Yeni Üyelik
28.
Bölüm

27. Bölüm

@orion

 

 

 

YİRMİYEDİNCİ BÖLÜM

 

 

 

 

⏳️

 

 

 

Keyifli okumalarrrr ;*)))

 

Derin acıların başlangıcında insan önce kabullenemez daha sonra koca bir pazarlık yapar tanrıyla ardından kalbi büyük bir öfkeyle dolduktan sonra hissizleşirmiş yani tüm duyguları tattıktan sonra kocaman bir hissizliğe mahkum kalır insan peki ben neden şu an mutluyum...

 

 

Onun yanında mıyım diye yoksa müptelası olduğum koku ciğerlerime doluyor mu diye? Ya da geçmişteki bize bu zamandan bakıyor muyum diye? Bu soruların cevabını bilmiyorum. Ancak tuhaftı onun benimle çektiği videoları oturup izlemesi üstelik beni o terk etmişti.

 

Terk edişini asla unutmayacağım sanırım.

 

 

Zaten hiç bir hata unutulmaz sadece üsttü örtülür kocaman siyah bir çarşafla hemde. Kendime gelmek için kısa bir soluk aldım ve genzimi temizlemek adına hafifçe öksürüp alaycı bir surat ifadesiyle “ne o geçmişi yad mı ediyorsun?” diyip gülümsedim, o ise daha ciddi bir ifadeyle “gel otur buraya” diyip sorumu önemsemedi bile, uslu olup onu dinlerdim normalde çünkü o her şeyin en iyisini bilirdi bir zamanlar bana göre ama artık öyle değil.

 

 

Ne kader hayata dair bir çok şeye tecrübesi olduğunu bilsemde artık onun dediği hiç bir şeyi yapmayacaktım. Dünyada sayılı günleriniz varsa kurallar, doğrular, yanlışlar ve bir çok şey sizi ilgilendirmiyor.

 

Beni de ilgilendirmiyor.

 

 

Ona doğru bir adım atıp kollarımı omuzlarının üzerine koyduğumda affalandığı surat ifadesinden okunuyordu. Beklemediği çok belliydi. Doğruyu söylemek gerekirse bu ifadesi çok hoşuma gitmişti. Bedenlerimiz birbirine değecek şekilde yanaştırıp, en şuh sesimle “ikinci kez ansızın, haber vermedin geldim” biraz laf sokmuş olabilirim, ki hakkımda vardı. Dudağı sağa doğru kıvrıldı ve iki elini belime kenetledi. Yanı şuan elleriyle birer bil kelepçe yaptı. Bu da hoşuma gitti. Sanki uzun zamandır ait olduğum yerde değilmişim deyeni ait olduğum yere gelmişim gibi huzurlu hissetim.

 

 

“iyiki geldin” dedi boğuk ve derin sesiyle. Ona gerçek bir gülümseme sunup “dövmen, çok güzelmiş” dedim ancak detaylı incelememiştim bile. “güzeldir” dedi aşkla bakan gözlerle. Ben, onun acı en acı kahve gözlerinde kendime ait bir çok şey Görüyordum.

 

 

Aslında acı kahve gözlerinde benden başka hiç bir şey görememiştim. Tamamen bana aitmiş gibi. Ait olmak , birininin birine sahip olması çok güzelmiş. Parmak uçlarımdan havalanıp dudaklarına doğru “öpüşelim mi?” diye sordum, onu istiyordum. Yanlış veya doğru yoktu, tıpkı bir gelecek olmadığı gibi.

 

 

Ölmeye sayılı günlerim var madem o zaman ne istiyorsam onu yapacaktım. Arel, bir kez daha şaşırdı, tıpkı dilinin tutulduğu gibi ,bekledim bir cevap vermesini ama vermedi kıpırdamadı bile bende dudağına önce küçük bir buse kondurup gözlerine baktığımda gözlerinin içindeki ben yerli yerindeydim onun gözlerinde ben vardım ne kadar ben onun beni sevmediğini düşünsemde o beni seviyordu o beni gerçek anlamda seviyordu bu gün ona gerçek anlamda inanıyordum. İnancımın kırılmadığı tek insan mıydı?..

 

 

bilmiyorum.

 

 

Arel’in bir elli saçlarımı okşadı daha sonra dudaklarıma tıpkı benim gibi küçük bir buse kondurup gözlerime baktığında gülümsedim. O da gülümsedi. Ve biz birbirimizi istediğimizi anladık. Dudaklarımız bir kez daha buluşunca artık sakin ve hafif değildi. Artık ateş ve barut olmuştuk. Bir kıyamette yaratabilirdik ya da yeni bir başlangıç. İkimizde bir çöle düşüp susarcasına birbirimizi öpüyorduk ve nefes nefese kalmadığımızda ise dudaklarımızı ufak bir molla verirken.

 

 

Dudaklarım dudaklarına değecek bir şekilde “seni istiyorum” dedim fısıldar gibi, Arel deyişimle “Hı?” diye bir şaşkınlık nidası döküldü dudaklarından, yalnız ben istediğim şeye emindim, onu arzuluyordum “sevişelim mi?” diye sordum bu sefer ,ardından dudaklarına ateşli bir öpücük bıraktım ama Arel erkeksi bir sesle “pişman olursa-“ cümlesini tamamlısına izin vermeden bir kez daha dudaklarına yapıştığımda o da tatmin olmuşçasına kalçalarımdan tutu ve beni kucağına aldı. Bende İki bacağımı beline sarıp boynunu öptüm bu sefer ve gözlerine bakıp “beni istiyor musun?” diye sordum o ise saçmalama der gibi bakıp “seni hissediyorum güzelim” dedi.

 

 

 

 

 

bundan sonrası +18 arkadaşlar, okumak istemeyen geçesin...

 

 

Merdivenlerden üst kata çıktığımızda boynunu bir kez daha öptüm o ise gamzesi görüncek şekilde gülümsedi ve aynı şekilde boynumdan öptü. Nihayet odasına vardığımızda beni kucağından indirmeden yatağına oturdu ve dudaklarımı çok sert değildi ancak beni istediğini belli edecek bir şekilde öptüğünde bende ona öyle karşılık veriyordum. Arel dudaklarımdan boynuma bir yol izlediğinde üstüme giydiğim siyah kazağımı tek seferde başımdan çıkardı ve ben önünde sadece siyah bir sütyenle duruyordum.

 

 

Sevdiğim adamın karşısında öylece durmak, annemin hasara uğratmış kalbimin son hızla çarpasını sağlıyordu. Arel’in gözleri göğüslerimle oyalanırken dudaklarına koca bir gülümseme belirdi, ardından saçlarıma okşayarak “hatırlıyor musun güzelim, beni o kadından kıskanmıştın” diye hınzırca baktığında omuzuna vurup “yaprak kafalı, kadının göğüslerini çiziyordun buda yetmezmiş gibi elliyordun” o günü dün gibi aklımda hala, adi çok sinirlenmiştim.

 

 

Çapkınca bir kahkaha atıp “istersen senin memelerine de ellerim” köpek ya ben bir saattir onu istediğimi söylüyorum üstelik altımda şaha kalkan erkekliğini hissediyorken o bana ne soruyor. Onu hırsla yatağa itip üstüne çıktım ve giydiğim sutyeni de çıkarttığımda acı kahve gözlerinin koyulaştığını gördüm. Hırıltılı bir sesle “siktir” dediğinde uyarılanında ötesinde olduğunu anlamıştım.

 

 

Arel Kendini bunca zaman tutuyordu ve bunu belli edecek şekilde belimden tutup beni altına aldı ve boğuk sesle “seni istiyorum” dediğinde ise davet kârlığından güç alarak ensesini okşadım ve bende ondan aşağıda kalmayacak davetkâr bir şekilde “senin olmak istiyorum” söylememle Arel boynumdan öptü ardından emdi ve ısırdı daha sonra bir rota oluşturur gibi dudakları göğüslerimin birindeyken bir eliyle de diğer göğsümü avuçluyordu... göğüslerimi emdi , yaladı, öptü. Meme ucumu dişlediğinde ise kısık bir inilti döküldü dudaklarımdan. İniltimle Arel’in hareketleri ve hünerli dili daha fazla hızlandı... Bacaklarımın arası felaket derece zonkluyordu...

 

 

Onu her bir zerremde istiyordum, her bir zerremde hissetmek istiyordum.

 

 

Arel karnımdan öptükten sonra pantolonumu kalçalarımdan sıyırması için kalçamı kaldırdım oda bacaklarımdan sıyırdığı pantolonumu bir köşeye fırlattıktan sonra tekrar bacaklarımın arasına geçmişti ve artık dudakları kadınlığımdaydı giydiğim siyah külotlarımın üzerinden kadınlığımı öpüyordu, son bir kez gözlerime baktığında “eminmisin güzelim?” diye son bir kez daha sorduğunda artık cevap vermekten yorulduğumdan dikleştiğimden o da dikleşti ancak benim onun üstüne çıkmamı beklemiyordu, bundan dolayı, önce şaşırdı daha sonra

 

 

çapkınca gülümseyerek “artık beni hiç bir şey durduramaz” diyip bir eliyle sol mememi avuçladı diğer eliyle de belimi okşuyordu.

 

kalp atışlarım çok hızlı ve nefeslerim ise düzensizdi artık...

 

Bu süreçte ben ne mi yapıyordum? Ona sürtünüyordum, fakat aramızda olan eşofmanları ve benim külotlarımdan kurtulma isteği ağır basıyordu o yüzden eşofmanlarıyla birlikte boxerlerini çıkarttığım zaman onunda eli külotlarımı sıyırmak için çalıştırdığından keyifle kıkırdadığımda ona yardım edip külotlarımı bacaklarımdan savurdum ve şimdi erkekliği karşımdaydı, nerden geldiği anlamadığım bir dürtüyle erkeliğini tutum ve okşadığımda Arel’in hırıltılı bir sesle “Mila, ah” diye bir iniltisiyle daha sert okşadım ve erkeklerğinin üstüne kadınlığımı bastırdım, altımda sertleşen erkeliğine kadınlıpımla aşağıya yukarıya kendimi sürtüğümde inanılmaz bir zevkle dolmuştum,

 

 

erkekliğine süründüm, sürtündüm, ama bu bana asla yetmemişti altımda daha çok sertleşen penisi içime sokmam lazımdı. Üstelik bu benim ilk cinsel deneyimimdi ve ben onu içime nasıl alacağımı bilmediğimden Arel sürünmemin durduğunu hissettiğinde “durma” dediğinde ben ona daha bir hızlı ve sert sürtündüm o ise daha çok sertleşti ve ikimizde inlemeye devam etmiştik.

 

 

Bacaklarım yorulduğunda Arel belimden tutu ve beni altına aldığında iki kez sürtündü ardından içime girmeden önce kadınlığımı öpüp yaladığında ben başımı geriye atmıştım ama Arel’in başını nasıl yaptığımı anlamadığım bişekilde daha çok bacak arama bastırdığımda onun hareketleri daha bir hızlı oluyordu...

 

 

Arel belli olmayan bir süre de kadınlığımı , emme, öpme ve yalama işini bitirdikten sonra içime girmeye meyledişini hissetim ama emin olmak için hırıltılı ve nefes nefese kalmış bir sesle tekrar emin olmak için

 

“gözlerime bak” dediğinde onu ikiletmeden gözlerimi araladım ve acı kahvelerine baktım

 

 

“seni hissediyorum” dedi en içten gelen sesiyle,

 

 

ona , bende seni seviyorum demedim ama sevdiğimi beli edecek gözlerle baktığımda Arel onay almış gibi içime girdiğinde kadınlığım zonkluyordu, o gelgit yaptığında başımın döndüğünü hissetmiştim, tutancak bir şeyler aradım ama ondan başka tutanağım olmadığından omuzunu sıkıca tutundum o ise içime girip çıkmaya devam ediyordu... ve bu çok hüzel bir şeudi...

 

 

 

İkimizin iniltileri evi dolduruyordu ve ikimizde nefesiz kalıyorduk... en güzel tarafı ise ikimizde birbirimize doyuyorduk. Ben onu seviyordum, o beni hissediyordu. Şimdi. İse tek bir bedendik...

 

 

Nefes almak için sevdiğimizim kokusu yeterliymiş, evet ben şu an nefes aldığımı hissediyorum oysa son nefeslerimin olduğununda bilincindeyim. Nihayetinde anneme verdiğim bir söz var dimi? Sözler tutulmak için verilir bende tam olarak öyle yapacağım. Tutacağım.

 

***

 

 

Arel’in yakışıklı yüzüne doyasıyla bakmayı sürdürüyordum ve ister istemez zihnime onun benim ölüm haberinden sonra nasıl hissedeceğini düşünmeden edemiyorum, ona çok büyük bir kötülük yapıyorum bunun farkındayım. Ama benim de bu hayata tutunmam için bir çıkış yolum yok. Yeni bir hayatta başlamam için yok olmalıyım fakat biz faniler bir kere doğar ve de bir kere ölürler. Ben öldükten sonra var olamayacağıma göre benim için yeni bir başlangıç yok.

 

 

 

Hem iyi tarafından bakarsak annem iyileşecek, babam annemle çok mutlu olacak, dayım da mutlu olur annem iyileşince. Kara , ben olmayınca çok üzülür çünkü o da her zaman bir kardeşi olsun istiyordu tıpkı benim gibi. O yüzden ben gerçekleri öğrendiğimden beri bana abi dedirtmeye çalışıyordu şapşal. Arya da üzülür, umarım benden sonra çok iyi bir yakın arkadaşı olur, Karaylada büyük ihtimale evlenirler, umarım ikizleri olur, düğünlerinde bulunmak isterdim. Cenk var mesela Arel sayesinde tanışmıştık , onunla çok samimi değiliz am bana gösterdiği şefkat ve sıcaklığı hissetmemem imkansız, çok iyi bir insan.

 

 

 

Sonra Arel var tabi, benden sonra tekrar aşık olur mu acaba? Belki bir ailesi olur... çocukları falan zaten ondan çok iyi bir baba olur. Acı kahvelerinde başka bir kadında olur... düşüncesi bile yüreğimi yangın yerine döndürüyor. Üstelik olamayan bir olayla sinirlenip Arel’in koluna en sertinden bir şaplat attım. Şimdilik haklıyım... “lan ne oluyor? Niye vurdun kızım?” diye uyku mahrumu gözlerini ovuşturuyordu. Ay vallahi çok sinirlendim şu an nasıl ya?

 

 

Başka kadın falan, üstelik çocukta yapıyor...

 

 

“yaprak kafalı” diye kendimi tutamayarak bir kez daha omuzuna vurdum. Arel sırattan geçiyormuş gibi bana bakarak “bir şey mi yaptım” dedi tedirginlikle ama bendeki sinir almış başını gidiyor haldeydi “daha ne yapacaksın köpek, başka kadınla evlenip çocuk yapıyorsun adi herif” diye bir kez daha vurduğumda önce afalladı daha sonra ise gür bir kahkaha atarak bana bakıyordu, buna nasıl gülünür aklım almıyor şimdi oturup ağlayacak kıvamdayım ama o gülüyor ,

 

 

 

en sonunda sinirle saçlarımı geriye itip “köpek!” diye bağırdım ama o hala kahkaha atmaya devam ediyor “boyun posun devrilsin emmi, alçak, yüzsüz. Bana bunu nasıl yapa bilirsin” dediğimde pişkin pişkin “kusura bakma yavrum, vallahi ben karım ve çocuklarımı çok seviyorum” dediğinde onu kendimden ittirerek uzaklaştırdım “hayvan herif, senle beraber o kadınında Allah belasını versin, adi” diye diye tüm beddualarımı ve küfürlerimi sıralamıştım ki ruh hâlimin daha berbat bir duruma sokma eylemine girip önce anlımdan öptü ve aşkla “karıma söz söylemek yok güzelim” dedi, ve ben bu noktada oturup ağlamaya başladım evet şu an ağlıyorum.

 

 

 

Karıma söz söylemek yok dedi inanamıyorum üstelik biz dün gece birlikte bile olduk

 

 

 

“şerefsiz, biz dün birlikte olduk bu nasıl sevmek adi, köpek maddem seviyordun niye aldatıyorsun onu, hemde benimle”

 

gözyaşlarım yanaklarımı ıslatmaya başladığında , Arel göz yaşlarımı siliyor ama asla gülümsemeyişini kesmeden

 

“aldatmadım yavrum” deyişiyle elini suratımdan çekerek

 

“aldatın işte, hemde benimle”

 

,”kızım aldatmadım diyorum sana niye inanmıyorsun”,

 

 

“aldattın köpek, benden daha iyimi bileceksin” ,

 

 

“yavrum sende alıklık mı var aldatmadım diyorsam aldatmadım”

 

 

“ya aldatın, sen benle yatın karını da aldatın” ,

 

“ben karımı aldatmam”,

 

“ köpek sen dün kimle yattın”,

 

“senle yavrum, bu ara da muhteşemdi tekrarlayalım mı, tadı damağımda kaldı” ,

 

 

“hayvan herif soruma tek cevap ver şu an karını aldattığını ispatlıyorum” ,

 

“ne dedim şimdi ben “ ,

 

“soruma cevap ver, ben kimim?”

 

Arel kendinden emin bir ifadeyle “karım” dediğinde kendime yeni geldim, ben ne yaşadım biraz önce...

 

 

benim nöronlar hayhay ediyor resmen, üstelik yalancıya bak bir de karım diyor “ben nerden senin karın oluyorum, karım falan değilim ben senin” doğruları söyledim. Kendi kendine gelin güvey olmasın, ben burada ihtimaller yüzünden cinnet çıkarmaya ramak kalmışım o bana karım diyor saf olsaymışım yuttururdu şerefsiz.

 

 

“lan biz gece birlikte olmadık mı?” diye sorduğunda kendimden emin bir şekilde “evet” diye cevapladım onu ben yalan söylemem olmuşsa olmuştur, o kadar da dürüst bir insanımdır helal olsun bana bu devirde benim gibisini bulmak çok zor çok...

 

“tamam işte bu ne demek oluyor?” ,

 

“ne demek oluyor?” ,

 

“evlenecez demek oluyor ya “

 

kendinden emin konuştuğunda daha bir karizmatik oluyor bu adam

“ay Arel senin bu kendinden emin konuşman çok hoşuma gidiyor, ayrı bir karizma oluyorsun vallahi” diye övmeden de edemedim, ama iltifattan anlamayan şahsiyet başını ya havle anlamında sallayıp “kızım, geç karizmayı falan biz ne zaman evleniyoruz?” dediğinde gıkım çıkmadı, ben şimdi ne diyecem bu adama , ben kendimi öldürecem kusura bakma ,bir az önce seni başka bir kadınla, çocuklu olarak hayal ettim mi diyim? Asla, daha neler..

 

 

Arel suskunluğumdan dolayı yattığı yerden dikleşip ciddi ciddi “beni orta da bırakmayı düşünüyorsan sen daha çok düşünürsün” diyerek elimden tutup beni kaldırmaya niyetlendirdiğinde, çıplak göğüslerim ortaya çıkmıştı “ne yapıyorsun?” diye çıkıştım, evden kovacak her halde, “kalk, nikah kıymaya gidiyoruz, sonra da düğün yaparız, ama önce nikah” yok artık, diyip çarşafı tekrar Koltuk altımda sabitledim. “yok artık” diye dile getirmeden edemedim, kaçıncı seviyedeyiz, bence Astra seyahat yapma vaktim gelmiş benim.

 

 

Arel tek kaşını kaldırarak “ne yok artık, ırzıma geçmeden önce düşünecektin bunu, kalk!” Allah insanı kuru iftiradan sakınsın yani böylesini de ilk kez görüyorum, ay ben nasıl birine aşık olmuşum, on parmağında on marifet artı şirretlik

 

 

“dün gece öyle demiyordun ama” diyerek yatığım yere daha bir sindim, Arel’de bunu fırsat bilip üstüme kapanarak “ben yapma dedim dimi?, sen beni yoldan çıkardın benim ufacık bile bir hatam yok Mila hanım. O yüzden nikah kıyacan bana” bence avukat olması lazım bu adamın, bu nasıl savunma

 

 

“Arel iftira atma bana sen zaten o yoldaydın, asıl sen beni yoldan çıkardın. Hem buna açıklık getireyim sen birlikte olmamıza dünden razıydın” ben doğruyu söylüyorum, beyimizin libidosu almış başını gidiyordu çünkü, ne olmuş benimde az biraz libidonsal dalgalarım olmuşsa, bana çok yükleniyor.

 

 

“Allahtan kork be kızım Allahtan, bu nasıl bir iftira, yaratan beni sakınsın” dedikten sonra yanağımdan öptü, ardından kendinden emin ve tüm ciddiyetiyle “Mila, yavrum evlenelim mi ?” ikinci kez aldığım evlik teklifim, şartlar uygun olsaydı bu gün kalkıp nikah günü alırdım onunla fakat yakın gelecekte ben yokum artık.

 

 

“bana kiraz çiçeğim neden demiyorsun?” konuların değişmesi lazım artık üstelik merak ettiğim tüm sorularıma da cevaplar gerekli, kaçmak yok, kaçmaya fırsat vermekte yok. Her şey vaktinde ol ası gerektiği gibi gizli saklı her ne varsa ortaya serilmeli. Zamanında üstüne düşmeyip kaçak savaşmam bu günlerimi yaştı bana, maddem bir felaketin eşiğimdeyim o zaman her şey ortalaya serilecek. Sırlarla dolu kısa da olsa bir hayat solumaya tâkâtim yoktu artık benim, Arel benden gözlerini kaçırdığında bir kez daha

 

 

“bana neden artık kiraz çiçeğim demiyorsun?” sormamla acı kahve gözlerini gözlerimle birleştirdi ardından derin bir nefes aldıktan sonra “buna hakkım yok çünkü” diye cevapladı lakin sorgular bakışlarımı fark edince daha açıklayıcı bir şekilde “aramızdaki kırgınlık... yani senin bana olan kırgınlığın, güvensizliğin geçmeyene kadar kiraz çiçeği demeye hakkım yok Mila.” Açıklık getirdiğinde, söyledikleri kalbimin ortasında ağırlık yaparak oturmuş olmasına rağmen bu konu hakkında tek bir şey söylemeden

 

 

“Arel benim gidişinle ilgili bilmemem gereken şeyler var mı?” öğrenmem gerekeni sordum. Normalde olsa kimseye ikinci bir şans vermezdim ama Arel’e verdim, üstelik hayatından temelli çıkmama rağmen o şansı ona verdim. Belkide kendim için. Ölmeden önce ona kırgın bakmamak için belkide. Arel sustu ama bu gün kimse susmamalı, bugün susarsa bir daha konuşacak fırsatı olamayacaktı çünkü. “Arel, şimdi susarsan bir daha seni asla dinlemem. O yüzden son kez soruyorum; gidişin hakkında bilmem gereken bir şey var mı?” sert çıkmıştı sesim ve bir o kadarda net. Arel’in yutkunduğunda çıkan sesi iştim ancak gözlerim acı, en acı kahvelerden bir an olsun ayırmıyor, ağızından çıkacak bir kelimeyi bekliyordum.

 

 

 

Arel üstümden kalkıp oturur bir pozisyondayken benim de oturmam için elimi tutuğunda çarşafı bir kez daha koltuk atlarımda tutturdum ve yatağın içinde öylece oturup ne diyeceğini bekledim. “ben hastaydım” dedi “kalp hastası, kalp yetmezliğim vardı Cenk bana dönör bulmak için çok çabalıyordu hatta öncesinde uygun bir çok dönör buldu da ama “ diye devam edip sustuğunda “ama?” devam etsin istiyordum, susmasın istiyordum o yüzden sorduğumu anlamış olmalı ki dudaklarında varla yok arasında bir gülümseme peyda olmuştu

 

 

“kabul etmedim, yaşamak istemiyordum. Hayatım o kadar boş ve renksizdi ki nefes almak o kadar sıkıcıydı ki bir an önce toprağın beni saklamasını istiyordum. Sonra seni gördüm, bahçedeydin, siyah geniş bir pantolon, üstüne de kırmızı renkte bir gömlek giymiştin ve o meşhur beyaz konvekslerin vardı , saçlarını iste tependen toplamıştın... ben o gün seni gördüm sonra hayatıma bütün renkler girdi. Siyah beyaz olan hayatım gökkuşağının tüm renklerini barındırdı o gün” diyip saçlarımdan bir tutam alıp kulağımın arkasına geçirdi. “sonra seni, Karaya gösterdim ‘kim bu kız diye’ Kara senin kim olduğunu anlattığında açılacaktım sana taki Merttin gelip bana senden delisiye aşık olduğunu anlatana kadar. Mila ben arkadaşlarıma ihanet ettmem , ben kimseye yanlış yapmam Mert’in duygularını öğrendikten sonra senin olduğun tarafa bile bakmadım, nasıl olduğunu bilmeden gözlerimin önüne görüntün düşüyordu ,unutmaya çalışıyordum olmuyordu. O kadar zordu ki bu durum benim için ve bunlar yetmezmiş gibi her gün her saat başı Mert, bana seni anlatıyordu” diyip gözlerime baktı ,

 

 

 

öyle masum ve öyle saf bakıyordu ki ona Mert’in mektubunu anlatmak istedim fakat yapamadım, bir şeyler engeldi beni. Anlatmamam gerekiyordu da zaten... ben bir şeyler demeyince Arel derin bir nefes alıp “ben seni hissediyorum Mila. Ben sana asla yanlış yapmam” dediğinde sinir havliyle “ama yaptın. Sen bana bir virgül bırakarak yanlış yaptın” gözlerimi kapatıp açtıktan sonra “biliyor musun dün gece ben iliklerime kadar gergindim, korkuyordum... ben kapıyı çalmaya korkuyordum. Bana yaşattığın duygunun esaretindeyim hâlâ. Arel ben o geceden çıkamıyorum” güçlükle sıralanmıştı tüm kelimeler,

 

 

 

eskiden olsa içime gömerdim söylemezdim kırgınlığım ve kızgınlığımla tek başıma kalırdım kimse üzülmesin diye fakat artık öyle değil benim için. Eteğimdeki tüm taşları döktüğüm gibi yüreğimdekileri de döküyordum artık. Sırf yarını düşünüyoruz diye her şeyi yüreğimizde taşımak ağır geliyormuş.

 

 

Her duygu açığa çıkmalı oysa, bazı kavgalar çıkmalı ve bazı küskünlükler yaşanmalı bunların hepsi hayatımızın bir parçası, üstünü siyah bir çarşafla örtüğümüzde görünmüyor diye yok oldukları anlamına gelmiyor, günü gelince tozlanmış örtünün altındakileri görmek için o örtüyü kendimiz çekince birer savaş alanına dönüşüyor yüreğimiz.

 

 

 

 

 

Oy vermeyi ve de yorum yapmayı unutmayalım kuzular...

🤍

 

 

Loading...
0%