Yeni Üyelik
31.
Bölüm

VİCDAN & ŞEYTAN

@orenda

 

BÖLÜM-31-

 

Korhan dikkatle ona bakan kızdan gözlerini çekmeden kapattı telefonu.

Biran evvel yola çıkmaları gerekiyordu. Sonra ardına doğru bakacak gibi olup tekrar Ahuya döndü.

"Gitmemiz lazım."

Sesi öyle fersiz geldi ki kulağa Ahunun kaşları çatıldı.

"Ne olur Korhan?"

Korhanın yutkunduğu için hareket eden adem elmasına baktı. Yüzünde biraz evvel olan ama şimdi zerre emare taşımayan tebessümü aradı.

"Ceyda... Doktoru bulmuş, gitmemiz lazım."

Ahunun siyah gözleri irileşti. Öne doğru bir adım atacak oldu ama onun da aklına yıldırım gibi bahçede onları bekleyen kadın düştü.

Daha yeni gelmişlerdi. Doğru düzgün yüzünü güldürememişlerdi ki. Ama kaç zamandır da bu haberi bekliyorlardı.

Doğru düzgün bir yemek bile yememişken gideceğiz mi diyeceklerdi?

Bakışları sık sık sesleri gelen kadınların olduğu yöne kayıp tekrar Korhana dönüyordu. Sanki bu kararı Ahunun vermesi gerekiyormuş gibi ondan bir hareket bekliyordu.

Kardeşleri için belki bir ip ucu. Küçük de olsa bir yol...

Çok üzmüştü Ahu onu bu gün. Çok ağlatmıştı. Hiç mi yüzünü güldürmeden gidecekti? Güzel anne olamadım sözleri zihninin duvarlarına çarpıp durdu.

Sonra bir şeyi istemeye istemeye kabullendi Ahu. Giden gitmişti. Giden öyle bir gitmişti ki geriye ondan hiç bir şey kalmamıştı. Şimdi o gidenlerin derdine düşüp kalanın gönlünü kırarsa... Ya burda bıraktığı kalanı bir daha ki gelişine bulamazsa...

Çünkü öyle olmuştu. Hayatı mahvolmadan önce onu arayıp çağıran kardeşini haftasonuna ertelemişti Ahu. Tutacağı nöbetleri düşünüp karşıya geçmeyi gözü kesmemişti. Gel de az göreyim seni hem dinlenirsin diye iknaya çalışan kardeşine dört gün sonraya vermişti sözü. O dört gün sonra Ahu gidecekti Ahisine. Bulamayacağı kardeşine gerçekten haftasonu gidecekti.

"Şimdi olmaz!"

Bu ses kendinden çıkmıştı ama konuşanın kendi olduğunu Korhanın çatılan kaşlarıyla fark etti.

"Şimdi olmaz Korhan! Azıcık bile yüzünü güldürmeden olmaz! Biraz bile doymadı sana. Gidemem böyle. Ben... Ben onu da azıcık sevindirmeden gidemem. En azından senin elinden pişeni doyana kadar yemeden olmaz."

"Ahu Nar..."

Ahunun dolu dolu bakan gözleriyle Korhan da ne yapacağını bilemedi. Mantıklı olan biran evvel İstanbula dönmekti. Ahuya bunu söylerken de beklediği tek cevap buydu. Hemen gidelim diyeceğinden o kadar emindi ki...

Şimdi karşısında duran kadın ne düşünüyor çözemiyordu. Kardeşi için tek damla suya muhtaç Ahu annesi için...
Tekrar "Ahum..." Diye mırıldandı. Ahunun başı iki yana hızla sallandı.

"Yarın sabah erkenden gidelim. Şimdi olmaz Korhan. Ben ..."

Nefesi yetemediği için yarım kaldı sözleri.

"Ben onu bu gün çok ağlattım! Güldüğünü, mutlu olduğunu görmeden gidemem. Ben bir kere daha gerimde kalanı, belki göremem ihtimaliyle öylece göz ardı edemem! Biliyorum... Suhan, Ahi! Ama annen yaşıyor ve yaşarken yeterince..."

Gözünden akan yaşla Korhan atılıp kollarının arasına aldı Ahuyu.

"Ben seni nasıl yaşatacağım kelebek? Kanatların bu kadar narinken nasıl hayatta tutacağım? Sürekli yüklendiğin bu ağırlığın altından nasıl alacağım?"

"Korhan..."

Korhanın sıklaşan kollarının arasına iyice sığındı Ahu.

"Tamam kelebeğim. Sabah çıkalım yola ama daha fazla gecikmeyelim Ahu Nar. İnan bende annemden bu kadar çabuk ayrılmak istemiyorum. Ama adamı kaybetme riskine girmeyelim."

Ahu göğsündeki başını sallayıp geri yasladı. Suhanın gerçeği göğsüne yara gibi oturmuşken şimdi ertelemek zorunda kaldığı durum güçten düşürüyordu onu.
Ve istemeden aklına bunların çok birikip Korhanla aralarına uçurum açmasından korkuyordu. Ahu, korhan'ı çözmüştü artık. Korhan acısını hırsına saklayan bir adamdı. Sühanın kaybını sadece bu şekilde atlatabiliyordu ya da atlatıyormuş gibi kalbini kandırıyordu. Korhan yüreğindeki sızıyı kaoatmak için intikama sığınıyordu.

Değişiyorlardı ikisi de. İlk birbirlerini buldukları zamandan şu ana kadar ne kadar fazla şekil değiştirdiklerini Ahu düşünmek bile istemiyordu. O zamanın Korhanı kendi doğrusundan asla sapmayacakken şimdi ise sırf Ahu istedi diye koşarak gitmek istediği yere yine Ahu'nun kanatlarındaki yaralara kıyamadığı için göz yumuyordu.

Annesinin yanında genç bir adam olan Korhan aynı zamanda Sühan'ı koruyamayan bir abi oluşunun utancıyla annesinin gözlerine uzun uzun bakamıyordu bile. Belki de Sühanın katillerini bularak annesinin karşısına çıkmayı hak görüyordu kendine.

"Ceyda başka bir şey dedi mi Korhan?"

Korhan saçlarına dudaklarını bastırıp, kokusunu içine çekti.

"Bağlantıyı çok hızlı kesmişler. Adamın telefonu takipte büyük ihtimalle. Açtığı an sinyalini kesen jemmerlardan bahsetti."

Belki de çoktan kaybetmişlerdi adamı. Sinyalinin izlendiği fark edildiyse ulaşamasınlar diye kim bilir neler yapmışlardı?

"Kim bunlar Allahım? Nasıl böyle her şeye hakimler nasıl?"

Korhanın şu hayatta cevap bulamadığı tek konu da buydu ya. Ağzını, dilini bağlayan bu belirsizlik delirtecekti onu.

Ama bulacaktı! Ne pahasına olursa olsun onları bu kör kuyuya atan kimse bulacak ve aynı ateşte kavuracaktı.

Ahu Korhan'ın ellerini tutup bahçeye doğru yürümeleri için çekiştirdi. Daha fazla burada duruyor olmaları bahçede bekleyen kadınları endişelendirebilirdi.

"Hah geldiler işte. Nerdesiniz annecim, soğuyacak hep bunlar!"

"Geldik annem."

Ahu biraz önce gözleri sulu sulu hiç bakmamış gibi temiz bir tebessümle yerine geçmeden önce Nurperinin omzuna doğru eğilip bir öpücük bırakmış sonra da eski yerine geçmişti.

Nurperinin aralarında gezinen bakışları öyle tatlıydı ki kıyamadı.

"Korhan ... Bitanem, salatayı uzatır mısın?"

Tamamen şov amaçlı kurulan bir cümlenin Nurperinin parlayan gözlerindeki yeri Ahunun genzini yakıyordu. Bu kadar değerli miydi gerçekten Ahu onun için? İkisinin ilişkisi böylesi özen mi istiyordu? Bahçede portakalların açtığı çiçeklerle yarışır bir gülümseme tüm soruların cevabıydı. Birde belli etmediğini sanıp Emine teyzesine göz kırpıyordu.

Ahu, Nurperiyi bir çocuğu sever gibi sevmek istedi o an. Geçmişe dönmeyi ve Ahilerle beraber o gün bu kapıdan kendinin de girmiş olması öyle değerli bir hayal olarak ukte kaldı içinde.

Yemek daha çok Ahu, Nurperi ve Eminenin sohbetiyle geçti. Korhanın meşgul aklı istese de onlara katılmayı başaramıyordu.

Akşam yine eskiler açıldı ama bu sefer fotoğraflar Korhanın çocukluğundandı. Ahu her fotoğrafa baktığında Korhandan alınanları daha çok anladı.

Babasının omuzlarında gökyüzüne bakarak kahkaha atan çocuktan inancı alınmıştı. Umuda, adalete, güvene, sadakate dair her şey kazıyarak koparılmıştı.

Ahunun bir kaç kez kullandığı o sevgi sözcüklerinin tamamı o akşam Nurperi için kuruldu. Ahu Korhana hayatım dedi Nurperi gülümsedi. Ahu bitanem diye seslendi Nurperinin gözleri parladı. Ahu biten çay bardağını o doldurmadan kalkıp tazeledi Nurperi bir sihiri izler gibi kendini izledi.

Gece ise tüm uykuları haram ederek ve büyük bir sessizlikle geçti. Ahunun sırtı Korhanın göğsünde yattılar ama ikisi de uyuyamadı. Konuşacak da bir şey bulamadıkları için sessizliklerine sığındılar.

Ertesi gün erkenden kalkan kadının sesiyle ikisi de ayaklandı. Ahunun solgun yüzü, Korhanın düşünceli hâli Nurperinin kaşlarını çatmasına neden oldu.

"Günaydın annem. Ne oldu ki size? Uyuyamadınız mı? Hiii Allah korusun hasta mı oldunuz?"

Korhan uzanıp koluyla sardı başını. Saçlarına hemen dudaklarını bastırdı.

"Annem... Bizim gitmemiz lazım."

Nurperi anlamadı. Daha yeni gelmişlerdi, o çay koyuyordu kahvaltı için. Hemen mi gideceklerdi?

"Ama... Ama çok az oldu. İki gün oldu sadece."

Ahu sızlayan burnundan dolayı her an ağlayacak gibiydi.
Korhanla göz göze geldiklerinde dudaklarını daha sıkı bastırdı birbirine.

"Bir işim çıktı annem. Planda yoktu ama çok acil gitmemiz lazım. Benim... Birine yardım etmem lazım."

Nurperi geriye çekilip oğlunun gözlerine baktı.

"Kim ki? Çok mu zor durumda annem? Şey... O mahkemede ki kişilerden mi?"

Korhan aheste aheste salladı kafasını.

"Onlardan biri anne. Zor durumda. Ben yardım etmezsem çok yazık olacak."

Nurperi sık sık Ahuya bakıp geri Korhana döndü.

"O zaman şey yapın. Gidin o zaman annem. Yazık... Zor durumdaymış yazık."

Bunları dedi ama kollarını Korhanın beline dolamaktan geri durmadı.

"Ama ben hiç doyamadım size Korhan. Ahuyu hiç doğru düzgün sevemedim ki."

Korhan geriye çekilip açıklama yapacakken Ahu, ellerini tutan annesinin ellerini kavramıştı. Kendine doğru çevirip yüzüne Korhanın anında görebildiği bir yalancılıkla tebessüm kondurmuştu.

"Nurperi teyzem..."

"Ahum... Hemen gidiyormuşsunuz annecim."

"Korhan... İşini bitirsin söz veriyorum hemen geleceğiz. Bu sefer daha çok kalacağız senle. Olmaz mı?"

"Olur mu?"

Gözleri hızla dönmüştü Nurperinin, oğluna. Gerçekten uzun kalırlar mıydı? Korhan gelirdi ama uzun kalmazdı ki. Hep işi çıkar üç dört günde geri dönerdi. Uzun ne kadar uzundu karar veremedi.

"Ne kadar uzun Ahu? Kaç gün olursa uzun olur?"

Ahu bilmem der gibi omuzların silkti. Korhana kaçamak bir bakış attı.

"Bir ay ... Bilmem belki iki ay. Bizden sıkılmazsan üç ay. Olur mu?"

Nurperi şekerle kandırılan bir çocuktu sanki. O parlayan gözler, şevkle sallanan baş, yüzünde açan gülümseme... Küçük bir çocuk masumiyetiyle yarışırdı.

"Çok güzel olur Ahu. Vallahi mi? Ama Korhan o kadar uzak kalamaz ki işlerinden."

Ahu teessüf eder gibi gözlerini kısıp Korhana sahte kızgınlıkla baktı.

"Nasıl kalamaz mış? Annesi isterse tabiki kalır değil mi Korhan? Hem ben çok sevdim burayı. Bende hiç doyamadım. Havalar güzelleşir belki bir daha ki gelişimize. Seninle gezeriz, alışverişler yaparız. Korhanı evde bırakıp gezmelere gideriz."

Nurperinin anında hayalini kurmaya başlayan aklı kör bir bıçakla yara açtı iki kişiye.

"Çok güzel olur Ahu. O kadar güzel olur ki Suhan da gelir o zaman. Onu da alırız. Annesiyle kızları gezer her yeri. Olur mu Ahu?"

İncinip, incinmemek çoğu zaman elimizde olmuyor ama incitecek kişileri seçme konusunda belki bir iki ihtimal söz konusu olabilir. Şu an ise Nurperi asla yapmak istemeyeceği bir şekilde iki yavrusuna bıçağı saplamış ve defalarca çevirmişti.

"Hı Korhan? Olur mu?"

Korhan Ahuya baktı. Gözlerini bile kırpmadı. Hayatının en büyük yalanı için bir kere daha açıldı dudakları.

"Olur anne. Suhan da gelir. Siz anne ve iki kız istediğiniz gibi eğlenirsiniz. Biz Ahiyle oyalanacak bir şeyler buluruz."

Ahu gözlerini bile kırpmadan bir hayali dinledi. Asla gerçekleşmeyecek, gerçekleşme ihtimali için hiç düşünmeden can verilecek bir hayali.

Sonrası biraz daha hızlı geçmişti. Yanlarında getirdikleri küçük çantayı toplamak, yataklarını düzenlemek ve vedalaşma faslı için birazcık güç bulmaya çalışmak...

Korhan sarılıp geriye çekildiğinde Nurperi badem gözlerinden akan yaşlarla Ahuyu kollarına aldı.

"Çok özletmeyin Ahum... Hep ara ama beni, sesini duyayım. Kendinize de iyi bakın. Çok zayıfsın kuzum, hasta olma Allah korusun."

Ahu beline sıkıca doladığı kollarını iyice sıkıştırdı.

"Dikkat ederim ama sende dikkat et olur mu? Ben seni her gün ararım. Hep konuşuruz. Hiç özletmem, hem bende özlerim seni."

Nurperi burnunu çekti. İçinden atamadığı bir istek vardı. Ahuya Derya diye sarıldığı anda göpsüne konan, onun kim olduğunu anlayınca defalarca keşke dedirten bir istek.

"Keşke... Keşke sizi ben büyütseydim Ahu. Bu kadar geç bulmasaydı Korhan seni. Keşke gözümün önünde büyümeni izleseydim."

Bunu Ahu kadar kimse isteyemezdi. Bu evde, Ahiyle büyümüş olmak ne kadar değerli Ahudan başka kimse bilemezdi.

"Siz bana Deryanın, Atilla abimin emanetisiniz. Bundan sonra hep yanınızda olacağım ama bak. Hiç olamadım ama artık olacağım. Annen gibi değilim ama beni de öyle görsen Ahum. Olur mu kar kızım?"

Ahu kendini tutmak için verdiği tüm direnci kaybetti. Halbuki çantasını toplarken ağlamayacağına dair yeminler etmişti. Başı, Nurperinin boynunda hıçkıra hıçkıra ağladı. Annesinin ona seslendiği gibi seslenen kadında annesinin kokusunu aradı. Artık yüzünü bile anımsayamadığı, bazı geceler simsiyah saçlarla süslenen rüyalarından medet dilenerek aradığı annesi belki de Nurperinin süveydasız kalbine saklanmıştı.

"Korhan getirmese bulamazdım sizi. Ama her gece dua ettim Ahu. Yemin ederim hep Allaha yalvardım onları görmeden ölmeyeyim diye. Şimdi kollarımdasınız ya... Çok şükür. Ahi de gelsin ona daha çok sarılacağım. O zaman bilemedim, az sarıldım."

Kadının ağzından çıkan her kelime parçalarını bir yere savuruyordu Ahunun. Sırtında hissettiği elin varlığıyla derin bir nefes aldı. Alt dudağının titremesini dişleriyle kıstırarak durdurabildi. Geriye çekildiğinde Nurperinin badem gözlerinden akan yaşları parmaklarıyla sildi.

Yüzündeki beklentiye, söylediği her şeyi onaylar bir cümleye nasıl da muhtaçmış gibi bakıyordu. Ahu onu yediren, içiren ama tek damla sevgi vermeyen bir kadına bile anne demişken şimdi söyleyeceği kelimeden zerre gocunmadı. On sekiz yılını kupkuru bir sahrada geçirdiğiniz de Nurperinin denizleri, annesinin ummanı kadar değerli oluyordu.

"Bundan sonra hiç bırakmam seni Nurperi anne. Her fırsatta gelirim yanına. Hayal ettiğimiz her şeyi yaşarız. Asla bırakmam ben seni."

Ahunun ağzından çıkan anne Nurperiye cenneti verdi, Korhanın ise daralmış göğsüne ferahlık getirdi.

"Annesinin güzel kızı. Güzel Ahum... Can içim... Yolunuz açık olsun annem, dikkat edin birbirinize. Gözünüzü ayırmayın hiç üstünüzden."

Nurperi tekrar atılıp sıkıca yapıştı Ahuya. Ardındaki Korhanla gözgöze gelince oğlu bakışlarını çekip bir kaç adım uzaklaşmıştı.

"Benim oğlumun gözlerine acı sinmiş Ahu."

Nurperinin fısıltısı Ahuyu taş kesti.

"Bir sana bakarken parlayan gözleri boşluğa düşünce acıyla kıvranıyor."

"Anne..."

Nurperi saçlarına bir öpücük bıraktı yine Ahunun.

"Bilirim ben üzülmeyeyim diye diyemez yavrum derdini. Aynı acı senin de yüzünü kedere bulamış."

Ahunun hıçkırışıyla Nurperi de dayanamadı.

"İyileşin annem. Birbirinizde bulun şifayı. Tüm yaralara deva yarin kollarındadır. Birbirinize sıkıca tutunun annecim. Canının diğer yarısı yoksa yok oluyorsun..."

Emineyle de hızlı bir vedalaşmadan sonra arabaya zor attılar kendilerini. Bir süre şehrin dışına çıkana kadar Korhan kaçıyorlarmış gibi olabildiğine hızlı sürdü ama sonra sağa çekip arabayı durdurduğunda kendini sıkmaktan bembeyaz kesilen kıza atılıp kollarına aldı.

Hiç konuşmadılar ama Ahunun arabayı dolduran hıçkırıkları dinene kadar sarılmayı da bırakamadılar.

Tekrar yola çıktıklarında bu sefer Korhan kullandı sadece. Ahunun bitkin düşen vücudu yolun yarısında uykuya sığınmıştı.

İstanbula ulaştıklarında arabayı direk Zahirin evine sürdü. Yolda Cemili arayıp oraya geçmesini istedi.

Telefonla konuşurken Ahu da uyanmış etrafa boş bakışlar atıyordu. Ağlamaktan harap olan gözleri şişmiş, altları beyaz yüzünde koyu halka gibi şekillenmişti.

"Zahire gidiyoruz kelebeğim. Sonra yemek yiyelim, çok acıktın mı?"

Ahu başını iki yana salladı. Açlığa dair zerre his yoktu içinde. Gerçi şu an bir his besleyecek güç de yoktu bedeninde.

"Ceydalar da orda mı?"

"Evet. Cemil çıkmış yola. Aynı anda orda oluruz. Detayları öğrenelim bakalım."

Ahu yine başını salladı. Arabayı park ettiklerinde Cemilin arabasını görmüştü Korhan. Ahunun elini kavrayıp kendine doğru çekti. Manisada ki ılık hava burda yoktu. Ayaz üşütmesin diye iyice bedeniyle örttü Ahuyu.

"Üşüdün mü bebeğim?"

"İyiyim Korhan."

"Yüzün çok solgun."

Ahu ona bakan adamın gözlerinin içini talan etti. Kendinin farkında değil miydi? Yada umursamıyor muydu? Eli yüzüne doğru kayıp dudak kenarındaki çizgileri okşadı.

"Dinleniriz bitanem. Beraber..."

Korhan uzanıp alnına öpücük bıraktı. Sonra geriye çekilip yürümeye başladı Ahuyla.

Zahirin karşılayıp, kısa bir selamından sonra hızla salona girmişlerdi. Ceyda Zahirin büyük yemek masasını neredeyse kullandığı tüm elektronik cihazlarla doldurmuştu.

"Ceyda?"

Ceyda gözlerini ekrandan ayırıp gelenlere baktı ve geri döndü ekrana.

"Hoşgeldiniz gençler."

O kadar sıradan çıktı ki sesi Ahu onunla hep neşeli konuşan kızın karşısındaki kişi olduğunu bile şaşırdı. Dikkati işinde olunca böyle olduğunu düşündü.

"Neler buldun? Ne var elinde Ceyda?"

Ceyda son bir tuşa basıp dikkatini ayakta duran ikiliye verdi.

"Adamın telefonunu her ihtimale karşı takipte tutuyordum. Ben aslında çoktan atıldığına emindim. Çok kısa bir sinyal aldım seni aramadan önce. Ama sinyal çok hızlı kesildi. Evinin koordinatlarında verdi açığı."

Korhanın çatılan kaşları ve Ahunun anlamak isteyen, zerre bir şey anlamayan ifadesine iç çekti.

"Korhan adamın telefonu zaten jemmerlarla hep sinyal dışıydı bana sorarsan. Anlık bir sistem hatasıyla bana yakalandılar. Yani adamla her kim irtibattaysa telefonu üzerinden görüşmeye devam ediyormuş diyorum ben. "

Korhan anladım der gibi başını salladı.

"Senin radarına yakalandığını anladılar mı?"

Ceyda ukala bie gülümsemeyle Ahuya bakış atıp, göz kırptı. Sonra elinin altındaki bilgisayarı okşar gibi ellerini dolaştırdı.

"Bak bu var ya. Toplama derler küçümserler ama ben yaptım bunu. Kar tilkisidir kendisi. Asla izini bırakmaz."

Korhanı en çok bu ihtimal gererken üzerinden bir yük kalkmış oldu. O zaman bir önlem alıp, adamın yerini değiştirmemişler demekti bu.

"Zaman kaybedemeyiz! Şimdi gitmem lazım benim oraya."

Ahunun hızla kendine dönen yüzüne bakmadı.

"Zahir beni izleyenler var mı? Babandan bir bilgi geldi mi?"

Zahir duvara yaslanmış öylece seyrederken adını duyunca ortağına baktı. Kaşları bir kere inip kalktı.

"Bizimkilerden başka kimseyi tespit etmemişler. Telefon takibini de yapamazlar, etrafın temizmiş."

Korhan ağır ağır başını sallayıp sonunda kaçındığı bakışlara döndü. Ahu yüzünden ayırmadıkça Korhan daha çok geriliyordu. Konuşmak için diliyle alt dudağını yaladı ve derin bir nefes aldı.

"Hayır!"

Henüz ağzını açamadan Ahudan çıkan net sesle afalladı bir an.

"Hayır dedim! Yalnız gitmeyeceksin oraya!"

"Ahu Nar! Zaman kaybediyoruz, sen burda bek..."

"Hayır dedim! Ya beraber gideceğiz ya da yalnız gitmeyeceksin!"

"Ahu Nar!"

Ahu onları izleyen üç çift gözü zerre umursamadan Korhana biraz daha yaklaştı. Siyah irislerinde ne varsa görsün diye nefesini hissedecek kadar sokuldu.

"Beni geride bırakma. Sen gelene kadar mahvolurum. Lütfen..."

Korhanın hareket eden adem elmasına bakıp tekrar gözlerine tırmandı bakışları.

"Beni bırakacak mısın?"

Korhan dilinin ucunu ısırıp sanki büyülüyormuş gibi kilitlendiği gözlerden kaçmak için çaba harcadı. Ama öyle bir bakıyordu ki... Öyle mahsun, kırılgan ve beklentiyle...

Başını çekip anlık Zahirle gözgöze geldiler. Ortağı kaşları kalkmış neredeyse sırıtacakmış gibi izliyordu ikisini.
Derin bir nefes aldı. Sonra eline yapışıp çekti.

"Kahretsin Ahu Nar! Birde bana vampir diyorlar! Sen insana bile isteye kan bağışı yaptırırsın. Yürü!"

Ahu her an vazgeçer korkusuyla elini kavrayıp kimseye hoşçakal bile demeden Korhanı takip etmeye başladı.

Arabayla uzunca bir yol gittikten sonra bir sitenin önünde durmuştu Korhan. Sonra Ceydanın ona attığı adresi kontrol etti.

"En azından güvenliği yok..."

Mırıltısıyla Ahu karşısındaki evlerden çekti bakışlarını.

"İçeri girebilir miyiz sence?"

Korhan arabayı park edip, kemerini açmıştı.

"Mecbur deneyeceğiz."

Etrafa gözlerini gezdirdi. Bura mevki olarak alenen izlenime hiç müsait değildi. Gözcülük yapacak bir araç hemen dikkat çekerdi. Ceydanın dediği gibi adamı uzaktan kontrol ediyor olmaları daha olasıydı.

Aşağı inip demir kapıya ilerlediklerinde site görevlisi elindeki faraşı bırakıp gelenlere baktı.

Korhan olabildiğine düz bir ifadeyle bakıyordu.

"Selamünaleyküm, kolay gelsin."

Adam yeni gördüğü yüzlerden dolayı beline kadar gelen araç geçiş demirine yaslanıp daha dikkatli baktı.

"Aleykümselam, birini mi aramıştınız?"

Korhan işaret parmağıyla dudağının kenarını kaşır gibi yapıp sağa sola bakındı.

"Biz doktor Gökhan Çınara geldik aslında. Hangi apartman olduğunu karıştırdım galiba ona bakınıyordum."

Adamın çatılacak gibi olup hemen düzelen kaşlarıyla Korhan anladı. Görevlinin haberi vardı doktordan.

"Sizin yanlışınız var. Doktor bey uzun zaman önce gitti burdan."

Korhanın sabırsız yanı onu zorluyordu. Her an adama atılma dürtüsünü zaptetmek oldukça güçtü. İstemsiz öne doğru adım attığında Ahunun araya girdiğini anlayamadı.

"Aslında... Bize yardım etmeniz lazım."

Sesi oldukça dramatikti. Korhan ne yapıyorsun der gibi kaşlarını çattı. Ahu sadece gözlerini kapatıp ona merakla bakan adama döndü.

"Ben Ahu Nar Amber. Gökhan hocanın asistanıyım aslında. Yani asistanıydım, ben buraya geldim daha önce sizi hatırlıyorum. Begüm hanımla beraber selam verip geçmiştik yanınızdan."

Adam anlamadığı için öylece bakıyordu. Kızın söyledikleri kafasını karıştırmıştı. Görüp görmediğinden emin olamadı. Daha dikkatli baktı, görse unutmazdı böyle bir yüzü.

"Beyefendi bizim sizin yardımınıza çok ihtiyacımız var."

Görevli daha çok çattı kaşlarını. Kız her an ağlayacak gibiydi.

"Ben anlamadım, ne yapacağım sizin için? Ne yardımı bu?"

Ahu kurumuş dudaklarını diliyle ıslatıp adama doğru biraz daha yaklaştı. Korhanın elini sıkan parmaklarını uyarma maksatlı o daha sert kavradı.

"Gökhan hocanın... Başına gelenleri biliyorsunuz siz. Yani o, hocam benim aslında ama aynı zamanda bana çok abilik yaptı. Hayatı bir anda kaydı onun. İşinden oldu. Begüm abla bırakıp gitti. Ben ona ulaşmak için uğraşırken telefonumu sonunda açtı."

Ahunun dramatik bir şekilde asıla yüzü, her an ağlayacakmış gibi dolan gözleriyle Korhan sabit tutmaya çalıştığı yüzünü korumakta zorlanıyordu.

"Gökhan abi iyi değil. Ben korkuyorum. O bana artık yaşamak istemediğini söyledi. Her şeyini kaybettiğini, nefes almak istemediğini söyleyip kapattı. Ben karşıdan geliyorum. Buraya gelene kadar öldüm öldüm dirildim. Onun burda olduğunu biliyorum ben."

Adamın kırışan yüzüyle Korhan derin bir soluk aldı. Ahuya daha dikkatli baktı. Masum yüzünün, zarafet dolu sesinin alt edemeyeceği kimse olmadığından artık emindi.

"Bize yardım edin lütfen. Onun bende hakkı çok büyük, o okuttu beni. Şimdi evinde ya... Ya ona geç kaldıysak?"

Ahunun titreyen sesiyle adamın ardındaki eve doğru bakmasını ve hüzünlü gözlerle Ahuya dönmesini sabırla izledi Korhan.

"Bize yardım edecek misiniz? Siz ona değer veriyorsunuz, benden bile sakındığınıza göre gerçekten kıymet veriyorsunuz. Ne olur müsade edin gidip bakayım. Ben biraz kendine gelir umuduyla kafasını dinlemesini istedim ama daha kötüye gidiyor."

Adam yutkununca Ahu bir adım daha yaklaştı.

"Beni anlıyorsunuz değil mi? Çok korkuyorum, yardım edeceksiniz değil mi?"

Adamın karışan kafası kızın yakınlığıyla biraz daha bulanıyordu sanki. Dinlendirici, hüzünlü sesindeki acıyı hissettikçe dünden beri çağırmayan adam içten içe korkutmaya başlamıştı onu. En azından sigara aldırmak için aramış olmalıydı bu saate kadar. Ama hiç çağırmamıştı yanına. Karşısındaki kız, ona böyle hüzünlü gözlerle baktıkça içindeki rahatsızlık büyüdü. Ya geç kalmışlarsa sorusunun sesi yükseldi zihninde.

"Hiç aramadı sabahtan beri. Ekmek ya da sigara için bile."

Bunu mırıltı gibi söyledi ama Ahu ve Korhan duymuştu.

"Aman Allahım geç mi kaldık yoksa? Hayır hayır lütfen bırakın geçelim! Ölmüş olmasın hayır Allahım!"

Ahunun kademe kademe artan panikli sesiyle adam da telaşlandı. Cebinden hızla çıkarıp araç geçiş kapısını açmak için düğmeye bastı.

Aralarından çekilen demir kapıyla Korhan ve Ahu hızla diğer tarafa geçmişti.

"Biz... Biz gidelim hemen yanına. Aman Allahım ya gerçekten... Hayır olmasın böyle bir şey! Hadi Korhan hemen gidelim!"

Ahunun bilinçli olarak oluşturduğu panik ortamına Korhan hemen uyum sağladı.

"Biz bakalım siz ayrılmayın burdan! Gerekli durum olursa ambulansı ararız siz kapıyı açarsınız!"

Adam da Ahunun paniğiyla yarışır bir ifadeyle bakıyordu. Hızla başını salladı. Korhan iki adım attığında durup etrafa baktı. Sonra adama geri döndü.

"Aşağı kapının şifresi yada manyetik anahtarı var mı?"

"Kapı şifresi 997447. Tuşlarsanız hemen açılır."

Korhan hızla salladı başını ve Ahunun önüne geçerek doktorun dairesinin bulunduğu apartmana doğru koşturmaya başladı.

"Hatırlat kelebek!"

Soluk soluğa koşan kız "neyi ?" diye mırıldandı.

"Elin adamını ikna etmek için nazlanan dilini, ağzımla parçalamam gerektiğini!"

Ahu başını iki yana salladı. Onlar neyle uğraşırken derdi ne olabiliyordu?

"Ruh hastası!"

Korhanın tuşladığı numaralarla kapı açılmıştı. Hızlı adımlarla asansöre bindiler, altıncı katta durunca derin bir soluk aldı Ahu.

"Kapıyı nasıl açtıracağız?"

"Kapısını sadece aşağıdaki adam çalıyor aylardır muhtemelen. Açacaktır."

"Off... Çok gerildim Korhan. Konuşur mu bizle?"

"Mecbur konuşacak!"

Korhanın sesi o kadar katı çıktı ki konuşmama ihtimalinde Korhanın asla adil bir şekilde cevap aramayacağını anlamıştı Ahu.

Adamın kapısına geldiklerinde dürbünü parmağıyla kapatıp, kapıyı çaldı ilk. Sesi gelmedi, bir kere daha çaldı kapıyı.

Kapının kilidi döndü. Hareketler o kadar yavaştı ki Korhanın sabırsızlığı artıyordu.

"Sinan ben çağırmadan gel..."

Adamın kapı aralanıp kurduğu cümle Korhanın bir anda kapıya atılıp hızla açmasıyla yarım kaldı. Panikle geriye çekilen sıska, orta boylu adamın gözleri yuvalarından çıkacakmış gibi açılmıştı. Karşısında gördüğü yüzü unutması mümkün değildi. Hayatı bu yüzü gördüğü gün mahvolmuştu. O günden beri delikte yaşayan bir fareden farkı kalmamıştı.

"Kimsiniz? Kimsiniz siz? Niye geldiniz?"

"Gir içeri bağırma!! Kim olduğumu çok iyi biliyorsun!"

Korhanın tok sesiyle korku bulanmış yüzündeki kan daha bir çekildi.

"Ben bilmiyorum bir şey! Gidin burdan!"

Korhan, Ahuyu ardına doğru çekip kapıyı kapattı.

"Kapa çeneni, geç içeri çabuk!"

Doktor kendine göre oldukça heybetli adamı, ürküten gözlerini gördükçe paniği daha çok artmıştı. Onu nasıl bulmuşlardı? Nasıl haberleri olabilirdi ondan? Geri geri giderken koridordaki halıya takılıp düştü. Sonra kendini hızla toparlamak isterken yine takıldı.

"Gir İçeri!!!!"

Korhanın kükrer gibi çıkan sesiyle hızla başını sallayıp bir iki yerde sürünen adımla toparlanıp kalktı ayağa.

"Tamam! Tamam bir şey yapmayın bana tamam..."

İçeri doğru ilerlediğinde Korhan önden Ahu arkadan yürüdüler. Oldukça dağınık, havasız salon mide bulandırıcı bir kokuya sahipti.

"Buraya neden geldiğimizi biliyorsun!"

"İnanın bilmiyorum. Ben yemin ederim bir şey bilmiyorum!"

Adamın her an ağlayacakmış gibi sesiyle Korhanın öfkesi yüzüne ürkütücü bir ifade katıyordu.

"Ben kimim biliyor musun?"

"Hayır hayır hayır! Ben bilmiyorum . Ben hiç bir şey bilmiyorum. Bırakın beni, ben bir şey bilmiyorum."

Ahu kapı girişinde öylece bakıyordu ama Korhan çok farklıydı. Ahunun hiç görmediği kadar korkunçtu. Onu insanları manipüle ederken, zekasını ve zehirli kelimelerini kullanarak yola getirirken görmüştü ama bu şekli. Eğer Ahu Korhana bu kadar bağlı olmasaydı korkardı. Ondan zerrelerine kadar korkup, uzaklaşırdı.

Korhanın atılıp adamın çenesini kavramasını soluğunu tutarak izledi.

"Ben Korhan Yıldıray! Kim olduğumu çok iyi biliyorsun, çok iyi! İntihar etti diye üzerini kapattığın o cinayet var ya!!! O kızın ağabeyiyim ben. Seni mahvedeceğim! Sana o kağıda imza atmanın bedelini çok ağır ödeteceğim. Şimdi burdan gidiyoruz ve sen her şeyi emniyette anlatıyorsun. Sana kim cinayeti ört pas ettirdi tek tek itiraf ediyorsun!"

Korhanın en güçlü silahı kendinden emin duruşuydu. Karşısında ki kişi onun tok sözlerine kapılıp diğer ihtimalleri düşünemiyordu. Hayır bunu yapmayacağım deme ihtimalini akıl edemiyordu yaşadığı akıl tutulması anında.
Adamın ağlar gibi çıkardığı seslerin içerisinde çenesindeki baskıyı artırdı.

"Ne dersem onu yapacaksın yoksa öyle şeyler gelecek ki başına ölmüş olmak için ayaklarıma kapanırsın!"

"Ben..."

Adamın konuşmaya çalışan ağzı, çenesindeki baskı yüzünden işlevsiz kalıyordu.
Korhan bunu anlayınca biraz gevşetti parmaklarını.

"Ben bilmiyorum. Beni mahvettiler hiç bir şey bilmiyorum."

Hıçkırır gibi kurulmuştu her bir kelime.
Korhan bir pisliği savurur gibi geriye doğru itti adamı. Ardındaki koltuğa düşen adam kendini toparlamakta zorluk çekti. Korhan ayağa kalkıp, kaçmaya çalışacak sanarken koltuktan kayıp yere yığıldı adam. Bir çocuk gibi hıçkırarak ağlamaya başladı.

"Beni mahvettiler..."

Sesli ağlayışları arasında anlaşılan tek cümle buydu.

"Kim imzalattı sana o kağıdı? Konuş!"

"Bilmiyorum... Bilmiyorum ben hiç bir şey bilmiyorum!"

Adamın sayıklar gibi kurduğu cümlelerle Korhan öne doğru atıldı ama adam sakınır gibi kollarıyla bedenini sarmıştı.

"Bilmiyorum! Yemin ederim ben cesetleri görmedim bile. İzin vermediler bilmiyorum. Karımı bırakmıyorlar..."

Adamın dedikleriyle Korhanın adımları durup Ahuya baktı. O da duyduklarından sonra oldukça şaşkın görünüyordu.
Öne doğru adımlayıp salona girdi.
Koltuğun yanına yaklaştığında adamın ondan bile korktuğunu, daha çok kollarını kendine sarmasından anlamıştı.

Adam psikolojik olarak bitik durumdaydı ve anladığı kadarıyla kapı çarpsa korkudan aklını kaçıracak haldeydi.

"Gökhan bey... Bana bakın lütfen!"

Gökhan gözündeki yaşı yumruk yaptığı eliyle silip seslenen kıza doğru başını çevirdi.

"Ben o olayda ölen çocuğun ikiz kardeşiyim. Biz biliyoruz Gökhan bey. Kardeşlerimizin intihar etmediğini çok iyi biliyoruz. Bize yardım edin lütfen ne biliyorsanız anlatın biz de yardım edelim size. Anlıyorum... Siz de iyi değilsiniz. Bize yardım ederseniz bir umudunuz olacak."

Adam hızla iki yana salladı başını. Korhanın, Ahuya attığı adımlar ürküttüğü için başını yine dizlerinin arasına saklamıştı.

"Ben kimseyi bilmiyorum. Karımı aldılar, bırakacaklardı bırakmadılar. Haber bekliyorum ben. Orda kal, çıkma hiç dediler öylece bekliyorum. Bilmiyorum! Ben çocuğu görmedim bile. Kızı gördüm. Sadece kızı gördüm."

Korhan yutkunup titreyen bedenini kontrol etmeye çalıştı. Suhanın cesedinden bahsediyordu.

"Ne olduysa her şeyi anlat. Sana kim ne dediyse her şeyi! İnan ben onun kadar sabırlı değilim. Ne olduysa söyle!",

Adam başını tekrar dizlerinden çekti. Korkan irisleri kıpır kıpır dolaşıyordu.

"Bir anda oldu her şey. Anlamadık bile. Etrafımda kimse kalmadı, tüm bina boş gibiydi. Birileri girip morgu kontrol etti. benim başımda iki adam vardı. Seslerini duydum ne yaptıklarını görmedim orda."

"Sonra ne oldu? Aklına gelen her şeyi söyle. Tek bir cümleyi bile atlama."

Adam hızla başını salladı.

"Beni tuttu iki kişi sonra karımın resmini açtı telefonundan. Bana dedi ki... Biri gelecek dedi. İntihar diyeceksin başka bir şey söylemeyeceksin dedi. Sonra bir kağıt uzattı. Adli Tıp Raporuydu ama biz ceset için hiç bir işlem yapmamıştık bile. Daha yeni gelmişti. Otopsi talebinde bile bulunulmamıştı. Zorla imzalattılar...."

Susan adamla Korhanın damarlarındaki kan kaynamaya başladı.

"Susma!!! Konuş ne oldu sonra? Ne oldu kardeşime?"

Adamın ağlama sesleri tekrar yükseldi.

"Yemin ederim sadece taşırlarken gördüm. Başka hiç bir şey görmedim ben. Zaten oraya kız geldi sadece. Diğerini gönderdiniz mi dedi o herkese emir veren adam. Hızlı olun dedi. Sonra teşhis için anneyi alın dedi galiba telefonda birine. Ama ben laboratuvar kısmındaydım sesi net değildi ki. Sonra birinin geleceğinden bahsettiler. Çabuk olun yolda dedi yine sesini hep duyduğum adam."

"Sonra ne oldu?"

"Zaten siz geldiniz. Benim yanıma geldiğinizde içeri odadaydı iki kişi. Size raporu göstermemi istediler. Ölüm saatini söylememi, kurşun girişiyle gerçekleşen ölümü anlatmamı... İntihar olduğunu bir kaç kere cümle arasında dillendirmemi söylediler. Başka bir şey inanın bilmiyorum. İş bitince karımı serbest bırakacaklardı. Ülkeyi terk edeceksin dediler. Zaten siz gelip benle konuştuktan önce morg kapısında beklediniz bir süre. İçeri girmediniz. İçerde çok kısa kaldınız."

Korhan alnını morgun soğuk kapısına yaslayıp Allaha yalvardığı anları düşündüğünde o günkü acıyla kavruldu. İçerdekinin Suhan olmaması için öyle çok yalvarmıştı ki o yarım saatte... Olmamıştı ama. İçeri girip bir örtünün altındaki cesede yaklaştıkça ordan kaçmamak için delice bir savaş vermişti ruhu. Hâlâ elinin titreye titreye açtığı beyaz örtü kabus olarak üstüne çöküyordu. Suhanın bembeyaz yüzü... Mosmor dudakları ve sol şakağındaki kurumuş kanı andıran görüntü huzursuz uykularının karabasanıydı. O ölüm soğukluğu çökmüş yüzüne titreyerek uzanmış ve şah damarına parmak uçlarıyla dokunmuştu. Sanki kalp atışını duysa neden burda yatıyorsun demeden onu kucaklayıp koşarak uzaklaşacaktı buz gibi morgdan. Parmakları iki saniye dokunabilmişti. Sadace iki saniye de hiç bir kıpırtı hissetmediği şah damarından korkarak çekilmişti parmakları. Dilinin düğümlendiği tek an o an olabilirdi. Ağzı açılmış ama kız kardeşinin adını fısıldayamamıştı. Ordan nasıl çıktığını ve morg kapısında yığılır gibi çöktüğünü hatırlıyordu. Ağlamamıştı... Öylece soğuk duvarın içini üşütmesini hissetmiş ve kalbinin durmasını beklemişti.

Ordan sonrası çok zordu. Nasıl kalktığını anımsamıyordu. Zahirin nasıl yanına ulaştığını, onu kavrayıp kaldırdığını bilmiyordu. Sadece zor şer bulduğu güçle Adli Tıp Doktorunun odasını aramıştı. Adamın uzattığı kağıtlara bakmıştı. Kulaklarını uğuldatan bir sisin ardından intihar kelimelerini duymuştu. Şakaktan saplanan bir kurşunun yaşamsal fonksiyonlarını çok hızlı sonlandırdığını söylüyordu karşısındaki adam. Korhanın asla idrak edemeyeceği bir şeylerdi ama duyuyordu da.

Suhanın öldüğünü duyuyordu...

"Onu... Gördün mü? Ona zarar vermişler miydi? Ölmeden önce... Ona bir şey yapmışlar mıydı? Konuş! Bedeninde şiddet izi var mıydı, konuş Allahın belası!"

Doktor iki yana salladı başını.

"Hayır hayır hayır! Ben yaklaşmadım bile. Ben ne dedilerse yaptım. Yaklaşmadım! Karım ellerinde. Aylardır haber bekliyorum, karım yok. Nerde bilmiyorum, benim karım ellerinde!"

Ahunun üzgün bir yüzle adamı izliyor olması Korhanın sert tutumunu kırdı. Adam yalan söylemiyordu.

"Burda saklanmanı kim söyledi sana? Birileri seninle irtibata geçiyor biliyoruz. Anlat bize her şeyi ki sana da yardım edebilelim."

Ahu, Korhana hüzünlü gözlerle bakınca gözlerini kapatıp derin bir soluk aldı.
Korhan yanına geçip adamın yaslandığı koltuğa oturdu. Elini omzuna bastırdı.

"Bak birileri çok büyük bir oyun oynuyor. Bizim kardeşlerimiz öldürüldü ama intihar diye kapattılar öylece davayı. Şimdi görüyoruz ki sen de bu durumda mağdur olan taraftasın. Yardıma ihtiyacın var. Kaç ay oldu karını bırakmadılarsa asla bırakmaaycaklar demektir bu. Anlıyorsun değil mi? Karını onların elinden ne derlerse yaparak almazsın. Çünkü vermeyecekler! Belki de tıpkı kardeşlerimiz gibi öldürecekler onu da. Ne biliyorsan anlat!"

Adam silkelenir gibi omzundaki elden uzaklaşıp dehşetle araladığı gözlerini Korhana dikti.

"Ne demek öldürecekler? Ben ne dedilerse yaptım! Ne demek öldürecekler? Hayır!"

"Kaç ay oldu! Aylar geçti seni bu eve tıktılar. Ne bekliyorsun? Öylece karını bırakacak olsalar dava kapanır kapanmaz bırakmazlar mıydı?"

Adamın karışan aklı en büyük yardımcılarıydı.
Yere doğru bakan adamın düşünmeye çalıştığını anladı Korhan.

"Seni neden sağ bıraktılar bilmiyorum. Karın yurt dışında görünüyor. Seni araştırdım adına ileri tarihli bir bilet alınmıştı Almanya için. Sanki ülkeyi terk edecekmişsiniz izlenimi verilmişti. Karın çoktan İtalyaya geçmiş görünüyordu. Kimse sizi aramayacaktı. Öylece izinizi silip öldürmeyi planlıyorlar. Belki de karını çoktan öldürdüler seni sessiz tutmak için yaşıyor diye kandırıyorlar."

Adam panik yaptıkça Korhan korkusunun şiddetini artırdı.

"Hayır hayır! Söz verdi telefondaki adam. Söz verdi! Bırakacaklar! Beni arayacak. Bak telefonla günlük arıyor. Biri geldi mi diye sorup kapatıyor. Her gün! Her Allahın günü arıyor. Karımın videolarını atıyor, yaşıyor karım. Ölmedi!"

Adamın uzattığı telefonu aldı Korhan. Doktor onu ikna etmek için uzatmıştı ama Korhanın ikna olmaya ihtiyacı yoktu. Telefonu açıp hemen mesajlara girdi. Gelen video yada resimleri taradı gözleri. Adam doğru söylüyordu. Her gün bir kare fotoğraf yada beş saniyelik videolar vardı ve mütemadiyen aynı mesaj atılmıştı.

Birisi seni arıyor mu?

Adam her seferinde kimsenin aramadığını söylemiş ve karısını bırakmaları için yalvaran cümleler yazmıştı.

Korhanın sıkılmaktan ağrıya çenesi ve dişlerinin gıcırtısı Ahuyu ayağa kaldırdı. Uzanıp Korhanın elindeki telefonu aldı. Mesajlara o da hızlı bir bakış atmıştı.
Korhan her ne düşünüyorsa gözlerini adama sabitlemişti ama aklı burda değildi. Sonunda sessizliği elindeki telefonu çekerek bozdu.

"Mesaj yazacaksın!"

Ağlamaktan uykusu gelen ve başını koltuk kenarına yaslayan adam tekrar sıçradı. Gerçekten adamın durumu iyi değildi ve Ahu istemsiz onun için üzülmeden yapamıyordu.

"Korhan Yıldıray diye bir adamın geldiğini ve seni hırpaladığını söyleyeceksin. Cinayetin peşini bırakmayacağını ve elinde deliller olduğunu söyleyeceksin. Al!"

Adam uzatılan telefona baktı. Sonra geri Korhana baktı.

"Yapamam..."

"Ne diyorsam yapacaksın!"

"Ama... Ben bu numarayı aradığımda böyle numara yok diyor, mesajlar gitmiyor bile. Bak dene! Sen dene bir de! Olmuyor! Denemedim mi sanıyorsun? Onlar bana yazana kadar olmuyor."

Korhan dediğini teyit etmek için numarayı birde kendi telefonundan aradı ama adam haklıydı. Mesaj yazmaya çalıştığında da mesajlar gönderilemiyordu.

Düşünmesi lazımdı. Biraz düşünüp bir çıkış kapısı bulması lazımdı. Gelen mesajların saatlerini kontrol etti. Gece on iki ve iki arasında seyrediyordu.

"Onlar sana mesaj attığında söylediğim her şeyi yazacaksın. Sana atılan bu videolara aldanma. Karın ölmeden önce seni ellerinde tutmak için üç beş video stoklamak hiç de zor olmamıştır!"

Adamın biraz önce uyuklar gibi bakan gözleri kademe kademe ayrıldı. Haklı olabilir miydi?

Olabilirdi!

"Olmasın! Olmasın öyle bir şey! Olmasın!"

"Yardım et o zaman! Karın hayattaysa kurtarma ihtimalin olsun. Yoksa böyle asla ona ulaşamazsın! Onlar benim sana gelmemi bekliyormuş. Şimdi onlara istediğini vererek görevini bitireceksin!"

Adam hızlı hızlı başını salladı. Çok haklı konuşuyordu. Belki bu adam gelsin diye tutmuşlardı karısını? Şimdi adamın geldiğini söyleyip bu esirlikten kurtulabilirdi. Gece aradığında söylerdi karşısındaki ne diyorsa. Karısını kurtarırdı.

"Tamam! Ne diyeceğim tamam söyle. Aradıklarında ne dediysen söyleyeceğim!"

Korhan istediğine ulaşınca onu izleyen kıza baktı.

"Adı Korhan Yıldıraymış diyeceksin. Davayı yeniden açıyormuş ve elinde çok sağlam deliller varmış, benden şahit olmamı istedi de."

Korhan hırsla alt dudağını ısırıp düşünmeye başladı. Adli tıp da bu kadar forsu olan bir güç... Beyninin her bir nöronu çok hızlı hareket ediyordu sanki. Karşısında ağzından çıkacak tek kelimeyi bekleyen adama öyle bir şey verecekti ki Korhan oyun ne demek öğretecekti.

"Sana sadece bunları söylediğimi söyle onlara. Ama yanında bir kız vardı demeyi unutma. Kapıdan çıkarken kıza bir şeyler dedi ben duydum de. Tamamen benden bağımsız bir bilgiymiş gibi söyle."

Ahu anlamadığı için daha dikkatli Korhanın hareketlerini izledi.

"Tamam! Derim. Ne diyeceğim onlara!"

Korhan alt dudağını yalayıp Ahuya baktı tekrar.

"Kıza, Atilla Sarunhanlı diye birinin adını söyledi fısıldayarak diyeceksin. Tam anlamadım, net duyamadım de. Onun anneannesine bıraktığı bir şey herkesin ipini çekecekmiş de. Yer yerinden oynayacakmış, öyle söyledi de."

Adam dediği hiç bir şeyi anlamıyordu ama umurunda da değildi. Şu an düşündüğü tek şey karısıydı.

"Bunları söylersem karımı bırakırlar mı?"

Korhan bomboş bakışlarla kendinden medet dilenen adamın önüne dizini kırarak çöktü.

"Bilmiyorum... Denemeden öğrenemeyeceğiz de!"

Gökhan nedense bırakırlar demesini ve buna deli gibi inanmayı çok istiyordu.

Korhan başka bir şey demeden ayaklanıp Ahunun elini kavradı ve çıktı binadan. Ahu soru sormak için çıldırıyordu ama şu an zamanı olmadığını da biliyordu. Aşağı indiklerinde görevli aynı yerde, telaşlı adımlarla volta atıyordu. Korhan cüzdanında. Kartını çıkardı ve bir miktar parayı da kartın yanına ekledi. Onları gören adam hızlı adımlarla üzerlerine doğru gelmişti.

"Bir şeyi yok değil mi Gökhan Beyin?"

Adam Korhana doğru ilerlemişti ama soru Ahuyaydı. Bariz bir şekilde kızdan bekliyordu cevabı.

Korhan Ahunun elini bırakıp görevlinin kolunu tuttu. Elindeki para ve kartı uzattı.

"Şu an için sorun yok. Konuştuk bir süre. Her şeyi düzelteceğimizi söyledik, rahatladı. Sen kartımı al, bir şey olursa beni ara mutlaka. Şimdi gitme yanına. Daha doğrusu çağırmadan gitme, üzgün. "

Adam bir karta birde iki yüzlüklerin olduğu küçük desteye baktı. Parayı uzatacak oldu.

"Buna gerek yok..."

Korhan sertçe başını iki yana salladı.

"Göz kulak ol arkadaşımıza! Bir şey olursa beni aramayı unutma sakın. Anlaştık mı?"

Görevli yavaşça başını sallayıp kaçamak bir şekilde yanında öyle suskun yere bakan kızı izledi. Üzülmüştü kız. Gökhan beyin hâli onu da çok perişan etmişti belli ki. Ne kadar güzeldi ve iyi kalpliydi. Adamla kan bağı yokken bile nasıl da kendisinden yalvarır gibi yardım istemişti.

"Siz... İyi misiniz? Merak etmeyin, ben göz kulak olurum hep Gökhan beye."

Ahu karışık aklından sebep ne diyor anlamadı ilk ama dikkatle bakan adama kırık bir gülümseme sundu.
Adamın bakışları hızla dudaklarına kayınca Korhanın öksürür gibi ses çıkarması ve Ahuyu elinden tutup yanına çekmesi çok hızlı olmuştu. Keskin bakışları görevliye döndü.

"Kartı kaybetme!"

Oldukça sert bir tonda kurulan cümleyle adam sadece başını sallayabildi. Korhan da hızlı adımlarla arabasına yürüdü ve Ahuyu yürüttü. Bariz bir çekiştirme sonucu kızı alenen arabaya tıktı.
Yerine geçip oturduğunda Ahunun sinirle ona baktığını gördü. Ne var der gibi başını salladı.

"Çuval muamelesi yapıyorsun bana!"

"Ne yaptım şimdi ben?"

Pişkindi de üstelik!

"Arabaya teptin beni Korhan!"

Korhan arabayı çalıştırıp, onları izleyen adama kısa bir kornayla es verdi ve döndü.

"Gittiğimiz her yerde ya konuşmanla ya güzelliğinle birinin aklını çeliyorsun! Sinir hastası olacağım senin yüzünden!"

"Ne?"

Korhan tüm suçlu Ahuymuş gibi bakıp geri yola döndü.

"Adama bir saat dil döküp anca çıkacaktım yukarı ama sen ne yaptın?"

Ahu gerçekten şaşkındı. Gerçekten şu an konuştukları konunun saçmalığı onu şaşırtabiliyordu. Halbuki alışmış olması lazımdı.

"Korhan manyak mısın? Adam ikna falan olmayacaktı. Belki de polisi aramakla tehdit edecekti. Ben vicdani olarak etkilenirse..."

"Etkilendi zaten pezevenk!"

Ahunun gözlerini kırpıştıra kırpıştıra bakmasına da sinirlendi.

"Tabi sen birine böyle bakarsan etkilenir o adam! Birde sesin var! Sen adama yalvarıyorsun yadım et diye piç, şarkı dinliyor sanki. Sıfatını siktiğim!"

Ahunun gözleri iri iri açıldı.

"Pislik! Yine başladın küfür etmeye. Ağzın çok bozuk senin!"

"Senin yüzünden!!!"

Nasıl oluyorda her şeyde suçlu Ahu olabiliyordu anlamadı.

"Ben ne yaptım şimdi manyak?"

"Ben asla küfür kullanmazdım! Senin yüzünden sinir krizlerimi sadece küfür ifade ediyor Ahu Nar! Şu an ki hırsımı anlatacak kelime yok sözlükte!"

Ahu sırtını koltuğa yaslayıp, kollarını göğsünde bağladı.

"Senin biran evvel tedavi olman lazım manyak!"

"Bir el atarsın artık!"

Ahu ters ters bakınca cümlenin çekilebileceği yerler kafasını karıştırdı.

"Yani sinirlerime..."

Bunu biraz önceki öfkeli, tok sesine kıyasla daha usturuplu dillendirmişti.

"Pislik!"

Bir süre ikisinden de ses çıkamadan ilerlediler. Ahu sağa sola bakınsa da nereye gittiklerini anlamadı.

"Korhan! Biz konuşmadık, hem nereye gidiyoruz."

"Açlıktan bayılma diye ev yemekleri yapan bir yere. Orda konuşuruz kelebek, kafamın içini bir düzene sokmam lazım."

Ahu başını sallayıp geri önüne döndü. Korhanın yapmaya çalıştığı şeyi az çok anlamıştı. Birileri adamdan haber almak için elinin altında tutuyordu ve Korhan kışkırtmak için yalan söylemişti. Ama bu işin gideceği yer onu korkutuyordu.

Adli Tıp hiç de idaresi kolay olmayacak bir birimken adamlar gelip içeriyi boşaltabilmiş, morgda kontrol sağlamışlardı. Doktorun birine istedikleri ölüm raporunu imzalatmışlardı. Sonra ise hiç bir şey olmamış gibi ordan çıkıp gidebilmişlerdi.
Korhan bir yerde park edip, indiğinde Ahu da ona uydu. Sessizce yemekkerini yediler. Sonunda bir cevap almak için Ahu gözlerini Korhana dikip bekledi.

"Elimde bir şey olduğunu düşünürlerse beklemeyip, harekete geçecekler."

"Ama... Bu tehlikeli."

Korhan ağır ağır başını salladı.

"Ahu Nar... Zaten tehlikenin ortasındayız. Adamlar Adli Tıpbı kullanabiliyor. Düzenek kurup, doktorunu oynatıyor. Sen de duydun birini bekliyorlar ve sen de biliyorsun ki o birileri biziz."

"Ama istediklerini verdin sen onlara."

Ahu tam olarak burayı anlamıyordu. Adamlara bir şekilde zaten istediği şeyi Korhan bilinçli veriyordu. Ellerinde hiç bir şey yoktu ama şimdi doktora söyledikleriyle...

"Kafam çok karışıyor. Neyi planlıyorsun anlamıyorum, anlat lütfen."

"Kışkırtıyorum onları. Her kimse doktor sayesinde elimde bir şeyler olduğunu biliyor. Babanın adı onları ya karıştıracak ya da aradıkları şeyi bulduğumu düşünüp üzerime gelecekler."

Ahu tane tane ve kısık sesle konuşan adamın ne yaptığını sonunda kavramış ve gözleri iri iri açılmıştı.

"Açığa çıkarmak için. Peynir koyuyorsun ortaya. Kim olduklarını bir şekilde açık etsinler diye..."

Korhan başını salladı ama konuşmadı. Ahu masanın üzerindeki ele uzandı ve kavradı.

"Ya zarar vermeye kalkarlarsa Korhan? Sana... Bir şey yaparlar mı?"

Korhanın ciddi yüz ifadesi kırılıp, başını soluna doğru yatırdı. Dudaklarında haylaz, tasasız bir gülümseme oluştu. Gözlerini kendine dikkatle bakan kelebeğinden çekmeden elini tutan eli kavrayıp dudaklarına yaklaştırdı. Ahunun yutkunma çabası hoşuna gitmişti. Baş parmağının üstünü, sonra eklem yerlerini tek tek öptü.

"Çok mu korkuyorsun benim için?"

Ahu elinden, bedenine yayılan elektriğin hissiyle soruyu bile zor anlamıştı.

"Korhan..."

Yarı kapalı duran elinin içini parmaklarıyla açtı Korhan. Avuç içine bastırdı bu kez dudaklarını. Sonra sıcak avcunu yüzüne yaslayıp Ahudan yayılan bu ısının tadını çıkardı.

"Benim için endişelenmeni istemiyorum ama endişelendiğini görünce de..."

Ahunun yarı yarıya örtülmüş gözleri ve diliyle ıslattığı için parlayan dudakları kehribarları tarafından tavaf edildi.

"Çok hoşuma gidiyor Ahu Nar. Sana dair her şey çok fazla hoşuma gidiyor."

"Aklımı... Karıştırma benim! Sorular-sorularım var."

"Cevaplarım kelebeğim."

Ahu kendine gelmek için elini, yaslandığı yüzden hızla çekip derin derin bir kaç nefes aldı.

"Sen bir pisliksin!"

Korhanın kalkan tek kaşı ve gülümseme denilemeyecek kadar küçük, insanı ifrit eden gülüşü Ahuyu deli ediyordu.

"Beni manipüle ediyorsun! Sırf soru sormayım diye erotik erotik konuşup, aklımı karıştırıyorsun!"

Korhan öne doğru eğilip sinirden kızarmaya başlayan tenine yaklaştı.

"Ben hislerimden bahsediyordum nar kelebeğim. Sana bunları söylemem çok mu erotik geliyor?"

Ahunun git gide sıcaklamasına, geniş restoranın daralmış gibi onu boğmasına bile isteye karşısındaki sülük neden oluyordu. Bir anda ayaklanan kızla Korhan geriye doğru yaslanıp, eserini izledi.

"Allahın belası sülük! Ben lavaboya gidiyorum. Hesabı falan öde sende!"

Ahu montunu da oturdukları masanın yan sandalyesinden çekip aldı. Ona hâlâ keyifle bakan adama ters bir bakış daha attı.

"Utanmaz, pislik!"

Onu delirtip, keyiften kurulan adama hem bu kadar çok öfkelenip hemde böyle deli gibi...
Aklını oynattıracaktı sonunda Ahuya.

Ordan çıkıp evlerine gitmek için yola çıktıklarında Korhan, Zahire olanları kısaca anlatmıştı. Tüm günleri yolda geçtiği için ve saat epeyce ilerlediğinden Ahu uyumamak için çok direniyordu.

"Uyu kelebeğim..."

"Korhan."

Mırıltısı çok fersizdi. Korhan başını yana yaslamış ve gözlerini açık tutmak için çabalayan küçük suratına merhametle baktı. Bitün gün ordan oraya gücü kalmamıştı. Sabah çok ağlamış ve bitkin düşmüşti.

"Uyu benim güzel kelebeğim. Evimize taşırım seni."

Sanki Korhanın bunları demesi yetmiş gibi kapanmıştı gözleri.

Korhan uyuyan kızı dikkatle kucağına almış ve dediği gibi kollarında çıkarmıştı evlerine. Yataklarına yavaşça bırakıp, üzerindeki rahatsız edici şeyleri onu uyandırmadan çıkarmıştı. Kendi tişörtlerinden birini giydirirken Ahunun gözleri aralandı ama Korhanın yatıştıran sesiyle uykuya geri çekildi.

Geçip yerine yattığında göğsüne yasladığı kızın saçlarını okşamaya başladı. Annesine sığınıp, ağladığı anlar gözlerinin önünden gitmiyordu. Anne diye seslenip, sarmalanmayı bekleyen kız çocuğunu daha bir yasladı göğsüne.

Annesinin istediği gibi beraber büyümüş olsalardı...

Sonra bu istekten hızla uzaklaştı. Beraber büyüselerdi kendi sefilliklerine ortak olurlardı. En azından Ahu da Ahi de rahatlık içerisinde yaşamışlardı. Acılarının yanına bir de geçim sıkıntısı çöküp, bellerini bükmemişti. Babası en doğru olanı yapmıştı.
Onlar için en güvenli olanı seçmişti...

Korhan onunla büyüse çok daha erken kalbini kelebeğine vereceğini biliyordu. Ahunun onun çaresiz kaldığı, hiç bir şeye yetemediği anlarına şahit olmamış olmasına bir yandan da seviniyordu. Şimdi gözünde olduğu bu konuma o zamanlar asla erişemezdi. Evine, annesine, kardeşine yetemeyen bir acizi Ahu da istemezdi zaten.
Korhan yine ona deli divane aşık olurdu ama Ahu bakmazdı yüzüne belki de. Sonra... Çok güzeldi, kesin başka birilerinin onu elinden alışını izlerdi.

Annesinin hayali, Korhanın kamburu oldu bir anda. Birbirlerini koca bir ziyan oluşun ortasında bulmuşlardı. Ama sonunda bulmuşlardı ya...

Korhana bu yeterdi. Ahuyu kaybetme korkusunu düşünmek bile istemezken, o zamanlar yaşayacağından neredeyse emindi. Ahunun saçlarına dudaklarını bastırdı.

"Babam en doğrusunu yapmış kelebeğim. Senin gözünde öyle bir adam olmak istemezdim asla..."

Mırıltısını kız duymuş gibi burnunu göğsüne sürtüp, sokulmuştu kolunun altına doğru.

🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋

Sabaha karşı Ahuyu uykusundan çekip alan ne olduğunu anlayamadığı kıpırtılardı. Gözlerini tam açamadığı bir anda yan tarafından minik bir iniltiyi andıran ses çıkınca gözleri aralandı. Korhanın sırtı dönük yatıyordu ve yastığına gömülmüş sanki inler gibi ses çıkarıyordu. Ahu yavaşça doğrulup yanına yaklaştı. Hayır! Acı çeker gibi bir iniltiydi. Aynı sesi tekrar duyup, Korhanın bilinçsizce yorganı avuçlamasıyla kabus gördüğünü anladı. Elini sırtına uzatıp, yavaşça uyandıracaktı ama tişörtü sırılsıklam denilecek kadar ter içindeydi.
Korku içine sinsi ve hızlı bir şekilde yayıldı.

"Korhan! Korhan uyan canım, kabus görüyorsun."

Eliyle sırtını okşayıp, yumruk yaptığı avucunu gevşetmeye çalıştı.

"Korhan... Bitanem, uyan. Hadi kabus görüyorsun uyan lütfen."

Ahunun yavaş yavaş yükselen sesi ve elinin ensesine değmesiyle Korhan sıçrayarak kalktı uykusundan. Ne olduğunu anlayamamıştı ama solukları çok hızlıydı. Sağa sola bakındı loş aydınlıktaki odada. Hâlâ rüyanın dehşetinden kurtulamayan bilinci aradığını bulmak için bakınıp durdu.

"Korhan... Geçti. Geçti canım, kabustu sadece."

Korhanın ağır ağır gelen bilinci Ahunun dizlerinin üzerinde kendine baktığımı fark edince netleşti.

"Ahu Nar!"

"Geçti Korhan, kabustu."

Tekrar sağa sola bakındı nefesi çok sık alıyordu. Sonra inanamıyormuş gibi Ahuya döndü.

"Burdasın!"

Ahu ellerini uzatıp alnındaki teri avuç içiyle sildi.

"Burdayım... Kabustu."

Korhan alnındaki eli hızla kavrayıp dudaklarına bastırdı. Bileğini, nabzının attığı kısımı defalarca öptü.

"Sıcaksın... Sıcacıksın..."

Ahunun Korhan için endişelenen kalbi son söylediğiyle tekledi. Onu mu görmüştü rüyasından?

"Korhan... Bitanem..."

Korhanın kendini tutup göğsüne çekmesiyle, üzerine düşer gibi oldu.

"Burdasın... Sıcaksın! Soğuk değil, sıcacıksın."

Ahu kollarını omzunun üzerinden atıp sardı bedenini.

"Burdayım bitanem, geçti. Yanındayım. Kabustu sadece."

"Ahu Nar... Kekebeğim..."

"Burdayım, yanındayım canım. Su getireceğim sana, tamam mı?"

"Hayır! Hayır gitme bir yere."

Ahu elini sırtında dolaştırdıkça ıslanan tişört canını sıktı.

"Korhan çok terlemişsin, değiştirelim hadi. Hasta olacaksın böyle."

Kendini biraz geriye çektiğinde Korhanın ondan uzaklaşmak istemeyen ellerini tuttu.

"Tişörtünü değiştirelim olur mu şimdi?"

Çocuk gibi başını sallayışıyla Ahunun minikçe dudakları kıpırdadı. Yatakta oturan adamın üzerinden bacağını atıp, kucağına yerleşti. Nemli tişörtü etek ucundan kavrayıp çıkardı ama hâlâ terden parlayan boynu ne kadar kendini sıktığını gösteriyordu.

Tişörtü bedenini kurulamak için gezdirmeye başladı teninde.

"İyi misin Korhan? Biraz su içsen?"

"Gitme bir yere."

Korhanın mırıltılı ve biraz da tarazlı sesiyle söylediğine başını sallayarak onay verdi. Kolunu kaldırıp, koltuk altlarını da silince bakışları dikkatle onu izleyen adamın gözlerine çekildi.

Hava değişti sanki. Biraz evvel panik ve dehşetle hareket eden ikilinin arasında elektrik çatırdamaya başladı. Ahu tam da o anda fark etti şu anki halini. Üzerinde bir tişört vardı ama bacakları çıplaktı. Tişört kalçasını kapatmıyordu galiba. Korhanın bacaklarından yayılan hissi kalçalarında rahatça hissediyordu.

Elinde sıktığı için buruş buruş olan tişörtü alnında ve saç diplerinde dolaştırmaya başladı.

"Çok terlemişsin... Duş almak ister misin?"

Ahunun fısıltısı, kupkuru olmuş ağzını sulandırdı sanki. Yutkunma isteği güçlendi Korhanın.

Ahu elindekini yan tarafa bırakıp ellerini ensesinde dolaştırmaya daha doğrusu okşamaya başladı. Burnunu Korhanın burnuma sürttü.

"Üzerimi değiştirmişsin..."

Nefesi Korhanın dudaklarına çarptıkça altındaki bedenin kasıldığını hissedebiliyordu.

"Rahatsız uyuma diye..."

Ahu gülümseyecekmiş gibi dudaklarını birbirine bastırdı. Burnunun ucunu yanağına doğru sürterek ilerledi.

"Sütyenim de yok..."

Ensesindeki eli boynuna doğru kayınca parmaklarının ucu, adem elmasının hareketini takip etti.

"Sen uyurken sevmezsin..."

Ahunun kısılı gözleri biraz aralanıp mahmur bakışlar atan adama kilitlendi.
Dudakları konuştukça dudaklarına çarpacak kadar yaklaştı.

"Dokundun mu bana?"

"Ahu Nar..."

İnler gibi ismini telaffuz edişi kasıklarına doğru darbeler indiriyordu Ahunun. Çıplak bacaklarının üzerinde duran elini kavradı. Bacağına sürterek yukarı doğru çıkarması için yardım etti. Korhanın elleri hep ılık yada soğuk olurdu. Şimdi de aynı şekilde buz gibiydi ama Ahunun bedenine değdikçe yanıyormuş gibi bir his yayıyordu.
Korhanın elini kendi elinin insiyatifiyle sol göğsününün üzerine sabitledi.

"Dokunmadın mı?"

"Ahu Nar..."

Uzun bir yol koşmuş gibi nefes nefese oluşuna sebep artık kabusu değildi.

"Çok istiyorum."

Bunu söylerken avcunun içinde kalan memesini acı verecek kadar sıkmıştı. Ahudan yayılan iniltiyle milimler bile olmayan dudakları ağzıyla yakaladı. Diğer eli dağınık saçlarının arasına dalmış, çoktan kavramıştı saçlarını diplerinden. Sanki Ahu uzaklaşacakmış gibi onu sabit tutuyor, dudaklarını büyük bir açlıkla emiyordu.

Elinin altındaki göğsünü kendini kaybetmiş bir hırsla sıktıkça Ahunun iniltileri ağzına yayılıyordu.

Nefes alması için bir santim uzaklaştı sadece uğruna ölebileceği dudaklardan.

"Benim güzel ateşim... Her kabusumu böyle rüyaya çevirecek misin Ahu Nar?"

Dudaklarına sürtünen dudakların büyüsünden çıkıp cümle kuramıyordu Ahu.

"Korhan..."

"Söz ver bana!"

Korhanın naif sesinde hissettiği sertlik ile gözlerini dudaklarından çekip kor gibi kızıllaşmış sarılarına baktı.

"Söz ver beni asla bırakmayacaksın! Beni hasretine tutsak edip, gitmeyeceksin söz ver!"

Ahu ellerini bedeninde gezdirerek yüzüne doğru çıkardı. Burnunun ucuna öpücük bırakıp, dudaklarını dudaklarına sürttü.

"Ben seninim. Sadece senin topraklarında hayatta kalabilirim. Senden uzakta nefes alamam ki."

Korhan naiflikten uzak, acı verici bir öpüşmeyi başlattı. Dişleri zalimce dudaklarına saplanıyor, dilini sızı içerisinde bırakarak emiyordu. Verdiği her bir sözü özümseyip içine çekiyordu sanki.

Ahunun bacaklarının arasında kalan bedende onu sızılar içerisinde bırakan bir sertlik vardı. Ahunun bilinçsizce ileri geri hareket etmesine neden olan sertlik, git gide can yakıcı bir hâl alıyordu.

"Korhan..."

Ahunun ağzının içine doğru adını fısıldamasıyla Korhan beline kolunu dolayıp hızla yerlerini değiştirdi. Uykuyla ağırlaşmış bedeninin altında kalan kıza zerre merhamet etmeden sızlayan erkekliğini bastırdı.
Kendi elleriyle giydirdiği tişörtünü yine kendi bir çırpıda çıkarıp fırlattı.

Üzerindeki varlığını biraz kaldırıp üstten dağılmış saçlarını ve kar gibi beyaz tenini izlemeye başladı.

Üzerinden kalkınca Ahu ne yaptığını anlamamış olmanın verdiği şaşkınlıkla başını yastıktan kaldırdı.

"Korhan?"

Korhan altındaki eşofmanı hızla çıkarıp, kenara ayağıyla itti. Sadece boxerı vardı. Odanın ışığının yükseltip yatağa geri başını çevirdi. Ahunun şaşkın bakışlarına yüzünde ürperten bir gülümsemeyle karşılık verdi.

"Oda çok karanlık ve ben seni yeterince net göremiyorum."

Alt dudağını diliyle ıslatıp, ısırması kaynayan kanına benzin dökmüştü.
Sonra giysi dolabına doğru yürüyüp içini açmış ve bir şeyler arar gibi elini gezdirmişti. Aradığını bulan adam ne yapıyor Ahu merakla bakıyordu. Elindeki iki parlak jelatinli paketi yatağın kenarındaki komodine bırakışını soluksuz izledi.

"Tedbir güzelim."

"İki tane?"

Ahunun kedi gibi çıkan sesiyle Korhanın başı yana doğru yattı. Baştan aşağı çıplak bedenini süzdü. Göğüslerinde biraz fazla oyalandı. Sonra pelvis kemiğinde ki gülüne sevimli denilebilecek bir gülümsemeyle baktı.

"Belki seni yeterince memnun edersem bana bir kere daha izin verirsin diye umuyorum."

Ahunun tek kaşı havaya kalktı. Onunla bariz dalga geçiyordu.

"İzin alacakmışsın gibi..."

Korhan avına yaklaşan bir panterin kıvraklığıyla yatağa doğru dizini yaslayıp, Ahunun üzerine uzandı.

"Haklısın, izin istemem muhtelemelen. Utanma diye kibarlık yapıyordum."

Ahunun dudaklarına dudaklarını sürterek sataştı.

"Ben utanmalıyım yani?"

"Öyle... Bacaklarının arasından kaynar lavlar akıyor sanki Ahu Nar. Biraz evvel..."

Dudaklarını çenesine doğru kaydırıp, dişlerini sürttü.

"Kucağımda sürtünürken..."

Dili çenesinin sivri kısmını okşar gibi darbelerle tenini ıslattı.

"Sıcaklığın kül edecekti beni."

Ahu elini kaldırıp omzuna vuracakken Korhan çok daha atik davranıp bileğinden yakaladı. Sonra da tüm arsızlığıyla sırıtıp ikisinin bedeninin arasından kaydırarak sertliğine dokunmasını sağladı.

"Bir bak doktor hanım. Ürolojik bir muayeneye ihtiyacım var galiba. Kar kadar beyaz, nar kadar sıcak bir kadının nefes alışından bile tahrik oluyorum artık. Derdime bir derman bulacak mısın yoksa ben onun içinden çıkmadan yaşamayı öğreneyim mi?"

Kendi yönlendirmesiyle Ahunun erkekliğini okşamasını sağladı. Burnundan aldığı nefes yetmezmiş gibi dudakları aralanan kızın alt dudağını diliyle ıslattı.

"Nasıl muhtacım sana hissediyorsun değil mi?"

Ahu konuşma çabasına hiç girmeden diğer eliyle ensesini kavrayıp kendine çekmişti Korhanı. Dudaklarını içer gibi öperken avcunda git gide sertliği artan uzvu okşamaya devam etti.

Korhanın dudaklarından çenesine doğru kayan dudaklarıyla başını geriye doğru yasladı. Boynunda, omuzlarında dilini
Sürtğnerek ilerleyişi içinde, rahminin etrafında sancılar hissetmesine neden oluyordu.

Korhanın göğsünün üzerine öpücük bırakıp, memesinin ucunu ağzına almasıyla kısık bir çığlık kaçtı dudaklarından. Korhan asla sevişirken merhametli bir adam değildi. Canının acımasını umursamadan dişlerini geçiriyordu göğüslerine. İşin tuhaf yanı ise bu acı, zevk hissini de perçinliyordu.

Ahu kendini ondan çekmek yada daha çok bastırmak arasındaki arafda kısılıp kalmıştı. Kendinin fark etmediği ama Korhanın zerrelerine kadar hissettiği sürtünme çabasıyla sızılarına çare arıyordu.

Korhanın karnına doğru öpücükler bırakıp, gülü olarak gördüğü doğum lekesini emer gibi öpmesinden sonra kasıklarına yol alan dudaklarına saçlarına yapışarak durdurdu.

Korhan ne olduğunu anlamadığı için başını kaldırıp soluk soluğa ona bakan kıza gözlerini çevirdi.

"Öyle değil... Ben öyle... Yani şey istiyorum."

Korhanın bir şeytanı bile ürpertecek yüz ifadesiyle söylemeye çalıştığı şeye nasıl cesaret etti anlayamamıştı bile. Bedenine sürtünerek yukarı doğru çıkan adamdan şu an kaçmak istiyor olması çok saçmaydı.

"Söyle kelebeğim."

"Lütfen sus!"

Acıyla inler gibi söylediği sözlerden sonra ellerini bileklerinden kavrayıp, başının üzerinde sabitledi Korhan. Onu olabildiğine savunmasız bıraktı.

"Utanıyor musun?"

"Korhan yapma..."

"Neden utanıyorsun?"

Dudaklarını dudaklarına sürtüp yanağına doğru sürterek hareket etmeye başladı. Kulak memesini dudaklarının arasına kıstırıp çekiştirdi.

"Seni yalayarak değil de içinde gelip giderken boşalmak istediğini söylemekten utanıyor musun?"

Ağlıyormuş gibi bir inilti daha çıktı Ahudan.

"Pislik!"

"Kadınlığının duvarlarına çarparak yaşadığın hissi daha mı çok sevdin, benim güzel ateşim?"

Korhan tek eliyle Ahunun başının üzerindeki ellerini sabitledi. Diğer eli aralarından kayıp Ahuyu bu utanca boğan sebebe doğru ilerledi. Küçük çamaşırdan kayıp içeri süzülen eliyle gözlerini sıkı sıkı yumdu Ahu.

Korhan ıslak ve sıcak kuytusunda parmakalarını dolaştırdığında Ahu bacaklarını iyice kapatmış ve elini sıkıştırmıştı. Korhanın çenesi ve kulak memesi hizasında dilini kaydırmasıyla iniltisi hıçkırır gibi bir şekilde çıktı boğazından.

"Parmaklarımdan da mı hoşlanmadın?"

"Sus! Sus tamam sus lütfen..."

Şu an altında ona yalvarır gibi seslenen kadın akıl sağlığını bozuyordu. Onun için delirmek deyimi gerçekten anlam kazınıyordu.

"Sevmemişsindir... Sen azla yetinmezsin Ahu Nar..."

Ahunun aksine Korhanın sesi öyle naifti ki... Kelimeleri böyle kırbaçlayıcı olmasa güzel bir masal için çok uygundu bu ses tonu.

"Sen daha büyük bir şey istiyorsun. Bunu biraz geç anladım ben."

"Korhan... Yapma..."

Parmağının içine doğru kaymasıyla Ahu çığlık attı.

"Beni ayaklarının dibinde dolaştırırken de böyle azına yetinmemiştin. Kokuna, saçlarına, tenine, sesine müptela olmadan beni kapı ağzında beklettin hep."

"Ya-yapmadım bir şey!"

Ahunun tiz sesine sebep Korhanın cümleleri değildi. Korhanın Ahuyu mahveden parmaklarından birinin de canına kastedişiydi.

"Her şeyimi istedin... Sana her şeyimi vermeden beni kendi mabedine kabul etmedin. Sen azla asla yetinmezsin nar kelebeğim."

Ahunun gözleri aralanıp Korhanın amberlerine saplandı. Bacaklarının arasını okşayan parmaklar söylemek istediği her şeyi mühürlüyordu sanki. Ama fütursuz ağzını kapatma isteğiyle de baş edemiyordu.

"Sen aza tamah ediyor musun? Sen beni kendine hapsettin, senden başka bir şey düşünmeyim diye gözlerime mil çektin!"

Ahunun sesi sinirli gibiydi ama Korhan her bir kelimeyle mest oluyordu. Hayran bir gülümseme yüzüne yayıldı.

"Bana verdiğinin mislini istemiyor musun benden?"

Korhan hızla bu sorunun cevabını vermek için başını salladı.

"İstiyorum! Sana dair ne varsa benim olsun istiyorum. Sadece benim ol Ahu Nar! Konuşamasın bile hiç bir canlı seninle, benim ol."

Ahuya tek bir nefeslik an vermeden dudaklarına yapışıp dilini ağzının içinde dolaştırmaya başladı. Başının üzerindeki elleri serbest bırakınca anlık dudaklarından uzaklaştı ve boxerı hızla sıyırdı bacaklarından. Sanki çok acelesi varmış gibi bir telaşla Ahunun çamaşırı da aynı hızla ayrıldı bedeninden.

Ahu soluk soluğa üzerinde prezervatifi takışını ve kendine hazır olmak için an yakalayamadan bacaklarının arasında kalan uzvu bir sisin ardından izledi. Acıyla karışık bir doluluk hissi ona güçlü bir çığlık artırmıştı.

Korhanın kontrolsüz bir şekilde içine gidip gelmeleri arasında kısa, yetersiz nefesler alıyor ve ona eşlik etmeye çalışıyordu.

Acının kaybolup yerini zevke bıraktığı anlarda ise bacaklarını kendi isteğiyle beline sarıp omzundan destek almaya başladı.

"Sen benim her şeyimsin!"

Bir kavgadaymış gibi tok çıkmıştı Korhanın sesi. Dizlerinin üzerine doğrulduğunda Ahunun bedenini oyuncak bir bebek gibi kendine doğru çekmiş, içinden çıkmadan durması için sabitlemişti.

Korhanın açık avcu karnından sürtünerek, iki göğsünün arasına doğru kaymış, en son boğazını sıkmayacak bir şekilde orda durmuştu. Eli boynunu sarmış gibi dursa da baş parmağı nabzının attığı damarı okşuyordu.

"Hep... Böyle sıcak olacak mısın kelebeğim? Parmağımın altında atan bu nabzı benden almayacaksın!"

Korhan ne kadar arzunun hissiyle yön değiştirse de kabusunun karanlığı sırtına iz bırakmıştı. İhitmali bile onu öldürüyordu. Baş parmağının altında hızla çarpan nabzı kaybetme ihtimali, onu mahvediyordu.

Arsız bir çocuk gibi Ahudan bunun tesellisini bekliyordu.

Bu isteiğini konuşmasa da Ahu anladı. Bedenini yattığı yerden doğrultmaya çalışıp Korhanla yer değiştirmek için bir hamle de bulundu. İstediğine itaat eden adam sırtını başlığa yaslayıp kucağına yerleşen kızın kalçalarını kavradı.

Ahu konuşmuyordu ama siyah hareleri Korhana ne demek istiyorsa anlatıyordu. Bedenini kaldırıp eliyle kavradığı erkekliğini tekrar girişine yasladı. Ağır ağır içine alırken Korhanın geriye düşen başından yararlanıp adem elmasını öptü.

Kalçalarından destek olan adam sayesinde kucağında hareket ettikçe nefesleri sıklaştı. Korhanın kalçasından kayıp beline dolanan kolu sayesinde göğüsleri bir birine yapışmıştı.

"Sen bu dünyada sahip olduğum ve yaşamak için sebep gördüğüm tek şeysin Korhan. İhtimali bile..."

Korhanın nefesi boynuna çarptıkça Ahu susuz kalmış bir aciz gibi yutkunuyordu.

"Düşünmek istemiyorum bunu! Asla! İhtimalini bile dile getimek istemiyorum ben. O yüzden sen de yapma. Bizim öyle bir ihtimalimiz yok! Olmayanın korkusunu aramıza sokma Korhan."

Korhan hızla başını salladı. Parmakları acı verecek kadar tenine saplanmıştı Ahunun. Ve omuzundaki tırnaklar hırsını teninden çıkarıyordu.

"Olmayan bir şeyin sözü geçmemeli. Haklısın! Bizim için öyle bir ihtimal yok, sözü geçmemeli çok haklısın."

Aynı anda öne doğru atılıp öpüşmeye başladılar. Dudakları ve bedenleri devinimi bırakmadı. Sona yaklaşıp, birbirlerine karışana kadar hareketleri sertliklerinden hiç bir şey kaybetmedi.

Yorgun düşen iki beden birbirine dolanmış bir hâlde uyuya kaldı.

Uyanmaları neredeyse öğleni bulmuştu. Zaten uykuya daldıklarında gün ışıyordu.
İlk Korhan uyandı, sessizce kalkıp duş aldı. Sırtı açılmış kelebeğinin omzuna bir öpücük bırakıp yorganla örttü. Sonra ise onun için kahvaltı hazırlamaya mutfağa geçti.

Yarım saat sonra mutfağa Ahunun kokusu girdi ilk. Başını çevirdiği omletten kaldırıp kapı girişine baktı. Ahu bir tayt ve sweet giymiş, saçlarını sıkıca başının üzerinde toplamış, dupduru bir yüzle ona bakıyordu.

"Günaydın bebeğim, hazır her şey."

Ahu başını ağırca sallayıp Korhanın eliyle gösterdiği masaya doğru geçti. Korhan hazırladığı iki tabağın birini Ahunun önüne diğerini kendi servisinin üstüne bıraktı. Bunu her sabah yapıyorlarmış gibi Ahunun başının üstüne dudaklarını bastırdı.

"Hem kurutmamışsın hemde toplamışsın. Beni delirtmekten zevk alıyorsun..."

Ahunun tebessümüne baktı. Hep bu ölçüde kalışına için gidiyordu. Onu kahkahalarla gülerken görmek isteyen yanı deliriyordu tebessümüyle. Zincirlenmiş bir şeytan gibi çırpınıyordu içinde bir yer daha fazlası için.

Suhanın telefonunda rastladığı o kahlahayı arıyordu Korhan. Gözlerinin kısılıp kaybolduğu, inci gibi dişlerin göründüğü ve sol yanağında olan o küçük gamzenin gün ışığına çıktığı gülümsemelerin hasretini çekiyordu. Hiç görmemişti. Yakından tek yanağında saklanan gamzeyi bir kere bile görememişti.

Uzaktandı! Orda saklandığını bilişi bu yüzdendi. Bir telefon ışığının içerisinden değil, uzak bir zamanda anı diye kalmamış şekilde istiyordu gamzesine dudaklsrını yaslamayı. O gece uzun uzun o resme neden baktı bilmiyordu ama şimdi her şey netti. Birbirine sarılmış üçlüyü nefes alırken göremeyen Korhan kaçırdıklarına yanmıştı bütün gece.

O gülümseme Korhanın yaşam sebebiydi. Ahunun yüzünde açacak bahar bahçesinin umuduyla bekliyordu. Sabır konusunda hiç bu kadar zorlanmamıştı ama o güzel dudaklarından çıkacak kahkaha ezgilerini duymak için canı çekiliyordu.

Ahu yüzüne dalmış öylece bakan adamla yanaklarının ısındığını hissetti.

"Korhan?"

Adamın sıçrar gibi kırpışan gözlerini gördüğünde daldığını anladı.

"İyi misin bitanem?"

"İyiyim bebeğim. Sen... İyi misin, ağrın var mı?"

Ahunun damla damla artan pembeliğiyle alt dudağını ısırdı. Ahu başını eğip önündeki omletten bir parça ağzına atmış, yok der gibi başını iki yana sallamıştı.

Korhan üzerine gitmek istemedi. Onu utandırmayı çok sevse de yemeğini bitirmesini beklemek daha akıllıcaydı.

Bir süre ortalığı toparlayıp öylece oyalandılar. Sonra Korhanın telefonu çalınca Ahu örtülerini topladığı yatağın yanına doğru ilerledi. Kayıtlı olamayan bir numaraydı.
İşiyle ilgili olduğunu düşünüp elindeki çarşafları bıraktı ve çalan telefonu salona doğru götürmeye başladı.

"Korhan. Biri arıyor, baksana."

Korhan salon koltuklarının minderlerini düzeltirken önüne uzatılan telefona baktı. Kaşlarını çattı, numarayı tanımıyordu.

"Alo! Alo Korhan Bey?"

"Evet benim, kimle görüşüyorum?"

"Korhan bey ben Sinan. Dün gelmiştiniz, Gökhan Bey için."

Korhanın çatılan kaşlarıyla Ahu yanına daha bir yaklaştı. Ses az da olsa dışarı yansıyordu.

"Evet hatırladım! Bir durum mu var?"

"Korhan bey acil gelin isterseniz. Gökhan Bey intihar etmiş efendim. Ben defalarca kapısını çaldım açmayınca... Sizde dün öyle söylediniz. Korktum haliyle. Kapıyı kırdırdık! Gökhan bey..."

Korhanın kırılacakmış gibi sıkılan çenesi Ahuyu korkutuyordu. Adamın tam ne dediğini duyamamıştı ama iyi bir şeyler değildi.

"Nasıl intihar etmiş?"

Ahu duyduğuyla kısık bir çığlık atıp elleriyle ağzını kapatmıştı.

"Silahı varmış Korhan bey. Ben hiç görmedim. Kafasından vurmuş kendini. Hiç duymadık bile, nasıl oldu anlamadık? Ekipler cesedi şimdi alıyor. Bizi uzaklaştırdılar dairenin yakınından. Polisler de sardı siteyi tamamen."

"Tamam sen kimseye bir şey deme ben emniyete geçeceğim direk!"

Korhan adamın konuşmasına izin vermeden kapatmıştı telefonu. Sonra konuşmak için atılan Ahuyu parmağıyla durdurup kulağına geri yasladı telefonu.

"Ceyda acil bir şekilde dün doktora gittiğimiz saatler için bir mesaj düşür telefonuma. Doktorun hattından olsun. Onu öldüreceklerine dair cümleler kur! Bizden yardım istiyormuş gibi bir şeyler yaz. Suhan ve Ahinin intiharının kurmaca olduğunu, cinayeti ört pas ettiklerini yaz mutlaka!"

"Korhan ne oluyor?"

"Ceyda soru sormadan bunu halleder misin? Adamı öldürmüşler! Benden giden mesajı aldıktan sonra olduğuna eminim! Yeter bu kadar bekleme. Zahiri arayacağım şimdi."

Korhan tekrar telefonu kapatıp Zahiri aradı. Ahu sabırla konuşmasını bitirmesini bekliyordu.

"Ortak?"

"İstanbul emniyetine gel hemen!"

"Oğlum bir sakin! Ne oluyor?"

"Doktoru öldürmüşler, polis soruşturma başlatmadan gidip şikayetci olacağız. Dün orda olduğumuzu onlar bulmadan bizim hızlı davranmamız lazım. Bir şekilde beni içeri çekip, ellerine düşürmeye çalışacaklar!

"Korhan emin misin? Ne oluyor?"

"Bizden sonra adamı öldürmüşler. Onlara yem atmıştım yuttular. Şimdi de elimi kolumu bağlamak için cinayet zanlısı gibi gösterecekler. Adama elimde bir şeyler olduğunu söylemesini tembihledim . Böyle ulaşmaya çalışacaklar. Acele etmemiz lazım!"

"Tamam! Tamam hemen geçiyorum ben. Girmeden ilk bir görüşelim senle. Eksik yada fazla cümle kurmayalım!"

Kapanan telefonla Ahunun dehşetle aralanmış gözlerine, korkulu yüzüne baktı. Ellerini yanaklarına bastırdı.

"Korkma!"

"Korhan ne demek cinayet zanlısı? Nasıl öldürmüşler adamı, Aman Allahım!"

"Şimdi senle emniyete gidiyoruz ve sana ne dersem ortak bir ifade veriyoruz tamam mı güzelim."

Ahu hızlı hızlı başını salladı.

"Korkma bir hamle bekliyordum zaten. Her şey kontrolüm de."

"Korhan aklımı kaybedeceğim. Kim bunlar? Ne istiyorlar? Nasıl öldürürler adamı, Allahım!"

Ahu düşündükçe paniği yükseldi. Ya geçrekten Korhanın söyledikleri gibi olur ve onu tutuklatmak için yapmışlarsa sorusu beynine başka bir soruyu da nakışladı.

"Bunlar! Bunlar bütün bu şeyleri nasıl yapıyorlar Korhan?"

Korhan aslında neredeyse emin olduğu bir şeyin sağlamasını yapmış oldu dün. Onu adım adım ayaklarına çağıran kişinin derdi en başından beri neymiş anladı.

"Babanı makam arabasında suikasta kurban veren, Adli Tıp da at koşturan, birini sessiz sedasız öldürüp üzerine itmeye çalışan öylesine birileri olmayacaktı zaten Ahu Nar!"

"Ama nasıl?"

Korhanın hırslı soluklarıyla burun kanatları açılmıştı. Onları nasıl bir cehenneme adım adım çekiyorlardı?

"Bu ilk değil Ahu Nar. Devlet ve hükümet bir çok kez karşı karşıya kaldı. Biz ilk kez karşılaşıyor olmayacağız."

"Ama... Ama nasıl? Biz nasıl? Gücümüz yetmez ki!"

Yeterdi! Eğer doğru yerde olursa herkese güçleri yeterdi. Tek sorunun doğru yerin neresi olduğunu bilmeyişiydi. Ama onu da çözecekti.

Ona gitmesi için ekmek kırıntıları bırakan adam gerçekten baki olan devlete mi yoksa geçici olan hükümete mi hizmet ediyor, kulağını onun yanına ne amaçla bırakıyor Korhan hepsini öğrenecekti...

Loading...
0%