34. Bölüm

34. Bölüm

Bahar
orion

FİNAL (part 1)

 

 

⏳️

 

şarkı; Berkan Altunay (zor)

 

Keyifli okumalarrr canımlarrr

 

 

Kızgın olunca birine, her zaman affedebilirsiniz ancak kırgınlık bambaşka bir şey. Öyle bir Şey ki sevdiğiniz insana bakış açını bile değişiyor yani tabiri caizse buz kesiyorsunuz ve ben Arel’e en küçük hücreme kadar kırgındım tıpkı babama ve anneme olduğum gibi.

 

 

onlara buz kesmemiş. Olabilirim lakin onlara artık eski Milan’ın kalp penceresinden de bakmıyorum. Ve bunu onlar, bana yaptırmıştı. Ben bir evlat olarak annem ve babama her zaman kırgın kalacağım...

 

 

onları seviyor olmamın onları affedeceğim anlamına gelmiyor ve Arel gibi de geçerli sebepleri yok iken. Arel’e en az annem ve babam kadar kırılmıştım, ta ki bana gidişinin nedenini anlatana kadar. Ve şimdilerde ona kırgın değilim, sadece kızgınım...

 

 

nasıl olurda kalp yetersizliğinin olduğunu bana söylemezdi, Cenk ona uygun dönör bulunca defalarca red etmesi de yüreğimi sızlatmıştı...

 

 

bir insan hayattan kopmuş bir şekilde yaşaması çok kötü, bende öyle yaşıyordum lakin Arel den farklı olarak bir küçük umut kırıntısına bağlıydım. O iyileşmenin umudunun benim yok olamam gerektiğini bilmeden bağlıydım, keşke daha önce bilseydim de daha önceden ölüp gitseydim, ya da geberip demem lazım...

 

 

 

biz neden her açıdan hasarlıyız ben neden kırık döküğüm, annem ve babam beni neden sevmiyor, ben niye birinin bir evladı değilim, ben neden hala yaşamak istiyorken aynı zamanda da ölmek istiyorum...

 

 

artık Arel hakkında da bilmem gerek her şeyi biliyordum. Arel’in sırf ameliyat masasında kalma riski olduğundan dolayı beni annemin iyileşmemi beklememi istemesini bile biliyorum. Yani Arel en çok da beni benim iğliğim için ardında bırakmıştı, ah zaten herkes her şeyi benim iğliğim için yapmıyor mu? Neyin kafasındayım ben. Bilmiyordu ki ölseydi bile ben onu beklemeye devam ederdim, kırık, dökük bir şekilde onu beklerdim...

 

 

 

çünkü ben her zaman beklerim, beklemek en çok bana yakışıyor, kimseye değilde en çok bana yakışıyor tıpkı ölüm gibi ve de tıpkı yaşamak gibi, galiba bana acı olan her şey yakışıyor. Ben Mila Ak dünya da ne kadar gözyaşı içeren bir şey varsa o bana yakışır...

 

 

artık bu olanları bir yana bırakıp diğer soruma geçmeliydim fakat gözyaşlarım hâlâ aktığı için Arel’e gözü dolu bir şekilde bakıp “Arel sen neden denizden nefret ediyorsun”

 

Sorduğum soruyla Arel kasıldı, gözlerini kısa bir vakit kaçırdı benden ancak daha sonra ellimi tutup “o masada ölseydim toparlanamazdın Mila, seni burada bırakmak zorundaydım” kaçıyordu bin kere söylediği cümlesini tekrar söyleyip beni geçiştiriyordu.

 

 

 

“Arel sen neden denizden nefret ediyorsun?” diye tekrar sorduğumda elimi bırakıp “hazırlan güzelim Relictaya gidelim” diyip göğüslerimin ortasından öptü ve banyoya doğru gittiğinde yerimde öylece kalakaldım, belkide diretmemeliydim, kahrolsun onu bu kadar öfkelendiren denizden neden nefret ettiğini de öğrenmek istiyorum ama...

 

 

bunu sormam lazım ama kime?

 

 

 

***

 

 

Arelle beraber Relictaya geldiğimizde Kara, Arya ve Cenk’i, Arel aracılığıyla ben buraya çağırtmıştım, toplu bir veda fena olmazdı dimi?..

 

 

Cenk viskisinden bir yudum alıp elimdeki portakal muzip bir şekilde suyuna bakarak sırıtığında bende Arel’e çatık kaşlarla bakarak “bende şarap istiyorum” dedim ,şerefsiz benim yerime benim için portakal suyu istemişti üstelik herkesin elinde viskisinden, şarabından, tekilasına ve de birası varken ben portakal suyu içiyorum sadece portakal suyu, hemde pipetle.

 

 

 

 

“güzelim senin içeceğin var zaten” geniş geniş söylemişti, Cenk surat ifademdeki vurgunluğu işaret ederek kocaman bir kahkaha atığında sinirle elimdeki portakal suyunu masaya sertçe koydum ve net bir tonda “viski istiyorum” dedikten sonra Arel’in elindeki biraya bakıp “bira da olabilir” dediğimde pis insan olan Arel Bora Eris burnuma fiske vurup gıcık bir tonda “olmaz yavrum” sözleriyle isteğimi kestirip atmıştı.

 

 

 

 

Kara ve Arya kendi dünyalarından çıkartmam için Aryaya yüksek bir sesle “kalk gidiyoruz buradan” diyerek ayağa katlığım sırada Arel elimi sıkıca tutup Aryayla birlikte “nereye?” diye sorduğu an Arel’e dönüp umursamaz bir ifadeyle “sanan ne?” dedikten sonra Aryanın da çantasını alıp Aryayı bilgilendirmek adına “başka mekana gidiyoruz” dediğimde fal taşı gibi açılan gözlerini görmezden geldim

 

 

 

 

anacak Aryanın şaşkınlığını atlatması biraz zaman alacak gibiydi o yüzden kolundan tutup ufak bir şekilde sarstıktan sonra “hadi” diye bağırdım, buradaki müzik insanı sağır edebilirdi, Allah aşkına bu kadar yüksek sesle birbirimizi nasıl duyacaktık...

 

 

 

Aryayla beraber tam arkamıza bakmadan gidecekken Arel bileğimde Sıkıca tutuğu için gidemiyordum...

 

 

 

sinirle bileğimi tutan eline bakıp “bırak, çocuk muamelesi gördüğüm yerde kalmayacağım” diye çıkıştığımda Arel beni sertçe çekip yanına oturttu ve eliyle garsonu çağırdı. Kumral, mavi gözlü garson geldiğinde Arel “koçum sen topla bunları, hepimize portakal suyu getir” yok artık, Cenk ve Kara aynı anda duygularımın dili olmuşçasına “yok artık” dediklerinde Arya da yüz ifadesiyle yok artık demiş gibi olmuştu fakat Arel yaptığının farkında değilmiş gibi Cenk ve Karaya ne? anlamında kafa salladı...

 

 

 

resmen safı oynuyordu şu an...

 

 

 

bu adam net deli, bana da alkollü bir koktey isteseydi ne olacaktı sanki ama bizim hazretlerimiz herkesi portakal suyu içmeye zorluyor.

 

 

 

“bir bardayız ve portakal koktey içiyoruz üstelik sıfır alkol şaka gibi” diyen Karaya bardağımı kaldırarak “koktey çok havalı duruyor, portakal suyu de Kara” dediğimde Arel boyun girintimden çıkmadan gülmüştü hayvan herif hiç bir şeyi umursamıyordu.

 

 

 

 

Arel’in dinlendiği boyun girintimin alanını bozmadan “bence ayıp oldu, özellikle Cenk’e” dediğimde Cenk “katılıyorum. Abiniz sayılıyorum üstelik, aranızda durmamam lazımdı...” diye benzer laflar sıralarken Arel “dediklerini umursamıyorum piç kurusu” diyip belime daha sıkı sarılmıştı.

 

 

 

Cenk ona göz devirmekle kalmıştı, sadece ve bunu görmeyen Arel boynuma ıslak bir öpücük kondurup başını kaldırmadan orada kalamaya devam etmişti. Doğruyu söylemek gerekirse sarılışını ve boyun girintimde hissettiğim ılık nefesini hissetmek beni mutlu ediyordu. Özlemim biraz olsun diniyordu sanki...

 

 

 

 

biz aşk sarhoşu yolunda ilerlerken Cenk “siz barıştınız mı?” sorusuyla bana baktığında Arel boyun girintimden başını kaldırıp gözlerimin en derinine baktı. Barışıp barışmadığımızı bilmiyordu, gerçi bende bilmiyorum ancak ona karşı artık ufacık bile olsa ne kırgınlığım vardı ne de kızgınlığım. Ona karşı hala bitmek bilmeyen aşkım vardı. Bir zamanlar sevdiklerimizi affedemeyiz diye düşünüyordum, hatta affettiğimizde hissizleşiriz diye düşünmüşlüğüm bile vardı...

 

 

 

 

ama asıl olan öyle değilmiş meğerse, affetmek geçerli bir nedenlere sahip olan insanlara uygulanan eylemmiş. Çünkü ben Areli affetmiştim ancak ona karşı nötr değilim, üstelik sevgimden bir gıdım bile eksilmemişti de. Yani bu demek oluyordu ki biz barışmıştık. Ben onunla barışmıştım...

 

 

 

sesiz kaldığımı gören Arel tedirginlikle “barıştık mı güzelim?” diye sordu. Onu trolemek için umutsuzlukla bakıp “barıştık” dedim sesimdeki mutluğu gizleyemiyordum, fakat Arel hâlâ gözlerimdeki trolü anlamayıp “peki bir gün barışma ihtimalimiz var mı? Benimle kalabilecek misin Mila?” sözleriyle Cenk, Kara, Arya ve ben bir ağızdan kahkaha atığımızda Arel neyi kaçırdım bakışını tek tek üzerimizde gezdiriyordu.

 

 

 

 

En sonunda yüzünü iki avcumun içine aldım ve acı kahve olan gözlerinin derinliklerine bakıp dolgun dudaklarına küçük bir öpücük kondurduktan sonra kadife bir sesle “bu yeterli bir cevap bence” dediğim an gamzesi görüncek şekilde gülümsedi.

 

 

 

Gülümseyişi o kadar güzeldi ki bana yanağındaki çukurda ömür boyu yaşamayı düşündürüyordu... fakat, ne yazık ki bu gülüşü bir daha görme imkanım olmayacak . Ölüme adım adım yaklaşan insanların neye imkanı olurdu ki zaten...

 

 

***

 

 

Bir süre sonra Arel ve Kara Relicta ile ilgili işleri halledip geleceklerini söyleyip gittiklerinde ben, Arya ve Cenk locada kalamaya devam ediyorduk, Cenk yüzüncü kez tekrar “kontrollerine gidiyorsun dimi Mila, yarın bir de ben muayene edeyim seni” demesiyle bana gına gelmişti artı, ama ayıp olmasın diye ona yüzüncü kez tekrar ve tekrar “olur” dedim fakat olur deyişim asla olur değildi, ölmeye hazırlanan bir insanın muayene olması kadar saçma bir şey yoktu.

 

 

 

 

Hem ben ölmeye kara vermeseydim bile annemin hasara uğratmış kalbimin neyini muayene etmeyi düşünüyor ki?.. “ben lavaboya gidecem, sende gelecek misin kuzu?” Arya ya hayır anlamında başımı sallamıştım.

 

 

 

Ama Karadan mı bulaştığını bilmediğim bir şekilde Cenk’in patavatsızlıkla “niye sende gitmiyorsun Mila? Kızlar yapışık ikizler gibi hep birlikte gider tuvalete” dememiş olmasını yeğlerdim...

 

 

 

 

Cenk’in bu söyledikleriyle Arya göz devirip gittiğinde ben de “tuvaletim gelmedi çünkü Cenk” diye cevapladım onu ama bununla yetinmeyen Cenk “birlikte giden kızların aynı anda tuvaletlerimi geliyor?” bunun Cenk’in yapması çok tuhaftı benim için demeki neymiş Cenk doktor olmuş ama halen tüm erkekler gibi kıtlık yaşıyor.

 

 

 

 

Boşuna dememişler erkeklerin saat 20.00 dan sonra beyinleri küçülüyormuş ve şu an saat 21.30, acaba ona haydi uykuya desem kızar mıydı?

 

 

Bence parçalardı...

 

“bu sessizlik, evet demek oluyor o zaman. Lan resmen telepati yoluyla sıçıyorsunuz”

 

 

 

gerizekalı demek vardı şimdi ama söylemeyeceğim çünkü ben iyi bir kızım ve ona Cenk sende beynin var mı diye de asla imada bulunmayacağım iyi kızlar bunu yapardı çünkü.

 

 

Şu an çok fedakarlık yapıyorum gibi geliyor ama olsun ne de olsa sevgilimin kuzen kategorisinde, bu kadarını yapmalıydım...

 

 

“herkeste aynı değil” aslında çoğunlukla öyle değil demek daha mantıklı olurdu sanki, neyse söyledim artık. Cenk “çoğunluk öyle ama “ dedi ona evet anlamında kafa salladım nede olsa biz kızların aynı anda tuvaletimiz geldiği falan yoktu. Birlikte gidiyorsak var orda bir iş yani bunu sadece kızlar anlar, detaylarını Cenk’e söyleyip de sırımızı açığa vurmamam gerek...

 

 

zaten kafamda bir dünya şey dolanıyor...

 

 

ben Arel’in annesi, babası ve bir çok bilgiyi nasıl öğrencem şimdi? Zaten ölecem bari sevdiğim adamı yüzde yüz bileyim ne olacak şimdi. Kime sorabilirim, kime? Areli yakından tanıyan kim var diye düşünürken bakışlarım Cenk de sabitlenmişti. Ben daha önce nasıl düşünemedim, tabi ya Cenk Arel hakkında her şeyi biliyor olmalı, olmalı değil hatta. Cenk Arel’in her şeyini bilir...

 

 

***

 

 

Yalanların örtüğü gerçeklere sır denilir fakat herkes bilir ki er ya da geç tüm sırlar açığa çıkar. Kimi sırlar vardır ki insanları delik deşik eder, kahreder insanı, kimi sırlar ise birer yük oluverir yüreğine insanın. Çok istese bile hafifletemez.

 

 

 

İnsanoğlunu dünya da yaralayan tek bir şey vardı o da sırlar...

 

 

ve ben bu gece Arel’in kalbine gömdüğü gerçekleriyle yüzleşecektim. Düşüncelerimle boğuşurken Cenk’e uzun uzun baktığımdan olsa gerek “bir şey mi var Mila?” diye sorduğunda boğuştuğum düşüncelerimden sıyrılarak “evet Cenk. Sana sormam gerekenler var” dedim ne hissettiğimi bilmiyorum keza yanlış mı yapıyorum doğrumu yaptığım mı da.

 

 

 

Bildiğim tek şey var artık hiç bir konuda karanlıkta kalmak istemediğim...

 

 

 

“sor Mila” diyen Cenk’in gözlerini baktım ve tüm gücümü toplayarak “Cenk, Arel neden denizden nefret ediyor?” diye sordum inanın ki nasıl sorduğumu ben bile bilmiyorum. Cenk elindeki bardağı yuvarlak masaya koydu ve şaşkın bir ifadeyle “bu da nerden çıktı?” dedi, öne doğru eğilip “bilmek istiyorum Cenk. Sevdiğim adam hakkında her şeyi bilmek istiyorum” muhtaçlığımı saklamadan söylemiştim tüm sözlerimi ancak Cenk “Mila, benim söylemem doğru olmaz. Arel’in söylemesi daha doğru olur” demesiyle Arel’in “benim neyi söylemem doğru olur Cenk”

 

 

kahretsin.

 

 

Arkamı dönüp Arel’e baktığımda tek kaşı kalkmış bir şekilde ben ve Cenk’e bakıyordu, gözlerindeki sorgulayıcı ifadeyle “neyi söylemeliyim güzelim?” Diye bu sefer bana sorduğunda şoktan dilimi yutmuşum gibi tek kelam söylemedim lakin Cenk Arel’e olan sadakatinden dolayı “Mila, senin neden denizden nefret etiğini soruyordu” deyivermişti.

 

 

Arel’in bakışları beni bulduğunda acı kahve olan gözlerinde ne ifade ettiğini bilmediğim bir duygu belirdi. Bu duygu midemin kasılmasına yetmişti.

 

oylamayı ve yorum yapmayı unutmayalım kuzularrr🥰😘🩶💗💝🤍🦋

 

Bölüm : 26.12.2024 19:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...