@orion
|
ONDÖRTÜNCÜ BÖLÜM ⏳️ Bir çöküntünün altında kalmak için bir deprem mi olmalı? birinin ağzından dökülen kelimeler dünyayı başımıza yıkamaz mı? Arel'in beni bıraktığı çöküntünün altından çıkmayı başarıp , salona geldiğimde salonda ne Adonis, ne de Arel vardı, dışarıya çıkmak için yeltendiğimde sırada Arel'in sesini duymuştum . Sesiyle yön değiştirip sesin geldiği yere odaklandığımda sesler mutfakta geliyor gibiydi .
Mutfağa gittiğim zaman Arel bir şeylerle uğraşıyor , Adonisde sakince mama kaplarındaki mamalarını yiyordu. Boğazımı temizleyerek "siz burada ne yapıyorsunuz?" Diye sordum , sorduğum soruyla Arel bana dönüp gamzesi görünecek şekilde gülümseyerek "Kahvaltı hazırlıyoruz yavrum" diyip elindeki domatesi bana attı, neyse ki domatesi yere düşmeden havada yakalayabilmiştim. Refleksimi gördüğünde üst dudağını sağa kıvırarak " işte benim kızım" dediğinden sonra yanına gittim .Ocağa bakarak "menemen?" Dediğimde , Arel tok bir sesle "Kırmızı çizgim “diyip burnuma fiske attı, imalı bir şekilde "Neyse ki bunu bana söyleyebiliyorsun" dedim, odada kaçtığı konuyu, konuşmamasını kast ederek söylemiştim. Arel "Bazı acıların anlatılması için zamana ihtiyaç vardır kiraz çiçeğim" dediğinde hırsla "Zaman bizi yok edebilir Arel , ve senle" ayrı kalabiliriz , demektense cümlemi yarıda bıraktım. İçimden bir yerlerden Arel'in günün birinde yanımda olmayacağı hissi vardı, bu duyguyu ne kadar bastırmaya çalışsam da bir türlü yok olmuyor gün geçtikçe sanki daha da büyüyordu.
Lanet olsun ki hisler yalan söylemez ve ben öyle bir durumun gerçekleşmesinden iliklerime kadar korkuyorum. Arel elindeki domatesi sıktığını gördüğüm zaman başımı kaldırıp yüzüne baktığımda kaşları birbirine değecek şekilde çatmış bana bakıyordu, kurduğum bu cümlem onu sinirlendirmişti .
Onun da benden ayrılma korkusu vardı ve ben bu korkumuza rağmen ona günün birinde ayrılmamızı ima etmiştim. Arel sıkmış olduğu dişlerinin arasından "biz asla ayrılmayacağız , bunu o güzel kafana sok " dediğinde sesi neti, her zaman üstüne taktığı kendinden eminlik vardı ama ben hayatın bilinmezliğini biliyordum ve hayat bir bilinmezlik oyunuydu ve bu yüzden zihnimde bin bir türlü düşünce yer ediyordu. Sesimi yumuşatarak "Arel gelecekte ne olacağımız belli değil " dediğimde kaşları birbirine değecek kadar çattı ve domatesi sıktığı elini serçe mutfak dezgesine vurdu ve bağırarak "biz asla ayrılmayacağız , bunun nesini anlamıyorsun sen öyle " diye kükremişti ardından sertçe yutkundu ve gözlerimin en derinlerine bakmaya çalışırcasına bakarak "yoksa kiraz çiçeğim , sen benden ayrılmak mı istiyorsun ?" Dedi. Bu sorusuyla kafamda şimşekler çakmaya başladı , damarlarımda kanımla birlikte bambaşka duygularımın hep bir an da dolaşıyordu .Yumruk yaptığım elimi sertçe omuzuna vurdum ama hâlâ sorduğu iğrenç soru zihnimde yankılanıyordu, sesi arka arkaya yankılandığında omuzuna bir kez daha setçe vurdum ama bu bana yetmemişti.
Hırsımı alamayıp iki elimle göğüsüne vurup haykırarak "aptal , sen kocaman bir aptalsın anlıyor musun beni ? sen nasıl böyle bir şeyi bana sorabiliyorsun?" sol gözümden bir kaç damla gözyaşı akmaya başladığımı fark etmiştim, kim bilir ne zamandır o gözyaşları akıyordu. Sorduğu sorusundan olan öfkem hâlâ geçmek bilmiyordu, etrafımda bir kaç kez döndüm ve saçlarımı çekiştirdiğimde , o hâlâ bana kısık gözlerle bakıyordu .
Bakışları gerçeği anlamak gibiydi , onun bu bakışlarından sinirlenmiştim , kendimi dizginleyemiyordum nasıl olurda sevgimden şüphe duyardı , ondan ayrılmak istediğimi nasıl düşünebilirdi . Onun o sözleri zihnimde votka atarken sinirime yenik düşerek mutfak dezgesinin üstünde duran domateslerde birini alıp kafasına fırlattım ama o atığım her domatesi hava da tutuğunda sepetten biberi alıp kafasına kafasına fırlatışlarımın yanında haykırarak "elek kafalı , aptal , sen nasıl senden ayılmak istediğimi düşünüp sorarsın? aptal" diye eşlik etiğimde Arel bana yaklaşıp bileğimden tutu ve beni kendi çekmişti , başımı göğüsüne bastırdığında sakinleşmem için çabalıyordu . Ben göğüsünde ağlarken o hâlâ başımdan öpüp , saçlarımı okşuyordu . Tam anlamıyla sakinleştiğimi hissettiğimde , başımı göğsünden kaldırıp ıslak gözlerle " Arel sen, benim sana olan aşkımdan şüphemi ediyorsun?" Diye sordum .
Onun vereceği her cevap benim için önemliydi, üç yıl boyunca saplantı derecesinde onu seviyorken onun sevgimden , aşkımdan , duygularımdan ve en önemlisi onun için yanıp tutuşumdan duyacağı şüphe beni yaratacağı enkazın altında bırakıp , nefesimi kesebilirdi. O benim üç yıllık kalp atışımdı çünkü. Kalp atışlarımız kıyametimizdi belki ama kalbimizin sahibi cennetimizdir. Cehennem bile olsa cennetimizdir. *** Arel tanıdık olan , kendinden emin bakışlarla bana bakarak "asla kiraz çiçeğim , asla şüphe etmedim " dediği zaman hiç beklemeden "Peki neden böyle bir şeyi sordun bana?" diye sordum sesim boğuk çıkmıştı, Arel sertçe yutkunduktan sonra "sadece senin yarım bıraktığın cümlenin beni ne hâllere getireceğini hissetmeni istedim kiraz çiçeğim , siktiğim o yarım cümlenin beni nasıl yok edebileceğini hissetmeni istedim" dediğinde , omuzuna sertçe vurup "benden intikam mı aldın sen şimdi?" Diye inledim, Arel başını aşağı yukarı sallayıp "evet yavrum" dediği zaman haykırarak "Sen kocaman bir elek kafalısın bunu biliyorsun dimi?" Dedim, Arel kahkaha atarak " daha neler kızım , elek kafalı ne be daha yaratıcı şeyler düşünemedin mi?" Diye sırıtmaya devam ediyordu "düşünemedim, hem sen ne gibi şeyler söylememi istersin ki elek kafalı?" diye gürledim belimden beni kaldırıp mutfak dezgenin üzerine oturtup " mesela ; aşkım , hayatımın anlamı , dünyam , her şeyim , erkeğim ve bunlar gibi sevgi sözcükleri diyebilirsin kiraz çiçeğim" dediğinde gür bir Kahkaha atarak "erkeğim mi?" Diye dalga geçtim, Arel “Değil miyim kızım?" Dediğinde onunla dalga geçme gibi bir fırsat elime geçmişti "Evet Arel sen kız değil erkeksin" dedikten sonra dalga geçip kahkaha atığımda Arel burnuma fiske atıp "Sen benim ne anlamda söylediğimi biliyorsun " dedi ,
evet biliyordum ama , bu kelimeyi ona söylemeyecektim . Omuzuna tutunup inmeye çalıştığımda o da bellimden tutu ve beni yavaşça aşağıya indirdi . Ona gülümsediğimde , başımı iki eliyle tutup gözlerimi öptü ve sıcak dudakları gözlerimi ısıtmış ve tüm bedenime elektrik akımının geçmesine sebep olmuştu . Saçlarımdan bir nefes alıp irislerime bakarak "Gözlerini en çok sen güllerken öpmek istiyorum" kadifemsi sesiyle söylemişti ve her zaman olduğu gibi yine beni dilsiz bırakmış, utanmama sebep olmuştu.
Arel kocaman gülümseyerek "Yine kızardın kiraz çiçeğim , ne yapacaz senin bu kızarmalarını " diyip ocağın üstüne koyduğu menemene baktı .Masaya oturduğumda Arel menemen olan tavayı ortaya koydu ve ardından ekmekleri alıp masaya oturduğunda , ellerimi şaplatıp "Menemen “diye sevinç nidalarıyla haykırdım . Arel bu hâllerime kocaman bir gülümsemeyle karşılık verdiğinde , tavanın üstünde olan kapağı kaldırmak için yeltendiğim sırada Arel elimi kapağın üstünde tutup "bir şeyi unutmadın mı kiraz çiçeğim?” dedi, sorusuyla tökezlenmiş gibi bir hâlim vardı, ne unutmuş olabilirdim ki hafızamı yokladığımda , neyi unuttuğumu hatırlamadığımı belli eden bakışlar atıp "neyi unuttum? “diye sordum, Arel yok artık bakışlar atarak "gerçekten bu kocaman eksikliği nasıl olurda hatırlamazsın" dediğinde hafızamı bir kez daha yoklamıştım ama bir türlü hatırlayamamıştım. Tedirgin bakışlarla "çok mu önemliydi? “diye sordum , Arel başını aşağı yukarı sallayıp "Çok önemliydi" diyip ardından başını sağ omuzuna yatırdı.
Ben neyi unutmuş olabilirdim ki? Önemli olan hiç bir şey aklımdan çıkmazdı ki benim. Mahçup olduğumu ona belli etmeye çalışarak "Arel bana hatırlatır mısın?"diye masumca sordum, çünkü ne yaparsam yapayım hatırlayamıyordum bir türlü ,Arel fısıldar gibi "yaklaş güzelim" dediği sırada ondan komut alıp ona yaklaştığım anda sıcak dudaklarını , soğuk dudaklarımla birleştirmişti ve suratlarımız birbirinden ayrıldığında tekrar başını sağa omuzuna yatırıp "öpücüğümü unutun kiraz çiçeğim" diyip gülümsedikten sonra emir verir gibi " bunu rutinine ekle , çünkü ben bu öpücük olmadan günüme başlayamıyorum" dediğinde omzuna hafifçe dokunup ittirdim "rutinime eklemek için düşünmem lazım bayım " diyip dudaklarına küçük bir buse kondurdum "aslında olabilir " diyerek kahkaha attığım sırada acı kahveleri dudaklarımdaydı ve bana kendinden geçmiş gibi bakarak "gülüşünden öperim kadın " dedi ve gülüşümden öpmüştü. Onun bu mührüyle dünyam dönüyor, ayaklarımın altında olan zemin kayıyordu , sanki kanatlarım varmışçasına gibi kendimi göklerde hissediyordum , kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu korkarım ki bir gün kalbim Arelle olan aşkımdan dışarıya fırlayacaktı.
Kalbimin sesini o kadar yoğun duyuyordum ki onun duyup duymamasını kontrol edercesine baktığımda , bana sevgi dolu gözlerle bakmaya devam edip , kulağıma "kalbinin sesini duyuyorum " diye fısıldamıştı , gerçekten duyuyor muydu? ona kocaman gözlerle " duyuyor musun gerçekten? “deyiverdim, Arel saçlarımı kulağımın arkasına atıp "bana ait olan kalbinin sesini duyamam imkansız kiraz çiçeğim" diyerek yanağımı okşadı. Bu doğruydu benim kalbimdi ama ona aitti, taşıdığım kalbimi sahiplenmiyordum.
Arel’e olan aşkımdan yine zihnime galip gelmişti, Arel’in dilinden çıkan her bir kelime söz veya harf ona tekrar ve tekrar aşık olmamı sağlıyordu. Onun yanında dilsizleşiyordum , hayır o beni lâl yapıyordu, bir insan bir insanın konuşacak sözünün olmayacak hâle getirimiydi ? Arel bana bunu yapıyordu, üstelik bunu yapmakla kalmayıp beni başka diyarlara sürüklüyordu , götürdüğü diyarda sanki hiç bir hayal kırklığa , hiç bir mutsuzluğa yer yokmuş gibi hissettiriyordu .
Nasıl olurda bir insan böylesine güzel duyguları , harabe olan bir insana yaşatabilirdi? Evet ben bir harabeyim anne ve babamın beni dönüştürdüğü kocaman bir harabeyim , Arel bu harabemin farkındaymış gibi her seferinde , bir önceki gününden daha fazla sevgi veriyordu bana . Bana sadece bir sevgili , bir partner ya da bir aşk gibi değil . Bana bunların yanında bir arkadaş , bir sırdaş ve en önemlisi bir dert ortağı gibide yaklaşıyordu .
Belki sadece bir aşk gibi davransaydı ve yahut bana öyle gelseydi , ona olan duygularımın yoğunluğundan bir müddet sonra vazgeçerdim . Belkide onu elde ettikten sonra ondan vazgeçerdim . Tıpkı elde etmek istenilen , ulaşılmaz bir gülün elde edildiği zaman ki renginin solması gibi. Arel tavanın kapağını açtığında , pişirdiği menemenin kokusunu duymuştum. Muhteşem kokuya dayanamayıp sepetten ekmeği alıp bir lokma koparttığımda Arel elime hafifçe vurup "Seni aç titan" diyip gülümsedi "Nee ? Çok güzel koktu , dayanamıyorum" diyip lokmamı menemene batırıp , afiyetle yemeye başladığımda , Arel de benimle beraber yemeye başlamıştı. Menemen bittikten sonra Arelle bakıp "menemen konusunda baya iyisin" diye övdüğümde Arel arkasına yaslanıp gururla " menemen ince çizgimiz , olsun o kadarda" dedi Arel de mütevaziliğin m' si yoktu.
Arel’e mızmız bir çocuk gibi “Bak her zaman isterim " dediğim zaman büyük bir memnuniyetle "Her zaman iste , ben sana her zaman yaparım , yeter ki sen iste güzelim" dedi, Yanağına dokunarak "istediğim zaman yapacaksın söz mü?" "Söz yavrum , istediğin zaman hiç üşenmeden yapacam " ona kocaman gülümseyip önüme döndüğüm zaman Arel’in telefonu çalmaya başlamıştı. Arel bir küfür savurup telefonunu açtığında bağırarak "ne var ?" Dedi ardından bıkın bir sesle "gelecem dedim ya , neye rahatsız ediyorsun" bir süre sonra sesini yumuşatarak "iki saate oradayım " diyerek telefonu arayan her kimse , suratına kapatmıştı . Arelle dönüp "nereye gidiyorsun?" diye soru yöneltmiştim. Hayatım boyunca nefret ettiğim şeyi şuan nasıl olduysa bu soruyu Arelle yöneltmiştim , düşünmeden söylemiştim , ona olan merakım düşünmemi engelliyordu.
Bu sorum Arel’in hoşuna gider gibi gülümseyip "beni merak ediyorsun , bu iyiye işaret kiraz çiçeğim" dediğinde , ikimizinde birbirimize saplantılı olarak bağlandığımızı fark etmiştim. Elime sıcak mühürünü basıp " bir arkadaşımın yerine gidecem yavrum" dedi "bende gelmek istiyorum Arel . Bende geleyim mi?" Dediğimde Arel kaşlarını hayır anlamında yukarıya kaldırdığında , ona somurtarak bakmaya başladım. Arel "yapma böyle güzelim , gelmeni istemiyorum " dediği zaman her karasızlıkta veya farklı şekilde düşündüğümüzde bir oyun oynamamız gerektiğini düşünüp “Taş , kağıt , makas oynayalım , sen kazanırsan gelmeyeceğim . Ben kazanırsam gelecem tamam mı?" Aklıma ilk gelen oyunu söylemiştim.
Arel bıkın bir sesle " tamam. Tek bir oyun o zaman " heyecanlanmıştım ve kazanmayı çok istiyordum tıpkı tüm oyunlarda kazanma isteğim gibi. Arelle birlikte tek bir ağızdan " taş , kağıt , makas" dediğimizde Arel taş , bende kağıt yapmıştım , kazanan ben olmuştum . İki kolumu havaya kaldırıp, zafer nidalarıyla " kazandım" diye haykırdım. Ben kazanmıştım ama sanki o kazanmış gibi mutlu olmuştu. Arel " hazırlan geliyorsun " dediğinde "artık her karasıza düşersek ya da zıt fikirlerimiz olursa taş, kağıt, makas oynayıp kazananın isteğini ve dediğini yerine getireceğiz tamamı Arel?" diyip elimi uzattığım da Arel memnuniyetsiz bir şekilde "tamam ulan, tamam" diyip elimi sıktı, bu bir anlaşmaydı bizim için ,anlaşmamızı yaptıktan sonra zaman kaybetmeden hızlıca kalkıp hazırlanmak için odama gittim. Giysi dolabımdan üzerime siyah tişörtümü , siyah pantolonumu ve siyah ceketimi alıp giyindim ve suratımın biraz canlı gözükmesi için bir şeyler sürüp , aşağıya indiğimde Arel kanepenin kolunda oturmuş elleri göğüsünde bana baktı ve gülümsemesinin arkasından bir ıslık çaldıktan sonra yanıma gelip " yine çok güzelsin yavrum" şen bir sesle " teşekkür ederim " dediğimde belimden tutup şakağımdan öptü ve evden çıkmamız için beni yönlendirmişti.
Arkamı dönüp Adonise baktığımda Arel mama kaplarını doldurmuş , tüm pencere ve kapıları kapatmıştı bile , içimdeki aşık kız, düşünceli sevgilim diye Areli övmeye başlamıştı. Arabaya bindiğimizde annemin defterleri aklıma gelmişti . Onları ortalık yerde bırakmıştım.
Oysa o defterlerde yaşanmış hayat, anılar ve hissler vardı öyle değerli bir defteri ortalık yerde unutmam benim salaklığım ve ihmalkarlığımdı. Arel’e dönüp "Arel ben eve gidip gelecem " tek nefeste söylemiştim Arel gözlerini kısarak "Neden güzelim?" Dediğinde telaşla "annemin defterlerini kaldırmayı unuttum" dedim . Sanki bana teselli veriyormuş gibi elimden tutup "onları ben sakladım kiraz çiçeğim" dedi , "sakladın mı?, nereye sakladın?" , kadifemsi ses tonuyla " televizyon çekmecesine koydum , en son kaldığın defteri üste koydum , tekrar okuduğunda uğraşma diye " ona tüm sevgimi, hayranlığımı gösterecek şekilde bakıp " gerçekten mi?" Diye sordum , aslında bu bir soru değildi , bu sana aşığım , sana hayranım , düşüncenle kalbim tekrar senin olduğu için gururla çarpıyor demekti . Elimden öpüp " senin için kıymetli olan her şey benim içinde kıymetli , bunu sakın aklından çıkarma " kalbim yerimden çıkacak gibi atmaya devam ederek "asla çıkarmam " diyip elini öptüm .
Arel arabayı sürdüğünde , gönül rahatlığıyla koltuğa yaslandığım zaman çalınan müziğe kulak verdim. Radyoda yalın çalıyordu , Arel’in değiştirmesini bekliyordum ama o değiştirmemişti hatta radyonun sesini biraz daha açmıştı , bir bahar akşamı sen diye öldüm ben , Arel de ağzının içinden şarkıya eşlik ediyordu, sesi kısıktı ama mırıldandığında az çok anlaya biliyordum. Son gülü soldurup kalbime gömdüm ben , Arel mırıldanmayı bırakıp bana bakarak şarkının nakaratını seslice " Aşk diye öldüm ben , aşk diye öldüm ben" diyip ardından tekrar bana sevgiyle bakıp " sen diye öldüm ben, kiraz çiçeğim sen diye öldüm ben" dediğinde yanağını okşayarak " sen diye öldüm ben" diyip şarkıyı dinlemeye devam ettik , ikimizde şarkını her bir satırına ve her bir kelimesine öyle bir kaptırmıştık ki , adeta sarhoş olmuşçasına , şarkının tamamını birlikte söylemeye başlamıştık . Hani bu dağların ardından güneş doğmayacaktı? , hani bundan başka şehirde barış olmayacaktı? , sesimi yükselterek " sana sarıldığım an yağmur duracaktı" mırıldandığımda Arel bana bakıp "bir bahar akşamı , aşk fani bir rüzgardı" diğer nakarat sıra bana gelmişçesine " durmadı kalmadı , bir nefesim kadardı " dediğimde ikimiz aynı anda " senden sonrası mı vardı , senden sonrası?" Söyledikten sonra birbirimize alışık olduğumuz o gülümsemeyle karşılık vermiştik . Arel bana dönerek bir kez daha "sen diye öldüm ben" dediğinde bende şarkının ikinci nakaratında "aşk diye öldüm ben" dedim. *** Arel GOOD TORATO tabelalı bir mekanda durdu ve bana bakarak "burası güzelim" diyip indi bende kemerimi çıkartıp arabadan indim ve Arel’in yanına gittiğimde Arel belimden tutup aşağıya uzanan merdivenlerden mekanın içine giriş yaptığımız sırada zifiri karanlıkla karşılaştıktan sonra loş ışıklandırma yapılan son basamakla karşılattım. Bu mekanın yeraltı bir mekan olduğu için karanlık olması beni ürpertmişti.
Mekanın tamamen içine girdiğimizde mekanın içimde normal lamba olmaması tuhaftı. Mekanı aydınlatan tek şey mumlar ve bir kaç beyaz ışık veren küçük LED lambaların olmasıydı bir mekanda niye normal lambalar olmazdı ki ? Mekan sahibi başka kafada olmalıydı. Arel' in elini tutarak "burası neresi?" diye sordum, Arel histerik bir sesle "dövmeci " dediğinde uzun boylu bir süliyetin bize doğru yaklaştığını gördüm. Bu ortamdan dolayı bize yaklaşandan korktuğum için Arel’in arkasına geçtiğimde , Arel omuzunun üstünden bana bakıp keyifle gülümsedi. "Hoş geldin Bora" dedi bize yaklaşan kişi "n' haber Batu " Arel’in sorusuyla Bartu denilen adam bakışlarını bana çevirdiği sırada Arel’in arkasından çıkıp gülümsemeye çalışarak "merhaba" dedim.
Bartu bana baş selamı verip Arel’e benim kim olduğumu sorar bakışlar attığı sırada Arel bekletmeden "sevgilim " dedi , sevgilim demişti , bir kez daha Arel’in beni sahiplenmesiyle yüreğim kabarmıştı. Bartu elini uzatıp "yenge , ben Bartu " dediğinde Arel Bartu’nun elini tutup "o da Mila " deyişiyle Bartu’yla beraber onun bu hareketine güldük. Bartu "sakin ol Bora, bu kadar kıskançlık fazla " diyip dalga geçtiği zaman Arel , onun dediklerini umursamayıp , sadece bana bakıyordu. Bartu , Arel’in bu bakışlarını fark ettiğinden bir bahaneyle " ben salona gideyim" diyerek yanımızdan uzaklaşmıştı, Arel bana bakmayı sürdürüp " sadece bana gülmeni isterdim kiraz çiçeğim, bir başkasına gülümsemen beni kıskandırıyor" diye itirafta bulunduğunda , elini daha sıkıca tutup " ben sadece sana aşkla gülebilirim " tüm dürüstlüğümle söylemiştim, gerçek buydu çünkü.
Arel başımdan öpüp "seni hissediyorum" dedi , Arel bana hiç bir zaman seni seviyorum demezdi, onun yerine seni hissediyorum diyip duygularını itiraf ediyordu. Haklıydı da seni seviyorum denilen bir cümlenin insanların yoğun duygularını açıklayan, ifade eden cümle olamazdı, duygularımızın temsili daha başka ve herkesin dilinde olan bir cümle olamazdı.
Seni seviyorum iki kelimeden oluşan samimiyetsiz bir kelime benim için, çünkü birbirini seven insanların birbirine kurdukları bu cümle aynı zamanda birbirlerini sevmeyen sadece gönül eğlendiren bir cümleydi. İnsanlar anlamlı olan bu cümleyi böylece samimiyetsiz , aşağılık ve inançsız bir cümle hâline getirmişti. Tekrar Arel’e karşı kelimesiz ve cümlesiz kalmıştım , ona sana aşığım , bende seni hissediyorum diyebilirdim ama bir türlü bunu söyleyemiyordum ,bu cümleleri söyleyebilecek kadar dilim dönmüyordu .
Ben hep öyleydim sevdiğim insanlara , onlara sevdiğimi söylemezdim , belki hissettirebilirdim ama onlara söyleyememe gibi nefret ettiğim bir huyum vardı . Arelle Bartu’nun salon dediği yere gittiğimizde Bartu bir kadının ayak bileğine bir şeyler karalıyordu . Normalde bizim girmemizin yasak olduğunu düşünerek arkamı dönüp geldiğimiz yerden çıkmaya çalışarak , kadın bu hareketimi görmüş olacak ki , kadınsı sesiyle " gitmene gerek yok canım , Bartu’nun mekanında kimse kimseden çekinmez" dediğinde ona dönüp "anladım" diyip gülümsedim. Kadının dövme yapmasıyla bu sabah, Arel’in onu unutacağımın kabusu aklıma gelmişti ve zihnimde kol gezen dövme yapma isteğimin yanında Arel’in kabusu birbirine harmanlandığında , Bartu’ya "Bartu " diye seslendiğimde , ortamdaki bakışların tümü bana dönmesini umursamayarak "bana da dövme yapar mısın?" Diye soru verdim , sesimden heves ettiğimi ve net bir şekilde istediğim belli oluyordu . Bartu kahkaha atarak " Bora yapsın ya yenge" yenge deme .
Arel dövme yapmayı biliyor muydu ? Bakışlarımı Arelle çevirip "sen biliyor musun" Arel tek kaşını kaldırıp " biliyorum ama sen vücudunu kazmayacaksın" dediğinde çenemi dikleştirerek "yapmak istiyorum" diye direttim , Arel sert bir sesle "hayır yapmayacaksın" ama ben Arel’in bu hâlini umursamayarak "yapacam" diyip Bartu’ya baktığımda Bartu’nun işi bitmiş olmalıydı ki , kadınla beraber dışarıya çıktığı zaman Arel bana bir adım yaklaşarak "hayır kiraz çiçeğim , sen vücudunu kazmayacaksın" diye emir verdi. Vücut benim vücudumdu ve vücudum hakkında tüm karaları ben verirdim.
Arel’e bu kararı onun veremeyeceğini belli edercesine " Arel yapacam , senin yapmanı isterdim fakat Bartu’nun yapacağına benziyor " diye söylediğimde tek eliyle belimden tutup , beni kendine hapsettiğinde , gözlerimin içine bakıp "vücudunu kazmanı istemiyorum" sesi kısık kısıktı , omuzundan ittirip ondan uzaklaşarak "o zaman taş, kağıt ,makas " Arel bıkın bir sesle "tamam ulan, tamam taş , kağıt , makas" tekrar oynadığımızda , tekrar ben kazanmıştım .
Arel baş parmağıyla başımı anlımdan ittirip " hile yapıyorsun kiraz çiçeğim " kocaman gözlerle " ne hilesi , hile falan yapmıyorum , ben kazandım ve sen bana dövme yapacaksın" dediğimde yüzümü yüzüyle birleştirip " karşımda sen varken oyuna odaklanamıyorum , hile yapıyorsun " memnuniyetsizlikle söylenmişti, Arel’in sıcak nefesini yüzümde hissederek " mızıkçılık yapma Arel" Arel gözlerimden öpüp " tamam , hiç bir şey demiyorum , otur buraya yapayım siktiğim dövmesini" dediğinde bile suratında dövme yapmamı istemediği bir şekil vardı ama ben onun bu hâllerini umursamayarak heyecanımla ve kanımda dolaşan hevesle koşarak kadının kalktığı yere oturdum.
Arel de yanımda olan tabure görünümlü sandalyeye oturduğunda . "Evet güzelim , ne dövmesini ve nerene yapacaksın" dediği zaman gonk sesi duyar gibi olmuştum ama bu sesin ardından hemen cevap verememiştim çünkü daha önce düşünmemiştim. Arel’e affalanmış bir şekilde bakarak "bilmiyorum" dedim " harika kiraz çiçeğim , o zaman yapmıyorsun" diyip taburesinden kalkmış ve benide yerimden kaldırmaya çalışıyordu. Arel’e haykırarak " yapacam" dediğimde , Arel’in dudakları memnuniyetsiz bir şekilde düz bir çizgi hâlini almıştı ama ben kararlıydım ve Arel’in suratındaki ifade umurumda değildi.
Dövme yaptırmak istiyordum ve karşımda Arel olmasına rağmen kimsenin beni engellemesini istemiyordum. Arel kararlılığımı gördüğünden pes edip suratındaki hoşnutsuz ifadesini düzelterek " tamam, biraz düşün kiraz çiçeğim " diyip tekrar taburesine oturduğunda bende hangi dövmeyi ve en önemlisi nereme yapacağımı düşünmeye başlamıştım.
Anıların izi hep ruhta kalırdı. Ruhta barındırdı hem iyiyi hem de kötüyü Yalnız kaldığında yapardı bir mahkeme kendisiyle Yaptığı her mahkemede iyi anılar kaçardı çoğunlukla Kalırdı ortalarda hep dik, hep kap kara olan kötü anılar Cebelleşirdi karanlık olan anılarıyla Kazanan yoktu bu mahkemede ama Yaralı, kanayan, acı çeken biri vardı. Demeki hatırlanıp mahkeme yapmamalı ruhla Dağıtılmamalı toplananları, öylece bırakıp karıştırılmamalı El sürülmemiş bir şekilde unutmayı denemeliydi Ama acı çekmek istiyordu ruhun bir tarafları Belki yarayı kaşıma isteği duyulduğundandır Her ne bahane ise kaşıdı, unutmadı Hatırlamak istedi ruhundaki tüm açıklarını İsteğiyle kanadı, acı çekti , can çekişti ama ölmedi. Çünkü tam ölecekken kahrolası iyi anılar , korkak anılar mum tutu ona Oysa tutmamalıydı , yok olmasına izin vermeliydi Bir kıyamete seyirci kalmalıydı korkak, alçak olan iyi anılar. İhtişamlı, kara olan kötü anılar varken , tam yok etmeye meyilli iken Nerden çıktı mum ışığı elinde olan iyi anılar Giden dönmemeli, kalan yerini korumlaydı her zaman. Şiir de var kitapda hatta şiirler bile diyebilirim kuzularım :)))
|
0% |