Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. BÖLÜM

@orion

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 

⏳️

 

Kendimi dizginleştirdiğim de eve vardığımı fark ettim. Kapının önünde bir süre bekledim ve uzunca bir süre kapıya baktım , bu bakışım bir gerçekliğin bakışıydı . Gerçekler ve acıların bakışı... Yine yalnızlık beni bekliyordu , biliyordum hem ruhum hem de bedenimle yalnızdım, en azından bedensel bir yalnızlığımın olamamasını istiyordum . Ya da ruhumu yaralayan yalnızlığım olmamasını demeliydim. Kapıyı açmadan önce zille bastım, hep yapardım bunu birilerinin beni beklediğine kendimi inandırmaya çalışıyordum. Belki bir gün zille bastığımda biri bana kapıyı açar diye. Kapıyı açıp anahtarımı anahtarlığa fırlattım . Salona ilerlerken yemek masanın üzerinde bir not vardı . Âh neye şaşırıyorsam babamdandır kesin , not kağıdını elime alıp okudum "kızım sabah dediğim gibi şehir dışına gidiyorum kendine dikkat et seni seviyorum baban:)" beni seven babam , nedense beni seven babam bana bir kâğıtla vedalaşıyor . Bir açık yara daha , kapanmayan yaralarım ve ruhum , can çekişen ruhum , dimdik olan bedenim... Gür bir kahkaha attım , sesim tüm evde yankılanıyordu . Sesimin bana ulaşması bile sen yalnızsın, hep öyle kalacaksın diyor gibiydi . Koltuğa ilerleyip yayılır bir şekilde oturdum gözlerim tavandaydı tavanı izliyordum . Hep seyrettiğim tavan , dilsiz tavan ama bir o kadar da gürültülü tavan ... "merhaba tavan, ne haber " dedim sanki bana cevap verecekmiş gibi sesim yüksek çıkmıştı. Koltuktan kalkıp odama doğru giderken” hoş buldum kolon , merhaba merdivenler” odama, çıktığımda daha gür bir sesle bağırarak " merhaba odam, bak ben geldim bir hoş geldin diyeniz yok mu?" Diye gürledikten sonra yanaklarımın ıslandığını hissetim, yeni yeni fark etmiştim ağlamıştım . Ağlıyordum hayır ağlamamam gerekiyordu, benim bu sefer ağlamamam gerekiyordu . Alışığım ben , ben alışığım ben hep yalnızdım, hep tek olan biriyim... Canımı acıtarak "ne o Mila, ağrına mı gitti? hala kabulenemedinmi ?, kabullen artık sevilmiyorsun, yalnızsın ,kirpik uçlarına kadar yalnızsın" diye bağırdım . Öyle bir bağırdım ki bağırışlarım kulaklılarımın çınlamasına neden olmuştu. Rahatlamak için banyo yapmalıydım, banyoya girmeden önce telefonumdan Alec Benjamin'in let me down slowly şarkısını açıp telefonumun sesini yükseltim. Bu şarkısı bana iyi geliyordu , kalbimin yaralarına tuz bassada bir yandan bu acılı haykırışım bana iyi geliyordu. Acı da iyi hissediritiriyordu bazen , kanatsada nefes aldırtıyordu. Nefes aldırtan yaralar gibi... banyoya girdim ve musluğu açıp küvettin içine sıcak suyla doldurdum. Küvet tamamen dolduğunda küvetin içine girdim . Sıcak suyun içine gömülmek istedim. Bu isteğime yenik düşüp , bir süre küvetin içine gömüldüm. Daha sonra kafamı çıkartıp küvetin köşesine yerleştirdim, su omuzlarıma kadar geliyordu. Küvetin içinde ne zamandandır böyle kaldığımı bilmiyordum . Ellerimi suyun içinden çıkarıp baktığımda ; parmak uçlarım, yetmiş yaşındaki bir nene gibi buruşmuştu . Tıpkı ruhum gibi. Küvetten çıkıp durulandıktan sonra havlumu kendime sarıp aynanın karşısına geçtim ,uzunca bir süre kendime baktım. Karşımda 1.70cm boylarında , kehribarın açık tonlarında, evet gözlerim annemin renginde olduğu için onlara kehribar diyordum. Sevdiğimiz insanların biçimlendirme şekillerimiz gibi , bende öyle yapıyordum... iri gözleri olan, uzun kahverengi düz saçlı, beyaz tenli , dolgun dudaklı bir kız görüyordum, onu tanıyordum. Aynadaki o kız bendim, evet benim ,çok mu çirkindim , aynaya daha dikkatli baktım. Bir yabancıya bakar gibi baktım. Dışarda böyle bir kızı görsem ,güzel kız derdim , çok güzel bir kız değildim ama çirkinde değildim, peki niye beni hiç fark etmiyordu. Onun beğenecek tipte mi değildim ? oysa okuldaki erkeklerin bazıları beni fark etmiştiler, hatta yanıma gelip bana kur da yapıyorlardı . Peki o niye beni bir türlü fark etmiyordu ? niye beni sevmiyordu ? Kendi kendime sorduğum sorular cevapsız kalıyordu , cevapsız kalan sorgulamadan sıyrılıp ,en sonunda banyodan çıkıp kıyafet dolabımdan siyah eşofmanımı üstüne siyah sweatimi çıkarıp yatağın üstüne koydum. Çıkardığım kıyafetlerimi giydim ve başıma sardığım havluyu çıkarıp , saçlarımı taramaya başladım. Saçlarımı tararken içim hep buruk bir hisle kaplıyordu. Yedi yaşımdan sonra babamdan başka kimseye saçlarımı dokundurtmadım. Bakıcılara bile taratmadım saçlarımı . Annem tarasın istiyordum . Anneler kızlarının saçlarını tarardı çünkü. Annem gelene kadar babamdan başkası dokunmamalıydı saçlarıma. Babam bu duruma , ne kadar kızsa da hayır diyordum. Annem gelinceye kadar sadece sen tarayabilirsin diyordum, saçlarımız değerlidir tıpkı çocukluğumuz gibi, sevgiyle dokunulduğu zaman canlanırdı . Maziden az da olsa uzaklaştığımda , tarağı saçlarıma geçirdim, sakince tarağı saçlarımdan aşağıya indirdiğimde yüreğim acımıştı, boğazımda düğüm vardı . Gözlerimi kapatıp "orda mısın? “dedim her zamanki gibi sessizlik "ANNE.. sana diyorum orda mısın?" derin bir nefes aldım "bak kızın bugün çok üzüldü " hoş üzülmeye de alışmıştım ya "anne bak sana yine anlatacak çok şeyim var , anlatacak çok şeyim birikti anne ,bak sen yine yoksun ,ben yine yalnızım ... anne sen neden iyileşmiyorsun ? neden yanıma gelmek için çabalamıyorsun ? anne neden bizde herkes gibi anne kız olamıyoruz? anne neden beni öldürmek istedin? anne neden beni hatırlamıyorsun? " boğazım da artık ikinci bir düğüm yerini almıştı ." beni unuttuğun için mi öldürmek istedin ama ben hep beni unutmaman için yanına geliyordum , anne unuttun mu beni ?" Gözlerimi açtığımda gerçekler tokat vurar gibi önüme serilmişti . Yine kimse yoktu , yine çaresiz sesleniyordum. Serzenişlerimi bile kimse duymuyordu, kimse . Yalnız ve kimsesiz , tek başına ve yaralı, kırık , paramparça ... Kalbim acıyordu ,ruhum bedenime ağır geliyordu, gözyaşlarımın bir bir , damla damla kucağımda ki ellerimin üzerinde kalıyordu. Toplayabilseydim gözyaşlarımı kaç göl , kaç deniz dolardı . Acılarla akan gözyaşı dolu deniz mi olurdu? Avuçlarımdaki gözyaşlarımı eşofmanlarıma sürüdüm ve saçlarımı taramaya devam ettim . Her tarayışımda yüreğim sıkışıyordu , kırılmış parçalar daha bir küçülüyordu ... zor da olsa ,kendimi toparlamak için derin nefes aldım . Sorularıma cevap verecek bir annem bile yoktu yanımda " âh doğruya ben yalnızım" yüksek sesle söylemiştim. Delirmişim gibi gür bir kahkaha atmaya başladım . Kahkahalarım mutluluktan , sevinçten değildi . Hüzünden, acıdan , kimsesizlikten, serzenişlerimdendi benim kahkahalarım . Saç uçlarıma kadar, acıya bulanmıştım , yalnızdım , mutsuzdum, ailesizdim. Parmak uçlarıma kadar hissediyordum bu duyguları . Bana hep uğrayan , âh öyle değil benden hiç bir zaman ; ayrılmayan , beni terk etmeyen duyguları en küçük hücreme kadar hissediyordum.

                                                                              ***

 

Bugün olanlar aklımdan çıkmıyordu. Olanlar fotoğraf karesi gibi gözümün önünden geçiyordu ; onun, o egostik duruşu ,iğrenç alaycı kahkahası , kendini beğenmiş halleri ve en kötüsü beni kafasında koyduğu konum , bana iğrenç iması ... ben tek gecelik kız gibimi durmuştum? ben nasıl bir izlenim vermiştim ona ? nasıl beni o kızlarla bir tutuyordu ? düşüncelerim , beni kendine zincirliyordu , olanları hatırlayıp kendime kızıyordum , " APTAL ,APTALSIN kızım sen aptalsın kocaman bir aptalsın hemde o kadar aptalsın ki bu tek seferde açıklanabilecek bir cümle , bir kelime bile yok, hiç bir dilde aptallığını açıklayacak kelime yok... geri zekâlı ,salak , yaprak kafalı..." bağıra çağıra, kendime hakaretler savuruyordum . Unutur muydum onu ? unutur muydu? sahiden bir gün gerçekten unutur muydum onu?, onu kalbimden söküp atabilir miydim ? ya da bugün kalbimi yaraladığı izler yok olur muydu ? iyleşirmiydi açtığı yara? bugünü ,yaşanmamış olduğunu, birbirimiz tanımıyor gibi davrana bilir miydik, bunu yapabilir miydik? Yine kendime yönelttiğim cevapsız sorularım , ve yine kendim bile cevaplamaktan aciz sorular . Cevabını bilseydim cevaplamazdım galiba , gerçekler acıtır , ya benim ruhum, daha ne kadar acıyabilir ki , nede olsa kana bulanmış bir ruha sahip değil miydim ? Ölmemmiş ama kana bulanmış . Yatağıma uzanıyordum artık. Düşünmemem gerekiyordu , düşünmek istemiyordum. Düşünmemek için, ne kadar çabalasamda olmuyordu, bir türlü başaramıyordum . Yüreğim sızlıyordu , canım yanıyordu , ruhum paramparça, kalbim kan gölüne dönmüştü... sanki biri beni ateşe atmışta yanıp kül olup hayata devam ediyor gibiydim, peki küllerimle nasıl ayaktaydım ben ? Nasıl bedenim dimdik ve hasarsız kalabilmişti , bedenler neden ruha ihanet ediyordu? Ve nice sözlerle sorular ve yine hepsi yanıtsız. Benim, ona kızmaya hakkım yok. Çünkü o hiç bir şey bilmiyordu, bilmedende ne güzel canımı yakmıştı, nasılda tek bakışıyla , bir sözüyle nasıl da darma dağan etmişti... kim bilir bilse ne kadar acıtırdı kalbimi nasılda kanatırdı bu yaşlı , yaralı , kanlı ruhumu , kim bilir kaç kere öldürürdü ve kim bilir kaç kere diriltirdi ... işte o her zaman, AREL BORA ERİS' dİ , okulun en iyisi her şeyde en iyisi olan o. Ben ise Mila Ak , kendi hayatında bile başarılı olamayan zavallı ben , tabi bir kez daha , bin kez daha hatta milyon kez daha canım yanacaktı . Yine de keşke demeden edemiyordum ; keşke bugün o masadan kalksaydım , onun oturduğu an ben kalksaydım. Kalkmış olsaydım bunlar olmazdı, inat etmeyip ben kalksaydım yaşanmayacaktı bu gün , kalksaydım beni ... yaşanmasaydı bugün ve ben her zamanki gibi, ona bembeyaz , tozpembe bulutların arasında baksaydım ve o beni her zamanki gibi beni görmemiş olsaydı ve ben, onu yine uzaktan seyretseydim... bugün yaşanmasaydı keşke ve ben, onun böyle bir pislik olduğunu görmeseydim , bilmeseydim . Zihnimdeki tüm düşüncelleri bir tarafa bırakıp saate baktım . Saat , 21.10 geçiyordu ve açlık beni tümüyle ele geçirirken midemin açlıktan ağrıdığını hissediyordum, bir şeyler yiyecek halim yoktu ama bu acıyada dayanamıyordum. Odamdan çıkıp mutfağa doğru yürüyorken hiç bir zaman bakmadığım tarafa baktım. Gözüm babamın odasına takıldı. Babam her zaman annemin günlüğünü okuyordu hep merak ederdim , o günlükte annem ne yazmıştı ,neler yaşamıştı hiç bir zaman okuyamamıştım. Ayaklarım babamın odasına doğru dönmüştü, istemsiz bir hareketti bu . Kendimi dizginlemem lazımdı , kendi kendime "hayır, hayır Mila saçmalama yapma, yapmamalısın " diyerek zorda olsa merakın kollarından ayrılmıştım. Merdivenlerden inip mutfağa geçtim ve kendime bir sandeviç yapıp salona geçip koltuğa oturdum . Kafamın dağılması için televizyonu açtım ve bir kaç kanal gezdikten sonra sıkılıp herhangi bir kanalda durdum ve sandviçimi yemeye başladım . Üçüncü ısırığımda telefonum çalıyordu, arayan Aryaydı telefonu ikinci çalışta açmıştım "efendim " dedim

 

"Mila kuşum nasılsın"

 

" iyim sen nasılsın " iyi miyim gerçekten?

 

" Milaaa , Arel Kara'nın yanına geldi ve öğlen olanları anlattı " Arel , Karayla çok yakındılar Kara, Arel’e olan hislerimi Arya yüzünden biliyordu. Neyse ki Kara beni kardeşi olarak gördüğü için sırıma ortak olup Arel’e söylememişti ." Arkadaşlar Arya , anlatması normal değilmi?" dedim düz bir sesle. Arya

 

"O zaman senin hakkında ne dedikleri umurunda değil " dediğin de derin bir nefes aldım ve kendimden emin bir sesle "değil , ne derse desin umurumda değil " ne dediğini biliyordum çünkü "kızım ne saçmalıyorsun sen ya ? Arel diyorum , senin hakkında konuşuyordu seni anlatıyordu diyorum " Aryanın tuhafına gitmişti bu hâlim, haklıydıda, çünkü ben onun herhangi bir bakışını bile saatlerce anlatırdım, o bakışlar benim üzerimde olmasa bile. Duygusuz bir sesle “Arya ne yapabilirim? insanlar konuşur " dedim. Oysa o normal bir insan değildi benim için. Arya " senin , bu hâllerin normal değil . Bugün olanları bir de sen anlat bakalım " dediğinde bıkın bir nefes aldım. Ciğerlerime aldığım oksijen yetmemişti. Tekrar derin bir nefes alarak, olan biteni beş dakikada anlatım " hım" dedi, sadece hım mıydı ? Ben yıkılmış gibiydim oysa. Ardından neşeli bir şekilde " onun senin hakkında ne dediklerini öğrenmek isterimsin, anlatayımı? " kalbimde açtığı yara bir kez daha kanayacağını hissetmiştim . Hayır öğrenmek istemiyordum beni zihninde nasıl bir yere koyduğunu biliyordum çünkü . Tekrar aynı şeyleri düşünmek istemiyordum. Aryaya net bir şekilde "hayır Arya, dinlemek istemiyorum "dedim ağızımdan çıkan her bir kelimeyi bastıra bastıra söylemiştim "tamam kuşum, sen nasıl istersen öyle olsun " dedi " Arya çok yorgunum bebeğim, bu gün..."diyip susmuştum, cümlemin devamını getirecek gücü kendimde bulmuyordum "tamam kuşum sen uyu dinlen , yarın sana bi sürprizim var" yorgun bir sesle " sürpriz mi? Ne sürprizi?” heyecanlanmıştım , ya da kendimi kandırıyordum . Sadece merak ediyordum nedense içimde bunca şeye rağmen meraklı kız hâlâ yaşıyordu ama bu sefer üstelemiyicem normalde olsa ne olduğunu öğrenmeye çalışırdım ama şimdi o gücü kendimde bulamıyordum . Bugün olanlardan sonra hissettiklerimin yanında başka bir duygu kaldıramıyordu kalbim, o yüzden olmalı ki , meraklı kız benden uzaklaşmıştı . Arya "söylemiyicem, yarın görürsün " duygusuz bir tonda " tamam , yarın görücem . O zaman iyi geceler " diyip telefonumu kapattım. Saat on iki olmuştu çok yorgundum , televizyonu kapatıp sandviç sehpanın üstündeydi, sandviçi umursamadan odama doğru yürüdüm ve göz ucuyla babamın odasına bakıp "uyu Mila, uyu " diyip odamın kapısını açıp odama girdim. Odamı çok seviyordum. Bembeyazdı, yatağım dışında odamın mobilyalarına kadar her yer bembeyazdı içim gibi değildi bana zıt olarak daha ferahtı ve sevdiğim renk gibide değildi . Bazı şeyler bize zıttı bu hayatta ama hoşumuza giderdi işte severdik yine de bizi yansıtmayan şeyleri de . Kendimi yatağa attım ve çok beklemeden uyku beni tamamen kollarına almıştı artık...

 

 

oylamayı unutmayalım :)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%