun bir zamandan sonra dingin bir huzur vardı içinde. Misafirlerini uğurlayalı bir kaç saat olmuştu. Züleyha tanıştığı hiç kimseye benzemiyordu. Onu öyle çok şaşırtmıştı ki. Ahunun tebessümü büyüdü. Yıllardır tanışıyorlarmış gibi bir samimiyetle dertleştiği kadın çok iyi gelmişti Ahuya. Korhan içerde Zahirin baktığı bir dava dosyasını inceliyordu. Kaç saattir o oda da zihni ışıklara daldığı için fark edememişti bile. Mutfağa geldiği ve Ahunun kalbine ince sızılar bırakan kelimeleri söylediği andan beri Ahu çok başkaydı. Bu his gerçekten bambaşka bir şeyi içine yerleştirmişti. Sonra onu bebek Gururla ilgilenirken izlemişti Ahu. Gurur, burnunu meme sanıp atılınca attığı kahkaha ılık ılık bir his yaymıştı ona. Ahunun dışı ne kadar dinginse, hatırında dolaştırdığı anlarla kalbi bir o kadar karmaşıktı. Asil abisinin -ki tekrar bey deme gafletine düştüğünde karısından sonra birde kocası abi demesini tembihlemişti- Korhana olan düşkünlüğünü görmüştü. Bile isteye bir kaç kere Korhan ne yapıyorsa arkasında olduğunu dile getirmişti. Anladığı kadarıyla aralarında bir yada iki yaş vardı ama Korhanı bir abi gibi sevip, korumak istiyordu. Evden ayrılırken de Korhana sarıldığı gibi kendine de sarılmıştı. Kaybı için çok üzgün olduğunu, her zaman bir abi olarak yanında olacağını fısıldamıştı kulağına. Ama en çok Korhanı ona emanet ederken Ahunun göğsü daralmıştı. Kardeşim sana emanet Ahu... Ahu bir kardeş koruyamamıştı ki. Ahuya yine bir kardeş daha emanet ediliyordu. Ona ne yaptıklarını bilmeden bir kardeşin daha ağırlığıyla eziliyordu. Korhan düştü yine aklına. Sanki çıkarabiliyormuş gibi yine en derin kuytularında adı yankılandı. Züleyha ile uğraşırken, Asili dinlerken ki rahat tavırlarını ortağım dediği adamın yanında bile görmemişti. Korhan belki farkında değildi ama bu gün evlerini ziyerete gelen karı-koca Korhanın ailesiydi. Sonra Züleyha ile sohbet ettikçe ne kadar iyi hissettiğini anımsadı. En hüzünlü kelimenin sonuna öyle bir şey söylüyordu ki içine yayılan kasveti bir anda dağıtıyordu. Sonra bunun onun içinde bir savunma duvarı olduğunu fark etti. Bunu ona söylemiş bulundu bir anda Ahu. Nerden geldiğini bile bilmediği bir hisle, kafasından geçirmeye zaman ayırmadan ona kendini böyle mi koruyorsun? demişti. Kendi hayatından bahsettiği küçük küçük kesitlerde Züleyhanın ne kadar zor bir yaşamı olduğunu anlamamak imkansızdı. O yeşil gözleriyle uzun uzun bakmış ve yüzünde gülümseme sanılacak ama içini sızlatan bir dudak kıvrımı oluşmuştu. Gülmesem delirecektim demişti. Deliremezdim Ahu... Elimde küçücük bi bebe, bana böyle muhtaçken ben düşemezdim... Söylediği sözleri belki bundan üç ay önce duysa anlamazdı Ahu. Ama şimdi... Korhan onu bulup, Ahi ve Suhana bunu yapanları aramak istemeseydi Ahu da delirirdi muhtemelen. O acıyla baş edemezdi. Kendini kaybeder, karanlıkta yok okurdu. Tutunacak bir dal bulamazsa insan savrulurdu. Züleyhayı çok iyi anlıyordu Ahu. Züleyha canının acısıyla dalga geçerek ayağa kalkmıştı, Ahu ise acısının bedelini isteyerek... Sonra minik parıltılar olarak izlediği ışıklar onu başka bir ana sürükledi. Korhanın kollarına... Korhanın kokusuna... Öpücüklerine... Dokunuşlarına... Kulağına fısıldadığı aşk itirafına uçurdu. Eli boynunda dolaşırken Korhanın oraya sıra sıra bıraktığı dudak darbeleri, yüksekten düşer gibi bir his uyandırdı içinde. Sesli dile getiremeyeceği yerlerinde dolaşan parmakları dudağını ısırttırdı. Onlar sevişmişti. Saatlerce birbirlerinin tenlerinde dolaşmışlardı. Bazen hırsla bazen ise şefkatle dudakları buluşmuştu. Ahu bir adama kendini verecek kadar güvenmişti. Çırılçıplak yanındayken gözlerini kapatabilmişti. Gözleri ışıklardan kalkıp sadece karanlık gökyüzüne döndü. Tek bir yıldız ışıltısı yoktu ama oradalardı. Ahu göremese de orada olduklarını biliyordu. Korhana diyemese de kalbinin onun adıyla ne hâle geldiğini bildiği gibi varlığının farkındaydı. Bir anda boynunda hissettiği sıcaklıkla daldığı yerden sıçrayarak çıktı. Korhan omuzlarına koyduğu elleriyle ardından üzerine doğru eğilmiş ve dudaklarını tam şah damarının üzerine bastırmıştı. "Çok dalgınsın..." Mırıltıyla sarf edilen kelimeler boynunu huylandırdı. İstemsiz başını o yöne doğru kıstırmıştı. "Dalmışım." "Uykun gelmedi mi kelebeğim?" Ahu hâlâ olduğu gibi duran adamın saçlarına doğru elini kaldırdı. Parmakları saç diplerine ulaştı hemen. Okşadığının Ahu farkında mıydı bilmiyordu ama Korhan oldukça farkındaydı. "Uykum yok, sen yoruldun mu?" "Biraz. " Korhan Ahuya bir şey demeden yana doğru çekilip kolunun birini, kırarak yukarı topladığı bacaklarından geçirdi. Diğer elini de sırtına doladığında Ahu ne yapıyorsun demeden sol kolunu boynuna sarmıştı. Koltuğa geçip bedenini bıraktığında Ahu da yanlamasına kucağında kaldı öylece. Bu şekilde rahat olamadığını hissettiğinde bacağının birini diğer tarafa atıp Korhanla yüzyüze gelecek şekilde oturdu. Elleri yine alışmışlık hissiyle sakallarını okşamaya başladı. Korhanın geriye düşen başı ve keyifli bir inilti bırakmasıyla uzanıp boynunun bitim noktasına parmağının ucuyla oval şekiller çizdi. Bu daha deminki iniltiden çok daha güçlü bir sese neden olmuştu. "Korhan?" "Söyle kelebeğim." Hâlâ başı ardında yaslı, elleri belini kavramış halde dinleniyordu Korhan. "Züleyhanın ailesi çok mu kötü insanlardı?" Korhan başını kaldırıp, Ahunun sorusuna gözlerini kısarak baktı. "Neden sordun bunu?" Ahu omzunu silkip, başını yana eğdi. "Bana dedi ki bazı ölüler, bazı dirilere insanı özendiriyor. Bizim kayıplarımıza bile imrendirecek neler yaptılar ona? Çok içime dokundu da öyle söyleyince. Çok mu canını yakmışlar?" Korhanın gözünün önüne gelen mahkeme salonu, dişlerini sıkmasına neden oldu. Züleyhanın gözünde akmayan ama varlığını koruyan bir damla yaşla hepsini izleyişi ama sesini zerre çıkarmayışı düştü aklına. Ahunun sırtından aşağı akan saçlarını iki yanına alıp elleriyle okşamaya başladı. "Sadist bir pisliğe yarım kilo altın karşılığında satmışlar Asille evlenmeden önce. Küfür olsun diye demiyorum, o herif gerçekten sadistmiş. Zaten ondan sonra kaçmış köyünden. İğrenç bir şerefsizdi. Düşünüyorum ama cevabı bende bile yok. Bir abi kız kardeşini nasıl öyle bir adamla evlendirmek ister? Kıskançlıktan, saplantılı hislerinden kafayı yemiş birde yenge var. Mahkemede iyice kayışı kopardı. Ama en berbat durum annesiydi. Bir anneye söylenilmez ama iğrenç bir kadındı gerçekten. Kız 14 yaşında kaybetmiş babasını. O yaşta bütün evin sorumluluğunu almış. Hatta abisi olacak şerefsizin iki çocuğuna annelik bile yapmış ama karşılık olarak ölmeyip, sürüneceği bir hayat istemişler. Dilber hala kurtarmış kızı. Nasıl bir cehennemden kaçtığını, hiç bilmediği bir adamla evlendirilmek için Adanaya gelişinden anla sen." Korhan güler gibi sert bir nefes bıraktı burnundan. Ahunun dehşetle aralanmış gözlerine baktı. Korhan bir nebzeye kadar hiç bir şeye şaşırmıyordu artık. Ama Ahu için oldukça korkunçtu duydukları. "Küçücük kız! Düşünemiyorum bile korkusunu. Saldırıya uğradığında bile çocuklarını korumak için iki orospu çocuğunun haşatını çıkarmış. Nazlıyı alacaklar korkusuyla öyle sarılmış ki bedeni kaskatı kesilmiş, üç kişi zor ayırmış Nazlıyla onu." "Aman Allahım!" "Dünya böyle bir yer Ahu Nar! Zalimi çok zalim ve mazlum yetişemiyor bir yerde bu pisliğe." Ahu duyduklarıyla ellerini ağzına kapatmış, gözlerini iri iri açmıştı. Onun bütün gün yanında kıpır kıpır oluşu düştü aklına. Nasıl da güzel gülüp, cıvıl cıvıldı halbuki. "O... yani ona bakan biri asla bunları yaşadığını düşünemez." Korhanın aklına bu sefer Asili ne hâlde bulduğu geldi. Onu böylesi perperişan, yıkık hiç görmediğinde kendi de buna benzer bir şey düşünmüştü o zamanlar. "Ailesi için yıkılamaz Ahu Nar. Daha önce iki yeğeni için ayakta kalmıştı şimdi ise koca bir ailesi var. Üstelik cin gibi bir şey. Sırf onların istediği olmasın diye hayattan sökerek alır mutluluk hakkını." Ahunun boşluğa bakar gibi gözlerini göğsüne kilitlemesiyle Korhan elini başına bastırıp, göğsüne yaslanmasını sağladı. Sonra parmaklarının dağıttığı saçlarını okşamaya devam etti. "Sevdin onları?" "Çok güzel insanlar. Asil abi de Züleyha da sana çok kıymet veriyor. Üstelik bana da o kadar cana yakın davrandı ki bir ara acaba daha önce tanıştık mı diye sorguladım kendimi." Korhan tebessüm edip, göğsünde yaslı başına öpücük bıraktı. "Yaz geldiğinde gideriz seninle olmaz mı Ahu Nar? Orayı çok seversin, Dilber halayla da tanışırsın. Ama belli olmaz da tabi. " Güzel bir gelecek planının içerisinde sonradan böyle bir cümle sokması kaşlarını çatmasına neden oldu. Başını kaldırıp, ne demek istediğini anlamak için Korhana dikkatle baktı. Yüzünde tuhaf bir gülümseme vardı. Böyle dalga geçiyormuş gibi bir mimikti. "Neden öyle dedin ki?" Ahunun sık sık yaptığı gibi bu sefer de Korhan omzunu silkti. "Bilmem... Duymazdan geldiğin başka bir sebep yüzünden belki onlar yine gelir." Ahu inler gibi Korhan diye mırıldandı. Onların başında ağır bir dert varken, böyle zor bir hayatın içerisindeyken aklına soktuklarıyla nasıl baş edebilirdi ki? Korhan serzeniş gibi çıkan sesini umursamadan uzanıp yanağına dudaklarını dokundurdu. Kokusunu soluyarak teninde burnunu gezdirdi. "İstemez misin?" Mırıltıyla kıpırdanan dudaklar çenesine sürtünmüştü. "Korhan..." Adını söylese bile gerisinde ne söyleyebileceğini zerre kadar bilmiyordu ki. Ahu artık hayal kurmaktan bile korkuyordu. Ondan acıyla kanırtarak almışlardı hayallerini. Şimdi yenileri için gücü yoktu. "Her şey son bulduğunda da mı istemezsin?" "Korhan bu istememek değil..." Korhanın yüzünde dolaşan dudakları o konuşmaya başladığında dudaklarının üzerinde durmuştu. Öpmüyordu ama öylece duruyor olması ve dudaklarına çarpan tenini, nefesini hissetmek bile kelimelerini acizleştiriyordu Ahunun. "İstiyorsun o zaman..." Yutkunup, kurumuş dudaklarını ıslatmak için dilini alt dudağına sürecekken Korhanın dudağına da değmişti dilinin ucu. Refleks gibi bir hareketti ama bu Korhan için bir çağrı etkisi yaratmıştı. Bir anda üst dudağını ağzına alarak emmesine neden olmuştu. Sanki Ahu uzaklaşmasın der gibi saçlarındaki eli yüzünü kavramıştı.
Korhan biraz merhamet edip, nefes alması için zaman tanıdı. O sırada emer gibi yüzünde dolaşan ağzı, kulağına doğru yaklaşmıştı. "İlacını içtin mi bebeğim?" Ahu kontrolden çıkan hisleri, hızla çarpan kalbi nedeniyle onaylar gibi bir mırıltı çıkarabildi. "Bundan sonra ben korunurum kelebeğim, içme öyle ilaçlar." Kulağında dolaşan dil gerçekten tüm duyularını en uç noktalara çıkarmıştı sanki. Her bir kelime dokunduğu yerde iz bırakıyordu. "Bundan... Sonra mı?" "Hıhıımmm..." Şimdi de boynuna doğru minik öpücükler bırakarak kaymaya başladı ağzı. Ahunun kurumuş dudakları açılıp kapandı. Göğsündeki çarpıntı ve karnındaki burkulma hissi istemsiz hareket ettirdi bedenini. Korhanın inlemesine neden olacak bir hareketti. Korhan tekrar yüzünü avuçlarının içerisine alıp bir kaç santim uzaklaştı. Sarı gözlerinin içerisinde yanan ateş, Ahunun kanını kaynatıyordu. "Prezervatifimiz var artık." Ahu utanmıyorum dediği ne varsa sanki bununla sınanmak için Korhanın yanındaydı. O bir hekim adayıydı. Oturup korunma yollarını kolaylıkla anlatabilen, cinsel ilişki üzerine oldukça fazla terimler öğrenen biriydi. Ama belki de binlerce kez duyduğu bir kelime Korhanın ağzından çıkana kadar böyle hissettirmemişti. "Seni çıplak hissetmek muazzam bir şey ama sürekli ilaç içemezsin. Bir süre prezervatif kullanalım bebeğim." Göğsündeki elleri kayıp Korhanın yüzüne kondu. Gözlerini kapatan avuçları onu neyden koruyordu hiç bir fikri yoktu. "Konuşma böyle!" Korhan dudaklarına denk gelen bilek kısmına bir öpücük bıraktı. Gözleri Ahunun avcuyla hala kapalıydı ama şu an ona lazım olan zaten ağzıydı. "Sen de sevmeyeceğinin farkındasın değil mi? Kendimize daha iyi bir korunma yöntemi bulalım kelebeğim. Sana zarar vermeyecek bir yöntem olsun ki içine rahatlıkla boşalabileyim." "Tamam! Sus artık! Of!!!" Korhan yüzünü kapatan ellerini, bileklerinden kavrayıp çekti. Yüzünün sıcaklığı kendine vuruyordu neredeyse. Avuçlarında da kordan eller tutuyordu. İstediği onayı alana kadar durmayacağını bilmek Ahu Narın yararınaydı. Teninin sıcaklığıyla iyiden iyiye kendinden geçti. Yılların üzerine işlediği soğuğu, sonunda ondan söküp alıyordu. Kendinden kaçmaya çalışan ama sürekli gözlerine çarpan bakışlarına öyle çok içi gidiyordu ki Ahu onu anlıyor mu emin olamıyordu. Korhanda bir Ahu ne demek tam olarak biliyor mu asla da emin olamayacaktı. "Hassasiyetin devam ediyor mu Ahu Nar?" Soruyu oldukça ciddi sormuştu. Sanki duyduğu cevapla ne yapmak istiyorsa devam edecekti. Aslında Ahu da ondan kalır bir hissiyatta değildi. Bacaklarının arasına denk gelen sertlik, Korhandan buram buram yayılan bu arzu, onu da kapılmak istediği girdaba çağırıyordu. Ama beden olarak yeni bir birlikteliğe de hazır değildi. Bunu nasıl söylese doğru olur bilmiyordu da. Ağrı eşiği konusunda Ahu güçlü bir yapıya sahipti. Sızlamalar şeklindeki ağrısını görmezden gelebilmişti. Ama teni, iradesine göre daha narin yapılıydı. "Ahu Nar?" "Biraz zamana ihtiyacım var. " Mırıltıyla kurulan cümle Korhanın kaşlarını çatmasına neden oldu. "Bütün gün hiç dinlenemedin, ağrın çok mu? Doktora gidelim!" Ahu uzanıp çenesine bir öpücük bıraktı. Sakin olması için verilmiş bir rüşvetten farkı yoktu. "Ara ara hafif lekelenme şeklinde kanamam oldu." Korhanın çok daha derin çatılan kaşı nedeniyle ortada beliren o çizgiye parmaklarını bastırdı. "Hemen suratını şu şekle sokma lütfen. Büyük bir sorun değil." "Emin misin? Ben... Sanırım biraz fazla oldu. Doktora gidelim, yırtılma olmuş olmalı." Ahu hızla başını iki yana salladı. İtirazı gözlerini iri iri açmasından belliydi. "Korhan saçmalama lütfen. Tamam okulu tamamlamadım ama bir kaç bilgim var. Yırtılma değil sadece sürtünme sonucu tahriş, kılcal damar çatlamasına neden olmuş olmalı. Bir iki güne hiç bir şeyim kalmayacak." Korhanın emin olmayan bakışlarına güven bana der gibi gözlerini kapatıp açarak onay verdi. "Emin misin Ahu Nar? Özür dilerim, kontrolümü kaybetmemeliydim. Doktora gidelim lütfen." Biraz önceki rüşvetin miktarını artırdı Ahu. Bu sefer dudak çizgisine daha güçlü bir öpücük bıraktı. "Eminim bitanem, önemli bir şey değil." Ahunun dudaklarından Korhanın kalbine akan o sahiplik eki... O tatlı bir tınıyla ruhunu okşayan sevgi kelimesi çatılmış kaşlarını düzeltti. Endişeyle sıktığı çenesini gevşetti. Yüzünden sorhoş bir tebessümün oynaşmasına neden oldu. "Sen öyle diyorsan tamam bitanem..." Ahu tabiki bunu kaçırmayacağını biliyordu. Başını iki yana sallayıp, minik bir tebessüm hediye etti şenlik ateşi yakmış kehribarlara. Bir yandan da Korhanı kendi istediğine getirmenin bu kadar kolay olması tuhaf bir tatmin hissi veriyordu ona. Bir kaç tatlı kelimesi daha olsa Korhanın üzerinde ne gibi etkileri olur merak ederken buldu kendini. Başını omzuna bıraktı, uykusu gelmişti. Sözsüz isteği Korhan tarafından hemen karşılandı. Bacaklarını iyice beline dolayıp ayaklandığında, boynuna daha sıkı sarıldı Ahu. Odalarına onu kucağında götürüp yatağın üzerine bıraktı. Ahu kalkıp üzerini değişecekti aslında ama Korhanın hareketlerini izlerken bunu erteledi. Korhan dolapta, kendine ayırdığı taraftan iki parça bir şey çıkarıp yanına gelmiş ve diz çökmüştü önünde. İlk çorabını çıkardı. Ahu ne yapıyorsun demek bile istemedi onun bu tatlı ilgilenişine. Sonra beli kalın lastikli kargo pantolonunu parmakları kavradı. "Kalçalarını kaldır kelebeğim." Yaptığı işe öyle konsantre olmuştu ki Ahu hiç itirazsız ellerini geriye yaslayıp kalçalarını kaldırdı. Teninden çekip alınan pantolon ince penyeden bir pijama altıyla değişmiş oldu. Sonra üzerindeki çok da kalın olmayan sweeti belinden kavrayıp çıkardı. Dağılan saçlarının bir kısmı önüne doğru sallanıyordu. "Korhan..." Ahunun mırıltıyla adını zikretmesini duymamış gibi askılarını omzundan düşürüp, sütyenini çıkardı. "Bana karşı bu kadar hassas olman gururumu okşadı." Ahu tahriği sonucu yarı kısılı gözlerini aralayıp ters bir bakış attı. "Egondur o Korhan!" Kısa kahkahası odaya yayıldı. Eline aldığı pijama üstünü başından geçirip, kollarını giydirdi. İçerde kalan saçları dışarı çıkarmak için iyice yaklaştı. "Yalan mı söyleyeyim kelebek? Küçük bir dokunuşumla tahrik olman oldukça iyi hissettiriyor." Ahunun her bir zerresi geri adım atsın diye baskı yaparken o biraz daha yaklaşıp dudaklarına dokunacak mesafeye girdi. "Küçük bir ürolojik muayene yapmamı ister misin Korhan? Sadece iki saniye göğüslerime dokunman bedeninde nasıl etkilere neden olmuş öğrenelim mi?" Korhanın yutkunmasıyla hareket eden adem elmasını parmağının ucuyla okşadı Ahu. "Ama dünden sonra korkuyorum Korhan. Minik bir temasla erken boşalma sıkıntısı yaşayabilirsin." Ahu onu darma duman etmemiş gibi büyük bir dirayetle geri çekilip yüzüne olabilecek en masum gülümsemeyi oturttu. "İyi geceler bitanem çok uykum geldi." Öylece ona bakarak kilitlenmiş adamı zerre umursamadan geriye çekilip, sırtını döndü. Yatakta kendine uyku pozisyonu bulduğunda Korhan hâlâ kıpırdamamıştı. Sonra hareket eden yatak ve pikenin kıpırtısıyla neredeyse kahkaha atacaktı. Bir iki dakika kıyafetlerinin hışırtısını duydu. Yeni kendine gelebilmiş olmasıyla da dalga geçerdi ama bir vampirle bu kadar kan şakası fazla olabilirdi. Korhanın da pikenin altına girdiğini ve kendine iyice yaklaşmasını diken üstünde bekledi. İki parmağı ensesindeki saçları aralayıp tenini açığa çıkarmıştı. Nefesini hissettikçe ayak parmakları içe doğru kıvırdı. Kor gibi sıcak dudaklarını ensesine bastırdı. Sonra burnu sürtüne sürtüne kulağına doğru yaklaştı. "Kabul ediyorum... Çok fena nakavt ettin." Kulağının altına dilinin ucunu sürttüğünde Ahu dişlerini sıkmak zorunda kaldı. Korhanın beline dolanan kolu kendine çekmişti bedenini. Kalçalarını sertliğine yapıştırıp, uzaklaşmaması için karnına bastırdı. "Ama hassasiyetin geçecek Ahu Nar. Biz seninle bu yatağa tekrar gireceğiz. Tam bu pozisyonda, tam şu an da olduğu gibi içine gireceğim." Biraz evvel dilini sürttüğü yere dişlerini geçirdi bu sefer. Ahudan gelen iniltiyle acıyan yeri, dilini tekrar sürterek hafifletti. "Emin ol bitanem o gece hiç de erken boşalmadığımı sana kanıtlayacağım." Karnında sarılı kol, onu mengene gibi ablukaya aldığından kıpırdayamadı Ahu. Korhan da bunu değerlendirmeden asla bırakmayacak o kişiydi. Kalçalarına bile isteye oldukça sert bir sürtünme gerçekleştirdi. Ahunun boğazından kayan o kısık iniltiyle istediğini almanın huzuru kapladı içini. "Uyu benim güzel ateşim. Ben hala bu kadar sabırlıyken uyu..." Zulüm gibi geceler şimdi iki kaybolmuşun sarılmış olmasıyla daha katlanılır oluyordu. Sabah artık çok da zor ışığa kavuşmuyordu. Yara bakiydi! Orda öylece duruyor, zaman zaman burdayım diye varlığını hatırlatıyordu. Ama şimdi yara sahibi, kendi sızısıyla uğraşmak yerine sancının geçmesi için güç toparlayabiliyordu. Bir diğeri yarayla böyle ilgilenirken kan sızdıran irinli yaraya tahammül kolaylaşıyordu. Sabah olduğunda Ahu tek başına açtı gözlerini. Etrafa bakındığında Korhanın çoktan kalktığı, soğumuş yerinden belli ediyordu. Gözünü odada gezdirdi. Saat on bir olmak üzereydi. Evdeki sessizlik Korhanın evde olmadığını beyan ediyordu sanki. Muhtemelen dün Zahirin uğraştığı dava için ofisine gitmesi gerekmişti. Oyalanarak duş aldı, saçlarını uzun uzun kuruttu. Açlık midesini ağrıttığında kendine bir omlet yaptı. Ne kadar oyalanırsa oyalansın zaman geçmiyordu sanki. Eli telefonuna gittiğinde şarjının bitip, kapandığını gördü. En son ne zaman eline aldığını hatırlayamadı bile. Şarja takıp açıldığında Korhandan gelen mesaj düştü ekrana. Sabah sekizde atmıştı. Tahmin ettiği gibi ofise gideceğini haber veriyordu. Ahunun dudakları tembel bir gülümsemeyle örtüldü. Büyük harflerle de kahvaltı yapmasını tembihliyordu. Canının sıkıntısı boş oturmasını da zorlaştırdı. Kalkıp küçük evlerini temizlemeye başladı. Yatak odasının camlarını açıp, soğuk havanın içeri girmesini sağladı. Nevresimleri değiştirdi. Süpürdü, sildi, tozunu aldı. Ama 1+1 evin temizliği de oldukça kısa sürüyordu. Geri yerine oturmak için salona geçerken vestiyerde asılı bir anahtar dikkatini çekti. Uzanıp hiç bir detayı olmayan anahtarı avcuna aldı. Bunu yapmaları gerektiğini ikisi de biliyordu ama bir türlü cesaret edip yukarı çıkamıyorlardı. Ahu derin bir nefes alıp ayakkabılarına uzandı. Korhanın ona yedek diye bıraktığı diğer anahtarı da alıp evden çıktı. Asansöre binmesi, rezidansın en üst katına çıkması toplasa on dakika bile sürmemişti. Anahtarın üzerindeki 57 rakamını bulmak için sağa sola bakındı. Sonra sol tarafta ve en dipte kalan kapıya doğru adımladı. Altı üstü bir evdi. Ve altı üstü alışılmış çelik bir kapıydı ama dokunmak ne kadar zor sadece yaşayanın anlayacağı bir histi. Korhan, Suhandan kalan tüm eşyaları bu eve getirip, kapısını kilitlemişti. Bir daha bu daireye adımını atmadığından o kadar emindi ki Ahu. Şimdi bunu tek başına yapıyor olma sebebi Korhanı kaçıp durduğu yerden korumak mı yoksa bir şeyler olsun diye arayışa girmek mi bilemiyordu. Cesaretini toplayıp kilitli kapıyı araladı. İçerisi, kapalı kalmaktan dolayı ağır bir kokuyla kaplıydı. Sağa sola bakındı. Bomboş evde adımları bile yankı yapıyordu. Aşağıdaki evlerinin bir benzeri krokiye sahip yerde ilerledi ve salon olarak kullanılması gereken odaya girdi. Dört valiz vardı. Üç büyük koli, bir kaç da küçük koli den başka bir şey görünmüyordu. Ayaklarını sürüye sürüye ilerledi. Parlak bir kırmızı olan büyük valizi yan yatırıp eliyle üzerindeki tozları silker gibi çırptı. Valizi açtığında burnuna çarpan Suhanın kokusu genzini yaktı. Elbiseleri askılardan alınıp, ikiye katlanarak öylece tıkıştırılmıştı valize. Sonra diğer valize uzandı. Açtı, içinde Suhana çok yakışan kazakları, pantolonları, saçlarına taktığı tokaları, parfüm şişelerini, makyaj malzemelerini, ayakkabılarını tek tek eliyle okşadı. Doğum gününde ona aldığı kazağa, Suhana sarılır gibi sarıldı. Rengini çok beğenmişti. Hemen giymiş sonra da defalarca üzerinde görmüştü. Giydiğini gördükçe Ahu seviniyor diye belki buluşacakları her zaman bu kazağı giymeye özen gösteriyordu. Ahinin bir kaç kız arkadaşı Ahunun varlığından hep rahatsız olurken Suhan her planlarına dahil etmek için çabalardı. Bazen dersleri yoğun olduğunda hafta sonu Ahiye gidemezdi. O zamanlar da Suhanın taciz arayışlarıyla uğraşır, ikna edilirdi. Biraz daha küçük olan valizi araladığında kitapları çıktı içinden. Bir ara heves ettiği epoksi tepsisi. Pramit şeklinde denizini, bir kaç bilekliği... İstiridye kolyeyi okşadı sanki Suhanı hissedecek gibi. Hiç bir ses duymamıştı ama burnuna çalınan koku ardında kimin olduğunu hissettirdi ona. Deniz pramidini göğsüne yasladı.
"Bunun için o kadar uğraştı ki. Bir türlü deniz taşları, istediği gibi durmuyormuş. Ama başardı bak. Bunun için pasta kesti bir de." Korhanın ayaklarını sürüye sürüye yanına geldiğini ve diz çöktüğünü bakmasa da hissetti. Elindeki pramiti avuçlarından çekip alışına hiç ses çıkarmadı. "Denizi avuçlarında taşımak nasıl olurdu?" Ahu, Korhanın fısıltısıyla boş kalmış avuçlarından gözlerini çekip yanındaki adama baktı. Elindeki pramite tüm dikkatini vermiş, gözlerini bile kırpmıyordu. "Sana da söyledi demek." "Aklım almıyor! O su gibiydi. Dupduru, hayat dolu... O zaman bizi böyle nasıl yakabildi almıyor benim bu aklım!" Ahu bu sefer bilekliklere dokundu. Parmağıyla okşar gibi üzerinden geçti. "Öğreniyoruz Korhan. Suyun bile insanı cayır cayır yakabileceğini böyle sürünerek öğreniyoruz." Hiç bir şey demeden Korhan da Ahunun yanına oturdu. Aralarında pek konuşma geçmeden her eşyaya kıymetli bir eser gibi davranarak baktılar. Ahu alalade toplanmış giysilerini özenle katlayarak eski yerlerine yerleştirdi. Sonra kolilere geldi sıra. Okulda kullandığı kitapları, uygulama derslerinde öğrendiği ama unuturum korkusuyla klasör oluşturduğu sanat etkinliği örnekleri, kendi boyadığı hikaye kartları, çoraptan yapılmış kuklalar, özenle patiskayı boyayarak hazırlanmış televizyon şeridi... Her şeyini büyük bir imtinayla incelemeye başladılar. Ahu kitabın birinin içine öylece bakarken bir şey dikkatini çekti. Sonra gezmeye başladığında gördüğünü sık sık tekrarladığını fark etti. Kitapta boşluklara belki sıkılmasından kaynaklı belki de keyif verdiği için küçük şekiller çizmişti Suhan. Bazende bir iki kelimelik yazılar vardı. Hızla geçtiği kitabın başına döndü. Bugün hiç bir şeye dokunmadım... Bu yazının peşine mavi bir kalp çizmişti. On, on beş sayfa sonra yine o küçük notlardan biriyle karşılaştı. Allah beni kahretmesin, dayanamadım!!! Ahu kitabı çevirdiğinde Erken Çocukluk Eğitimine Giriş dersi için kullandığı kitap olduğunu fark etti. Bu kitabı hangi dönem kullandığına bakmak için hemen telefonuna baktı. Onun hareketleriyle de Korhan elindeki Kumral Ada Mavi Tuna kitabını bırakmıştı. "Ne oldu Ahu Nar?" Ahu kafasını kaldırmadan telefona bakmaya devam etti. "Bir baksana Korhan." Kitaplara bakarken yanından biraz uzaklaşmış adam iyice yaklaştı. "Bak kitabın aralarına. Notlar var. Not amacıyla yazılmış gibi değil de aklından geçen düşünceyi bilinçsizce karalamış gibi. Bu kitabı geçen yıl birinci dönem kullanmış." Kendi gördüğü notları Korhana da gösterdiğinde yanındaki adam, tüm dikkatiyle sayfaları incelemeye başladı. "Resimler çizmiş..." Ahu Korhanın elinden bıraktığı kitaba uzandı. Ahinin hediyesi olan kitaba! Eğer Suhan bunu bir alışkanlıkla yaptıysa mutlaka işlerine yarayacak bilgi kırıntısı bulabilirlerdi. "Bulduğu her boşluğa balon, kuş, karikatüre ettiği meyveleri çizmeye bayılırdı." Korhan öylece başını sallayıp bir köşeye çizilmiş elmanın elinde tuttuğu balonu okşadı.
(Suhanın karakteri hakkında biraz fikir vermesi için, çizimlerinden bir tanesini paylaşıyorum, çizim bana ait.) Ahu kitabın ilk kapağını açtığında Ahinin el yazısından bir not buldu. Kendi Büyü Dükkanında olduğu gibi bir temenni beklemişti ama kısa bir kesitle başlamıştı notuna. Sonra ise duygularını ne güzel yazmıştı. "İnsan önce kendisinden başlamalı affetmeyi öğrenmeye... Seni bana getiren her sebebe şükürler olsun. Çok seviyorum bebek yüz..." Dili mırıldanır gibi "seni Ahiye getiren sebepler" diye kelimeleri bıraktı. Korhanın ona bakmasına sebep olmuştu bu küçük fısıltı. Her hangi bir şey sormasını beklemeden Ahu kitaptaki notu Korhana uzattı. "Bu bir aşığın aşkını dile getirişi mi yoksa bir mesaj mı Korhan?" Korhan uzanıp bir kaç kere okudu her bir kelimeyi. Sonra elinde duran diğer kitaba baktı. Çocukların ilk bağı anneleriyle kurduğuna dair bir paragrafın altında yine Suhanın bir notu vardı. Özür dilerim anne, tutamadım kendimi... "Suhan da benim bilmediğim ama Ahinin ve annemin bildiği bir sıkıntı varmış!" Ahu iyice yaklaşıp Korhanın parmağını bastırdığı notu okudu. Ahinin hediyesinde bir tane bile Suhana ait not yoktu. Ama diğer kitapalarda çizimler ve küçük kelimeler yer yer vardı. Nedensizce Ahu, Suhan kendini iyi hissettiği günlerde çizim yaptığını düşündü. Notların olduğu kısımların öncesinde veya sonrasında hiç çizime denk gelmiyordu. "Kendine kızıyor nedense. Bazende annemden özür diliyor..." Korhanın sözlerine karşılık vermeden Ahu hızla diğer kitapları karıştırmaya başladı. Ahiyle tanıştıkları zamanlara ait kitaplarda neler olduğunu görmek istiyordu. Eline geçen eğitim psikolojisi kitabını kavradı. Sayfalarda dolaşırken yine alıştıkları çizimler vardı. Kitabı ortalamaya yakın çok üzgünüm diye bir kelime buldu. Sonra sayfa sayfa ilerlemeye devam etti. Korkuyorum!!!Yapamam! Dişlerini sıkmaktan çenesi ağrımıştı. "Seni bu kadar korkutan ne Suhan?" Yanındaki adam da tek kelimelik çığlığın üzerinde parmağını dolaştırdı. Ahuyu iki bacağının arasına çekerek kolunu beline sarmış, kitaba dikkatle bakıyordu Korhan. Ahunun ince parmakları sayfalarda dolaşırken yeni bir cümle çıktı karşılarına. Çok yakışıklı Ordan sonra biraz daha sıklaşmıştı cümleler. Etrafında çok güzel kızlar var Ahiyi ilk gördüğü zamanlar olduğuna emin oldu Ahu. "Ahiyle henüz tanışmamış ama onu izliyor." "Evet! Neden korktuğunu yazmamış hiç bir yere." Ahunun sayfaları dolaşmasıyla yeni bir not daha çıktı karşılarına. Tanıştım, çok güzel kokuyor. Bir kaç sayfa sonra yeni bir yazı ama mavi balonun içerisine yazılmış yazı. Çok güzel gülüyor. Aynı sayfanın sol alt köşesinde bir not daha vardı. Simitinden bana verdi. "Çok heycanlı. Kelimelerinden bile heycanını görebiliyorum Ahu Nar." "Ahi ona dikkatle baktığında dağıtmadığı yer kalmazdı. Sakardı biliyorsun, heyecanlanınca daha beter oluyordu." Ahunun yüzünde o günleri düşünmekten peydah olan bir tebessüm vardı. Bu sefer Korhanın parmakları elindeki kitapta dolaşmaya başladı. Dört sayfa sonra başka bir not çıktı karşılarına. Rezil oldum! Allah beni kahretmesin, düştüm ona bakarken!!! "Biliyor musun neden bahsettiğini?" Korhanın sesindeki muhtaç tınıyla Ahu ardındaki adamın yüzüne elini götürüp okşadı. Sırtını göğsüne biraz daha yaslamıştı. "Ahi aklına geldikçe Suhanı bununla delirtirdi. Henüz sevgili olmadıkları ama yeni yeni tanıştıkları zamanda Suhan Ahiye bakarken takılıp düşmüş. Ahi arkadaşlarıylaymış, pisler gülmüşler çiçeğime." Korhan elindeki kitabı Ahunun kucağına bırakıp saçlarını eliyle topladı ve sağ omzundan aşağı sarkıttı. Açığa çıkan boynuna bir sürü öpücük bıraktı. Ahunun, Suhan için kurduğu o sevgi kelimesi ona acı veren bir hayal kurduruyordu. Eğer her şey bu kadar kötü olmasaydı... Onlar bir arada bir aile kursaydı... Ahunun, Suhana çok güzel bir abla olacağı görüntüler yaşanmışcasına gözünün önüne aktı. Beline tekrar doladığı tek koluna diğeri de eklenip Ahuya sıkıca sarıldı. "Ben yokken... Sen ona muhteşem bir abla olmuşsun kelebeğim. Siz ona o kadar güzel bakmışsınız ki." Ahu sıkıştırılmış kolların arasında bedenini biraz geriye dönderip boynuna yaslı yüzüne bir öpücük bıraktı. Korhanın onun boynunu öptüğü gibi minik minik bir kaç öpücük daha kondurdu. "Anneannem gittiğinde ikimizde okula yeni başlamıştık. O yaşlılığından kaynaklı hep hasta oluyordu zaten. Sonra bir anda kalp krizi geçirdi ve gitti. Biz ne olduğunu bile anlamadık. Ama hissediyordu da. İkimizi buna hazırlıyordu. Biz Ahiyle bunu atlatmak için birbirimize sığındık. İyileştik ama ne Ahi eskisi kadar çok gülen bir adamdı ne de ben eski Ahuydum. Sonra dersler, hayat derken bir şekilde devam ettik. Suhan gelene kadar öylece yaşadık işte. Ama o çok iyi geldi bize. Enerjisi o kadar güçlü ve gerçekti ki istemsiz ona uyarken buluyorduk kendimizi. Kedi gibiydi zaten, sırnaşmalarını ilk tuhaf bulurdum ama alışınca da hep arıyor insan. Temas bağımlılığınız aileden gelen bir şey bence. O da bir şeye dokunmadan duramıyordu." Korhan saçlarından derince bir soluk çekti ciğerlerine. Ahunun, Suhandan böyle sevgiyle bahsetmesi içini huzurla kaplarken onları bir kere bile öyle görememiş olması kemiklerini kırıyordu sanki. Bir kaç dakika sessizlikten sonra geri kitaba döndüler. Bir süre hiç bir sayfada yazı yada şekil bulamadılar. Kitabın bitmeye yakın zamanlarında sanki su damlalarıyla ıslanmış izler bırakan sayfasına denk geldi ikisinin parmağı. "Göz yaşı..." "Bir şey onu çok üzüyormuş. Onu korkutan şey neyse aynı zamanda çok üzmüş." "Ahiden bahsetmemiş hiç. Ah Suhan, ne yaşadın sen?" Bir kaç sayfa sonra ise sıra sıra özürler vardı. Özür dilerim anne... Ahunun genzi yanmaya başlamıştı bile. Görmese bile içten içe kıvranan hallerini hissediyordu. Korkusunu neredeyse teninde hissediyordu. "Bir şey olmuş!" "Evet, mutlu." Sonra arka sayfasında üst satırdaki noşluğu dolduran tek ama bir sürü aynı kelimeyle karşılaştılar. Özgürüm. Özgürüm. Özgürüm. Özgürüm. "Ney seni böyle çıkmaza iten? Ne oldu Suhan, beni bile arayıp yardım isteyemeyecek ne oldu? Nerde kapana kısıldın da şimdi özgürlüğünü sessiz sedasız kutluyorsun?" Korhanın serzenişi ve pişmanlığa bulanmış sözlerine hiç bir şey söyleyemedi Ahu. Kitap bitmek üzereydi. Bir kaç sayfa sonra son bir cümle vardı. O her şeye değer... Ahu biten kitabı kenara koyup diğerlerini karıştırmaya başladı. İkinci sınıfın ilk dönemi için kullandığı derslere bakıyordu telefondan da bir taraftan. Korhan defter olarak kullandığı her şeyi kurcaladı. Şekillerle süslenmiş kenarlar dışında not bulamadı. Okul öncesi eğitim proğramları için kullandıkları destek kitabı eline aldığında karşısına çıkan her not üçünün ismini içeriyordu. Aralıklı yazıldığına göre başka başka zamanlarda yazılmış olmaları muhtemeldi. O kadar özledim ki yazın onu... İlk kez evine gittik... Bana yemek yaptı... İkizi çok güzel... İkisini izlemek çok güzel. Abim gibi sarılıyor Ahuya. Beni sevmedi galiba, çok az konuşuyor... Hastayım diye evlerine götürdüler. Ahu beni yıkadı... Abimi özledim, onları kıskandım. Çok seviyorum Allahım çok... Birbirlerini çok seviyorlar.Abimi özledim:( Yanılmışım, Ahu seviyor beni... Ahu abim gibi sarıldı bu gün bana, abim gibi saçlarımı kokladığına eminim... Neredeyse her sayfada bir şey yazılıydı. O sırada Ahu Türk eğitim tarihi fotokopilerini karıştırıyordu. "Buraya da yazmış bir şeyler. Bulduğu her boşluğa mavi balon çizmiş. Çok mutlu Korhan. Hiç bir korkusundan, üzgünlüğünden bahsetmiyor." Korhan parmağını elindeki kitabın arasına kıstırıp Ahunun gösterdiği yere baktı. Öptü beni, ölecektim heyecandan... " Bak ilk kez tarih var. 24 Ekim! Bir gün aramıştı beni. Öyle neşeliydi ki... Bunun için miydi acaba? Heyecanı o gün bunun için mi delirtmişti onu?" Korhan düşünür gibi gözlerini kapadı. O gün ona söylediği her bir cümleyi hatırlamaya çalıştı. Aklına düşenlerle derin, içli bir nefes çekti. "Bunun içindi... 29 Ekim için yetiştirme yurduna gideceklerinden bahsetti. Çocuklar için balon alması gerekiyormuş, ondan bahsetti. Çok mutluymuş, sürekli durup durup tekrar etti. Ben çocukların yanına gidecekleri için böyle sevinçli sanıyordum. Kardeşim sevdiğinin öpücüğüyle kabına sığmıyormuş. Ben ona nasıl bu kadar geç kaldım? Ahu Nar bu his beni öldürecek." Ahu elindekileri bırakıp sıkıca sarıldı Korhana. Sanki biri tutup götürecekmiş gibi sıkı sıkı yapıştı kollarının tutunduğu bedenine. "Korhan çok özlüyorum onları. Ama senin üzülmeni istemiyorum. Bencilleşiyor muyum ben Korhan? Ben sana karıştıkça, seninle tamamlandıkça eksilen yanlarıma haksızlık mı ediyorum?"" Ona sıkı sıkı sarılan kıza aynı şekilde karşılık verdi Korhan. Bu öyle bir sığınıştı ki yok olmayı beraber bekleyen iki kibritin ışıklarından destek alması gibiydi. "Sen değil! Bencil olan benim! Onları hayatımdan uzak tutarak bencillik yapan benim. Ne Suhana abi olabildim ne de anneme oğul! Hiç bir şeyi doğru yapamadım. Koruyamadım!" Korhanın kelimeleri çığlık olsa kulağında böyle sancıya sebep olmazdı. Hep dik duran, hep güçlü olan, hep yol gösteren oyken şimdi kendine böyle sığınışı canını çok yakıyordu. "Korhan lütfen..." Sesindeki çatlamalar yüzünü görmese bile gözünden akan yaşları ifşa ediyordu Ahunun. "Kim bilir neler geldi başına? Nelerden korkarken uzanmadı hiç elime. Sadece özlediğini yazmış ama hiç benden yardım isteyecek gücü olmamış. Ben yaptım bunu ona! Eğer bana güvenseydi... Ben ona iyi bir abi olabilseydim yardım isterdi. " "Korhan yapma! Bunu kendine yaparsan daha çok acır canın, ne olur yapma..." Ahu biraz geriye çekilip yüzünü avuçladı. Gözleri kan çanağı gibi kıpkırmızıydı. Ahunun akan yaşlarını hızlandıran bir damla kaydı Korhanın gözünden. Yüzüne aşağı kayan yaşa uzanıp dudaklarını bastırdı. Dili yapma diye kıvranır gibi inledi. Korhanın çalan telefonuna kadar kaç dakika öylece Ahunun alnı Korhanın alnında yaslı, birbirlerine sarılı durdular ikisi de fark etmedi. Ahunun bir an boş bulunup sıçramasıyla Korhanda daldığı karanlıktan çıktı. Kitapları karıştırdığı sırada çıkarıp bir kenara bıraktığı montuna doğru uzandı. Ahu kucağından kenara kayıp onu dikkatle izliyordu. Korhanın telefona bakıp daha da düşen yüzüyle ona doğru emekleyerek yaklaştı. "Korhan?" Korhan hissiz bakışlarıyla Ahuya dönüp çalan telefona geri baktı. "Suhanı soracak... Telefonu hep kapalı diye dertlenecek. Sonra ben sanki Suhan hiç toprağın altında değilmiş gibi derslerinin yoğunluğundan bahsedeceğim ona. Çok çalıştığını, daha sabah görüntülü konuştuğumuzu, çok iyi olduğunu söyleyip bin tane yalanla annemi kandıracağım. Annemin masumiyetini böyle kendi ellerimle kullanacağım. Daha da kötüsü ne biliyor musun Ahu Nar?" Korhan telefondaki gözlerini kaldırıp Ahunun yaşlı bakışlarına sapladı. Ahunun onu hiç görmediği bir yitiklikle baktı. Sanki ruhunu görmesi için gözlerinde asılı duran yaşların sakallarının içinde kaybolmasını izletti. "İnanacak bana Ahu Nar... Yalandan başka hiç bir sözü olmayan oğluna, benim annem inanacak." Telefon susmuştu ama çığlık çığlığa bağıran bu sessizlik çok acımasızdı. Korhanı mahveden pişmanlıkları, Ahuyu katrana bulayan özlemi ikisini de tüketecekti. Ahu burnunu sertçe çekip başını kaldırdı. Korhanın gözlerini ondan çekmediğini o zaman fark etti. Yüzünde biraz evvel ki acı duruyordu ama şiddetli bir kararlılık da vardı harelerinde. "Kalk!" Korhan bomboş ona bakarken ayağa kalktı Ahu. Üzerine bulaşan tozları eliyle çırptı. "Kalk Korhan!" Sonra telefonuna girip haritadan rotasyonu inceledi. "Beş saat! Çabuk olmamız lazım." "Ahu Nar?" Korhanın hiç bir şey anlamadığı yüzündeki boşluktan belliydi. "Akşam yemeğini annenle yiyeceğiz Korhan! Acele edelim. Sen demedin mi hiç bir şeye elimizi sürmeden bir süre bekleyeceğiz diye... O süreçte boş durmayacağız o zaman. Annene gideceğiz, beni tanıştıracaksın! Kedileri göreceğiz." Korhan, Ahunun sesindeki ciddiyetle ayaklandı. "Şimdi mi?" "Şimdi Korhan! Saat bir, akşam altıda orda oluruz. Çabuk olalım, daha fazla zaman kaybetmeyelim. Küçük bir çanta yapsak yeter. Annene hak ettiği zamanı ayıracağız. Yalnızlık içinde sürekli özlemek yerine oğluyla teselli bulacak. Üstelik beni tanıştıracaksın! Aşığım demekle olmuyor öyle, beni annenle tanıştıracaksın! Ahi gitti sizin evinize, ben görmedim bile hem." Korhan alt dudağını dişleriyle kıstırıp biraz şaşkınlık biraz ne demesi gerektiğini bilmez bir hâlde bakıp kaldı. Sonra duyduklarını yeni idrak ediyormuş gibi başını hızlı hızlı sallayarak ayaklandı. Ne aradığını bilmeden sağa sola bakındı sonra tüm cevaplar Ahunun yüzündeymiş gibi yine onda duraksadı kehribar gözleri. Biraz evvel kızıl gibi duran irisleri Ahunun en çok hoşlandığı sarılığına geri kavuşmuştu. Ahunun yüreğini burktu bu hâlleri. Bir çocuk masumiyeti çökmüştü Korhanın üzerine sanki. Ahu istemsiz şu yaşına kadar hep mi yolunu kendi bulmak zorunda kaldı, düşünmeye başladı. Hiç mi kimse bir sorunu olduğunda yol göstermemişti ki böyle afallayıp kalmıştı. Genç yaşından beri ailesini rahat yaşatma peşinde olan, kendince bir adalet terazisi kurmaya çalışan Korhan daralıp, bunaldığında kimden akıl alıyordu? Bir çıkmaza girdiğinde kim elini uzatıyordu ona? Ya da hiç yardım istemek gelmiş miydi aklına? Bu soruların hepsinin cevabı aslında yüzündeki bu biraz şaşkın, biraz ne yapacağını bilemez hallerinde gizliydi. O kadar çok sorunları çözen ve çözmek zorunda olan kişi olmuştu ki şu an Ahunun küçük bir direktifi onu sarsabiliyordu. "Onun yanına gidelim Korhan. Özlediği oğlu, yanında getirdiği sevgilisi eminim iyi hissettirecektir. O üzülmesin diye söylememiz gereken yalanları da beraber söyleyelim. Bu günahsa ben kabulleniyorum günahını." Korhan eline uzanıp, sıktığı parmaklarını gevşetti. Avuç içine defalarca öpücük bıraktı. "Benim güzel kelebeğim... Ahum..." Ahu avcunu öpen ve ona sanki minnetle seslenir gibi sözcükler döken adama yaklaştı. "Hadi bitanem, geç kalmayalım daha fazla. Onu şu an bu kadar üzen yalnızlığı. Gidişimiz iyi gelecektir." Korhan hızlı hızlı başını salladı. Elleriyle tuttuğu eline parmaklarını dolayarak hızla çıkışa doğru yürümeye başladı. "Seni çok sevecek." Korhanın hızlı adımlarına yarı koşturarak yetişebiliyordu Ahu. Hızla evi kilitlediler ve aşağı inmek için asansöre bindiler. Korhan hiç gözlerini ayırmadan onu böyle izlerken küçücük asansörün içinde havasız kalmıştı sanki. Boştaki eliyle sıcaklamış boğazını okşadı. "Yeter ama!" Dayanamadığında ise sinirli kara bakışları Korhana değdi. Tepkisine de daha çok sinirlenmesini sağlayan bir omuz silkişiyle cevap vermişti. "Çocuk musun sen?" "Sen yaparken iyi ama!" "Sinirlendiriyorsun beni!" Korhan tuttuğu eli kendine doğru çekip, Ahunun göğsüne çarpmasını sağladı. "Sen ne güzel sinirleniyorsun öyle." Ahu karşılık veremeden asansör kendi katlarında durmuştu. Biraz evvelki gibi yine hızla evlerine girdiler. Ahu çıkardığı bir çantaya hem kendi için hem Korhan için bir kaç parça kıyafet yerleştirdi. Korhan banyodan lazım olabilecekleri alırken tek el çantasını hazırlayan kıza baktı. Sonra kendine ait bir sweetin üstüne Korhan için de bir kazak koyup çantaya yerleştirmesini izledi. Başını kaldırıp sağa sola bakınan kızın yine dolaba ilerleyip ikisi için iç çamaşırı çıkarmasıyla yutkundu. Varlığını Ahu fark edene kadar elinde küçük bir banyo torbasıyla öylece duruyordu. "Hah! Yüz yıkama jelimi aldın mı Korhan?" Korhan onaylar gibi başını salladı. Ahunun bu hissettirdikleriyle bazen baş edemeyecek gibi oluyordu. Göğsü çok şiddetli bir devinimle çarpıyor, soluğu genzinden sanki zorla geçiyordu. Ahu dilinden neyi esirgiyorsa bedeniyle, duruşuyla, bakışıyla Korhana bas bas bağırıyordu onda ki değerini. Kısa sürede yola çıktılar. Yol üzerinden atıştırmak için bir şeyler almanın dışında sadece Korhanla yer değiştirmek için durdular. Ahunun kullandığı süreçte sürekli onu izleyişi bir zamandan sonra çok olağan gelmeye başlamıştı Ahuya. Sanırım Korhanın bakışlarına da alışıyordu. Yapma dese bile bundan vazgeçiremeyeceğini kabullenmişti artık. Sessizlik can sıkıcı olunca ona dalaşmak istedi. Bu gün gördüğü üzgün adamı bir daha hiç görmek istemiyordu Ahu. Sonra derinlerinden bir fısıltı, ona defalarca parçalanışını izlettiğini hatırlattı. Karabasan gibi çökecek histen silkenerek uzaklaştı. "Hayır bak bak aynı! Ne görüp, neyi bitiremedin anlamıyorum ki." Korhanın başını yan çevirmiş ve ardına yaslamış haline anlık bir bakış atıp geri yola döndü Ahu. Dudağındaki o tembel gülümsemeyi gözünün kenarıyla yakalamıştı ama. "Ah bir bilsen kelebek. Sende neler gördüğümü keşke bilebilsen. Gözünü sende ayırmazdın kendinden." Ahunun gizlemeye çalıştığı bir keyif veriyordu bazen bu kadar pervasız sözler sarf etmesi. Bazen de kadınsı bir hisle Korhanın ona bu kadar bağlı oluşu ruhunu okşuyordu. "Çok mu güzelim?" Azıcık kendilerine izin verseler... Biraz şımarsalar mesela haksızlık olur muydu kayıplarına? Ahu, Korhanın gözünden kayan o yaşın izini silmek için azıcık onu başka taraflara çekse, bu bencillikten sayılır mıydı? "Aklın bile almaz..." Sesindeki sonsuz inanç dişlerini dudaklarına saplatmıştı. Yüzünde oluşmak isteyen tebessüm farkında olmadan böyle engelleniyordu sanki. Tamamen yaptığından habersiz, gülmeyi kendine yasaklayan ruhunun bir oyunuydu. "Hasta adamın tekisin..." Korhan çok güzel bir şey söylemiş gibi gülümseyince Ahunun göğsünün üstüne damlamış göz yaşı, tüm ağırlığını alıp uzaklaştı ondan. "Sana hasta olduğumu hiç gizledim mi Ahu Nar?" Ahu onunla baş edemeyeceğini kabullenmiş gibi başını iki yana sallayıp yola devam etti. Bir saat sonra Manisa sınırlarından girmişlerdi. İstanbulda nisanın dördü olmasına rağmen kış devam ederken burda havalar daha ılımandı. Üstelik şu an kırık bir aydınlık vardı havada. Halbuki İstanbulun karardığına emindi. Korhanın tarifiyle adrese doğru ilerlemeye devam etti. En fazla yirmi dakika sonra ise Korhanın bahsettiği o müstakil evin önünde arabayı park etti. Ev oldukça bakımlı duruyordu. Bahçeyi çevreleyen duvarın üzerine demirden ferforje çekilmişti. Yeni boyanmış gibi parlak bir siyaha aitti demirler. Yine sessizlik içinde arabadan indiler. Korhan daha sonra alacağını düşünerek çantayı arabada bıraktı. Demir kapıyı açtığında taşlardan yapılmış küçük bir yol karşısına çıktı Ahunun. Yolun sonunda on bir basamak merdiven ve kapıyla karşılaştı. Korhanın adımlarıyla yürürken evin sağ kanadından bir ses duydular. "Emine yok ki burda da. BADEMMM!!! Hadi kızım nerdesin?" Ahunun yüzü bahçe kısmına dönünce Korhanın anne diye mırıldanışını duydu. "Yok ahiretliğim bodrumda. O yaramaz girmiştir yine saksıların arasına." "Bakıyorum bakıyorum yok. Hadi kızım hava kararacak, korkarsın." Korhan elini daha sıkı kavrayıp onu bahçeye doğru yürüttü. "Zeytin korkuyor annecim, hadi oyun oynama. Üşüyeceksin." Kiminle konuştuğunu, eliyle büyük küpün ardına uzanışıyla anladılar. Küçük kediyi alıp hemen göğsüne bastırışını ve şalıyla üzerini sarışını Ahu minik bir tebessümle izledi. "Anne..." Korhanın seslenişiyle Ahu bir saniye yanındaki adama bakıp tekrar kediyi ısıtan kadına baktı. Sesi duyduğunda hızla başı kendilerine dönmüştü. Korhanla göz göze gelince yüzünde kademe kademe artan tebessümü Ahu buruk bir mutlulukla izledi. "Korhan! Korhannn!!!" İlk ismini normal bir ses tonuyla dile getirmişken ikinciye bağırarak çıkmıştı. Sonra bir an göz göze geldiler. Annesinin hızlı adımı havada kalmış, öylece duraksamıştı. Yüzündeki gülümseme solmuş, gözleri iri iri açılmıştı. Korhan da ne olduğunu anlamadığından kaşları çatılı ilk annesine sonra Ahuya baktı. Annesinin yüzünde ki ifade an an değişiyordu. Şaşkınlık saran bakışları sonra ise yine tebessüme, hatta Korhanı gördüğünden daha büyük bir gülümseme dönüştü. Adımlarını koşturan bir hâl almasıyla Ahu bilinçsizce Korhanın ellerine tırnaklarını sapladı. İçini nedensiz bir panik sardı. "Derya! DERYAAAA!!!"
|
0% |