Yeni Üyelik
20.
Bölüm

TUTKUN & YORGUN

@orenda

 

 

 

BÖLÜM-20-

 

Korhan bir kaç derin soluk alıp Ahunun peşinden hızlı adımlarla ilerledi. Bedeni kasılmaktan o an düşünemediği ama şimdi beyninin içinde tıslamaya benzer bir sesle hatırlattığı cümleye konsantre olmuştu.

Üroloji!

Ahu hanım üroloji de yaptığı stajdan bahsederken ona bağıra çağıra söylediği kıskançlık tarafını hiç umursamamıştı anlaşılan. Yan yana yürürken Ahu dümdüz karşıya bakıyordu. Korhan ise sık sık gözünün kenarıyla kızı izliyordu. Kafeye geçip, bir masaya oturduklarında anca yüzüne bakabilmişti.

Korhan bile isteye dik bakışlarını üzerinden çekmedi. Yeterince rahatsız ederse karşılığını alacağını biliyordu. Sonunda da amacına ulaştı.

"Yeter ama!"

"Ne yeter Ahu Nar?"

Kızı gözleriyle taciz ederek, bile isteye rahatsız eden kendi değilmiş gibi soruyor olması Ahunun yüzünde sinirle karışık bir şaşkınlık ifadesi oluşturmuştu.

"Şu gözlerini çek üzerimden! Birine böyle bakamazsın!"

Korhan hiç duyduğu azarı umursamadan yüzünde tebessüme benzer bir ifadeyle geriye yaslanıp bacak bacak üstüne atmıştı.

"Birine değil! Sana bakıyorum, neden sana istediğim gibi bakamayayım ki?"

Ahu onun nasıl bir sırtlan olduğunu öğrenmeye başlamamış olsa sorusunu masum bile bulabilirdi.

"Çünkü rahatsız edici."

Biraz evvel geriye yaslanarak uzaklaşan Korhan şimdi kollarını masaya yaslayıp, Ahuya olabildiğine yaklaştı.

"Sana bakmak en çok benim hakkım Ahu Nar. Yeteri kadar sabırlı davranıp, istediğim gibi izleyemedim seni. Şimdi... En azından kör taklidi yapmayı bırakmışken rahat rahat gözlerini, kaşlarını, ben öperken bana karşılık veren dudaklarını izleyebilirim. Tabi saçların da var. Onlar için ayrı mesai ayırmak istiyorum, uzun sürecekler."

Kızın yüzünü kademe kademe saran kızıllığa dikti bu seferde kehribar harelerini.

Ahuyu sus pus bırakan bu açık sözlülüğü, baş edilemezdi. Birde sürekli öpüşmelerini yüzüne vuruyor olmasının nedenini anlamıyordu sanki. Karşılık verdiğini hatırlatarak bu olanların sadece Korhan tarafından yaşanmadığının altını çiziyordu.

Oda Korhan gibi kollarını yasladı.

"Sürekli bunu söyeleyeceksin bana değil mi?"

Korhan iki kaşını kaldırarak baktı. Ahu o kadar bileniyordu ki bu hallerine, asla şu an anlamamış ifadesine inanmıyordu.

"Neyi Ahu Nar?"

"Ne olduğunu gayet biliyorsun! Ama beni köşeye sıkıştırmak hoşuna gidiyor. Tamam! Doğru sen beni öptün bende karşılık verdim! Oldu mu Korhan Yıldıray?"

Korhan dudağındaki kıvrımı biraz daha büyüterek baktı, aynı zamanda sol elini kaldırarak bir garsonu siparişler için çağırdı. Ahu masaya yaklaşan genç gorson nedeniyle geriye yaslandı. Ama ona dikkatle bakan adamdan kızgın gözlerini çekmedi.

"Bir serpme kahvaltı alalım. Oldukça açım ama acele ederseniz sevinirim."

Garson hemen uzaklaşmıştı yanlarından. Ahu hâlâ kaşları çatık ona bakıyordu. Ahunun kırılmış inadından dolayı keyfi yerine gelmişti.

"Keyif alıyorsun resmen!"

"Öyle... Baya keyif alıyorum şu andan. Bana her an saldıracakmış gibi duruyorsun Ahu Nar. Benimle bile isteye öpüştüğünü itiraf etmek bu kadar zorladı mı seni gerçekten?"

Cümlesi biter bitmez masaya yaklaşan iki garson nedeniyle tekrar sustular. Hazırlanan kahvaltıyla Korhan tek şeker attığı çayı karıştırıp Ahunun önüne bıraktı. Sonra kendine de aynısını yapıp sıcak çaydan bir yudum aldı.

"Afiyet olsun Ahu Nar."

"Sana da Korhan!"

Korhan tekrar çayından içerken kısılmış gözlerle baktı. Ama Ahu o gözlerdeki hafif alaylı, bol keyifli bakışı görebiliyordu. Sessiz yapılan kahvaltıda Ahunun yanağını ısırttıran şeyler oluyordu. Mesela Korhanın hazırlanmış sebze tabağını eline alıp ilk Ahuya sonra kendi tabağına doğal bir şekilde servis yapması gibi. Zaten çayını hazırlayıp vermesi de anlık kalbinde bir çarpıntı yapmıştı. Sonra ekmeğin sert kısmını ısırıp, kalanını tabağına bırakmıştı Ahu. Korhan bunu hep yapıyormuş gibi o bir lokmalık kısmı alıp ağzına atmıştı.

Ahunun gözünün altından izlediği, belkide Korhanın farkında bile olmadığı bu benimseme çok başka bir histi. Çok doğal, çok şaşırtıcı, çok gerçek...

İşte Ahuyu ürküten buydu. Bu hiç bir şey yapmadan bir çok şey yapan hallerine alışmak öyle kolaydı ki.
Elinden yine çekilip alınsa canının acısını düşünmek bile istemiyordu. Onurla hiç böyle olmamıştı. Sorulsa Onurun çayını nasıl içtiğini bilmediğine de emindi. Korhan onu öyle dikkatle izliyordu ki her şeyini hafızasına kaydediyordu.

"Staj süreleriniz ne kadar zamanda bir değişiyordu?"

Ahu önündeki kalıntıları sağa sola iterken gelen sesle başını kaldırdı. Korhanın umursamaz yüz ifadesiyle çay bardağına bakışını gördü.

"Efendim?"

"Staj süreleriniz diyorum. Ne kadar süreyle değişip başka bir polikliniğe geçiş yapılıyordu?"

Korhanın tekrar o dik bakışlarıyla soruyu detaylandırmasından sonra Ahu kaşlarını kaldırıp baktı bu sefer.

"Aylık değişiyordu Korhan."

Korhan "aylık" diye tekrar etti. Geri kafalı bir adam olmak istemezdi ama bir ay boyunca Ahunun görüş açısında kaç kişi soyunmuş olabilirdi demeden yapamıyordu. Ya da özünü inkar etmeye gerek yoktu! Bariz geri kafalının tekiydi ve Ahunun sayısı belirsiz erkek cinsel organını muayene etmiş olma durumu aşırı can sıkıcıydı. Dilini dişleri arasına kıstırıp kendini frenlemeye çalıştı. İçinde gerçekten varlığından habersiz bir mağara adamı olabilirdi. Gözleri Ahunun ellerine doğru kaydı. İnce parmakları... "Eldiven" diye bağırıyordu bir yandan da beyni. Kıskançlık bir insanı gerçekten mahvedebilecek o yegane duygulardan biriydi. Bu düşüncelerden sıyrılmak için bir anda ayaklandı.

"Hadi kalkalım, çalışmam lazım!"

Ahu sanki aklını okuyormuş gibi yanından geçerken anlık bir bakış atmış, Korhan yanlış görmediyse de onunla dalga geçer gibi gülmüştü.

Yan yana sessizlik içerisinde ofisine doğru yürüdüler. Karşıdan karşıya geçerken Korhanın hemen elini beline atışı, onu kendine olabildiğine yakın yürüyüşü Ahunun tüylerini diken diken ediyordu.

Ofiste Korhan çalışmaya başladığında Ahu da bahsedilen koltuğa geçip ilk Korhandan aldığı kitabı okumaya başladı. Yaklaşık bir saat sonra sessizliğin verdiği bir etkiyle uykusu gelmişti.

Masasından kalkıp kendine doğru yürüyen Korhanla uykusu dağılır gibi oldu. Korhan hiç bir şey demeden üzerinde oturduğu ikili koltuğun altını çekmiş, açılan kısımdan ince bir polar çıkarmıştı.

"Ayakkabılarını çıkar hadi. Biraz uyu, benim işim uzun sürebilir."

"Eve mi gitsem ki ben?"

Korhan yüzüne o sessiz bakışlarını tekrar attı. Konuşmayacağını düşündüğü anda ağzını araladı.

"Burda uyu. Beraber gideriz eve. "

Ahu başını sallayıp ayağındaki botları çıkardı ve kenara koydu. Bedenini olabildiğine küçültüp koltuğa uzandı. Korhan da poları üztüne düzgünce örttü.

Omzunu düzeltirken olabildiğine yaklaşmıştı Ahuya. Uzanıp saçlarının üzerine bir öpücük bıraktı.

"Uyu benim güzel ateşim. Bende dinlenmek istediğimde seni izleyebileyim."

Fısıltıyla kurulmuş cümleler tenine çarptığında Ahunun gözleri örtülmüştü bile. Kalbine çok iyi gelen kelimeleri vardı Korhanın. Sadece kalbine de değil, ruhunu da sarıyordu dilinden dökülenler. Erken kalkmanın ve biraz da üşümenin etkisiyle kısa sürede uykuya daldı Ahu. Korhan ise önündeki dosyalardan ve bilgisayardan gözlerini her ayırdığında kıvrılmış, uyuyan kıza gözlerini dikti. Korhan Ahuya "seni izlemek benim hakkım" derken bunu tüm içtenliğiyle söylemişti. Sanki yer yüzünde ona verilecek tek kıymetli şey Ahuymuş gibi hissediyordu. O yüzden sahip olduğu tek ganimetine doya kana bakmak, bahsettiği her detayını ince ince izlemek, tamamen benliğini özümsemek istiyordu.

Kapı aniden açıldığında bakışları hemen oraya yöneldi.

"Korhan bi ba..."

Zahirin konuşmasını parmağını dudağına sus der gibi örten Korhan durdurdu. Zahir de ne olduğunu anlamak isterken koltukta uyuyan kızı gördü. Korhan sessizce ayaklanıp, ortağının da kolunu tutarak odadan çıkardı ve Zahirin odasına girdiler.

"Dostum burda olduğunu bilmiyordum. Hasta mı?"

"Değil... Ama çok yorgun. Uyusun biraz. Ne oldu şimdi anlat."

"Cemille konuştun mu?"

"Hayır! Henüz aramadı beni. Ahmet Sungur hakkındaki bilgiler de oldukça kısıtlı internette."

"Buldum Korhan. Yani peder baya bir döküman yollatmış."

O sırada Korhanın telefon da çalmaya başlamıştı.

"Cemil..."

"Abi nerdesin, oraya geliyorum!"

"Ofisteyim, Zahir de adam hakkında bir şeyler bulmuş. İnternette makaleleri dışında bir bilgi yok."

"Olmaz tabi! Mahkeme kararıyla kaldırılmış çünkü. Bekleyin beni geliyorum."

Korhan kaşları çatık kapanan telefona baktı.

"Cemil geliyor. Oda bir şeyler bulmuş."

"Gelsin bakalım. Bu işin sonu nereye gidecek anlamadım ben. Ha bu arada adamı Ahmet Sungur olarak ararsan tıp kariyerini öğrenirsin. Birde Ahmet Çağlar olarak aratmak lazımmış."

"Ne?"

"Adam iki üniversite bitirmiş. İlki İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinden."

Korhan kaşlarını derince çattı.

"Atilla Saruhanlının mezun olduğu üniversite ve fakülte! Aynı yıl mı?"

"Sence?"

"Aynı zamandan! Peki şu an nasıl Tıp Fakültesinde dekan?"

"Siyasal bilimlerden sonra tekrar üniversite sınavına giriyor. Adamın hayali aslında cerrah olmak gibi görünüyor gidişatta. Yani siyasal bilimlere dair hiç bir kariyer çizgisi yok."

"O zaman Ahu Narın babası neye bulaştıysa başına geleceklere önlem amacıyla kızına böyle bir koruyucu mu tahsil ediyor?"

"Bilmiyorum, çok meşekkatli bir iş. Ahunun tıp okuyacağını nerden bilsin adam. Ölmüş gitmiş."

Kendi aralarında bu konu üzerine fikir yürütürken Cemil gelmişti. Asistanından nerede oldukları bilgisini aldığından Korhanın odasına uğramamıştı bile.

İçeri girdiğindeki ifadesi Cemilin alıştıkları haline çok tersdi. Oldukça düşünceli ve dalgın bir hâli vardı.

"Ne oldu Cemil, ne buldun?"

"Abi biz neye bulaştık bilmiyorum ama çok karışacağız o belli oldu."

"Ne oluyor?"

Cemil elindeki dosyayı direk Korhana uzattı. Korhan açıp içine baktığında ve okuduklarını anlamaya çalıştıkça zihnindeki karmaşa oldukça güçlenmişti.

"Mahkeme kararıyla adam üzerine tüm bilgiler kaldırtılmış. 2000-2004 arası kimin özel kalemi olarak görev almış okudun mu?"

Korhan dili ve dişi arasında "Atilla Saruhanlı" diye tısladı.

"Cerrah olarak göreve başladığı yıl Ahmet Çağlar olan adını Ahmet Sungur olarak değiştirmiş. Babasının soyadından vazgeçerek mahkeme kararıyla annesinin soyadına geçmiş. İşin ilginç yanı emekle oluşturduğu tıp kariyerinden Atilla Saruhanlının kabinede yer alması ve bakan olarak göreve başlamasında vazgeçiyor. Suikast sonrasına dair hiç bir şey yok bir süre. Sonra ise bir araştırma hastanesinde cerrahlığa geri dönüyor."

"Örümcek ağı gibi. Her şey birbirine bağlı sanki."

"Orda bir tarih var abi oraya bak!"

Korhan gözlerini tekrar kağıtlarda gezdirmeye başladı. Adamın ilerleyen yıllarda araştırma hastanesinde cerrahi asistanlara eğitim verdiği sonra ise araştırma hastanesine bağlı üniversitede dekan olarak atamasının yapıldığı kısımlara kadar okudu.

"Ahu Narın okula başlamasından bir yıl önce dekan olmuş!"

"Aynen öyle ve nedense o göreve getirilebilecek çok fazla isimler varken Ahmet Sungur şak diye oturmuş Tıp Fakültesi dekanlık koltuğuna."

"İkisini de izlediklerini biliyorduk zaten de ne amaçla izliyorlar orda tıkanıyorum. Üstelik neden Ahu Nar?"

Korhanın mırıltıyla söylediği sözlere Cemil yine sıkıntılı bir soluk bıraktı. Zahir de o zaman Korhanın elindeki kağıtlara bakmayı bırakıp adama dikti gözlerini.

"Senin neyin var? Bunlara mı sıkıntılısın böyle?"

Korhan, Zahir konuşunca tekrar Cemile baktı.

"Hayırdır! Başka bir şey mi var?"

Cemil sanki biri dinliyormuş gibi ilk kapıya baktı, sonra başını iki yana sallayıp yüzünü sıvazladı.

"Abi bunlar normal değil!"

Zahir güler gibi bir nefes bırakıp kalçasını masasına yasladı.

"Onda hemfikiriz, ölmüş bakanın çocukları nereye götürecek bakalım bizi?"

"O değil! Adamın mahkeme kararıyla kaldırttığı bilgilere şak diye ulaşmama izin verildi. Girip sağı solu kurcalıyorum ama tek bir üssümden uyarı gelmedi. Bu bilgiler özel, en azından adamın konumundan dolayı. Benim bu kadar kolay ulaşıyor olmam doğru değil!"

Korhan da Cemil söyleyince dikkatini verdi.

"Usta mı?"

"Dayım senin aradığın günden bir gün önce beni aradı ve artık İstanbulda olacağımı söyledi. Hop! şak diye istihbarat İstanbula çekti beni. Senin adını geçirmeden elini üzerinden çekme diye de direktif verdi. Ceyda yasalara göre suç sayılacak bin farklı kod kullanıyor bizim için henüz hiç bir hareket yok o cephede de. Dayım diyorum yine. Ama bu da kafamı bulandırıyor. Dayım sana yardım edelim diye tüm imkanlarını ve statüsünü kullanıyor gibi. Neden?"

Korhan alt dudağının içini ısıra ısıra kanatmıştı. Cemilin hiç bir engeli olmadan yanına gelmesinden zaten o ihtiyarın parmağı olduğunu anlamıştı. Şu an söylenenlerle sadece yardım etmediğini, bir şekilde Korhanın bu işi çözmesi için yolunu açtığını da anlamış oldu.

"Bulalım istiyor! Ahi ve Sûhan ne uğruna öldürüldü bulalım diye yapıyor!"

"İyi de niye?"

"Atilla Saruhanlı gibi bir gerçeğimiz olmasa belki hatır işi derdim ama adamın öldürülme sebebine bağlı peşine kim düştüyse usta onlardan önce bizim çözmemizi istiyor. Ahu Narın gerçek kimliğini biliyor olmalı. Asıl soru ucu bana dokununca mı öğrendi yoksa benden önce zaten biliyor muydu? "

Zahir kafası karışmış bir halde bir Korhana bir Cemile baktı. Usta dedikleri adamı gıyaben tanıyordu ama bu kadar yere yetişecek bir elinin olduğunu bilmiyordu.

"Bir dakika! Bu senin dayın, Mardin de lokanta falan işletmiyor muydu? Ne alaka istihbaratla."

"Dayım eleman yetiştirir. Bazen iş dünyasına bazen devlete."

"Ne demek bu. İktidarla mı çalışıyor?"

Cemil boş vermişlikle omuzlarını silkti.

"Dayım devlete hizmet eder, hükümetlerle işi olmaz."

Geçip ardındaki koltuğa oturup aklında dolanan soruları sıraya dizmeye yoğunlaştı. Korhan da tam olarak bunu yapıyordu.

"Oğlum benim kafam çok karışıyor bu kulaksız ustanızla. Hem adamın kulağı niye yok lan?"

"Kulağı var..."

Korhanın mırıldanarak geçip tekli koltuğa oturmasını da saf bir bakışla izledi yine Zahir.

"Ne demek var? Lan adama kulaksız niye diyorsunuz?"

"Kulağı var ama o kulağını nerde ne oluyorsa orda bırakır. Zaman içerisinde üzerine yapışmış bir ad işte. Dayımı sorgulamayı kavak çipiliyle attığı dayaktan sonra bıraktım abi ben."

Zahir sinirleri bozulmuşcasına gülümseyip başını olumsuz bir ifadeyle salladı. Sonra Korhanın elindeki kağıda diktiği bakışlarına yoğunlaştı.

"Ne yapacağız şimdi?"

Korhan gözlerini kaldırıp ortağına baksada geri boş bakışlarla izlediği kağıda döndü.

"Dekanı ziyaret edeceğim. Bakalım adımı duyunca anlık gelen duraklama Atilla Saruhanlıyla mı alakalı yoksa bizzat benim babamla mı?"

"Hayda!!! O nerden çıktı?"

"İlk çok dikkat vermedim ama adam babamı da tanıyor olabilir. Adımı söyleyince bir an yüzünü kaplayan şaşkınlığı çok profesyonelce kapattı. Belki bir ihtimal bir davadan tanıyordur diyordum, şimdi Atilla Saruhanlıyı tanıyorsa babamı neden tanımasın? "

Zahir kolundaki saate bakıp derin bir soluk çekti içine.

"Benim davam var bu gün. Çıkmam lazım şimdi. Bir gelişme olursa ara beni. Olmadı pederi bir daha ararız, işinin adı ne puştun? Araştırıp bulsun şu adamı doğurtan ebeye kadar hayatını."

Korhan tamam der gibi gözlerini açıp kapattı. Cemil de geri dönmesi gerektiğini söyleyip Zahirle çıktı odadan.

Korhan elindeki kağıtları sıralı dizip geri odasına döndü. Muzaffer Soylu davası için bir süre daha çalıştı. Ahunun hareket etmeye başladığını gördüğünde ekrana bakmaktan yanmaya başlamış gözlerini kırpıştırdı.

Ahu ise derin uykusundan sanki çok geniş ve rahat bir yataktan kalkar gibi kalktı. Esnemek isteyen bedenini kollarını havaya kaldırıp rahatlattığında dağılmış saçlarını da parmaklarıyla düzenleyip başının üstünde dağınık bir topuzla topladı. Sonunda gözlerini odada dolaştırırken ona dikkatle bakan Korhanla göz göze geldi. Bir an nerede olduğu algısını yitirmişti. Korhanın onu dikkatle izleyen haliyle üzerine nedensiz bir utanmışlık çöktü.

"Şey... Ben çok mu uyudum?"

Odadaki saate bakmak için duvarda gözlerini gezdirdi. Bir an saati yanlış görüp görmediğini anlayamadı.

"Korhan! Dört saattir mi uyuyorum ben?"

Korhan da anlık saate bakıp geri şaşkın şaşkın kirpiklerini kırpıştıran kıza baktı.

"Dinlendin."

"Gece... Sürekli parça parça uykuya dalmıştım. Ondan heralde..." diye mırıldandı Ahu. Koltuğun yanındaki botlarını ayağına geçirip kalktı. Üzerine örtülen poları katladı ve Korhandan öğrendiği yere geri bıraktı. O bunları yaparken Korhan da ayaklanmıştı. Çalışırken ceketini çıkardığından gri gömleğiyle duruyordu. Tam karşısına geçip durduğunda ne oldu der gibi baktı.

"Sarılsana bana..."

"Efendim!"

"Çok yorgunum, biraz dinlenmem lazım. Sarılsana biraz, kokunu duyumsamak istiyorum."

Ahu odada biri varmış gibi sağa sola bakındı. Uyku yüzünden hafif şişmiş gözlerini açıp açıp kapattı.
Korhan bir soru sormuştu ama cevabını beklemiyordu büyük ihtimalle. parmakları eline dolanıp biraz evvel kalktığı koltuğa doğru onu çekmişti. Korhan oturunca belinden kavrayıp kucağına doğru çekmişti Ahuyu.

"Korhan!"

"Hiişştttt... Biraz dinleneyim evimize gidelim."

Mırıltı gibi konuşurken Ahunun da bacaklarını ikiye açarak kucağına yerleşmesini sağladı. O kadar rahat "evimiz" diyordu ki Ahu şaşırdığı için abartanın kendisi olup olmadığı ayrımını yapamıyordu. Beline doladığı kollar Ahuyu bedenine iyice yaklaştırmıştı. Başını açıkta kalmış boynuna gömdü. Ahunun öylece havada kalmış elleri kendine yer arar gibi ilk omuzlarına tutunmuştu. Ama Korhanın boynuna yaslanmış yüzüyle parmakları saçlarına doğru kayıp, onu biraz daha kendine çekti. Kızarmış gözlerinden ne kadar yorgun olduğunu görebiliyordu zaten.

"Neyin var Korhan?"

"Anlatacağım... Biraz izin ver ama."

"Peki..."

Korhan burnunun ucunu Ahunun incecik bir ipek hissi yayan tenine sürterek dediği gibi kokusunu soludu. Ahu ise istemsiz çekildiği hareketlerini kabullenmişlikle parmaklarının sardığı kafasını kendine daha bir istekle yasladı. Korhanın dudağını tenine sürttükçe parmakları Ahudan izin almadan Korhanın saçlarının arasında dolaştı.

Bir süre Korhanın ona sarılmasının, boynunu öpüp, koklamasının tadını çıkardı. Bu his öyle bir şeydi ki içinde kaybolmak zaruret gibi hissettiriyordu. Ahunun başka ihtimali kalmıyordu. Korhanın kollarında olmak Ahunun kaderiydi.

"Korhan..."

"Hmmm..."

"Konuşmayacak mısın hâlâ? Merak ediyorum..."

"Böyle konuşsak, burası çok güzel."

Fısıltısı tenine çarptıkça Ahunun yutkunuşları arttı. Dudakları bilinci dışında saçlarına gömülüp, baskı uyguladı. "Sevmiyorum" diye diline doladığı kokusunu soludu. Korhan ise saçlarında hissettiği öpücükle kollarını ince bedene daha sıkı sardı.

"Dekan... Sandığım nedenle seninle ilgilenmiyormuş..."

Biri duyacakmış gibi murıltı halinde konuşuyordu. Ahu geri çekilip yüzüne bakmak istediğinde izin vermedi. Yeri gerçekten çok güzeldi ve çok iyi hissettiriyordu.

"Kal orda! Konuşmayı eve ertelerim yoksa."

"Huysuzun tekisin..."

Korhan burnunu köprücük kemiğinden göğüs oluğuna kadar sürterek geçti. Triko kazağın boğaz kısmındaki açıklıklığın izin verdiği kadarıyla burnu o bölgede dolaşıp durdu. "Hıhı, öyleyim..." Diye mırıldanmayı da ihmal etmedi.

"Neden ilgileniyormuş benim durumumla. Aşık değil miymiş bana? Sen yanılmış olamazsın, kabul edemem bunu!"

Korhan, dalga geçen sesine dudaklarını aralayıp ince deriyi dişleri arasına azıcık kıstırarak karşılık verdi.

Ahu adamın kollarından çıkamayacağını anlayınca yüzünü saçlarına yaslayıp konuşmasını bekledi. Belindeki minik açıklıkta baş parmağı bir aşağı bir yukarı hareket ediyordu. Dikkatini vermesini çok güçleştiren bir durumdu.

"Baban görevdeyken özel kalemiymiş..."

Ahu duyduğunu tam olarak anlayınca geriye çekildi hızla. Korhan bundan hiç hoşlanmamış bir suratla omuzlarından çekilen ellerine çatık kaşlarla bakıyordu.

" Bari ellerini omuzlarıma geri koy, sarılmayacaksın belli ki."

Konu şu an çok başkayken adamın derdi Ahuyu çileden çıkarmaya yetmişti.

"Sen iyi misin acaba? Söylediğinin farkında mısın? Şu an önemli olan sana sarılmam mı?"

Korhan umursamazlıkla omuzlarını silkti.

"Dinleniyordum..."

Ahunun gözüne bir an çocuk gibi göründü nedense. Birde gözleri gerçekten kızarıktı ve şişmiş gibiydi. Üzerine düşünmeden ellerini geri göğsüne doğru yasladı ve aşağı yukarı okşar gibi hareket etti.

"Bununla yetin ve neler öğrendiğini anlat hadi!"

Korhan başını onaylayarak salladı.

"Babanın mezun olduğu okuldan mezunmuş zaten. Aynı yıl, aynı bölüm! Soyadını değiştirmiş ki biz bilseydikte fark etmezmiş. Mahkeme kararıyla siyasi hayatına dair hiç bir şey bulamazmışız, okul hayatını da kapsıyor. Sadece tıp kariyeri boyunca yazdığı makaleler ve katıldığı konferanslardaki söyleşiler var. Zahir ve Cemil bulmuş. Ardan önce Ahmet Çağlar olarak varmış. Babandan sonra ise Ahmet Sungur olarak dönmüş."

Başını masayı gösterir gibi hareket ettirince Ahu da o yöne baktı.

"Dosyasına bakarsın. 2004 sonrası iki yıl kadar yok ortada. Sonra okulun araştırma hastanesinde başlıyor geri göreve. Zaman içerisinde hem eğitim veriyor hem kariyerini büyütmek için uğraşıyor. Sen başlamadan bir yıl önce ise dekan olarak fakültede görev alıyor."

Ahu durup içinde her cümleyi bir yere oturtmaya çalıştı. Babasıyla beraber dört yıl geçirmişti. Aynı üniversiteyi okumuşlardı. Kendini tanıyordu ama neden hiç bir şey söylememişti. Saklı tutulan kimliğini korumak istediğini anlıyordu ama bir şeyler ima etmesi gerekmez miydi? Kaybına kadar adamın varlığında habersizdi Ahu. Üniversiteye hazırlık dönemleri düştü aklına.

"Çok karışık... Benim oraya gideceğimi nasıl bilir ki?" Diye mırıldanırken aklına düşenlerle gözleri iri iri açıldı.
Korhan da dikkatle yüzündeki değişimi izliyordu.

"Manipüle ettiler beni. Dershanede! Gideceğim bölüm, okul zaten biliniyordu, sadece beni kandırmaları gerekti!"

"Ne demek istiyorsun?"

"Dersanede, herkesin sorumlu hocası vardı. Netlerini, çözdüğü soru sayısını, ne bileyim çalıştığı konu anlatımını takip eden hocası. Benimki fizik hocamızdı. Benim sürekli aklım hangi bölüm olsun diye karışıyordu zaten. Bir türlü emin olamıyordum. Bana sürekli doktor olmanın ne kadar yakışacağını söylüyordu. İnsan hayatının önemini, insan hayatını korumanın kutsallığını... Sonra dershane üniversiteleri gezdirirken bizi okuduğum üniversiteye getirmişti. Sınav yaklaşıyordu, motive olalım diye."

Ahu düşündükçe hocasının davranışları daha anlamlı gelmeye başlamıştı. Koca günü sadece tıp fakültesine ayırtmıştı kendiyle beraber sorumlu olduğu beş gence de. Guruplarında Selim diye bir çocuk vardı ve bir kaç kere mühendislik fakültesine de bakalım diye ısrar etse de hocası bir şekilde tıp fakültesinin etrafında dolaşmalarını, öğrencileriyle konuşmalarını sağlamıştı. Ahu o gün içine düşen hevesi hatırlıyordu. Onlara bölüm hakkında yardımcı olan intern öğrencinin nasıl büyük bir coşkuyla hastane maceralarını anlatışını, ilk doğan bebeği izlediği kısımlardaki hislerini dile getirişini, ruhunun ne kadar özel hissettiğine dair söylemlerini...

"Beni etkileyerek burayı tercih etmemi sağladı. İlk tercihimdi burası ve geldi. İyi bir puan almıştım aslında. Ama daha iyiler de vardır eminim ki. "

Hem Korhana açıklayıp hem kendi içinden de çıkarımlar yapmasını sakinlikle dinliyordu Korhan.

"Gidip konuşmamız lazım onunla Ahu Nar. Neyin peşindeler, ne istiyorlar öğrenmek zorundayız. Üstelik... Sûhanla ne ilgisi var bu durumların? Bir şekilde..."

Korhanın sona doğru kısılan sesiyle Ahunun bakışları da küçükldü. Omuzları düştü, farkındalık canını yaktı. Korhanın omuzları ve göğsü arasında kıpırdanan elleri çekilip kendi kucağına yerleşti.
Genzini yakan bir farkındalık... Düşünmesi çok acı veren o farkındalık gözlerini doldurdu.

"Bizim yüzümüzden... Bizim yanımızda diye..."

Gözünden aşağı kayan yaşı Korhan parmağıyla yakaladı.

"Yapma!"

"Bize yakın olduğu için o da yok artık. Kim ne istiyorsa bizim peşimizdeydi. Sûhan... Sûhan..."

Dolu dolu olan siyah incilerinden damla damla yaşlar boşalmaya başladı.

"Bizim yüzümüzden gitti..."

Hıçkırırken ağzından çıkanlar Korhanın yüreğine batıyordu. Elini ensesine götürüp göğsüne yasladı. Ona yaklaşmak istemeyen Ahunun direncini zorla kırdı.

"Sizin yüzünüzden değil! Bunu o kafana sok Ahu Nar! Bir insanın canına, hiç bir şeyden haberi olmayan iki gencecik can sebep olmaz. Bilmediğimiz binlerce şey var. Haberin olmayan konudan sorumlusu tutulamazsın adalet terazisinde. Bile isteye kıyılan canın müsebbibi hiç bir şeyden haberi olmayan iki genç olamaz. Üstelik biri de..."

Göğsünde ağlamaya devam ederken Ahu "biride..." diye fısıldadı. Biri de giden gencecik bir kızla yok olmuştu. Onlardan ne istemişlerdi ki? Ahu bilmiyordu hiç bir şey. Canının yarısını söküp alacak kadar, kendine yıllar sonra bir kız kardeş bulmuşken onsuz kalacak kadar Ahu ne yapmıştı o insanlara?

"Bilmiyorum ben Korhan! Niye bunu yaptılar bana bilmiyorum. Ne istiyorlar benden bilmiyorum. Beni niye geride bıraktılar, niye onlarla gitmeme izin vermediler...."

"Sus!"

Korhan omuzlarından tutup görüş açısına getirdi Ahuyu. Gözlerindeki sarılar kızıllaşmıştı. Sinirin yüzünün her bir yanına dağılışını puslu gözler ardından görüyordu Ahu.

"Konuşmayacaksın böyle! Yeterince kaybım var bana öyle bir ihtimali düşündürtmeyeceksin! Gelip beni böyle darmadağın etmişken, beni kendine dağlamışken ölmüş olma fikrini aklıma sokmayacaksın! Anlıyor musun beni Ahu Nar? Biz kardeşlerimize bunları yapanları bulup, yaşadıkları hayatları ayaklarından çekip aldıktan sonra yaşayacaksın! Benim yanımda, benim kollarımda yaşamaya devam edeceksin! Benim öfkemi üstüne çekme!"

Adamın bağıra çağıra kurduğu cümlelere omuzları düşmüş, yanaklarına aşağı kayan yaşlarla öylece baktı. Korhan ise bir anda gözünde minicik kalışıyla çıldırmak isteyen öfkesini zaptetmeye çalıştı. Aklına dolan anlık Ahunun ölü yüzü, kanında kor alevden bir öfke doğurmuştu. Ama o öfke de Ahunun gözünden akan bir damla yaşla sönüp kaybolmuştu. Elleri yüzündeki ıslaklığı okşayarak kuruttu.

"Benim güzel kelebeğim... Kendine bu şekilde kıyma Ahu Nar. Haberin bile yokken hiç bir şeyden, iki canın yükünü sırtlanamazsın. Çok yorgunsun, çok üzgünsün, mahvoluşunu daha fazla izletme bana. Senin suçun olamaz. Böyle bir kötülük senin kadar kar beyazın suçu olamaz."

"Beni sağ bıraktılar... Ne arıyorlarsa bende sanıp sağ bıraktılar."

"Bırak öyle bilsinler o zaman. Ahu Nar sen benim dayanağımsın, olmadığın bir hayatı düşündürme bana. "

Boynuna dolanan eli okşayarak geri göğsüne çekti Ahuyu. Sonra o el sırtına kayıp rahatlasın diye orda da gezindi.

"Çok acıkmışsındır... Hadi yemek aldığımız orda yemeğimizi yiyelim. Rahatsız olmadın değil mi? Sonra evimize gidelim."

Ahu belki de hiç bir teşvik olmadan ilk kez Korhanın boynuna kollarını dolayıp başını sıkıca göğsüne bastırdı. Güç aramak, medet dilenmek, ona olan ihtiyacını göstermek belkide çok başka anlamlarla sıkıca sarıldı. Korhanın, hızla çarpan kalbini duymasını sağlayacak kadar güçlü bir sarılışla sarıldı. Dudakları "evimize gidelim" diye mırıldandı.

Ahu önce elini yüzünü yıkamak için lavaboya gitmişti. Asistanı ise gözünün altında bolca şaşkın bir halde Korhanın kızı bekleyişini izliyordu. Kaç yıldır burda çalışıyordu ve patronunu hiç böyle şeyler yaparken görmemişti. Lavabodan çıkıp gelen kızın toplu saçlarını kendi elleriyle dağıtmış, parmaklarıyla tarayarak düzenlemiş, montunu giydirip önünü sıkıca kapatmıştı. Kız hiç bir şey demeden patronu ne yapıyorsa sessizce bitirmesini bekliyordu. Sonra parmaklarını ellerine dolayıp asansöre doğru yürütmüştü. Sanem hanımın dudağı kıvrılmıştı. Aşk en zemheri ayazları bile kırıp güneş ışınlarıyla ısıtabiliyordu demekki. Sonra saatine bakıp ayaklandı. Gidip çocuğunu kreşten alsa iyi olacaktı.

🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋

Korhan Ahu için biber dolması aldığı yere getirmişti onu. Ahu çok az yiyordu ve bu rahatsız ediyordu onu. Yeterince yıpranmış psikolojisine zayıf bir beden hiç iyi gelmeyecekti. Kendinin de durumu çok iyi değildi ama nedensizce Ahunun iyi olduğunu bilmek kendine de iyi geliyordu.

"Bitir tabağını!"

Ahu pilav ve salatasını karıştırdığı tabağından başını kaldırdı.

"Çok fazla geldi."

"O fazla değil Ahu Nar, sen çok az yiyorsun. Bitirmeye çalış lütfen."

Ahu Korhanın onunla bebek gibi ilgilenmesine kapılmak istemiyordu ama engel de olamıyordu. Ahi ve anneannesi dışında kimsenin böyle üstüne düştüğü olmamıştı. Kimse ona yemeğini yemesi için yada hasta olma ihtimali için direktif vermemişti. Uslu bir çocuk gibi pilavına geri döndü.

"Ayranını da iç lütfen."

Mırıldayan adama dudağı azıcık kıvrılmış halde anlık bakıp yine dediğini yaptı. Kendini zorlayarak da olsa tabağını ve ayranını bitirdi. Sonra da oldu mu der gibi Korhana baktı. Korhan zaten ondan önce bitirmiş ve gözlerini üzerine dikmişti.

Korhanın göz rengine karar veremiyordu Ahu. Öfkeliyken çok ürpertici bir his yayıyordu o sarılar ama kendine böyle baktığı anlarda ise çok güvenli, çok gerçek ve huzur verici olabiliyordu. Elindeki peçeteyi yüzüne uzatışını, dudağının kenarını silişini öylece izledi.

"Ayran bulaşmış" diye mırıldandığında yüzüne yine utancın etkisi pembelik yayıldı. Bu hâli de tuhaftı. Bir çok şeyden utanmayan Ahu adamın onunla böyle ilgileniyor olmasını yadırgıyordu. Korhana dediği gibi çıplak bir insan bedeni yüzünü kızartmazken tenini okşayan parmaklar ateşten parçalar bırakıyordu yanaklarına.

Arabaya bindiklerinde yolu izleyen Ahu aklına gelenle yüzünü Korhana çevirdi.

"Okul hyatım boyunca beni biri izliyorsa Ahiyi de izliyor olmalı değil mi? Yani bunu babam ayarladıysa Ahi için de biri onun okulundadır!"

Korhan yoldan ayırdığı bakışlarını anlık kıza çevirip geri yola döndü. Dekana çok yoğunlaşmıştı ama bu ihtimal adamın aslında kim olduğunu öğrendiği andan itibaren aklının bir köşesinde, sıranın ona gelmesini bekliyordu.

"Benim de aklımda. Senin evin okulun sürekli bir göz altındaysa muhtemelen Ahi de hep takipteydi. Evin fellik fellik aranmasında ki sebep babanın işi olamaz gibi geliyor bana yinede. Şu adamın yanına yarın gitmeliyim ama okul olmaz evini bulmak lazım. "

"Tek başına gidemezsin, bende geleceğim!"

"Sen beni evimizde bekleyeceksin!"

Ahu gözünü üzerine dikip sert bakışlarını yumuşatmadı.

"O adam konuşacak olsa bile sana konuşmaz Korhan! Ben geleceğim, gerekirse duygu sömürüsü yapıp babamdan vuracağım onu ama konuşturacağım. Bildiklerini sana anlatması için sebebi yok ama bana var!"

Korhan kırmızı ışıkta durdu. Gözünü de ona dik dik bakan kıza sapladı. Bakışlarıyla üstünlük kurmanın peşindeydi ama Ahu geri adım atacak gibi görünmüyordu. Üstelik bu durum hoşuna gitmese de haklıydı. Hâlâ siyah kaşlarını çatışına kendini tutmasa gülecekti. Avucunun içi kadar suratıyla onu gerçekten korkutabileceğini düşünüyordu. Pes edip derin ve sesli bir soluk verdi.

"İnatçısın!"

"Diyene bak!"

"Kızdırma beni, götürmem!"

"Bil diye söylüyorum kendi ayaklarım var! Kendi özgür irademle, kendi kendime de gidebilirim!"

Ahunun yola bakarak ve ilgisiz tutmaya çalıştığı sesiyle söylediklerinden sonra dizindeki elini sağ eliyle kavrayıp işaret parmağının eklem kısmına dişlerini geçirdi.

"Ayyy... Ne yapıyorsun manyak?"

"Bensiz hiç bir yere gidemezsin! Dua et elini ısırdım. Bir dahakine manyak diyen dilini ısırırım!"

Ahunun ağzı açıldı açıldı kapandı. Gitgide delirmiyorsa Korhanın onu azarlayışı hoşuna gitmeye başlamıştı. Belki de gerçekten deliriyor da olabilirdi, bir gün içerisinde ne kadar zıt duygu varsa yaşıyordu. Bozulan hayatına, sıyırmış bir ruh çok görülmemeliydi.

Eve girdiklerinde Korhan, Zahirle bu gün girdiği dava hakkında konuşmak için salona geçmişti. Ahu da sıcak bir duş almak için banyoya...

Gece saat iyice ilerlerken saçlarının ıslaklığını havluyla alıyordu. Kapı tıklatılınca boşluğu izleyen yüzü kapıya döndü. Gelebilirsin diye mırıldandığında Korhan odaya girmişti. Gri kısa kollu bir tişört ve siyah taytla yatağında oturan kıza anlık bakıp dolaba doğru yürüdü. Sabah toplanıp kaldırılan yastık ve çarşafını aldı.

"Uyuyacak mısın?"

"Saat geç oldu."

"Korhan bu gecelik ben koltukta yatsam, sen dinlenemiyorsun. Hem gündüz uyudum ya, yorgun değilim ben."

Korhan bir yatağa bir kıza baktı. Dili ve dişleri arasında bir şey mırıldandı ama Ahu anlamamıştı.

"Yat sen burda, ben salonda kalırım."

Sesi bir tık kızgın gibi miydi? Ahu çoğu zaman ne hissediyor anlamıyordu ki. Ama ondan yayılan sert elektrikten dolayı tedirgin hissediyordu.

"Korhan bir şey mi oldu? Kızgın mısın?"

Korhan yatarken giymek için tişört ve eşefman altı da aldığında yine sanki ters ters bakmıştı ona.

"Kızgın falan değlim Ahu Nar. Uyu artık, saçlarını da kurut lütfen! Hasta olacaksın."

Korhan odadan çıktığında öylece ardından bakıp kaldı Ahu Nar. Dengesizin tekiydi. Bir anı bir anını tutmuyordu. Ahuyu da iyice kendine benzetip dengesiz yapacaktı. Acaba davanın sonucu aleyhlerine olmuştu da ondan mı gergindi? Düşünüp dururken nerdeyse bir saati geçirmişti öylece. Sonra kapı bir anda açıldı.

Korhanın saçı başı dağılmış halde ve oldukça sinirli bir ifadeyle odaya girmesiyle ayağa fırladı.

Bir şey olmuştu!

"Korhan! Bir şey mi oldu?"

"Oldu!"

Ahunun korkuyla açılan gözleri ve elinin göğsüne konuşuna anlık bakıp yine kaşlarını çatmaya devam etti.

"Niye beni koltuğa gönderip duruyorsun?"

"Ne?"

"Niye koltukta yatırıyorsun beni?"

"Ama... Ama ben burda kal demiştim ki. Sen... Ama ben demedim."

Ahunun şaşkınlık ve bol mahcubiyet içeren ifadesiyle derin bir soluk aldı Korhan.

"Kocaman yatak, neden ikimizde burda yatamıyoruz? İlla niye birimiz koltukta kalmak zorunda?"

"Ama... "

"Ne ama? Öpüşebiliyoruz, sarılıyoruz neden beraber yatamıyoruz?"

Ahu daha ne kadar şaşırabileceğini tahayyül edemiyordu. Korhanın her ağzını açışında ne diyeceğini, kekelemeden düzgün cümle kurmayı becereceğini düşünmüyordu.

"Sen! Ne biçim konuşuyorsun be?"

Korhan kapıda durmayı bırakıp içeri girdi. Kızın dibine dakar yaklaştı.

"Yalan mı? Dilim ağzında gezebiliyor. Sen dudaklarını emerken inleyebiliyorsun, kucağımda kedi gibi mırıldanabiliyorsun. Saçlarımı öpmedin mi bu gün? Öptün! O zaman neden aynı yatakta yatamıyoruz biz?"

"Arsız! Utanmazın tekisin!"

"Öyleyim, var mı itirazın? Öpüşmedik mi? Ben kendimi erkek arkadaşın olarak tanıtıyorum herkese itiraz ediyor musun? Hayır!"

"Sen... Senin bir sınırın yok mu? Nasıl konuşuyorsun böyle?"

"Ne var Ahu Nar? Sevişelim mi dedim sanki beraber yatalım dedim! Kocaman yatak var koltuğa yolluyorsun beni. Sığmadığımı bile bile üstelik. Gözüne bakıyorum gitme dersin diye tık yok! Seni de orda yatırmayacağımı biliyorsun. "

"Aman Allahım! Sus artık, ben baş edemem senin arsızlığınla!"

Ahunun gözleri ve ağzı açılmış şaşkın haliyle sonra eğlenecekti Korhan. Şu an aşırı sinirliydi. Bile isteye odada oyalanarak almıştı eşyalarını belki Ahu hanım gitme der diye ama nerdeydi onda o ince fikir? Bütün gün yorulduğunu görmüştü, ölür müydü göğsünde uyutsa?

"Susmuyorum, haklıyım!"

Ahu yatak başlığına yaslı yastığına uzanıp aldı.

"Geç yat yatağında! Kalmam daha da senin odanda!"

Kapıya yöneldiğinde Korhan hızla üzerine atılıp belinden kavramış ve ayaklarını yerden kesmişti. Şu anki hali çok korkunçtu. Adam koltuğunun altına bel kısmını sıkıştırmış, ayakları ve başı yere paralel bir hâl almıştı.

"Ayyyyy... ne yapıyorsun bırak beni pis sülük!"

"Hiç vicdanın yok! Başım ağrıyor, gözlerim yanıyor ölür müsün göğsünde uyutsan? Ne var bunda? "

Kolunun altında çanta gibi taşıdığı kızı hafif bir fırlatışla yatağa attı. Yere düşmüş yastığı da alıp yerine koydu.

"Git ileri! Beraber yatacağız, yatmayacağım o koltukta artık."

Ahu kalkacak gibi olunca üzerine doğru bıraktı bedenini.

"Zorbanın tekisin!"

"Öyleyim! İşimiz sana kalırsa bin yıl bir küçük öpücükle idare ederim ben. Uslu dur, kıpırdanıp durma altımda. Ürolojik bir muayeneye ihtiyaç olmasın."

Ahu aldığı uyarıyla hareket ettirdiği bacaklarını durdurdu. Korhanın sadece üst bedeni üzerine yaslıydı ama durulunca biraz daha yerleştirdi bedenini üzerine. Sol dizi iki bacağının arasına girmişti. Kolu beline iyice sarılmış, başı ise göğsünün üzerine kapanmıştı. Elleri Ahuya fikrini sormadan biri başına diğeri omzuna kondu.

"Bak ne güzel olduk. Böyle uyusam hiç bir yerim ağrımaz."

"Ben ne olacağım?"

Huysuz bir sesle söylendi Ahu.

"Hani uykun yoktu senin? Uyudun ya gündüz, beni uyut!"

"Aptal!"

Korhan başını sağa sola sürterken kızın yumuşaklığını daha net hissetti. Geceleri demek sütyen kullanmıyordu Ahu hanım. Dudağı kıvrıldı, sağlık açısından çok önemliydi bu detay. Kızın bilinçli hâlini taktir etti.

"Çok güzel kokuyorsun..."

Mırıltı gibi gelen sesiyle Ahu kastığı bedenini serbest bıraktı. Nasıl olsa istediğini yaptıracaktı. Direnmek sadece enerji harcamak demekti.

"Ahu Nar..."

"Hmmm..."

"Daha sıkı sarılsana, bu gün ki gibi."

Ahu emanet duran ellerini biraz daha sıkılaştırarak adamı göğsüne daha istekle yasladı.

"Kızdırıyorum seni değil mi?"

Bir süre ses gelmedi Ahudan. Sonra aldığı nefesle göğsü şişmiş ve Korhanın başını da hareket ettirmişti.

"Çok farklı bir adamsın ve ben seninle nasıl baş edilir bilmiyorum. Daha fazla şaşırtamaz beni dediğim yerde niye beni koltuğa gönderiyorsun diye isyan ettin sonuçta. Ben göndermedim ayrıca seni koltuğa, sen gittin."

Korhan yüzünü yasladığı göğüse, hareket edip boynunun altındaki kısıma öğlenki gibi yine küçük bir ısırık bıraktı.

"Ben gitmezsem sen gidiyorsun. Bekliyorum, paylaşalım koca yatak demeni tık yok!"

"Ben... Diyemem öyle şeyler."

"Hep böyle uyusam başım hiç ağrımaz gibi hissediyorum."

Mırıl mırıl boynunu koklayarak kullanılan kelimlerle derince yutkundu Ahu.

"Yine de arsızın tekisin."

"Bu... Çok başka bir his Ahu Nar. Hak sahibinin adliye koridorlarında bağırma anını hissettiriyor bana."

Ahu anlamamıştı ne demek istediğini. Yaptığının çok da farkında olmadan Korhanın iki bacağı arasına soktuğu dizine doğru bacağını sarmıştı. Ahunun fark etmediğini Korhanın anında yakaladı.

"Ne demek istediğini anlamadım ben."

"Gerçekten haklı olan kişilerin seslerinde bir aura vardır. İnsanları tanıyan her hakimin, savcının, avukatın hatta mübaşirin bile anladığı bir haklılıkla bağırırlar eğer hak ettikleri sonuca ulaşamazlarsa. Suçluların veya haksızların sesinde bulamazsın o hissi. Bende bağıra çağıra sana dokunma hakkımı anlatmak istiyorum."

Ahu sağlıklı kurabilecek tek cümle bulamadı ama yutkunuşu bir çok şeyi anlatıyordu da.

"Sana dokunmak en çok benim hakkım Ahu Nar. Seni doya kana izlemek, her zerreni hafızama kaydetmek benim hakkım. Bahçemden kopup sinene saklanmış bu kokuyu solumak sadece benim hakkım. Artık saklı gizli izlemek istemiyorum seni. Gözlerin madem beni görmeye başladı doya kana yüzüne bakabilmeliyim. Rahatsız hissedersin diye bakamadığım her anın acısını çıkarmam lazım. Mesela sergiye gittiğimiz gün saatlerce her parçanı seyretmek istedim ama sürekli benden kaçan gözlerin yüzünden hiç bir şey anlayamadım. "

"Korhan..."

Korhan burnunu tekrar göğüs oluğuna sürttü. Dudakları da o kısma sıcak bir öpücük bıraktı.

"Saçlarını da izlemek istiyorum. Anlık dokundurtuyorsun, uzun uzun hiç parmaklarım dolaşmadı. Hâlâ bu kadar siyah oluşu tuhafıma gidiyor mesela, emin olmak istiyorum yakından bakarak."

Mırıl mırıl bir sesle kurulan her cümle Ahunun saklanmak istediği o taşın ardında sarsıyordu onu. Taş her darbede bir parça düşürüyordu kendinden.

"Kirpiklerin de çok ilginç. Sürekli kıvırıyor musun onları diyeceğim ama hiç denk de gelmedim. Sabah gözünü açtığın anda bile öyleler. Sonra... Sonra tenin çok beyaz, çok güzel. Sana çok uzun mesai harcamam lazım."

Ahu tavana diktiği gözleriyle söylenenleri dinliyordu. Parmakları yumuşak saçların arasında dolaşıyordu. Bir bacağı Korhanın bacağına dolanmıştı. Adamın kafası göğüslerinin üzerinde uykuya çekilmek için yer edinmişti. Ahu bin yıl düşünse zihninde canlanmayacak bir halin içerisinde, göğsündeki hak sahibini dinliyordu.

"Ahu Nar..."

Korhanın sesinden artık uykuya dalmaya çok yakın olduğunu anlamıştı.

"Söyle işgalci hak sahibi... Ne söylemedin daha?"

Korhanın ki kadar kısık bir sesle çıktı sesi.

"Sende istesene..."

"Neyi?"

Bir süre düzenli soluklarını dinledi Ahu. Uykuya daldığından emindi. sorusuna cevap gelmeyecekti muhtemelen. Ama zerre uyku girmeyen gözleri, üzerindeki ağırlıktan keyif alan bedeni öylece kaldı. Ne kadar zaman geçtiğini bilmediği bir anda bir fısıltı daha duydu. "Benim üzerimde hak sahibi olmayı..."

Loading...
0%