@orion
|
İKİNCİ BÖLÜM
⏳️
Biz insanlar ,bu kainata sevgi için gönderilmiş varlıklarız . En azından ben öyle düşünüyorum . Peki ben neden cennetten kovuldum . Sevgi nedir bilmediğim için mi ? Yoksa sevgiyi bildiğim için mi? Maddem kainatta sevgi için gönderildim , neden ben sevgiye mahrum kalıyorum? Neden sevgisizlikle sınanıyorum? Neden ben... bir zamanlar sevginin iyileştirici gücünün olduğuna inanıyordum, zamanla bu inanışımı, bir kanun gibi kabul ettim , annemin hastalığına rağmen babam anneme hala aşıktı ,ona asla kıyamıyordu, annem için her şeyi yapıyordu, iyileşme umudu vardı annemin ,babam sırf o umut için elinden gelenin fazlasını yapıyordu. Onlar birbirlerini çok severdi, çocuk yaşımda bile görüyordum, hissediyordum ..onlar birbirine aşıktı ,sadıktı, halada öyleydi, hala babam anneme aşıktı . Aklımın bir yerini kemiren ; ya babamın sevgisi bitmiş ve annemi birer sorumluluktan ibaret görüyorsa diye, bu saçma düşüncemden sıyrıldım. Bende annemi seviyordum, onun iyileşmesi için tüm kalbimle tanrıya yalvarıyordum, iyileşip aramıza dönmesini istiyorum ,kanayan yaramın iyileşmesini istiyorum. Annem benim kanayan yaram , annem benim izlerim , annem benim memulum ... Yemekhane de gözüme kestirdiğim masalardan en uzağıydı. Tıpkı Aryanın okulda olmadığı zamanlarda ki gibi . Sesiz bir şekilde yemeğimi yiyebileceğim bir masaydı bu ,şu an tepsimdeki yemekleri yeme düşüncesi kadar cazip geliyordu bu masa ,annemin doğum günün yaklaşıyordu. İki yıl önce babama ısrarlarım sayesinde annemin uyuduğu bir vakitte annemin olduğu eve gidip baş ucunda mum üflemiştim , daha sonra tekrar gitmek istediğimde babam annemin yerini değiştirmişti . O da biliyordu annemi ilk fırsata görmek isteyeceğimi ama annem beni görmeye dayanamıyordu işte ,beni tanımıyordu , annemle alakalı tüm düşünceler kalbime bıçaklar, hançerler , zehirli oklar ... saplanıyordu, aklımı bulandırıyordu ... annemi aklımdan çıkartamıyordum . Hoş ya annemle alakalı her düşünce aklımdan çıkmıyordu ya , dalgın bakışlarım tepsideyken tepsinin sertçe masanın üzerine koydum . Sandalyeyi çekip oturduğumda bir tepsi daha geldi , bir sıcaklık hissetim . Başka biri daha oturmuştu benle bu sesiz , sakin , huzur dolu masaya , ama başımı kaldırıp kimin olduğuna bakmadım . Tek bir koku vardı , bu koku çok yoğundu , sandal ağacı ve çam kozalağı , bu koku nasıl olurda bana iyi hissettiriyordu öyle. Başka bir dünyaya açılmış bir pencere gibiydi bu koku. Zihnim direniyordu , kalbim direniyordu merakım tüm hücrelerimdeydi ama ben başımı kaldırıp kim olduğuna bakmadım beklide bakmak istemedim . Çünkü , Arya okulda değildi ve okulda beni ilgilendirecek kimse yoktu ,okuldakileri umursamıyordum özellikle başım bu kadar ağarırken kimseyi çekebilecek durumda değildim "oturdum, sorun olmaz bence " dedi uzaktan aşina olduğum o ses, " dinle başım ağrıyor , sessizlik istiyorum ve karşımda birinin varlığını istemiyorum, masalardan birine geç lütfen" başımı kaldırmadan ve gözlerimi kapatarak konuştuktan sonra derin bir nefes verdim. Karşımdaki sıcaklığıyla varlığını hissettiğim çocuk "aynı fikride olduğumuza göre kalkmıyorum " göz devirdiğimde ,başımdaki ağrının dindiğine ama karnımda yeni yeni oluşan ağrılar vardı , ya da heyecandan kramplar demeliydim. Heyecandan vücudum kendinde değil gibiydi , bir Parkinson hastası gibi ellerim ve ayaklarım titriyordu. Durdurmaya çabalasamda titremeler durmuyordu . Kendi kendime " Sakin olun titremeyin ellerim, ayaklarım size ne oluyor öyle" sessizce mırıldadığımda "ne diyorsun? duyulmuyor" neyse ki ses tonumda titremeler olmadan "sana demiyorum" kelebekler bir yerinizde durun , hem siz ne ara mideme girdiniz . sizi daha önceden yedimde canlandınız mı? "Sakin olun yoksa , çamaşır suyu içip öldürürüm sizi , bi durun ya , ağızımdan çıkacaksınız" diye mırıldandım " çamaşır suyumu içiyorsun? manyakmısın sen , zaten ne dediğin anlaşılmıyor" dediğinde , ben kalp çarpıntımı bastırarak kafamı kaldırdığımda , topuz yaptığım saçımdan bir tutam saç gözlerimin önüne geliyordu, saçımı kulağımın arkasına aldım , üzerinde yeşil kapüşonlu bir sweat ,vardı kapüşonluyu kafasına örtmüştü, onu bu sabah da görmüştüm , ona dikkatli bakmadığımı fark ettim , baygın ve bir şeyleri düşünüyormuş gibiydi , canı sıkılmış ya da başka bir şeyler vardı nasıl bir durumda olduğundan emin olmadığım bir ifadeyle bana bakıyordu , aynı benim gibi tepsisini masaya koymuş bir şekilde karşımdaydı ilk defa bu kadar yakınımdaydı , o benimle konuştu, benimle Mila AK’la okulun yabanisiyle ,derslerinden başka hiç bir şeyle ilgilenmeyen ,yalnızlıkla dolu olan bir kızla konuşmuştu , ne dediğini önemsemeyerek "ilk ben geldim , şimdi tepsini al ve git" dedim her bir kelimenin üstüne basarak demiştim, ona belli etmemeliydim ona hissettirmemeliydim ,hayır anlamamalıydı , Arya haklıydı insanlar kaderlerini değiştiremezdiler ama nasıl yön verecekleri onların elindeydi , ilk kez kaderimin kalemi ellimdeymiş gibi hissediyordum, en azından aşık olduğum adamla olan hayatım benim elimdeki kaleme bağlıymış gibi hissediyordum , "dalgın dalgın yürüyen bendim sanki" gözlerini devirip bakışlarını üzerime çevirdi "bu seni hiç ilgilendirmez, teknik olarak ilk ben geldim , ilk ben oturdum ve sen defoluyorsun!!" gerçekten gitsin mi Mila ? Bunu istiyor muydum? "Hadi ya öylemi yapayım hanımefendi" oturduğum yerden kalkıp kollarımı göğsümde bağladım ve ona biraz nefret ve küçümseyen bakışlar attım. "şşşş" diyerek kaşlarını çattı "ne öyle deli gibi bakıyorsun kızım? " deli demeseydin iyiydi be "sensin deli, kendine gel ve defol git anladın mı" vay be, içimdeki aşık kız sende ne oyuncu çıktı böyle , neymişim ben, Oscar alacak performans bu resmen , ajansların beni keşfetmesi gerekiyordu . "bak gitmiyorum tamamı? sende anla ve otur, oturmak istemiyorsan karar senin" ben mi gideyim şimdi ? Bu ne cüret ? “ ben geldim önce kimi nerden kovuyorsun sen öyle" sert bir dile söylemiştim " bak kafamı dinlemeye ihtiyacım var ve tek sakin yer burası kararını ver" kıyamadım ona , ya da onunla oturmak istiyordum, bunu bir date olarak sayıp "pekala" her ne kadar gıcık kişiliği olsada ona hissettiklerimi durduramıyordum , sadece ortam onun gıcıklık yapmasına elverişliydi sadece , nasılda savunuyorum ama, ona göre bende gıcık göründüğüme emindim , ne zaman yumruk yaptığımı farkettmediğim ellimi açıp karşısına oturduğumda kaşlarını kaldırarak ellerime baktığını gördüğünde bakışlarını umursamamaya çalıştım, bana bakıp ne yapıyorsun bakışlarından attığında, tekrardan umursamadan devam ettim "tek istediğim sessizce yemek yemek ve sonradan kalkıp gitmek ses çıkarmayacaksan bende sorun yok " aslında sen varken sessizliğin önemi yok "kabul cadaloz" cadaloz demişti , hayır bir şey demiyecem , karşılık vermiyecem ve vermedim de , dediklerinin ardından kafasını salladığında çatalını alıp ağızında "yakından gıcıkmışsın “diye homurdandığını duymuştum, gıcık demişti bu sefer zaten sesi pek anlayışlı değildi diye üstelemedim, kafasını eğip yemeğine gömüldü ama ben, o karşımda otururken onu izlemeden nasıl yemek yiyebilirdim ki ? Kelebekler hâlâ uçuşuyor , kalbim deli gibi atıyordu . Tek iyi tarafı titremelerim hafiflemişti , keşke dinseydi ... yıllardır gizli gizli izlediğim , uzaktan sevdiğim çocuk tam karşımda , elimi uzatsam dokuna bileceğim bir mesafedeydi ama ben ona dokunamıyor , doğru düzgün konuşamıyordum bile , şimdi ne yapacaktım ? O karşımda ve ben onu izlemekten alı koyamıyorum kendimi . Uzaktan seyretmeye alışmıştım. Şimdi karşımdayken bu bana büyük bir işkence. çünkü o beni görmüyordu ve aramızda metreler duruyordu ama şimdi tam karşımda oturuyordu ve biz az önce konuşmuştuk. Ona bakma isteğime direnip kafamı öne eğerek burada yalnız olduğuma inandırmaya çalıştım kendimi , her zaman içinde olduğum yalnızlığı düşündüm , ormanda yürüdüğüm sesiz ve huzurlu bir sessizlik olduğuna kendimi inandırdığımda, çatalımı patateslerime geçirdim ve tavuğu da küçük bir parçaya bölerek peşinden ağızıma attım, okuldaki yemeklerin hemen hemen hepsinde patates olduğunu biliyordum ve sırf onun varlığına odaklanmamak için okulda çıkan yemekleri zihnimde tartıyordum. suyumu yudumladığımda ise başım istemsizce kalkmıştı ve ona bakışlarım kaymıştı. Onun acı kahveleri bendeydi, bakışlarımı fark eder etmez başını tepsisine eğmişti . Onunla beraber bakışlarım. Tepsisine kaydığın da tavuğunu ve patateslerini yiyordu, pilava hiç dokunmamıştı demeki pilav sevmiyordu. O yemek yemeye devam ederken ,bende sanki tek işim, uğraşım buymuş gibi onu izliyordum "buldun tabi benim gibi taş gibi adamı gözünü doyuruyorsun oh" sözlerinin ardından öyle bir irkildim ki saniyelerdir tutuğum su şişemle beraber masadan geriye devrildim. Devrilmekle kalmayıp ,bir de suyumu üstüme döktüm dehşetle açılan gözlerimle düştüğümü idrak etmeye çalıştığımda , sırtımda bir acı hissetim , morarmış olabilirdi , morarmışsa iyi haberdi , kötü haber sırtımdaki kemikler kırılmış olma ihtimali... "yalnız o suyu üstündeki giysiler değil senin içmen gerekiyordu" ellimle yüzümü silip yerden kalktığımda , bir kaç bakışın , aslında bütün bakışlarının üstümde olduğunu umursamayarak , masanın yanında dikildim . O ise hiç bir şey olmamış gibi yemeğine devam ediyordu, derin nefeslerimin ardından, dayanamayarak "oha ama ya çüşş!!!" diye bağırdım "sen nasıl bir insansın, yardım edeceğine yemek yemeye devam mı ediyorsun? " bakışlarını bana çevirip omuz silkti ,onun bu hallerine sinirlenmiştim kendimi dizginleyemiyordum bir türlü , umursamaz hâlleri yetmeyip üstüne bana gülmesi daha çok sinirlenmeme neden oluyordu, yemekhanedekilerin gülümsemesini bile bahsetmemiştim oysa . Dayanamayıp masanın üstündeki ayranını alıp kafasından aşağıya döktüğümde , o da kollarını kaldırarak ayağa kalktı “sanırım artık ikimizde ödeştik" diyerek dalga geçtiğimi belli ettim ve umursamazlığımı suratıma takındım, senelerce uzaktan izlediğim ,sevdiğim çocuk karşımdaydı ve ben üzerine ayran dökmüştüm " ha siktir, ne yaptın sen?" ıslanmış kapüşonlusuna baktığında dehşet içinde açılmış gözleri bana döndü ,ben de kocaman gözlerle baktığımda "kızım bana aşık mısın sen? neye döktün ayranı" diyip dudaklarını sağa doğru kıvırdı hayır anlamış olamazdı bellimi etmiştim? hayır bu olamazdı . Neden gülümsediki şimdi ? kalbim tekliyordu ,göğüs kafesimi parçalayacak şiddette hızlı çarpıyordu, bana bakmayı sürdürüyordu, gözlerini gözlerimden çekmiyordu o kadar tatlıydı ki ,yüzü yakından daha yakışıklıydı . Aptaldım delirmiştim bu kişi ben miydim? Bu kişi bensem , kendim olmak istemiyordum "dillini mi yuttun? diğerleri gibi benimi etkilemeye mi çalışıyorsun, ne de olsa altımda yatmak isteyen bir çok kız var ama sen." ellerim titriyordu duygularıma hakkim olamıyordum kontrol edemiyordum hayır...hayır sakin ol Mila nefes al ver, çek şu lanet oksijeni içine hayır . Beni ne sanıyordu ?beni diğer kızlar gibimi görüyordu? gecelerini süsleyen kızlar gibi, yatağının oyuncağı olan kızlar gibimi görüyordu ? onun etrafında dolanan kızlardan mı görüyordu ? onunla birlikte olmak isteyen basit kızlar gibi mi görüyordu? beni öyle görmesini kabullenemiyordum, olmadı yapamıyordum sakinleşemiyordum. Nasıl beni öyle görüyordu ? zihninde beni nasıl o kızlar gibi görürdü? Böyle bir izlenim mi vermiştim?...
öfkeyle " tam bir pisliksin anladın mı aptal, sen uçkuruna düşkün kocaman bir aptalsın, anlıyor musun" dedim keşke insanların içleri dışlarına yansısaydı da , kimin ne olduğunu anlayabilseydik , onun gibi insanların kimsenin kalbinde yeri olmamalıydı , onun benim kalbimde yeri olmamalıydı , o kalbimi hak etmiyor... beklemediğim bir anda tabağındaki pilavı avuçlayıp , kafama fırlattı "sen ne yapıyorsun" diyebildim, dehşete düşmüştüm pilavı avuçlayıp başıma dökmüştü, kahkaha atarak "şimdi eşitlendik güzelim" gülmeye devam ediyordu masadan çıkıp tepsimi ona doğru fırlattığım da arda kalan yemeklerim ona sıçramıştı , keşke kafasından aşağıya kaynar çorbalar dökseydim. Gözlerini kocaman açıp bana bakarak " se- sen " sözünü keserek " DİNGİLLL!!" diyip koşarak terk ettim orayı. Aklımdan sözlerini , o iğrenç gülümsemesi gitmiyordu , unutamıyorum , nasıl beni diğer kızlarla kıyaslardı, nasıl beni onlarla eş değer görürdü ? göz yaşlarım göz pınarlarımdaydı tek bir göz kırpmamda aşağıya inmeyi bekliyordu, koşa koşa okulun yemekhanesinden çıkıp lavaboya gittim neyse ki hep dolu olan lavaboda kimse yoktu. Aynaya baktığımda saçlarıma pirinç taneleri vardı, saçlarım yağlanmıştı kendi kendime "dingil , aptal " diye saydırıyordum, saçlarımı pirinçten temizledikten sonra sınıftan çantamı alıp eve doğru yürüdüm. Hayır yürümemiştim ,koşuyordum söyledikleri kulaklarımda yankılanıyordu. Koştum , koştum, daha hızlı koştum sanki koşsam beni sevecekti , beni sevecekmiş gibi olacaktı , sanki onun ağızından o sözler çıkmayacaktı bu gün hiç yaşanmayacaktı . Zihninde beni öyle bir konuma yerleştirmeyecekti , aklındaki ben öyle olmayacaktım beni.... En büyük hayal kırıklığım senelerce aşkından öldüğüm adam bana iğrenç kızlardan olduğumu ima etmişti . Ben onu hep düşünceli iyi biri olduğuna inandırmıştım kendimi o ise kendini beğenmişin, acımasızın , egoistin tekiydi. Senelerce gözlemleyip ne kadar iyi biri olduğu kanısına vardığım kişinin egoist pisliğin teki çıkması en büyük hayal kırıklığımdı , doğru bildiğiniz yanlışa dönüşebiliyordu ve çıkacağınız bütün merdivenler kıvrılarak sizi aşağıya düşürüyordu , tüm şıkları doğru işaretlediğimizi sanıp hepsinin yanlış çıkmasıydı aşk . Benim onun için işaretlediğim tüm şıklar birer birer yanlış çıkıyordu, onu tanıyamamıştım onu yanlış gözlemlemiştim . İnsanları gözlemlemek tanımak değilmiş. Ben, beğendiğim bedene aşık olduğum ruhu koymuştum ,yanlış yapmıştım o benim yalnızlığıma ortak olamazdı o...
Oylamayı unutmayınızz;*)
|
0% |