@orion
|
YEDİNCİ BÖLÜM
⏳️ Kalbin kabul ettiğini zihin inkâr edebilir ,aciz ,yorgun ruh ; zihin ve kalbin arasında sıkışıp kalır ve nereye, hangi yöne döneceğini şaşırır. Kanayan ruh nasıl davranacağını şaşırır. Siyah ya da beyazı seçmektense grileşir ruh . Bazen en koyu griye bürünür ve bazende en açık griye, kendi rengine bile sadık kalamaz , kendi rengini inkar edip, tanımaz artık , rengini kaybetmiş ruh . Ruh gridir artık tonlamasını değiştirebilir sadece. Ruh rengini kaybetti , iki rengin arasında bir renk aldı artık... Bu gün olanlar zihnimi bulandırıyordu, zihnim aklıma ihanet ediyordu. kalbim mutluktan heyecanlanırken, zihnim Mert’in bana bıraktığı mektubu düşünmekle meşguldü . Bu zamana kadar o mektubu nasıl açmadığıma hayret ediyordum . Hiç mi merak etmemiştim? hiç mi ilgilenmemiştim..? içimdeki iyi kız haykırarak insan sevdiğini merak eder diye haykırıyordu. Merttin, mektubu, Arel’in itirafını...
düşünmekten sıyrıldığımda kanepeden kalkıp odama doğru yürüdüm . Odamın kapısının önünde dururken başımı istemsizce babamın odasına çevirdim . Bakışlarım babamın kapısındaydı. Gördüğüm kabus canlanmış gibi gözlerimin önünden fotoğraf karesi gibi geçiyordu . Babamın odasına doğru bir adım atmıştım, ayaklarıma söz geçiremiyordum , bedenimi dizginleştiremiyordum . Ayaklarım sanki benim değildi , ayaklarım benden izin almadan babamın odasına doğru yürüyorlardı. Kendi odam ve babamın odası arasında durmuştum.
İki seçenek vardı önümde ya babamın odasına girip ortalığı kurcalayacaktım ya da Mert’in mektubunu okuyacaktım . Aniden iki yansıma var oldu. Bir taraftan annemin silueti gözlerimin önündeydi , bir yandan da Arel’in silueti . Biri karşımda çiçeklerle dururken, diğeri bıçakla duruyordu . Aynı bıçak , aynı duygu, aynı bakış ... gözüm bıçaktaydı, o bıçaktı... annemden korkuyordum. Siluetinden korkuyordum, nefesim daralmış gibiydi . Korkuyla bakışlarımı annemin siluetinden çekip Arel’e baktım. Arel , ellerinde mor sümbüllerle odamın önünde bekliyordu ve yüzünde kocaman bir gülümseme vardı . Arel bir elini bana uzatıyordu diğer elinde de mor sümbüller vardı. Âh o mor sümbüller. Arel’e bakınca annemde hissettiğim duygularım yok olmuştu , ona bakarken ; korkunun en küçük kırıntısı bile kalmamıştı onun yerine heyecan , mutluluk , sevinç ... almıştı, göğsüm bu güzel duygularla dolup taşıyordu adeta . Arel’e doğru yürüdüm ona yaklaştıkça gülümsemesi daha geniş oluyordu , daha derin bakıyordu, aşkla bakıyordu tıpkı düşlediğim bakışlar gibi , aşkla bakan bir çift acı kahve gözler... kendime geldiğimde ne zaman geldiğimi fark etmeden kendimi tekrar odamın önünde buldum , doğruca yatağımın baş ucundaki komidinin çekmecesini açıp yeni başladığım günlüğümü çıkardım ve günlüğümün arasındaki zarfı alıp günlüğümü tekrar çekmeceye attım. Günlük tutmayı annemden öğrenmiştim. Net hatırlamıyordum , üç veya dört yaşlarındaydım yanı sanırım tam emin değilim. Annem bahçede bir deftere bir şeyler yazıyordu, ben de meraktan annemin yanına gidip "anne , o deftere ne çiziyorsun? " annem defteri kapatıp beni kucağına aldı ve saçlarımı okşayarak " hayatımı, duygularımı yazıyorum bebeğim" " nasıl yani anne, hayatını ve duygularını o deftere mi yazıyorsun?" " evet bitanem " " anne neden yazıyorsun ki? " " çünkü sırlarımı biriyle paylaşmam gerekiyor " " benimle paylaşa bilirsin , kimseye söylemem ben, eğer bana güvenmiyorsan babamla paylaşabilirsin " " hayır kızım, güvenle ilgili değil bu, insanlar bazen sır olan duygularını yazar , bende duygularımı, hislerimi bu deftere yazıyorum ve defter bittikten sonra defteri ellime alıp baştan okuyorum ." "Okuduktan sonra o deftere ne yapıyorsun?" "Eskiden yakardım ama şimdi saklıyorum" "Nereye saklıyorsun?" "Bu bir sır bebeğim" " bende o zaman bir deftere hayatımı yazacam ve sonra yazdığım defteri okuyacam " "Demek sende benim gibi bir deftere duygularını yazacaksın" "Evet annecim, ama ben senin gibi saklamayacağım" "Ya , ne yapacaksın peki? "Bitirdiğim defterleri bir mezarlığa gömücem sonradan da unutacam" "Neden bir mezarlığa gömeceksin ki defterini, her hangi bir yere de göme bilirsin" "Hayır anne, herhangi bir yere gömülmez ki o defter, duygularım ve yasadığım anlar varken nasıl onu herhangi bir yere gömerim ?" şakağımdan öpmüştü annem , geçmiş anılarım da. Her şeyden habersizken ne kadar mutlu olduğumu hatırlayıp iç çektim. Çocukken sanki birileri bana söyletmiş gibi cevap vermiştim anneme , herhangi bir yere gömülmez ki o defter , duygularım ve yaşadığım anlar varken nasıl onu herhangi bir yere gömerim? Keşke , her yıl gittiğim mezarlığa gömdüğüm defterler gibi tüm kötü anılarımı gömüp unutsaydım. Ne yazık ki ne zihnim unutabiliyor yaşadıklarımı , ne de kalbim unutuyor hissettiklerimi. Unutmak bir kaçış ve ben kaçmak istiyorken bile kaçamadığım bir zindandayım... Zarf elimdeydi , zarfı yatağın üstüne koydum ve giysi dolabımdan gri bir taytla beyaz sweat üzerime geçirip saçlarımı tepemde topuz yaptım ve zarfı yatağın üzerinden alıp odadan çıktım. Salona gittiğimde köpeğe bakındım, hala uyuyordu. Zarfı kanepeye koydum ve Arel’in getirdiği poşetlere bakındım , üç kutu yavru köpek maması, iki şişe süt ve Cenk’in köpeğe yazdığı ilacı vardı. Poşettekileri yerleştirip köpeğin ilaçlarını sehpaya koydum, ilaçların içeriğini okuduğumda ilaçlar ; iki tür ağrı kesiciydi. Köpeğe tekrar baktım ve gözüm ayağına inmişti ayağı felçli kalmıştı. Artık o ayağını kullanamayacaktı . Yarım olmuştu . İçimden bir şeylerin parçalandığını hissetim , elimi kafasına koyup okşayarak " iyi olacaksın oğlum , seni asla bırakmayacam " diyip elimi çektim . Onu asla bırakmayacaktım. Hala uyuyordu , onun sayesinde evde yalnız olmadığımı hissediyordum, benle beraber bir can daha bu evdeydi , nefes seslerini duyabiliyordum, nefes sesleri yalnız olmadığımı gösteriyordu. Hayat bazen birilerine bir şeyler kaybettirirken başkasına kazandırıyordu . O ayağını kaybederken ben onu kazanmıştım . O da beni kazandığını hisseder mi? Umarım hisseder ... ona gülümseyip kanepedeki mektubu tekrar elime aldım . Mert gitmeden bir kaç saat önce evime gelip bana bu mektubu vermişti . Bana böylece veda etmişti " Merhaba Mila" şaşkınlık içerisinde "Mert" diyebilmiştim ", yüzünde gülümsemeyle "gidiyorum, yani temelli gidiyorum " gülümsemesi sahteydi , gülümsemesinin altında hıçkırıklar ve gözyaşları vardı "gidiyor musun?" Dudaklarında ki gülümseme kısa bir an yok olsa da tekrar gülümseye çalışıp " evet Mila, kurtuluyorsun benden" onun bu sözlerine suskunlukla karşılık vermiştim . Sertçe yutkundu , başını yukarı kaldırdı ve derin bir nefes alıp tekrar gözleri benle buluşmuştu "Mila gidiyorum , belki bir gün farklı bir şekilde, farklı bir yerde tekrar karşılaşırız ve belki sende bana benim gibi bir gün bakarsın" sustum, bakışlarımı ondan kaçırdım, ona bakmak istemiyordum. Ona bakınca kendimi görüyordum, onun bana baktığı şekilde bende Arel’e bakıyordum. "Bak Mila " demesiyle başımı yerden kaldırıp ona baktığımda elime bir zarf yerleştirdi ve beni kendine doğru çekip sarıldı. Sarılışıyla kötü hissetmemiştim , sarılışıyla duygularını hissedebiliyordum. O bana sarıldı ama benim kollarım kalkıp ona sarılmadı , tek kişilik bir sarılmaydı bu . Benden ayrılıp "hoşça kal Mila " diyip arkasını dönüp uzaklaşmıştı. Mert’in gözlerindeki hüznü hiç bir zaman unutmayacaktım, o son bakışı hala gözümün önündeydi. Son bakışlar , son hisler unutulmazdı. Benden gitmeden son bir şey istemişti. O mektubu okumamı istemişti ama ben bugüne kadar o mektubu okuma fikrini bile aklımdan geçirmemişti. Mert gitmişti ve ben ondan ne bir haber almıştım ne de ona ulaşmıştım. Mert o günden sonra yok olmuş gibiydi. Bakışlarım elimdeki mektuptaydı , kalbim korku ve heyecanla harmanlanmış bir şekilde tekliyordu sıcak basmıştı, derin derin nefesler alıp veriyordum ,kalbim boğazımda atıyor gibiydi , bu mektupta sevinçler ya da hüzünler , hayal kırıklıkları vardı. Bu mektubu bir çıkış , bir ışık olarak tutuyordum. Derince yutkunup zarftan mektubu çıkartıp açtım Mert’in mektubu ; Krallıkta bu gece soğuk Senin kaybolup gittiğini hissedebiliyorum Mutfaktan banyo lavabosuna kadar Adımların beni uyanık tutuyor Beni kesme, dışarı atma, beni burada boşa harcama Bir zamanlar onurlu ve zarafet sahibi bir adamdım Şimdi senin soğuk kucaklamanın çatlaklarından kayıyorum Bu yüzden lütfen, lütfen Beni yavaşça hayal kırıklığına uğratmanın bir yolunu bulabilir misin? Biraz anlayış, umarım bana gösterebilirsin Eğer gitmek istersen o zaman çok yalnız olacağım Eğer gidiyorsan bebeğim, beni yavaşça yüzüstü bırak Beni hayal kırıklığına uğrat, beni hayal kırıklığına uğrat, beni hayal kırıklığına uğrat, Eğer gitmek istersen o zaman çok yalnız olacağım Eğer gidiyorsan bebeğim, beni yavaşça yüzüstü bırak Soğuk ten, ayaklarımı fayansın üzerinde sürüklüyorum Ben koridorda yürürken Ve biliyorum bir süredir konuşmadık Bu yüzden açık bir kapı arıyorum Beni kesme, dışarı atma, beni burada boşa harcama Şimdi senin soğuk kucaklamanın çatlaklarından kayıyorum Bu yüzden lütfen, lütfen Beni yavaşça hayal kırıklığına uğratmanın bir yolunu bulabilir misin? Biraz anlayış, umarım bana gösterebilirsin Nasıl başlayacağımı bilmediğim için senin en sevdiğin şarkının çevirisi ile başladım Mila. Bak bu senin en çok sevdiğin şarkı ama beni anlatıyor, peki Mila beni anlatan bu şarkı senin en sevdiğin şarkı ise ,sen neden beni sevmedin? Benide sevmen gerekyormuydu? Âh yine aptallık ediyorum. Başkasını severken beni sevmekte neymiş değil mi Mila? Mila neden beni sevmeyi denemedin? Beni sevmen için çabalamanı isterdim. Hayır senden hesap sormuyorum , kalp senin kalbin içinde kim yer alacağına sen karar verirsin . Gitmeden önce seni mutlu etmek istiyorum, en azından bakmaya kıyamadığım yüzünde gerçek bir gülümseme yerleştirmek istiyorum, gerçek. Borayı sevdiğini, ona aşık olduğunu biliyorum , bunu senin gözlerinde görmüştüm . Ben sana bakarken sen ona bakıyordun , keşke her neyse söylemiyicem ne de olsa gidiyorum. Çok şanslısın Mila biliyor musun? O seni seviyor , ben seni kimseye anlatmadan önce bile seni seviyordu . Bunu fark ettiğim gibi sana aşık olduğumu anlatıp durdum biliyor musun ? Çünkü seni seven başka biri olmasına dayanamıyordum. Borayı çok iyi tanıyordum sırf ben sana aşığım diye sana bir adım yaklaşmaz, aşkını kalbine gömüp öylece yaşardı.
Ama Mila ben gidiyorum ve gitmeden önce Boranın sana karşı olan duygularını bildiğimi söyleyip arkadaşlığımızı bitirdim. Sırf senin için Mila, sırf Borayla aranda bir engel olmayayım diye . Çünkü ben gidiyorum Mila . Belki başka bir yerde , başka bir zamanda sende bana benim sana hissettiğim duygularla bakarsın , belki sende bana aşık olursun. Hoşça kal Mila . Hep mutlu ol olur mu ? Kimsenin ruhunu öldürmesine izin verme ve hep gülümse . Umuyorum Mila . Umuyorum bir gün. Mert (Şarkı Alec Benjamin' in Let me down slowly parçası) Mert'in yazdıklarını okumuştum hatta yetmedi bir daha okumuştum. Mert benim gibi benim Arel’e hissettiklerimi o bana hissediyordu ve ben bunun farkındaydım. Peki ben ne yaptım? evet Mila, sen her seferinde ona kötü davrandın. Mila sen onun sevgisini hiçe saydın , görmedin saygısızlık ettin , belki bir şans verebilirdin ama sen vermedin çünkü sen bencilsin Mila . İç sesim bana yaptıklarımı haykırıyordu , benciliğimi haykırıyordu . Ben görünmezliğimle yakınıyorken , Arel’e olan aşkımın karşılıksız olduğunu düşünüp yaşarken Mertte benim ona verdiğim redlere rağmen pes etmeyip bana son bir iyilik yapmıştı . Ben onun bu iyiliğine bile layık değildim , bu mektubu şimdi okuduğum için layık değilim, ben aşağılık bir insanım... Mertle olan her anımız gözlerimin önüne geliyordu , onun bana duygularını söylediği her an gözlerimin önündeydi . En kötü hissettiğim anlardan biri de ; yağmur yağdığı bir gündü , eve yürüyerek giderken arkamdan koşup benimle evime kadar yürümüştü . İkimizde sırılsıklam olmuştuk , yağmuru çok seviyordum ve yağmurda ıslanmayı da çok seviyordum, o da halinden memnun gibiydi . Beklemediğim bir an da önüme geçip " Mila adının anlamını biliyor musun?" gülümseyerek sormuştu, gözlerinde bir çocuğun bayram sevinci kadar masum bir ışıltı vardı "biliyorum , çocukların oynadığı çelik - çomlak oyunu ,yani Mert anlayacağın bir tür oyun " kahkaha atıp " bu anlamını mı kabul ettin? hayır ama Mila sen bunu kendine yapamasın, isminin her dilde anlamı varken oyun ismi olarak kabul etme. Yani etmemelisin "dedi sesi naifti , insanı özel hissettiriyordu , ilk kez o bana ismimin farklı anlamlarının olduğunu söylemişti. Bunu bana ilk kez biri söylüyordu , ismimin anlamını sadece Türkçe dilindeki anlamını araştırmıştım . Dört harfli ismimin anlamını merak etmiştim, ismin başka anlamlarını. Net ve soğuk sesle " neymiş ismimin başka anlamları ?" dedim gözlerini gözlerimden ayırmadan bana doğru bir adım atmıştı . Yaklaşmasıyla bir adım geriye atıp aramızdaki mesafeyi korudum.
Mert benim için sadece Arel’in arkadaşıydı onunla yürümek bile bana yanlış geliyordu hele onun bana karşı hislerini bilirken. Gülümseyip hevesle "Mila adın Rus dilinde; nazik, kibar ,tatlı sevimli kimse. Bulgarcada; sevgili . İbranicede; söz . İspanyolcada; harika ,Slav dilinde ; Aşk anlamına geliyor "dedi , sesi Slav dilini söylerken gür çıkmıştı ama bir o kadarda yumuşaktı , gerçi o benle ne zaman konuşsa sesini yumuşatırdı ,şefkat akardı sesinden, gözlerinden . Bakışlarıyla ısıtırdı beni, sözleriyle şaşırmıştım ismimin güzel anlamlarının olduğunu bilmiyordum. Bunu beli edercesine " bilmiyordum ben " diyebilmiştim ,sesim affalanmış gibi çıkmıştı . O gülümsemeye devam edip " işte Mila, sen benim için bu dillerdesin , kalbim seni bu dillerde ki anlamları gibi biliyor . Mila, kalbim en çokta Slav dilindeki gibi biliyor " sözleriyle bana doğru yaklaşıp elimi tutmuştu " Mila , kalbime karşılık ver. Sana karşı Slav diliyle attan kalbime karşılık ver " sesi yalvarır gibiydi onda kendimi görüyordum sanki " Mila cevap vermeyecek misin ?" Gözlerinin beyazı kırmızılaşmıştı . Zeytin yeşili gözleri parlıyordu. Hemde değerli mücevherler gibi parlıyordu .
Gözlerinde umut vardı ,hüzün vardı , şefkat vardı en çokta gözlerinde aşk vardı . Bana olan aşkını gözleriyle haykırıyordu , bana en derinlerini açmıştı. Ağlıyor gibiydi ,yağmur gözyaşlarını gizliyordu. Yağmur onun bana olduğu zayıflığını örtüyordu. Ona karşı hareketlenmeyen kalbim, kan pompalamak içinde durmuştu sanki . Ama zihnim onunlaydı zihnim ona üzülüyordu, zihnim ona ağlıyordu , zihnim kalbime ihanet ediyordu, zihnim ona karşı hareketleniyordu. Ruhum ikisinin arasında sıkışıyordu. kalbimde Arel varken başka birine şans veremezdim, tüm hücrelerim Arel için canlanırken, onlara ihanet edemezdim, kalbime ihanet edemezdim , duru bir sesle " Mert, yapma artık bunu , biliyorsun cevabımı " sesimde netlik vardı . Ona umut vermemek için kırıcı olmam gerekirse bile kırıcı olurdum. Umutlanmak... ne çok iyi bilenlerdendim , gözünden bir yaş akmış gibiydi , yağmur artık sıcak, tuzlu , göz yaşlarını saklayamamıştı. Derin nefes alıp alt dudağını ısırdı .
Kendini toparlamaya çalışıyordu sanki.
Yutkunarak ağızından nefes aldı " tek bir şans Mila, deneyemez misin ? tek bir şans ver. Lütfen Mila " sesindeki üzüntüyü hissettirmiştim, sesindeki çaresizliği biliyordum. Sesinin titrediğini duydum . Onun bana karşı öyle olmasına üzülmüştüm . Zihnim o şansı vermek istiyordu , Merte şans vermek verebileceğim en mantıklı karar olurdu . Ama ben kalbimi dinleyip "hayır , olmaz, veremem " sesim kısık çıkmıştı , Bana öyle bir bakıyordu ki , nedenini biliyormuş gibi bakıyordu . Arel’i sevdiğimi biliyormuş gibi bakıyordu " tamam Mila , olmaz biliyorum , bana hiç bir zaman evet demeyeceğini de biliyorum. Hatta neden hayır dediğinde biliyorum ama ben bir umutla tekrar ve tekrar geldim ,gururumu çiğneyip geldim , bak Mila karşında , kalbinde sadece sen olan gurursuz biri var. Evet gurursuzdum , gurursuzum , korkarım ki sana karşı her zaman gurursuz olacam Mila " sesi cılız çıkmıştı, sesi hüzünlüydü ,sesi beni kahrediyordu ,kan çanağı gözlerinden yeşil irisleri koyulaşmıştı , elinin tersiyle yüzünü silip ağızından derin bir nefes almıştı . Acı boğazındaydı, acı yememişti ama boğazı yanıyordu, yutkunmakta zorlanıyordu , sesinin dozajını ayarlayıp , düşmüş omuzlarını dikleştirdi ve gülümseyip omuz silkti " gurursuzun biri , hastalanmandan korkuyor, evine git Mila " dedi gülümsemesi sahteydi , gülümsemesi acısını gizlemek için kullandığı maskeydi, sesi onu ele veriyordu, sesi onun acsını dışarıya vuruyordu, gözleri hüznünü saklayamıyordu , yağmur gözyaşını gizleyebilirdi ama o hissediyordu, o gözyaşlarını hissetmişti , omuzları onunlaydı, yenilgiyle oluşan kamburuna galip geliyordu , acıyla derin bir nefes alıp tamam anlamında kafamı sallayıp önünden geçtim ve evimin kapısına doğru yürüdüm.
Anahtarlığımı çantamın ,küçük gözünden çıkarıp kapıyı açtım, kapıyı açıp içeri girdiğimde hala sokağın ortasında beni izlediğini görmüştüm. Kapıyı kapatmadan önce bana elini kaldırmıştı . Bende ona baş selamı verip kapıyı kapatmıştım . Hayat hiç birimize adil değildi ve hiç bir zamanda adil olmayacak . Acısını hissettiğim adama elimi bile uzatmamıştım, hayır uzatamazdım bunu ne ona ne de kendime yapamazdım, yapmadım .
Şimdi bu mektubun her bir satırında yüreğime hançer saplanırken , yüreğim o hançerlere rağmen heyecanla çarpıyordu, hançer darbesini umursamıyordu, acısını hissetmiyordu yüreğim . Hissettiği tek bir şey vardı; heyecan , Arel’in beni sevdiğinin heyecanı , belki bencilim ,belki acımasızdım ama yüreğime söz geçiremiyordum, Arel olunca zihnimi dinleyemiyordum. Aşk öyle bir şey değil miydi zaten. Tüm hücrelerimde Arel vardı , tüm hücrelerim onun adını zikrediyordu . Arel olunca zihnim hep yeniliyordu , o olunca zihnimi susturup en karanlık yerlerden birine sıkı iplerle bağlıyordum , kalbim tüm iplerini kopartıp , en gür sesiyle çarpıyordu, göğüs kafesim parçalanacakmış gibi çarpıyordu, onun beni sevdiğini öğrenmiştim , ondan beni sevdiğini duymuştum, duygularının gerçek olduğunu öğrenmiştim, dünyalar benim olmuştu ,gökyüzüne yükselmiştim sanki ... onu aramak için koltuktaki çantama uzanıp telefonumu çantamdan çıkardım . Arel’i aramak istiyordum, bunu tüm hücrelerimle istiyordum. Telefonun kilidini açtığımda saatin 02.30 olduğunu gördüm , bu saate onu arayamazdım, aramamalıydım , hayır arayamam uyuyor olmalı . Kalbimi dizginleyip kanepede yayılır bir şekilde oturdum ve bana hep eşlik eden tavana bakıyordum gülümser bir şekilde " tavan beni seviyor " başımı kaldırmadan " Hey ! kolon, merdiven duydunuz mu sizde, beni seviyor anladınız mı ? o da beni seviyor " sesimin nasıl çıktığını bilmiyordum . Umurumda da değildi . Kafamı indirip köpeğe baktığımda hala uyuyordu, kafasını okşayıp " oğlum" diyip kafamı tekrar kanepeye yaslayıp tavana baktım . Uykun tatlı zincirleri beni esir alıyordu. İlk kez huzur dolu saatlerden sonra uyuyacaktım. Bu tatlı, sıcak ve huzur dolu uykunun şefkatli kollarına direnmeden teslim olmuştum. *** Üstümde hafif bir ağırlık hissettim, bir şey yüzümü yalıyordu , gözlerimi açtığımda irkilmiştim. Alışık olmayan bir varlıktı bu . Kendime geldiğimde köpek kucağımda bana bakıyordu . Yalnızlığıma ortak olan hatta yalnızlığımı yok eden bu varlığa , kocaman gülümseyip önce başını daha sonra sırtını okşadım , köpeğin varlığı bana, sen artık yalnız değilsin diyordu . Evet ben yalnız değilim artık. Bunu hissediyordum ,köpek aç olmalıydı onu kucağımdan yere indirip mamasını ve ilaçları vermek için mutfağa gittim. İki büyükçe kabı alıp birine mamasını diğerine su doldurup salona götürdüm daha sonra köpeği olduğu yerden kaldırıp mamalarının başına getirdim. Köpek ayağa kalkmıştı, sol arka bacağı yere değmiyordu onu öyle görünce içim acıdı , burnumun direği sızlamıştı...
telefon sessiyle bakışlarımı köpekten çektim ve telefonu almak için kanepeye doğru yürüyüp telefonu aldım, saat 6.30 ' dı telefona baktığımda ; arayan Arel di , kalbimi yine o tanıdık heyecan sarmıştı. Karnımdaki kelebekler formunu korumuş gibi boğazıma kadar uçuyordu... O da benim gibi erken kalkıyor olmalıydı . Ya da ben öyle mi istiyordum? derin bir nefes alıp telefonu açtım " efendim" dediğimde "günaydın kiraz çiçeğim " " günaydın Arel " " uyandırmadım dimi?" sesi huzurluydu , sesi aşık olduğum sesti " hayır uyandırmadın " sesimin nasıl çıktığını bilmiyorum " tamam o zaman bana kapıyı açarsın dimi kiraz çiçeğim?" dedi " ne burada mısın?" Kahka atıp " kızım sen neden hep şaşırıyorsun öyle ? karşında ben varım " derin nefes alıp "hah doğruya karşımda sen varsın, şaşırmamam gerekiyor doğru ya " sesim ima edermiş gibi çıktığının farkındaydım ama nasıl anlayacağını umursamadım " tamam , hadi kapının önündeyim aç artık şu kapıyı " sesi bıkkın gibiydi ne zamandır gelmişti ki , onun gibi sesimi ayarlayıp " tamam, geliyorum" dedim, oysa tamam geliyorum, koşarak kapıyı açtım, karşımdaydı , gerçekten de buradaydı , güneş gözlüklerini aşağıya indirerek " kiraz çiçeğim" tebbesüm ederek söylemişti. Tebessümüne karşılık verip gülümsedim . Sevdiğim adam karşımdaydı ve ben heyecandan delirmiş gibi hissediyordum, bu gidişle akıl hastanesine yatırılacaktım... Merttin yazdıkları aklıma geldi ve son hızıyla çarpan kalbim buna rağmen teklemeyi de ekleyip patlamak üzereydi . Ona olan aşkım tüm vücudumu esir almıştı. Aramızda iki üç adım olmasına rağmen koşarak boynuna atladım ve ona sıkı sıkı sarıldım ona öyle bir sarıldım ki onu hiç bırakmayacağımı anlasın istiyordum , çok geçmeden o da kollarını belime sardı . Ona özlemle, hasretle sarılıyordum... o da bana aynı şekilde, aynı duygularla sarılıyordu gibi , birbirimize öyle bir sarılıyorduk ki aramızdan ışık bile sızamayacak kadar sıkı sarılıyorduk, başını boyun girintime sokup derin nefesler alıyordu , nefes sesleri kalbimi çıldırtacak gibi çarpıtıyordu, kokusunu duymak istedim ve bende onun gibi başımı boyun girintise sokup kokusunu içime çektim. Sandal ağacın ve çam kozalağın birbirine harmanlanmış kokusu beni başka diyarlara götürüyor gibiydi, kokusu başka dünyaya açılmış pencere , kolları huzurum , teni sıcaklığım , o ise benim cehennemim, ateşim gibi ve ben tüm soğukluğumla , buz kütlemle o cehennemde zevkle yanmaya hazırdım. Çünkü onun ateşi dünyam olmuştu. Cehennem de cennet için yanardı, buzlar ateş için eridi , aşk öyle bir şeydi işte. Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum başımı boyun girintisinden kaldırdığımda hala onun başı boyun girintimdeydi ve hala bana sıkıca sarılıyordu.
Kollarımı gevşetip boynunu okşadım, hareketimle başını kaldırıp irislerini , irislerimle birleştirdiğinde gözüm adem elmasına inmişti , belirgin olan adem elması yutkunduğunda aşağıya , yukarıya doğru hareketlenmişti , onunla beraber bende yutkundum ve gözlerimi , acı kahve gözleriyle birleştirip gülümsedim . Ona kalbimle bakıyordum artık. Ona olan duygularımı gözlerimden , soğuk tenimle ona dokunmamdan anlasın istiyordum , iki eliyle suratımı avuçladı " kiraz çiçeğim" sesi fısıldar gibi çıkmıştı , ona gülümseyip ellerimi göğsünden kaldırıp yüzünü iki elimin arasına aldım " Arel " dedim sesim buğulu çıkmıştı. İkimizde derin derin nefesler alıyorduk , sıcak nefesi yüzümü ısıtıyordu, nefesi nefesim oluyordu... köpeğin sesiyle ikimizde irkildik . Daha doğrusu ben irkilmiştim, bu hareketimle kıkırdadım.
Kaşlarını yukarıya havalanmıştı , alt dudağını ısırıp bana baktı ama ben kıkırdamaya devam ediyordum, nefret ederdim normalde kızların kıkırdamasından ama şimdi aynısını ben yapıyordum , bu bir cilveydi sanırım . Bir kaç tel saçlarımı kulağımın arkasına atarak saçlarımı okşadı . Bakışları saçlarımdaydı sonra bakışlarını saçlarımdan çekip " kiraz çiçeğim, gülümseyişlerine ömrümü veririm, sen hep gül diye dünyayı ateşe veririm" dedi sesi kessin çıkmıştı, her bir kelimesine basarak telaffuz etmişti , kalbimde , yüreğimde sıcaklık akıyor gibiydi bakışlarım dudağına kaydığında, onu öpme aşkıyla yanıp tutuşuyor gibiydim . Parmak uçlarımdan kalkarak, sıcak dudaklarını , dudaklarıma mühürledim. Dudaklarımızın ayrılmasını sağladığımda yüzüne baktığım zaman gözlerini açıp kaşları havalanmıştı . Şaşırmıştı hatta öyle bir şaşırmıştı ki dudakları şaşkınlıktan aralanmıştı, bir süre şaşkınlığını üstünden atamamıştı ve bu hali çok tatlı görünüyordu . Yanağına bir buse kondurup onu öylece bırakıp köpeğe doğru gidip köpeğe bakındım. Yere uzanır haldeydi ve yaralı olan ayağının üzerindeydi, acıya dair bir inlemesi ve havlaması yoktu . Ama nedense acısı olduğuna dair düşünceler kafamdan geçiyordu, onu yerden alıp kanepeye doğru yürüdüm .
Kanepeye oturduğumda kucağımdaydı , onu kucağımdan indirmek istemiyordum . Kafasını okşamaya başladığımda , kapının kapandığını duydum. Gitmiş miydi acaba ? bakışlarımı salonun girişine çevirdiğimde, o buradaydı , gitmemiş bize bakıyordu. Şaşkınlığını üstünden atmış gibi görünüyordu ve yüzünde tebbesüm vardı . Ona gülümseyip bakışlarımı köpeğe çevirdim . Onu öptüğüm anın görüntüleri gözlerimin önünden geçiyordu , yaptığımdan pişman değildim, bir kez daha olsa, bir kez daha yapardım veya bin kez.. "oğlum, annenin kucağı rahat mı ?" dedi, sesin olduğu tarafa baktığımda karşımdaydı önümde diz çöküp köpeğin sırtını okşuyordu , ne zaman yanıma geldiğini bile duymamıştım. Bizi fazla derin düşünmüş olmalıydım. Bakışlarımı ona çevirdiğim zaman kahveleri gün ışığıyla açık bir renk almıştı ama hala acı kahve gözlere sahipti. Tebbesüm etmesine rağmen gamzesi belirgindi , gamzesini sergiliyordu , gamzesinde bir ömür yaşama düşüncesi aklımın kapılarını çalıyordu... bakışlarını köpeğe çevirerek " kiraz çiçeğim, hala isim vermedin mi?" dedi , Gerçektende bana bunu mu soruyordu ? derin bir nefes alıp " birlikte veririz diye düşünmüştüm " dedim bakışlarını gözlerime sabitlemişti , üst dudağı sağa kıvrıldı " hım" dedi "birlikte vermek gerekirdi zaten, ikimizin çocuğu , iyi düşünmüşsün " dedi köpeği aramızdaki köprü olarak görüyor gibiydi, tıpkı boşanmış çiftlerin buluşmak için çocuğunu köprü olarak kullanması gibi , kahkaha atıp " en çok benim ama " dedim " tamam kızım tamam anladık en çok senin sende kalacak" dedi " evet bende kalacak " dedim ,bıkın bir sesle " merak ettme velayet davası açmıyacam sende kalacak " dedi ,söyledikleriyle kahkaha atmıştım bana bakıp o da kahka attı " Ee adı ne olsun sence bir önerin var mı" dedi " ya aslında var " adını onu hastanede gördüğüm an karar vermiştim , derin bir nefes alarak " peki senin aklında bir isim var mı?" diye sordum , gözlerini kısıp köpeğe baktı, aklında bir isim yoktu şimdi düşünüyordu . Çok geçmeden " buldum" dedi " evet" dediğimde " kartal olsun ,hayır kartal tek olmaz, kara kartal olsun adı " dediğinde hırsla " ne , hayır , onun Fenerbahçeli bir annesi var, asla oğluma kartal ismini koymam ,daha neler ya" sesim sert çıkmıştı, bana göz devirip " senin aklındaki isim ne? kara kartaldan iyi bir isim olmayacağı kesinde" konu Beşiktaş olunca öyle yapıyordu, ona omuz silkip " oğluma onu yansıtan isim buldum ben, senin gibi fanatiği olduğum takımın ismini koymayacağım " dedim , ağızını yamultup " ıyıyıyıy " diyip ardından "söyle bakalım aklındaki isimi" " Adonis" "tuhaf bir isim , anlamı ne peki " ona gülümseyip " meraklı olduğunu bilmiyordum" dedim kaşlarını çatıp " değilim normalde ,bulaştı bana , senden bulaştı, sen meraklasın " bilmiş bir edayla demişti "tamam, tamam " diyip gülümsedim, benim meraklı olduğumu bilmesi hoşuma gitmişti, ardından sözüme devam edip " hikayesi şöyle ; yakışıklı Adonis, Afrodit' ten çok avlanmakla ilgilense de Afrodit , sırf onu görebilmek için her gün Adonis' in avlandığı ormana gidiyor . Ancak bir tanrıçanın bir ölümlüye aşık olmasının getirdiği lanet yüzünden , Adonis yabani bir domuz tarafından saldırıya uğrayıp hayatını kaybediyor. Adonis' in ölümü karşısında kendini tutamayan Afrodit , aşkını kollarının arasına alıp ağlamaya başlar ve toprağa düşen gözyaşlarının arasından kırmızı bir anemon çiçeği bitiyor . Bu efsane nedeniyle Anemon günümüzde kayıpları ve karşılıksız aşkı temsil ediyor " dedikten sonra Arel’e baktım, bana hayran dolu gözlerle bakıyordu, bakışlarımı fark edip omuzlarını dikleştirdi " kiraz çiçeğim sana ilk ki soru sormalıyım " tok bir sesle söylemişti sözlerini " tabi dinliyorum" " ilki kiraz çiçeğim; neden bu ismi seçtin? " diye sordu " bu ismi seçtim. Çünkü Arel o ayağını kaybetti ,onu bir daha kullanamayacak, onun için bir kayıp, Adonisin dönüştüğü anemon çiçeğinin anlamını taşısın diye " sesim kısık çıkmıştı ayağını kullanamadığı için ona üzülüyordum , gözlerine baktığımda gözlerinde umut vardı ,umutla bana bakıyordu " anladım kiraz çiçeğim" diyip derin bir nefes aldı, nefes alışıyla göğüs kafesi kalkmıştı ,boğazını temizleyip " peki kiraz çiçeğim, bende Anemon çiçeğinin ikinci anlamını taşıyor muyum " sesinde tarif edemediğim bir ton vardı , ona gülümseyip " hayır Arel, sen Anemonun; karşılıksız aşkın anlamını taşımıyorsun " dedim sözlerimle , dişleri görüncek şekilde gülümsedi , köpeği kucağımdan alıp kanepeye koydu ve tekrardan önümde diz çöktü , ellerimi ellerinin içine alıp " seni hissediyorum kiraz çiçeğim " dedi kalbim tüm hızıyla atıyordu , hayır kalbim daha hızlı atmaya başladı , ona gülümseyip elimi yüzüne uzatım ve yanağını okşadım bir süre ona onu sevdiğimi ya da onun gibi onu hissettiğimi söylemek istiyordum ama söyleyemedim ,ona karşı dilsiz olmuştum . Acaba gözlerimden anlarmıydı onu sevdiğimi? dilim dönmese bile alarmıydı? kalbimin sesini duyar mıydı? tüm hücrelerimle onundum, ona aitim , her bir hücrem onun adını zikrediyordu...
bir elini enseme koydu , ensemi okşayıp beni kendisine doğru çekmişti , hareketiyle kanepeden inivermiştim, elini belime yerleştirip gözlerimden öptü . gözlerimi öpmesi şaşırmama sebep olmuştu ama o bir kez daha gözlerimden öptü , bir kez daha ve bir kez daha . Öpücüklerin anlamları vardı; alından öpmek sonsuza kadar beraber olmayı istemek, dudaklardan öpmek seni seviyorum , yanaktan öpmek arkadaşlık, kulaktan öpmek sen benim her şeyimsin, omuzdan öpmek seni istiyorum, boyundan öpmek biz birbirimize aitiz demekti . Peki gözlerden öpmenin anlamı neydi ?... elimi yanağına koyup " Arel " dedim sesim kısık çıkmıştı " hım " dedi sesi kısık çıktı alt dudağımı dilimle ıslattıktan sonra " gözlerimi neden öpüyorsun ?" dediğimde anlımdan öpüp gülümsedi " gözlerin benim yolum kiraz çiçeğim, gözlerin benim her şeyim, insan her şeyini öpmez mi ? " dedi sesi yumuşaktı, gözlerim yolu, gözleri yolum, bende ona doğru yaklaşıp gözlerini öptüm , gülümsedi, gülümsedim " gözlerin benim yolum, gözlerin benim her şeyim" dedim onu tekrar edip ona sarıldım ,odunsu kokusunu içime çekerek "kokun başka dünyaya açılan pencerem ve ben o pencerenin başında saatlerce durabilirim " kafasını kaldırıp bana baktı ve elini saçlarıma götürüp saçlarımı okşadı, Arel dediklerime karşı hiç bir şey söylemeyip beni yanıtsız bırakmıştı, sadece tebbesüm ediyordu , tebbesüm etmiştim. O susmuştu , ben susmuştum , suskunluğumuz konuşuyordu, suskunluğumuzun bir dili vardı , gözlerimizin dili vardı...
derin suskunluğumuzu bozan o oldu " kiraz çiçeğim " dedi sesi kısıktı ve bir o kadar yumuşaktı , sesi bana huzur veriyordu "Arel " dedim , Adonisin kanepeden havlamasıyla aynı an da ona döndük . Oturduğum yerden kalkıp Adonis' i kucağıma aldım ve başını okşadım " Adonis, oğlum " dedim , sesim bir anneyi andıracak şekilde çıkmıştı . Arel yanımıza gelip " Adonis" dedi, Adonisin isimini ezberler gibi söylüyordu ona bakıp " ismi sevdin mi?" diye sordum, Arel " sevdim " diyip üst dudağını sola doğru kıvırdı . Arel’e baktığımda okula gitmesi gerektiğini hatırladım , devamsızlığı vardı . Endişeyle koluna dokunup " Arel , sen artık okula git " dedim. Arel emin bir sesle "gittmiyicem kiraz çiçeğim" dediğinde, acı kahvelerine gitmesi gerektiğini beli edip " Arel ,gitmen gerekiyor devamsızlığın var " dedim , benim bu cümleyi söylememle Arel’in kaşlarını yukarıya doğru havalanmıştı ardından düz bir surat ifadesiyle " sen nerden biliyorsun ?" diye sordu, pot kırmıştım , ne cevap vermem gerektiğini bilmiyordum. Ruhum yine sıkışmıştı . Zihnim iplerini kopartıp sesini bana duyuruyordu, içimdeki kötü kız ona gerçekleri söylersem biter diyordu . Hayır , bitmesini istemiyordum. Hayır bunu istemiyordum. Biz yeni başlamıştık hikayemize , bitmesin . Kalbim telaşla, sıkışıyordu . Ona verebilecek bir cevap bulmalıydım, deli düşüncelerle boğuşuyordum ki telefon sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp ona baktım, telefonu çalıyordu. Telefonunu cebinden çıkartıp ekranı kaydırdı " alo" dedi bana gülümseyerek " hep olmak istediğim yerdeyim " dedi " tamam kardeşim ,yarım saate geliyorum" diyip telefonu kapattı ve elini yanağıma uzatarak " benim gitmem gerekiyor kiraz çiçeğim " dedi içim rahatlamıştı bir yanım rahatlar şekilde nefes veriyordu , bir yanımda onun hep yanımda olmasını istiyordu .
Ona tamam anlamında kafa salladım , o ise gözlerimden öpüp çıkış kapısına doğru gitti , bende arkasından gidip onu yolcu ettim. Arabasına binip uzaklaştığında kapıyı kapattım. Kucağımdaki Adonise bakıp " ne dersin Adonis , az kalsın her şeyi öğrenecekti " diyip gülümsedim , Adonisle salona gittiğimizde telefonumun , mesaj sesini duyduğumda sehpadan telefonumu alıp baktım. Arya (08.00) Mila nerdesinnnnn??????? Mila (08.01) evdeyim Arya Arya (08.01) Ne evde misin ? :○ günleri karıştırdın herhalde bugün okul varrrrrrrr Mila (08.02) Biliyorumm :) :) :) Arya (08.02) biliyorsun ve gelmedin? ? ayrıca sen niye gülüyorsun?????? bir kahkaha atarak onu aradım, böyle bir haberi mesajda veremezdim " Aryaaaa" heyecandan ayaklarımı yere vuruyordum " kızım ne oluyor ?" dedi , " Arya biz birlikteyizzzzz" haykırarak demiştim, Arya " kızım senin kayışlar koptu herhalde , söylediklerini anlamıyorum , ne tuhaf tuhaf hareketler sergiliyorsun öyle" dedi , heyecanla " kızım Arel beni sevdiğini söylediiiii" dememle Arya kahkaha atmaya başladı "sende mutlu oldu dimi ?Arya, ben çok mutluyum" dediğimde Arya kahkahalarını dozajını ayarlayıp " seni sevdiğini biliyordum ki ben " biliyorum mu demişti? " ne? nasıl yani ? ben yeni öğrendim " dedim şokla, Arya " Mila , bebeğim o gece seni aramamın sebebi buydu ama sen beni dinlemek istemediğin için bir türlü söyleyememiştim" dedi , o gece Arel’in benim hakkında ne düşündüğünü söylemek istemişti ama ben yanlış anlamam yüzünden dinlemeyip konuyu kapatmıştım " Milaaa orda mısın?" " buradayım " " Ee sen ne dedin ona bakayım ,ona yıllardır sana platoniğim dedin mi ?" Sözlerinin arkasından kahkaha attı " hayır tabiki söylemedim söylemiyicem de " " ne yani kızım, ayda yılda ikinizle aynı anda dalga geçecem onu da elimden alıyorsun aşk olsun" " Aryaaaa" " tamam tamam " " biliyor musun bana ne dedi ?" " ne dedi?" sesinden merak akıyordu, eminim ki şuan etrafında votka atıyordur " bir yıldır beni uzaktan izliyormuş" dediğimde Arya " biliyorumm " diyip kahkaha attı " nasıl biliyorsun ya " diye ciyakladım, Arya " kızım o gece Karadaydım sonra buzlar prensi Bora geldi , Kara beni bir bahaneyle mutfağa gönderdiğinde bende merak edip onları dinledim " dediğinde merak beni çoktan ele geçirmişti bile "Ee anlatsana" dedim, Arya soluk alarak " dur bi nefes alayım, işte Bora , Karaya Mert hayatına bakıyor artık duygularımı saklamayacağım artık kiraz çiçeğime açılacam en azından ona karşı ne hissettiğimi bilmesini istiyorum dedi" Mert’in mektubu zihnimde canlandı , bir yanım buruktu . Neyse ki Mert hayatına bakmıştı .
Arel ondan emin olmuş olmalı ki bana duygularını açıkça söylemiş demek ki, Karaya başka ne anlattığını merak ediyordum, derin bir nefes alıp " Arel başka ne dedi? " diye sordum " bakıyorum çok meraklıyız hanımefendi " dediğinde "Aryaaaa anlatsana kızım ya " diye söylendim, Arya gülerek " tamam be , dinle " dediğinde hevesle "Dinliyorum seni " dedim, Arya " işte Bora öyle dediğinde Kara , Bora bir yıldır içinde taşıyorsun ,bak Mertte hayatına baktığına göre Mila’ nın öğrenme zamanı geldi dedi, sonra Borada yarın söyleyeceğim ama bana yardım etmelisin aynı ortama sok beni ,gerçi ben bu gün onla yemek yemeye çalıştım da olmadı pek dedi sonra Karada nasıl yani ? onla yemek mi yedin? dedi " " Ee Arya taksit taksit anlatmasana " " kızım ne yapayım soluksuz kalıyorum " " Ee Arya başka ne dedi? " Arya derin nefes almıştı, nefesini duyabilmiştim " Bora da boş ver sen orayı ,bana yardım etmen lazım dediğinde dayanamayıp içeri girdim ve pat diye neye yardım istiyorsun Bora? diyip oturdum .Kara bana diyorum ki yarın sabah kahvaltıyı Mila da yapalım hem eğleniriz de dedi , ilkte ben ve Karanın tek sana geleceğimizi sanmıştım o yüzden bende hemen olur dedim" " sonra" " sonra Bora lafa girerek tamam o zaman, yarın Mila da kahvaltıdayız dedi " " öyle mi dedi?" "Bende şaşırdım ne diyeceğimi bilememiştim sonra Boraya bakıp sen neden geliyorsun ki ? Diye sordum" "Ee" " esi Bora, Karaya bakıp göz işaretiyle anlat dediğinde Kara bana Boranın sana karşı duygularının olduğunu söyledi " "Başka Arya " "işte Kara , aranızı yapmalıyız gibisinden konuştu " kahkaha atıp sözlerine devam ederek " ama senin bu arkadaşın her şeyin en ince ayrıntısına kadar öğrenmişti bile " diye kendini övmüştü " benim arkadaşım , süper laf dinleyici çünkü" diyip kahkaha attım, Arya " bak ya, kızım ben böyle olmasam acaba bunların hepsini nasıl bilebilirdin ha soruyorum sana ?" Mert’in mektubundan demek geldi içimden ama söylemedim , söylememem gerekiyordu, karşımda Arya olsa bile söylememeliyim , "bilemezdim " diyip sesimi mutsuz çıkartmaya çalıştım ama o kadar mutuydum ki yapamıyordum " ya değerimi bilin Mila hanım , Mila hanım" kahkaha atarak " Ayranımız çok yaşa " dedim ikimiz aynı anda kahkaha attık " hah şöyle " diyip kıkırdamıştı. Adinosa baktığımda kucağımda uyuya kalmıştı . onu yerine koyup " Arya, okul çıkışı bana uğrasana sana sürprizim var "dedim Arya heyecandan " ne sürprizimi ?bayılırım " " geliyorsun o zaman " " geliyorum tabiki , okul çıkışı sendeyim" " bekliyorum , görüşürüz" " görüşürüz" dediğinden telefonu kapattım ve Adinosun ilacını verip etrafı toparlamaya başladım, bir saat sonunda etrafı toparlayıp mutfağa gittiğim zaman buz dolabın kapısını açtığımda yiyecek hiç bir şey kalmadığını gördüm . Hemen kalem kağıt alıp liste yaptım. Adinos bu durumdayken dışarı çıkamazdım o yüzden telefondan siparişleri girmem gerekiyordu. Hazırladığım listeyle salona gidip telefonda sipariş verdim ve tekrar mutfağa girip orayı da temizlikten sonra salona Adinosa bakındığım zaman hala uyuyordu, ilaçlar onu uyutuyordu galiba , odamdan test kitaplarımı alıp salona geldim ve salonda çalışmamın doğru olduğunu düşünerek salonda çalıştım. Derinlerimde ellerin Bir armağan gibi Tanrı' dan bana Kış güneşinde altın kirpiklerin Ben seni çok sevdim, ben seni çok sevdim Belki zordur anlaması sessizliğimden Ben seni çok sevdim, ben seni çok sevdim Sen oku kelimeleri gözümden Ben seni çok sevdim, ben seni çok sevdim
(Cem Adrian)
|
0% |