Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. BÖLÜM

@orion

 

 

BEŞİNCİ BÖLÜM

 

 

⏳️

 

 

Hayaller tanrıya ulaşan dualarımız diyordu yalnız bir yazar . Öyle olduğu için mi insanlar hayal kurar? Peki kendi hayal dünyasında yaşayıp da hayaller dünyasından ayrılmayan insanlara ne demeli?

 

 

Film boyunca ağlamıştım. Film bitti ve ben hala ağlıyordum . Kim bilir hangi acılarımın gözyaşlarıydı bunlar. Işıklar yandığında kafamı ona doğru çevirip baktım. O da ağlamıştı . Hatta bir damla gözyaşının yanağından süzülüp boynuna doğru aktığını görmüştüm . Bakışlarım adem elmasındaydı artık . Yutkunurken adem elması aşağı yukarı hareketlenmişti , bana dönüp baktığında göz göze geldik . İrislerim, irisleriyle buluştu. Bu gün kaç kez buluşuyordu gözlerimiz. İrislerini benden mahrum etmiyordu . Acı kahve gözlerinin en koyu tonunu almıştı ,beklemediğim bir an da beni kendine doğru çekip sarıldı . Bu ani sarılışıyla başım artık göğsündeydi. Kalbi çok hızlı atıyordu, atışlarını duyabiliyordum. Sandal ağacının ve çam kozalağın harmanlandığı kokusu ciğerlerime hapsettim. Odunsu kokusunu daha derin çekip ciğerlerime ziyafet ettirmiştim. Odunsu kokusu , başımı döndürüyordu . Kalbim deli gibi atıyordu. Atışlarımın sesini duyuyordum . Acaba o da kalbimin sesini duyuyor muydu ? Salonda kimse yoktu, salonda derin bir sessizlik oluşmuştu . İkimiz vardık ve sadece nefes seslerimizi duyabiliyordum. Kafayı yemek üzereydim, biz sarılıyorduk . Ben ona sarılıyordum. Bu sarılış yaralarıma kabuk olur muydu? hayal gibiydi. Bu için de bulunduğum an , bir rüya olabilir miydi? ya uyanırsam, uyanırsam gerçek olmaz. Uyanırsam yaşanmamış olurdu. Yaşadığım anın gerçekliğini sorgularken , içimdeki kızla beraber kalbimden gelen bir ses gerçek diye haykırıyordu . O sese kulak verdim . Gerçekti, bu gün olanlar gerçekti. Arel bir elini sırtıma diğer elini belime yerleştirmişti artık. Dokunduğu yerlerim ateşe tutmuşum gibi yanıyordu . O benim ateşimdi . Tıpkı bir cehennem gibi . Cennet demek isterdim ama aşk cennette yaşanmayacak kadar tehlikeli ve yaralayıcıdır... derin bir nefes almıştı. Bir an da başımın üstündeki çenesini kaldırıp kafasını boyun girintime koydu . Elimi bacağından usulca çekip iki eliminde göğüsünde olacak şekilde kafamı kaldırıp ona baktım. Hareketlenmemle başını boyun girintimden kaldırıp gözlerimin içine baktı . Acı kahve gözlerinde huzur dolu bir bakış vardı . Bende huzurumu bulmuştu ? Sırtımdaki elini kaldırıp saçlarımı okşamaya başladı ve sonra elini yanağıma götürüp yanağımı okşadı . Derin nefes alıp " kiraz çiçeğim" dedi sesi fısıldar gibi çıkmıştı , acı kahve bakışlarını yanağımdan ayırıp gözlerimle buluşturdu . Aklıma takılan milyonlarca şey varken, ben sadece niye bana kiraz çiçeğim dediğine anlam veremiyordum, sadece merak ediyordum bunu . Oysa bu yakınlaşma oldukça tuhaftı . En sonunda merakıma yenik düşerek " kiraz çiçeğim? " Sesim onun gibi fısıldar gibi çıkmıştı . Gülümsedi , gülümsemesinde kötülük barındırmıyordu . Art niyet yoktu . Bir çok şeyin yanında , en çokta gülümsemesinde şefkat ve sevgi vardı . Gülümsemesi şefkatliydi " hıhı " diyip derin bir nefes aldı ve elini yanağımdan kaldırıp topladığım saçlarımdan tokamı , sıcak eliyle saçılarımdan usulca aşağıya doğru indirdi . Saç diplerim karıncalanıyordu . Saçlarım elinin altında can buluyormuş gibiydi , tokamı saçlarımdan kurtardığında saçlarım açılmıştı. Ve hatta bir kaç tutam saç önüme gelmişti . Önüme gelen saçlarımı usulca saçlarımı kulaklarımın arkasına yerleştirmişti , dokunuşları naifti ,şefkatliydi , kıyamıyormuş gibi dokunuyordu bana . Dokunduğu her yer cayır cayır yanıyordu ... heyecandan bayılacakmışım gibi hissediyordum. Kalbim yerinde miydi bilmiyordum , her nefes alışımda kokusu burnuma doluyordu. Ciğerlerim kokusuyla ziyafet ediyordu. Odunsu kokusu beni esir almıştı . Kokusu beni ,bir sandal ağacının gölgesinde otuyormuşum gibi hissettiriyordu . Kokusunu hafızamın en kuvvetli yerlerinde yerini alıyordu . Kokusu benim için unutulmazdı . Tıpkı kokunun sahibi gibi unutulmazdı . Gerçi o unutulacak biri değildi benim için. Elini, ellimin üstüne alıp kalbini olduğu hizaya götürerek "bak " dedi sesi boğuktu ve sık sık nefes alıp yutkunuyordu , tıpkı benim gibi . Bakışlarımı kahvelerinden ayırıp ellerimize baktım . Ellerimiz. Elimin altında kalp atışlarını hissediyordum. Çok şiddetliydi. Kalbi çok hızlı atıyordu . Tıpkı benim kalbim gibi atıyordu . Bakışlarımı kahveleriyle tekrar birleştirip

 

 

" kalbin çok hızlı atıyor" kalbim çok hızlı atıyor, kalbimiz hızlı atıyor kalbimiz dans ediyor , atışlarımızın sesi , eşsiz bir nota , demek istiyordum. Suratımı avuçlayıp " çok hızlı atıyor" dedi . Suratım , avuçlarının içinde yanıyordu . Parmak uçlarıma kadar yanıyordum. Kışıma bahar getirip çiçekler açtırıyordu. Acı kahve gözleri dudaklarıma kaydı, yutkundu . Yutkunmasıyla beraber adem elmasının hareket ettiğini görmüştüm. Bakışlarımı adem elmasından kaldırıp tekrardan kahvelerine kaldırıp tamamen ona odaklandım. İrislerimiz titriyordu. İrislerimizle dans ediyorduk sanki . Sessizdik ,sadece nefeslerimiz konuşuyordu . Hayır nefeslerimizle birlikte , kalp atışlarımız duyuluyordu. En azından kendi kalp atışımı duyabiliyordum . Onunkinide hissetmiştim zaten. Tek bir söz demden , tek bir kelime sarf etmeden sadece öyle kaldık. Kelimeler, sözler , cümleler bunların anı bozmasına izin vermeden sustuk. O sustu ben sustum . Susuşlarımızla anı yaşamış gibi...

                                                           ***

 

 

Sesten irkilmiştim . Ortamın sessizliğini bozan , telefonumun ziliydi. Bu ses bana aniden çalınan bir saksafon sesini çağırtırmış giydi . Suratımı avuçlarından, çekip koltuğumun köşesindeki çantamdan telefonumu çıkartıp açtım "efendim" sesim buğulu çıkmıştı "Mila , Milaaa Kara, koş Kara iyi değil" ardından " astım krizi " diyip ağlıyordu Arya , korkuyla ayağa kalktım "sakin ol Arya. H-hangi salondasınız? " sesim yüksek çıkıyordu . Korku ve panik tüm bedenimi ele geçirmek üzereydi. Kara, benim doğmayan kardeşim gibiydi, onun değişiyle annemin doğurmadığı kardeşim . Benle beraber Arel’de ayağa kalkmıştı " salon dokuz" dedi Arya , telaşla " tamam geliyoruz" diyip telefonu kapattım Arel’e dönüp " Karanın astım krizi tutmuş " dedim , Arel dediklerimle elimi tutup koşar adımlarla salondan çıktık. Arel telaşla "neredeler" dediğinde zorlukla "salon dokuzdalar" diyebildim . Korktuğum ya da paniklediğim zaman , konuşmakta zorluk çekiyordum. Arelle birlikte salona doğru koşuyorduk . Belki bir dakikada gideceğimiz salona bir türlü varamıyor gibiydik. Zaman kavramı duygularımıza göre değişiyordu . Zaman özneldi , herkese göre değişken . Köşeyi döndüğümüzde onları görmüştüm. Sesimi yükselterek "ordalar" dedim , o da benle beraber görmüştü ama ben nedense söyleme ihtiyacı hissetmiştim. Saniyeler dakikalara , dakikalar saate dönüşmüş gibiydi . Daha hızlı koştuk , onlara bir kaç koşuş uzaktaydık sadece ama sanki bir türlü yetişemiyor gibiydik. Nihayet yanlarına vardığımızda Arel elimi bırakıp Karanın yanına ulaştı ve sakin şekilde bir ayağını uzatıp Karanın kafasını dizine yatırdı ve arka cebinden astım ilacı çıkartıp Karanın ağızına tutu . Arel Karanın astım ilacını yanında mı taşıyordu ? Ya da sabah ki muhabbetinden dolayımı yanına almıştı? Kendisi gibi gizemli hareketleri . Kara ilacı içine çekmeye başladığında Arya ile Karanın yanında diz çökmüştük . Elimiz, kolumuz bağlı bir şekilde Karaya bakıyorduk . "Sen benim annemin doğurmadığı kardeşimsin Mila"

 

 

" Kuzen, Aryaya sürpriz hazırlayacağım, bir el atsana "

 

 

"Mila , bu saatten sonra hakki bir kuzensin" Karanın sesi kulaklarımdaydı, bana kuzen diyordu hiçbir kan bağımız yokken , kardeşim diyordu eksikliğini hissettiğimi bilirmiş gibi . Boğazımdan bir hıçkırık çıkmıştı . Göz pınarlarımda , gözyaşlarım toplanırken sertçe yutkundum . Güçlü durmam gerekiyordu . Hem Karaya bir şey olmayacaktı ... bakışlarımı Karadan çekip Aryaya çevirdiğimde , Arya hıçkıra hıçkıra ağlıyordu . Tek elimle Aryayı göğsüme çekip "sakin ol, sakin ol bir şey olmayacak "diye teselliler veriyordum . Kendi kendime verdiğim sesiz teselliler gibi . Tesellilerim ikimize etki etmiyordu Arya korkuyordu . Ben korkuyordum . Bir tek Arel soğuk kanlı davranıyordu . Tıpkı bir duvar gibi . Karayı ilk kez bu halde görüyordum , gözyaşlarım , göz pınarlarımda daha fazla tutunamayıp aktığında hemen ellimin tersiyle silip diğer yaşları geri ittim ama hâlâ boğazımda bir düğüm varmış gibi yutkunamıyordum . Bir kaç dakika bana bir kaç ay gibi geçtikten sonra Kara yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı . Bunu görür görmez , Arya benden ayrılıp Karaya sarıldı . Arel Karaya bakıp hasar tespiti yapıyor gibi baktıktan sonra iyi olduğundan emin olduğunda yanıma geldi . Kısa bir bakışla Arel’le baktıktan sonra bakışlarımı tekrar Karaya çevirdim. Karadan gözlerimi ayıramıyordum. Kara bunu fark etmiş gibi "iyim kuzen " dedi. Sesi halsiz çıkmıştı . Ona bakıp gülümsedim, iyi olması gülümseme yetmişti " bizi korkutun koca oğlan " dedim ,Kara dişleri görünecek şekilde kocaman gülümsediğinde içime su serpildi . Başımı Arel’e doğru çevirip baktığımda o da aynı anda bana baktı. Acı kahvelerindeki kalkanları kaldırmış gibi baktığında , kahvelerinde bir çok duygu vardı . Bana doğru biraz daha yaklaştığı zaman gözlerinin en derinleri baktım . Önümde diz çökmüş bir şekilde duruyordu. Ona bir kez daha sarılma ihtiyacı hissediyordum. Ona sarılsam beni iter miydi yoksa o da bana sarılır mıydı ? Kendimden beklemediğim bir şekilde kollarımı omuzlarına yerleştirip sarıldım . Ona çekinerek sarılıyordum. O da iki kolunu belime sarıp sıkıca sarıldığında başını boyun girintime koydu ve derin bir kaç nefes aldı. Onun bu hareketinden güç alarak , bende ona sıkı sıkı sarılıp kafamı onun boyun girintisine koyup kokusunu derin derin içime çektim . Sandal ağacı ve çam kozalağın birleşmesiyle oluşan eşsiz kokusu . Kokusu kısa süre içinde benim dermanım olmuştu artık. Bir elim sırtında diğer elimi ensesine yerleştirmiştim. Bana ne oluyordu öyle? elimde olmadan elim ensesini okşuyordu , bu hareketim tamamen iç güdüseldi . Son bir kez daha odunsu kokusunu içime çektikten sonra gözlerimi açtım . Gözlerimi açmamla Arya ve Karayla göz göze gelmiştim . İkisi sırıtarak bize bakıyordu . Yavaşça ellerimi omuzlarına koyup onu kendimden ayırmaya çalışmıştım ama Arel bana öyle bir sıkı sarılıyordu ki omuzlarından iteklediğimde bile hala sarılır bir şekilde duruyorduk . Onu bir kez daha itekleyip dürttüğümden sonra Arel yeni yeni dokunuşlarımı fark etmiş ki kafasını boyun girintimden kaldırıp bana baktı . Neden dermiş gibi bakıyordu?... o da Arya ve Karanın bakışlarının farkına vardığında acı kahvelerini önce bele buluşturdu ardından kollarını gevşetti. Ondan uzaklaşıp karşısında durdum sadece . Ama o , irislerine bakınca ben kayboluyordum sanki . Bir gün öncesinde, biri bana ona sarılacaksın deseydi asla inanmazdım, ona aşık olmama rağmen benim için imkansızdı ,ulaşılmazdı ama şimdi ona sarılmıştım , onunla konuşmuştum, onun kokusunu duymuştum, onunla hayal ettiğim anlardan bazılarını yaşıyordum. Bu gün, bir rüyanın içindeymişim gibi hissediyordum . Eğer bu bir rüyaysa uyanmak istemiyorum . Sonsuza kadar onunla bu rüyanın içinde kalabilirim sonsuza kadar hemde ...

 

 

"Gençler" dedi Arya ve ardından kıkırdadı. Kara da bize bakıp sırıtıyordu, Arel Karaya bakıp "kendine gelmişsin bakıyorum" bu aslında iyimisin gibi bir şeydi galiba . Kara ayağa kalkarak "demir gibiyim " dedi, Aryayla anlamsız gözlerle Karaya bakmıştık ,demir gibiyim demesine şaşırmıştım öyle bir cümle değildi de o değiştirip kendine göre yorumlamıştı . Arya kendini tutamamış olacak ki şaşırmış suratıyla "demir gibiyim ne be ? turp gibiyim diyecektin "

 

 

" aşkım ,ben turpu kendime yakıştırmıyorum "

 

 

"ne? yani turp gibiyim dersen turp mu olacaksın, nasıl yakıştırmıyorsun? "

 

 

" demir adam olmak varken turp olmaz bebeğim"

 

 

" aşkım , ben doğru mu anladım şimdi ; kendine turpu yakıştırsaydın turp adam mı olacaktın ? gerçekten anlamıyorum" Arel’le , Aryanın sözleriyle kahkaha atmıştık . Kara , Aryayı da ayağa kaldırarak "bebeğim biraz karışık, erkek meselesi " diyip anlından öptü . Arya "hay ben sizin erk." dediği , Kara, Aryayı susturmak için dudağına bir buse kondurmuştu. Arel ayağa kalkıp elini kalkmam için uzattığında onu bekletmeden , hep soğuk olan elimi , onun sıcak olan elinin üstüne koyup ayağa kalktım. Elim ısınmış gibiydi ... Arel Karaya dönüp " hadi bakalım demir herif , iyiysen gidelim" Kara evet anlamında kafasını salladıktan sonra hep beraber dışarıya çıktık. Karaya dönüp " Kara , hastaneye gitmek isterimsin ? " diye sordum. Kara bana bakıp " hayır Mila, iyim sorun yok" ısrar etmeden kafamı tamam anlamında saldım. Ne çok kafa salladık ama. Bazen gerçekten de kelimelerin hiç bir etkisi , gücü yoktu. Arel bana yaklaşıp elini belime koymuştu. Alışık olmadığım bu hareketiyle irkilmiştim . Ona baktığımda karşımızda duran çocuklara , ölümcül bakışlar atıyordu. Arel’in bakışlarında öfke vardı. Karşımızdakilere öldürecekmiş gibi bakıyordu. Ondan bir adım uzaklaştığımda eli belimden ayrılmıştı . Bu hareketimi fark ettiğinde bana baktı ve çatık olan kaşlarını daha da çatıp kısık sesle " sana bakıyorlardı" diye açıkladı . Kısık seste olmasına rağmen ağızından çıkan her bir kelimeyi nasıl bastırabiliyordu ? bana bakmaları onu rahatsız mı etmişti ? Bir şok daha , başıma taş yağacak . Başımı ona çevirip, bakışlarımı acı kahvelerine buluşturdum ve umursamaz bir tonla " olabilir " dememle Arel’in kaşlarını daha fazla çatılmıştı. O kaşların çatma sınırı yok muydu? burnundan uzun bir nefes verip çatık olan kaşlarıyla bana bakmayı sürdürüyordu . Arel öfkeyle " bak, benim yanımdaki bir kıza kimse bakamaz . Anlıyor musun ? " bak , banum yanımdaki bur kıza kümse bakamaz . Anlurmusun ? Keşke seslice ağızımı büke büke içimden tekrar ettiğim gibi onun suratına karşı söyleseydim. Sözlerine göz devirmekle kalıp , Aryalara doğru döndürdüğümde Arya bize bakıyordu. Aryanın bıyık altından gülümsediğini görebiliyordum. Arya bana vay vay bakışlarını attıktan sonra bakışlarını bizden çekip Karaya doğru çevirdi. Ve bize tekrar bakıp mahçup bir tonla " artık Kara eve gidip dinlensin . Çok yoruldu " dediğinde " evet Kara, sen eve gidip biraz dinlen" diyip Aryaya bakıp ardından " bende eve gideyim " dedim. Arya kafasını olumlu şekilde sallayıp Karanın koluna girdi .

                                                    ***

 

 

Gerçeklikten uzak anlar ve gerçek gibi olan hayaller . Büyük bir belirsizlik dünya , koca bir yalan hayat. Umutla bezenmiş kalp . Mum ışığında anlar. Neydi asıl gerçek ? Nefes almamızım gerçek olan ? Yoksa imkansızlıklarmı gerçek olan? ...

 

 

Koluma dokunup "seni bırakayım" beklemediğim bir şeydi bu. Başımı yerden kaldırdım ve ona bakarak "hayır , teşekkür ederim ,ben taksiyle gidebilirim "

 

 

" bu soru değildi " bak ya

 

 

"Taksiyle gidebilirim"

 

 

" evet gidebilirsin ama ben bırakacam seni "

 

 

"Kendim giderim, zahmet ettme sen"

 

 

" ne zahmeti kızım. Yolumun üstü zaten" açıklama mı yapmıştı ? Kesin bir yerde metor düştü . Ya da birazdan kafama düşecek . Sahte bir ofla " tamam" dediğimde , Arya bana, tekrar ikimizin anlayacağı bir bakış attıktan sonra Karaya bakıp elini uzattı . Kara şaşkınlıkla ona bakıp " ne vermemi istiyorsun güzelim ?" sesinden gerçekten anlamamış olduğunu belli etmişti . Arya " anahtarları alayım canım" dediğinde, Kara gülerek " hayır " dedi. Ama Arya ciddiyetle " versene anahtarları , sen arabayı süremesin "dediği zaman Kara bıkkın bir sesle " bebeğim uzatma " Arya tehdit edercesine " tamam, uzatmıyorum bebeğim. taksiyi arıyorum şimdi " diyip telefonunu çıkardı. Karanın en nefret ettiği şey aracı varken taksiye binmek . Kara bıkın bir şekilde anahtarı cebinden çıkarıp Aryanın avuçlarına yerleştirdi " bir saatlik yolu üç saate gidecez " diyip uzun bir şekilde nefes verdi " abartma sadece dikkatli sürüyorum" Kara " hıhı" diyip göz devirdi , Aryanın ehliyetti vardı . Ortamda reşit olmayan bendim sadece . Kara ve Arel on dokuz yaşındaydı . Arya da bu yıl on dokuz olacaktı. Arya reşit olur olmaz ehliyeti almıştı. Bende öyle yapacaktım . Arel " biz gidelim " diyip bakışlarını Karadan çekip bana çevirdi . Bir kez daha onunla yolculuk edecektim. Arabaya binip sessizce evime doğru sürüyordu . ikimizin arasında yine derin bir sessizlik vardı. dudaklarımız mühürlüydü . Bu sessizliğin mührüydü . Oysa bir yolculuk esnasında sesiz olmazdı çiftler, saatlerce sohbet ederlerdi . Ben şu an onunla sesiz olmak istemiyordum, hayallerimdeki gibi saatlerce konuşmak istiyordum sadece onunla. Âh biz çift değildik ki yine kaptırdım kendimi hayaller âlemine . Yol boyunca pencereden dışarıya bakıyordum. Huzur doluydum . Hep düşünü kurduğum anlardan birini yaşamıştım. Bir yerde okumuştum; hayallerimiz, Tanrıya ulaşan dualarımızmış . İlk okuduğumda inanamamıştım ama şimdi bu söze inanıyorum. Gerçekten tanrı düşlerimden birini bana yaşatmıştı...gerçekten de bir günün, yaşanılmayacak hiç bir şeyin, hayalini kuramazdık. Bu tamamen bir enerji ,tanrıyla birer bağlantı.

 

 

Eve varmıştık . Ona , teşekkür ettikten sonra arabadan indim ve kapıyı kapattığımda o da benimle beraber indiğini gördüm. İnip yanıma gelmişti. Karşımdaydı yine . Düşünceli bir şekilde " evde yalnız mı olacaksın ?" dedi. Bu sabah yalnız olduğumu fark etmiş gibi sormuştu. Bakışlarım adem elmasına kaymıştı , adem elmasına bakıp " evet" diyip bakışlarımı kaldırıp gözlerine baktım ,gözlerimden yalnızlığımı alarmıydı ? ona olan hislerimi görümüydü ?... irisleri titredi " korkuyor musun ? yani evde tek kalmaktan bahsediyorum " hayır korkmuyorum ,ben hep yalnız kalıyorum. Bak o kapının arkasında yalnızlığım beni bekliyor , yalnızlığımla bir bütün olduk. Bak alıştım artık , eskisi kadar acıtmıyor . Hayır Arel, hala acıyor , hala kanıyor ...Arel beni yalnız bırakma . Beni sev Arel ... demek istiyordum, her şey gibi bunlarıda söylemedim . Bazen söyleyemeyiz. Sahtece dudaklarımı gerip gülümsemeye çalışarak " hayır , korkmuyorum" dedim ama o gülümsemedi . Hâlâ suratıma bakıyordu. Acı kahve, bakışlarını suratımdan çekip gökyüzüne baktı " kiraz çiçeğim, sana bir soru " heyecanlanmıştım, ne soracağını merak ediyordum " sence bulutlar mı? yoksa yıldızlar mı ?" Hiç düşünmeden "Gökyüzü" dedim, bakışları bana kaydı, beni tekrarlayarak " gökyüzü? " soru gibi söylemişti ,sesi buğuluydu " evet gökyüzü" dedim bir kez daha . Beli belirsiz dudağını sola doğru kıvırmış, irislerime bakıyordu. Düşünür bir şekilde " neden gökyüzü ? neden sadece bulutlar değil ? ya da neden sadece yıldızlar değil de gökyüzü? " derin nefes alıp gökyüzüne baktım, bakışlarımı onunla buluşturmuyordum . Sadece gökyüzüne bakıp "çünkü , sadece bulutlar dersem umudu seçmiş olurdum ya da sadece yıldızlar dersem ölümün kasvetini dileyip ne kadar karanlıkta olsa sonsuz huzuru seçmiş olurdum, ikisinden birini seçmek demek , hayata büyük bir haksızlık ve o yüzden hem ölümü, hem umudu , hem de sonsuz huzuru seçiyorum. Anlayacağın gökyüzünü seçiyorum; yani her şeyiyle özgürlüğü" ardından " gökyüzü, huzur , gökyüzü uçsuz bucaksız , gökyüzü sonsuz, gökyüzü birer kara delik , birer lanet " dedim özgürlüğümüz Arel , uçsuz bucaksız seni düşlediğim gibi , huzur tıpkı varlığını hissettiğim gibi ve gökyüzü bir lanet tıpkı karşılıksız aşkım gibi . Gökyüzü sonsuz sana olan sevgim . Duygularım sana karşı olan bir kara delik gibi ne kadar koyarsam koyayım hep fazlalaşıp ekleniliyor. İlk kez gibi hep tekrardan çap canlı ve taze . bakışlarımı aşağıya indirip ona baktığımda, o bana bakıyordu. Bakışlarındaki duygu çok tanıdıktı . Tıpkı babamın anneme baktığı gibi bakıyordu. Ya da ben sadece öyle görmek istediğim içindir " peki sen hangisini seçerdin?" diyip sorusunu ona yöneltim . Hoşuna gitmiş gibi dudaklarını gerdi ve gözlerimin içine baktı " bulutları kiraz çiçeğim . İlk kez bulutları " dedi, sesinde anlatamadığım bir ton vardı, umudu seçiyordu çok mu karanlıktaydı? İlk kez dedi . İlk kez umudu seçiyordu . Onun da benim gibi gökyüzünü seçmiş olmasını isterdim. Her şeyiyle gökyüzünü. Ama o bulutları seçti . Nedenini merak edip " neden bulutlar ?" diye sordum , ne diyeceğini merak ediyordum . Gözlerini benden ayırıp göğe baktı ve ardından kahve gözlerini gözlerimle buluşturup " bulutlar çünkü kiraz çiçeğim , onlar olmayınca ne huzurun tadı kalır ne de ölüm acıtır " düşüncesi , düşüncemden ayrıydı bunu biliyordum ama ben , ona bir kez daha aşık olmuştum ve bir kez daha hayran kalmıştım. Sözlerinin inceliğinden güzel kalbini görebiliyor gibiydim. Umudu seçiyordu çünkü güçlüydü . Umudu seçiyordu çünkü umudu arıyordu . Umudu seçiyordu çünkü hala bu dünyada güzel şeylerin beklediğine rağmen umudu vardı. Benim gökyüzünü seçtiğim gibi o umudu seçmişti ikimizde güçlüydük ama ben iyisi ve kötüsüyle her şeyi kapsayan gökyüzünü seçmiştim. Benim seçmemdeki nedenlerden biride hayatımdı...

 

 

Gülümsedim , gülümsedi " ben gidiyim artık " diyip elimi hoşça kal anlamında kaldırıp arkamı döndüm . Evime doğru bir adım atığımda kolumda sıcak bir baskı hissetim . Kolumu tutuyordu . Durdurmuştu. Tüm bedenimle ona doğru dönmemle beni kendine doğru çekmesi bir olmuştu . Elleri belimdeydi . Ellerim göğsündeydi . Aramızdaki hatırı sayılır mesafe de bakışlarımı gözlerine çıkarttığımda irislerimin titrediğini hissetim. İrislerimin en derinlerine bakıp " korkarsan kiraz çiçeğim" ardından " yalnızlık korkutur " sesi boğuk çıkmıştı . Sıcak nefesini yüzümde hissediyordum . Kalbimi dizginleştiremiyordum . Nefeslerim kısık kısıktı, göğüs kafesim kalkıp iniyordu . Aldığım her nefes sandal ağacı ve çam kozalağıyla harmanlanmış odunsu kokusunu içime çekiyordum. Ciğerlerim kokusuyla dolup taşıyordu, sanki çöle düşüp susuz kalmış gibi yutkundum ,yutkundu bakışlarım adem elmasına kaydı. Her yutkunmasıyla adem elması hareket etmişti . Bakışlarım dudaklarına kaydı . Dolgun , mora çalan rengiyle beni kendine hapsediyor gibiydi. Bakışlarımı bu sefer dudaklarından çekip acı kahve gözlerine baktım. Gözleri , beni kendine bağlayan zincirlerim . Kokusu nefeslerimdi... onun bakışları dudaklarımdaydı . Kalbim nasıl dayana biliyordu ? Nasılda şiddetle atıp durmuyordu bu kalp? derin bir nefes aldım ve bir kez daha alıp " alışığım ben , sorun yok" diyip bir adım uzaklaştım . Oysa hiç uzaklaşmak istemiyordum ki . Gözleri , gözlerime kenetlemişti ve dolgun dudaklarını birbirine bastırdı . Bir kez daha bakışları dudaklarıma kaydı . Sertçe yutkunup tamam anlamında kafasını salladı "iyi akşamlar" genzimden kurmuştum bu iki kelimeden oluşan iyi dilek cümleyi ." iyi akşamlar kiraz çiçeğim" dediğinden sonra arkamı dönüp kapıya doğru yürüdüm. Çantamdan anahtarı alıp kapıyı açtıktan sonra arkama baktım ,hala ordaydı bana bakıyordu baş selamı verip kapıyı kapattım . Suratımda kocaman gülümsemeyle mutfağa doğru koştum . Pencereden ona baktığımda sigarasını yakıp bir nefes içine çekti ve bütün dumanı tek nefeste dışarıya verdi . Bakışları hâlâ kapıdaydı . Dudaklarının oynattığını gördüm. Bir şeyler demişti. Sürücü koltuğuna bindi ve arabayı asfaltı ağlatacak şekilde sürüp gitmişti. Dudaklarını okuyamamıştım. Dudak okuyabiliyordum ama aramızda ki mesafeden dudağını okuyamamıştım ... evin içi karanlıktı lambaları açıp salondaki kanepede yayılır şekilde oturdum. Bakışlarım tavandaydı ve ben bu gün olanları düşünüyordum . Bu gün olanlar aklıma geldiğinde gülümsüyordum . Uzaktan kim görse delirmiş olduğumu sanardı galiba . delirmiştim zaten ... sanki gökyüzündeydim . Kanatlanıp uçuyormuşum gibiydi , duygularımı tarif edemiyordum ... bir süre kanepede öyle oturdum ve her zaman olduğu gibi onu düşündüm. Onu düşledim. Artık kokusuyla hemde... kokusu ve ve sıcak olan dokunuşlarıyla...

 

 

Benim diyemezsin bana

 

 

Ruhuma karılmadan

 

 

Canım diyemezsin bana

 

 

Tabii ki sen bana çok görüyorsun

 

 

Benden çok biliyorsun ya nasıl sevilir

 

 

Rüyalarda yaşıyorum ben aşkını

 

 

Ama bak sen seviliyorsun , bense bekliyorum

 

 

(Yedinci Ev)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%