Yeni Üyelik
9.
Bölüm

ŞÜPHE & ŞAİBE

@orenda

BÖLÜM-9-

 

 

 

Ona uzanmış, tutması için bekleyen ele baktı bir süre. Yasemin'e güvenmekle ilgili söyledikleri çınladı zihninde. Gerçekten koşulsuzca birine güvenilir miydi?

 

Evet! 

 

Koşulsuzca birine güvenilirdi. Sıfırı tükettiyseniz ve hiç bir umut görmüyorsanız geleceğe dair atılan adımlar olabildiğine korkusuz ve düşüncesiz olabilirdi.

 

Ona uzanmış eli, sıkmaktan eklemlerini ağrıttığı eliyle tuttu. Kendi cesaretsiz ürkek tutuşuna nazaran Korhan buz gibi elleriyle sımsıkı kavramıştı bir anda. Avuçları birbirine öyle denk geldi ki bir yapboz böyle tamamlanabilirdi. Bin parçalık puzzelenin eksik son kısmıymış da sonunda yerine kondurulmuş gibiydi bu tutuş. Öyle çok kaybolmuştu ki şu an bunu düşünemedi. Sadece elini tutmuştu neticede.

 

Ahu buna takılmazdı eğer bir anda adamın amber harelerinde çakan şimşeği ve şaşkınlığı görmeseydi. Yanılsama da olabilirdi ama ellerine çok ilginç bir şeye bakar gibi bakmıştı bir saniye.

Düşünmek istemedi. Zaten beyni iyi değildi ne gördüğü bile şaibeli, ruh hastası birine dönüşüyordu.

 

Onu çeken ele biat edip küçük adımlarla ilerledi. Demir kapı hiç kapalı olmazdı, eski olmasının da vermiş olduğu bir durumdu bu. Gerçi mahalle sakinleri bir birlerine kapılarını hiç kilitlemiyordu burada.

 

Aksak adımlarla merdivenleri tırmandı. Elini kavrayan o el olmasa yapamayacağını çok iyi biliyordu. Tarifsiz bir güven hissiyle kuşanmıştı o an için ruhu.

 

Aklına başka düşünceler istila etmeye başladı. Mesela;

Elleri neden bu kadar soğuktu ki? Ahi'nin de kışları hep soğuk olurdu. Anemi olmasının etkisiyle ayakları da üşürdü zaten. Korhan da mı anemiydi acaba?

 

Kahverengi çelik kapının önüne geldiğinde adam ardını dönüp diğer elini uzattı. Anahtarı istediğini bir kaç göz kırpış sonrasında fark etmişti. Titreyen eliyle montunun cebinden, ucunda süpürgeli bir cadı detayı olan anahtarlığı uzattı. Dudakları kırık bir tebessümü yeşertecek gibi oldu. Nefes aldığı her anda onun izi vardı.

 

Kalbi delirmiş gibi atmaya başlamıştı. Korkuyor, korktukça daha çok çırpınıyordu göğsünde.

 

Kapı bir kere kilitlenmişti! Ahu istemsizce kaşlarını çattı. Sonra ona yön veren el içeriye çekti.

 

Burnunun direğine yakıcı bir sızı düştü. Sonra siyaha çok yakın koyuluktaki kahve gözlerine çiğ damlaları dolmaya başladı.

 

"O'nun kokusu duruyor."

 

Fısıltısı bilinçsizce çıkmıştı dudaklarından ama Korhan duydu. Hala elini kavramış öylece duran parmakları güç vermek ister gibi sıklaştı.

 

"Kaç gün oldu bilmiyorum ama hiç eksilmemiş. Sen de hissediyorsun kokuyu değil mi?"

 

Korhan ise çok daha farklı bir karmaşanın içerisindeydi. Kesif, küflü bir sancı bileğinden sol yanına doğru akmaya başlamıştı. Daha önce hiç böyle olmamıştı. Suyun altında kalmış da, ciğerleri oksijen diye feryat ediyormuş gibi derin bir nefes aldı. Bu! Bu çok tuhaf bir histi. Tanımlayamadığı, bilinmez bir durum! Kendi içinde ki girdabtan sıyrılıp kızın fısıltısına odaklanmaya çalıştı.

 

Korhan içerde sadece kapalı kalmadan kaynaklı basık bir koku ve hafif de tarçın gibi bir şey hissetti. Ama o zaten ne bilirdi ki?

 

Elinden kayıp giden parmaklar, kendi çekilmese bırakmayı düşünemeyecek kadar oraya aitmiş gibi geldi bir an. Sahi niye öyle hissetti ki durup dururken? Sıcaktı üstelik, kendi soğuk elinin aksine sıcacıktı. Isınıyormuş gibi hissetmişti. Avucundan ayrılana kadar fark etmemişti ama çok uzun zamandır ilk kez ısınmış gibiydi.

 

Ahu evin içerisinde minik adımlarla ilerlemeye başladı. Bir adımı bile dermansız bacaklarını zorluyordu.

 

Eski tip alçı bir kemerle mutfak ve oturma alanı ayrılmıştı. Nedense hep Ahu sevmişti bu detayı. Mutfak kısmına geçip yığılır gibi dört sandalyeli bir masanın kıyısına ilişti. Olduğu gibiydi her şey. Lavabonun üzerindeki bulaşıklık da iki üç bardak yıkanıp ters kapatılmış, bir kaç tabak ve kaşık kurumuş ama kaldırılmamıştı. Belki de kaldırılacak kadar yaşayamamıştı.

 

Biraz düşünse neredeyse hiç tanımadığı bir adamın yanında yapmayacağı bir şey yapmak zorunda kaldı. Ruhundaki acı ona nefes aldırmıyordu artık. Emanet oturduğu sandalyeden yere doğru kayıp ahşap sandalyenin bacağından tutmaya ve alnını yaslayarak ağlamaya başladı.'Ahi...' dedikçe boğazından fırlayan hıçkırıkları da gözünden sicim gibi akan yaşları da zaptedemiyordu.

 

Bir insanın en aciz, en savunmasız anı olabilirdi şu an. Her türlü darbeye en hazırlıksız kaldığı an!

 

Korhan ise karşısındaki duruma öylece bakakaldı. Bu kızı zaten defalarca ağlarken görmemiş miydi? Ama bir şeyi daha iyi fark etti. Gözleri kilitlenip kaldığı yerde öylece durdu. Zihninde bir ses durumu açıkladı.

 

'Ahu Nar tam şu an gerçekten Ahi'nin gidişini kabullendi.'

 

Benliği hep inkar içinde olan kızın gözlerinin önünde kaybına bir daha kavuşamayacağını kabullendiğini gördü. Dudaklarından sürekli 'Ahi'' ismi döküldükçe dişini sıkmasına neden oluyordu. Çok ölümlere tanıklık etmişti. Bir çok yas tutan insanla iş ilişkisi olmuştu ama bu!

 

Bu ona hissetmemesi gereken ne varsa hissettiren bir şeydi.

 

Ona neydi ama ağlamasındı da. Korhan için çok da önemli değildi ama lütfen artık böyle içi sökülürcesine ağlamasındı.

 

Ne yaptığını fark etmeden tek dizini kızın önünde kırarak ona doğru eğildi. Sandalyenin bacağına yapışmış elinden tutup göğsüne doğru çekti. Çenesi kasılmaktan sızlıyordu.

Zihnin de sürekli 'bana ne!' çığlıkları yankılansa da beyninin kontrolünden çıkan elleri karışmış saçlarını okşamaya başladı. Avuçları hayatında olan iki kişi için merhametle açılmıştı sadece. Şimdi zerre kan bağı yokken, onu azıcık bile tanımıyorken göğsü hıçkırıklarına kayıtsız kalamıyordu.

 

Sinesine kapanan kor gibi parmaklarda akan kanı hissettiğine yemin edebilirdi. Boynuna çarpan soluğun harlı bir yangına sebep olduğunun da farkındaydı. Ama genzine dolan koku...

İşte o koku yutkunmasına neden oldu.

 

Eskiden bahçelerinde, ciğerlerini doldururdu bu koku. Korhan'ın iyi hissettiği zamanlarda turunç bahçesindeki portakallar baharda çiçeğe durduğunda tam da böyle kokardı.

 

İnsanlar için sesler, yüzler bir yere kadar etki ederdi aslında. Ama kokular çok büyük çağrışımları gizlerdi. Tam şu an da Korhan kendi için 'güzel'i tanımlayabileceği en yakın ânâ bu kokuyla gitmişti.

 

Çocukluğunun ve delikanlılığının o güzel zamanlarından kalma portakal çiçeğinin o mest edici esansı kollarında, kırık kanatlı bir kelebeğe sinmişti.

 

Burun deliklerinden koku ciğerlerine aktıkça bilinçsiz bir halde daha sıkı sarmalıyordu kızı. Sadece tesselli etmeyi planladığı küçük bedeni, iri bedeniyle sarmalamak yoktu planlarında.

 

Kendine sormaya korktuğu bir soru filizlendi içinde.

'Sen annenden ve Sûhan'dan başka birine hiç böyle sarıldın mı Korhan?'

 

Ahu Nar'ında şu anki oldukları hâlden haberi yoktu. Zaten sevmezdi ki Ahi'den başka biriyle bu kadar yakın temas. Belki Sûhan ya da Yasemin! Ama daha fazlası değil.

 

Hıçkırıkları yavaşlayana kadar öylece kaldılar. Ne Korhan kollarını titreyen bedenden ayırdı ne de Ahu nefret ettiği bu kokudan uzaklaştı.

 

"Bunu bize niye yaptılar Korhan?"

 

Küçücük bir çocuğun çok haklı bir isyanı gibiydi cümle. Ama bu sefer kendini değil onu da katmıştı.'Biz' diyerek acılarını aynı yerden düğümlemişti.

 

Kendine sormamıştı Korhan bunu. Bunu onlara sahi niye yapmışlardı? Gördüğü kadarıyla Ahu'nun bir Ahi'si varmış, kendinin de nazlı çiçeği ve annesinden başka neyi vardı ki?

 

"Bilmiyorum Ahu Nar. Bizi böylesine niye kanattılar hiç bilmiyorum..."

 

Zamanın ne kadar aktığından ikisi de haberdar değildi. Ahu Korhan'ın göğsünde kaç hıçkırığını saldı saymadı. Korhan, bahçesinden saçlarına konan o portakal çiçeklerinden kaç soluğu ciğerine doldurdu bilmedi. Büyük bir acı ve iki yaralı anlık bir büyüye kapıldı.

 

Ahu gözlerini araladığında su ısıtıcısının kulpuna baktı bir süre. Başı yavaş yavaş pencereye döndü azıcık bile açıklık yoktu. Ağlamaktan sızlayan gözlerini elinin tersiyle ovaladı.

 

"Korhan..."

 

"Hmm..."

 

Ahu bir anda sarındığı kollardan kurtulup ayaklandı ve etrafında dönmeye başladı.

 

Hızlı tepkisiyle vücudu durulmuş ve söylemeye dili varmasa bile baş ağrısı hafiflemiş adam girdiği o büyüden sıyrılıp kıza baktı.

 

"Buraya biri girmiş! Korhan bu eve biri girmiş!!!"

 

Adam kaşlarını çatıp etrafa baktı, tek bir dağınıklık izi yoktu.

 

"Emin misin? Bir şeyler mi kayıp?"

 

"Eminim! Su ısıtıcısının kulpu sağda, bende Ahi'de solağız. Ben sağ elimi kullanmakta sıkıntı yaşamam ama Ahi asla kullanamaz. Eşyaları hep sol eliyle yönlendirir. Güneşlik aşağıda. Ahi asla güneşliği indirmez, gece yada gündüz indirmez!"

 

Ahu bir eli belinde diğeri alnında bir noktaya kilitledi bakışlarını. Kapı üç kere kilitlenmemişti. Ahi bu konulara takıntılıydı ki. Nasıl hemen anlamazdı.

 

"Polisler girdi mi eve Korhan, biliyor musun?"

 

Korhan da tıpkı Ahu gibi ayaklanıp etrafına baktı. Sanki baksa anlayacakmış gibi bir dikkatle Ahunun altını çizdiği detayları inceledi gözleri.

 

"Cinayet şüphesine hiç düşülmediğinden dosya hemen kapandı. Sûhan'ın eşyalarına bile dokunmamışlardı. Sen yanılmadığına emin misin?"

 

"Eminim Korhan, kilidi üç kere çevirmeden asla çıkmaz dışarı. Biri girmiş eve, kendince düzeltip geri çıkmış. Ama bir kere kapıyı kilitlemiş yani anahtarla girmiş içeri!"

 

Ahunun sözleriyle beraber Korhanın zihninde yankılanan gerçek bu olmuştu.

 

"Bütün evi dolanalım. Bir şey aramış olmalılar. Kahretsin, bulmuş olabilirler mi?"

 

"Ne aradıklarını bile bilmiyoruz ki."

 

Ahu evin her yerinde gözlerini gezdirdi. Artık tamamen emindi, eve birileri girmiş ve en ince ayrıntıya kadar bu ev aranmıştı. Duş perdesi sağa çekilmişti, ev terlikleri iç içe geçirilmemişti, çift kişilik yataktaki iki yastık tam ortada ve üst üste değildi. Ahi'nin tuhaf takıntılarının göz ardı edildiği bir çok düzenleme yapılmıştı ama ondan önce demekki tüm ev baştan sona dağıtılarak aranmıştı.

 

"Bu ev baştan sona aranmış Korhan."

 

"Kahretsin! Ne zaman girdiler acaba? Ne aradılar? Parmak izi de çıkmaz, şu titizlikte çalıştıklarına göre."

 

Korhan bir süre sakallarını sıvazlayıp düşündü. Burada böylece durmaları tehlikeliydi. Ellerinde anahtarla eve gireblen birikerinin varlığı söz konusuyken burası çok güvensizdi.

 

Susmayan iç sesi "sen yokken girmiş olsaydı" diyerek Korhan'ı kışkırtıyordu. Ya birikeri hâlâ evdeyken Ahu bu eve girmiş olsaydı? Sûhan gibi oda...

 

"Biran önce çıkalım burdan! Evi gözlüyor olabilirler."

 

Tekrar bilinçsizce kızın parmaklarına parmaklarını doladı ve onu dışarı çekiştirdi. Adımları çok hızlıydı, peşindeki kızı koşturarak çekiştirdiğinin bile farkında değildi o anda. Ahi'nin her zaman yaptığı gibi kilit üç kere çevrildi. Yol boyunca ikisi de kendi iç seslerine boğuldukları için hiç konuşmadılar.

 

Ahu aklına gelenle adama döndü. Evinin önüne gelmişlerdi.

 

"Bir ip ucu buldum dedin! Söylemedin bana, ne buldun?"

 

Ağrı yine başlamıştı ve onu delirtecekti. Biran önce eve gidip arkadaşının verdiği haplardan içmek, iki saat de olsa uyumak istiyordu. Kızın sorusuyla o detayı kendinin de unuttuğunu fark etti.

 

Bir şeyleri unutmak Korhan'ın yapacağı hata değilken tekrarlamaya başlamıştı bu eksikliği.

 

"Adli tıp raporunu yazan doktor cinayetten bir hafta sonra karısıyla anlaşmalı boşanmış. Karısı yurt dışına çıkmış boşanma olur olmaz. Ama ilginç olan yurt dışına çıkınca bir hesaptan üzerine çok yüklü bir miktar para transferi gerçekleşmiş."

 

"Bu ne demek?"

 

"Bitmedi daha! Doktor istifasını vermiş iki gün önce hastaneye. Almanya için vize başvurusunda bulunmuş aynı zamanda da. Onu bekliyor gitmek için. Karısı İtalya'da. Ama ben Almanya'nın bir şaşırtmaca olduğunu düşünüyorum. İtalya'ya geçecek oradan sonra eminim."

 

"Ama neden? Neden bu kadar karmaşık ilerliyor ki? Amacı ne olabilir ki?"

 

"Bence kendi aklı değil bu. Kendisi ülkeden çıksa bir daha izini bile bulamazdık. Üstelik şu anda onu kimse aramıyor bile, niye böyle bir kaçış planı yapsın. Biri yönlendiriyor! Bir nedenden ötürü ilk Almanya'ya gitmesi lazım. İşte ben burda kilitleniyorum. Neden ilk Almanya?"

 

"Çıkarsa ülkeden bulamayız! Ne yapacağız biz?"

 

"Zuhur'la peşine düşeceğiz, şu anlık bilmiyorum. Adama ulaşıp konuşturmamız lazım. Yarın bu konu için bir arkadaşımdan yardım isteyeceğim. Telefon geçmişine ulaşmamız lazım. Hem karısının, hem kendinin!"

 

"Beni de haberdar edersin değil mi?"

 

"Merak etme. Bir şeyler ye ve uyumaya çalış. Okul işini beraber halledeceğiz. Çok solgunsun Ahu Nar bana sağlıklıyken lazımsın. Güçlü ol! Birbirimize güçlüysek faydamız dokunur."

 

"Elimden geleni yaparım."

 

Çok yitik bir sesti son cümlesi. Elinden bundan iyisi gelmiyordu ki.

 

Ahu kapıyı açıp arabadan çıktı ve ağır adımlarla evine girdi. Yasemin onunla ilgilenmekten tutamadığı nöbetlerle uğraşıyordu.

 

Odasına girdiğinde yatağının üstünde bir kutu vardı. Kırmızı oldukça parlak bir jelatinle kaplıydı. Yasemin yine yapmıştı yapacağını. Kendini mutlu etmek için kim bilir yine hangi gereksiz şeye parasını harcamıştı. Onun merhametine imreniyordu...

 

Yatağına oturup paketi aldı kucağına, parmaklarıyla üzerindeki beyaz puantiyeli fiyongu okşadı, yavaş yavaş açmaya başladı.

 

Küp şeklindeki kutunun kapağını açtığında ise elindekini nasıl fırlattığını anlayamadı. Çığlığı odaya yayılmıştı. Korku bir anda bedenini öyle hızlı kaplamıştı ki soluğu kesildi.

 

Elleri titreyerek montunun cebindeki telefona tutmaya çalıştı. Parmakları korkunun verdiği bir etkiyle his kaynı yaşıyordu sanki. Gözleri ise kutudan ayrılmıyordu.

Açılan telefondan ses gelmesine müsade etmeden

"Geri gel lütfen" dedi.

 

Korhan bir anda yolun ortasında aracını durdurdu. Kokusu hâlâ arabanın her yanını saran kızın varlığının sıcaklığı bile geçmemişti. Ama sesi öyle panik doluydu ki Korhan'ı da telaşa sürüklemişti.

 

"Ne oldu, neyin var?"

 

"Korhan ne olur geri gel! Bu-burda, odamda kafası kesilmiş bir yılan var! Ne olur geri gel..."

 

Loading...
0%