Yeni Üyelik
38.
Bölüm

ZEMHERİ & CEMRE

@orenda

 

 

BÖLÜM-38-

 

 

Hepsi için oldukça zorlayıcı bir on gün daha yitip gitmişti. Ceyda karabatak gibi saniyelik görünüyor sonra ise kartlar ve ilik nakli bilgisine tam erişim için ortadan kayboluyordu.

 

Cemil en son şehir değiştirdiğini ve biriyle görüşmek için Denizliye gittiğini söylemişti merakla ondan haber bekleyen Ahuya.

 

Zahir ve Korhan ise Muzaffer Soylunun cinayetle yargılanan kardeşi için çalışmaları hızlandırmıştı. Ziraa ne kadar istemeseler de mahkeme günü kapıya dayanmıştı.

 

Hazırladıkları dosya ilkine göre oldukça doluydu. O gün parti de bulunan ve görgü tanığı olarak ifadesi alınan Yüsra Çelebi ilk gördükleri hakkında yanılıyor olabileceğine dair cümlelerini çevirmeye başladı. Sonra yıllara yayılmış doktor raporları, Emir Soylunun epilepsi krizi öncesi ve sonrasındaki kas gücünde yaşadığı kayıplar üzerine heyet raporu, yaşanılan olay sırasında birebir görgü tanıdığının olmamasıyla aralık kalan zamana yerleştirecek dekor çalışması derken kendilerini kaybedecek bir yorgunluğun pençesindeydi ikisi.

 

Ahunun asla sormadığı bir konuydu gelişmeler. Korhanın bunu yaparken ne kadar zorlandığını hiç kimse görmezdi kesinlikle ama Ahu anlık o kaşlarını derince çatıp, gözlerini açmamak ister gibi sıkı sıkı kapatışında çektiği vicdan azabının görebiliyordu.

 

Ahu, Nurperi ile konuşurken Korhan dinleyici oluyor ama sesini bulup konuşamıyordu. Bu da yaptığı şeyden ne kadar nefret ettiğine kanıt gibiydi.

 

Otuz bir yaşında, mesleğinde sekiz yılı doldurmuş ve çok zorlu davaları sırtlayıp kaldırmış biri olarak şu an yapmak zorunda olduğu şey yüzünden annesine karşı büyük bir utanç besliyordu.

 

Ahu her an yanında, elleri hep Korhanın üzerinde dile dökemediği çaresizliğine deva olmak için çabalıyordu ama yeterli gelemiyordu da. Adaleti ona vermiyorlarsa söküp almayı kendine ilke edinmiş biri için bir katili hak ettiği yerden alıp çıkarmak iki kürek kemiğinin arasına kalın bir mıh çakmakla aynı acıya eşdeğerdi.

 

Dava günü hiç gözlerine bakmadan kalkıp hazırlanışını sessizce izledi Ahu. Yüzüne bakmayışı, dün akşam son kez kontrol ettiği dosyayı geri çantasına yerleştirişi ve Ahunun hazırladığı kahvaltıdan bir lokma bile almayışı Ahunun burun kemiğini sızlatıyordu.

 

"Bende geleceğim..."

 

Mırıldanır gibi kuruldu bu cümle. Korhan ceketini üzerine geçirirken gözünün kenarıyla yatak odasının kapısında dikilen kıza baktı.

 

"Konuştuk bunu Ahu Nar!"

 

Ahu başını iki yana sallayıp odanın içerisine doğru ilerlemeye başladı.

 

"Sen konuştun ama ben kabul etmedim! Bende geleceğim Korhan!"

 

"Ahu Nar!"

 

Ahu dolaba doğru ilerleyip orta kalınlıkta bir hırka alıp üzerine geçirdi.

 

"Ahu Nar sen evde beni bekleyeceksin! Orda olmanı istemiyorum!"

 

Ahu içerde kalmış saçlarını da omuzlarından aşağı düşürüp kendine çatık kaşlarla bakan adama gözlerini dikti.

 

"Ya seninle geleceğim ya da taksiyle Korhan."

 

Korhan elindeki çantayı yatağın üzerine doğru fırlatıp, kaşlarını çattı.

 

"Sözümü dinlemek bu kadar mı zor? Bir kaç saat beklemeni istiyorum sadece!"

 

Ahu Nar da aynı şekilde kaşlarını çatıp üzerine doğru iki adım attı.

 

"Ne yaptığını biliyorum Korhan! Sesini yükseltme bana. Peki git sen, taksi çağırırım nasıl olsa."

 

Korhan dişlerini gıcırdatarak çenesini sağa sola oynattı. Bekli de şu ana kadar Ahuya hiç bakmadığı kadar sert bakışlar atıyordu.

 

"Evde kalıyorsun!"

 

Ahu tek kaşını kaldırıp kapıya doğru ilerledi.

 

"Ahu Nar! Konuşuyoruz nereye gidiyorsun? Buraya gel dedim!"

 

Ahu portmantodan küçük çantasını alıp çarpraz astı omzuna. Yüzünde Korhanın yüksek çıkan sesinden azıcık bile etkilendiğine dair hiç bir iz yoktu.

 

"Trafik olur muhtemelen. Şimdi çıkmam da fayda var. Orda görüşürüz Korhan!"

 

Korhanın ağzını açmasına izin vermeden kapıyı beklenilen aksine oldukça zarif bir şekilde kapattı. Korhan "Ahu Nar!" diye bağırdığında geri dönüp bakmamıştı bile.

 

Hızla yatak odasına koşup, çantasını aldı ve Ahunun peşinden koşar adımlarla ilerlemeye başladı. Asansöz hareket halindeydi ve Korhan geri adım atmayacağını bildiği için diğer asansörle inmek için hızlı hareket etti.

 

Aşağı ulaştığında Ahu Nar güvenlikten çıkıyordu bile.

 

"Ahu Nar bekle!"

 

Ahu başını ardına doğru atıp kısa bir bakış attı sadece. Yanına hızlı adımlarla gelen adama hiç öfkeli bakmıyordu. Korhanın bazen nasıl davranmasını karıştıracağı halleri vardı Ahunun. Yukarda yaşadıkları kısa tartışmaya öfkeli siyahlıklar eşlik etmeliydi normalde. Ama ona bakan kadın oldukça yumuşak bir hisle yüzünü izliyordu.

Pes etmişlikle omuzları düştü.

 

"Peki... Geleceksin ama mahkemeye girmeyeceksin Ahu Nar! Lütfen benim için bunu yap."

 

Ahu bu kadarına da şükredip başını sallamıştı sadece. İkisi de tek kelime etmeden arabaya binip, davanın görüleceği Bakırköy Adliyesine doğru yol aldılar.

 

Korhan arabayı park ettiğinde arka koltuğa bıraktığı çantaya uzanıp aldı. Sonra ise özellikle kaçınan bakışları Ahuya değmeden kapı koluna gitti. Biran evvel inmek isterken Ahunun koluna tutunan eliyle durakladı.

 

"Biz belki şu an yanlış bir şey yapıyoruz ama bunu canımız öyle istediği için yapmıyoruz Korhan! Bizi buna mecbur bıraktıkları için yapıyoruz. Üstelik sen şu an bir katili çıkarsan bile ait olduğu yere geri sokmanın planını çıkarma planından önce yaptın."

 

Ahunun keskin kelimeleriyle başını çevirdi. Gözündeki sertlik kırıldı, saniye sayılacak bir an küçüçük bir çocuk gibi baktı.

 

"Babam... Anlıyordur beni değil mi?"

 

Daha ergenliğini atlatamamış bir çocuktan babası adaletsizce sökülüp alınmıştı. Hayatta ilke olarak kendine biçtiği her şey de babası saklıydı Korhanın. Onurlu bir adamın adı lekelenerek mezara bırakılmıştı. Adı kirlenmiş adamın öfkeli oğlu bir mezar başında onu utandıracak hiç bir şey yapmayacağına dair yeminler etmişti. Şimdi ise...

 

Acı kendinin olmayınca hissedilmez olmuyordu ki. Korhan bugün sevinçle kutlama yapacak kişilerin ardında kalan gözü yaşlı bir annenin olacağını biliyordu. O yaşamadan yaşanılacak olanın vicdan azabını peşin peşin ödüyordu.

 

Ahunun kolundaki eli kayarak yüzüne doğru uzandı. Bedenini de esnetip aralarındaki mesafeyi en aza indirmişti.

 

"Tarık baba, kardeşlerimiz için yaptığını görüp gurur duyuyordur seninle Korhan. Kardeşlerimizi kurtarırken ardındakini de bir şekilde toplamaya çalıştığını izliyor, benim oğlum diye göğsü kabarıyordur."

 

Çocuk avutur gibi tane tane seçti kelimelerini. Zira şu an ondan medet dilenen gözlerin sahini on yedi yaşında bir gençti. Korhanın alnına yaslanan alnıyla bir kaç saniye bekledi öylece. Sonra hiç bir şey demeden hızla arabadan inip, tok adımlarla davanın görüleceği duruşma salonuna doğru ilerledi.

 

Zahir çoktan gelmiş, onu bekliyordu. Bunun yanı sıra Muzaffer Soylu da gözlerinde yanan umut ışığıyla kendini izliyordu. Midesindeki çalkalanmayı tuttu.

 

Suhanın gülen yüzü düştü zihnine, Suhana sıkı sıkı sarılmış Ahinin bakışları canlandı. O kimsenin acısı üzerinden iş görmek istemezdi.

 

Mecbur bırakmışlardı...

 

"Bugün bitiyor değil mi Korhan? Çıkıyor kardeşim o lanet yerden! Haftalardır perişan çocuk, iğrenç bir yerde, iğrenç insanların içinde mahvoldu."

 

Muzaffer Soyluya adliye koridorlarının alıştığı o adam gibi baktı sadece.

 

"Merak etmeyin Muzaffer bey, Emir er yada geç hak ettiği yerde olacak. Size söz veriyorum!"

 

Korhanın kehribar gözleri ateş gibi yanarken Muzafferin bakışları henüz kazanmadığı zaferin mutluluğuyla parladı.

 

Karşı tarafın avukatı ve maktülün anne babası da göründü. Kadının hali çok kötüydü. Korhan davayı araştırırken edindiği fotoğraflarla kıyaslandığında en az on yıl yaşlandığını birebir görebiliyordu.

 

Kocasının başı yerdeyken kadın gözlerini Korhanın gözlerine saplamıştı. Sözlere gerek yoktu o bakışlarda. Nasıl Korhan aile hakkında bilgi edindiyse, aile de Korhan Yıldıray hakkında bir kaç şey öğrenmişti. Kadının sanki olacakları bilir gibi düşmüş omuzları, yavaş yavaş dolan gözleri boğazını sıkmaya başladığında bakışlarını kaçırdı.

 

Yankılı bir ses sonucunda Zahirin ona uzattığı cüppeyi giymiş ve çığlıklarla bağıran her sesi susturmuştu.

 

Bir kaç saat sonra mahkeme heyeti, delillerin yetersizliği neticesinde cinayetin tekrar derinlemesine bir araştırma sürecine girilmesine, aynı zamanda sağlık problemleri hapishane şartlarına elverişli olmayan Emir Soylunun yurt dışına çıkış yasağıyla birlikte tutuksuz yargılanmasına karar vermişti.

 

Korhan hakimin duruşmayı bitirmesinin ardından hızla mahkeme salonundan çıkmak için harekete geçti.

Adımlarının sertliği adliye binasından çıkana kadar yavaşlamamıştı bile. Ardından aynı hızla ilerleyen Zahirin yanısıra coşkulu sevincini eksiltmeyen Muzaffer Soylu da Korhanın peşine takıldı. Emir, bir kaç saat sonra salınacaktı ve en umutsuz olduğu bir anda kardeşine tekrar kavuşacaktı.

 

Ahu arabada duramayacak kadar daraldığı zaman dışarı çıkmış ve kısa mesafe yürüyüşleriyle mahkemenin bitmesini bekliyordu.

 

Muzaffer Soylunun işadamı kimliğinden kaynaklı kapının ağzında konuşlanan gazeteciler sayesinde Korhan ve Zahir aralarındaki mesafeyi artırdılar. Ahu ile gözgöze geldiği an Ahu da hızlı adımlarla Korhanı karşılamak için yürümeye başladı.

 

Korhanın medet dilenir gibi ona uzanan ellerine karşılık verip hızla sarılmıştı Ahu. Sırtını okşayan el, omuzlarındaki ağır yükü hafifletmek için ne gerekirse yapacak kadar Korhanın derdinin içine hapsolmuştu.

 

"Geçecek..."

 

Sadece bunu söyleyebildi.

 

"Korhan Yıldıray!!!"

 

Bu keskin ses yüzünden Ahunun kollarından yavaşça ayrıldı Korhan. Ardında onu neyin beklediğini biliyordu. Derin bir soluk daha alıp duruşunu dikleştirdi.

 

Gözleri kan çanağı olmuş, zayıf bedeni yüzünden omuzları çökmüş ve aylardır boya değmediği için yarı yarıya beyazların kapladığı saçlarla gözlerine bakan kadına baktı.

 

"Melike... Gidelim burdan. Kimsenin Allahı, kitabı kalmamış. Gidelim!"

 

Kocası kolundan tutup karısını çekmeye çalıştığında onun da ağladığı belli olan gözleri anlık Korhana değmişti. Ama hızla çekilen gözler içine köz olarak düştü Korhanın.

 

"Gidelim evimize Melike."

 

Kadın kolundan onu çekmeye çalışan kocasına hiç bakmamıştı bile. Gözlerinin değdiği tek yer Korhanın kehribarlarıydı.

 

"Ondokuz yaşındaydı. Geçen yıl hukuk kazanamadığı için yine üniversite sınavına girecekti benim oğlum..."

 

Ahunun eline sıkıca dolanan parmaklarından medet dilenerek sıkıca sardı eli Ahuyu.

 

"Sadece bir gece..."

 

"Melike gidelim burdan!"

 

Kocasının çatlak sesi yine kadına ulaşmadı. Gözlerinden sıralı yaşlar akmaya başladığında Korhan boğazındaki düğümde boğulacaktı.

 

"Anneciğim çok yoruldun dedim ben..."

 

Durgun yüz kırılmış ve tüm çizgileri belli eden o acı saniyeler içinde oraya kurulmuştu.

 

"Çok yoruldun az dinlen dedim. Gözlerin kızarmış az uyu dedim."

 

Korhan hakkı olanı duymak için sükutla kadını bekliyordu. Zehrini boşaltması için gözlerini bile kaçırmıyordu.

 

"Doğum günü partisi var arkadaşımın anneciğim dedi. Gideyim mi o zaman diye sordu benim yavrum? Bilemedim..."

 

"Melike..."

 

Kocasının inilti gibi sesiyle kadın sendeler gibi oldu. Kocası kolunu dolamıştı.

 

"Bilemedim ben yavrumu ölüme gönderiyormuşum Korhan Yıldıray. Ben ellerimle yavrumu bir zalimin parmaklarında nefessiz kalmaya gönderiyormuşum. Uyku haram oldu bana. Sen nasıl uyuyacaksın?"

 

Kocasının bedenine sarılıp geri geri yürütmesine hiç tepki vermeden sesini yükselterek devam etti kadın.

 

"Onlar paralarının gücüyle herkesi satın almış da sen nasıl uyuyacaksın Korhan Yıldıray!!!"

 

Korhan beynine balyoz iner gibi ağrıların vurduğu bir ahvalde kocası tarafından götürülmeye çalışılan kadında takılı kaldı. Kadın uzaklaştıkça sesi yükseliyordu.

 

"Senden için girdiği davayı kazanır ama onurlu adamdır dediler! Onurun kaç paraydı Korhan Yıldıray???"

 

Aileye destek olmak için gelen bir kaç kişi daha kadına müdehale edip bir arabaya bindirmeye çalıştıklarında hâlâ acıdan çatlayan ses duyuluyordu.

 

"Vicdanın kaç paraydı?" diye bağıran kadın kulaklarını kanatıyordu.

 

"Korhan... Evimize gidelim bitanem."

 

Ahunun da kısık sesi ağlamamak için ne kadar kendini sıktığını belli ediyordu zaten. Zahirin tedirgin bakışları yüzünden ayrılmıyordu ama Korhan sadece giden aracın ardından öylece bakıyordu.

 

Bu sırada gazetecilerden kurtulan Muzaffer Soylu da hızlı adımlarla ve yüzünde insanı çileden çıkaran bir gülümsemeyle onlara doğru ilerliyordu..

 

"Korhan kendine gel, Muzaffer buraya doğru geliyor!"

 

Zahirin sert sesiyle girdiği o sisten çıkıp, gözlerini artık görünürde olmayan aracın istikametinden çekti. Muzafferle gözgöze geldiğinde adamın yüzünün yarısını gülümsemesi örtüyordu.

 

Korhan geriye çekilemeden boştaki sağ eline atılmış ve sıkı sıkı kavramıştı Muzaffer Soylu.

 

"Namını biliyordum ama bu kadarı..."

 

Başını iki yana salladı Muzaffer. Hem çok şaşkın hem çok mutluydu. Korhan kardeşini ipten almıştı ve bunu öyle bir profesyonellikle yapmıştı ki Muzaffer gerçeği bilmese Emirin o çocuğu boğmamış olacağına kayıtsız inanırdı.

 

"Tüm şirketlerin hukuk departmanı senin Korhan. Ne istersen emrine amade. Gel neyi nasıl yapmak istersen dilediğin gibi şekillendir. Senin gibi bir avukatım olduktan sonra dize getiremeyeceğim hiç bir şey olamaz. Gel ne istiyorsan al, sana açık çek."

 

Korhan dişlerini sıkmaktan neredeyse kıracaktı. Farkında olmadığı bir şekilde Ahunun elini de fazlasıyla sıkıyordu. Kendine gelmesini de Ahunun elini çekmeye çalışması sağladı. Derin bir soluk çekti içine.

 

"Ben bağımsız çalışırım Muzaffer bey. Teklifiniz için teşekkürler ama şu anki konumumda ilerleyeceğim. Ayrıca henüz bitmiş sayılmaz süreç. Dava dosyası kapandığında teşekkürünüzü kabul edeceğim."

 

Muzaffer gülümsemesini daha da büyüttü.

 

"Bir gün benim için çalışmaya seni ikna edeceğim Korhan Yıldıray. Bu saatten sonra bırakmam peşini. Kaç avukatımın yapamadığını tek duruşmada yaptın. Emir o Allahın belası yerde bir gece daha kalmayacak. Eski hayatına dönecek. Yaşaması gereken bir gençlik var, dolu dolu yaşayacak."

 

Korhan dilinin ucunu kan akıtacak kadar ısırıp başını salladı.

 

"Evet Muzaffer bey. Emir hak ettiğini yaşayacak mutlaka. Bu konuda bana güvenebilirsiniz!"

 

Korhanın her sözü Muzafferi göklere çıkarıyordu. Muzaffer bu sefer Ahuya baktı. Çok samimi bir geçmişleri varmış gibi bir gülümseme vardı yüzünde.

 

"Bu akşam mutlaka bunu kutluyoruz. Özel bir rezervasyon yaptırdım. Davet etmek istediğiniz kim varsa mutlaka çağırın. Sen ve kız arkadaşın onur konuğumuz olacak. Eminim Emir de sana bizzat teşekkür etmek isteyecektir."

 

Korhan keskin bakışlarını saniyelik Zahire değdirmiş ama sonra geri Muzaffere çevirmişti.

 

"Bizi mazur görün Muzaffer bey. Biz... Biraz sonra şehir dışına çıkmak zorundayız. Aslında çok daha önce gitmemiz gerekiyordu ama dava nedeniyle bu kadar erteleyebildim. Ankaradaki işlerim yığıldı. Bir süre İstanbulda olmayacağım."

 

Muzafferin omuzları düşmüş, bu reddedilişten hoşlanmadığı yüzünden belli olmuştu. Ama sonra Korhan gibi birine diğer çalışanlarına yaptığı emrivakileri yapamayacağı gerçeği geldi aklına. Geri gülümsemeye başladı.

 

"O zaman dönüşte seni çiftlikte ağırlamak isterim. Emin ol gün sonunda ikna olmuş olacaksın ve hukuk departmanında yapacağın değişiklikleri düşünmeye başlayacaksın bile. "

 

Korhan yüzünde Zahir ve Ahunun anlayabileceği bir gülümsemeyle baktı Muzaffere. Başını aheste aheste salladı.

 

"Çok yoğun olmazsanız misafiriniz olmaktan zevk duyacağız Muzaffer bey. Şimdilik hoşçakalın!"

 

Adamın daha fazla o sırıtan suratına bakmamak için Ahunun parmaklarına parmaklarını tekrar geçirdi ve ardında bekleyen arabasına doğru ilerledi.

 

Hızlı bir şekilde bindikleri ve yol aldıkları araçta çıt çıkmıyordu. Ahu nereye gittiklerini kestiremedi. Korhanın da bilmediği o kadar belliydi ki. Otobana çıktıklarında, hız sınırını fazlasıyla aştıklarında Ahu sessiz kalmak için oldukça zorladı kendini. Sonra neredeyse boş sayılacak yolda ani bir frenle aracı durdurması, hızla dışarı fırlaması saniyeler içinde gerçekleşmişti.

 

Kenardaki bariyerlere doğru koşarak giden Korhanın ardından Ahu da fırladı arabadan. Korhanın bir anda kusmaya başlaması gözlerini sıkı sıkı kapatmasına neden oldu.

 

Migren atağı o kadar güçlüydü ki midesi daha fazla bu ağrıyı kaldırmamıştı belli ki. Gerisin geri dönüp arabadan su şişesi aldı ve Korhana doğru ilerledi. Korhan iki eliyle metal bariyeri sıkıca kavramış, kusmasını kontrol altına almaya çalışıyordu.

 

Ahu elini suyla ıslatıp ensesine sürmeye başladığında Korhan tek eliyle onu kendinden uzaklaştırmaya çalıştı.

 

"Ahu Nar... Git..."

 

Zorla kurabildiği iki kelime Ahu için hiç bir şey ifade etmiyordu. Tekrar yaklaşıp sudan biraz daha eline döktü ve Korhanın ağzına alması için dudaklarına yaklaştırdı.

 

"Hadi ağzını çalkala bitanem."

 

Korhan denileni yaparken saçlarını, ensesini avuç içiyle ıslattı. Tekrar avucuna su doldurup Korhanın ağzını temizlemesine yardım etti. Yüzünü parmak uçlarıyla nemlendirdi.

 

"Geçti bitanem, rahatlayacaksın şimdi."

 

Melek kanadı kadar hafif bir sesle konuşuyor ve bir eliyle sırtını sıvazlıyordu. Korhanın elleri hâlâ bariyerlere sıkı sıkı tutunmuş, başı öne düşmüş duruşunu sabırla bekledi.

 

Midesinin tamamen rahatlaması için ona zaman vermeye çalışıyordu.

 

"İyi misin Korhan? Hâlâ bulantı devam ediyor mu?"

 

Korhan başını iki yana salladı ama sesi çıkmadı. Ahu elindeki boş şişeyi kenara bırakıp Korhanın damarlarını patlatacak kadar sıkı kavradığı eline uzandı. Çok büyük bir güç kullanmadan ellerini çekmiş ve kollarını Korhanın beline dolamıştı bile. Elleri sırtındaki yükü hafifletmek ister gibi sürekli sırtında dolaşıyordu.

 

"Ahu Nar... Ben..."

 

"Hişşşttt... Biliyorum bitanem. Ne kadar zorlandığını, ne kadar yorulduğunu biliyorum. Canın yanıyor hiç bir şey yapamıyorum. Ama düzelteceğiz Korhan. Beraber yapacağız bunu. Biz istemedik ki. Biz kimsenin gözünden yaş akmasına sebep olmak istemedik."

 

Ahunun sözleriyle Korhan da kollarını sıkı sıkı doladı. Bir kaç saniye sonra ise hızla geriye çekildi.

 

Ahu yüzyüze geldiğinde kızıl damarların tüm akını örttüğü gözlerine baktı. Nasıl öfkeli bir volkanın lav saçmak için beklediğini gördü orda.

 

Korhanın eli cebine gitmiş ve telefonuna bir kaç saniye dokunup kulağına götürmüştü. Ahu tam şu an ne yaptığını çözemedi.

 

"Bana bugün yaptırdığın şey için seni ölsem bile affetmeyeceğim ihtiyar! Şimdi beni Muzaffere gebe bıraktığın gibi bu pisliği sen temizleyeceksin. On gün!"

 

Bağırır gibi çıkan sesiyle Ahu bir adım geriye çekildi . Ustayı aradığını ve tüm öfkesini ona boşalttığını anladı. Gerçi Ahu da aynı öfkeyi şu an hissetmeye başlamıştı.

 

Yalçın Koçhanın, yatağına neden kesik başlı bir yılan koyduğunu öğrenme derdine düşmeselerdi Korhan bugün bir katili savunmak zorunda kalmayacaktı. Bir araya getirilmek için böyle aşağılık bir oyun kurmasalardı bugün bir annenin Korhana veryansınını dinlemeyecekti Ahu.

 

"On gün içinde o orospu çocuğu gidecek ne bok yediyse kendi ağzıyla itiraf edecek! Anlıyor musun beni? Senin yüzünden ben bugün bir katili savundum! Babama verdiğim sözü çiğnettin bana sen!"

 

Ahu alt dudağını ısırmış Korhanın hırsını saçmasını izledi.

 

"Umurumda bile değil lan! Umurumda bile değil senin davan, inancın, Birimin! Ben bugün bir annenin ahını çektim üzerime! Ben hayatımda hiç bu kadar kirli hissetmedim kendimi! O çocuk en fazla on gün içinde çıktığı deliğe kendi ayaklarıyla girecek! Yoksa sana yemin ederim kulaksız Timur, ne arıyorsan bulur, siker atarım!"

 

Telefon kapandığında sert solukları kulağına kırbaç gibi çarpıyordu Ahunun. Biraz evvel geri giden adımları tekrar Korhana doğru ilerledi. Nemli yüzüne parmaklarını değdirip ayak parmaklarının üzerine yükselerek sol gözünün altına dudaklarını bastırdı. Geri çekilmeden bir kaç saniye öylece Korhanın sakinleşmesi için dudakları teninde kalmıştı.

 

"Evimize gidelim canımın içi. Ahun sana yemek yapacak."

 

Bile isteye bugüne dair hiç bir şeyi ağzına almıyordu Ahu. Korhanın ne kadar yaralandığını görüp, bir kez de kendi tekrarlayarak cerehat akan yaraya bulaşmıyordu.

 

Korhanı kendi oturduğu koltuğa oturtup, arabanın sürücü koltuğuna yerleşti. Buraya kadar gelirken yaptıkları hızın aksine sakin bir şekilde evlerine doğru ilerlediler.

 

Korhan sessizliğe gömülmüş gibiydi. Ahu dediğini yapıp, Korhan için yemek pişirdi. Zorla bir kaç lokma yemesini sağladı. Salondaki koltukta, başı omzunda öylece kapalı televizyona bakarken telefonuna düşen aramayla kalakalmıştı. Annesinin aradığını gördüğünde orta sehbada duran telefona uzanamadı. Ahu bir yalan uydurarak telefonu açar ve Nurperi annesiyle Korhan adına konuşurdu başka zaman olsa. Ama şu an kendi de bu gücü bulamadı.

 

Kadının adliye otoparkında Korhana söyledikleri uğultu gibi yankılanıyordu zihninde. Evlat kaybetmiş bir kadının acısı bugün onlar yüzünden misliyle artmıştı. Evladını mezara koymuş kadına teselli sözü diye katilinin hapiste olduğunu söyleyen her dil bizzat onlar tarafından susturulmuştu.

 

Gidenin gittiğiyle kaldığı bir anda, şu an o kadının nerede olduğunu tahmin edebiliyordu Ahu. Evlerinden kokusu silinmiş oğlunun odasında ağlıyordu belki de. Yada kendine sakladığı üç beş hatıraya oğluna sarılır gibi sarılıyordu.

Belki daha fenası Korhan gelip ona ayağa kalkacak bir sebep vermeseydi Ahunun yapacağı gibi bir mezarın başında uyumaya çalışıyordu.

 

Sağ gözünden kayan yaşı parmağının ucuyla silip, Korhanın görebilme ihtimalinden uzaklaştırdı. Omzuna Korhanın başı konduğunda ise ciğerlerine sızan oksijen çıkış yolunu bulamamış gibi oracıkta kaldı.

 

"Uyuyayım mı omzunda?"

 

Ahu başını ağır ağır sallayıp, bedenini geriye doğru çekti. Korhanın başını göğsüne gelecek şekilde ayarlayıp koltuğa uzandı. Bedeninin yarısı Korhanla örtülmüştü. Vücuduna sıkıca dolanan kollar başka zaman daraltırdı belki ama şu an tek ihtiyaçları birbirlerinin varlığıydı. Gözleri tavanda, elleri Korhanın saçlarında sabaha kadar kabus nöbeti tuttu...

 

Üç gün evden hiç çıkmadılar. Korhan normalde hep erken uyanan o kişiyken öğlen saatlerinde Ahunun zoruyla gözlerini açar olmuştu. Hiç bir aramaya cevap da vermiyordu.

 

Ahu sabırla kendine geleceği zamana kadar onunla ilgilenmeyi bırakmadı. Korhan gibi adamları yıkacak çok nadir şeyler oluyordu. Ama o nadir şeylerin bıraktığı hasar öylece silinip geçmiyordu da. Korhan adaleti sağlayacaksa her pisliği yapardı. Sonuçta verilmiyorsa almasını bilmeliydi insan. İlk kez adaleti yanıltmak için pisliğe bulamıştı elini. Eskiden leş insanlar için leş insanları harcardı. Şimdi ilk kez masum insanları paranın sağladığı efendilerin önüne atmıştı.

 

Adaletin yitip gittiği bir dünyada, bir annenin ahını almıştı...

 

🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋

 

Ahu başını yastıktan kaldırdığında Korhan yanında değildi. İçerden gelen seslerden anladığı kadarıyla mutfakta kahvaltı hazırlamakla uğraşıyordu.

 

Gözleri öylece beyaz tavanda sabit kaldı. Tuhaf bir rüya görmüştü. Hem yaşanmış hem yaşanmamış gibiydi. Tam hatırlayamıyordu da ne olduğunu ama içinde tarif edemediği bir huzur vardı. Dudakları kıvrıldı. Sanki çok uzun zaman çektiği özlem biraz ferahlamış gibiydi. Kalkıp kendine çeki düzen vermesi on dakikasını aldı. Sonra da mutfağa doğru ilerledi.

 

Korhan hazırladığı patatesli omleti tavadan tabaklara ayırırken başını kaldırıp, Ahuya baktı.

 

"Seni uyandırmaya gelecektim şimdi."

 

Ahu ağır adımlarla ilerleyip Koranın ensesine bir öpücük bırakmış, minik bir tebessümle tabaklara bakmıştı.

 

"Daha önce yapmadın değil mi?"

 

Korhanın dudağı kıvrıldı.

 

"İnternetten baktım tarifine. Kolay bir şey. Ama anneannenin yaptığı gibi olacağını hiç sanmıyorum."

 

Öylesine konuşmak için konuşurken Ahu anneannesinin yaptıpı patatesli omleti özlediğinden bahsetmişti. Korhanın böyle şeyleri asla es geçmeyişi o kadar güzel hissettiriyordu ki.

Masaya geçmeden çayları bardaklara doldurdu. Bugün Korhan daha iyi gibiydi. O yüzden sıradanlıkta ilerlemenin faydalı olacağını düşündü Ahu.

 

"Asıl Ahi çok severdi bu omleti. Ahi peyniri hiç sevmiyor ama yumurta ve patatesi çok seviyor diye çok sık yapardı anneannemde. O ahmak içine peynir karıştırıldığını yirmi yaşında öğrendi."

 

Minik bir kıkırtı kaçtı dudaklarından. Onu dikkatle izleyen adamla göz göze geldi.

 

"Pamuğum anlamasın diye kekiği, kırmızı biberi daha çok koyardı."

 

Korhan yaptığı omletten bir çatal alıp başını ağır ağır salladı.

 

"Yemek seçer miydi?"

 

"Hemde nasıl? Büyüyünce azaldı gerçi. Tabi birde yemek yapma merakı da etkiledi ama çocukken çok yorardı anneannemi. Sebze sevmezdi. O da hep et yemeklerinin içine görünmeyecek boyutlarda sebzeler serpiştirirdi. Ben de aksi gibi pek et sevmezdim. Buna da bir çözüm bulmuştu kendince. Zamanla teyzem de yaptı hep. Ahiyi seven yanı bana olan öfkesini unutturuyordu galiba. Çorbalara gizlice ilikli kemik suları kattığını görmüştüm. Anneannem söylemiş olmalı. Gerçi bunu benim için yapmadığına eminim. Ahinin bağışıklığı zayıftı bana göre."

 

Başını iki yana sallayıp, durgun bir tebessümle kahvaltısını yapmaya devam etti. Korhanın onun için yaptığı omlette geçmişe dair şeyler görmek iyi geliyordu Ahuya. Hiç var olmadığını düşündüğü o geçmişi bir şekilde Korhan hatırlatıyordu.

 

Korhan da bitirdiği tabağıyla geriye çekilmiş, çayını içmeye devam ederken kaşları çatıldı. Yarısı dolu bardağa dikkatle uzun uzun baktı.

 

"Anneannen bir şeyleri saklamayı biliyormuş..."

 

Mırıltı gibi düştü bu cümle aralarına. Ahunun gözleri bardağına dikkatle bakan Korhana saplandı. O anda Korhanın durgun kehribarları Ahuya değdi.

 

"Ahinin et yemeklerine sebze, omletine peynir... Senin ise çorbalarına kemik suları..."

 

Ahu anbean Korhanın ne demek istediğini kavrıyordu. Gerçi Korhan da kendi konuştukça bir şeyleri idrak eder gibi gözlerindeki durgun ifade irislerini terk ediyordu ya.

 

"Kim neyi çok seviyorsa onun içine..."

 

Ahu başını sallarken elindeki çatal tabağına düştü. Çıt çıkmayan mutfakta kocaman bir gürültüydü bu.

 

"Anı kutumu çok seviyorum... Çocukluğumdan beri..."

 

Korhan başını salladığında Ahu hızla ayağa kalkmış sandalyesinin geriye düşmesine neden olmuştu.

 

"Anı kutumu ben çok seviyorum Korhan. Güzel bir anıyı hatırlatıyor diye pet şişenin kapağını saklayacak kadar çok seviyorum!"

 

"Üzerine bir şey al çabuk!"

 

Korhan ve Ahunun hızla ayaklanması ve evden çıkmaları beş dakikayı geçmemişti bile. Korhan sıkı sıkı direksiyonu kavrıyor ve olabilecek en kısa yolları kullanarak Ahunun, Yaseminle paylaştığı eve doğru ilerliyordu.

 

"Yasemin hastanede olmalı bugün."

 

Kendi kendine konuşuyordu. Eli telefonuna gidip Yasemini aradığında da bundan emin oldu.

 

"Anahtarın var değil mi?"

 

Ahu başını onaylar gibi salladı. Yol bir saatten fazla sürmüştü ama sonunda eve ulaştılar.

Hızlı adımlarla eve çıktıklarında Ahunun elleri kontrolsüz şekilde titriyordu.

 

"Ver kelebeğim, ben açarım."

 

Korhanın kısık sesiyle elindeki anahtarı avucuna bıraktı. İçeri girdiklerinde ilk işleri Ahunun odasına doğru ilerlemek olmuştu. Odası, Ahunun bıraktığı şekilde öylece duruyordu.

 

"Bekle en son dolabıma koymuştum."

 

Hızla kıyafet dolabının kapaklarını açıp, üst rafta öylece duran orta büyüklükteki kutuya uzandı. Yatağının üzerine bıraktığında Korhan da yanına ilişmişti.

 

"Flaş gibi bir şey bıraktı desem hiç gözüme çarpmadı Korhan."

 

Kutuda olan her şeyi yatağın üzerine tek tek çıkarırken daha bir dikkatli gözlerle bakıyordu. Kelebekli yarmagül tokaları, Ahinin doğum günü hediyesi kitabı, bahsettiği pet şişenin kapağı, kalem, magnet, lisede öğretmenden gizli yazışmak için kullandıkları küçük not kağıtlarının olduğu kese ve bunun gibi bir çok şey. En son müzik kutusuna Korhan uzanmıştı. Bilindik bir şekilde balerinin müzik kutusu kurulduğunda dans etmesini izledi. Altını üstünü çevirdi, salladı. Bu sırada Ahu da notların arasını, kitabın sayfalarını ve diğerlerini tek tek kurcalıyordu.

 

Korhan o kadar emindi ki burdan bir şey yakalayacaklarına Ahunun olumsuzlukla düşen omuzlarını görse bile her şeyi elinden tekrar geçirmeye devam etti. Ahinin kitaba yazdığı notu bile defalarca okudu.

Sağına soluna bakarken kurduğu müzik kutusu anlık teklemiş ama olduğu yerden devam etmişti.

 

Başını iki yana sallayıp kutuya uzandı ve tekrar kurdu Ahu.

 

"Hep aynı yerde takılıyorsun..."

 

 

Mırıltısıyla beraber küçük balerini izlemeye başladı.

 

"Sanırım bir şey bulacağız diye iyice kafayı yedik Korhan. Ağzımızdan çıkan her şeyi sorgular olduk. Anlamsız olacak şeylerden bile medet dileniyoruz."

 

Hayıflanma dolu sesini müzik kutusunun duraklayan ve kaldığı yerden devam eden o ince sesi eşlik etti.

 

Korhan da elindekileri tekrar kutuya bırakırken aynı şeyi düşünüyordu.

Kendini yatak başlığına yaslayıp iç çekti.

 

"Takatimiz azaldıkça bunların olması normal kelebek. İlk düşününce çok mantıklı gelmişti. Bilmiyorum belki de gerçekten akıl sağlığımız da sarsılıyor. Etrafımda rüzgar esse sebebini sorgulayacak haldeyim."

 

Ahu onaylar gibi başını sallasa da gözlerini müzik kutusundan ayırmıyordu. Üzerine bir durgunluk çöktü. Yorgun hissediyordu kendini. Sürekli bir şey buluyor ama sanki bir arpa yolu kadar bile ilerleyemiyorlarmış gibi bir his kasvetini artırdı.

Müzik kutusu tekrar aynı yerde tekledi, Ahu da kurmak için uzandığında ondan önce bir el kutuyu kavradı.

 

"Düştü mü daha önce, hep takılıyor?"

 

Ahu başını iki yana salladı.

 

"Alındığı günden beri ara ara çıkarır, dinler geri yerine koyarım. Hiç düşürmedim ki. Belki Ahi düşürmüştür, o da seviyordu müzik kutumu. Anneannemi hatırlatıyormuş ona."

 

Korhan kaşlarını çatıp yan taraftaki kurma koluna uzandı, tekrar kurdu. Müzik devam ederken sağına soluna bakındı. Bunu neden yaptığını bile bilmiyordu ama boşa çıkmış elleri yüzünden içindeki buhrandan uzaklaşacak bir şey arayışına girmişti zihni. Dönüp duran balerine baktı. Parmağının ucuyla başına dokunup dudağını kıvırdı. Nedensizce Suhanı anımsatmıştı elindeki oyuncak.

 

"Suhan da dans etmeyi çok sever..."

 

Ahu gülümseyip Korhanla göz göze geldi.

 

"Ve dans eder gibi yürür. Çok hoşuma gidiyordu onun salondan mutfağa geçerken bile kendi etrafında dönmesi, seker adımlarla ilerlemesi."

 

"Hiç söylemedi. Dans içeren bir gelecek hayal etti mi acaba?"

 

Ahu omuzlarını silkti. Onlara da söylememişti. Sadece kafasının içerisinde durmadan çalan şarkıya eşlik ettiğine dair bir kaç cümlesi vardı Ahu da.

 

Balerin yine takıldı, durakladı, döneceği yöne dönemedi ve bir saniye sonra kaldığı yerden devam etti.

 

Yarım saatten fazla aynı şeyi ikisi de sessizlikle takip ettiler. Sırayla bir Korhan bir Ahu kurdu müzik kutusunu.

 

Sonra bir şey daha dikkatini çekti Korhanın. En sonki üç kurulmada balerinin dönüşü biraz daha fazla takılmaya başladı sanki.

 

"Bir şeye takılıyor gibi."

 

Ahu gözlerini ayırmadığı kutudan Korhanın sesiyle bakışlarını çekti.

 

"Efendim?"

 

"Bir şeye takılıyor ve aşınıyor gibi."

 

Sonra ikisinin ortasında öylece dansına devam eden balerini alıp kutuyu kendine yaklaştırdı. Bir kaç kez eliyle yokladı, nereye takıldığını bulmaya çalıştı. Bunu neden yaptığını bile bilmeden ters istikamete doğru bir tur çevirdiği balerinin takılmadan dönüşüyle kaşları daha çok çatılmıştı. Sonra bir tur daha çevirdi. Bir şişenin kapağını açar gibi bir döngüyle balerin üç tur daha ters istikamete döndürdüğünde kutudan ayrılmıştı. Korhan bakışlarını Ahuya çevirdiğinde Ahunun hayret içeren gözleri kutudan ayrılan balerinin ayak kısmında takılı kaldı. Kutunun iç yüzeyinde kalan kısım Korhanda bir eşinin saklı olduğu anahtarla birebir eşti.

 

"Korhan?"

 

"Anahtar burdaymış..."

 

Balerinin ayağına ince bir işçilikle monte edilen anahtar, kutunun görünmeyen kısmından gün yüzüne çıkmıştı. Korhan anahtarı balerinin ayağından ayırırken özenli davranarak zarar vermemeye çalıştı. Ama anahtarın uç kısmı barelerin ayağına lehimlenmiş gibiydi. İstemese de o tek ayağın kırılmasının önüne geçemedi.

 

Ahu uzanıp kıırlmış balerini eline aldı. kendine bakan adama gözlerini kaldırıp sorun yok der gibi gülümsedi.

 

"Önemli değil..."

 

Korhan anahtar ve ayağın lehimli kısmına tekrar bakıp kırık ayağı anahtardan ayırdı.

 

"Yaptıracağım onu kelebek, hiç yara almamış gibi olacak söz veriyorum."

 

Ahu bu kez Korhanın avucundaki anahtara uzandı. Şu an için asla kırılmış balerinini düşünmüyordu.

 

"Gerçekten önemli değil. Bunu da kafana takma ne olur? Asıl olanı ne yapacağız onu çözmeliyiz Korhan. Biz bu anahtarı nerede kullanacağız?"

 

Ahunun sorusu havada kaldı. Bir cevabı yoktu. En azından Korhan buna verebilecek bir cevap bulamadı.

 

Etrafı düzenleyip, hiç girmemişler gibi evden çıktılar. Ahu ne kadar önemi yok dese de Korhan müzik kutusunu almış ve tamir etmek için geride bırakmamıştı.

 

Eve ulaşana kadar da hiç sesleri çıkmadı. Kapıya vardıklarında ise Ceyda kendinden büyük bir sırt çantasıyla kapı ağzında oturuyordu.

 

"Ceyda?"

 

Ahu kaşları çatık bir halde ikisine baktı.

 

"O telefonlarınızı nerenize soktunuz? Bir saattir sizi bekliyorum!"

 

Korhan elini refleksif bir hareketle cebine atıp 25 cevapsız aramanın özetine baktı. Bir kaç kez Cemil, üç kez Zahir, on sekiz kez Ceyda aramıştı.

 

"Sessizde unutmuşum."

 

Ahu da mahçup bir ifadeyle baktı.

 

"Ben aceleyle çıkınca evde bıraktım galiba."

 

Ceyda oturduğu yerden elini Ahuya uzatıp, sinirli ifadesini bozmadan ayağa kalktı.

 

"Sizin yüzünüzden sinir hastası olacağım, aç kapıyı sülük Korhan. Kuyruk sokumum mermere oturmaktan eğildi."

 

Korhan kapıyı araladığında kızlar önden girmişti.

 

"Günlerdir haber alamıyoruz senden, iyi misin Ceyda?"

 

Ahunun endişeli yüzüne sırıtarak baktı.

 

"Beni özlemişsin Ahu ceylan. Gel sarılayım sana. Bak en son işim düştüğü için Cemile böyle sarıldım, kıymetimi bil."

 

Ahu tatlı bir tebessümle uzanıp gerçekten özlediği, aklının bir köşesinde sürekli düşündüğü kıza sarıldı.

 

Ceyda içeri geçtiğinde salondaki masaya çantasını atar gibi fırtlamış ve kendini koltuğa çuval gibi bırakmıştı.

 

"Neredeydin sen? Cemilin de haberi yok!"

 

Korhanın kaşlarını çatarak kendine bakmasına tek gözünü aralayarak karşılık verdi.

 

"Sende mi özledin drakula?"

 

"Gevşeme hemen, habersiz kaybolma ortadan Ceyda! Bir şekilde sorumluluğun bende, başına bir şey gelse en son ben öğreneceğim."

 

Ceyda gevşek sırıtışını bozmadan Korhana göz kırpıp, Ahuya öpücük attı.

 

"Haşin kocan bana ağabeylik yapıyor resmen. Başıma bir şey gelecek diye endişeden sıfatı küçülmüş adamın."

 

Ahu başını iki yana sallayıp karşısında kalan berjere yerleşti.

 

"Haşin kocam çok haklı! Haber vermeden kayboldun tabiki endişeleneceğiz. Biz yapsak neler söylersin kim bilir?"

 

Ceyda yattığı yerden doğrulup ikisine ters ters baktı.

 

"Sıkıcısınız. Ben size neler neler getirdim, onu sormak yerine şu muhabbete bak."

 

Bacağını bilek hizasından diğer bacağının üzerine attı. Ve son söylediğinin etkisini yüzlerinde izlemek için keyifle geriye yaslandı.

 

"Ne buldun?"

 

Ahunun ayaklanmasıyla Korhan da yanına doğru adımladı. Eli bilinçsiz bir şekilde beline gitmişti.

 

"Ceyda?"

 

Ceyda da artık ciddiyete dönme zamanı gelmiş biri olarak duruşunu düzeltti.

 

"Cemile haber verdim gelir birazdan senin ekürinle. Tek postada anlatırım ne bulduysam. Zaten bulduklarımı bir yere bağlamak size kalıyor. Ben çok bir şey anlamadım açıkcası. Ama dayımın öğrendiklerimden haberi yok gençler, bakın bu kısım çok önemli bir detay. Derya Saruhanlı ve Atilla Saruhanlı kendi içlerinde minik bir birlik daha kurmuşlar. "

 

Ceyda konuşmasını sürdürürken zil sesiyle başı kapıya çevrildi. Gelen kişinin Cemil olmama ihtimali nedensizce karnının kasılmasına sebep olmuştu.

 

"Ahu gel kahve falan bir şeyler yapalım. En son ne zaman yemek yedim hatırlamıyorum bile. Bayılmadan üç beş lokma ver bana."

 

Hem konuşup hem mutfağa doğru ilerledi. Ahu da kafası karışmış bir şekilde Korhana bir bakış atıp peşine takıldı.

 

Ceydanın tezgaha yaslanıp baş parmağının kenarını kemirmesini çatık kaşlarla izledi.

 

"Ceyda? İyi misin sen?"

 

Ceyda mutfak kapısına bakıp Ahuyu içeri çekti ve daha ne olduğunu anlamayan kızı umursamadan kapıyı kapattı.

 

"Cemil iti o sırığı aramış. Bak on dakikada damladı!"

 

Ahu parmağını rahat bıraksın diye ağzından çekti. Kaşlarını da olabildiğine çattı.

 

"Derdin ne senin? Tuhaf davranıyorsun. Ayrıca sırık diye Zahirden bahsediyorsun galiba, ne oldu?"

 

Ceyda dişini alt dudağına geçirip neler olmadı der gibi başını iki yana salladı.

 

"Ahu bir bok yedim."

 

Ahu kapalı kapıya bakıp, masaya doğru çekti Ceydayı.

 

"Ne olduğunu doğru düzgün anlatsana. Endişelenmeye başlıyorum."

 

"Seviştik biz bu akbabayla. Duvardan duvara çarptı beni Allahsız."

 

"Neeee!!!!"

 

Ahunun tiz çığlığıyla Ceyda atılıp ağzını kapattı.

 

"Kızım niye bağırıyorsun? "

 

Ahu ağzındaki eli uzaklaştırıp, kendi elini bağrına yasladı.

 

"Bu böyle mi söylenir Allah aşkına? Dilim boğazıma kaçıyordu."

 

"Kızım alışkınsındır sen vampirden neyine tatava yapıyorsun. Konuştuk ya seninle. Bende tabi sordum buna derdin ne diye. En son işte adamın kucağında çığlık atıyordum. Sabah da tüydüm."

 

Ahu kınar gibi bir bakış atıp geriye yaslandı.

 

"Sende de huy galiba yapıp yapıp kaçmak."

 

"Ya o iş öyle değil aslında da bu gerzek öyle anlamış olabilir. Gece haber gelmiş tabi ben o ara azıttığım için görmedim. Size bahsettiğim kişlerden biri irtibata geçti benimle. Ortak bir ağ üzerinden kartların durumunu araştırdık günlerce. Başımız belaya girmesin diye telefonumu, saatimi evde bıraktım. Bir ara çarşıya çıktığım zamanda Cemili arayıp Denizlide olduğumu söyleyebildim. "

 

"Zahiri aramadın mı peki?"

 

Ceyda omuz silkti.

 

"Niye arayacakmışım ki? Yatıyoruz sadece, öyle ilişki falan düşüncesine kapılma. Ben gelemem öyle şeylere. Zaten o da şak diye fuckbodyy oluruz dedi. Onunda yok o taraklarda bezi."

 

Ahu bilmiş bir sırıtmayla kollarını göğsünde bağlamıştı.

 

"Peki o zaman şu an neden mutfakta saklanmaya çalışıyorsun Ceyda? Malum sadece yatak arkadaşısınız ya!"

 

Ceyda dilini ağzının içinde dolaştırdı. Uyuz olduğunu belli eden bir bakış attı Ahuya.

 

"Sessiz, sakin, naif derler bir de senin için. Adam ayarsız diyorum sana. Daha şartlarımı konuşamadan biz işi pişirmiş olduk, e sabah da erkenden çıkmak durumunda kaldım. Şimdi bu aptal, Korhanın ve daha fenası Cemilin yanında niye yatakta beni tek bıraktın der mi der!"

 

Ahu kaşlarını kaldırmış bu açıklamayı eğlenen bakışlarla dinliyordu.

 

"Bak vallahi vampirin öfkesini göze alıp o saçlarını yolacağım. Bakma şöyle. Bir öpüp bıraktık diye ben senin fahişen miyim diye adam kıymetlimi yırtıyordu. Şimdi yatakta bıraktın orospu muyum lan ben deyip hepinizin içinde yatırırsa masaya valla zerre takmam, zevkime bakarım. En çok sen utanırsın Ahu hanım."

 

Ahu gülmek isteyen dudaklarını daha fazla zaptedemedi ve tatlı, eğlenceli bir kıkırtı saldı.

 

"Çok tatlısınız."

 

"Kızım bu adam sana ne yapıyor ya? Şu hale bak, romontizme etme olayı sakın. Şimdi ben ne yapayım akıl ve çünkü benim aklı en son İsviçre merkez bankasının sizinle alakasını bulmaya çalışırken tükettim."

 

Ahu şaşkınlıkla dudaklarını araladı. İsviçre merkez bankası?

 

"Şimdiden başlama şaşırmalara, beni kurtar önce."

 

Ahu ayağa kalkıp demlenen kahveleri kupalara aldı. Kenarda köşede öylece bekleyen atıştırmalıklardan bir kaç tabak yaptı.

 

"Sen bir şekilde sinirini alırsın canım, yatak arkadaşlığı bu günler için değil mi sonuçta?"

 

Kapıdan çıkan kızın ardından öylece baktı Ceyda. Oturduğu yerden kalkıp peşine takıldı.

 

"O akbaba yanınızda duvara dayasın da beni görürüm domatese dönen suratını!"

 

İçeri geçtiklerinde Korhan ve Zahir ayakta konuşurken Cemil koltuğa yerleşmiş çantasını kurcalıyordu.

 

Kardeşiyle gözgöze geldiğinde Cemil sırıtarak kalktı ayağa. Kendine uzanan Ceydayı kollarının arasına aldı.

 

"Dayım götümden kan alacakmış senin yüzünden."

 

"Haberim yok deseydin böyle olmazdı."

 

Sarılmaları bitip geri çekildiğinde Cemil ters bir bakış attı.

 

"Öyle deseydim de seni bulmak için herkesi ayağa kaldırsaydı değil mi? Sonra elinden kurtulamıyorsun."

 

Ceyda omzunu kardeşine çarptı. Yüzünde çocukken kavga sonucu Cemilin suçları üzerine alıp Ceydayı geriye çektiği zamanki gibi bir gülümseme vardı.

 

"Ne dedin bu sefer?"

 

"Benim için bir şey araştırdığını, müsade ederse kardeşimin faydasını görmek istediğimi..."

 

Ceyda ıslık çalıp, başını iki yana salladı.

 

"Çipil kurtarmaz, kavağı sokacak bu sefer sana."

 

Cemil omuz silkip geçip, kalktığı yere geri oturdu.

 

"Alıştı götüm senin yüzünden eziyete. Zayıfladın mı sen?"

 

Gözünü boydan boya Ceydada gezdirip kaşlarını çattı. Ceyda anlık bir bakışla Zahire bakmıştı. Telefonuyla oynayan ve zerre onlarla ilgilenmeyen adamla kaşları istemsiz kalktı.

 

"Bir anda haber gelince tabi... Yani çok alalecele çıkınca... E tabi dünya kadar deliğe girip çıkarken doğru düzgün yemek bile yiyemedim. Acil şehir dışına çıktım malum."

 

Cemil ne saçmalıyorsun der gibi başını salladı.

 

"Ne saçmalıyorsun şu an? Yemek yok muydu Denizlide?"

 

Ceyda sinirle karnına elinin tersiyle çarptı. Geçip koltuğa yerleşti. Ahunun orta sehbaya bıraktığı tabağı da hiç bir çekinme belirtisi göstemeden kucağını alıp ağzına tıkmaya başladı.

 

"Sizin için aç kaldım diyorum ben burda! Çok acil çıkıp gittiysem yemek bile yiyemedim demem ki! Üstümü bile doğru düzgün giyemedim diyorum! Yemek diyor bana!"

 

Ahu elindeki tepsiyi bırakıp gülen suratını Korhanın ardına sakladı. Ceydanın enerjisi çok iyi geliyordu ona. Birde alttan alta neden gittiğini böyle açıklamaya çalışması kahkaha atma isteğini çoğaltıyordu. Yatak arkadaşlıkları çok da uzun sürmeyecekti belli ki.

 

"Kelebek?"

 

Korhan belinden kavrayıp önüne çektiğinde çenesini omzuna yasladı.

 

"Ne oluyor?"

 

Ahu gülmek isteyen dudaklarını dişleriyle kıstırıp, omuzlarınnı silkti. Korhan da yapma dediği halde sürekli tekrar ettiği bu hareket neticesinde dişlerini omzuna geçirdi.

 

"Ayyy!!!"

 

Boş bulunup birden sessiz ortamda sesi fazla çıkmıştı. Ceyda, iki yanağı da tıka basa dolu bir sincap gibi kaşları kalkık ikisine baktı. Sonra istemsiz gözleri karşısında ona bir kere bile bakmayan adama değdi. Akbaba mimikler konusunda çok iyi olabilirdi ama Ceydanın gözleri de bir atmaca kadar güzel görürdü. O yüzden milisaniye de olsa dudağının ucundaki o gülümsemeyi yakalamıştı.

 

"Sonra oynaşırsınız, gelin oturun şuraya. Elimde bir çok şey var ama ne işe yarıyorlar geçrekten anlamadım."

 

Korhan , Ahuyla beraber ikili koltuğa yerleşti. Ceyda da çantasını açıp içinden işine yarayacak bir kaç dosya çıkardı.

 

"Ne olur ne olmaz diye çıktı aldım."

 

Gelip Korhanın eline bıraktı dosyayı.

 

"İlik işi yaş gençler, nerdedeyse o dönemde ilik nakli yapan tüm hastanelerin arşivlerine girdim. Hiç birinde Derya hanıma ve transfere dair bilgi yok. Ama orda da bir katakulli dönmüş."

 

Korhan elindekileri alıp inceleyen Ahuya gözünü değdirip Ceydaya geri baktı.

 

"Ne gibi?"

 

"Bu dönemi hesaba katarsak oldukça önemli bir operasyon. İlik naklinin çok yaygın olmadığı, bunu yapacak doktor sayısının kısıtlı olduğu zamanlardan bahsediyoruz. O zaman böyle bir operasyon diğerlerinden ayrışıp, korunmaya alınmalı değil mi? Nasıl oluyor da Derya Saruhanlı ve nakili gerçekleşmiş hasta hakkında bilgi olmaz?"

 

Ahu nakil tarihinden itibaren bu operasyonu yapan hastanelerin arşiv bilgilerine tek tek bakarken gözlerini hiç birinden ayırmadı. Çok fazla hastane yoktu zaten listede ama Ceyda her ihtimale karşı 1985 itibariyle gerçekleşmiş operasyonların tüm kayıtlarını çıktı olarak almıştı.

 

Ortadaki sehbaya tek tek kağıtları yaydığında Korhan da göz gezdirmeye başladı.

 

Neredeyse bir saatleri daha önce Ceydanın defalarca baktığı kağıtların üzerinde dolaştı ama soyadı farklı olsa bile Derya ismine dair hiç bir kayıt bulunamadı. Korhan burdan bir şey çıkmayacağını anladığında iç çekip elindekini sehbaya atar gibi bırakmıştı.

 

"Kartlar peki?"

 

Ceyda kahvesinden son yudumu alıp onun için de bulduklarını gösterme amaçlı bilgisayarını açtı.

 

"Bak asıl mesele burası. Kartlara para hepsi birbirinden bağımsız bir aktarımla hesaba geçse de ana kanalın İsviçre USB olduğunu bulmuştuk. Bunun için gittim zaten sabahın bilmem kaçında Denizliye. Hani darkweb de tanıştığım kişilerden basetmiştim ya onlardan biri iletişime geçti. Adam ilk kez yüzünü bana açık etti. Zira istihbaratın imkanları olmadan İsviçre Merkez bankasına sızıp canlı kalmam mümkün değildi. Ama o everest bir hacker."

 

Bu sözlerinden sonra yüzüne bir an bile bakmayan adam başını elindeki kağıttan kaldırıp Ceydanın gözlerine bakmıştı.

 

"Ne yaptım dedin sen?"

 

Sesi şu zamana kadar kimsenin duymadığı kadar soğuk ve korkutucu çıktı Zahirin. Ceyda kimseye pabuç bırakacak biri değildi ama nedensizce tüyleri diken diken olmuş bir halde buldu kendini.

 

"Kartlara ulaşmak için..."

 

"Sen isviçre USB yi mi hacledin!!!"

 

Zahirin yüksek sesi salonda çıt bile çıkmamasına neden oldu bir kaç saniye. Sonra Korhan kaşlarını çatıp Zahire baktı.

 

"Bağırma!"

 

Cemilde küskün bir bakış atıp, Ceydanın omzuna elini attı.

 

"Döv istersen abi kardeşimi!"

 

Zahir tam o an ne yaptığını fark edip, dişlerini kıracak kadar sıkarak geriye yaslandı. Cemile en öfkeli bakışlarından birini yolladı.

 

"Yakalandığında yiyeceği cezayı söylememi ister misin? İki haneli yıllardan bahsetmiyorum!"

 

Cemil sanki bu ihtimalle bir an duraksamış ve Ceydayı kolunun altına daha çok çekmişti.

 

"Sakin ol korkutma çocukları!"

 

Korhanın sesiyle Zahir o dik bakışlarını bu sefer Korhana çevirdi. Çocuk diye bahsettiği kişilerin yirmi yedi yaşında olmaları sanırım çok önemli bir detay değildi.

 

"Öyle bir şey olmaz! Sende çok iyi biliyorsun kimse kulaksızın yeğenini içeri alamaz."

 

"Korhan dalga mı geçiyorsun sen? Kız gözümüze baka baka İsviçre'nin en önemli bankasını haclediğini söylüyor. Uluslararası bir suçta kulaksızı kim sikler lan!"

 

Korhan da zerre kadar hoşlanmamıştı bu durumdan ama Zahirin tepkisi kendi öfkesini bastırmak durumunda kalmıştı istemsiz. Ne olursa olsun ikisi de onun için buradaydı ve bir şekilde Korhanın korunmasında olmaları şarttı.

 

"Daha bir hafta önce katil olduğu belli olan birini evine postaladım! Ceyda için mi pisliğe bulanmayacağım!"

 

Zahir bu cümlenin ağırlığıyla duraksadı. Ahu içinde çok iç yakan kelimelerdi. Korhan o çocuk ait olduğu yere gidene kadar kendini kirli hissetmeye devam edecekti belli ki.

 

"Bir sakin olur musunuz?"

 

Ceydanın sesi ikisinin birbirine ters ters bakmasını kesmişti.

 

"Göründüğü üzere buradayım ve öyle bir şey olmadı. Tek başıma altından kalkamayacağımı bildiğim için sabah ezanında çıktım evden!"

 

Zahir bir an boş bulunup tutmakta zorlandığı kahkahasını bıraktı. Korhan gözleri kısılmış sapıtan arkadaşına bakarken Ahu da eliyle dudaklarını örtüyordu.

 

"Şimdi asıl konuya dönmeden önce çok tatlısın vampirciğim. Biraz önce akbaba ortağına karşı beni koruduğun gözümden kaçmadı. Bu evlilik olayı seni pamuk bir insana dönüştürüyor söylemedi deme. Tebrik ediyorum seni ahu ceylan, nasıl eğittin bunu?"

 

Ahu gülümseyip gözünün kenarıyla Korhana baktı. Bir aslanı terbiye etmek konusunda Ahunun emekleri inkar edilemezdi asla. Korhan da sanki aynı şeyi düşünür gibi bakışlarını ilk gözlerine sonra dudaklarına dikmiş, dilini dudağını kaşır gibi sürtüp geri Ceydaya bakmıştı.

 

"Gevşeme hemen! Şimdi ne buldun söyle bakalım."

 

Ceyda tekrar başını onaylar gibi salladı.

 

"Para bir hesaptan çıkmıyor Korhan! Para direkt bankadan dağılıyor."

 

"Nasıl?"

 

Ceyda bilgisayarını açıp Korhanın eline uzattı. Korhan bir süre karşısındaki bilgilerde gezdirdi gözlerini.

 

"Tarihlere bak!"

 

Ceydanın dediğiyle tekrar tarih sıralaması yaptı.

 

"Banka devlet bankası esasında ama 2004 yılında devletten elli yıllığına kiralanıyor ve bir nevi halka arz gibi bir sisteme açılıyor. Yüzde ellisi İsviçre devletinin. Yüzde otuzu dünyanın ilk yüz zengininden Roland Brunner ki aile şu an oldukça güçlü bir ilaç firmasının sahibi. Ama bu adam 2004 den beri sadece bankayı yönetiyor. Geri kalan hissedarlar yüzde 8 le Branden Herper, yüzde beşle Michel Franks. Diğer hissedarlar yüzde birlik dilimlerli pay ettiği için kurulda söz sahibi değiller sadece yıllık cirodan karlarını alıyorlar. Yönetim kurulu bunlardan ibaret. Söylemeye gerek yok yönetim kuruluna Ronald Brunner başkanlık ediyor. Yıllardır değişmemiş. Büyük hissedar olması etkendir."

 

Ceydanın söylediklerini Korhan yanağını ısıra ısıra düşündü.

 

"Bu adamın bir şekilde bağlantısı var Derya Saruhanlıyla."

 

Ceyda başını iki yana sallayıp iç çekti.

 

"Bunu bende düşündüm ama adamı didik didik etmeme rağmen hiç ortak bir payda bulamadım. Adamın çocuğu bile yok. 1997 de karısından ayrılmış ve müzmin bir bekar olarak hayatını devam ettirmiş. Şu an altmış altı yaşında. Duygusal bir şeyler diyeceğim ama Atilla Saruhanlı gerçeği var ortada."

 

Bunu söylerken ürkek bakışları Ahuya çevrilmişti. Ama Ahu böyle bir ihtimale zerre pay vermiyordu. Ne kadar küçük olursa olsun anne ve babasının birbirine olan düşkünlüğünü hatırlıyordu.

 

"Öyle bir ihtimal yok! Bağları başka olmalı."

 

Korhan da onaylar gibi başını salladı. Sadece Atilla ve Derya değil bir şekilde babası da bu denklemdeyken çarpık ilişki ihtimali yoktu kesinlikle.

 

"Bankayı kiralamadan önce ailesiyle mi çalışıyormuş?"

 

Ceyda onaylar gibi başını sallayıp avuçladığı kuruyemişi ağzına doldurdu. Boş bulunan gözleri bir an Zahire çevrildiğinde dudağının kenarını kaşıyan adamın dikkatle kendini izlediğini görmüştü. Nefesini alamayıp bir anda öksürmeye başladı. Cemil sırtına vururken kendi soğumuş kahvesini içmesi için ağzına uzatıyordu.

 

"Sakin ye şunları! Ölüp gideceksin gözümüzün önünde."

 

Sakinleşen kızdan sonra yine bir sessizlik çöktü ortama. Ahu hâlâ elindeki hastane arşiv kayıtlarına bakıyordu.

 

"85, 86 da hiç yok ama 87 de iki nakil işlemi gerçekleşmiş. Biri hastanın masada ex olmasıyla bitmiş. Diğeri başarılı. 88 de bu sayı dokuz oluyor. Sekizi başarılı."

 

Mırıl mırıl konuşarak bir kaç kağıdı daha sıraladı.

 

"Ahu Nar? "

 

"89 da tek bir nakil yok ama 90 da on üç nakil yapılmış . On üçü başarılı ve uyumlu..."

 

Ahu Korhanın ona seslenmesini duymamış gibi yanındaki diğer kağıda geçti.

 

"91, 92, 93... Tüm yıllarda ilik nakli operasyonu için diğer hastanelere göre Ankara Hacettepe araştırma hastanesi çok daha fazla operasyon gerçekleştiriyor."

 

"Ahu Nar ne buldun?"

 

Ahu Korhanın elini tutan eliyle gözlerini sonunda kağıtlardan ayırdı.

 

"89 da bu işlemi yapmamış tek hastane..."

 

Korhan uzattığı kağıdı alıp tekrar baktı. Ahunun araladığı kapıyı iyice açtı.

 

"Arşiv yok edilemez, çok dikkatli olunması gereken bir alan burası..."

 

Ahu başını salladı.

 

"Arşivler sanala çekildi."

 

Ceyda, Cemil, Zahir kendileri dışında kimsenin anlayamadıkları o iletişim diline geçtiklerini fark etmişti. Sanki birinin düşündüğünü diğeri görebiliyor ve cümleleri öyle devam ettiriyordu. Korhanın gözleri Ahunun siyah incilerine saplı, Ahunun her hücresi Korhana bağlıymış gibi bir halleri vardı. Göz kapaklarını bile kırpmadıklarına onları izleyen üç kişi yemin edebilirdi.

 

"Arşivden bilgi çalınamaz... Ama arşivler sanala taşınırken..."

 

"Kayıt altına alınmış bilgi sonrasında silinebilir."

 

Ahu başını salladı tekrar onaylar gibi.

 

"Çok güçlü biri olmalı..."

 

"İlaç sanayisinde önemli rol oynayacak kadar güçlü biri..."

 

Ahu başını Ceydaya çevirip "Ronald Brunner hastalık geçmişi..." diyecekken Ceyda başını iki yana salladı.

 

"Tüm hissedarları araştırdım. Yirmilik dişlerini ne zaman çektirdiklerine bile baktım ama hiç birinin ilik nakli gerektirecek bir hastalık geçmişi yok."

 

Ahu başını onaylar gibi salladığında tekrar Korhana bakmıştı.

 

"İliğe kendi ihtiyaç duymamış olabilir ama çok değer verdiği biri için annemle yolları kesişmiş olma ihtimali var. Adamın hastalık geçmişi bizi bir yere götürmezdi. "

 

"2004 de bankayı devletten kiralıyor. tarihler de çok manidar."

 

Ahu yine başını salladı. Sessizlik içerisinde birbirlerinin gözlerinde cevap arar gibi bakışmalarını kesmemişlerdi. O anda ise Korhanın gözünden kayan ışığı Ahu yakaladı.

 

"Korhan?"

 

Korhan ayaklanıp yatak odalarına gitmiş ve bugün buldukları anahtarı ve kendine verileni alıp gelmişti. Ahunun meraklı bakışları eşliğinde anahtarı Ahunun avuçlarına bıraktı.

 

"Eşi benzeri yok bu ikisinin. Biri olmazsa işe de yaramıyor."

 

Ahu dudağını ısırdı.

 

"İkiz gibi..."

 

Korhan da başını salladı.

 

"İkiz gibi..."

 

Ahu idrak ettiği gerçekle gözlerine tüm galaksilerin yıldızlarını saniyeler içinde doldurdu.

 

"Bir ülkenin devlet bankasını kiralıyor adam... Anne ve babamın öldüğü yıl..."

 

"Hiç bir ülkenin giremeyeceği tek yer başka bir ülkenin devlet bankasının kasası olurdu."

 

"Sadece eşi benzeri olmayan anahtarlarla açılacak bir kasa. Ahmet hoca 2005 yılında bu anahtarı babanın ona getirip verdiğini söylemişti. "

 

"Babam sizi alıp getirdi İsviçreden. Anneannen bile bilmiyor varlığınızı. Babam birini anneannene diğerini..."

 

"Ahmet hocaya verip güvenilirliğini artırdı."

 

Korhan başını salladı. Yüzünü an an kaplayan gülümsemeyle Ahuya baktı. Ahunun da yüzü ışıl ışıldı

 

"İsviçre'ye gitmeliyiz..."

 

Ahu hızla başını salladı. Yüzü gülse de gözleri dolu doluydu. Etraftaki üç kişi tam olarak ne olduğunu anlamamıştı ama ikisi çok iyi anlamıştı.

 

Derya Saruhanlıya arka çıkan, onu hamileliğini öğrenir öğrenmez İsviçreye çeken, Atilla ve Derya ölüp gitse bile ardını kollayacak minnetle bağlı bir adam vardı orda.

 

"Anne ve babalarımızın bıraktığına yıllardır bekçilik yapıyor."

 

"Ve biz ona gidelim diye sabırla bekliyor."

 

"Bilerek 89 da sadece kendi dosyasını silmeyip hepsini sildi. Bize ip ucu bırakmış."

 

"Bir şekilde bu farkındalığa ulaşacağımızı biliyor olmalı. Babamı tanıyorsa kesinlikle biliyordur."

 

Ahu tekrar başını salladı.

 

"Bulduk nar kelebeği Ahu. Onları eve getirecek kasayı bulduk."

 

Ahunun gülümsemesi büyüdükçe büyüdü. Korhanın aşık, rahatlamış hücrelerine morfin etkisi yaratacak kadar güzel bir manzara sundu. Çiçek bahçesini anımsatan bir gülümseme, çok lezzetli bir nefesle ciğerlerini şenlendirmesine sebep oldu.

 

Salonda olanları bile unutacak kadar içini bir sevinç kaplamıştı ikisininde.

Aynı anda birbirlerine uzandılar ve dudakları birleşti.

 

Korhanın elleri Ahunun yüzünde olduğu gibi Ahu da avuçlarını Korhanın yanaklarına yaslamış büyük bir muhtaçlıkla, yorgunluk sonrası gelen o dinlenme arzusuyla ve derin bir suda dakikalarca kalmış birinin yüzeye çıktığında çektiği o nefesin tadıyla ayrılmadılar. Korhan dudaklarını tüketir gibi öpüyordu. Ahu o dudaklardan yaşam içer gibi tadını çıkarıyordu.

 

Onları koptukları gerçek dünyadan ıslık ve alkış sesleri çekip aldı. Aralarına bir kaç santim mesafe girdiğinde Ahunun şaşkın bakışları bir tur onları izleyenlerde dolaşmıştı. Gerçekten Ceydanın, Cemilin ve Zahirin varlığını unutacak kadar aklını kaçırmıştı. Yine de içindeki coşku zaptedilemeyecek kadar güçlüydü. Alnını Korhanın alnına yasladı.

 

"Çok az kaldı Korhan..."

 

"Onu bulduk kelebeğim. Ahi ve Suhanı bize getirecek bilgiyi bulduk."

 

Ahu bir kahkaha attı. Ölmediklerini öğrendiğinde içini nasıl büyük bir sevinç yarıp çıktıysa şimdi de eve getireceğine artık emin olan hücreleri mutlulukla çıldırmış haldeydi.

 

Ölmediklerine sevinir sevinmez ne haldeler düşüncesinde geri boğulmuştu Ahu ve Korhan. Ama şu an onları çekip alacak güç ikisinin ellerinin içindeydi.

 

Geriye çekilip ikisini sırıtarak izleyen üçlüden gözlerini kaçırdı Ahu.

Korhan ise direkt Ceydaya bakıyordu.

 

"Bize asıl şimdi yardım etmen gerekecek Ceyda. Ülke dışına çıkışımız dayına yada birliğe gitmemeli."

 

Ceyda dudağının kenarını kesecek kadar dişledi. Sonra bakışları Cemile değdi. Kardeşinin başını sallamasıyla bu sefer Zahire bakmış ama hemen o gözlerden kaçmıştı.

 

"Bu hiç kolay olmayacak Korhan. Telefon takiplerinizi ben yapıyorum ama hareketlerinizi dayım bizzat izletiyor."

 

"Onların haberi olmamalı Ceyda. Gidip emin olana kadar en azından bulduğumuzdan haberleri olmamalı."

 

Ceyda alışkanlıkla yine baş parmağını kemirmeye başladı.

 

"Bana bir gün verin. Mardine gidip görüneyim. Zaten ortadan toz oldum diye kızgın ikinci bir açıkta tepemize biner. Bu sıra da peşinizde kimler izliyor öğrenmeye çalışırım."

 

Korhan başını onaylar gibi salladı.

 

"Peşimizdekileri ben çektiririm. Sen sadece odağını değiştir."

 

Zahir kaşlarını çatıp "bunu nasıl yapacaksın" diye sorguladı.

 

"Ona verdiğim on günlük süre doluyor. Şımarık velette hareket yok. Bir iki gün içerisinde teslim olmazsa diye bir konuşma yapacağım kulaksızla."

 

"Fastakine haber edebilirim..."

 

"Hayır Zahir! Bu pisliği üstüme atan o! Kendi temizleyecek. Muzafferle olan sürtüşmenin hırsıyla da peşimdekileri almasını söyleyeceğim. Çok fazla benimle ters düştü. Akıllıdır kulaksız, daha fazla benim damarıma basmaz."

 

Zahir onaylayıp ayaklandı.

 

"Şu adam hakkında biraz da ben bilgi alayım, bakalım neciymiş. Ceyda!"

 

Yüksek sesiyle Ceydanın Cemilin omzundacuyuklar gibi duran hali sekteye uğradı.

Milletin içinde direkt olarak onunla ilk muhatap oluşuydu. Çare Ahudaymış gibi ona baktı ilk. Ahunun gülmek isteyen ifadesi asla yardımcı olmuyordu.

 

"Evet?"

 

"Seninle bir işimiz var, düş peşime."

 

Cemil de aynı şekilde kaşlarını çattı.

 

"Abi yarına bıraksan, kız perişan olmuş zaten. Az dinlensin. Ne acelen var?"

 

Zahir düz bir ifadeyle Cemili süzdü bu sefer.

 

"Dinlenir Cemil... Nasıl olsa sabahın seherinde çıkıp gitmesi gereken bir işi yok. Hem..."

 

Bu kez gözleri Ceydaya değdi ama Ceydayı bir anda yakan bir bakıştı.

 

"Çok yormayacağım bu sefer..."

 

Ahu gülmek için çırpınan dudaklarını eliyle gizleyip Korhana doğru iyice sokuldu. Korhan da siyah saçlarına burnunu sokup bir kaç derin nefes aldı.

 

"Şerefsizlik yapıyor."

 

Ahu susması için sol boşluğunu parmaklarıyla sıkıştırdı.

 

"Ne zamandır kelebek hanım?"

 

"Korhan sus, duyacaklar."

 

"Kızı kardeşinin yanında evine çağırıyorsa duyulmaktan korkmuyor belli ki."

 

"Korhan..."

 

Korhan başını iki yana sallayıp saçlarını iyice karıştırdı. Sonra da sıkılmış bir ifadeyle üçüne baktı.

 

"Kalkın gidin evimden. Ceyda sende başka zaman gidersin Zahire yardıma! Git Cemille dinlen!"

 

Sonra ona ters ters bakan ortağına aynı terslikle karşılık verdi.

 

"Sende sonra Cemille beraber gelir Ceyda, halledersin işini! Ne o öyle saklı gizli bir boklar karıştırıyormuş gibi, gündüzler çuvala mı girdi?"

 

Zahir ağzının içinde dilini ikiye katlayı başını onaylar gibi Korhana salladı.

 

"Saklı gizli iş çevirmek benim yapacağım iş değil. Cemil gel koçum seninle konuşalım az."

 

Ceyda panikle oturduğu yerden fırlamıştı.

 

"Ayyyyhhhh!!!!! Yeter ama kafam kaldırmıyor benim. Ölüyorum yorgunluktan. Gel Cemil gidelim, ballı süt yap bana. Ölüyorum biliyor musun günlerdir koltukta sabahlamaktan. Senin yatağında yatayım mı? Kahvaltıyı da sen hazırla bana. Patates kızart."

 

Hiç susmadan ve hızlı hareketlerle ne olduğunu anlamamış Cemili peşine takarak çıktı evden Ceyda. Geriye bıraktığı bilgisayarı yada sırt çantası zerre umurunda olmamıştı.

Sertçe kapanan kapı sonrasında Zahir daha çok öfkelendi.

 

"Karışma!"

 

Korhan da ayaklandı.

 

"Sende utanmadan kızın kardeşinin yanında kızı eve atmaya çalışma!"

 

Zahir bir an onları öylece dinleyen Ahuya baktı. Sonra geri Korhana çevirdi yüzünü.

 

"İşime karışma. Gizli saklı işler yapacak yaşı geçtim ben, o bilgisayar faresine de öğreteceğim. Şimdilik suyuna gidiyorum, dokunma aramızdakine. Yoksa karına Ahu Nar demeye başlarım."

 

Korhan kıstığı gözlerini Zahirin üzerinde dolaştırdı. Anladığı kadarıyla Zahirin eğlenme gibi bir derdi yoktu ama Ceydanın ele avuca sığması zor olduğu için şartları olgunlaştırmayı planlıyordu.

 

"Siktir git!"

 

Zahir omuzlarını silkip, hâlâ oturduğu yerden ikisini izleyen Ahuya sırıttı.

 

"Senin bu dikkatin çok fena yerlere götürür bizi. Sen bizimle çalışmayı düşün bence. İyi geceler Ahu Nar."

 

"Siktir git lan çabuk!"

 

Korhanın bağırtısıyla ardını dönüp bir kahkaha attı. Elinden kaçan fareyi elbet yakalardı...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İntihar (cinayetten) 25 gün sonra...

 

Rutubet kokusunun genzi yaktığı, mahsen gibi bir odada ikisi birbirine sıkı sıkı sarılmıştı.

 

Yaklaşan adım sesleri, boş alanda yankılandıkça Suhan, Ahinin kolları arasına daha çok girdi.

 

"Ahi?"

 

Ahi yutkunup demir kapının açılmasını beklerken Suhanı kemikleri sızlayacak kadar sıkıca göğsüne bastırdı. Sanki görmese korkusu azalırmış gibi başını eliyle saklıyordu.

 

"Hiişşşttt... Korkma..."

 

Suhanın ağlamaktan şişmiş gözleri tekrar yaşlarla doldu.

 

"Canını yakıyorlar..."

 

Şu ana kadar Suhan fiziksel olarak hiç darbe almamıştı ama Ahi defalarca tekmelenmişti. Dudağının kenarındaki yarık kabuk bile bağlamamıştı. Gerçi Suhanın uğradığı psikolojik şiddet Ahinin bedeninde oluşan morluklardan daha kötü haldeydi.

 

Eli korka korka Ahinin kurumuş kanına dokundu.

 

"Tamam, yok bir şey. Acımıyor bebeğim."

 

Suhanın badem gözlerinden yaşlar döküldü.

 

"Ne istiyorlar bizden Ahi? Konuştuklarını da anlamıyorum. Çok korkuyorum ben."

 

Ahi tekrar demir kapıya baktı. Söyleyecek hiç bir şeyi yoktu. Tam olarak o da ne istendiğini bilmiyordu ki. Kapı insanı irite eden bir sesle aralandığında Ahi kollarındaki sevgilisini kendine iyice yapıştırdı.

 

"Get up!!!(kalkın!!!)"

 

Ahi suratı dümdüz sadece ona bakan adamdan bakışlarını kaçırmadan Suhanı da destekleyerek ayağa kalkmaya çalıştı. Kalçasına aldığı darbe hâlâ çok tazeydi ve bir an sendelemesini önleyemedi.

 

"Ahi! Ahi iyi misin? Canın mı yandı?"

 

Suhanın badem gözleri korka korka karşılarında çelik gibi bir suratla onları bekleyen adama değmiş hemen sonra Ahinin acıyan yerini elleriyle bulacakmış gibi parmakları gövdesinde dolaşmıştı.

 

"İyiyim korkma..."

 

Mırıltıyla elini başına yaslayıp, alışılmış bir hareketle Suhanın kafasını göğsüne sakladı.

 

"Hurry up I can't wait!"(acele edin bekleyemem!)

 

Ahi hafif aksar adımlarla sarışın adamın açtığı kapıdan Suhanla beraber ilerlemeye başladı.

 

Her tarafı florasan ışıklarla aydınlatılmış bir koridordan yürürken gözlerini kısmak zorunda kalmıştı.

 

Yirmi beş gün önce bayıltılarak getirirldikleri yerde ilk kez hücrelerinden çıkarılıyorlardı. Üç gün ayılmadan, serum desteğiyle uyutulmuşlardı. Uyandıklarında ise Suhan panikten delirecek haldeydi. Ahinin de durumu çok iyi değildi ama Suhanın korkusu onu bastırıyordu. Sadece o gün ikisine on dakikalık yıkanma hakkı verdiler. Tuvalet ihtiyaçlarını bile iki kişinin bakışları altında gerçekleştirebiliyorlardı. Suhan için çok zorlayıcı, saatlerce hıçkıra hıçkıra ağlatıcı bir aşağılanmaydı.

 

Ahi onu kucağına alıp uzunca bir süre ne kadar çok sevdiğini anlatarak, hiç bir şeyin bunu önlemeyeceğini söyleyerek sakinleştirmeye çalışmıştı. Bir şekilde kurtulacaklarına dair inancını diri tutmasını sağlayacak sözler veriyordu. Günde bir öğün verilen yemekler de güçsüz bırakıyordu bedenlerini. Suhan hastalanıp, ateşi çok yükseldiğinde sadece iğne yapıp, serum bağlamak için dışardan biri gelmişti.

 

Ara ara hücreye giriliyor, yemekleri bırakılıyor ve çıkılıyordu. Bir kaç kez sorguya çekilir gibi bir halin içinde buldular kendilerini. Hepsinin sonunda da Ahi bedenine oldukça acı veren darbeler aldı. Tek tesellisi Suhana bu şekilde davranmıyor oluşlarıydı.

 

Yıllardır adını anmalarının yasak olduğu babası soruluyordu ona. Üstelik aklının bir köşesi sürekli Ahudaydı. Yoklukları onu mahvetmiş olmalıydı. Tek başına ne kadar korktuğunu düşündükçe akıl sağlığını kaybedecek gibi oluyordu. Onun da kendileri gibi zarar görmüş olma ihtimali Ahinin azıcık dalabildiği uykularındaki karabasanıydı.

 

Sürekli sorulan tek bir soru vardı.

Atilla Saruhanlının mirasının nerede saklı olduğu, cevaplar hakkında hiç bir fikri olmayan Ahiden isteniyordu.. Ahi bilmediği bir şeye nasıl cevap verirdi ki? Veremedikçe acının şiddeti de çoğalıyordu.

 

Kendini beyaz bir oda ve iki sandalyenin olduğu geniş alanda buldular. Suhan yüzünü azıcık Ahinin göğsünden çekip etrafı taradı.

 

"Sit down!!!"(Oturun!)

 

Ahi karşılık vermenin çok daha kötü şeylere neden olduğunu öğrendi öğreneli temkinli bir şekilde uyum sağlıyordu. Suhanı sandalyeye oturtup kendi de gözlerini karşısında dikilen sarışın adamdan ayırmadı.

 

"Why did you bring us here?"(Neden getirdin bizi buraya?)

 

Adam gözlerini bile kırpmadan sadece Ahiye baktı. O sırada içeri giren iki kişiyle ifadesiz suratı çevrilmişti.

 

Ahi de ilk kez gördüğü ikilide tuttu gözlerini. Takım elbiseli, uzun boylu iki adam gözlerini ikisinin üzerinde bir kaç tur gezdirdi. Saçları sıfıra vurulmuş adam gözlerini ikisinden ayırmadan üzerindeki ceketi çıkarıp, onları buraya getiren sarışına uzattı.

 

"You insist on not talking...(konuşmamak konusunda ısrarcısın...)"

 

Ahi bakışlarını zerre adamın yüzünden ayırmadan öylece sustu. Karşısındaki adam tüylerini ürpertecek kadar ürkütücü bir gülümsemeyle başını sallamıştı.

 

"Maybe encouragement is needed.(Belki de teşvik gerekiyordur.)

 

Ahi ne demek istediğini anlamadan sarışın koruma Ahiyi ensesinden kavramış ve Suhana sarılan sağ elini hızlı bir manevrayla arkasına doğru bükmüştü.

 

"Bırak!!! "

 

"Ahi!!! Bırak onu! Ahi!!!"

 

Suhanın çığlığı odada yankılandı. O sırada tüm saçlarını sıfıra vurmuş adamın ardında dikilen ve hiç konuşmayan diğer adam yavaş adımlarla yaklaşıp Suhanın saçlarını kavramıştı. Başı yere eğilen ve kolu oldukça acı veren bir pozisyonda kısılıp kalmış Ahi öfkeyle bağırdı.

 

"Bırak onu? Son of a bitch leave it alone!!!( Orospu çocuğu bırak onu)"

 

Ahinin bağırtısı ve Suhanın acıyla attığı çığlık aynı saniyeye denk geldi.

 

"AHİİİİ!!! Bırak beni! Ahi kurtar..."

 

Ahi kolunu biraz daha zorlasa da fiziksel üstünlüğü aşamamıştı. Korkan bakışları Suhanın acıyla buruşmuş yüzünden ayrılmadı.

 

"He is very worried about the girl. This will be fun.( Kız için oldukça endişeli. Bu eğlenceli olacak.)"

 

Suhan konuşulanları anlamıyordu ama Ahinin göğsünü döven panik her ağzını açışında katmerleniyordu. Başını hareket ettirebildiği kadar ettirip, korku dolu irislerini Suhana sapladı. Suhan ise gözlerini dolduran yaşlarla acı çeken sevgilisine bakmaktan başka bir şey yapamıyordu. O sırada saçlarını kavrayan el yanında onlara sırıtarak bakan kel adama doğru Suhanı uzatmıştı. Suhanın saç dipleri çıtırdar gibi sesler çıkardı. Daha çok asılıp, boynunu iyice geriye yaslamıştı kel adam. Suhanın "Ahiiii!!!" diye attığı çığlıkla Ahinin de gözleri yanmaya başladı.

 

"Leave him alone, she's scared. We don't know anything.( Bırak onu ne olur. Biz hiç bir şey bilmiyoruz.)

 

Çaresizlikle yalvarışı zerre kadar etkilemedi karşısındaki adamı.

İri yarı vücudunun verdiği bir kolaylıkla Suhanı saçlarından asılarak önüne doğru çekmişti. Suhanın hıçkırışlarıyla yüzünde sadistçe bir gülümseme pehdah oldu. Burnunu geriye yatırdığı için iyice açığa çıkmış boynuna boydan boya sürtüp, kıkırdadı.

 

"You smell like mold, but your little face reminds me of a sweet fruit.( Küf gibi kokuyorsun ama bu küçük suratın tatlı bir meyveyi anımsatıyor bana.)

 

Ahi dehşetle yüzüne baktı. Canı yansa da debelenmeye devam etti.

 

"Bırak! Bırak onu lütfen bırak. Yalvarıyorum bırak onu."

 

Panikle Türkçe konuştuğunu bile anlamıyordu. Adamın, Suhanın karnına doladığı elini sürtünerek yukarı doğru çıkardığını gördüğünde öfkesi, çaresizliği, acısı arşa çıktı.

Suhan da bedenine sürtünen ellerle canı yansa bile düştüğü kıskaçtan kurtulmak için çırpınmaya başladı.

 

"Ahi kurtar beni. Ahi ne olur kurtar? Bırak lütfen!!!"

 

"Suhan gözlerini kapat!!!"

 

Ahinin haykıran sesi gözünden akan yaşlarla çatlamıştı. Karşısındaki adam yüzüne sırıtarak bakmış, dilini çıkarıp Suhanın boynuna boydan boya sürtmüştü. Suhanın çığlığı tüm odada yankılanırken göğsüne doğru sürtünen eli canını çok yakacak bir şiddetle göğsünü sıkmış, acısını ve korkusunu olabilecek en yüksek seviyeye taşımıştı.

 

"Are you going to talk or would you rather watch your little lover while I fuck her?(Konuşacak mısın yoksa küçük sevgilini ben sikerken izlemeyi mi tercih edersin?)"

 

Ahi boynundaki baskı hafifleyince başını iki yana şiddetle salladı.

 

"I don't know! I really don't know what you want from us!( Bilmiyorum! Gerçekten bizden ne istediğinizi bilmiyorum!)"

 

Adam başını onaylamaz gibi iki yana sallayıp gülümsemesine devam etti.

 

"lying little boy. The lawyer took his twin to his home. He let the girl into his house where he didn't let anyone else. You know a lot, don't you?(Yalancı küçük erkek. Avukat ikizini evine aldı. Kimseyi sokmadığı evine kızı soktu. Çok şey biliyorsun öyle değil mi?)"

 

Ahinin gözleri irileşti. Tekrar korkuyla çırpına Suhana baktı. Ahunun kimin yanında olduğunu anlayıp içi ferahlayacak gibi olsa da şu an ki halleri en korkutucu kabuslarından bile daha kötüydü.

 

"who is the lawyer? I don't recognise!(Avukat kim? Tanımıyorum!)"

 

Adam keskin bir kahkahayla karşılık verdi bu soruya. Aksanı yüzünden tuhaf bir şekilde "Korhan Yıldıray " diye mırıldandı. Suhan duyduğu isimle ona dokunan adamdan kurtulmak için çırpınışlarını kesmiş, gözlerini iri iri açmıştı.

 

"Abim? Ahi ne diyor? Abime bir şey mi yaptılar? Ne diyor Ahi? Ona zarar mı verdiler?"

 

Suhanın paniği şimdi kendinden geçmiş, ağabeyi için yön değiştirmişti.

 

Ahi gözlerini ona eğlenerek bakan adamdan ayıramadı. Adam da düştüğü çıkmazı bilir gibi eğlencesine kaldığı yerden devam etti.

Suhanın göğsünü sıkıştıran eli tekrar kayarak karnına doğru ilerlemiş ve yıpranmış eşofmanının içine doğru kayacakken Suhan tiz bir çığlık atmıştı.

 

"Yapma!!! YAPMA NE OLUR AHİİİİİ!!!!"

 

Ahi kolundaki baskıyı zerre umursamadan Suhanın bacaklarının arasına dokunan adama doğru atılmaya çalıştı.

 

"Bırak! leave her please!(bırak onu lütfen!)"

 

"Ahi kurtar!!! Bırak beni!!!"

 

Suhanın çırpınışları, hıçkırışları adamın elini hareket ettirdikçe arttı.

 

 

"Ok I will tell you! Okay, please leave it alone. Ahu is the key. She knows what happens, just let it go. She fears a lot!(tamam söyleyeceğim! tamam ne olur bırakın onu. anahtar Ahu da. o biliyor ne olur bırak artık. çok korkuyor!)

 

Adamın sırıtan suratı gevşemiş aldığı cevaptan memnun bir halde elini Suhanın eşofmanından çekip çıkarmıştı. Ahinin yaşlarla parlayan gözlerine bakarak avuç içine dilini sürttü. Tek eliyle saçlarına asıldığı ve hareketini sıfıra indirdiği Suhanı fırlatarak Ahinin önüne attı. O saniye de Ahinin kolunu ardındaki adam serbest bırakmıştı. Ahi kendini kurtarır kurtarmaz yere kapaklanmış Suhana doğru atılıp, sıkıca sarıldı. Kalbinin ne kadar şiddetli attığını, titremekten dişlerinin birbirine çarptığını duyabiliyordu.

 

"Korkma. Geçti korkma, yok bir şey. Geçti badem şekeri, yok bir şey. Suhan... Geçti bebeğim, korkma."

 

Suhanı sakinleştirmek için sırtını okşuyor, acıdan dipleri sızlayan saçlarına dudaklarını bastırıp sızıyı hafifletmeye çalışıyordu. Bir yandan yeni bir saldırı almalarının korkusuyla gözlerini karşısında ona sadistçe bir zevle bakan adamdan ayıramıyordu.

 

"Gut für dich, Mann. Dein kleiner Schatz schmeckt wirklich nach einer Frucht.( aferin sana adamım. Küçük sevgilinin tadı gerçekten bir meyve gibi.)"

 

Adam sırıtışını sonlandırıp, odaya ilk girdiğindeki düz ifadesine bürünüp sağ köşesindeki kameraya bakmıştı. Başını selam verir gibi sallayıp beraber geldiği adamla çıkıp gittiler. Köşede öylece dikilen sarışın korumanın bakışları altında Ahi , Suhanın hıçkıran ağlayışlarını yatıştırmaya çalışıyordu. Gözlerinden akan yaşlar yüzünü yakıyordu sanki.

 

"Ahum... Affet..."

 

Mırıldanır gibi kurabildiği sözler Suhanın ağlayışında kayboldu. Ama Ahi çaresizliğin içerisinde, akıl oynattıracak bir acıyla sınanırken yenilmişti. Kalbinin bir tarafını korumak için diğerini ateşe atmak zorunda kalmıştı.

 

Kamerada birbirine sıkıca sarılan iki esire bakan adam -cık -cık sesleri çıkarıp elindeki ejderha başlıklı bastonu ileri geri salladı. Artık bedensel gücüne kavuşmuştu ama yılların alışkanlığıyla asasını bırakamıyordu.

 

"We saw once again that love is weakness, right, Michael? (Aşkın zayıflık olduğunu bir kere daha gördük değil mi Michael?"

 

"A desperate person can sell anyone out of panic at that moment, sir.(çaresiz biri o anki panikle herkesi satabilir efendim)"

 

Bu tespite gülerek karşılık vermişti adam. Yetmişli yaşlarına oranla o kadar genç ve enerjik görünüyordu ki Michael haftalar önceki halini istemsiz sorgularken buluyordu kendini. Bire bir şahit olmasa asla inanmayacağı kadar mucizevi bir değişim geçirmişti efendisi.

 

They are looking for the legacy of Atilla Saruhanli everywhere, Michael. No mistakes this time! We will find them before they do, and they will not be able to achieve that legacy unless they release me from the poison they imprisoned me in. The sun will learn to set in my palms!

(Her yerde Atilla Saruhanlının mirasını arıyorlar Michael. Bu sefer hata yok! Onlardan önce bulacağız ve beni hapsettikleri zehirden çıkarmadıkları sürece o mirasa ulaşamayacaklar. Güneş avuçlarımda batmayı öğrenecek!)

 

Michael başını onaylar gibi salladı. Efendisini sorgulamak haddi değildi.

 

What is your order sir?(Emriniz nedir efendim?)

 

Asanın ejderha başlığını çevirip, kılıcı ahşap bastondan ayırdı. Kılıcın ince keskin ucu gözlerini ayırmadığı ekrana dokunup Ahi ve Suhanın üzerine çarpı atar gibi bir işaret bıraktı.

 

"Give them space, let them find the meaning and then offer it to me in exchange for the lives of their brothers. But first it will be necessary to scare the lawyer...(onlara alan tanıyın, mirası bulsunlar ve sonra kardeşlerinin canı karşılığında bana sunsunlar. ama öncesinde Avukatı korkutmak gerekecek...)"

 

Michael başını onaylar gibi salladı. O sırada önlerindeki ekran değişmiş ve avukatın, siyah saçlı bir kızı oturduğu yerden kaldırmak için eline sıkı sıkı tutunduğu bir fotoğraf düşmüştü.

 

Ejder kılıç siyah saçlı kızın etrafında dolaştı....

 

 

Loading...
0%