Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@orion

 

 

ONBEŞİNCİ BÖLÜM

 

 

⏳️

Acı veren bir şeyi ömür boyu vücudumuzda taşıyabilirdik,

karanlık günü , karanlık geçmişi ve karanlık bir hayatın izini vücudumuza kazıya bilirdik . Acı veren şeyleri hatırlamaktan zevk alabiliriz, ne de olsa acı hissedilmeyi talep ediyordu. Ve hatta acı sevgiden , yok oluştan en önemlisi de umuttan besleniyordu.

 

Hangi dövmeyi yaptıracağımı fazla bir zaman düşünmüştüm, vücudumda, benimle bir ömür olabilecek bir iz , bir kazı olacaktı yaptıracağım bu dövme . İlk aklıma Arel’in adını kazdırmak gelmişti ama bu fikirden vazgeçip memullarımı temsil edecek bir dövme yaptırmam gerektiğinin kararına vardım, çünkü herkesin hayatında olduğu gibi benimde memullarım vardı ; Arel , annem , ânlar , hissler ...

bu memular hem beni hemde duygularımı temsil ediyordu . Arelle bakıp "karar verdim" dediğimde sesim boğuk çıkmıştı , evet karar vermiştim bileğime kum saati dövmesi yaptıracaktım. Bileğime ,çünkü nabzım orada atıyor , ben memullarımı temsil olacak kum saati nabzımın üzerine kazdırmak istiyordum . Kalbimiz ,atışlarımız ve nabzımız bunlar hayatta olduğumuzu kanıtlayan unsurlardan ve ben nabzıma memullarımı temsilen yaptıracağım dövmeyle

tüm memullarıma ; bakın siz benim hem hayatta olduğumun kanıtı , hemde hayatta olmadığımın kanıtısınız , demekti benim için .

 

Bu iki his , iki duygu ruhumun kanamasına yetiyordu. Çünkü ruhlar hem aldığı darbelerden dolayı oluşan yaralardan hem de belirsizliğin içinde sıkışıp kanardı...

 

Arel sonunda der gibi bakıp " nerene ve hangi dövme istiyorsun kiraz çiçeğim" dediğinde , gözlerim istemediğim halde dolmuştu. Bu hâlimden kurtulmak istiyordum silkelenmeyi başardığımda yüzüme küçük bir tebbesüm yerleştirip "bileğime , tam nabzımın üzerine küçük bir kum saati" dediğimde Arel beni kararımdan döndürmek için söz sarf etmeye yeltendiğinde derince bir nefes alıp tüm netliğimle " istiyorum Arel " dedim bunları söylerken sanki boğazıma bir düğüm bağlanmış gibi zorla yutkunduktan sonra yüzüme bir gülümseme yerleştirdiğimde Arel kabullenmiş gibi bir hâl takındı.

 

Yüzüme yerleştirdiği sahte gülümseme canımı yakarken dışardan bakılınca sadece gülümsüyordum.

 

Hayat böyleydi işte , kalbimizdeki acılar , göz yaşlarımıza , gülüşümüze , bakışımıza ve duruşumuza yansıyordu . Ne kadar güçlü görünmeye çalışsakta birinin bizi görmesiyle açığa çıkıp , rengimizi belli ederdik , ancak bizi görebilen rengimizi görebilirdi ,

bakan değil.

Çünkü bakan biri asla göremez , karşısındaki insanı hiç bir zaman anlayamaz .

Kendi uydurduğu fikirlerle , karşısındakini belli bir kalıba sokabilirdi ancak.

 

Arel nedeni sormadı , anlamış mıdır? belki anlamıştır anlasa bile neden bu dövme ve neden nabzına diye sormasını isterdim , sorsaydı belki ; ruhumu , ona çırıl çıplak şekilde gösterirdim . İlk kez buna ihtiyacım varmış gibi hissediyordum ilk kez birine , hayır birine değil sadece Arelle yaralarımın kanamasına rağmen gösterip , anlatmak istiyordum , ona annemin bana verdiği izi , armağanı vücudumda nasıl taşımaktan zevk aldığımı anlatmak istiyordum

ama o sormadı ,

o bana nedeni sormadı ve ben yine kendi içimde kendi kendime tekrar ve tekrar yaralarımın kabuklarını kendi ellerimle söküp , kendi ellerimle kanatıyordum , âh yaralarım kabuk bağlamamıştı ki neyin kabuğunu söküyordum, benim yaralarım dikiş tutmayan, kanayan yaralar, kanayan yaralarım yüreğimde kocaman bir kan gölü yaratıyordu ve ben buna rağmen gülümsüyorum, beni görenlerin tümü dışımda sadece annesine mahrum kalmış zavallı bir kız olduğumu düşünüyorlardı belki.

 

Oysa benim yüreğimde bir çok yara ve bir çok derin izler vardı .

Bir insan bunca acıya rağmen gülümseyebilir miydi ?

Gülümseyebilirdi ,

dudakların gerilmesi mutluğu simgeliyordu çünkü .

Ruhun neler çektiğini kimse göremezdi ve en büyük nimettir gülümsemek.

 

Arel bileğimi okşayarak "burası çok acıyan bölgelerden kiraz çiçeğim "sesi fısıldar gibiydi "Dayanabilirim" kendimden emin bir sesle ,nelere dayanmadım ki, Arel istemeye istemeye "Başlıyorum o zaman kiraz çiçeğim" dediğinde ben ona zıt bir şekilde "Tamam" dedim. Arel boşalamadan önce telefonunu eline alıp Sezen Aksudan bir parça açtığında "Sezen Aksu " dedim Arel

gözlerimin en derinlerine bakıp , kaçamak bir şekilde " müziksiz çalışamıyorum kiraz çiçeğim" dediği sırada ona ayak uydurarak , anladım anlamında kafa sallayıp başımı geriye yasladım ve sol kolumu ona uzatım.

İkimizin ağızından tek bir kelime dökülmüyor ikimizde , Sezenin sesine odaklanmıştık

Bak yağmur yağıyor , her damlada gözlerin ,bak esiyor rüzgar...

sanki Sezenin bu şarkısı bizi anlatıyormuş gibiydi, boğazım bir kez daha düğümlemeye başladığında , başımı yukarıya doğru kaldırıp , bileğimdeki acıya odaklandım. Fiziksel acı beni tuhaf bir şekilde iyi hissettiriyordu ama bu sefer bu acı beni iyi hissettirmiyordu , sanki yaralarıma tuz basıp , izlerimi bir kez daha keskin bıçakla üzerinden geçip kanatıyordu .

 

İyileşmiş yaralar ve izlerde kanaya bilirdi ama benim ne yaralarım iyileşmişti ne de izlerimin kanaması durmuştu.

Yazarın dediği gibiydi benim izlerim ; benden bir parça izlerim, iyileşmiş görünse de gizliden gizliye kanıyordu...

Sen vazgeçemediğim , yanımda bile hasretimsin diyordu Sezen .

Peki neden benim içime korku tohumlarım filizlenmişti , sanki Arel ... hayır böyle bir şeyi düşünmeyeceğim ,çünkü düşünülen her şey ve söylenilen her bir kelime gerçekleşir, bu düşünceyi kendi kendime yasaklamaya çalışırken, bakışlarımı Arelle çevirdiğim zaman o da aynı anda bana bakmıştı .

Bir gün olur ayrılık kapımı çalarsa , senle yaşanan zaman yeter bana ,

nakaratıyla ikimizin gözlerinden , birer damla yaş akmıştı , düğümlenen boğazıma yenik düşüp , bir kaç damla daha gözyaşı dökmüştüm . Arel bana göre kendini toparlanmıştı "gözlerindeki yağmurlar , kiraz çiçeğim" sesi boğuktu , sesinden onunda boğazındaki düğümü hissetmiştim .Yalan söyleyerek "dövme acıtıyormuş “dedim sesim fısıldar gibi çıkmıştı .

Oysa acıtan dövme değildi yüreğimdekilerdi.

Arel "acıtır kiraz çiçeğim" dediğinde onu yanıtsız bıraktım.

                                                                           ***

Arel nabzıma yaptığı dövmeyi bitirdiğinde , bileğimi defalarca öpmüştü , sanki sıcak dudaklarıyla dövmenin acısını geçirecekmişçesine öpmüştü. Yanağını okşadığım zaman Bartu içeriye girmişti . Arel’e birlikte Bartu’ya baktığımızda , Bartu iki elini teslim olurcasına havaya kaldırıp

" vallahi ben masumum " diyip kahkaha attı , Arelle birlikte onun bu hâllerine gülümsediğimizde , Bartu merakla yanımıza gelip , bileğimdeki dövmeme baktı. Bartu küçümseyici bir tonda

"Bora , yakıştıramadım sana, millete şaheserler yaparken yengeye küçük bir kum saati mi yaptın? Vallahi ayıp sana"

Bu arada yenge değil Mila . Arel elindeki peçeteyi biraz daha buruşturup Bartu’nun kafasına atarak

" ümüğünü sıkmama ramak kaldı Bartu " Bartu bıkkın bir sesle "tamam be , hiç bir şey demiyorum" diyip kollarını göğüsünde bağlamıştı , Arel "deme zaten " diye haykırıp , elimden tutu ve beni oturduğum yerden kaldırmıştı. Bartu hareketlendiğimizi gördüğünde "nereye?" Diye sordu ,Arel " Bartu çok konuşuyorsun , bir sus be oğlum" diye yakındığında, Bartu ağızında sanki bir zincir varmışçasına fermuarı kapatma işareti yaptıktan sonra içeriye siyah bistüerli ve kırmızı , deri mini etekli bir kız girmişti .

 

Kadın, ben ve Bartu' yu umursamayıp , Arel'in karşısına geçip , cilveyle "Bora tatlım , çok bekletmedim umarım " dediğinde Arel "hayır sen geç ben geliyorum" diyip beni dışarıya çıkarmak isteyince , ona hayır anlamında bakışlar atıp , yerimde sabitlendim Arel kulağıma fısıldayarak "güzelim sen istersen Bartu’yla dışarda bekle beni, bir saat sonra işim bitter " daha neler onu bu yelozla baş başa bırakacağımı düşünmüş olamazdı , yüzümdeki ifadeyi düzeltip , dudaklarıma hafif bir gülümseme yerleştirerek " kalıyorum , bitti." Dediğimde sesim yüksek çıkmıştı .

 

Adını bilmediğim , giyinmiş çıplak kadın "Bora tatlım kalabilir , biliyorsun benim için sorun yok" Bora tatlım kalabilirmiş , ona sahte bir gülümseme atığımda Arel üst dudağını sağa kıvırıp " sahte gülüşünle bile çok güzelsin " pislik Arel, ona göz devirip imayla "tatlım, sen işini yap , hanım efendi daha fazla beklemesin" diyip kahverengi deri koltuğa oturduğum sırada , Bartu da yanımdaki koltuğa yerleşip , kendi kendine "ortam baya kızışacak" diye mırıldandı. Bartu’ya bakıp "yok öyle bir şey , ne kızışması " dediğimde Bartu oturduğu yerden bedenini düzeltmeye çalışarak

" yok yenge, yanlış anlama ben lafın gelişi olarak öyle dedim" diye kendini savundu ve ayrıca yenge demesi bozuk sinirlerimi biraz daha bozuyordu.

Bartu’ya bakmayı sürdürüp "Bartu yenge deme bana, yenge ne be " dediğimde Bartu’nun kaşları havalanmıştı, bunda şaşıracak ne vardı ki , ben sadece bana yenge denmesini sevmiyordum . Bartu düşünceli bir şekilde " ne diyim peki?" Dediğinde, net bir şekilde "Mila, yani adımla hitap et bana " dedim, Bartu "Tamam yenge" diyip daha sonra kendini çabucak düzenleyerek "pardon Mila" dediğinde

Önüme bakıp Arel ve yeloz kadını seyretmeye başladım. Kadın yürüyen cilve gibiydi. Oturuşu , davranışıyla bak ben buradayım diyordu. Ya sabırdı vallahi...

Kadın üstündeki büstiyerin zincirini seksi bir şekilde aşağıya indirip , göğüslerinin tamamını çıplak bırakacak şekilde Arel’in önündeydi . Kadının bu hâlini görünce kafamda şimşekler çakıyordu, öfke beni etkisi altına almaya çalışıyordu, sinir kanımla beraber damarlarımda dolanırken kendimi dizginlemeye çalışıyordum.

 

Arel siyah bir eldiven takıp öyle çalışıyordu ama ben Arel’in siyah eldivenle bile olsa onun göğüslerini adını bilmediğim bir şeyle sildiğini , dokunması ve bakmasını görünce daha çok sinirlenmeme sebep oluyordu. Bu durumda sakinleşmek için derin derin nefesler almaya başlamıştım çünkü burada her hangi bir şekilde yeloz , yürüyen cilveyle laf dalaşına girip kendimi alçaltamazdım.

 

Arel kadının göğüs uçlarına, kalp ve göğüs çatalına da dantel işlemesine benzer bir şekilde , çizimler yapıyorken ben ise sinirden tırnaklarımı dişlerimle kopartmaya çalışıyordum ve Arel’e içimden saydırmaya başlamıştım bile "yaprak kafalı " diye saydırdığım zaman sesimin duyulacak bir tonda olduğunu Bartu ve Arel’in aynı anda "efendim" demesiyle fark etmiştim.

 

Arel Bartu’ya bakıp "sana demiyor" diyip acı kahvelerini bana çevirdiğinde ona göz devirip Bartu’ya "sana değildi Bartu" diye mırıldandım, Bartu kahkaha atarak "Mila , sen Boraya elek kafalımı diyorsun?" Diye sorduğunda Arel gürleyerek "sikerim ağzını Bartu" diye küfür savurdu Bartu kahkahalarının arasından " Mila diyebiliyor ama" diye yakındıktan sonra Arel kahvelerini önce bana sonra Bartu’ya çevirip "sikerim seni Bartu, sen O musun ki o kelimeyi ağzına alıyorsun?" Dediğinde Bartu dalga geçerek "istersen Mila olabilirim Bora " diyip kadın sesini taklit etmişti ,

 

Bartu’nun bu hâllerine gülüp bakışlarımı tekrar acı kahvelere çevirdim. Arel " sen dahi kimse o olamaz, eşi benzeri olmayan biri" diye tatlı dilini kullanmıştı ama o kadına gözüm takıldığında Arel’e çatık kaşlarla karşılık verdikten sonra ona göz devirip kollarımı göğsümde bağladım.

Arel’in işi bir saat sonra bittiğinde , Bartu’yla vedalaşıp arabaya bindiğimiz zaman Arel , elimi tutu onun benim elimi tutmasıyla elimi Arel’in elinden çekip kucağıma yerleştirdiğimde Arel ani bir frenle arabayı durdurdu ve bana baktı ama ben ona kızgın olduğum için ona bakmak istemiyordum Arel tekrar elimi tutuğunda elimi bir kez daha çekip bağırarak

" o pis ellerinle ellerime tutamasın Arel" diye gürledim , Arel yüzüme alık alık bakmaya başladığında sinirle " bakma bana öyle" diye haykırdığımda o ise sakin bir tonda "ne oluyor yavrum?" dedi, ne mi oluyordu gerçekten bana bunu mu soruyordu? mekanda çıkartamadığım sinirimle ,imalı bir tavırla "hiç bir şey olmuyor tatlım, alt tarafı kadının memelerini gördün , ha tabi o da neyin nesiymiş , görmekle kalmayıp memelerinin arasında bir saat boyunca bir şeyler karaladın tatlım, ne olmuş ki " diyip yelozun tatlım kelimesini bastırır gibi bastırmıştım.

 

Hayatta en samimiyetsiz kelime ne diye sorsalardı hiç düşünmeden tatlım derdim.

 

Arel kahkaha atarak "sen beni kıskandın mı kiraz çiçeğim?" Dediğinde sinirle ona göz devirerek " ne kıskanması be , neyi kıskanacam , o yelozumu? " diye gürlediğimde Arel daha fazla kahkaha atarak "sen tahminimden daha fazla kıskanmışsın kiraz çiçeğim" omuzuna sertçe vurup " sırıtıp durma , çakacam şimdi ağzının ortasına göreceksin o zaman gününü" ciddiydim biraz daha öyle gülmeye devam ederse benden dayak yiyecekti. Arel elinin tersiyle ağzını kapatarak "Tamam tatlım gülmüyorum" Arel’in tatlım demesiyle daha çok öfkelenmeme sebep olmuştu, tüm öfkemle bağırarak " Arel!!" Diye haykırdığımda Arel kulaklarını kapatıp " ulan kızım sende ne ses varmış , kulak zarım patladı " dediğinde karnına bir dirsek vurup

" dua ette başka yerlerin patlamasın , tatlım" diyip önüme döndüm.

 

Her tatlım demem ve onun demesiyle sanki dilimden günah bir şeylerin sürdüğümü hissediyordum. Gerçekten iğrenç bir kelimeydi, fazlasıyla tiksindirici.

 

Benim bu hâllerim Arel’in hoşuna gidiyordu , acı kahve bakışlarına tüm samimiyetini yerleştirdi ve kadifemsi sesiyle "beni sahiplenmen hoşuma gidiyor kiraz çiçeğim. Senin tarafından sahiplendiğimi görmek ve en önemlisi bunu hissetmenin bana vermiş olduğu mutluğu tahmin bile edemezsin" diyip arabayı sürmüştü. Sözlerinin ardından benden bir cevap beklemiyor gibiydi ama ben bu hâlini umursamayıp

 

" sen sadece bana ait ol Arel ve sadece benim ol . Seni başkasıyla paylaşmak istemiyorum , dokunuşun , kokun , gülüşün , bakışın sadece bana özel olsun istiyorum . Belki bencilce ama ben , senin sadece benim olmanı istiyorum Arel" diye itirafta bulunmuştum, bu gerçekti Areli kimseyle paylaşmak istemiyordum, Arel ve Arel’e ait olan her bir detay sadece bana özel olsun istiyordum.

 

Arel ani bir frenle arabayı durduğunda , öne doğru atlamıştım. Şaşkınlık ve korku dolu gözlerle bakıp "Arel!!" Diye bilmiştim . Benim korkuma karşın o sanki bir hazine bulmuşçasına bana bakıyordu , neden öyle bakıyordu ki sanki, kalbim onun yanındayken zaten deli gibi çarpıyorken onun acı kahvelerine yerleştirdiği bu bakış, kalp krizi geçirebilme olasılığım daha da artırıyordu . Kalp nasıl bir şey öyle sevdiğimiz insanların yanında ritmini değiştiriyor ve çılgınca çarpıp göğüs kafesimizi acıtabiliyorken , üzülürken de sanki ağlıyormuşçasına büzüşüp ritimlerini yavaşlatıp , sanki ölü bir bedende atmayan bir kalbi yansıtıyordu. Kalbimiz ruhumuz değildi ama her bir duyguyu orada yaşıyorduk.

 

Arel yüzüne yerleştirdiği aşık olduğum ifadesiyle "sen biraz önce ne dedin kiraz çiçeğim ? Ben doğru mu duydum?" Diyip gülümsedi, o gülümsemenin eşiğinde oluşan küçük gamzesinde yaşama isteğimi bastırıp tekrar duygularımı itiraf ederek "Arel , ben seni herhangi bir insanla paylaşmak istemiyorum." Söyleyerek bir önceki cümlemi tekrar ettim ve ardından ekleyerek " dokunuşların, gülüşün , sandal ağacı ve çam kozalağın birbirleriyle harmanlanmış odunsu kokun, öpüşlerin , gamzen sadece bana ait , sadece bana özel olsun , acı kahve gözlerin sadece bana bakınca parlasın istiyorum ." Dediğimde Arel suratımı iki avucun içine aldı ve sevgiyle gülümseyip

 

" kiraz çiçeğim , ben zaten sana özelim , her şeyimle sana aitim . Senin bu sözleri bana söylemenle kalbimle beraber yüreğim aşkla kabarsada , benim sana ait olduğumu önceden bilip emin olmanı isterdim . " dediğinde bilgin bir edayla "sen bana aitsin ve bende sana aitim, biz birbirimize aitiz " diyip gülümsedim. Arel kendinden emin bir şekilde "Biz sadece birbirimize aitiz , dün ,bugün , yarın ve dünyanın sonu gelene kadar biz sadece birbirimize aitiz. İki ruhun tek ruh haline gelmiş iki bedeniz kiraz çiçeğim bu her zaman böyle olacak." dediğinde sesi yumuşaktı. Arel’in suratımı tutan ellerini okşayıp "tek ruh , iki bedeniz sevgilim" dediğim anda gülümseyip, sıcak dudaklarını , soğuk dudaklarımla birleştirdiğinde, ona karşılık vermenin yaratığı zevkle karşılık vermiştim.

 

Dudaklarımızla dans edip, birbirimizlerin dudaklarına mühürlerimizi bastırdığımızda, Arel belimden tutup beni kendine doğru çektiği sırada kolum arabanın radyosuna değdiğinde , radyodan Canozan çalmaya başlamıştı ,

Ruhumda sözü geçen , aklımdan her gün gezen biri var ..

Nakaratıyla dudaklarımız birbirinden kısa süreliğine ayrıldığında birbirimize bakıp gülümsedik , bu aralar dinlediğimiz her şarkı bizi anlatıyormuş gibiydi. Zaten şarkılar hep bir şeyleri anlatmaz mıydı? Şarkılar, her zaman duyguların dili olurdu kâh iyi duygular , kâh kötü duyguların. Bu hep böyleydi.

 

Nefeslerimiz birbirilerimizin yüzünü ısıttıktan sonra tekrar dudaklarımızla verdiğimiz mühüre devam etmiştik , mühürlerimizi bir o kadar sakin ve bir o kadar tutku doluydu .

 

Biri var biri var , onu çok sevdiğim her halimden bellidir aslında..

Mührümüz sona erdiğinde birbirimizin gözlerine kenetlenmiştik. Acı kahve gözlü çocuğun gözlerinde yaşamı buluyordum ve o yaşamda nefes alıyordum.

Kalbimden tenime değen olmadı . Yâr senden derine inen olmadı . Yâr kimse yerine , yerine sığan olmadı..

 

İkimizde oturduğumuz koltuğa yaslanıp sadece başımız dönük bir şekilde birbirimize bakışlarımızı, gülümsemelerimizi bahşediyorduk ve şarkının son kez ,

kalbimden tenime değen olmadı .

Nakaratı ile Arelle tek ağızdan " olmadı yâr , olmadı yâr " diye haykırdık. Haykırışımız bir ilan-ı aşk, bir itiraf ve bir tutku barındırıyordu. İtiraflarımız ve bir çok duygularımız müziğin bahanesiyle dile geliyordu. Arel önüme düşen saçlarımı, koklayıp kulağımın arkasına aldığında gamzesi belirginleşecek kadar gülümseyip " yasemin , vanilya ,çilek kiraz çiçeğim" diyip bana ait olan kokuları ve dudaklarımızın birbirine mühürlediğimiz zamanda aldığımız tadı söylemişti.

 

Ona kocaman gülümseyerek tıpkı onun gibi "sandal ağacı , çam kozalağı , çilek Arel "diye sıralamıştım. Arel "Sana komple bağımlı oldum kiraz çiçeğim " dediğinde , parmaklarımı saçlarından geçirip "ruhum " dedim Arel benim ruhumdu , gökyüzümdü ve o benim herşeyimdi. O benim ait olduğumdu. Arel kadifemsi sesiyle "Ruhum , tek varlığım , kiraz çiçeğim sen benim her şeyimsin " tüm samimiyetiyle söylemişti ve benim onun karşısında tekrar dilim tutulmuş , cümlelerim , kelimelerim tükenmişti . Ona sadece gülümsemelerimle ve ona aşık olan bakışlarla karşılık verebilmiştim.

 

Bazı anlar olurdu hayatta , kelimler tükenir, dil dönmez ama kalbin içinde kelebekler uçuşurdu , çarpardı o kalp tüm şiddetiyle karşıda olan kişi için ve dudaklar ; ruhun , kalbin içinde barındırdığı gerçek mutluk ve sevinçten gerilirdi, bu gerilme gerçek bir mutluğun sembolüydü çünkü dudaklara eşlik eden birer çift gözler olurdu...

                                        ***

Arel arabayı sürdüğünde , telefonumun mesaj sesiyle kucağımdaki telefonumun ekranını kaydırıp baktığım sırada mesajın Aryadan olduğunu gördüm. Hiç beklemeden mesajı açmıştım.

ARYA

(12:23)

MİLA SEN NERDESİN ???

Bütün harfleri büyük yazmıştı ya Aryanın tiripini çekecektim , ya da önemli bir şey olmuş olmalıydı . Birini bu kadar tanımak çok güzel bir his ve bir o kadar değerli , çünkü insanlar yıllarca birbirini yanında olsa bile birbirlerine yabancı ve uzak olabiliyorlardı.

MİLA

(12:24 )

Arel’leyim

Bir şey mi oldu ???

ARYA

(12:24)

BİR ŞEY OLMADI MİLA HANIM .

SADECE ARYA DİYE BİR ARKADAŞINIZI UNUTUNUZ.

Arya bana tirip atıyordu, haklıydı onu hadimden fazla ihmal etmiştim. Aryaya anlamıyormuşum gibi

MİLA

(12:25)

Bu bir tirip mi?

ARYA

(12:25)

EVETTT

MİLA

(12:26)

Ama Arya , bunu bana yapamazsın ;(

Atığım mesajıma görüldü atmıştı, bir kez daha.

MİLA

(12:26 )

SANA GELİYORUM

Mesajıma tekrar görüldü attığında ciddi bir tirip olduğunun farkına varmıştım. Sağlam bir tirip ve suratsızlık ifadesi beni bekliyordu.

Arel’e bakıp "Arel beni eve götürür müsün?" Adonisle birlikte Aryaya gitmem gerekiyordu çünkü. Arel "Mekana gelmiyecekmisin?" dediğinde üzgün bir yüz ifadesiyle " hayır Aryaya gitmem gerekiyor, tirip yiyiyorum da" dediğimde Arel gülerek "Acaba bende mi arada tirip atayım kiraz çiçeğim?" Dediğinde ona anlamsızca bakıp " acaba sen neden bana tirip atacakmışsın?" Sorduğum sırada Arel hınzırca gülümseyip

" tirip atarsam bana da gelirsin "

" hatırlarsan biz hep yanyanayız Arel "

"Ama hep ben geliyorum kiraz çiçeğim" diyip hatırlatıyormuş gibi bakmıştı. Evet doğru söylüyordu , hep o bana geliyordu , ona mahcupça bakıp " bak bir gün ansızın gelirim " dediğimde iç çekerek "keşke kiraz çiçeğim" ona baş parmağımı kaldırıp " bir gün ansızın kapının önünde olucam Arel . Hazırlıklı ol " diyip gülümsedim. Arel bir iç çektikten sonra "O günü bekleyecem kiraz çiçeğim" sesi umut doluydu.

 

Bu aralar Arel çok tuhaftı ve en önemlisi hasta gibiydi hasta olduğundan bu hâlleriydi belkide ama dikkatimi en çok çarpan ve üzen şey ise Arel’in neden sanki onda olmamammışım gibi bana hasret ve beni bekliyor gibi bakıyordu ki? Bu hâlleri beni üzüyor kalbimde birer burukluğa sebep oluyordu. Ben Arel’in hep yanındaydım ve bu birliktelik sadece bedenen olan bir şekilde değildi ben ruhumla birlikte onun yanındaydım.

 

Ve Arel’in bu hâli aklıma bir çok düşünceye sebebiyet veriyordu. Yanımızda olan insanların , yanımızda olmadığını hissedebilir miydik? bilmiyorum ama Arel’in bana gelmesi beni mutlu ediyordu. Hem ben Arel’e zıt olarak onun her zaman yanımda olduğunu hissediyordum.

Eve geldiğimizde , yanağına uzunca bir buse kondurup arabadan indiğimde Arel de benle beraber inmişti. Arel yanıma gelip bana sıkıca sarılıp , sanki bana hasretmiş gibi boyun girintimden kokumu içine çekip ve boynumdan öptüğünde , bende aynı şekilde onun boynundan öpüp , ciğerlerimi odunsu kokusuyla doldurdum ve daha sonra başımı kaldırıp onun , çirkin olması için saçlarını birbirine karıştırırarak , oflamaya başlamıştım.

 

Arel beni kendine yaklaştırdığında " ne oldu kiraz çiçeğim? “sorusuyla , tekrar ve tekrar offlayarak " sen neden bu kadar yakışıklısın ki , ne yaparsam yapayım kötü görünmüyorsun " kahkaha atarak " ben hiç diyor muyum sen neden bu kadar güzelsin , ha kiraz çiçeğim?" Dediğinde kaşlarımı çatıp bugün Arel’e ve de herkese karşı cilve yapan kadın aklıma geldiğinden kaşlarımı daha fazla çatıp sert bir şekilde " senin etrafında çokça yelozlar var ama" diye yakındığımda Arel beni ensemden tutu ve anlımdan öptü " ama benim gözüm ,kehribar gözlü kızdan başka kimseyi görmüyor " söyledikleriyle sevinsem de bir yanım bu gün olanlardan dolayı hâlâ öfkeliydi.

 

Öfkemi kontrol edemeyip Arel’in omuzuna vurarak "ama yelozların memesine dövme yapmayı biliyorsun" diyip göz devirdiğimde Arel yaramaz bir çocuk gibi gülümseyip " istersen senin memelerine de dokunabilirim ama tek şartla dövme yapmam" dediğinde kaşlarımı çatıp gür bir şekilde " AREL!!" diye haykırdım, bu haykırışımla Arel kahkaha atmaya başlamıştı.Arelin sapık düşüncesini belirterek ;

"Sapıksın , biliyorsun dimi?"

"Sadece sana güzelim, sadece sana"

"Ben eve gidiyorum, sende git "

"Gittmiyorum, Aryaya bırakacam seni "

" taksiyle giderim"

" ben bırakacam bitti."

"Tamam , o zaman içeri" diyip koluna girip eve girdik. Arelle birlikte olduktan sonra yavaş yavaş ona benzediğimi fark ediyordum. Belkide ikimizin birbirine öğretecek tek bir şey vardı ve o da birbirimize benzemekti.

                                                                                  ***

Bir insan , başkası için gökyüzü olurmuş , karşısındakini de gökyüzü gibi hissedebilirmiş , gökyüzü gibi umut dolu , gökyüzü gibi bağımsız ve yine gökyüzü gibi hüzün dolu hissedebilirmiş . Arel benim için hem gökyüzü hemde cehennem . Onunla her şeyimle var olduğum biri ve Arel benim dünyam olmuştu.

 

Adonisi alıp arabaya bindiğimizde sohbetler eşliğinde Aryanın evine doğru gidiyorduk. Aryanın evine vardığımızda , Arelle gülümseyerek "görüşürüz" diyip kemeri çözdüm ve kapıyı açtığım sıra da Arel elimi tutmuştu , soğuk ellerimi sıcak elleriyle ısıttığında , arabanın kapasını kapatıp , ona döndüm , gözlerinde yine tarifi zor bir bakışla karşılaşmıştım. Arel bazen öyle bir bakıyordu ki gözleriyle ne anlatmak istiyor , ne paylaşmaya çalışıyor...

 

anlamıyordum, ne kadar çok çabalasamda anlayamıyordum . Umut ediyorum ki bir gün onun gözlerine bakıp , ne anlatmaya çalıştığını , neler hissettiğini anlarım. Arel uzun anlamadığım bakışlarını değiştirip yerine alışık olduğum sevgi dolu bakışlarla gözlerimin en derinine bakarak "seni ne zaman almaya geleyim güzelim" beni almaya ne zaman geleceğini mi soruyordu ? Sakin olun kelebekler , ellerim titremeyin ...

 

hep öylemi olacak benim reaksiyonlarım ama öyle olamadı ki, onun her sevgi, düşünceli sözleriyle titremelerim başlayamazdı. "zahmet ettme , ben taksiyle giderim" dediğimde kaşlarını çatıp "zahmet mi etmeyim?"

"Evet , ben kendim giderim"

"Sen bana asla zahmet olmazsın kiraz çiçeğim, ben varken taksiye binmekte neymiş!" Dediğinde sesi yüksek çıkmıştı , bana kızıyor gibiydi , âh sevgilim sen beni öyle sahiplenince , kalbim nasıl da tekliyor , kanayan yaralarıma tampon yapıyorsun sevgilim ama ne yazık ki sen kanı durdurmak için ne kadar çabalasanda , kanayan yaralarım kabuk bağlasada derin yaralar olduğundan tekrar kanıyorlardı. Çünkü benim yaralarım dikiş tutmayan yarlardı sevgilim ve bilirsinki dikiş tutmayan yaralar kanamaya mahkûmdur...

Arel’in yanağını okşayarak "ben sana haber etsem olmaz mı , yani bilmiyorum belki Aryada da kalabilirim " dediğimde yüzü düştü ve suratına mutsuz olduğunu beli edecek bir ifade yerleştirip kendi kendine

"ulan bir kez olsun bende kalma planı yapmadın, bende varım , ulan bende varım" ardından "bir o çok konuşan arkadaşın kadar olamadım" dediğinde suskunlukla cevap vermiştim çünkü Arel herkesten fazlaydı. Arel bir kez daha acı kahvelerini kehribarlarımla birleştirip " neden bende hiç kalma planı yapmadın da Aryayla kalma planları yapıyorsun?"

 

Arel, Aryayı kıskanıyor muydu? şu an ikinci tiribimi yiyordum . Bıkkın bir ton da "ama yok artık ya , bu gün yediğim ikinci tiribim" diyip anlıma vurdum . Arel bıyık altından gülümseyip , omuz silkmişti Arelle pes ederek "tamam tamam , akşam sende kalacam . Oldu mu Arel bey ?" Dediğimde zafer kazanmış gibi sırıtıp "alış bu tiriplere kiraz çiçeğim " diyip yanağımdan makas aldı ."Yok alışmak falan , bu ilk ve son tirip . Tamam mı? " omuzunu silktiğinde "tamam mı Arel ?" Dediğimde , alışık olduğum gülüşüyle "duruma göre kiraz çiçeğim" diyip bilinmezlikte bırakmaya çalışmıştı beni.

 

"Bu cevabı , bir daha asla tirip atmıyacam olarak anlıyorum " diyip gülümsediğimde, Arel tek nefeste

" ben böyle bir şey demedim ama " dedi "Ama ben öyle anladım" diyip , numaradan dudaklarımı aşağıya doğru büzüp , gözlerimi kocaman açtığımda , saçlarımı okşayıp ona bakmıştım. Arel "âh kiraz çiçeğim, bir gün sana olan doymak bilmeyen kalbimle öleceğim galiba" dediğinde , elimle ağzını kapatıp "ölmek yok Arel " sesim boğuk çıkmıştı , yine boğazım düğümlenmiş ve yine kalbimde olan kaybetme korku tohumları filizlenmişti .

 

Neden öyle bir cümle kurmuştu ki sanki? belki her kızın o cümleyle keyiflenebilirdi ama ben , kurduğu cümleyle , kâhroluyorum ve sanki biri gönlüme birer hançer saplamış gibi acı çekmiştim . Arel elimi dudaklarının üstünden çekip " yok kiraz çiçeğim , ölmek yok " onun sesi boğuk çıkmıştı , ardından derince bir nefes alıp

 

" kızım ben senin için yaşamayı seçmişim , ne ölmesi , bu saatten sonra Arzail gelse kapıdan kovarım" dediğinde ona kocaman gülümsedim, Arel burnuma fiske atıp "daha evlenecez , beş yıl sonra on beş kasımda " diyip hatırlatmada bulunduğunda, sırf ona gıcıklık olsun diye " beş yıl sonra mıydı ya o " dediğimde Arel kaşlarını birbirine değecek şekilde çatmıştı ve beraberinde gözlerine hüzün yerleştirip “unuttun mu kiraz çiçeğim?" Diye sordu. Neden öyle olmuştu ? İki elimi tutup "kiraz çiçeğim, lütfen, sana yalvarıyorum bana verdiğin hiç bir sözü unutma ve bana verdiğin her bir sözü tut . Lütfen kiraz çiçeğim sana yalvarıyorum" boğazı düğümlenmişti .

 

Neden öyle yapıyordu ? Neden öyle davranıyordu ? Arel asla kimseye yalvarmazdı ve bana haddinden fazla yalvarmıştı, onun bu hâli canımı acıtıyordu. Yanağını okşadım ve defalarca öpüp "Arel ben sana verdiğim hiç bir sözü unutamam ki ve sana verdiğim her sözü tutacam . Bunu aklının bir yerine yaz tamamı?" Dolu olan gözlerle gülümseyip " kalbime yazarım kiraz çiçeğim " kalbime yazarım demişti . Kurduğu cümlesiyle mest olmuştum , sanki dünyalar benim olmuş gibiydi

Bir insan unutulur.

Bir an unutulur .

Kurulan bir hayalde unutulur bu aciz hayatta.

Ama kalpte olanlar unutulmaz.

Çünkü kalpte yazılanlar hisler ve duygulardan ibarettir.

Hisler ve duygular ne zaman tükenirse

Unutulur her şey ve herkes

Kıyamettir o an , birer deprem, birer mahşer.

Bomboş veyahut dolu bir mezarlığa yerleşir

Kalpte tutulan her bir kırıntı.

Ve hiç uğranılmaz o mezara

O mezarlıkta olanlar gibi , o mezarda kimsesizdir.

Oysa bir zamanlar o mezarda herkesin her şeyiydi.

Ne çabuk olmuş bir kimsesiz

Ne çabuk aldı o unvanı

Ne yazık kimsesiz olan mezara ,

Ne yazık orada yatan herkese.

 

Zile tam basacakken Arya kapıyı açıp, kolumdan beni çekiştirerek içeriye almıştı ama ben imayla "bakıyorum da benim için kapılarda bekliyorsun" dediğimde Arya burun kıvırtıp "ben eniştem için kapıda bekliyordum Mila hanım" tiribine devam ediyordu .

 

Onu tekrarlayarak " Mila hanım ha " diyip dudak büzdüm , bu gerçek bir mimikti , Arya benim dostum ve onun bana böyle alınmasına üzülüyordum, sevdiğimiz insanların en ufak bir hareketi veya ihmalkarlığıyla alınırdık bunu biliyordum, sırf bu yüzden Aryayı da haklı buluyordum . Arya içindeki meraklı kıza yenik düşüp

"Mila "

"Hı"

diyip ceketimi çıkardım “Buzlar prensi Bora eniştemizle nasıl gidiyor ?" Bu sorunun ne zaman geleceğini merak ediyordum. Aryaya arkam dönük bir şekilde ceketimi asıp gür bir kahkaha atarak "bu hâllerini bırakırsan, buzlar prensi eniştenle nasıl gittiğini anlatırım" diye şartta bulundum ve ona tabi üsten, detaysız0 bir şekilde anlatacaktım. Arelle her şeyimizi anlatamazdım , aşk özeldir sonuçta .

 

Arya kollarını kocaman açıp "gel buraya kız kulesi" dediğinde Adonisi yere bırakıp ona kocaman sarıldım, uzun bir zamandır Aryayı görmüyor ve ona sarılmıyordum. Neşeyle Affedildim o zaman " dediğimde, Arya "affedildin kız kulesi" dediğinde yüzümde güler açıldığını hissetmiştim. Aryayla birlikte salona geçtiğimizde Aryaya aslında egolu, onun değişiyle buzlar prensi ve Arel’in insanlara yansıttığı görünümden olmadığını anlatsam da Arya bana bir türlü inanmayıp , kendince gördüğü Arel Bora Eris’i anlatıyordu . İnsanlar ne tuhaf öyle , herkes kendine göre insanları anlatıyor .

 

Benim kalbimde olan Arel Bora Eris' keşke görebilseydi Arya. Saçlarımı kulağımın arkasına aldığımda Arya dövmemi fark edip , şaşkın gözlere bana bakara "o " diye bileğimi işaret ettiği sırada; bana acılarımı , annemi , babamı , yaşayamadığım bir çok...

 

hatırlatsa da , her zaman yaptığım gibi her acıyı ve her eksikliğimi bir kenara atıp gülümseyerek "dövme" dedim ama o sadece dövme değildi. Arya inanmıyor gibi bakıp yüksek sesle "dövme mi?" dediğinde ona evet anlamında baş sallamakla kalmıştım. Arya sesinin tonunu koruyarak "Oha kızım " diyip dövmemin üstünü silmek için uğraşmaya başlamıştı .

 

Tüm uğraşları boşa çıkmasıyla "gerçekmiş" dediğinde tekrar ona gülümseme eşiğinde baş salladım Arya "Mila , b-bu çok ciddi bir karar nasıl oldu da yaptırdın " dedi "Bir anda oldu Arya , hem beni yansıtmıyor mu?" Diyip gülümsedim "Bir anda oldu ?" diye sordu

" evet , aaa ama Arya sende çok soru soruyorsun" diye atarlandığım da Arya "bakıyorum da iyice buzlar prensine benzemişsin " dediği zaman ona gülümseyerek karşılık vermekle kaldım. Aslında hoşuma da gitmişti. Sırf konuyu dağıtmak için "Arya sınava çalışıyor musun?" Önümüzde üniversite sınavı vardı ve ikimizinde hedefleri yüksekti, Arya stresini beli edecek şekilde "Of Mila konular yetişmiyor" Arya haklıydı benimde konularım yetişmiyor gibi duruyor üstelik bu ay doğru düzgün çalışmıyordum.

 

Korkarım ki bildiklerimi de unutacağım. Arya benim cevap vermeme kalmayarak "Mila seninde çalışmaların aksamıştır şimdi" dediğinde tüm dürüstlüğümle "evet Arya ya bayadır çalışmıyorum, derse oturmam dakikalarım alıyor" diye yakındım. Arya "kızım öyle demesene sen rahatsın, öncelikle okul birincisisin , düşük yapma ihtimalin çok düşük" başımı sağa sola sallayıp " öyle değil Arya , tamam az çok konuları biliyorum ama tekrar yapmamaya devam edersem unutacam ve üstelik çalışamıyorum" dediğimde

Arya "Mila biz sıçtık galiba ya",

"hayır ya ne sıçması, batırma o gemileri çalışıp yapacaz" diye motive etmeye çalışmıştım. Arya da beni onaylar gibi " aynen ya biz her türlü yaparız“ dedikten sonra ders ve sınav konularını Aryayla es geçip tekrar Arel ve Karayı çekiştirmeye başlamıştık. Bir süre Aryayla Kara ve Areli çekiştirdikten sonra , artık gitme kararı vermiştim . Areli aramayıp ona sürpriz yapma düşüncesiyle Aryadan ayrıldığımda , Arel’in kapıda olduğu şokunu yaşamıştım . Gittmemişmiydi? oysa gittiğinden emindim . Arabanın camını tıklattığımda elindeki sigarayı pencereden attı ve azarlar gibi "beni aramadın" dedi sesi sert çıkmıştı "Sürpriz yapacaktım" diye sakince söyledim. Arel sesini daha fazla yükseltip "Ulan biz öylemi anlaştık?" diye gürlediğinde ona göz devirip "Sende gitmemişsin ?" Diyebilmiştim. " bin " bana emir veremezdi "Binmiyorum" dediğimde , sesini yumuşatmaya çalışıp "Bin güzelim , hadi " dedi, "Kibarca söyle " diye direndim, Arel bıkın bir sesle "acaba Mila hazretlerimiz arabaya buyur ettmezlermi" dediğinde ortamdaki kasvet ve kötü havanı bozulmuştu.

 

Küçük bir gülümsemeyle "teşekkür ederim beyfendi" diyip Adonisle arabaya bindiğimde , hâlâ bana çatmış olduğu kaşlarıyla ve azarlar gözlerle bakıyordu. Bu ifadesine dayanamayıp "Ne Arel öyle bakıyorsun" dedim . Arel "Bana haber vermen gerekirdi " abartıyordu "Arel sen neden öyle davranıyorsun?"

"Başına bir şey gelebilirdi "

"Ne gelebilirdi ? Ya buradan taksiyle sana gelecektim " beni yanıtsız bırakıp sertçe yutkundu ve arabayı asfaltı ağlatır gibi sürüdü. Eskiden olsa bu hızdan korkardım şimdi ise bu hız bana normal geliyordu.

 

Arel nedeni bilmediğim bir şekilde sanki başıma kötü şeyler gelecekmiş gibi davranıp, korumaya çalışıyordu. Bana kim ne yapabilirdi ki , çevrem kalabalık olmayacak kadar sakin ve kimseyle muhatap olmayan biri olarak kim bana ne kötülük edebilirdi ki ?

 

Oy vermeyi unutmayın ballarım

 

Keyifli okumallar

 

🫂🥰🤍

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%