Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@orion

DOKUZUNCU BÖLÜM

⏳️

Cesaret ne ?

cesaret dediğimiz şey bir uçurumdan atlamak mı ?

Yoksa biri için canımızı feda etmek mi?

Peki doğrularla yüzleşmekte cesaret sayılamaz mı?

doğruları, gerçekleri öğrenmek ya da anlamak cesaret olamaz mı ?

Tüm bu soruların cevabı belkide kocaman bir evettir, cesaret bazen gerçeklerle yüzleşmek, bazen gerçekleri kabullenmek ve bazende anlamak. Çünkü korkaklar doğrulardan kaçar . Sırf yaralanmamak için kaçar. Peki kanayan ruha sahip insanlar ne yaparlardı? Yaraları tam kabuk bağlarken kabuğu söküp daha fazla kanamasına izin verirler miydi?.. veya kanayan yaraların yanında dikiş tutmayan ve hiç bir zaman yaranın kanı dinmeyen insan da cesaret gösterebilir miydi peki?..

Arel bana bakmayı sürdürerek " doğru söyleceğimize yemin etmemiz gerekiyor" dedi. " edelim o zaman " diye yanıtladım onu ardından düşünceli bir şekilde " neyin üzerine yemin edecez? " dedim, merak ediyordum neyin , kimin üzerine yemin edeceğini . Yanağıma dokunup " benim tek bir şeyim var, o da belli" dedi. Şaşkınlıktan açılan gözlerle " ne ? tek bir şeyin mi? " dedim şaşırmıştım, acı kahveleri parıldayıp " sensin kiraz çiçeğim, sen benim tek varlığımsın , kaybetmekten korktuğum tek varlık" beni kaybetmekten korkuyordu, öyle demişti , onun tek varlığıymışım ,içimden sevinç nidaları attım, haykırdım, mutluktan delirdim ama hiç birini ona belli etmeden yaptım " ben miyim?" diyip tekrar etmesini istedim.

 

Benim üzerime yemin edecek kadar mı seviyordu? Oysa bu ilişkide en çok seven taraf bendim sanıyordum. Oysa ikimizde aynı ölçüde seviyorduk birbirimizi , Arel gözlerini onaylar anlamda usulca kapatıp açtığında, kalbim bir volkan gibi patlamaya hazırdı , bu sevinç , bu heyecan bünyeme fazlaydı. Biliyordum ki ona karşı olan bu duygularımın bir bitiş noktası olmadığı gibi gün geçtikçe , duygularım bir volkan halini alıyordu. Birini böylesine sevmek ne güzel ve biri böylesine sevilmek ne şans ama. Ona ne diyeceğimi bilememiştim, acı kahvelerine sadece bakmakla yetinmiştim ,derin bir soluk aldığımda gözlerim adem elmasına kaymıştı. Yutkunuyordu sık sık yutkunuyordu. Saçlarımı okşadı sonra ellerimi tutup " sen benimsin, sen benim tek varlığımsın kiraz çiçeğim" dedi , ilk kez bir tarafından sahipleniliyordum ama ben her zaman, her şeyi olan kimsesizdim.

 

Ben varlığın içinden noksanlığı gören biriydim. Ömür boyu kimsesiz , eksik, noksan olacağımı zannederken o beni bu karanlık duygulardan çekip aydınlığa çıkarmıştı. Dedikleri, bir plak gibi başa sarıp sarıp tekrarlıyordu kulaklarımda ve ben kalp atışlarımı dizginlemekte zorlanıyordum, kalbimi patlatmayı mı planlıyordu acaba, bunlar nasıl cümleler ? ona her saat her saniye tekrar tekrar aşık oluyordum , her bir hücrem Arel diye haykırıyordu adeta, onu çok seviyordum, bakışlarımı adem elmasından kaldırıp acı kahve gözlerine baktım ve ona sevgiyle gülümsedim, o da bana gülümseyerek " sen kiraz çiçeğim, neyin üzerine yemin edeceksin?" diye sorarken kendimi sorgulamaya başladım , belki kimisi için çok kolay bir soruydu , sıradan bir soruydu ama benim için öyle değildi , kalbimi tartım, zihnimi tartım kim üzerine yemin edebilir diye , kimi kaybetmek istemiyordum.

 

Kaybetmek istemediklerimizin üzerine yeminler edilir. Sevdiklerimiz üzerine yeminler edilirdi. Benim, annem vardı mesela yanımda hiç olmamıştı , onu kaybetmekten korkmuyordum , çünkü o hiç bir zaman var olmamıştı ve o hiç bir zaman isteyerek yanımda olmamıştı, gri olan annemi kaybetmekten korkmuyordum. Babam vardı mesela bir vardı bir yoktu, onun yokluğuna da alışmıştım, aslında alışmıştım değil babam beni kendi yokluğuna alıştırmıştı . Çünkü bir duvar örülüyorsa tuğlasını da kime duvar örüldüyse o veriyor. Bile isteye ya da keyfi yapılmıyor bazı şeyler . İnsanlar yaptırıyor her şeyi ve insanlar ördürüyor her duvarı . Tabureye çıkanda , urganı boynuna geçirende yine duvar ören oluyor ...

 

sonra Arya vardı en yakın arkadaşım , dostum dediğim insan, onu kaybetmek istemiyordum, onu seviyordum , sonra o var. Arel var. Arel aşık olduğum adam , üç yıllık kalp atışım, üç yıllık platonik olduğum adam, seviyordum onu, yanımdaydı , onu kaybetmek istemiyordum, en çokta onu kaybetmek istemiyordum, o hep benimle olsun istiyordum. Son nefesime dek , son nefesine dek birlikte ,yan yana bir ömür eksiltmek istediğim adamdı o... omzuma dokunarak " Hey , kiraz çiçeğim nereye daldın öyle? " dedi, alaycı bir tonla söylemişti , ona göz devirerek " yemin edeceğim kişiyi düşünüyorum" diye cevapladım onu .

 

Gözlerini kısıp "karar verdin mi güzelim? " sorduğunda , kendimden emin bir sesle " verdim" dedim, güzel kahvelerini kısmaya devam edip " kim bu şanslı kişi?" dedi , sesinden meraklandığı anlaşılıyordu "şanslımı bilmiyorum" diye cevapladım onu ya da onu seçtiğim için ben mi şanslıyım. " her kimse dünyanın en şanslı insanı güzelim" diyip anlımdan öptü , ona tebbesüm ederek" bu kişi üç yıl boyunca onu uzaktan izleyip , uzaktan sevdiğim kişi " dedim, sesim nasıl çıkmıştı , nasıl söylemiştim farkında değildim, sadece onu kaybetmek istemediğimi ve dünya üzerinde en çok sevdiğim kişinin o olduğunu bilsin istiyordum. Arel keyifle gülümseyerek " hımm " dedi , ardından " şu anda seviyor musun peki? " sesi kadifemsi bir ton almıştı , tekrar sözler tükendi, kelimeler kayboldu , sadece mimikler kaldı. Arel’e kafamı evet anlamında hareket ettirdiğimde Arel, kocaman gülümseyerek beni kendine doğru çekip başımı göğüsüne bastırdı ve saçlarımı okşayarak " kiraz çiçeğim , benim tek varlığım " dedi sesi boğuk çıkmıştı. Saçlarımdan öptü ve bir süre öylece sarılı bir şekilde durduktan sonra ondan ayrılıp suratını iki avucumun arasına aldım ve ona kocaman gülümseyerek " oynayalım mı ?" dedim, bana gülümseyerek " oynayalım " dedi, sabırsızlanmıştım ellerimi şaplatıp" kim önce soruyor ?" Dedim burnuma fiske atıp " sen sor bakayım kiraz çiçeğim " dediğimde hevesle " tamam o zaman, doğruluk mu cesaretimi "diye sordum , bekletmeden " doğruluk " dedi " hımm doğruluk ne sorayım ne sorayım" diyip elimi çenemin altında gezdiriyordum " hah buldum " dediğimde gülümseyerek " sor bakalım kiraz çiçeğim " dedi gözlerine bakıp " neden kimseye Arel dedirtmiyorsun da Bora dedirtiyorsun? " diye sordum,

 

merak ediyordum herkese Bora dedirtiyordu bir ben Arel diyebiliyordum, bu hakkı bir bana tanımıştı . Gözlerine baktığımda kalkanları indirmişti , acı kahve gözlerinden ne hissettiğini göremiyordum, dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını çattı "sana dedirtiyorum kiraz çiçeğim ,sen Arel diyorsun ya" dedi sorumu cevaplamamıştı beni geçiştirmeye çalışıyordu " neden peki sadece ben diyebiliyorum?" diye sordum , cevaplasın istiyordum. Kaçışlar derin bir kuyu , cesaret olmadan çıkılmaz bazı kuyulardan...

 

derin bir nefes alıp, sertçe yutkundu "çünkü " dedi kelimeler boğazına takılıyordu sanki, acı kahve gözleri hem parladı hemde en koyu rengini aldı, " çünkü, Bora ismini babam koymuş bana. Arel ismini de annem verdi kiraz çiçeğim" annem diyince sesi kısıldı. Gözlerinde iki farkı görmüştüm, iki zıt duygular değildi bunlar biri kar kadar soğuk diğeri yaz kadar sıcak duygulardı . İki mevsimsi duygu birleşince yağmur oluşurdu ama Arel yağmur yağdırmıyordu acı kahve gözlerinde " onun verdiği adı taşımak istemiyorum , kimse bana o isimle seslenmesin , kimse o isimle beni bilmesin istiyordum , işin tuhaf tarafı ne biliyor musun bir tek sen Arel diyince tamamlanmış hissediyorum .

 

Sadece sen bana Arel de istiyorum kiraz çiçeğim, sadece sen bana Arel de" dedi annem derken sesinde yine aynı duygular vardı. Oysa şimşek çakmalıydı, yağmur son hızıyla yağmalıydı , benim canım sevgilim duygularını karanlık tarafına gizlemişti. Benim Arelim eksikti bunun farkına varmıştım ve ben onun yarasını kaşımasına neden olmuştum. Şimdi kanıyor muydu yarası ? Kanamsın yarası , onun yerine kanatırım ben sağlam olan yerlerimi ama yeterki o kanamasın . Naif dokunuşlarımla yanağına dokunup " üzgünüm " dedim, gerçektende üzgündüm. Biliyordum o duyguyu , sen zar zor içinde bir yerlerde toplarken başkası gelip topladığını dağıtıyordu, okulda ki salakların bana yaptıklarını ben ona yapmıştım. Elimi tutup " üzülme kiraz çiçeğim , Relicta olmak varmış ki kaderde yaşadım bitti " diyip gülümsedi . Sahte gülüşler, demir kalkanlarla örülmüş acı kahveler, çökmüş , dik omuzlardı Arel’de olan , bir kez daha umursamazlık maskesi takıp sanki hiç bir acısı , yarası yokmuş gibi davranmaya devam ederek " sıra bende " dedi , yanında ne kadar da güçsüzmüşüm meğer.

 

Ona buyur anlamında bakışlar atmakla kalmıştım "doğruluk mu cesaret mi" dedi " doğruluk " dedim "ne yaparsam beni affetmesin kiraz çiçeğim" diye sordu, bu soru bir yerde beni korkutsa da , onu bekletmeden "gidersen Arel , bir açıklama yapmadan, bir neden söylemeden, arkanı dönüp gidersen affetmem seni hatta belki affedip silerim, zihnimin mezarlığına hapsederim seni" dedim, sesimden net olduğumu belli etmiştim ona çizgimi belli etmiştim, bilsin istemiştim , gözlerimin içine bakarak "imkânsız da , ha diyelim arkama bakmadan gittim döndüğümde beni affetmiş olarak buldum , neden beni o mezarlığa hapis edersin ki sonuçta affetmişsin beni?" diye sordu, gözlerine bakıp " sevgim bitterse o zaman affederim seni Arel. Bende bir değerin kalmaz , unuturum seni, zihnimin mezarlığına gömüp ilerlerim" dedim ardından "Arel öyle bir şey olursa seni affetmek istemem. Çünkü insanlar değer vermediği insanları çabucak affedip devam eder, değer verdiğimiz insanları bir türlü affedemeyiz, sevgimiz nefrete dönüşür sadece ve unutma ki aşk ve nefret arasında ince bir çizgi vardır" bu hep böyleydi sevgi biterse hiç olursun, sevgi bitmese nefret edersin bu bir kanun , bu bir kural , değişmez bir yasa . Keşke her yere yazılsa değer verilmeyen insanların nasıl düşünülmeden, kalpte hissetmeden affedildiğini . Gözlerimin içine ciddiyetle bakıyordu, ellerimi tutup " öyle bir şey asla olmayacak kiraz çiçeğim . Asla seni bırakıp gitmem bir yere bunu hafızanın kuvvetli yerlerine yaz ki zihnin unutmasın " son söylediği sözler emir veriyormuş gibi çıkmıştı . Sen hiç bir yere gitme sevgilim, ben zaten üç yıllık kalp atışımı ölsem unutmam. Böyle bir şey olmayacak ve ben onu unutmayacağım , eğer bir gün yollarımız ayrı düşerse ona hala aynı duygularla bakmak istiyorum. Bu iğrenç konuyu dağıtmak için " sıra bende" diyip yüzüme gülümseme kondurdum , ben sormadan " doğruluk " dedi ,

 

ne sorabilirdim ona? Karşımda o varken yüzlerce sorunun içinden bir soru sormak bana birer işkenceydi. Kollarımı göğsümde bağlayarak " beni ne kadar seviyorsun?" Bir nefeste sormuştum , gülümseyerek kollarıma baktı. Bakışlarıyla kollarımı indirip kucağıma yerleştirdim . Arel , ciddileşerek " seni Boradan koruyacak kadar seviyorum" dedi , beni diğer isminden koruyacak kadar sevdiğini söylüyordu bir insan bir insanı kendinden koruyacak kadar sevebilir miydi ? Bana ne demişti öyle? Bu sefer kesin patlayacak bu arsız kalp. Ona bakıp " Arel ben seni anlamıyorum açıkça söylesene " anlamama numarasıydı bu . Ap açık söylesin istiyordum.

 

Bana yaklaştı ve saçlarımı okşayarak " seni kendimden koruyacak kadar aşığım. Seni Boradan koruyacak kadar aşığım . Herkese Bora , sana Arel olacak kadar aşığım güzelim " diyip gözlerimden öptü . Sıcak dudaklarını gözlerimden çekip anlını anlıma yapıştırıp , derin bir nefes aldı "âh kiraz çiçeğim " dedi ,sesi boğuktu . Anlını anlımdan çekip aramızdaki mesafeyi artırdı . Bir yanda şiddetli rüzgar , bir yandan temiz ve dürüst kimse . İki farklı anlam , tek bir adam , iki isim ve beni gazabından koruyan kişi aynı bedendeydi . Ona bakıp " sıra sende " dedim, gülümseyerek " sıra bende " dedi , Aynı onun gibi onu bekletmeden" doğruluk " dedim, üst dudağını kıvırıp omuzlarını dikleştirdi " beni hiç sevmekten vazgeçmek istedin mi?" Diye sordu gözlerimi kaçırdım , istemiştim çünkü . Gözlerini kısıp çenemden hafifçe tutu "istemişsin" dedi sesi kısık kısık çıkmıştı " ne zaman istedin ?" Fısıldar gibi sormuştu .

 

Ona üzgünüm der bir şekilde bakıp " senle yemek yediğimiz zaman" nefes alıp " okulda " dedim " Arel ben seni yanlış anlamıştım, ben sandım ki , beni seninle yatma. " parmağını dudağıma bastırıp cümlemi yarıda kesmişti . Yüzümü avucunun arasına alıp " hiç bir zaman seni o kızlar gibi görmedim. Hiç bir zaman o konuma yaklaştırmadım seni " sertçe yutkunup " ben, o gün sana yaklaşmak için gelmiştim. Beni gör diye , evet kabul ediyorum iyi davranmamış olabilirim ama sırf senin aklında kalabilmek için , beni her gördüğünde anımsa diye" dedi iyi davranışlar çabuk unutulur, kötü davranışlar sonsuz olur .

 

İçimdeki sesler aynı an da kötüye hep ağalanılır, iyiye bir kez gülünür diye haykırıyorlardı, içimde olan sesler onu destekliyor , onun tarafındaydılar. Seslerim, hücrelerim , her bir zerrem onun tarafındaydı , onu destekliyordu. yüzümü avuçlamış ellerini tutup " vazgeçemedim Arel istedim ama sadece istemekle kaldım. Bunu yapamadım . Ben senden vazgeçmek isterken bile sana bağlanıyordum " dedim " hiç bir zaman benden vazgeçme olur mu kiraz çiçeğim, benden vazgeçersen beni öldürürsün, ben ilk kez ölmek istemiyorum kiraz çiçeğim , senle yaşamak istiyorum , ilk kez nefes alıp yaşamak istiyorum sadece senle yaşamak istiyorum" dedi sesi yumuşaktı , sesi bir ricayı andırıyordu, sesinde sana muhtacım der gibi çıkmıştı, ellerinin üstünden ellerimi çekip yüzünü tutum ve yanağını okşayıp dudağına uzanıp küçük bir öpücük kondurup geri çekildim. Kahve gözlerini yavaşça açıp gülümsedi sonra yanağımı okşayarak " bana söz ver kiraz çiçeğim, benden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğine söz ver " hiç düşünmeden, hiç ölçüp tartmadan" söz veriyorum" dedim ardından ekleyerek " senden hiç bir zaman vazgeçmiyecem, nefes aldığım sürece benim için hep sen olacaksın " dedim "senden hiç bir zaman vazgeçmiyecem, kalbim durana kadar senden vazgeçmiyecem kiraz çiçeğim " dedi bir süre öyle kaldıktan sonra " sıra bende kaçamazsın sorularımdan " diyip tebbesüm ettim

 

" doğruluk " diyip kahkaha attı ve ardından " muhabir olacaksın galiba " dediğimde ona göz devirerek " haha hiç te bile, karşınız da geleceğin savcısı Mila AK duruyor bayım" babam gibi savcı olmak istiyordum çocuk yaşımdan beri istiyordum bu mesleği , Arel bu kendimden emin davranışımla ağzı açık bir şekilde " savcı ha , yakışır sevgilime " diyip anlımdan öptü " alaycı hallerini takmayıp sana soru soracam " dedim " tamam tamam sor "dedi bıkkın bir sesle, " öpüştüğün kaçıncı kızım? " diye sordum o benim ilkimdi de ben kaçıncıydım ? Burnuma fiske atıp " hiç saymadım" dediğinde moralim bozulmuştu , pislik Allah bilir kaç kızla ağız ağızaydı .

 

Yastığı kafasına vurup " pislik " diye ciyakladım. Arel sırıtarak "ama sen benim sonumsun kiraz çiçeğim" sonumsun, ilk ve son , sonlar sonsuz olur muydu "ben senin sonunum ama sen benim ilkimsin " diyip kollarımı göğsümde bağladım. "Ben senin hem ilkin hemde sonunum anladın mı ?" Diyip burnuma bir fiske daha atı . Bu konun kapanması lazımdı yoksa benim şalterler aşağıya inecekti "of tamam kapat bu öpüşme konusunu, artık sen mi kurbağaydın yoksa onlar mı prenses, ilgilenmiyorum" Arel kahkaha atarak "tamam tamam sen nasıl görüyorsan öyleyim" yastığı bir kez daha başına fırlattım " sıra sende" dedim " ve bu sefer cesaret " dedim üst dudağını kıvırmıştı "eminmisin kiraz çiçeğim, senden isteyeceğimi yapabilirimsin?" diyip hınzırca güldü

" Arelll " diye bağırdım " kendine sahip çık " dediğimde bana yaklaşıp " karşımda sen varken inan ki bu çok zor " dedi onu iki elimle itip "Arel " diyip ayağa kalktım, elimi tutup " güzelim saçmalama otur , istemediğin hiç bir şeyi ne yaparım ne de isterim tamamı ,sen benim muhafaza ettiğim tarafsın bunu öyle bil" diyip beni kanepeye oturttu.

 

Saçlarımı okşayıp " söylüyorum hazırmısın" dedi derin bir nefes alıp tedirgin bir şekilde " hazırım" dedim, Arel gülümseyerek "cesaret etmen gereken bir şeyi yapmanı istiyorum kiraz çiçeğim" dedi sözleri annemin günlüklerini aklıma getirdi, onları kasadan almıştım ama cesaret edip okuyamamıştım , cesaret bazen tüm çıplaklığıyla ,doğruları öğrenmek , ben belki de bu akşam Arel sayesinde o doğruları öğrencem. O günlükleri bu akşam okumaya başlayacaktım ve bunu Arelle yapacaktım, Arel’e dönüp " bunu senle yapacam " dedim, dediklerimle şaşırmıştı, şaşkınlıktan kaşları havalanmıştı, kendini toparlayıp " yoksa kiraz çiçeğim, düşündüğüm şeyimi yapacaz" dediğinde ona arkamdaki yastığı fırlatıp " pis sapık " diye yükseldim,ama o, bana yaklaşarak " sadece sana yavrum" hınzırca gülümsemesini yüzüne yerleştirmişti .

 

Gerçektende erkeklerin yüzde doksanı uçkuruna düşkün, ne olursa olsun bu böyleydi . Onu omuzundan itip kendimden uzaklaştırdım ve tüm ciddiyetimle bakıp " annemin günlüklerini okuyacaz Arel, bunu tek başına yapamam " dedim ,gözlerini kısıp bana baktı , nedenini merak ettiğini farkındaydım. Bir şeyleri çözmeye çalıştığında gözlerini kısardı Arel .

 

Şimdi annemin günlüklerini neden okuyacağımı çözmeye çalışıyordu. Kafasını tamam anlamında salladığında kanepeden ayağa kalkıp elimi ona uzatım . Beni bekletmeden elimi tutup kalktı ve nereye gidiyoruz bakışlarını atmıştı , bakışlarında ki anlamları fark ettiğimde " odama gidecez Arel , günlükleri orada sakladım " dedim, kelimeler boğazda düğümlenirmiş , ağızdan çıkan her söz kalbe birer ok saplanırmış. " tamam" dediğinde merdivenlere doğru yürürdüm, yürütüm. Merdivenlerin üçüncü basağındayken arkamı dönüp Adonisa bakındım .

 

Adonis uyumuştu. Gönül rahatlığıyla merdivenleri çıkmaya devam edip odamın önünde durduğumuz da Arelle göz göze geldiğimiz zaman Arel " eminmisin yavrum "dedi, emin miydim gerçekten ? Gerçeklerle yüzleşmeye, aklımda ki soruların cevaplarını bulmaya ve en önemlisi annemin beni sevmediğini öğrenmek istiyor muydum? Ruhlar hep ikilemde kalır , hep sıkışır bir yerlerde , her ne olursa olsun kanayan ilk ruh olur. Derin bir nefes alıp " eminim, şimdi okumasam asla okuyamam, annemi anlamak için okumam lazım" diyip kapıyı açtım.

 

Arel bana hiç bir şeyi anlamadığını belli edercesine bakıyordu . Odaya girdiğimizde oda karanlıktı , gözü kapalı bildiğim lamba kilidini tek hamleyle açtım ve Arel’in elini bırakıp giysi dolabımın kapağını açtım ardından sakladığım günlükleri yerinden çıkarıp yatağın üstüne koydum. Hareketlerim öyle hızlıydı ki bir yere yetişecekmişim gibiydi , dikkatlice kazağın içinden günlükleri çıkartıp kazağı kenara koydum. Duygular ve anılar , sırlar hepsi karşımdaydılar. Tüm gerçekler o defterlerdeydi , annemin hisleri üç defterin içindeydi, belli dönemlerde yaşadığı duyguları , anları üç deftere sığdırmıştı . Hayat öyleydi işte saatlerce yaşadığımız anları , etkisinde kaldığımız duyguların bir kaç kelimeyi birleştirip tek bir satıra sığdırabiliyorduk.

 

Tüm yaşam, tüm hayal kırıkları, tüm sevinçler ve mutluklar sadece bir satırdan oluşan kelimeler. Hayatımıza yakıştırdığımız tek bir cümle vardı yaşandı ve bitti . Üç kelime, on dört harften oluşan bir hayat , bir yaşam , maddem o kadar kısaydı, peki ruhumuzu kanatan şeyin adı neydi?.. Arel’e baktığımda odanın her bir karışını süzüyordu, bakışlarımı fark ettiğinde bana bakmıştı. Bakışlarıyla ona günlükleri göstererek "bunlar" diye mırıldandım, acı kahvelerinde ki anlamsızlık hala sürüyordu. Hiç bir şey anlamamıştı. Arel yanıma gelip kolumu okşadı yaptığı bu hareket sesiz bir destekti . Bu teması , yanındayım demekti . Onun hareketiyle gözlerimi yavaşça açıp kapattım. Sesiz bir onay, sesiz bir iyiki...

                                                         ***

Korkar insan kendinden, gerçeklerden ve yüzleşmekten

Korkar insan kanamaktan, ağlamaktan

Bilirdi insan gözlerinin gülmeleriyle yaşlanması gerektiğini,

Anladı insan gözlerinin tüm yaşları acıdandı.

Yaşardı her gün gözleri, her gün damla damla kanadı ruhu.

Korktuğu oldu kanadı ruhu, ağladı acıdan, yüzleşti tüm gerçeklerle.

Kurtarmadı kendini kendinden.

Yatağın ortasına oturup bacaklarımı bağladığımda , Arel hala ayaktaydı. Ona bakıp " otur Arel" dedim gonk sesi almış gibi oda yatağın ortasına geçip ayaklarını bağcık yapar şekilde oturdu. Günlükleri aramıza alıp ona baktığımda gözlerini kısıp bana bakıyordu.

 

Günlüklere bakıp "bunları okumak yerine , annene soramaz mısın kiraz çiçeğim? " dedi , hiçbir şeyi bilmiyordu. Bilmiyordu ki sormak var olanlara yapılan eylemdi, oysa benim bu eylemi yapmam için sorumlu olan iki insandan birinin yanımda olması gerekiyordu. Yoktu ki o iki insan , biri doğurup bırakmıştı , diğeri sadaka verir gibi uğruyordu ona. Şimdi kanayan ruhu olan zavallı , aciz kız kime sorabilirdi ki . Derin bir nefes alıp " bende isterim " dünyanın en acı iki kelimesi . Sertçe yutkundum ve ekleyerek " çok isterdim, anneme sormak ama Arel benim annem bana cevap veremeyecek kadar hasta, bana cevap veremeyecek kadar uzak "dedim onca serzenişler varken sadece bu kelimeleri söylemiştim.

 

Gözleri kısık bir şekilde "neyi var annenin ? neden uzak? " dedi ardından " gelince konuşursunuz kiraz çiçeğim" gelince konuşur muyum? Peki ne zaman gelecekti ? Çiçekler açınca mı gelecekti? Kaç bahar geçmişti de gelmedi ki o , yoksa kar yağınca mı gelecekti, ne çok kar yağmıştı oysa . Yine hep yalnız , yine hep tek ve kimsesizdim. Artık böyle umutlarım bile yoktu benim . Areli anlıyordum, o hiç bir şeyi bilmiyordu bu yüzden anlamakta zorluk çekiyordu. Tıpkı benim gibiydi ama benim tek farkım vardı Arel’den , ben annemin hastalığını biliyordum ama o bilmiyordu .

 

Bunun dışında Arel gibi hiç bir şey bilmiyordum. Onun gibi bende annemin nasıl hastalandığını, babamla nasıl tanıştıklarını, benimle ilgili duygularını , beni sevip sevmediğini bilmiyordum, " Arel , annem hasta, o ileri derecede şizofren hastası . Annem on üç yıldır bizden ayrı doktor gözetiminde, Arel annem başka bir evde kalıyor " dedim kullandığım her bir kelime , kullandığım her bir harf yüreğimi bir bıçak gibi delip geçiyordu sanki.

 

Katlanamaz bir acı veriyordu bana , kabuklanmak için çabalayan ruhuma izin vermeden tekrar ve tekrar kanatmıştım. Ortalık kan yeriydi, görünmez kanlar akıyordu , sel çıkması ihtimal kanlar akıyordu ... Arel’in kahve bakışları bendeydi , bakışlarını üstümden çekmiyordu , sadece bakıyordu, çünkü söyleyecek hiç bir şeyi yoktu. Bazı anlar olurdu, sadece dinlenir konuşulmaz sadece susulur ,dile mühür vurulur, çünkü konuşabilecek tek bir kelime kalmazdı . Şimdi Arel içinde öyleydi. Arel beni dinliyordu sadece beni anlamaya çalışıyordu. Arel’in beni anlamaya çalışması gibi annemi anlamak için çabalamam.

 

Belki günlüklerden sonra belki de annemi anlayacaktım . Bu günlükler bana yardımcı olacaktı. Arel’in bakışları bendeydi , onun beni bu kadar pür dikkat izlemesinin , beni anlamaya çalışması ona olan sevgimin daha çok artığını hissediyordum. Bakışlarımı günlüklere çevirip " okuyalım" diyerek günlüklerin bir tanesini elime alıp kapağını açtım. Arel’e baktığımda hala beni izliyordu . Günlüklere dokunmuyordu o sadece izliyordu " Arel birlikte okuyalım ya da ben okuyayım sadece" dedim " sen oku kiraz çiçeğim, sesli oku " dedi, yanımdaydı, her şeyiyle yanımdaydı desteğini hissettiriyordu bana. Başımla tamam işareti verip tekrar bakışlarımı elimdeki günlüğe çevirdim .

 

Günlüğü incelerken tarihler yoktu sonra elimdekini bırakıp diğer bir günlüğü aldım kapağını açıp incelediğimde bunda da tarih yoktu. Elimdekini de bırakıp son günlüğü alıp incelediğimde bundada tarih yoktu . Annem tarih eklememişti sadece yazmıştı, her bir sayfasını her bir satırını tarihlemeyip yazmıştı .

 

Arelle bakıp " tarihler yok Arel " dedim Arel de benim gibi şaşırmıştı . Çünkü günlükler hep tarihlerle bilinirdi . Tıpkı benim günlüklerimde olduğu gibi . Ama annem günlüklerine tarih koymamıştı. Sonsuzluk gibi tarihsizdi , günlüklerin ne başlangıcı vardı ne de sonu sadece vardılar, sadece yazmıştı . Anılarına , hislerine olan saygısıydı bu. Anneme hayran kalmıştım, ilk hayranlığımdı bu. Günlüklere göz gezdirince onları birbirinden ayırmak imkansız gibiydi. Hepsi tek renk aynı defterdi , Arel bana bakıp " rastgele birini seç güzellim" elimi tutup

" okuyunca taşları yerine yerleştirirsin " dedi bakışlarımı ondan ayırıp defterlere baktım ellerimi üç defterlerin üzerinde gezdiriyordum , hangi defterden başlasam diye kararsız kalmıştım . En sonunda ortanca defteri almaya karar vermiştim. Elim defterin üstündeyken içime adını koyamadığım bir duygu yerleşmişti, tanımadığım bir duyguydu, tanımadığım duygu kalbimi esir almıştı . Defteri elime alıp siyah kapağını açtım .

 

Ellerimde anılar vardı , duygular vardı, onlar annemin duyguları ve anılarıydı. Bakışlarımı Arel’in üzerine çevirip onay beklercesine baktım. Arel bana olumlu anlamda göz yumduğunda Arel’in de duyacağı şekilde okumaya başlamıştım.

 

Merhaba nasılsın ,

Sevgili günlük diye başlayamazdım kusura bakma bunu yapamazdım, çünkü hiçbir günlüğüme öyle başlamadım. Öyle başlasaydım bu tamamen haksızlık olacaktı bir de sana bi haberim var . Senide bitirince yakacam buna hazırlıklı olmalısın , bana yabancısın biliyorum kendimi tanıtma gibi bir lütufta da bulnmayacam ama seninle tanışmak isteyen biri var yanımda şuan .

 

Odin , en yakın arkadaşım biz hiç ayrılmadık bazen akıl hocam olur kendisi, seninle tanıştığına sevinmiş öyle diyor değerini bil bence. Herkesi sevmez de. Biliyor musun? Odin hiç değişmedi , ben büyüdüm değiştim ama o hep aynı , hala ilk gördüğüm gibi doğrusu söylemek gerekirse onu 5 yaşımdan beri tanıyorum hiç bir zaman hiç bir koşulda değişmedi , büyümedi de bu durumdan çok memnunum iyiki büyümedi diyorum .

 

O büyüseydi , belki beni terk ederdi tıpkı Talat gibi , Talat’ı da tanımıyorsun sen . Yenisin , seni anlaya biliyorum, Talat abim, o bayadır yok , bayadır dediğime bakma 15 yıl oldu gittiği . Büyümüştü, babamı andırıyordu , babamın gençliği gibi. Annem öldü diyor bana ama hayır o ölmediki , biliyor musun? geçen ay geldi , beni görmek için geldi . Talat yaşıyor , kimseye söylememem gerekiyormuş yoksa babam onu şirketin başına koyacakmış. Talat şirketin başına geçmeyi istemiyormuş, o bilim insanı olacakmış , her şeyi yoluna koyduktan sonra temeli buraya gelecek , geldim dediyse gelir o Talat hiç bir zaman bana verdiği sözü tutmamazlık etmedi . aaa neyse sen baya çok şey öğrendin benim hakkımda . sana isim takmakla takmamak arasında gidip geliyorum doğrusu .

 

Thor diyimi sana Odinin oğlu olursun ama hayır Odin sadece bana özel o yüzden sana sen diyecem bir ad değil biliyorum ama daha samimi gibi ne dersin ? bence sende beğendin :) :)

Bu gün aşık olduğumu hissetim, yani ilk bakışta, yıldırım çarpması dersem daha doğru olur. Hukuk fakültesinde gördüm onu . Çok yakışıklı görmen lazımdı geniş omuzları , uzun boyu , Gri gözleri , keskin çene hattı , çok yakışıklıydı tanrının bir insanı o kadar kusursuz yaratmasına şaşırmıştım. Ya baksana Odin oradan nasıl dalga geçer gibi bakıyor, neyse ben sana döneyim, onu gördüğüm an kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarptı , ondan gözlerimi alamıyordum bir saniye olsun bakışlarımı ayırmadım ondan .

 

Helin koşarak ona sarıldığında kıskançlık tüm damarlarımda geziyordu , hiç bir şeyim değildi, tanımıyordum bile nasıl olurda kıskanabilmiştim ? Sonra tanıştık onla gerçi tanıştırıldım :)) meğerse Helin’in abisiymiş , elimi tutu, elimi gerçi tanışmak içindi ama olsun yine de tutu bunu es geçemeyiz sadece baş selamı da verebilirdi. Ne de olsa buda bir tanışma şekli.

 

Bence benden hoşlandı ha ne diyorsun? hoşlandığına inanmak istiyorum, adını merak ediyorsun dimi sıkı dur , adı Merih, çok güzel bir adı yok mu sence de. Merih Ak soyadı adıma yakışır mı? Simay AK , yakıştı bence, adımın yanında güzel durdu adı ama onunla evlenince kendi soyadımı da kullanırım .

Simay Şahoğlu Ak

 

böyle daha iyi durdu bence. Nee öyle sustun, bak inanmıyorsun ama biz evleneceğiz onunla . Görürsün ya da görmesin bilmiyorum ama eveleneceğim onunla biz çok mutlu olacağız , düşününce bile heyecanlandım ya :):)

Bu günün hisleri

heyecan

aşk

memulunu bekleyen

 

Annemin günlük diye adlandırdığı defterler aslında kendine arkadaş yaptığı şeylermiş. Odin ben büyüdüm ama o hala ilk gördüğüm gibi o hep aynı gerçek bir insan değilmiş çünkü annem büyümüş o hala aynı ,annemin beş yaşında gördüğü gibi aynı . Bu demek oluyordu ki annemin hayali arkadaşı varmış. Odin annemin çocuk yaşta edindiği hayali arkadaşıymış , annem yalnız biriymiş , Talat dayımmış .

 

Benim bir dayım varmış , nerede olduğunu bilmediğim dayım, neden hiç görmedim? annem yaşadığını yazmış , her şey çok karmaşık , annemin yazdıklarını anlamak güçtü benim için. Anladığım tek bir şey vardı . Artık annemin neden günlük tutuğunu anlıyordum. Annem kimsesizlikten , yalnızlıktan, konuşmak isteyipte konuşulacak kimsenin olmayışından tutuyormuş. Sonra Odini yaratmış kafasında ta çocuk yaşında. Annem yalnızdı .

 

Halam vardı. Anne, babası vardı ama yalnızmış annem. Yalnızlık çok güçlü bir duygu, insanın aklını yerine getirmeyi de bilir ,aklını kaçırmasını da. Biliyordum yalnızlık nedir çünkü. Hayattaki tüm sorunlar sevgisizlik ve yalnız kalmaktan gelmiyor mu zaten? insanlar birbirlerini anlamamasından çıkıyor tüm kavgalar ve tüm terk edişler . Önce yaralıyor insanlar sonra terk ediyorlar, tıpkı bir kanun gibi sırayla yapıyorlar bunu.

 

Arel koluma dokunup " Odin " dedi fısıldarmış gibi söylemişti " hayali arkadaşı varmış " dedim tek nefeste söylemiştim bakışlarımı ona çevirdiğimde gözleriyle buluştum . Bir çift acı kahve gözler benim için düşünüyordu. Bir ilk daha . İlklerimi yaşadığım adamdan... gözlerini kısarak "yalnızmış annen " dedi "yalnızmış Arel sırf yalnızlığından Odini yaratmış, onunla arkadaş olmuş, Odin de yetmemiş Arel günlükleriyle arkadaş olmuş , bu defterle günlük demek yanlış olur bu defterler " sözümü keserek "onun için sohbet ettme defteriymiş" dedi onu tekrarlayarak " sohbet ettme defteri " dedim " Arel , dayım varmış , hiç görmediğim dayım " dedim koluma dokunarak " belki o da yoktur kiraz çiçeğim " dedi, kullandığı her bir kelimeyi özenle seçiyordu , bakışlarımı ona çevirip " Arel annem buraya bir şeyler yazmış ama ben anlamıyorum. Birileri var tamam ama gerçek mi? değilmi? bilmiyorum sadece annemin babama olan duyguları , babam ve halam gerçek burada " dedim Arel’e dürüst olmuştum , ne düşündüğümü söylemiştim ona , ellini çenesinin altına yerleştirip " güzelim halana sor olanları , halan annenin yanındaymış, o sana anlatır belki" dedi " hayata olsaydı anlatırdı . Onu 5 yıl önce kaybettik " dedim

 

halamla pek görüşmüyorduk, İtalya’da yaşıyordu o Türkiye’ye geldiğinde de onu iki kez görmüştüm sonrasında ölüm haberi gelmişti . Bir araba yarışına katılıp hayatını kaybetmişti . Arel başımdan öpüp sarıldı, bana teselli vermeye çalışıyordu . Sessizce teselli veriyordu, ondan ayrılıp "okumaya devam edecem Arel " dedim sesim kısık kısık çıkmıştı. Başını tamam anlamında salladı. Ben ise önüme dönüp kaldığım yerden okumaya başladım.

 

Naber , nasılsın

Ben bomba gibiyim . Merih bu gün bana "yemek yiyelim mi ?"diye sordu evet evet sordu ama red etmek zorunda kaldım Of napim kabul edemezdim hoca mimari çizmemiz gerektiğini söyledi , yoksa bırakırmış dersten bir daha teklif eder mi acaba , etsin ya lütfen etsin çok istiyorum . Onu görünce kalp atışlarım değişiyor , ellerim , ayaklarım titremeye başlıyor .

 

Midemde sanki yavru bir kanguru varmışta onu görünce zıplamaya başlıyor . Âh Merih , mükemmel bir insan onu bir görsen varya hayran kalırsın , okuldaki kızlar Helin’e "abinle tanıştır bizi" diyorlar , bu durum beni sinirlendiriyor gerçi ama haklılar ona hayran kalmamak mümkün değil . Davranışları , insanlara yaklaşımı ve bir çok mükemmel halleri ...

 

ne o, sende Odin gibi abarttığımı mı düşünüyorsun? Odin " gözünde büyüttüğün için mükemmel görüyorsun , öyle biri değil , aşk seni körleştiriyor Simay. Onu gökyüzüne koyuyorsun " diyor sende öylemi düşünüyorsun? ben fazlamı abartıyorum onu. Tamam olabilir anladım normal bir insan ama ne yapayım ben seviyorum diye benim gözümde gök yüzünde ,cennetin en güzel yerinden kopupta buraya gelmiş gibi benim için . Ne yapayım seviyorum işte 🩶 bu kalp onun için yanlış anlama :)

Bu gün gamzelerimin bana çok yakıştığını söyledi biliyor musun ? tamam kabul, bir çok insan bunu söylüyordu ama hiç kimse bana gamzelerimi sevdiremedi ama o söylerken gamzelerimi sevmeye başladım .

 

Az kalsın ona gamzelerimi gör diye sana hep güle bilirim Merih diyecektim. Kendimi zor tutum . Sesleri duyuyor musun ? âh yine annemle babam kavga ediyor . Sesleri odama kadar geliyor, bu kavgaları bir bitmedi gitti artık .

 

Abim kaçmakla iyi yapmış, eninde sonunda bende kaçacam buradan , böyle yapılır mı hiç . Babam bir de beni sıkıştırıyor şirkete gitmem için, ondan sonra ben yönetecekmişim daha neler ya yaşım kaç başım kaç . 23 yaşındaki insanlar gibi bende gezip tozacağım. İnsanım ben ya bir de koyu gözlerini belirtip belirtip " bu ailenin tek varisi sensin , benden sonra şirketi sen yöneteceksin. Soyadımızı sen o şirketle yaşatacaksın" diyor bana , abim gelecek zaten o ana kadar babam çalışsın ya .

 

Ah abim ya niye kendini gizledi ki anlamadım gitti , geldiğinde hesap soracam ona 15 yıl oldu paşa hazretleri artık dönmeliydi daha neyi bekliyor anlamdım gitti . İşte bende ailemi anlamıyorum . Artık anlamaya da çalışmıyorum ne halleri varsa görsünler .

 

Bekleyen olmakta kötü bir şey , keşke ben memul olsaydım Talat gibi . Vazgeçmeden hala Talat’ı bekliyorum . Gelecem dedi bana o gelene kadar bekliyecem . Bazen dayanılması zor oluyor ama gelince gününü gösterecem ona bu kadarda bekletilmez bir insanı. Beyfendi memul olmayı sevmiş gibi, gelsin bi görecek gününü . Kardeşinden dayak yiyen tek abi olarak tarihe geçecek . Tamam , tamam gülmeyin Odine bak ya nasılda sırıtıyor suratsız :))

Bu günün hisleri

aşık

mutlu

heyecanlı

sinirli

kırgın

memulunu bekleyen

 

Defterini tamamını okuyup bitirmiştim. Bu defterde annemin babama olan aşkı , babamla yaşadıkları romantik olaylar vardı. Sonra annemin Talat’ı beklemesi, beklemekten sıkıldığını, Talat’a ara da kızdığını ve her sayfanın sonunda o gün hangi duyguları hissettiğini sıralamıştı, defterin sonun da resim çizip "artık bende memul olmak istiyorum , Talat sen bekleyen ol " diye not bırakmıştı. Defterinin tamamını okuduğumda annemin babamla tanışmadan önceden de şizofrenin ilk aşamasında olduğu belliydi .

 

Annemin bu durumunu ne dedem ne de büyük annem fark etmiş. Babamla birlikte olmaya başladığın da bile babamın da fark etmemesi tuhaftı. Babam dikkatli bir insandı nasıl olurda fark etmemişti "Arel kimse fark etmemiş , belkide kimse ona bakmamış Arel . Ona baksaydılar ruhunu da görürlerdi dimi Arel ?" diye sorup bakışlarımı ona çevirdiğimde sırt üstü yatıyordu uyuya kalmıştı . Ne zamandandır uyuduğunu fark etmemiştim .

 

Pencereye baktığımda gün doğmak üzere olduğunu gördüm ve okuduğum defteri iki defterin altına koyup defterleri alıp komidinin üstüne koyup Arel’in yanına uzandım ve onu doyasıya seyrettim . Arel çok yakışıklı bir adamdı , tanrı onu kusursuz yaratmıştı. Yüzünde , fiziğinde hiç bir kusur yoktu . Kolunu bel çukuruma koyup beni kendine doğru çekti ve uyku kokan sesiyle " uyu yavrum artık " dediğinde yanağına uzanıp öptüm. Uzattığı koluna başımı koydum. Bende onun beline elimi koyup " uyuyorum sevgilim" diyip gözlerimi kapattım .

                                                                      ***

Bir el saçlarımda geziniyordu ve aynı el saçlarımda gezinmeyi bırakıp yanağımı okşayamaya başlamıştı. Biri dudaklarıma , anlıma , gözlerime ve yanaklarıma buseler konduruyordu. Gözümü açtığım da bana gülümseyerek bakıyordu , eli saçıma gitmişti , saçlarımı okşayarak

" gün , aydın senle kiraz çiçeğim " dedi

 

onu gördüğümde dudaklarım tebbesüm etmişti , uykulu bir tonla "günaydın" dedim, benim bacağım, onun bacağının üstündeydi ve bir ahtapot gibi ona sarılmış haldeydim, ondan ayrılmaya çalışmak için kıpırdadığımda bana sıkıca sarıldı . Ona bakıp " bırak Arel" diyip kıkırdadım, Arel bana daha sıkı sarılıp

" biraz daha böyle kalalım kiraz çiçeğim" dedi "Arel " dedim ve ondan ayrılıp yatağa oturdum, belimden sarılıp kafasını omuzuma koyduğunda kafamı geriye doğru yatırıp Arel’e yaslandım, gözlerimi kapattığımda Adonisin salonda bıraktığım aklıma gelmişti kafamı düzeltip telaşla " Adonis, Arel salonda tek başına kaldı" diyip Arel’den ayrılıp ayağa kalktım.

 

Yatağın yanında dikilip Arel’e baktığımda yüz üstü yatmış, yastığımı kucağına alıp kafasını gömüştü , kollarımı göğsümde birleştirip "Heyy, baksana! yastığımla aşk mı yaşıyorsun? kalk artık" kafasını kaldırıp "bu yastığı kendimle götürecem" diyip odayı süzdü " senin parfümün yok mu? boş şişeside olabilir " ciddiyetle sormuştu , merak edip " ne yapacaksın? " diye sordum

" onuda alacam " dedi ,

 

ağızım açık kalmıştı ondan bu tarz davranışlar beklemiyordum. Resmen benden parfümümü ve yastığımı istemişti, gerçek miydi ya? bir türlü inanamıyordum, bana bakıp " ne kızım ? fok balığı gibi ağızını açıp bakıyorsun " dediklerini sindirmeye çalıştığımda yerimde çivilenmiş gibi kalmıştım "hareketlen hadi ,bekliyorum " nöronlarım dondu, nöronlarım uyuşmuştu, kollarım göğsümde bağlı bir şekilde " ne yapacaksın parfümümü? " diye sordum "amada soru soruyorsun be kızım, yanımda götürecem diyorum ya " sıradan bir şeymiş gibi söylemişti. Çenemi dikleştirip "anladık her halde onu, ne yapacağını soruyorum?" ," kokunu hapis edecem kendime , tabi şimdilik " ciddiydi, kendinden emindi , yatakta oturur bir pozisyon alıp "şimdilik yastığını ve kokunu götürecem , zamanı gelince senide alacağım" diyip göz kırptı " bak sen " diyip gülümsedim.

 

Öyle bir yanıma geldi ki , ışık hızıyla gelmiş gibi hissetim . Omuzumdan öptü ve beklemediğim an da beni kucağına aldığında bende kollarımı boynuna sarıp " Arel ne yapıyorsun ?" dedim, kendinden emin bir sesle " bak böyle alacam sen" dedi gülümseyerek " tamam inandım, artık beni indir " dediğimde beni dikkatlice kucağından indirip anlımdan öptü . Ona bakıp " hımm bakalım ben gelecek miyim" dedim , ama o tüm ciddiyetiyle " gelmesen kaçırırım kiraz çiçeğim" dedi sesi netti , yapacam der gibi çıkmıştı sesi .

 

Gözlerine bakıp " Heyy, şakaydı tabiki gelirim " diyip gülümsedim. Nasıl istememezlik yapardım ki? Onunla her yere zevkle giderdim. Beni göğüsüne çekip başımdan öptü "beni sevmekten hiç bir zaman vazgeçme kiraz çiçeğim"

" asla vazgeçmiyecem"

" söz mü ?"

" söz, seni sevmekten hiç bir zaman vazgeçmiyecem" dedim

 

ne kadar öyle durduk bilmiyordum. Açlıktan karnım guruldamaya başlamıştı başımı göğsünden ayırıp

" acıktım" dedim, kahkaha atıp " aç titan" ," ya sen niye bana hep isim takıyorsun " diyip dudaklarımı büzdüm, suratımı bir eliyle tutup " yo sin niya bine isin tikıyorsun" diyip benimle dalga geçmişti, kaşlarımı çatıp " o zaman kahvaltımı sen hazırlayacaksın ,seni domuz " dedim, kahkaha atarak "ulan , benim domuza benzeyen halim mi var?" diyip burnuma fiske attı, ona göz devirerek "açım ben aç kahvaltımı hazırla" diyip ondan uzaklaştım, elini göğsünde birleştirerek " hiç kahvaltı hazırlayacak havada değilim güzelim" ,

" tamam ben hazırlarım " diyip kapıya yöneldiğimde, bileğimi tutuğunda ona dönmüştüm. Arel "hazırlama , dışarda kahvaltı edelim kiraz çiçeğim" dediğinde hevesle "Adoniste bizimle gelir " dedim, dışarı çıkıp biraz hava almak istiyordum " ulan, evlat dedik bağırımıza bastık ,kalbimiz bizden aldı " dedi , kalbim mi demişti? Arel kalbimi durdurmaya karlı gibi , bende kalp var , bu kadar çarpıntıya dayanmaz . Demek istiyordum, kalbim demişti, kafamın içinde sesi yankılanıyordu , kalbim kalbim kalbim... dudaklarım elimden olmayarak dişlerim görünecek şeklinde gerilmişti

" kalbim" dedim , kendimi hemen toparlayıp "önce oğlum " diyip kıkırdadım, ona sevgimi tüm çıplaklığıyla beli etmek istemiyordum, kalbimdeki onu tüm çıplaklığıyla beli edersem kaybedecekmiş gibi geliyordu bana. Bunun düşüncesi bile yüreğime hançer saplıyordu.

 

Önüme düşen bir kaç saç telimi kulağımın arkasına atarak "ama benim önceliğim sensin kiraz çiçeğim , senin uğruna dünyayı yakarım " dedi ona tebbesüm etmekle kalmıştım. O öyle konuşunca dilim dönmüyordu, karşısında dilsiz kalıyordum. Arel , üzerimde bunun gibi birçok etki yaratıyordu , ona karşı silahsızdım.

 

Arel Bora ERİS ,üç yıllık kalp atışım, üç yıl boyunca platonik olduğum , aşkından deliye döndüğüm adamla birlikteydim, onunla gerçekleşmeyeceğini düşündüğüm hayallerimin hepsi gerçekleşiyordu . Onu tüm hücrelerimle seviyordum, kendime söz geçiremeyecek kadar seviyorum, seviyorum demek bile ona olan duygularımın yoğunluğunu ifade edebilecek bir kelime değil . Çünkü ona karşı o kadar yoğun duygular besliyorum ki onu kaybetmekten korkacak kadar seviyorum .

 

Kokusu dünyam, teni cehennemim olan adam , ateşinde yanmaya hazır olan kalbimle seviyorum onu, hem cehennemde cennete olan aşkından yanmıyor mu? bende ona duyduğum aşkla cehenneminde zevkle , tüm irademle yanardım. Kalbim onun , kalbim onun için atıyor , her atışında onun adını zikrediyor sadece. Kalbim değil tüm hücrelerim onu zikrediyor . Ona , kokusuna, sesine ve her bir zerresine aşığım ve aşık kalacam . Arel boynumdan öpmüştü . Onun dokunduğu her yerim cayır cayır yanıyordu, ateşe tutmuşçasına yanıyordum sanki, yanaklarımda bir sıcaklık hissetim bu tanıdık sıcaklık kızardığımın işaretiydi, gülümseyip " kızarmışsın kiraz çiçeğim " diyip yanağımı okşadı , gözlerimi kapatarak "tamam, sen çık ben hazırlanayım o zaman " dedim, sesimden utandığım belli oluyordu " tamam , dur bana ait olanları alayım önce" diyip yatağın üstünden yastığı alıp bana dönüp elini uzattığında ona alık alık bakmıştım. Bakışlarımdan anlamadığımı fark ettiğinde " parfümün kiraz çiçeğim" dedi, ciddiydi ,gözlerini kırpmadan bana bakıyordu " tamam" diyip çekmecemden vanilya kokulu parfümümü alıp ona uzatım .

Parfümümü ona verir vermez kapağını açıp koklamaya başladı. Bu bir doğru kokumu koklamasıydı. Gülümseyerek " vanilya " dedi " hadi hazırlanacam çık Arel " dedim burada biraz daha kalırsa kendimi kaybedecektim çünkü " bir şey tek kaldı kiraz çiçeğim" dedi " ne kaldı Arel ?" dedim daha ne kalmış olabilirdi ki, merak etmiştim parmağını bana uzatarak " sen kiraz çiçeğim, sen kaldın, senide zamanı gelince " lafını yarıda kesip "benide alacaksın Arel ve ben seni bekliyecem" diyip gülümseyerek onu kapıya sürükledim .

 

Kapıyı açıp dışarıya çıkarttığımda " aslında kiraz çiçeğim benim çıkmama gerek yoktu " dediğinde "Arel " diye ciyakladım " ne Arel , yabancı mıyım ben kızım ?ne olacak sanki" hınzırca gülümsediğinde "defol Arel " diyip kıkırdadım " salona defoluyorum ha ona göre" diyip gülmüştü "tamam" diyip bir kez daha kıkırdadım . Dolabın yanına gidip mavi sweat ve krem pantolon çıkartıp yatağın üstüne koydum ve banyoya gidip soğuk suyu yüzüme bir kaç kez çarpıp çıktım , el çabukluğuyla üstümdekilerden kurtulup çıkarttıklarımı giydim ve çekmecemden tarağı alıp saçlarımı gelişi güzel şekilde tarayıp bağladım, aynaya baktığımda iyi görünüyordum, çantamı dolaptan aldığımda gözüm defterlere takıldı onları komidinin üzerinden alıp " sohbet defteri " diye kendi kendime mırıldandım , onlara günlük demek yanlıştı, onlar günlük değildi, onlar sohbet defteriydi .

 

Defterleri komodinimin çekmecesini açıp için koydum ve çekmeceyi kapattım. Komidine bakarak " akşam görüşmek üzere " diyip odamdan çıktım. Salona indiğimde Arel , Adonise bir şeyler söylüyordu , onlara yaklaştığımda "oğlum bak, o benim kızım, ona iki de bir sırnaşmak yok , o sarılabilir ama sen kısa tutacaksın anladın mı tüylü kafa?" Dediğinde kahkaha atarak " nee , sen oğlumu benden ayırmaya mı çalışıyorsun ?" diyip kahkaha atmaya devam ettim.

 

Arel, Adonisi kucağından indirip omuz silktiğinde ben de olduğum yerde diz çöküp Adonise " oğlum " diyerek kollarımı açtım. Adonis üç ayağının üzerinde koşarak kucağıma atladığında onu kucağıma alıp ayağa kalktım . Arel’e baktığımda Adonise kaşları çatılmış bir şekilde bakıyordu "Arel , Adonisi kıskanıyor olamasın " diyip kahkaha attım. Baş parmağını kendine yönelterek " kızım ben mi ?ben kıskanmam, ne uyduruyorsun " ona inanmadığımı beli edecek şekilde "hıhı" diyerek başımı aşağıya yukarıya salladım, bana göz devirip yerinden hareketlenerek "çıkalım artık " dedi "tamam" dediğimde evden çıkıp arabaya binmiştik.

Gel, seni hiç beklemezken

Keşkeler birikmişken

Uzan gizlerime

Of, bu sonsuzlukta

Savrulup giden bi' sen ol yeter

(Benimle beraber , Benimle beraber, Benimle beraber)

(Elyas &Taha)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%