Yeni Üyelik
5.
Bölüm

SIZI & SANCI

@orenda

 

 

BÖLÜM-5-

 

 

 

Korhan, Ahu çıkıp gideli bir saat olsa bile oturduğu yerden bakışlarını çekemiyordu hâlâ. "Benden hiç bir şey kalmadı" derken nasıl da bitikti sesi. Sadece kız kardeşinin yanında olmadığı zamanlarda yaşadıklarını ve hakkında hiç bir şey bilmediği o çocuğu tanımak için Ahu Nar'a ihtiyacı varken şimdi işler çok daha karmaşık bir hal almış oldu.

 

Elinin ulaştığı her yer ona iki ölümünde intihar olduğunu söylerken, Ahu gibi Korhan da buna inanmamıştı. Nazlı çiçeği asla kendine böyle bir şey yapacak bir kız değildi. Kendinden vazgeçecek olsa abisine kıyamayacak kadar merhametliydi o. Korhan dağılmış ailesinden geriye kalan canını da böyle almalarını hazmedemiyordu.

 

Ama Ahu Nar'da olan inanç, kendininkinden bile fazlaydı. Adli tıptan çıkan ayrıntılı rapora ulaştığında kardeşini yalnız bıraktığı zamanlar da başına olmadık bir şeyin gelmiş olabileceğini bile düşünmüştü. "Belki" demişti zihninin gerilerinde duymak istemediği bir fısıltı.

 

"Belki o çocukla baş edemeyeceği bir derde düştü!" Ama artık o sesin sonsuza kadar susacağına emindi. Gencecik bir kızın gözlerindeki inanç tüm tereddütleri silip atmıştı. Belki de buna inanmaya ihtiyacı vardı.

 

Sûhan, gittiğinden beri beynine çivi gibi çakılan ağrı yine yükselmişti. Doğru düzgün beslenmeden ve uyumadan araştırma yapıyordu. Elle tutulur tek bir kanıt için girmediği delik kalmamıştı ama elinde hiç bir şey yoktu.

 

Sorgusuzca odasının kapısı açıldı. Zahir uzun ama zayıf bedeniyle müsade isteme gereksinimi duymadan gelip karşısına oturmuştu. Şakaklarını ovuşturarak başını öne eğdi. Acil bir kahveye ihtiyacı vardı, belki de bir miktar konyak eklese daha etkili olurdu.

 

"Misafirin varmış."

 

"Evet."

 

"Kimdi?"

 

"Suzan'dan adını öğrendin zaten Zahir, niye laf kalabalığı yapıyorsun?"

 

"Bilmiyormuş gibi davranırsam, haber kuşuma kükremezsin diye."

 

"Kız kardeşi geldi."

 

"Hmm. Ahu Nar'dı değil mi?"

 

"Ahu!"

 

Bir anda hiddetle verdiği tepki onu bile şaşırtmıştı. Rahatsız edici bir his kapladı içini. Kızın kendi adını "Ahu" diye tekrar edişi ve verdiği kızgın tepkiyi hatırladı. Onun gibi davranmıştı bir anda. Halbuki 'Nar' ona çok uygun bir isimdi. 'Ahu' gözlerini temsil ederken 'Nar' ruhu için seçilmiş bir ad gibi gelmişti genç adama.

Arkadaşının onu irdeleyen bakışlarını fark ettiğinde kendine gelmeye çalıştı.

 

"İki ismini kullanmıyor, rahatsız oldu. Yanımızda rahatsız hissetmesin Zahir. Ona ihtiyacım olacak!"

 

"Öyle mutluysa bende istediği gibi seslenirim, sorun değil. İyi misin sen?"

 

"Bu baş ağrısı öldürecek beni."

 

"İlaçla da olsa uyu Korhan. Böyle nereye kadar idare edeceksin?"

 

"Siktiğimin uykusu uğruyor mu da bana? Keyfimden böyle değilim Zahir, iki saatten sonra ağrı delirtiyor uykudan uyandırıyor."

 

"Doktora görün, böyle olmaz."

 

Korhan onaylar yada geçiştirir gibi baş sallayarak tepki verdi. Beyninin içi öyle karmaşıktı ki hiç bir ipin ucunu denkleştirip tutamıyordu. Bir kaç kişiden yardım istemiş olay yeri inceleme ekibinde bulunan bir iki kişinin adını öğrenmişti ama adamlara ulaşamamıştı. Kime neyi soracağını bile bilmiyordu. Sadece kalbi, vazgeçmemesi için direniyordu. Vazgeçerse Sûhan küsecekmiş gibi, yattığı yerde huzur bulamayacakmış gibi bir sızı vardı derinlerinde. Ya da Korhan yaşayabilmek için bir amaca tutunmaya çalışıyordu.

 

Ahu ofisten çıktığı andan beri yürüyordu. Ayakları nereye götürürse oraya gidiyordu. Bir insan ne yere ne göğe sığamadığı anlarda ne yapardı ki?

 

Dalgalardan sıçrayan suların tenini okşaycağı kadar yaklaştı kıyıya. Kör değildi o adamın gözlerindeki tereddütü, 'olabilir mi?' ihtimalini görmüştü. Bu dudaklarının hüzünle kıvrılmasına neden oldu. Belki Korhan kardeşini tanımıyordu ama Ahu tanıyordu. Ahi'nin de Sûhan'ın da canına kıyamayacak kadar hayatı sevdiklerini biliyordu. İnanmak, aksini kabullenmek Ahu'nun da ölmesi demek değil miydi?

 

Yüzünü soğuk yaktıkça daha iyi hissediyordu kendini. Gözlerini dolduran yaşların sebebini de soğuğa yüklemek daha kolaydı üstelik. Eli cebinde titreyen telefona gitti. Bir kaç kere daha titrediğini hissetmişti. Ekranda Yasemin'in adını gördüğüne şaşırmadı.

 

"Ahu! Ahu Allah aşkına nerdesin?"

 

"Hava almaya çıktım."

 

Sesi öyle naif ve kırılgan çıkmıştı ki Yasemin korkuyla gelen öfkesinden bir anda sıyrıldı.

 

"Eve gelsene, çok soğuk hava. Üşürsün sen, hemen hasta olursun. Hem erken çıktım bu gün, nöbette yazmadılar."

 

"Bu hafta hiç nöbetin olmadı Yasemin."

 

"Hocam bizi biliyor ya Ahu. Anlayışlı bir kadın biliyorsun. Doğum için gelen sayısı da hiç olmadığı kadar az."

 

Yasemin yalan söylediğini anlamaması için dudaklarını ısırmaya başladı. İntörn ebe olarak 8.Döneminin başındaydı.Tüm derslerini vermiş sadece hastanede geçirmesi gereken yarım dönemi kalmıştı. Gerçi söylediği gibi hocası çok anlayışlıydı, Ahu ve durumu anlatınca ve gece nöbetleri için izin istediğinde oldukça merhametli davranmıştı. Ahu'yu evde yalnız bırakmaktan korkuyordu.

 

"Hadi gel kaç saat oldu, açsındır sen."

 

"Biraz daha hava alsam."

 

"Ahu tepemin tasını attırma, ben balkonda aldırırım sana hava. Çabuk eve gel!"

 

Yasemin'in bir anne gibi onu koruyup kollamasına alışıktı zaten Ahu, yadırgamadı. Kendinden bir yaş küçük olan Yasemin'ken evi çekip çeviren yine o olurdu genelde.

 

"Peki... Geliyorum."

 

Sürüye sürüye ilerlediği adımlarıyla evine yakın durağı olan otobüse bindi. Kırılmış bir dalın sonunu bilen o yeşil yaprağıydı Ahu. Dal kırıldığı için telef olacak zavallı bir yaprak.

 

Evine adımını atar atmaz dışarıda ne kadar üşüdüğünü fark etti. Ellerindeki damarlar beyaz teninde daha belirgin duruyordu. Mutfaktan belinde önlüğüyle çıkan arkadaşı ne kadar kızgın görünse de gelip sarılmadan da duramamıştı.

 

"Allah canını almasın, buz tutmuşsun. Az daha dışarda kalsan pürmüzle ısıtırdım ben seni Ahu."

 

"Hissetmedim bu kadar soğuk olduğunu."

 

Sesi bu kadar kırılgan olmasa Yasemin burnundan getirirdi ama kıyamıyordu insan. Sesindeki o kimsesiz tınıya, yüklerin altında ezilmiş omuzlara ve insanı şefkate sürükleyen ahu gözlerine yeniliyordu.

 

"Yapma böyle Ahu balım. Ne olur toparlanmaya çalış, biliyorum çok zor ama o da bunu isterdi."

 

Kulağının dibinde fısıltıyla kendini teselli etmeye çalışan arkadaşına daha sıkı sarıldı. Yapamıyordu ki! Bitmişti bütün yaşama inancı. Okula dönemiyordu, yemek yiyemiyordu, uyuyamıyordu.

Daha fenası artık nefes bile alamıyordu.

 

"Yasemin..."

 

Adını söylemesi ve hıçkıra hıçkıra ağlaması aynı anda gerçekleşti. İçi çekilircesine bir feryadı vardı. Yasemin'in bile sarsılmaz duruşunu kıran bir ateşin içinde can çekişiyordu Ahu.

 

"İyileşeceksin güzel arkadaşım. Unutmayacaksın ama bu kadar da yanmayacak canın."

 

Bu cümleyi bir kayıpla yüzleşmeyen kimse kuramazdı. Yasemin gibi...

Daha yeni hislerini keşfettiği, kalbindeki kelebeklerle tanıştığı zamandan biliyordu yere çakılmak ne. Belki zamanı olsaydı, gençlik hevesi gelip geçer diyebilirdi. Ama gözlerinin önünde bir an gülerken bir saniye sonrasında hayattan kopan güzel gülüşlü bir çocuk tanımıştı. Herkes bir sınavla mücadele etmek zorundaydı işte. Bazıları için bu biraz daha katlanılmaz olabiliyordu.

 

Zor şer üç beş lokma yemesini sağladığı arkadaşını dizine yatırıp saçlarıyla oynamaya başladı.

 

"Okula ne zaman döneceksin Ahu?"

 

"Dönmeyeceğim!"

 

Elleri duraksadı Yasemin'in. Ahu bu ses tonunu oldukça kararlı olduğunda kullanırdı.

 

"Ne demek dönmeyeceğim, ne olacak o kadar emek? O kadar çabanı, yıllarını çöpe mi atacaksın?"

 

"O diplomayı alışımı Ahi görecek mi Yasemin?"

 

"Ahu balım niye böyle yapıyorsun? Hem Ahi görse ne kadar kızardı sana?"

 

Hışımla kalktı Ahu başını yasladığı dizlerden.

 

"Görsün o zaman ,hadi görsün kızsın bana. Odamda duruyor aldığı isimlik gelsin koysun masama. Beni bıraktı o, kızmaya hakkı yok."

 

Yasemin hiç bir şey söyleyemedi. Ama kalbi Ahu'nun bu vazgeçişine de razı gelemiyordu.

 

"Çok çalıştın Ahu, çok."

 

"Umurumda bile değil Yasemin. Sana yemin ederim birazcık bile bunun için üzgün hissedemiyorum kendimi. Herkes gitmişti ama o, ben bununla yaşayamıyorum."

 

Ahu daha fazla konuşmadan arkasını dönüp odasına girdi. Odası hiç olmadığı kadar dağınık ve kirli görünüyordu. Umursamadı. Kitaplığının önüne koyduğu mindere gidip oturdu. Öylece saatlerini geçirdi. Gözü komidinin üzerindeki isimlikten ayrılmıyordu.

 

Yerinden emekleyerek hareket etti ve yatağının üzerindeki telefonu aldı. Saatin üçü geçiyor olmasını azıcık bile önemsemedi. Kulağına dayadığı telefon ikinci çalışın başında açılmıştı. Açıldığına emindi ama karşısındaki o konuşmadan konuşmaycak gibiydi.

 

"Uyuyamıyorsun sende."

 

"Uyuyamıyorum."

 

"Yarın benimle bir yere gelir misin?"

 

"Gelirim."

 

Nereye dememişti bile. Sesi çok dingin geliyordu. Bu günkü güçlü, otariter tını yoktu.

 

"Sormayacak mısın nereye diye?"

 

"Sormayacağım Ahu Nar! Yarın sabah seni almaya evine geleceğim."

 

Ahu söyleyecek bir şey bulamadı. 'İyi geceler' mi diyecekti ona? Sessizce kapattı telefonu.

 

Kendi tek başına yapamazdı ama Korhan yanındayken o eve girebilirdi galiba...

 

Loading...
0%