Yeni Üyelik
24.
Bölüm

SİNİRLER & KESKİN HİSLER

@orenda

 

 

BÖLÜM-24-

 

 

Ahuyu uykusunun arasından çekip alan daralmışlık hissiyle gözlerini araladı. Bedeninin üzerinde öyle bir ağırlık vardı ki nefes alırken zorlanıyordu.

Sonra bu ağırlığın onu sarıp sarmalayan adamdan kaynaklandığını idrak etti. Dağılmış uykusuyla loş odanın tavanında bir süre öylece durdu.

Korhanın kolu sıkıca dolanmıştı ona. Başıda boynuna gömülmüş, sıcak nefeslerini teninde hissetmesini sağlıyordu. Onu daraltan bacağıyla bedenini kendine doğru sıkıştırmış olmasıydı galiba.

Sıcaklık hissinden çekilip, rahatlamak istedi ama Korhan öyle sıkı sarılmıştı ki uyandırmadan bunu yapamayacağını fark etti.

Gözleri tavanda, eli ise bilinçsizde boynundabi başın üzerine doğru hareket etti. Kelebek dokunuşlarıyla, dağılmış saçlarını okşamaya başladı.

Zihni sanki olan her şeyi şu ana saklamış gibi hareketliydi. Dün akşam yaşanılan her şeyi, söylenilen her kelimeyi sırayla süzgeçten geçiriyordu.

Korhanla bir araya getirilmek için yatağına bırakılan kutu...

Hayır Korhanla bir araya getirilmek için canından olan kardeşleri!

Ne istiyorlardı onlardan? Kimdi bunlar? Babası, nasıl bir darın içerisindeydi ki onlar daha çocukken geleceklerini planlamak zorunda kalmıştı.

Cehennem kapıları açılmadan önce Ahular çok mutluydu. İsviçrede ki evlerinde, her şeyden uzak çok mutlulardı.

Babaları sürekli yanlarında olmazdı ama gelincede ayrı bir saniye geçirmezdi. Burnu sızlamaya başladı. Kucağında saçlarını tarayan o adamı çok özlüyordu. Ahiyi omuzlarına alıp, bahçede koşan adamı deli gibi özlüyordu.
Korhandan sızan koku, genzine doldukça kaybettiği şeyin acısının aslında hiç geçmediğini anlıyordu.

Sonra annesi geldi gözlerinin önüne. Siyah saçlı, güzel gözlü annesi. Teyzesinin buz gibi yüzünün aksine her daim gülümseyen annesi. Babalarının olmadığı zamanlarda hep beraber uyurlardı. Ahiyle annesini ortalarına alırlar, küçük kollarıyla boynuna sıkıca sarılırlardı.

Geçmişi gecenin dördünde düşünmek ne kötüydü ama gecenin de böyle bir etkisi vardı işte. Tüm ağır yüklerin omuzlara binmek için zaman kolladığı saatlerdeydi Ahu.

Korhanın sorusu fısıldar gibi kulağına yine sızdı. Bir baba ikiz çocuklarından birini seçmek zorunda kalırsa, bunu nasıl yapar?

Ne doğru bir soruydu bu. Atilla Saruhanlı gibi verdiği lokmaları bile eşit tutan bir baba, nasıl çocuklarından birini seçebilirdi?

Sonra bir anı o saliseyi beklermiş gibi yine Ahuyu İsviçredeki evine sürükledi. Hayatı ayağının altından çekilip alınmadan önce ki son yazlarıydı. Evleri geniş bir bahçenin içerisindeydi. Arka kısım da kalan yokuştan aşağı indiklerinde ağaçlık bölgesine ulaşırlardı. Ahu ve Ahinin oynamaktan en çok zevk aldığı yer de orasıydı. Bahar yağışlarından sonra bir ırmak canlanırdı orda. Yaz sonuna doğru kururdu ama haziran aylarında neredeyse diz kapaklarını geçecek boyutta yükselirdi su.

O ırmağın kurumasına çok da zaman kalmamıştı. Ahu ve Ahi, babalarından öğrendikkeri kağıttan gemileri yüzdürmeleri için mükemmel zamanlarıydı.

Evde bir sürü gemi yapıp ırmakta oynamak her gün yaptıkları bir şeydi. Annesi, babalarının bir aksilik olmazsa gelebileceğini söylemişti. Ama çocu zaman aksilik olur ve babaları o gün gelmeyebilirdi.

Ahiyle babaları gelene kadar gemi yüzdürmeye gitmek istediler. Annesi de evdeki yardımcılarıyla yemek hazırlığı içindeydi, izin verdi.

Ahu aynı yaşta olsalar da hep Ahiyi uyarırdı. Çünkü Ahi annesinin kızmasına rağmen yokuştan aşağı hep koşarak inerdi. Mutfakta buldukları bir poşete gemilerini doldurdular ve evden çıktılar. Ahi bahçe kapısından çıkar çıkmaz koşmaya başladı.

Ahu da ona yetişmek için istemese de koşmalıydı. Ona bunu yapmaması için kızdığını hatırladı Ahu Nar. Dudakları kıvrılırken, gözünün yanından bir damla kaydı. Küçücük başıyla Ahiyi azarlayarak koşan kızı uzun zamandır düşlemiyordu.

Beklenen olduğunda, Ahi taşa takılıp düşmüştü. Yerde öyle şiddetli bağırırken Ahu yanına gelip hemen yere oturdu. Ahinin şortundan kaynaklı dizi çok kötü yaralanmıştı. Ağlama Ahi dediğini hatırlıyordu Ahu Nar. Şimdi geçicek, sakın ağlama...

Diz kapağında kanla beraber taşlar vardı. Midesi bulandı ama Ahi çok ağlıyordu. Küçük elleriyle gözlerini sildiği, sarılmaya çalıştığı anlar dişlerini sıktırıyordu ona. Ağlamasın diye kendi oyuncaklarını vermeyi teklif bile etmişti. Sonra gemileri koydukları poşeti boşaltıp koşturarak ırmaktan su doldurmuş Ahinin yanına yine koşar adımlarla gelmişti. İkisinin de üzeri çamur olasa da poşetteki suyu kanayan yere dökmüş, Ahiyi korkutan taşların gitmesini sağlamıştı. Dili hiç susmadan Ahiyi teselli etmeye çalışıyordu. Babasının geleceğini anlatıyor, oyuncaklar alacağının sözünü veriyordu. Annesinden heveslendiği ve saçlarında bandana olarak kullandığı tokasını çıkardı. Annesinin bağladığı yeri açıp Ahinin dizine sardı. Bağlayamamıştı ama yarayı kapatmıştı. Ahi görüş açısından kaybolan yarayla biraz daha durulmuştu neyse ki. Sonra Ahi etrafa saçılmış gemileri görüp bir daha ağlamaya başlamıştı. Ahu hemen oturduğu yerden kalkıp bu sefer gemileri topladı kucağına. Sonra kardeşine yaklaşıp hepsinin onun olabileceğini söyledi. Ağlamaması için ne gerekirse yapacak bir kardeşti o.

Ahiyi susturma çabalarının içerisinde yokuştan aşağı hızlı adımlarla onlara doğru gelen babalarını fark etti. Ahinin hızla gözlerini silip, kocaman gülümsemişti Ahu Nar. Pirinç taneleri gibi dişlerini sergileyişi, dağılmış siyah saçları ve çamur olmuş elbisesiyle çok iç açıcı görünmüyordu ama babasını çok özlediğine göre o da Ahuyu özlemiş olmalıydı.

Babasının telaşla diz çöktüğünü hatırladı. O takım elbiseleri hep düzgün olan adam bir anda çamurlanmış toprağa diz çökmüştü. Ne olduğunu sorup bir Ahiye bir kendine bakmıştı. Ahinin dizindeki bandanaya, içinde su kalmasa bile kenarda duran ıslak poşete, Ahinin kucağındaki gemilere bakarak neler olduğunu anlamıştı muhtemelen. Burnu akan ve hâlâ dizi acıdığı için iç çeken oğlunu kucağına almıştı babası. Sonra da ona öyle derin bakmıştı ki Ahunun yüzündeki gülümseme çok daha büyümüştü. Babası ona çok güçlü bir abla olduğunu söylemişti. Kardeşini her şeyden koruyan akıllı bir abla...

Uzanıp alnından öptüğünü anımsadı. Sanki on sekiz yıl önce alnına konan öpücüğün sıcaklığı ordaydı. Ahu için muhteşem bir andı. Babası tarafından akıllı ve güçlü abla ilan edilmişti. Babası ona çok güzel bakmış ve diğer koluyla da kendini kucaklayıp ikisini de kucağında evlerine taşımıştı. Ahiyi yol boyunca teselli ettiğini ama kendine de çok farklı baktığı geliyordu Ahu Narın gözünün önüne. Ahunun içini kıpır kıpır eden bir bakıştı. O zamanlar manasını bilememişti ama şimdi o bakışın derinliğini çözebiliyordu.

Ahunun kıymetlisi, canı babası nar kızına gururla bakmıştı...

Halbuki o gururu hak etmiyordu ki. Beş yaşında kardeşinin yaralarını saran Ahu, yirmi üçünde onun toprağa konuluşunu izlemişti. Babasının gururunu hak etmiyordu. Kardeşine abla olamamıştı işte. Canının diğer yarısını ondan söküp almışlardı ama Ahu bir şey yapamamıştı.

Dudaklarını ısıra ısıra tavanı seyrederken incecik yaşları gözünün yan kısmından şakağına doğru sızdı bir süre. Sonra belini sarmalayan kol biraz daha sıktı. Korhanın boğuk bir sesle boynuna çarpan dudaklarından "Ahu Nar?" diye fısıldadığını işitti. Ahu dişlerini daha çok sıktı. Boynundaki baş hemen geriye çekilip ona bakmıştı bile.

"Ahu Nar ne oldu?"

"Korhan..."

Korhan hemen elini yan tarafa atıp apliğin birini yaptı. Ahunun kızarmış gözlerini gördüğünde içini tuhaf bir panik sardı.

"Kelebeğim neyin var? Kabus mu gördün?"

Korhan elini yüzünde dolaştırmaya, saçlarını okşamaya başlamıştı. Uykudan arınan gözleri hafif şişti ama amber irisleri çok berraktı.

"Babam bir evlat seçmek zorunda kaldıysa da yanlış olanı seçti Korhan. O Ahiyi korurum sandı ama ben yapamadım."

Korhan Ahunun hıçkırışıyla elini başına atıp göğsüne çekti. Diğer kolu da aynı zaman da sırtına dolandı.

Bu kadar narinken, böyle minicikken omuzlarındaki yükün ağırlığı Korhanı korkutuyordu. Kendinin bile sürekli dizlerinin üzerine çöküşüne sebep olan kayıpları, Ahuyu içten içe öldürüyordu.

"Ahum... Güzel kelebeğim benim. Kendine bu yükü yükleme ne olur? Ben bu zamana kadar öyle pisliğin için de yürüdüm ki inan insanın gaddarlığıyla baş edecek güç yok. Dünyanın başına gelmiş en büyük felaket insanlar. Yapamazdın Ahu Nar, yapamazdık. Ne kadar sakınıp saklasak da onları bizden almak isteyenlerin önünde hep geride kalırdık. Onlardan daha zalim olmadığın sürece on adım gerilerindesin çünkü. Ben bunu öğrendim Ahum, kabullendim. Kendine eziyet etme ne olur?"

"Korhan çok özlüyorum..."

Göğsündeki hıçkırığı Korhanın içine köz olarak düştü.

"Bende Ahu Nar... Bende öyle çok özlüyorum ki..."

Ahuyu göğsünde bir süre dinlendirdikten sonra yastığına geri yatırdı. Bedeninin üzerinde kolunu atıp, yatağa yasladı elini. Sol eli de yastığa saçılmış saçlarını kıymetli bir ipeği tutar gibi tutup okşamaya başladı.

"Hadi konuş benimle, kabus mu gördün?"

Ahu üzerinde yarı oturur, yarı uzanır şekilde duran adama bakıp yattığı yerden omuzlarını silkti.

"Çok sıkı sarılmıştın, sıcaktan uyandım."

Korhan uzanıp burnunun ucuna öpücük bıraktı.

"Güzel kokmak senin suçun, kokuyu daha iyi hissetmek isteyen uyumuş zihnime kızamazsın."

Ahu ona çok daha dikkatle baktı. Bunu hep yapıyordu Korhan. Ahu düştüğünde dizlerindeki yaralar için hazırda bekliyordu. Aynı yerden kan akıtan adam, acısından uzaklaştırmak için siper oluyordu. Yüzünü okşayan elini bileğinden tuttu. Korhanın gözlerinden bakışını çekmeden yüzünü hafif yana çevirip bileğine bir öpücük bıraktı.

"Bazen sen olmasaydın ne yapardım diyorum. Kalkamazdım ayağa galiba Korhan. Ben... Senin gibi her aklıma eseni söyleyemiyorum ama biliyorsun değil mi? Benim için... Ne kadar önemli olduğunu biliyorsun."

Korhan bilmeden bir şey daha yaptı. Ahunun on sekiz yıl önce sağ kaşının üzerine konulan öpücüğün bir benzerini, tam da yerine kondurdu.

"Sana söyledim nar parçası kelebek. Ben görülmenin derdinde değilim, hissettiğin olduktan sonra kelimelere ihtiyacım yok. Ahu gözlerin bana yeter."

Dudakları olduğu yerden ayrılmadan fısıltıyla seslendirdi her kelimeyi.

"Korhan?"

Geriye çekilen adam biraz evvel gibi yine yarı uzanır hâlde üzerinden ona baktı.

"Bu usta dediğin adam, hani Cemilin dayısı... O adamla ne alakası var? Hiç düşündün mü?"

Korhan düşünmüştü. Öyle derin düşünmüştü ki artık o adamın karşısına tesadüfen çıkmadığından emindi.

"Sana bir arkadaşımdan bahsetmiştim hatırlıyor musun? Asil..."

"Evet, onun sayesinde okula devam edebildim demiştin."

"Evet. Asil okulu bitirince bir süre memleketine gitti. O sırada ben son senemdeydim. Okul bittiğinde Asil Adanaya çağırdı beni. Dilber hala çok özlemiş. Nasıl olsa eve gideceğim diye onlara da uğrama sözü verdim. Adanaya gittiğimde Asil, Dilber halanın aile dostu olarak bahsettiği bir ustanın yanında kendini eğiteceğini anlattı. İşi büyütme planları vardı, ocakbaşı küçük bir restoranları vardı ama o daha ilerisini düşlüyordu. İşin mutfağını, en doğru yerden öğreneceğini anlatıyordu. Dilber hala benim de gitmem için ısrarcı oldu. Kulaksız ustanın tezgahından geçenin hiç eğilip, bükülmeyeceğinden bahsetti. Asil kendi işini yapacaktı, adam da zaten kendi içinde eleman yetiştiriyordu ama benim bölümümle oranın alakasını anlamadığımdan tuhafıma gitti tabi bu istek. Dilber halaya da söyledim bunu. Zorunlu bir staj süreci de vardı tabi, bunu da anlattım. Yani kısaca gidemeyeceğimin sebeplerini anlatırsam beni anlarlar diye durumdan bahsettim. Dilber hala telefonla bir görüşme yapacağını söyleyip gitti. Yarım saat sonra staj yapacağım avukatlık bürosunun Mardinde hazır olduğunu, geri kalan zamanlarda da ustanın yanında pişeceğimizi söyledi. Açıkcası bir anda stajı tamamlayacak yer bulmak beni bir dertten almış oldu. Sonra oturup üzerine konuşunca ve bahsettiği usta aranınca staj sürecinde büronun bana normal avukatlarına verdiği ücreti ödeyeceğini söylediler. İşte orda ben zaten ikna olmuştum. Anneme, kız kardeşime rahatlıkla yetecek kazanç tüm sorgulamalarımın önüne geçti. Şimdi anlıyorum ki usta beni bile isteye yanına çekti."

"O... Yani o adam senden ne istiyor olabilir?"

"O adam görünende kendi lokantasında yemekler pişirip restoranlara gönderen, yanında ki çocuklara bu işi öğreten bir adam. Ama onlar çok başka bir şeyin içindeler Ahu Nar. Cemil dayısından bahsederken hükümetlerle işi olmaz, çabası devlete demişti. Bence de öyleydi. Ben onun yanında dokuz ay kaldım. O dokuz ayda dümdüz bir yemek ustasını ziyarete gelenlerin duruşu bile sıradan insan olmayacağının kanıtıydı. Onun yaşadığı kata kimse çıkmazdı. Sadece dışradan gelen misafirleri... Gelirler, saatlerce o kata kapanırlar sonra da ellerinde dosyalarla çıkar giderlerdi. Bazen de orda eğitilen çocukları da götürürlerdi. Ya da birilerini getirirlerdi, eğitilsinler diye."

Ahu söylenilen her şeyi hem çok iyi anlıyor hem de kafası öyle çok karışıyordu ki bahsedilen ustayı nereye oturtacak kafasında bulamıyordu.

"Ne öğrete bilir bir insan orda?"

Bunu Korhandan çok kendine soruyor gibiydi.

"Sabah dörtte uyanılırdı orda. Uykuyu hizaya sokmayı öğretirdi. Koca bir kazan çorbayı kaynayana kadar karıştırtırdı, taşırırsan vay haline. Sabrı öğretirdi. O kazanları külle telletir, emeğin ne demek olduğunu öğretirdi. Hata yaptığında elini yakan kavak çipiliyle hatanın vereceği acıyı öğretirdi. Gün sonunda kalan yemekleri sokak sokak fakirin, fukaranın kapısına bıraktırır emeğine verilen kıymeti izlettirirdi. O insanların kapılarında buldukları yemeklere nasıl sevindiklerini gösterir, çektiğin eziyetin değerini anlayalım isterdi. Ama dağıtanların hiç biri o insanlara görünmezdi, iyiliğin gösterilmeden yapılması gerektiğini anlatırdı. Zalim bir yanı vardı, öfkemi hep üzerine çekerdi. Ama öyle merhametli bir tarafı da vardı ki aynı adam mı emin olamazdım. Sabahında elimi çipille kızartan adam, öğleninde bizi cuma namazına götürürdü. Cami çıkışı gördüğü her çocuğa cebindeki şekerlerden verirdi. Aklımı karıştırmak için ne varsa yapardı."

Ahu da Korhan gibi karışmış bir akılla dinledi ağzından çıkanları. Kafasında adama bir yüz bulamıyordu.

"Tesadüf değildi diyorsun, yani yanına gitmen. Neden olabilir?"

Korhanın gözleri kendine baksa da açıkcası aklının başka yere kaydığını puslanan harelerinden anlıyordu Ahu.

"Bazen... Bilmiyorum beni izlediğini düşünürdüm. Çok zaman oldu küfürü basıp, çıkıp gitme isteğim. Ama staj yaptığım büro çok iyiydi ve benim o parayı tepecek lüksüm yoktu. Ülkede avukatların staj dönemindeki zorunlulukları sömürülür, bilirsin sende. Aynı zamanda mezun olduğum bir çok sınıf arkadaşıma göre çok iyi bir para alıyordum. Annemin paça katlayıp, pens atarak üç kuruş kazanmasına gerek kalmıyordu. Zaten onun yanından çıktıktan sonra da tahminimden iyi bir kariyer planlamam oldu. Zahirin ortaklığıyla sağlam bir rüzgar yakaladım. Hızlı duyurduk adımızı."

Korhan eğimli durduğu için beli ağrımış olacak ki bedenini düzeltip yanına uzanmıştı. Sonra Ahuya bir şey demeden onu kavrayıp göğsünün üzerine çekti. Ahunun kolunu bileğinden kavrayıp beline sarılmasını sağladı. Ahunun gülümseme isteğini artıran bir tavırdı bu. Korhan dediği gibi Ahudan bir şey beklemeden ne istiyorsa kendi yaptırıyordu zaten.

Ahu gözlerini görme isteğiyle çenesini göğsüne yaslayarak başını kaldırdı.

"Ben hâlâ senden ne istediğine bir cevap bulamadım."

"O adamın neyi ne için düşündüğünü kimse bulamaz Ahu Nar. Ama Cemil ve Ceydayı yanıma gönderdiyse ve yardım etmelerini tembihlediyse bizden istenileni biran evvel bizim bulmamızı o da istiyor. "

Ahunun içine bir kuşku düştü. Bir olasılık tenini buz gibi yaptı.

"Ya... Ya Ahi ve Suhana sebep o adamsa! Aranılan neyse bulalım diye o yaptıysa?"

Korhan -cık sesi çıkardı.

"Ceydayı göndermezdi. Eğer böyle bir şey yapmış olsa hayatta tek bağ kurduğu iki çocuğu yanıma bu kadar yaklaştırmaz. Öfkelenince zalimleşebileceğimi çok iyi biliyor. İstediğimi almak için ne kadar ileri gideceğimi en iyi o biliyor. Suhana yada Ahiye zarar veren olsa yeğenlerini bana yaklaştırmaz. İkisini de koz olarak elimde tutacağımı bilir."

Korhan böyle konuştuğunda Ahu ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Halbuki Cemilin Korhana ne kadar bağllı olduğunu görmüştü. Ceyda da şikayet ediyor gibi davransa da gecesini gündüzünü Korhan ve ondan istediklerine ayırıyordu. Aralarında Korhanın dillendirmediği bir bağ olduğunu düşünüyordu hep Ahu.

"Ama o senin arkadaşın?"

"Suhan da benim canım Ahu Nar! Daha ötesi mi var? Canımı kim yakmış olursa olsun bedelini öder!"

Ahu çenesini kaldırıp, başını geri göğsüne yasladı. Bir süre ikisi de konuşmadı. Korhan saçlarıyla oynarken ne düşünüyordu bilmiyordu ama Ahu hep aklına gelen anısını düşünüyordu.

"Korhan... Babam sakladığını bulayım diye beni seçmiş olmalı. Yani Ahi öldüğü için peşime düşmediler bence, zaten en başından beri benim peşimdeydiler."

Korhan omuzlarından kavrayıp yataktan doğrulmasını sağladı. Kaşları çatılmıştı.

"Nereden çıktı bu?"

"Çünkü Ahinin canı tatlıdır. O... Eli kesilse önünde dönecek, onu nazlandıracak birini arardı. Düşse kalkmaz, biri kaldırsın diye bekler. Çok neşeli, hareketli, düşünceli ve sevgi arsızının tekiydi. Biri onunla ilgilensin istiyorsa beklemezdi gider o ilgiyi alırdı sahibinden. Bense... Hep içimde onu gözetmek zorundaymışım gibi hissederdim. Babam ikiz olsak bile ondan önce doğduğum için ablası ilan ederdi. Bende bu fikri çok sevdiğimden hep onu gözlemek zorundaymış gibi hissederdim. Hep öyle olur zaten. İkizlerden biri çok enerji doludur, diğeri ise daha içine kapanık. Ben o diğeri dediğim kişiyim. Ahi girdiği her yerden kendine sayısız arkadaş bulurdu ben Yaseminden başka kimseyi içime alamadım. Zaten Ahim vardı, kimseye ihtiyacım yoktu ki. Birde senden başka iki kişi diğer adımı kullanırdı. Anneannem narın bereketi için söylerdi adımı tam olarak ama babam bende ne görürdü bilmiyorum ama ateş kızım diye seslenirdi bazı zamanlarda. Bilmiyorum, çocuk aklımın oyunları da olabilir ama öyle hissediyorum. Babam böyle bir mecburiyet içerisine düştüyse o ben olmalıyım."

Korhan parmaklarıyla oynayan kızın elini tutup dudaklarına yasladı. Minik minik öperken ona ağlamamak için dudaklarını sıkan kıza bakıyordu.

"Ahi senin gibi bir ablaya sahip olduğu için çok şanslıymış Ahu Nar ve baban çok haklıymış. Bir şey var sende. Dile getir desen kelimelerim yetmez belki ama baktığımda görüyorum. İzlerken ateşin o güzel alazlarını görebiliyorsun ama biraz yanlış yaklaş hiç acımadan yakıyorsun da. Baban da Ahi de sana sahip oldukları için gerçekten şanslıymış. Ben... Ben Suhanın hak ettiği abiliği ona yapamadım mesela. Ben okul için evden ayrıldığımda Sûhan ilkokula başlıyordu. Sonra geçim derdi düştü üstümüze, çalışmaktan başka bir şey için zaman ayırmadım. Senede bir yada iki kere yanlarına gidebildim. Ama Sûhan hiç sitem etmedi. Her an yanındaymışım gibi arayıp anlatmak istediği ne varsa anlatırdı. Bunu bir kere bile yüzüme vurmadı ama merak ediyorum hiç içten içe gönül koyuyor muydu bana? "

Ahu Korhanın avcundaki elini çekip yanağına yasladı. Usul usul sakallarını sevdi.

"Senden bahsettiği anlarda ışıldayan gözlerini gördüm ben onun Korhan. Orada kırgın bir kız çocuğu yoktu. Gururlu, ağabeyine her şeyden çok güvenen ve deli gibi seven biri vardı badem gözlerinde."

Korhan kalbindeki köze dokunan ılık kelimelerine anında sarıldı. Çektiği vicdan azabına Ahunun her bir kelimesi ne kadar iyi gelmişti.

"Kızmamıştır bana hiç değil mi?"

Bir an Ahinin gözlerindeki o bakışı görür gibi oldu Ahu. Aynı şefkat dilenişi, aynı sevgi açlığı Korhanın gözlerinden kayıp içine saçıldı. Ahiye yaptığı gibi hemen uzanıp boynuna doladı kollarını. Korhanın beklemediği anda gelen sarılmaya tepkisi kaskatı kesilişiydi. Ahu ensesine yakın bir yere öpücük bırakıp daha sıkı kavradı kollarıyla.

"Sûhan her bahsedişinde 'aslan abim' dediği adama hiç kırgın değildi Korhan. O senin onlar için verdiğin çabayı görecek kadar akıllı, sana kırılamayacak kadar sevgi doluydu. Sûhanın bir insana uzun süre kırılıp, küs kalabileceğini de hiç sanmıyorum. "

Sonra yaşaran gözlerini sıkıca yumup, burnunu çekti. Dudakları tebessümle kıvrılmıştı.

"Ahiyle azıcık kavga etseler yarım saat susabiliyordu zaten. Sonra 'neden benle barışmaya çalışmıyorsun' diye başının etini yerdi Ahinin. "

Korhan uzanarak kendine sarılan kızın belini aynı sıklıkla kavradı. Ahunun yaptığı gibi bir öpücük bıraktı. Bu yetmeyinde öpücük sayısı ikiye, üçe, dörde çıktı. Ahunun ara ara onlarla olan anılarından bahsederken bir farkındalık da yokladı kıyılarını. Ahu ve Korhanın dönüp baktıklarında anlatacakları anıları çok azdı. Öyle bir keşmekeşin içinde birbirlerini bulmuşlardı ki hiç kendileri için bir şey yaşayamamışlardı.

"Ahu Nar?"

"Efendim."

"Bir süre... Bir süre hiç bir şeye uzanmadan bekleyeceğiz seninle. Kimsenin peşinden koşmadan, kim necidir sorgulamadan sessizce kabuğumuza çekileceğiz. O zamanı beraber geçirelim. Hatta sabah çıkalım evden bütün gün canımız ne isterse yapalım, olmaz mı? Şampuanın, saç kremin azalmıştı. Alışveriş yaparız sonra seversen sinemaya gideriz. Hava bu kadar soğuk olmasa adaya giderdik ama şimdi orası daha ayazlıdır. Olur mu kelebeğim?"

Ahu geriye çıkıp araştıran bakışlarla Korhanı gözledi. Bir anda nerden çıkmıştı bu istek?

"Neden ki?"

"Öylesine... Canımız istediği için. Sen ne seviyorsan yapalım. Elini tutarak dolaşmak istiyorum ben İstanbul'da. Ahumun güzel yüzünü azıcık güldürecek her hangi bir şey varsa arayıp bulmak istiyorum."

O minik gülümseme dudağının kenarına konduğunda Korhanın keskin gözleri hemen oraya tutundu.

"Sen çok güzel bir adamsın."

Gözleri hala dudağının kenarında sabit kalırken başını iki yana salladı.

"Güzel olamayacak kadar kirlettim ellerimi Ahu Nar. Ama senin için güzel bir adam olmayı çok isterdim."

Ahu iki yana salladı başını. Mutlak bir gerçeği dile getirir gibi keskindi bakışları.

"Sen bir insanın hayatında olabilecek en güzel adamsın Korhan Yıldıray. İnsan... Senin yanında düşmekten korkmaz. Bunu söylüyorum çünkü yaşadım."

Korhanın ona saplanıp kalan bakışlarından söyleyecek bir şey bulamadığını gördü. Ahu için bu bir ilkti. Vampir avukat Korhan Yıldırayın da kelimeleri tükenebiliyordu demekki.

Biraz evvel Sûhan için onda teselli arayan adamın kendi içinde yaşadığı vicdan azabını düşündükçe merhamet duyguları ayyuka çıkmıştı. Ne ağır bir yüktü. Göçüp giden kardeşin ardından kırgın olabileceğini düşünmek, onun gönlünü alma ihtimalini tüketmek ne zorlu sınavdı. Bedenini kaydırıp uzandı. Sol elini Korhana doğru kaldırdığında bağrında açtığı yere icazetini bekledi.

Korhanın da saniyesinde göğsüne konan başıyla derin bir soluk aldı. Bedenine dolanan kolu, derince kokusunu soluyan burnu gözlerini kapatmasına neden olmuştu.

"İlacını artık tam almaya başlayabilirsin Korhan. Alıştırma dönemin için bu kadarı yeterli."

"Bırakmayı düşünüyorum."

Ahunun parmakları saçlarının arasında dolaşırken duraksadı, kaşları da çatıldı.

"Neden? İyi gelmiyor mu ağrılarına?"

"İyi gelenin ilaç olup olmadığından emin değilim."

"O ne demek?"

"Sanki tüm ağrılarım senin kokunla uyuduğum andan beri silinip gitti. Gün içinde yoklasa da yakınına geldiğimde rahatlıyorum. Benim ihtiyacım olan ilaç değilmiş gibi geliyor."

Ahunun dudaklarını saçlarında hissettiğinde Korhanın gözleri kapandı. Ahunun kollarından gelen uykudan daha şifalı hiç bir ilaç olamazdı.

"Olmaz öyle. Seni tanıdığımdan beri gözlerinde sürekli kılcal damar çatlakların vardı şimdi ise normale dönmeye başladı. İlacın oldukça hafif zaten, sinir baskılarını rahatlatmak için. Bırakmak olmaz, altarnatif tıptan yardım almak istiyorsan da beni çileden çıkarma yeter. "

Korhan sızlanır gibi bir ses çıkardı. Yüzünü sinesine doğru gömüp, açıktaki tenine sakallarını sürttü.

"Senin kadar olmasa da kin konusunda bende hiç fena değilimdir ama bunu tekrar başına kakmayacağım korkma. Sen aklıyla övünmeyi seven bir adamsın, görelim IQ seviyeni."

"Bunu hayatımız boyunca başıma kakacağından neredeyse eminim kindar kelebek."

O saniyeden sonra ikisinden de ses çıkmadı. Bir süre sonra Korhanın düzene giren nefesleriyle uyuduğunu anladı. Korhanın hayatımız dediği yerde takılıp kalmıştı Ahu. Korhanın rahatlıkla dile getirdiği gelecek sözünü, Ahu bu kadar cesur ağzına alamıyordu.

Evet bu kelime bir gelecek sözüydü. Yaşanmamış anları ortak dillendiren cümleler gelecek üzerine verilmiş bir sözdü onun için. Bunu uzun uzun düşündü.

Her şey bittiğinde ne olacaktı? Ahi ve Sûhanın canını yakan herkes hakettikleri gibi hesap verdikten sonra Ahu bu hayatı nasıl tamamlayacaktı?

Bu soruya cevabı düştüğü karanlıktan onu çekip almaya gönüllü adam verdi. Belki uykunun arasında ne yaptığından haberi bile yoktu ama o cevabı çok güzel verdi.

Uyku arasında başka bir pozisyon arayan bedeni az geriye çekilip göğsündeki başını boynunun girintisine soktuğunda ve bilinci kapalıyken Ahunun şah damarına dudakları değecek kadar yaklaştığında Ahunun hissedebileceği en somut sözü verdi.

Burdan sonra ne olurdu bilinmiyordu ama yalnız olmayacaktı kırık kanatlı bir kelebek...

Ertesi günleri tam da Korhanın dediği gibi başladı. Hazırlanıp dışarı çıktılar kahvaltıdan sonra. Havada tuhaf bir dinginlik vardı. Sanki kar yapmaya hazırlanıyordu. Mart ayında görülmemiş şey de değildi zaten. Nüyük bir AVM ne girdiler.

"Benim için de gömlek ve kravat bakalım mı?"

Ahu etrafta gezdirdiği gözlerini konuşan adamla yanına çevirdi.

"Olur... Benim zaten çok bir ihtiyacım yok."

Korhan öne dopru sarkmış saçını omuzunun ardına atıp bir adımla önüne geçti .

"Olsun, yine de bir şeyler alabiliriz. Zaten dün çuvalladım, özür hediyem olur."

Ahu şimdiye kadar Ahiden başka hiç bir erkeğe ihtiyaçlarını aldırmamıl biri olarak duraksadı.

"Korhan buna gerek yok, maddi olarak sıkıntı da falan değilim. Hem o konuyu kapattık, özür hediyesi için lütfen uğraşma."

Korhan yan yan yüzüne ters bakışlar attı Ahunun.

"Bunu ben istiyorum Ahu Nar. Rica ediyorum normal olan bir şeyler yaşama ihtimalimizi baltalama. Ben erkek arkadaşın olarak sana hediye alabilmeliyim. Ha çok kıskanırsan sende hediye alabilirsin bana, kız arkadaşımdan böyle bir jest hoşuma giderdi."

Ahunun konuşmasını beklemeden kavradığı eliyle çekiştirerek yürümeye başladı. Ahu iç çekip mırıldandı.

"Tamam Korhan, en erkek arkadaş sensin."

"Söylenme ardımdan."

Bir süre mağazalarda dolaştılar. Ahu için bir kaç bakım malzemesi, kıyafet aldılar. Korhan için bir mağazaya girdiklerinde Ahu kendine göstermediği o ilgiyi gömleklere gösterirken Korhanın onu nasıl izlediğinden habersizdi.
Grinin yumuşak bir tonunda gömleği Korhana uzattı.

"Seviyorsun koyu renk gömlekleri ama bir de bunu denesene. Siyah takımlarınla hoş durabilir."

Korhan eline aldığı gömleği bir şey demeden denemek için ardındaki kabinlere doğru yürüdü. Ahu da ona uygun kravat bulabilmek için bakınmaya başladı. O sırada adını duyduğunda başı refleksle sağına döndü.

Uzun zamandır görmemişti. Şaşırdığını inkar edemezdi, aynı şaşkın bakışlar da karşısında ki adama da sirayet etmişti.

"Onur?"

Onur ise bir süredir ulaşmaya çalıştığı kızı burda gördüğünde emin olamamıştı. Merakına yenilip mağazaya girdiğinde seslenmeden duramadı.

"Ahu... Ben seni görünce çok şaşırdım."

Sonra ne olduğunu anlamadan uzanıp Ahuya sarıldı. Anlık şaşkınlığını üzerinden atan kız bir adım geri çekildiğinde Onur bunu fark etmemişti.

"Olanları duydum Ahu. Eve gittim ama Yasemin İstanbulda olmadığını söyledi, çok aradım telefonun da kapalıydı. Çok üzgünüm. Ben gerçekten çok üzgünüm."

Ahu gözlerinde gerçek samimiyetle üzüntüsünü dile getiren adama ne diyeceğini bilemedi. O sırada gözünün kenarıyla üzerlerine doğru hızlı adımlarla gelen Korhanı fark ettiğinde derin bir nefes alıp bıraktı.

"Ahu Nar?"

Korhanın yanına ulaşıp elini beline dolayarak yüzüne baktığında bölgesini işaretleyen bir aslandan farkı olmadığını düşündü.

Korhanın keskin bakışları Onura kilitlenmişti bile. Varlığı kendini belli ettiğinde Onur bir adım geriye çekilmişti. Gözü ikisi arasında gezdiği için Korhanın kim olduğunu merak ettiğini anladı.

Korhanın ters bakışlarını görmezden gelip Ahuya geri döndü. Onur ortamın gerilen havası ve adamın Ahunun belindeki eliyle kim olduğunu anladı. İçine istemsiz bir hüzün çöktü. Ahu her şeyin en güzelini hak eden, çok güzel bir kadındı. Biraz daha sabırlı olabilseydi Ahunun yanında kendi olabilirdi. Onun zorunluluklarına yeteri kadar sabır gösteremediği için hayatında belki de olabilecek en değerli kadını kaybetmişti. Bunun pişmanlığını hep yaşamıştı ama şu an onun çektiği sıkıntıda yanında olmak istemesi geçmişindeki kadına verdiği değerden ötürüydü.

"Merhaba, Onur Sargın ben. Ahunun arkadaşıydım. Ben... Olanları duyunca, üzüntümü ifade etmek, baş sağlığı dilemek istedim."

Korhan adamın vücudunda tehdit unsuru hiç bir davranış görmüyordu ama bu Onurun hangi Onur olduğunu bilmek, sinirle seğirmek isteyen çenesine engel değildi. Akıllı davranmalıydı. Ona dikkatle bakan İstanbul beyefendisinin karşısında mağara adamı konumuna düşemezdi. Zaten dünden sağlam bir falsosu vardı, yeni bir hata yapamazdı. Korhan zeki adamdı, hırsına kapılamazdı.

"Merhaba, Korhan Yıldıray. Ahunun erkek arkadaşıyım ve teşekkür ederiz üzüntümüzü paylaştığınız için sağolun."

Onurun yüzünde kırık bir tebessüm oluştu. Ahuyla bir bütün olmuşlardı demek ki. Öyle ki acılarını ortak ifade edebiliyordu karşısındaki adam. Sonra yüzünü Ahuya döndü.

"Dediğim gibi bir türlü ulaşamadım sana, çok merak ettim."

Ahu uyarır gibi Korhanın belindeki eline parmaklarını doladı. Olmadık bir laf konuşma ihtimali vardı aslında ama şu ana kadar Korhan Yıldıray kibri dolmamıştı ortama.

"Burada değildim evet. Ne kadar iyi olabilirsem o kadar iyiyim. Teşekkür ederim."

"Ben... Ahinin bunu yaptığına inanmadım Ahu. Onu tanıyoruz ikimizde. Yapmaz..."

Onurun sesi son kelimede fısıltı gibi çıkmıştı. Ahu bunu yürekten söylediğine emindi. Onur gerçekten düzgün, kaliteli bir insandı. Ahunun, Ahiye verdiği değeri hep taktir etmişti. Ahinin Suhandan önceki kız arkadaşı Ahuyla olan ilişkisinden çok rahatsız olmuştu mesela. Lisede de aynı şeyi yaşamışlardı. Ama Onur iki kardeşin birbirine olan sevgisini gıptayla izlediğini defalarca söylemişti. Ahi de Onurun varlığından hoşlanmasa da onun hakkında hiç kötü konuşmamıştı. Karakterinin düzgünlüğünü gördükçe söyleyecek sözler bulamıyordu muhtemelen.

"Bende inanmıyorum Onur ama yapabilecek bir şeyimiz yok."

Ahunun sesindeki kırgınlıktan dolayı daha fazla diyecek bir şey bulamadı Onur. Ona dikkatle bakan adamın kıskacında kelimeleri çok sınırlıydı. Yine de bir arkadaş olarak Ahunun yanında olduğunu ifade etmek istedi.

"Ben... Yani ihtiyacın olursa, ne zaman istersen..."

Sözü keskin bir şekilde kesildi.

"Ahu Narın sürekli yanındayım Onur Bey, onun arkadaşı olarak endişenizi görüyorum ve inanın çok iyi anlıyorum ama merak etmeyin. Ben onu bir saniye bile yalnız bırakmıyorum, bırakamayacağım da! Aklınız kalmasın yani, ihtiyacı olan ne olursa yanı başından ayrılmadığım için çözeceğimden emin olabilirsiniz!"

Onur alttan alta verilen ültimatomu gördü. Ne diyebilirdi ki adam haklı bir çıkış yapmıştı. Bir anlık sinirle o akşam Ahuya "bitsin artık" demeseydi kendinin kolu Ahuyu sarıyor olurdu. Başını onaylarca salladı.

"Ahu, okulu ne yapıyorsun? Son senendesin, böyle... Zorlanıyor olmalısın."

Kelimeleri nasıl kullanırsa kırıcı olmaz diye düşünürken konuşmak azap gibi olmuştu Onura. Onun siyah gözlerinden geçen gölgeyi gördüğünde dilini ısırdı. Keşke hiç sormasaydı.

"Dondurdum... Bu şekilde devam edemeyecektim ve Korhan yardımcı oldu. Kurul özel durumumdan kaynaklı dondurmama onay verdi."

Onur tekrar yanındaki adama bir bakış atarak Ahuya baktı. Yüzünde küçük bir gülümsemeyle vedaya hazırladı kendini.

"Buna sevindim. Okulun senin için çok kıymetliydi, yitirmeni istemem Ahu. Seni, uğruna bir çok şeyden vazgeçtiğin o doktor önlüğüyle görmek güzel olur çünkü."

Ne kadar istemese de sesindeki siteme engel olamadı. Onlar birlikteyken Ahuyla tüm günü hiç beraber geçirememişlerdi ama Ahu şimdi bu adamın kollarında alışveriş yapabiliyordu. Toplum içinde çok fazla yakın olmaktan hoşlanmayan kız, bir adamın ona tek nefes uzaklıkta olmasına hiç sesini çıkarmıyordu. Karşısındaki adama biraz daha dikkatli baktı. Onun veremediği neyi verdiğini düşünürken buldu kendini. Ahuya üzüldü. Kaybının canını nasıl yaktığını düşünmek dahi istemedi. Yitip giden ihtimaline üzüldü, şu an onu teselli eden kişi olmayı çok isterdi. Daha fazla burda kalmanın anlamı olmadığını fark ettiğinde ise elini Ahuya uzattı.

"Hoşçakal Ahu, kendine lütfen iyi bak. O da bunu çok isterdi. Çok güzel bir hayatın olur umarım, sen her şeyin güzelini hak ediyorsun."

Ahu karşısında ona içten dilekler sunan adama aynı küçük tebessümle karşılık verdi. Elini sıkıp teşekkür etti. Onur aynı şekilde Korhana da elini uzatıp başıyla selam verip çıktı mağazadan.

Ahu giden adamın ardından bakan vampirin hangi aşamada saydırmaya başlayacağını düşünürken hiç beklemediği bir şey oldu.

"Ahu Nar bu nasıl olmuş? Güzel bir renk, sence nasıl?"

Ahu üzerindeki gömleğin manşetlerini düzelterek konuşan adamla kaşlarını kaldırdı. Ne yani söylenmeyecek miydi? Küçük de olsa bir küfür bekliyordu Ahu. Zira zamanında hiç alakası yokken bir ressamı adliyede dolaştırma hayalleri kuran adama şu tavır çok ters gibiydi.

"Iııı güzel, güzel olmuş. Hoş duruyor yani."

"Bende beğendim, alalım bunu."

Korhan başka bir şey demeden kabinlere yöneldiğinde ardındaki kız kaşları kalkık bir hâlde ardından bakıp kaldı. Korhan kabine girdiğinde ise derin derin soluklarla gerilmiş sinirlerini yatıştırmaya çalışıyordu. Gömleğin düğmelerini açarken kavga eder gibi bir hâli vardı.

"Sana mı düştü onu merak etmek? Pezevenk! Sanki ben görmüyorum bakışındaki iç çekişi!"

Gömleği çıkarıp kazağını giyerken hâlâ söyleniyordu.

"Tipini siktiğim, poz vererek dikiliyor birde. Model duruşu için çalışmıştır gavat!"

Kabul etmek istemese de adam çok yakışıklıydı. Hiç tipini düşünmemişti ama beklediğinden daha sağlam bir yüze ve vücuda sahipti Onur dallaması.
Kemerini düzelttikten sonra dağılan saçlarını hizaya sokmak için aynaya döndü.

"İyice sporu neyi de boşladık. Hizaya sokmak lazım kendimizi, böyle salmayla olmuyor."

Söylenmeleri bitecek gibi değildi. İnce montu üzerine geçirip önünü açık bırakarak çıktı kabinden. Ahu hâlâ bıraktığı yerde bekliyordu. Ona doğru yürürken dili ve dişinin arasında "benim kelebeğim o" diye fısıldadı.

"Çok mu beklettim, sıkıldın değil mi?"

Ahunun kendine böyle beklentiyle bakmasına da uyuz oldu. Ne yani kavga mı etmesini bekliyordu?, Korhan gayet medeni bir adamdı. Biraz evvel kelebeğinin eski sevgilisinin elini sıkacak kadar ılık götlü biri olmuştu. Kimse onu taktir etmeyecek miydi?

"Ne var? Neden öyle bakıyorsun?"

Ahunun siyah incilerinde oynaşan parıltının, onunla dalga geçtiğini anlıyordu. Dilini ısırıp sesini kesmeye çalıştı.

"Sinema! Sinemaya mı gitsek?"

Ahu hâlâ ona böyle bakarken medeniyetin de bir tarafına koyabilirdi. Resmen el kadar kıza maskara oluyordu.

"Bakıp durma şöyle!"

"Ne yaptım ben şimdi ki? Aaa deliye bak."

İçini kavuran bir hırs varken olağan davranmak ne zordu. Kıskançlık ateşinin dumanı onu boğarken nefes alıyormuş gibi yapmak onu çikeden çıkarıyordu. Yine de kendini frenlemeye çalıştı. O züppenin hâlinden sonra çığırından çıkamazdı. Korhan bir elini omzuna atıp kendine doğru çekti ve kasaya doğru yürümeye başladı.

"Yavşak! Ne zaman istersen arayabilirmişsin! Bok ararsın!"

"Korhan!"

"Bir şey mi dedim? Gayet medeni bir adamım gördüğün gibi. O yavşağın sana uzanan elini bir tarafına montelemedim, bir şey diyemezsin!"

"Yok ben aslında bilmem ne zaman geçtiği kırmızı ışıktan dolayı müebbeti için dava açmanı bekliyordum açıkçası."

Korhan lafı bitmeden hızlı ağzından öpüp geri çekildi.

"İyice madaran olduk, eğlen bakalım. "

Alışveriş kısmını bitirdiklerinde beraber izleyebilecekleri film bakmaya başladılar. Ahunun aksiyon içerikli bir filme "bu olsun mu" demesi ayrıca şaşırtmıştı onu.

"Ne oldu?"

"Hiç..."

"Bir şey diyecektin, vazgeçtin."

"Hayır, yani ne bileyim. Senin gibi birinin aksiyon seçmesi?"

Ahu kaşlarını çatıp önüne bir adım atarak yürümesini kesti.

"Ne demek bu?"

Korhanın umarsızca omuz silkmesiyle o kaşlar biraz daha çatıldı.

"Kızıyorum artık, ne demek istedin!"

Korhan dişlerini gösterecek kadar gülümsedi. Uzanıp burnunu burnuna sürttü.

"Kızıyor musun artık?"

"Korhan!"

"Senin gibi kelebekler romantik film seçmez mi, şaşırdım sadece."

Ahu kınayan bakışlar atıp önünden çekildi ve yürümeye devam etti.

"Benim gibi kızlar çok güzel sütur atar Korhan. Benim gibi kızlar hakkında konuşurken sana kelebek motifli bir sütur atacağımı hesaba katmaya çalış."

Korhan önden yürüyen alımla, çalımla saçlarını dalgalandıran ceylanın ardından bir süre baktı. O dikişi çok sağlam atmıştı, hâlâ fark etmemiş olması da imkansızdı.

Film beklediğinden iyi çıktı. Korhanın dediği gibi uzun zaman sonra normal insanlar gibi bir şeyler yapmak içinde her daim hazır duran kasfete iyi gelmişti.

Filmden çıktıklarında sahneler hakkında konuşurlarken Korhanın telefonu çaldı.

"Zahir arıyor, efendim ortak."

Ahuya arayanı söyleyip, telefonu cevaplaması aynı saniyede gerçekleşti.

"Dışardayız..."

"..."

"Ahu Narla tabiki!"

"..."

"Bir saniye bekle."

Telefonu eliyle kapatıp onu öylesine izleyen kıza döndü.

"Ceyda, Cemil, Zahir yemeğe çıkmışlar, bizi çağırıyorlar. Ne dersin, dışarda yemek istemezsen eve geçeriz direk."

"Korhan dışarda yemeyi sevmiyorum diye bunu hiç yapmıyorum demedim. Genel olarak tercih etmiyorum ama arada yesem ölmem sanırım."

"Gidelim mi yani?"

Böylede...

Böyle çok tuhaf olmuşlardı. Ahunun üzerindeki duraksamayı Korhan istemiyor olarak algıladı.

"Ahum gitmek istemiyorsan zorunda değiliz. Sen ne istersen onu yapacağız diye anlaştık."

"Yok... Gidelim, iyi olur bizim için de. Hem Ceydayı da görmüş olurum."

Korhan dikkatle bakıp emin olmaya çalıştığında Ahu da aynı netlikle karşılık verdi. Sonra başını öne eğip telefonda bekleyen Zahire konumu atmasını söyleyip kapattı.

Arabaya binip gönderilen konuma ulaşmaları yarım saat sürmüştü. Ahu yemek için nereye gidileceğini bilmiyordu ama burası da sanki biraz fazla gibiydi. Üzerinde trençkot, crop bir kazak ve yüksek bel pantolonla fazla sade kalmış gibi oldu. En azından eteği olsa daha iyi hissederdi.

Korhanın elini tutup onu yönlendirmesiyle buna takılmamaya çalıştı. İçeri girdiklerinde restoranın oldukça kalabalık olması biraz daha gerilmesine neden oldu. En azından onun gibi giyinen bir kaç kadın gözüne takıldığında bu detayı kafasına takması gerekmeyeceği için rahatladı.

Korhan etrafta dolaştırdığı gözlerini Zahirin olduğu kısımda durdurup oraya doğru adımladı.

Ceydanın yüzüne bakılırsa onu sinirlendirmesi için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Cemil telefonuna gözlerini dikmiş bir şeye bakarken gelişlerini fark etmedi.

Zahir ayaklanıp hemen elini uzattı.

"Hoşgeldin Ahu, sende hoşgeldin ortak. Seni buraya getirmek için bir daha randevu almamız gerekecek sanırım."

Zahir gülümseyen bir yüzle ikiliye bakıp geri yerine oturdu. Ahu altı kişilik masada Cemil ve Ceydanın yanına oturduğında Korhan da karşısındaki sandalyeyi çekip yerleşti.

"Merhaba, nasılsınız?"

Ceyda biraz evvel ki sinirli tutumundan anında çıkıp Ahuya doğru döndü.

"Seni gördüm iyi oldum Ahu ceylan. Malum her an bir adet kardeş ve bir adet kazmayla yanyanayım. Sinirsel bir takım sorunlarım var."

Zahir gözünün altından kıza bakıp önündeki sudan bir yudum aldı.

"Kızım bak yemeğe çıkardım işte teşekkür amaçlı. Daha ne yapayım? Ama hakkını yemiyorum, ipten aldın beni."

Korhan anlamadığı için dönüp Zahire baktı.

"Ne oldu? Bir sorun mu var?"

"2018 de görülen bir dava dosyasına ihtiyacım oldu. Hiç bir yerde bulamadım, bilgisayarda vardı ama silmiş olmalıyım. Sağolsun bu çiroz kurtardı. Bende teşekkür maksadında yemek ısmarlıyorum."

"Teşekkür ederken keşke olması gerektiği gibi nezaket sözleri kullansan. Afferin çırpı bacak, kedi olalı bir fare tuttun demesen!"

"Yahu bir anda dedik onu, bulacağına ihtimal vermediğimden şaşırmış oldum bende."

Ceyda umursamazca bakıp Ahuya geri döndü.

"Ahucum menüdeki en pahalı yemeği söylüyoruz seninle. Bu insan kırmasının hesabına sağlam bir oyuk açmalıyız. "

Ahu tebessüm edip onaylıyormuş gibi başını salladı.

"Kaç gündür dürümle idare eden bana da çok iyi oldu valla. Neymiş buranın spesiali? Zahir abime dokunmaz diye isteklerden kaçmıyoruz?"

Cemilin sırıtan suratı ve Ceydanın sinsi bakışlarıyla Zahir üzerine oynayışlarını olgunlukla karşıladı.

"İyiki okuyup meslek sahibi olmuşsunuz, yoksa genlerinizde oldukça baskın bir soygunculuk dürtüsü var."

"Şampanya açtıralım!"

Zahir yine ters ters baktı.

"Gündüz vakti!"

"İçmek için değil canım, masada duruşunu seviyorum ben."

Ceydanın tüm dişlerini sergileyerek gülmesine Zahir bir bakış atıp elindeki menüye döndü. Bu kızla uğraşmak terapi gibi bir şeydi.

Yemeklerini sipariş edip sohbete devam ettiler. Sanki hepsi anlaşmış gibi tatsızlık çıkaracak hiç bir konuya değinmeden birbirlerine sataşarak muhabbet ediyorlardı. Ahu genel olarak dinleyici pozisyonunda kalsa da Ceydanın sataşmalarına minik karşılıklar vererek hayatları boyu devam edecek bir dostluğun temellerini atıyordu.

Yemeğin ortasında masalarına bir gölge düştüğünde refleksle hepsi o yöne baktı.

Uzun boylu, küt, sarı saçlı oldukça güzel bir kadın gülümseyen bir yüzle Zahir ve Korhana bakışlarını dikmişti. Dudakları gülümsese de kaşlarını çatıp -cık -cık diye sesler çıkardı.

"Aşkolsun beyler, yanınıza gelmesem fark edeceğiniz yoktu."

Zahir ağzındaki lokmayı hızla yutup peçeteyle dudaklarını sildi.
Sandalyesinden kalkıp kadına doğru uzanmıştı.

"Ece?"

"Aynen öyle şekerim. Uzun zamandır arayıp sormadığın arkadaşın Ece! İşin düşmese hâlâ da arayıp sormazsın ya gerçi."

Zahir utanmış bir mimikle gülümsemesine devam etti. Ece sitemini ederken iki yanağına minik öpücük bırakmıştı bile.

"Kızım kusura bakma ya, biliyorsun bizim işleri. Yoğunluktan kendimizi unutuyoruz biz çoğu zaman."

Ece teessüf eder gibi çenesini eğsede çok kırgın bir hâli yoktu. Sonra bakışları yanında oturan Korhana döndü.

"Sen nasılsın kaçak? Geçen gün sabahın köründe yanıma gelip, derdine dermanı alıp hemen çıktın. Tekrar uğrarsın diye bekledim ama sesin de çıkmadı."

Korhan düz bakışlarıyla ilk Ece'ye baktı, sonra yüzündeki siyah irislerin baskısına dayanamayıp Ahuyla göz göze geldi.

Onu tanıdığı süreç içerisinde acıyı, öfkeyi, yıkılmışlığı, merhameti ve daha bir çok duyguyu bu gözlerden yudum yudum içmişti. Ama bu bakışlar...

Bu öfkenin içerisine dağılmış hırslı bakışlar ilk kez oradaydı. Nedenini anlayamadığı bir şekilde yutkunma hissi gelip boğazına kondu. Siyah incilerine her daim hayrandı ama bu parıltıların varlığı onu büyülemişti.

Korhan Yıldıray otuz bir yıllık hayatında ilk kez kıskanılmışlık hissinin verdiği zevki tadıyordu...

Loading...
0%